top of page

Rasullah’ın (SAA) Emanetlerinden

GAYBETTE İKİ NUR
Bismillahirrahmanirrahim,
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimize ve O’nun (saa) tertemiz Ehlibeyt’inin (as) üzerine olsun.
“Ümmü Ebiha” ve “Ümmü Eimme” Hz. Zehra (sa) ile 14 Masum-u Pak’ın sonuncu nûru gaybetteki
evladından müsaade istiyorum satırlarıma başlarken. Zira Kevser-i Nur’u anlatmak bizim gibi sınırlı,
aciz, günahkâr birine düşmez. Bir hasbihal, bir selamlamadan ibarettir bizimkisi.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun örneği, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir.
Lamba, bir cam içindedir. Cam sanki inci gibi bir yıldızdır. O, doğuya da batıya da ait olmayan mübârek
bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı neredeyse kendine ateş dokunmasa bile ışık verir. (Bu) nûr
üstüne nûrdur. Allah dilediğini nûruna hidayet eder. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Ve
Allah, her şeyi bilendir.
(Bu nûr) Allah’ın, yükseltmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Oralarda sabah
akşam O’nu tesbih ederler.” Nûr Suresi, 35-36
Şehirlerin anası Ümmül Kura’da insanlığın annesi Hz. Fatıma (sa) babasının annesi olarak dünyaya
gözlerini açtı. Seçilmiş bir şehirde, seçilmiş bir hanede, seçilmiş bir hanımefendi. Kısacık bereketli bir
ömre sığdırılan varlığın maksadına ulaşma, hayatın fragmanı gibiydi adeta. Babasının peşinden gamla
dünyadan gidiş ve ardında bıraktığı sır dolu mektup… Okuyabilmek için gönül gözü, anlayabilmek için
marifet gerekti. Evet, gizlidir kabri, tanınamadı kadri… Oysa nübüvvet evinin hoş sedası, imamların
annesi, cennetin hanımefendisi idi. Bir evlat olarak geçmişe, bir anne olarak ise geleceğe açılan bir
kapı misali. Yeryüzündeki ilk ev Beytullah’tan Bagıyyetullah’a uzanan bir köprü ve Risalet hanesinin
odak noktasıydı. O, Allah’ın içinde isimlerinin anılmasına izin verdiği evin merkeziydi. O ev ki ışığı
sadece kendisini değil tüm dünyayı ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlığı aydınlatacaktı. Fakat
kibirlenerek huzurdan kovulmuş olan; görülmesi zor duvarlar örmek, perdeler çekmekle meşguldü;
çünkü bir vakte kadar süresi vardı, iyi kullanmalıydı. Zira o ışığı söndürmeye asla güç yetiremezdi,
yetiremeyecekti…
Yaratılışı en güzel şekilde gerçekleştirerek irade veren ve arşa istiva eden Rabbimizin, hâşâ bakalım ne
yapacaklar şimdi düşüncesiyle sinema seyreder gibi köşesine çekildiği inancından uzak Müslüman
kimliği taşıyan kimseleri sinsi vesvesecinin bir başka tuzağı beklemektedir.
“Ben sizin için iki şeyden korkarım; uzun emel, heva ve heves…” buyurur İmam Ali (as).
Erişilemeyecek şeylerin peşinden giden, dünya hayatının süsüne aldananlar işte tam da bu noktada
şeytanın adımlarını takip ederler. Aslında fıtratında olan ebediliğin peşindedir ama karanlıkta yolunu
kaybetmiş ve ana yoldan sapmış olduğundan tali yollardan geçerek ters istikamete yönelmiştir. Onun
yolunun ışığı artık şimşek çakması gibidir; aydınlandığında ilerleyeceğini sanır oysa karanlıklar
ortasında kalakalır. Ebediyet yurduna götüren o ilahi ışıktan şimdi yararlanamamaktadır.
Uzun emeller sahibi insanın nasıl sapacağını, hangi bahanelerin arkasına sığınacağını en iyi bilen
kudret, ilahi tedbirini zer âleminde çoktan almıştır. Toprak olacak olan gözlerimiz için yeryüzünü
kandillerle donatan sınırsız iradenin, baki kalacak ruhumuz için de hidayet meşaleleri ile yol
göstermemesi mümkün müdür? Hatem Peygamberde olan rahmetin taşıyıcıları yolu aydınlatmaya
devam etmiş, bulutun arkasına çekilse dahi ışığı asla sönmemiş, sönmeyecektir. Tıpkı Kur’an dili,
Peygamber gülü annesi Hz. Zehra (sa) gibi.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimize ve O’nun (saa) tertemiz Ehlibeyt’inin (as) üzerine olsun.
“Ümmü Ebiha” ve “Ümmü Eimme” Hz. Zehra (sa) ile 14 Masum-u Pak’ın sonuncu nûru gaybetteki
evladından müsaade istiyorum satırlarıma başlarken. Zira Kevser-i Nur’u anlatmak bizim gibi sınırlı,
aciz, günahkâr birine düşmez. Bir hasbihal, bir selamlamadan ibarettir bizimkisi.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun örneği, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir.
Lamba, bir cam içindedir. Cam sanki inci gibi bir yıldızdır. O, doğuya da batıya da ait olmayan mübârek
bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı neredeyse kendine ateş dokunmasa bile ışık verir. (Bu) nûr
üstüne nûrdur. Allah dilediğini nûruna hidayet eder. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Ve
Allah, her şeyi bilendir.
(Bu nûr) Allah’ın, yükseltmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Oralarda sabah
akşam O’nu tesbih ederler.” Nûr Suresi, 35-36
Şehirlerin anası Ümmül Kura’da insanlığın annesi Hz. Fatıma (sa) babasının annesi olarak dünyaya
gözlerini açtı. Seçilmiş bir şehirde, seçilmiş bir hanede, seçilmiş bir hanımefendi. Kısacık bereketli bir
ömre sığdırılan varlığın maksadına ulaşma, hayatın fragmanı gibiydi adeta. Babasının peşinden gamla
dünyadan gidiş ve ardında bıraktığı sır dolu mektup… Okuyabilmek için gönül gözü, anlayabilmek için
marifet gerekti. Evet, gizlidir kabri, tanınamadı kadri… Oysa nübüvvet evinin hoş sedası, imamların
annesi, cennetin hanımefendisi idi. Bir evlat olarak geçmişe, bir anne olarak ise geleceğe açılan bir
kapı misali. Yeryüzündeki ilk ev Beytullah’tan Bagıyyetullah’a uzanan bir köprü ve Risalet hanesinin
odak noktasıydı. O, Allah’ın içinde isimlerinin anılmasına izin verdiği evin merkeziydi. O ev ki ışığı
sadece kendisini değil tüm dünyayı ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlığı aydınlatacaktı. Fakat
kibirlenerek huzurdan kovulmuş olan; görülmesi zor duvarlar örmek, perdeler çekmekle meşguldü;
çünkü bir vakte kadar süresi vardı, iyi kullanmalıydı. Zira o ışığı söndürmeye asla güç yetiremezdi,
yetiremeyecekti…
Yaratılışı en güzel şekilde gerçekleştirerek irade veren ve arşa istiva eden Rabbimizin, hâşâ bakalım ne
yapacaklar şimdi düşüncesiyle sinema seyreder gibi köşesine çekildiği inancından uzak Müslüman
kimliği taşıyan kimseleri sinsi vesvesecinin bir başka tuzağı beklemektedir.
“Ben sizin için iki şeyden korkarım; uzun emel, heva ve heves…” buyurur İmam Ali (as).
Erişilemeyecek şeylerin peşinden giden, dünya hayatının süsüne aldananlar işte tam da bu noktada
şeytanın adımlarını takip ederler. Aslında fıtratında olan ebediliğin peşindedir ama karanlıkta yolunu
kaybetmiş ve ana yoldan sapmış olduğundan tali yollardan geçerek ters istikamete yönelmiştir. Onun
yolunun ışığı artık şimşek çakması gibidir; aydınlandığında ilerleyeceğini sanır oysa karanlıklar
ortasında kalakalır. Ebediyet yurduna götüren o ilahi ışıktan şimdi yararlanamamaktadır.
Uzun emeller sahibi insanın nasıl sapacağını, hangi bahanelerin arkasına sığınacağını en iyi bilen
kudret, ilahi tedbirini zer âleminde çoktan almıştır. Toprak olacak olan gözlerimiz için yeryüzünü
kandillerle donatan sınırsız iradenin, baki kalacak ruhumuz için de hidayet meşaleleri ile yol
göstermemesi mümkün müdür? Hatem Peygamberde olan rahmetin taşıyıcıları yolu aydınlatmaya
devam etmiş, bulutun arkasına çekilse dahi ışığı asla sönmemiş, sönmeyecektir. Tıpkı Kur’an dili,
Peygamber gülü annesi Hz. Zehra (sa) gibi.

Gadir-i Hum Hutbesi
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla
Hamd ve sena, birliğinde yüce, yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli, erkânında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hâkimiyet altına almıştır.
Allah, sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah, yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir.
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yeryüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez.
Allah, ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata (kuşatan) eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur. Her şey üzerindeki kudret O’dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.
O, gözler tarafından idrak edilmekten daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk ve idrak eder. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz. Hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında, gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadet ederim ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu, zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini meşveret eden kimselerle danışmadan icra etmekte; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış; yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan var etmiştir. Allah mahlukatı yarattı ve onlar da var oldular. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde O'ndan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.
Şahadet ederim ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği; her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu; her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu; her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da (boyun eğdiricisi) O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle ardıca gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur.
O’nun için bir zıt ve O'nunla birlikte bir muarız mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi Rab’dır. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte ve ardından mukadder kılmakta; bilmekte ve ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur. Hamd ve sena O'na mahsustur. Hayır O'nun elindedir. O, her şeye kadirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. O'ndan başka ilah yoktur.
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden; çok ihsanda bulunan ve nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz. Israr edenlerin ısrarı O'nu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve âlemlerin Rabbidir. Yarattığı her şeyden dolayı, kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır.
O’na hamd ediyor ve sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor ve sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından, O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur.
Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyor ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum. Zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da, şüphesiz O’nun azabını hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risalet ve peygamberliğimi eda etmemiş olacağımı bildirdi. Beni, insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah, kifayet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”
Ey insanlar! Ben, Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben, bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan -ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali b. Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana olan konum ve nispeti, Harun’un Musa’ya olan konum ve nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
“Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.”
Namaz kılıp, rükû halinde zekât veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse, Ali b. Ebi Talip’tir. Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: “Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü.”
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine düşkünlük göstermemem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle, böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ
“(Yine o münafıklardan:) "O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü O Allah'a inanır, müminlere güvenir ve O, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
Eğer ben, bana bu sözü (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenlerin isimlerini ifşa etmek istersem, ifşa edebilirim. Eğer onların kimliklerine işaret etmek istersem, kimliklerine de işaret edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim, ama Allah’a andolsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” tebliğ etmediğim takdirde, Allah asla benden razı olmayacaktır.
12 İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetinin Resmen İlan Edilmesi
Ey insanlar! Onun (Ali’nin) hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensar’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhit için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi ve emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur (lanete uğramıştır). Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah, onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz ve Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ sizin ihtiyar sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır.
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah, bana helal ve haramı tanıtmış; Rabbimin kitabından helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım.
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah, var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-ı Mübin (apaçık İmam) odur:
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.”
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek, sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velayetinden ayrılmayın. O, hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması, ona engel olamaz.
O, (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman hususunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakârlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda, o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından benim yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek, benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar! O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir. Ben Allah’a andolsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum; gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şüphe ederse, Cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümün bazılarında şüphe ederse, bana nazil olmuş olan her şeyden şüphe etmiştir. Her kim imamların birinde şüphe ederse, onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüphe ederse, şüphesiz ateştedir. Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur. Bu O'nun bana bir minneti ve O'ndan bana bir ihsandır. O'ndan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar ve sonsuza dek her haliyle O'na hamd ve senada bulunurum.
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o, Allah’ın rızık indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrail, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah, hiç şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu, Cenbillah’tır:
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ
“Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı kusurlu davranışımdan (ve gevşeklik gösterdiğimden) ötürü bana yazıklar olsun…”
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz; ayetlerini anlamaya çalışınız; muhkem ayetlerine bakınız ve müteşabih ayetlerinin ardınca koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin Mevla’sıysam (Velisi) Ali de onun Mevla’sıdır” diye tanıttığım kimsedir. O, benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talip’tir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım "Sıkl-i Asgar" (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise, "Sıkl-i Ekber" (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim; biliniz ki ben tebliğ ettim; biliniz ki ben duyurdum; biliniz ki ben açıkladım; biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) kolundan tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise, Hz. Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı andan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.a) yüzüne oranla, sağ tarafına gelmekteydi. Dolayısıyla da yer itibariyle ikisi de bir mekânda durmuş gibiydiler.
Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) eliyle onun elini tuttu ve her ikisi de elini göğe doğru kaldırdı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Hz. Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Ben sizlere sizlerden daha çok velayet ve tasarruf hakkına sahip değil miyim?"
İnsanlar hep birden şöyle dediler: “Evet, ey Resulullah!”
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki ben kimin ihtiyar sahibi isem, Ali de onun ihtiyar sahibidir. Allah’ım! Onu seven kimseyi sen de sev. Ona düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et. Ona yardım edenlere yardım et. Onu hakir kılanları hor ve hakir kıl."
“Ey insanlar! Bu Ali’dir. O, benim kardeşim, vasim, ilmimi kendisinde toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü’nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı), Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur. Allah şöyle buyurmuştur:
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ
“Nezdimde söz değişmez”
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev ve Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkâr eden kimseye lanet et. Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et.”
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra, şu ayeti bana nazil buyurdun:
اَلْیوْمَ اَکْمَلْتُ لَکُمْ دینَکُمْ وَ اَتْمَمْتُ عَلَیکُمْ نِعْمَتی وَ رَضیتُ لکُمُ الاْءِسْلامَ دینا
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim; üzerinize olan nimetimi tamamladım; din olarak sizin için İslam’ı beğendim.”
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.”
Ey Rabbim! Sen de tanıklık et ki ben tebliğ ettim.
Ümmetin İmamet Konusuna Önem Vermesine Vurgu
Ey İnsanlar! Allah dininizi onun imametiyle kâmil buyurmuştur. O halde, kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan vasilere boyun eğmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez.
Ey İnsanlar! Bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden; bana en layık olan; bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben, ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında razı olunma ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde, önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır. Allah, İnsan suresinde sadece onun hakkında cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın dininin yardımcısı ve Allah Resulü’nün savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi ve onun çocukları da en iyi vasilerdir.
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri’nin sulbündendir.
Ey insanlar! Şeytan Âdem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde, amelleriniz boşa gider ve ayaklarınız sürçer. Âdem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Âdem, aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde, nasıl bir halde olacaksınız?
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali hakkında nazil olmuştur:
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine and olsun ki hiç şüphesiz insan hüsran içindedir.”
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum ve risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmekten başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret
“Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip, dümdüz ederek, arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek, indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.”
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup dışında kimse kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebu Talib’e ve ondan sonra da Mehdi Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri, kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkârlara, zalimlere ve tüm âlemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkmaya çağırıyor ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükâfat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider ve size gazap edilir. Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır.
Ey insanlar! Benden sonra ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar ve onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır. Kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde, sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Hz. Peygamber (s.a.a), “Ashab-ı Sahife” adını zikredince, insanların çoğu Hz.n Peygamber'in (s.a.a) bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru işareti doğdu. Oradakilerden çok azı Hz. Peygamber’in (s.a.a) maksadını anlayabildi.
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar, İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben, burada hazır olan veya olmayan, dünyaya gelen veya gelmeyen herkese hüccet olsun diye, tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak, zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada -ey insanlar ve cinler!- Sizlere dökülmesi gerekeni döker; sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah, kötüyü iyiden ayırt etmeniz için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah, sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah, kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecek ve onu Hz. Mehdi’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!”
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi, onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat ediniz ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul ediniz ki doğru yolda olasınız. Onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz. Bilinmedik yollar, sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ehlibeyt takipçileri ve düşmanları
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder ve hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet buyurdu:
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur… (Fatiha suresi'nin tamamı)”
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur ve Allah’a andolsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onları kapsamaktadır. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları ise, Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”
Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları, aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
“İşte güven, onlara iman edip, haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, iman edenler ve kuşkuya düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onları görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, kaynayan cehennemden korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ... فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret bulunan ve büyük ecir sahibi kimselerdir.
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur.
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum; Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve sakındırıcıyım. Ali ise, hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim; Ali ise, benim vasimdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise, benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Hz. Mehdi
Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden olan kıyam edecek Mehdi’dir. Dinlere galip gelecek olan, odur. Zalimlerden intikam alacak olan, odur. Kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden, odur.
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan, odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur. Biliniz ki derin denizden istifade eden, odur. Her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren, odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse, odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden, odur. Biliniz ki rabbinden haber veren, odur. İlahî ayetleri yücelten, odur. Hidayete eren temeli sağlam kimse, odur. İşlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse, odur. Hüccet olarak baki kalacak olan, odur. Ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır. Var olan her nur, onun nezdindedir.
Biliniz ki o, galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi; kulları arasında hükmedicisi; gizli ve açık eminidir.
Biat Meselesi
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir. Biliniz ki ben, konuşmamın sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum. Benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben, Allah’a biat ettim; Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Şüphesiz sana baş eğerek, ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”
Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar
Ey insanlar! Hac ve umre, Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.”
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise, (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin, o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını Allah affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükâfatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir din ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden, tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekât verin. Eğer uzun bir süre üzerinden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah, benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O, bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram, benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali, benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında, getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise,) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise, kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız; hafızalarınızda tutunuz ve birbirinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz ve tahrife kalkışmayınız. Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekât veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi, sözümü anlamanız; onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz; benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an, sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların, benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Nitekim Allah-u Teâlâ kitabında şöyle buyurmuştur:
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”
Ey insanlar! Takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.”
Ölüm, ahiret, hesap, ilahî teraziler, âlemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse, o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse, cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
Resmi Olarak Biat Alınması
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el uzatacak kadar (biatleşmek için) ve sayı olarak çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle, canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz; değiştirmeyeceğiz; kuşku duymayacağız ve inkârda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz; bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen, bizlere ilahî öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden, canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse, eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa, diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu, çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah, her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa, kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa, kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse, Allah’a biat etmiştir. Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz; bana biat ediniz; Müminlerin Emiri Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan soylarında baki kalan imamlara, imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise, rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse, kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa, Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizler bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi “Müminlerin Emiri” olarak selamlayın ve şöyle deyin:
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“İşittik, itaat ettik, Rabbimiz affını dileriz, dönüş sanadır.”
Hakeza şöyle deyiniz:
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bizi hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.”
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebu Talib’in Allah nezdindeki faziletlerinin tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu "müminlerin emiri" olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir; onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kâfir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkâr eden kâfirlere gazap et. Hamd ve sena âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
Hamd ve sena, birliğinde yüce, yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli, erkânında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hâkimiyet altına almıştır.
Allah, sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah, yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir.
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yeryüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez.
Allah, ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata (kuşatan) eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur. Her şey üzerindeki kudret O’dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.
O, gözler tarafından idrak edilmekten daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk ve idrak eder. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz. Hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında, gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadet ederim ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu, zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini meşveret eden kimselerle danışmadan icra etmekte; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış; yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan var etmiştir. Allah mahlukatı yarattı ve onlar da var oldular. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde O'ndan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.
Şahadet ederim ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği; her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu; her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu; her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da (boyun eğdiricisi) O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle ardıca gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur.
O’nun için bir zıt ve O'nunla birlikte bir muarız mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi Rab’dır. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte ve ardından mukadder kılmakta; bilmekte ve ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur. Hamd ve sena O'na mahsustur. Hayır O'nun elindedir. O, her şeye kadirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. O'ndan başka ilah yoktur.
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden; çok ihsanda bulunan ve nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz. Israr edenlerin ısrarı O'nu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve âlemlerin Rabbidir. Yarattığı her şeyden dolayı, kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır.
O’na hamd ediyor ve sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor ve sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından, O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur.
Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyor ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum. Zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da, şüphesiz O’nun azabını hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risalet ve peygamberliğimi eda etmemiş olacağımı bildirdi. Beni, insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah, kifayet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”
Ey insanlar! Ben, Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben, bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan -ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali b. Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana olan konum ve nispeti, Harun’un Musa’ya olan konum ve nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
“Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.”
Namaz kılıp, rükû halinde zekât veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse, Ali b. Ebi Talip’tir. Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: “Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü.”
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine düşkünlük göstermemem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle, böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ
“(Yine o münafıklardan:) "O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü O Allah'a inanır, müminlere güvenir ve O, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
Eğer ben, bana bu sözü (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenlerin isimlerini ifşa etmek istersem, ifşa edebilirim. Eğer onların kimliklerine işaret etmek istersem, kimliklerine de işaret edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim, ama Allah’a andolsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” tebliğ etmediğim takdirde, Allah asla benden razı olmayacaktır.
12 İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetinin Resmen İlan Edilmesi
Ey insanlar! Onun (Ali’nin) hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensar’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhit için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi ve emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur (lanete uğramıştır). Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah, onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz ve Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ sizin ihtiyar sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır.
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah, bana helal ve haramı tanıtmış; Rabbimin kitabından helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım.
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah, var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-ı Mübin (apaçık İmam) odur:
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.”
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek, sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velayetinden ayrılmayın. O, hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması, ona engel olamaz.
O, (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman hususunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakârlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda, o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından benim yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek, benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar! O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir. Ben Allah’a andolsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum; gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şüphe ederse, Cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümün bazılarında şüphe ederse, bana nazil olmuş olan her şeyden şüphe etmiştir. Her kim imamların birinde şüphe ederse, onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüphe ederse, şüphesiz ateştedir. Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur. Bu O'nun bana bir minneti ve O'ndan bana bir ihsandır. O'ndan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar ve sonsuza dek her haliyle O'na hamd ve senada bulunurum.
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o, Allah’ın rızık indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrail, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah, hiç şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu, Cenbillah’tır:
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ
“Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı kusurlu davranışımdan (ve gevşeklik gösterdiğimden) ötürü bana yazıklar olsun…”
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz; ayetlerini anlamaya çalışınız; muhkem ayetlerine bakınız ve müteşabih ayetlerinin ardınca koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin Mevla’sıysam (Velisi) Ali de onun Mevla’sıdır” diye tanıttığım kimsedir. O, benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talip’tir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım "Sıkl-i Asgar" (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise, "Sıkl-i Ekber" (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim; biliniz ki ben tebliğ ettim; biliniz ki ben duyurdum; biliniz ki ben açıkladım; biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) kolundan tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise, Hz. Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı andan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.a) yüzüne oranla, sağ tarafına gelmekteydi. Dolayısıyla da yer itibariyle ikisi de bir mekânda durmuş gibiydiler.
Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) eliyle onun elini tuttu ve her ikisi de elini göğe doğru kaldırdı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Hz. Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Ben sizlere sizlerden daha çok velayet ve tasarruf hakkına sahip değil miyim?"
İnsanlar hep birden şöyle dediler: “Evet, ey Resulullah!”
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki ben kimin ihtiyar sahibi isem, Ali de onun ihtiyar sahibidir. Allah’ım! Onu seven kimseyi sen de sev. Ona düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et. Ona yardım edenlere yardım et. Onu hakir kılanları hor ve hakir kıl."
“Ey insanlar! Bu Ali’dir. O, benim kardeşim, vasim, ilmimi kendisinde toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü’nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı), Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur. Allah şöyle buyurmuştur:
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ
“Nezdimde söz değişmez”
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev ve Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkâr eden kimseye lanet et. Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et.”
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra, şu ayeti bana nazil buyurdun:
اَلْیوْمَ اَکْمَلْتُ لَکُمْ دینَکُمْ وَ اَتْمَمْتُ عَلَیکُمْ نِعْمَتی وَ رَضیتُ لکُمُ الاْءِسْلامَ دینا
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim; üzerinize olan nimetimi tamamladım; din olarak sizin için İslam’ı beğendim.”
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.”
Ey Rabbim! Sen de tanıklık et ki ben tebliğ ettim.
Ümmetin İmamet Konusuna Önem Vermesine Vurgu
Ey İnsanlar! Allah dininizi onun imametiyle kâmil buyurmuştur. O halde, kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan vasilere boyun eğmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez.
Ey İnsanlar! Bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden; bana en layık olan; bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben, ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında razı olunma ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde, önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır. Allah, İnsan suresinde sadece onun hakkında cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın dininin yardımcısı ve Allah Resulü’nün savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi ve onun çocukları da en iyi vasilerdir.
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri’nin sulbündendir.
Ey insanlar! Şeytan Âdem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde, amelleriniz boşa gider ve ayaklarınız sürçer. Âdem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Âdem, aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde, nasıl bir halde olacaksınız?
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali hakkında nazil olmuştur:
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine and olsun ki hiç şüphesiz insan hüsran içindedir.”
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum ve risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmekten başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret
“Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip, dümdüz ederek, arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek, indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.”
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup dışında kimse kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebu Talib’e ve ondan sonra da Mehdi Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri, kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkârlara, zalimlere ve tüm âlemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkmaya çağırıyor ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükâfat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider ve size gazap edilir. Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır.
Ey insanlar! Benden sonra ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar ve onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır. Kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde, sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Hz. Peygamber (s.a.a), “Ashab-ı Sahife” adını zikredince, insanların çoğu Hz.n Peygamber'in (s.a.a) bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru işareti doğdu. Oradakilerden çok azı Hz. Peygamber’in (s.a.a) maksadını anlayabildi.
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar, İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben, burada hazır olan veya olmayan, dünyaya gelen veya gelmeyen herkese hüccet olsun diye, tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak, zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada -ey insanlar ve cinler!- Sizlere dökülmesi gerekeni döker; sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah, kötüyü iyiden ayırt etmeniz için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah, sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah, kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecek ve onu Hz. Mehdi’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!”
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi, onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat ediniz ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul ediniz ki doğru yolda olasınız. Onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz. Bilinmedik yollar, sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ehlibeyt takipçileri ve düşmanları
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder ve hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet buyurdu:
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur… (Fatiha suresi'nin tamamı)”
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur ve Allah’a andolsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onları kapsamaktadır. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları ise, Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”
Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları, aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
“İşte güven, onlara iman edip, haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, iman edenler ve kuşkuya düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onları görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, kaynayan cehennemden korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.”
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ... فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!”
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret bulunan ve büyük ecir sahibi kimselerdir.
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur.
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum; Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve sakındırıcıyım. Ali ise, hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim; Ali ise, benim vasimdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise, benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Hz. Mehdi
Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden olan kıyam edecek Mehdi’dir. Dinlere galip gelecek olan, odur. Zalimlerden intikam alacak olan, odur. Kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden, odur.
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan, odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur. Biliniz ki derin denizden istifade eden, odur. Her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren, odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse, odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden, odur. Biliniz ki rabbinden haber veren, odur. İlahî ayetleri yücelten, odur. Hidayete eren temeli sağlam kimse, odur. İşlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse, odur. Hüccet olarak baki kalacak olan, odur. Ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır. Var olan her nur, onun nezdindedir.
Biliniz ki o, galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi; kulları arasında hükmedicisi; gizli ve açık eminidir.
Biat Meselesi
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir. Biliniz ki ben, konuşmamın sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum. Benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben, Allah’a biat ettim; Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Şüphesiz sana baş eğerek, ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”
Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar
Ey insanlar! Hac ve umre, Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.”
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise, (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin, o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını Allah affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükâfatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir din ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden, tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekât verin. Eğer uzun bir süre üzerinden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah, benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O, bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram, benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali, benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında, getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise,) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise, kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız; hafızalarınızda tutunuz ve birbirinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz ve tahrife kalkışmayınız. Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekât veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi, sözümü anlamanız; onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz; benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an, sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların, benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Nitekim Allah-u Teâlâ kitabında şöyle buyurmuştur:
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”
Ey insanlar! Takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.”
Ölüm, ahiret, hesap, ilahî teraziler, âlemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse, o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse, cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
Resmi Olarak Biat Alınması
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el uzatacak kadar (biatleşmek için) ve sayı olarak çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle, canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz; değiştirmeyeceğiz; kuşku duymayacağız ve inkârda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz; bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen, bizlere ilahî öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden, canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse, eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa, diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu, çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah, her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa, kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa, kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse, Allah’a biat etmiştir. Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz; bana biat ediniz; Müminlerin Emiri Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan soylarında baki kalan imamlara, imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise, rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse, kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa, Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizler bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi “Müminlerin Emiri” olarak selamlayın ve şöyle deyin:
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“İşittik, itaat ettik, Rabbimiz affını dileriz, dönüş sanadır.”
Hakeza şöyle deyiniz:
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bizi hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.”
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebu Talib’in Allah nezdindeki faziletlerinin tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu "müminlerin emiri" olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir; onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kâfir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkâr eden kâfirlere gazap et. Hamd ve sena âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

İMAM MEHDİ(A.F), HZ. PEYGAMBER(SAA)’İN MÜJDESİDİR
Abbas oğlu Abdullah şöyle diyor: “Allah’ın Elçisi şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki benim halifelerim ve vasilerim Allah’ın benden sonra mahlûkatı üzerindeki hüccetleri on iki şahıstır. Onlardan birincisi kardeşim, sonuncusu ise evladımdır.”
Şöyle dediler: “Ey Allah’ın Elçisi kardeşin kimdir?”
Şöyle buyurdu:
“O, Ebu Talip oğlu Ali’dir!”
Şöyle dediler: “Peki bu evladın kimdir?”
Şöyle dedi:
“Mehdi’dir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi hak ve adaletle dolduracaktır. Beni hak ile peygamber olarak gönderene and olsun ki eğer dünyanın sonuna bir gün dahi kalmış olsa, Allah o günü evladım Mehdi çıkana kadar uzatacaktır. (O gün) Ruhullah olan Meryem oğlu İsa da yere inecek ve O’nun arkasında namaz kılacaktır. Yeryüzü O’nun nuru ile aydınlanacak, hâkimiyeti doğu ve batıya ulaşacaktır.”
DİNİN KEMALİ/ ŞEYH SADUK, S. 372
“Şüphesiz ki benim halifelerim ve vasilerim Allah’ın benden sonra mahlûkatı üzerindeki hüccetleri on iki şahıstır. Onlardan birincisi kardeşim, sonuncusu ise evladımdır.”
Şöyle dediler: “Ey Allah’ın Elçisi kardeşin kimdir?”
Şöyle buyurdu:
“O, Ebu Talip oğlu Ali’dir!”
Şöyle dediler: “Peki bu evladın kimdir?”
Şöyle dedi:
“Mehdi’dir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi hak ve adaletle dolduracaktır. Beni hak ile peygamber olarak gönderene and olsun ki eğer dünyanın sonuna bir gün dahi kalmış olsa, Allah o günü evladım Mehdi çıkana kadar uzatacaktır. (O gün) Ruhullah olan Meryem oğlu İsa da yere inecek ve O’nun arkasında namaz kılacaktır. Yeryüzü O’nun nuru ile aydınlanacak, hâkimiyeti doğu ve batıya ulaşacaktır.”
DİNİN KEMALİ/ ŞEYH SADUK, S. 372

HZ. PEYGAMBER’İN HASTALIĞI SIRASINDA HZ. FATIMA
Süleym şöyle dedi: “Selman-ı Farisi’den şöyle dediğini işittim: “Peygamberin vefatına sebep olan hastalığında yanında oturmuştum. Fatıma geldi. Peygamberin güçsüz halini gördüğünde öyle bir şekilde boğazı düğümlendi ki yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. (O zaman) Peygamber şöyle buyurdu: “Kızım! Neden ağlıyorsun?” Fatıma: “Ey Allah’ın Peygamberi senden sonra kendim ve evlatlarımın zayi olmasından korkuyorum.” dedi.
Peygamber gözleri yaşla dolduğu halde şöyle buyurdu: “Ey Fatıma! Bilmiyor musun biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etti ve yok olmayı bütün yaratıkları için kesin (zorunlu) kıldı. Yüce ve tertemiz olan Allah yeryüzüne teveccüh ederek onların arasından beni seçti ve peygamber yaptı. Sonra ikinci kez yeryüzüne teveccüh ederek eşini (Ali’yi) seçti: seni Onunla evlendirmemi, O’nu kendime kardeş, vezir ve vasi tutmamı ve ümmetim arasında halifem yapmamı emretti.
Öyleyse senin baban Allah’ın nebilerinin ve elçilerinin en iyisidir: Kocan da vezirlerin ve vasilerin en iyisidir ve sen de benim ailemden bana ilk kavuşacak kişisin.
Sonra Allah üçüncü defa yeryüzüne teveccüh ederek kardeşim ve eşin ve senin evlatlarından olan onbir kişiyi seçti ki (onlar) sendendirler.
Öyleyse sen cennet kadınlarının efendisisin ve iki oğlun Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridirler. Ben, kardeşim ve 11 imam- ki kıyamete kadar benim vasilerimdirler- hepimiz doğru yola sevk edenler ve doğru yola sevk edilmişleriz. (hidayet edenler ve hidayet olmuşlarız)
Kardeşimden sonra vasilerin ilki Hasan’dır. Ondan sonra Hüseyin ve sonrada Hüseyin’in soyundan gelecek olan dokuz evladıdır. Bunlar cennette tek bir evde olacaklardır. Hiçbir ev Allah’a benim evimden daha yakın değildir. Sonra İbrahim ve Ehli Beyt’inin evidir!
Kızım, Allah’ın seni ümmetimin ve Ehli Beyt’imin en iyisi ile evlendirmesinin sana olan ikramlarından olduğunu bilmiyor musun? O İslam’da herkesten önce, hilimde herkesten daha büyük, ilmi hepsinden daha fazla, nefsi herkesten daha ulu, dili herkesinkinden daha doğru, kalbi herkesinkinden daha yiğit, eli herkesinkinden daha açık, dünyaya nispetle herkesten daha zahit, ciddiyet ve çabada herkesten daha şiddetlidir.” Fatıma babasının söylediklerinden dolayı mutlu oldu ve ferahladı.
Sonra Peygamber Fatıma’ya şöyle buyurdu:
“Ebu Talip oğlu Ali’nin sekiz tane parçalayıcı ve yırtıcı dişi halktan hiç kimsenin sahip olmadığı menkıbeleri vardır.
(Bunların birincisi) O’nun Allah’a ve Elçisi’ne herkesten önce iman etmesidir ve bu konuda ümmetimden bir tek kişi dahi O’nu geçememiştir. (İkincisi) O’nun Allah’ın kitabına ve benim sünnetime olan bilgisidir. Senin eşinden başka ümmetimden hiç kimse benim ilmimi tamamen bilmemektedir. Bunun nedeni şudur: Allah bana O’ndan ve benden başkasının bilmediği bir ilim öğretmiştir. Bunu meleklere ve diğer peygamberlere de öğretmemiştir. Sadece bana öğretmiştir. Allah bana O’nu Ali’ye öğretmemi emretmiştir ve bende bunu yaptım. Bu nedenle ümmetimden O’ndan başka bir tek kişi dahi benim ilim, kavrayış ve hikmetimi tamamen bilemez. (Üçüncüsü) sen O’nun eşisin. (Dördüncüsü) Ümmetim içindeki iki torunum, Hasan ve Hüseyin O’nun oğullarıdır. (Beşincisi) İyiliği emretmesidir. (Altıncısı) kötülükten sakındırmasıdır. (Ve diğer ikisi) Yüce ve Ulu Allah O’na hikmeti ve hak ile batılı birbirinden ayırmayı öğretmiştir. (Faslul Hitab)
Ey Kızım! Biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bize yedi şey bağışlamıştır. Bunları öncekilerden ve sonrakilerden bizim dışımızda hiç kimseye bağışlamamıştır. Ben nebilerin ve mürsellerin (gönderilenlerin) efendisi ve en iyileriyim, benim vasim vasilerin en iyisidir, kendimden sonraki vezirim vezirlerin en iyisidir. Maksadım amcan Hamza’dır.”
(Fatıma) şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi! Acaba o seninle birlikteyken katledilen şehitlerin efendisi midir?”
“Hayır, O önceki ve sonrakilerden, nebiler ve vasiler dışında şehit olanların efendisidir.
Ebu Talip oğlu Cafer ki iki defa hicret etmiştir ve iki tane kanlı kanat sahibidir. Onlar vesilesiyle cennette meleklerle birlikte uçar. Oğulların Hasan ve Hüseyin: Ümmetim içinde iki torunum ve cennet gençlerinin efendileridirler. Canım elinde olana yemin olsun bu ümmetin Mehdisi (kurtarıcı) bizdendir. Allah O’nun vesilesiyle yeryüzünü zulüm ve sıkıntılarla dolduğu gibi adalet ve iyilikle dolduracaktır.”
Fatıma dedi ki: “Ey Allah’ın elçisi! Bu saydıklarından hangisi daha üstündür?”
Peygamber şöyle buyurdu: “Kardeşim Ali ümmetimin en üstünüdür. Ali’den, senden, iki oğlun ve torunum olan Hasan ve Hüseyin’den ve -parmağıyla Hüseyin’e işaret ederek – bu oğlumun evlatları olan vasilerden sonra Hamza ve Cafer ümmetimin en üstünleridirler ki Mehdi o vasilerin sonuncusudur. Ondan (Mehdi) önce olan ondan üstündür. Önce olan sonrakinden daha hayırlıdır. Çünkü O’nun imamıdır ve sonraki öncekinin vasisidir. Biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir.”
Sonra Peygamber Fatıma’ya, eşine, iki oğluna baktı ve Selman’a şöyle buyurdu: “Ey Selman! Allah’ı şahit tutuyorum ki onlarla savaşanla savaş halindeyim ve onlarla barış içinde olanlarla barış halindeyim. Bil ki onlar cennette benimle birliktedirler.”
Sonra Peygamber Ali’ye dönerek şöyle buyurdu: “Ey Ali! Çok yakında benden sonra Kureyş’ten, Onların sana karşı birleşmelerinden ve sana zulmetmelerinden dolayı zorluk çekeceksin. Eğer onlara karşı yardımcı bulursan onlarla savaş ve sana inananlarla birlikte muhaliflerini öldür. Eğer yardımcı bulamazsan sabret, eline sahip ol ve kendi elinle kendini tehlikeye atma. Senin benim yanımdaki yerin Harun’un Musa yanındaki yeri gibidir. Senin Harun’dan iyi bir örneğin vardır. O kardeşi Musa’ya şöyle dedi: “Bu kavim beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni öldüreceklerdi.”
Ehl-i Beyt’in Sırları, s. 30-31
Peygamber gözleri yaşla dolduğu halde şöyle buyurdu: “Ey Fatıma! Bilmiyor musun biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etti ve yok olmayı bütün yaratıkları için kesin (zorunlu) kıldı. Yüce ve tertemiz olan Allah yeryüzüne teveccüh ederek onların arasından beni seçti ve peygamber yaptı. Sonra ikinci kez yeryüzüne teveccüh ederek eşini (Ali’yi) seçti: seni Onunla evlendirmemi, O’nu kendime kardeş, vezir ve vasi tutmamı ve ümmetim arasında halifem yapmamı emretti.
Öyleyse senin baban Allah’ın nebilerinin ve elçilerinin en iyisidir: Kocan da vezirlerin ve vasilerin en iyisidir ve sen de benim ailemden bana ilk kavuşacak kişisin.
Sonra Allah üçüncü defa yeryüzüne teveccüh ederek kardeşim ve eşin ve senin evlatlarından olan onbir kişiyi seçti ki (onlar) sendendirler.
Öyleyse sen cennet kadınlarının efendisisin ve iki oğlun Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridirler. Ben, kardeşim ve 11 imam- ki kıyamete kadar benim vasilerimdirler- hepimiz doğru yola sevk edenler ve doğru yola sevk edilmişleriz. (hidayet edenler ve hidayet olmuşlarız)
Kardeşimden sonra vasilerin ilki Hasan’dır. Ondan sonra Hüseyin ve sonrada Hüseyin’in soyundan gelecek olan dokuz evladıdır. Bunlar cennette tek bir evde olacaklardır. Hiçbir ev Allah’a benim evimden daha yakın değildir. Sonra İbrahim ve Ehli Beyt’inin evidir!
Kızım, Allah’ın seni ümmetimin ve Ehli Beyt’imin en iyisi ile evlendirmesinin sana olan ikramlarından olduğunu bilmiyor musun? O İslam’da herkesten önce, hilimde herkesten daha büyük, ilmi hepsinden daha fazla, nefsi herkesten daha ulu, dili herkesinkinden daha doğru, kalbi herkesinkinden daha yiğit, eli herkesinkinden daha açık, dünyaya nispetle herkesten daha zahit, ciddiyet ve çabada herkesten daha şiddetlidir.” Fatıma babasının söylediklerinden dolayı mutlu oldu ve ferahladı.
Sonra Peygamber Fatıma’ya şöyle buyurdu:
“Ebu Talip oğlu Ali’nin sekiz tane parçalayıcı ve yırtıcı dişi halktan hiç kimsenin sahip olmadığı menkıbeleri vardır.
(Bunların birincisi) O’nun Allah’a ve Elçisi’ne herkesten önce iman etmesidir ve bu konuda ümmetimden bir tek kişi dahi O’nu geçememiştir. (İkincisi) O’nun Allah’ın kitabına ve benim sünnetime olan bilgisidir. Senin eşinden başka ümmetimden hiç kimse benim ilmimi tamamen bilmemektedir. Bunun nedeni şudur: Allah bana O’ndan ve benden başkasının bilmediği bir ilim öğretmiştir. Bunu meleklere ve diğer peygamberlere de öğretmemiştir. Sadece bana öğretmiştir. Allah bana O’nu Ali’ye öğretmemi emretmiştir ve bende bunu yaptım. Bu nedenle ümmetimden O’ndan başka bir tek kişi dahi benim ilim, kavrayış ve hikmetimi tamamen bilemez. (Üçüncüsü) sen O’nun eşisin. (Dördüncüsü) Ümmetim içindeki iki torunum, Hasan ve Hüseyin O’nun oğullarıdır. (Beşincisi) İyiliği emretmesidir. (Altıncısı) kötülükten sakındırmasıdır. (Ve diğer ikisi) Yüce ve Ulu Allah O’na hikmeti ve hak ile batılı birbirinden ayırmayı öğretmiştir. (Faslul Hitab)
Ey Kızım! Biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bize yedi şey bağışlamıştır. Bunları öncekilerden ve sonrakilerden bizim dışımızda hiç kimseye bağışlamamıştır. Ben nebilerin ve mürsellerin (gönderilenlerin) efendisi ve en iyileriyim, benim vasim vasilerin en iyisidir, kendimden sonraki vezirim vezirlerin en iyisidir. Maksadım amcan Hamza’dır.”
(Fatıma) şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi! Acaba o seninle birlikteyken katledilen şehitlerin efendisi midir?”
“Hayır, O önceki ve sonrakilerden, nebiler ve vasiler dışında şehit olanların efendisidir.
Ebu Talip oğlu Cafer ki iki defa hicret etmiştir ve iki tane kanlı kanat sahibidir. Onlar vesilesiyle cennette meleklerle birlikte uçar. Oğulların Hasan ve Hüseyin: Ümmetim içinde iki torunum ve cennet gençlerinin efendileridirler. Canım elinde olana yemin olsun bu ümmetin Mehdisi (kurtarıcı) bizdendir. Allah O’nun vesilesiyle yeryüzünü zulüm ve sıkıntılarla dolduğu gibi adalet ve iyilikle dolduracaktır.”
Fatıma dedi ki: “Ey Allah’ın elçisi! Bu saydıklarından hangisi daha üstündür?”
Peygamber şöyle buyurdu: “Kardeşim Ali ümmetimin en üstünüdür. Ali’den, senden, iki oğlun ve torunum olan Hasan ve Hüseyin’den ve -parmağıyla Hüseyin’e işaret ederek – bu oğlumun evlatları olan vasilerden sonra Hamza ve Cafer ümmetimin en üstünleridirler ki Mehdi o vasilerin sonuncusudur. Ondan (Mehdi) önce olan ondan üstündür. Önce olan sonrakinden daha hayırlıdır. Çünkü O’nun imamıdır ve sonraki öncekinin vasisidir. Biz öyle bir Ehli Beyt’iz ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir.”
Sonra Peygamber Fatıma’ya, eşine, iki oğluna baktı ve Selman’a şöyle buyurdu: “Ey Selman! Allah’ı şahit tutuyorum ki onlarla savaşanla savaş halindeyim ve onlarla barış içinde olanlarla barış halindeyim. Bil ki onlar cennette benimle birliktedirler.”
Sonra Peygamber Ali’ye dönerek şöyle buyurdu: “Ey Ali! Çok yakında benden sonra Kureyş’ten, Onların sana karşı birleşmelerinden ve sana zulmetmelerinden dolayı zorluk çekeceksin. Eğer onlara karşı yardımcı bulursan onlarla savaş ve sana inananlarla birlikte muhaliflerini öldür. Eğer yardımcı bulamazsan sabret, eline sahip ol ve kendi elinle kendini tehlikeye atma. Senin benim yanımdaki yerin Harun’un Musa yanındaki yeri gibidir. Senin Harun’dan iyi bir örneğin vardır. O kardeşi Musa’ya şöyle dedi: “Bu kavim beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni öldüreceklerdi.”
Ehl-i Beyt’in Sırları, s. 30-31

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
1- - Resulullah’ın (s.a.a) sahabelerinden başlayarak 14. asra kadar 352 hadis uzmanının Gadir-i Hum olayını ve hutbesini naklederek nesilden nesile aktardığını biliyor muydunuz?
2- “Dinin ikmali (tamamlanması)” diye meşhur olan Maide Suresinin 67. ayetinin Gadir-i Hum günü velayetin ilanından sonar nazil olduğunu biliyor muydunuz?
3- Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber’in (s.a.a) hutbesini bitirdikten sonra orada hazır bulunan yaklaşık yüz yirmi bin hacıya Hz. İmam Ali (a.s) ile biatleşmelerini emrettiğini ve bu biatleşme işinin tam üç gün sürdüğünü biliyor muydunuz?
4- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Gadir-i Hum günü irad ettiği hutbeyi duyanların duymayanlara aktarmalarını emrederek, burada açıkladığı hayati öneme sahip Hz. Ali (a.s)’nin ve 11 evladının halifeliğinin hak oluşunun nesilden nesile aktarılmasını bize görev verdiğini biliyor muydunuz?
5- Gadir-i Hum günü, Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra başverecek fitnelerden Haber verdiğini ve imametin gasp edilerek ateşe çağıran imamların çıkacağını bildirdiğini biliyor muydunuz?
6- Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra inananların hükümleri unutması veya yanılması durumunda kendisine basvuracakları tek ihtiyar sahibinin Hz. İmam Ali (a.s)ve akabinde gelen onbir imamın olduğunu ve duyurduğunu biliyor muydunuz?
7- Gadir Hum günü, Hz. Peygamber(saa), imamet makamının sahibini açıklayınca “Numan b. Haris Fahri” adında birisinin hacdan dönmesine rağmen peygamberin dediğini red etmesine karşın orada helak olduğunu biliyor muydunuz?
2- “Dinin ikmali (tamamlanması)” diye meşhur olan Maide Suresinin 67. ayetinin Gadir-i Hum günü velayetin ilanından sonar nazil olduğunu biliyor muydunuz?
3- Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber’in (s.a.a) hutbesini bitirdikten sonra orada hazır bulunan yaklaşık yüz yirmi bin hacıya Hz. İmam Ali (a.s) ile biatleşmelerini emrettiğini ve bu biatleşme işinin tam üç gün sürdüğünü biliyor muydunuz?
4- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Gadir-i Hum günü irad ettiği hutbeyi duyanların duymayanlara aktarmalarını emrederek, burada açıkladığı hayati öneme sahip Hz. Ali (a.s)’nin ve 11 evladının halifeliğinin hak oluşunun nesilden nesile aktarılmasını bize görev verdiğini biliyor muydunuz?
5- Gadir-i Hum günü, Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra başverecek fitnelerden Haber verdiğini ve imametin gasp edilerek ateşe çağıran imamların çıkacağını bildirdiğini biliyor muydunuz?
6- Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra inananların hükümleri unutması veya yanılması durumunda kendisine basvuracakları tek ihtiyar sahibinin Hz. İmam Ali (a.s)ve akabinde gelen onbir imamın olduğunu ve duyurduğunu biliyor muydunuz?
7- Gadir Hum günü, Hz. Peygamber(saa), imamet makamının sahibini açıklayınca “Numan b. Haris Fahri” adında birisinin hacdan dönmesine rağmen peygamberin dediğini red etmesine karşın orada helak olduğunu biliyor muydunuz?

HZ. MUHAMMED(SAA)’TEN GADİR HUM HUTBESİ
1- Allah’a hamd-u senada bulunma
Hamd ve sena; birliğinde yüce yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli ve erkanında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hakimiyet altına almıştır.
Allah sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir.
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez.
Allah ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur, her şey üzerindeki kudret O’dur. Onun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir. Diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.
O gözlerin derk edilmesinden daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk eder. O lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadette bulunurum ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O emirlerini meşveret eden kimselerle meşveret etmeksizin icra etmekte, taktirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış, ve yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde ondan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.
Şahadette bulunurum ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle peşice gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur.
O’nun için bir zıt ve onunla birlikte bir muhalif mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır, O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab’dir. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte, ardından mukadder kılmakta, bilmekte ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur, hamd ve sena ona mahsustur. Hayır onun elindedir, O her şeye kadirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. Ondan başka ilah yoktur.
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz, ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi, alemlerin Rabbi’dir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır.
O’na hamd ediyorum, sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor, sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur.
2- Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum, zira eğer onu eda etmezsem bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O’nun azabını her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde risaletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”[1]
Ey insanlar! Ben Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan – ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali bin Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana oranı Harun’un Musa’ya olan oranı gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir.” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
“Şüphesiz sizin veliniz Allah Resulü, iman edip namaz kılanlar ve ruku halinde zekat veren müminlerdir.”[2]
Namaz kılıp ruku halinde zekat veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse Ali bin Ebi Talib’tir.
Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ
“Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü.”[3]
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ
“İkiyüzlülerin içinde “O her şeye kulak kesiliyor” diyerek peygamberi incitenler vardır. De ki: “O kulak, Allah’a iman eden ve müminlere iman eden, sizin için hayırlı olan, içinizden iman eden kimselere rahmet olan bir kulaktır.”[4]
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri ifşa etmek istersem ifşa edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem tanıtabilirim. Ama Allah’a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde Allah asla benden razı olmayacaktır.”
Peygamber daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”[5]
3- On İki İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetini Resmen İlan Etmesi
Ey insanlar! Onun hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah muhacirlere ensara ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba, ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz, Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teala sizin ihtiyarınızın sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır.
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabbimin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım.
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-i Mübin (apaçık İmam) Odur:
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.”[6]
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin, onun velayetinden ayrılmayın. O hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar! O Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkar ederse şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi taktirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kafirle için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah’a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim imamların birinde şek ederse onların tümünde şek etmiştir ve kim bizim hakkımızda şek ederse, şüphesiz ateştedir.
Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur, bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek her haliyle ona hamd ve senada bulunurum.
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o Allah’ın rızkı indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrail Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu Cenbillah’tır:
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ
“Kişinin: “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun.” diyeceği…[7]
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz, ayetlerini anlamaya çalışınız, muhkem ayetlerine bakınız, müteşabih ayetlerinin peşice koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elimden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin mevlasıysam Bu Ali de O’nun mevlasıdır” diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talib’dir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım sıkl-i asgar (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim, biliniz ki ben tebliğ ettim, biliniz ki ben duyurdum, biliniz ki ben açıkladım, biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
4-Müminlerin Emiri’nin (a.s) Tanıtılması ve Peygamber’in (s.a.a) Eliyle Ayağa Kaldırılması
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber’in yüzüne (a.s) oranla sağ tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da yer ikisi de bir mekanda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini kaldırdı. Her ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, bu Ali’dir, O benim kardeşim, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü’nün halifesi odur, Müminlerin Emiri O’dur, Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ
“Nezdimde söz değişmez”[8]
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev, Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkar eden kimseye lanet et, Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et. ”
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra şu ayeti bana nazil buyurdun:
أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam’ı beğendim.”[9]
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.”[10]
Ey Rabbim seni de şahit tutuyorum ki ben tebliğ ettim.
5- Ümmetin İmamet Meselesine
Teveccüh Etmesi Gerektiğini Vurgulama
Ey İnsanlar! Allah dininizi imametle kamil buyurmuştur. O halde Kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar her kim ona ve benim çocuklarımdan ve O’nun soyundan vasilere iktida etmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez.
Ey İnsanlar! Bu Ali sizlerden bana en çok yardım eden, bana en layık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında rızayet ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır ve Allah İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın dininin yardımcısı, Allah Resulü’nün (s.a.a) savunucusudur. O takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi, onun çocukları da en iyi vasilerdir.
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim Müminlerin Emiri’nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar! Şeytan Adem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Adem aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde nasıl bir halet içinde olacaksınız?
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine And olsun ki, İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir.”[11]
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum, risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
6- Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ آمِنُواْ بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ
“Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını (Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.”[12]
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebi Talib’e ve ondan sonra da Mehdi-i Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara, zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da O’nun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi taktirde amelleriniz ortadan kalkar, size gazap edilir ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır.
Ey insanlar! Benden sonra da ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Peygamber (s.a.a), “Ashab-i Sahife” adını zikredince insanların çoğu Peygamberin bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok azı Peygamber’in maksadını anlayabildi.
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada ey insanlar ve cinler! Sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah sizleri kötüyü iyiden ayırt etmek için sizleri başı boş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Hz. Mehdi’nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!”[13]
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat edin ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
7- Ehl-i Beyt’in (a.s) takipçileri ve düşmanları
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber şu ayeti tilavet buyurdu:
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur…”[14]
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur. Allah’a yemin olsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onlara şamildir. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır, onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehl-i Beyt’in dostları ise Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”[15]
Biliniz ki Ehl-i Beyt’in dostları aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
“İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”[16]
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları iman edenler ve şekke düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onlar görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.”
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları ise cehennemden kaynadığı halde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.”[17]
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ… فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler…Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!”[18]
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur.
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim, Ali ise benim vasimdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onlarım babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir.
8- Hz. Mehdi (a.f)
Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden kıyam edecek olan Mehdi’dir. Dinlere galip gelecek olan odur, zalimlerden intikam alacak olan odur, kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden odur.
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur, her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki rabbinden haber veren odur, ilahi ayetleri yukarı yükselten odur, hidayete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
9- Biat Meselesi
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda sizleri biat etmek ve onu ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah’a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”[19]
10- Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar
Ey insanlar! Hac ve umre Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.”[20]
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin Allah o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükafatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir dinle ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekat ödeyin. Eğer uzun bir süre üzerinizden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali ve benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız ve hafızalarınızda tutunuz, birbirlerinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz, tahrife kalkışmayınız.
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekat veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Allah-u Teala nitekim kitabında şöyle buyurmuştur:
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”[21]
Ey insanlar takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.”[22]
Ölüm, ahiret, hesap ilahi teraziler, alemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
11- Resmi Olarak Biat Almak
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el verebileceğiniz miktardan çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz, değiştirmeyeceğiz, şek etmeyeceğiz ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz, bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen bizlere ilahi öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse Allah’a biat etmiştir, Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz, bana biat ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizlere bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi müminlerin Emiri olarak selamlayın ve şöyle deyin:
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“işittik, itaat ettik, Rabbimiz, affını dileriz, dönüş sanadır.”[23]
Hakeza şöyle deyiniz:
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.”[24]
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebi Talib’in faziletleri Allah nezdinde, tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu müminlerin emiri olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir ve onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kafir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
[1] Maide suresi, 67. ayet [2] Maide suresi, 55. ayet [3] Nur suresi, 15. ayet [4] Tevbe suresi, 61. ayet [5] Maide suresi, 67. ayet [6] Yasin suresi, 12. ayet [7] Zümer suresi, 56. ayet [8] Kaf suresi, 29. ayet [9] Maide suresi, 3. ayet [10] Al-i İmran suresi, 85. ayet [11] Asr suresi, 1-2. ayetler [12] Nisa suresi, 47. ayet [13] Mürselat suresi, 16-19. ayetler [14] Hamd suresi, sonuna kadar [15] Mücadele suresi, 22. ayet [16] En’am suresi, 82. ayet [17] A’raf suresi, 38. ayet [18] Mülk suresi, 8-11. ayetler [19] Fetih suresi, 10. ayet [20] Bakara suresi, 158. ayet [21] Zuhruf suresi, 28. ayet [22] Hac suresi, 1. ayet [23] Bakara suresi, 285. ayet [24] A’raf suresi, 43. ayet
Hamd ve sena; birliğinde yüce yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli ve erkanında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hakimiyet altına almıştır.
Allah sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir.
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez.
Allah ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur, her şey üzerindeki kudret O’dur. Onun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir. Diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.
O gözlerin derk edilmesinden daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk eder. O lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadette bulunurum ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O emirlerini meşveret eden kimselerle meşveret etmeksizin icra etmekte, taktirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış, ve yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde ondan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.
Şahadette bulunurum ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle peşice gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur.
O’nun için bir zıt ve onunla birlikte bir muhalif mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır, O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab’dir. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte, ardından mukadder kılmakta, bilmekte ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur, hamd ve sena ona mahsustur. Hayır onun elindedir, O her şeye kadirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. Ondan başka ilah yoktur.
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz, ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi, alemlerin Rabbi’dir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır.
O’na hamd ediyorum, sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor, sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur.
2- Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum, zira eğer onu eda etmezsem bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O’nun azabını her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde risaletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”[1]
Ey insanlar! Ben Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan – ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali bin Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana oranı Harun’un Musa’ya olan oranı gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir.” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
“Şüphesiz sizin veliniz Allah Resulü, iman edip namaz kılanlar ve ruku halinde zekat veren müminlerdir.”[2]
Namaz kılıp ruku halinde zekat veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse Ali bin Ebi Talib’tir.
Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ
“Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü.”[3]
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ
“İkiyüzlülerin içinde “O her şeye kulak kesiliyor” diyerek peygamberi incitenler vardır. De ki: “O kulak, Allah’a iman eden ve müminlere iman eden, sizin için hayırlı olan, içinizden iman eden kimselere rahmet olan bir kulaktır.”[4]
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri ifşa etmek istersem ifşa edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem tanıtabilirim. Ama Allah’a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde Allah asla benden razı olmayacaktır.”
Peygamber daha sonra şu ayeti tilavet buyurdu:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.”[5]
3- On İki İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetini Resmen İlan Etmesi
Ey insanlar! Onun hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah muhacirlere ensara ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba, ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz, Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teala sizin ihtiyarınızın sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır.
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabbimin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım.
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-i Mübin (apaçık İmam) Odur:
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.”[6]
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin, onun velayetinden ayrılmayın. O hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar! O Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkar ederse şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi taktirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kafirle için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah’a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim imamların birinde şek ederse onların tümünde şek etmiştir ve kim bizim hakkımızda şek ederse, şüphesiz ateştedir.
Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur, bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek her haliyle ona hamd ve senada bulunurum.
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o Allah’ın rızkı indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrail Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu Cenbillah’tır:
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ
“Kişinin: “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun.” diyeceği…[7]
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz, ayetlerini anlamaya çalışınız, muhkem ayetlerine bakınız, müteşabih ayetlerinin peşice koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elimden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin mevlasıysam Bu Ali de O’nun mevlasıdır” diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talib’dir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım sıkl-i asgar (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim, biliniz ki ben tebliğ ettim, biliniz ki ben duyurdum, biliniz ki ben açıkladım, biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
4-Müminlerin Emiri’nin (a.s) Tanıtılması ve Peygamber’in (s.a.a) Eliyle Ayağa Kaldırılması
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber’in yüzüne (a.s) oranla sağ tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da yer ikisi de bir mekanda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini kaldırdı. Her ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, bu Ali’dir, O benim kardeşim, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü’nün halifesi odur, Müminlerin Emiri O’dur, Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ
“Nezdimde söz değişmez”[8]
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev, Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkar eden kimseye lanet et, Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et. ”
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra şu ayeti bana nazil buyurdun:
أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam’ı beğendim.”[9]
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.”[10]
Ey Rabbim seni de şahit tutuyorum ki ben tebliğ ettim.
5- Ümmetin İmamet Meselesine
Teveccüh Etmesi Gerektiğini Vurgulama
Ey İnsanlar! Allah dininizi imametle kamil buyurmuştur. O halde Kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar her kim ona ve benim çocuklarımdan ve O’nun soyundan vasilere iktida etmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez.
Ey İnsanlar! Bu Ali sizlerden bana en çok yardım eden, bana en layık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında rızayet ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır ve Allah İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar! O (Ali) Allah’ın dininin yardımcısı, Allah Resulü’nün (s.a.a) savunucusudur. O takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi, onun çocukları da en iyi vasilerdir.
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim Müminlerin Emiri’nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar! Şeytan Adem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Adem aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde nasıl bir halet içinde olacaksınız?
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine And olsun ki, İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir.”[11]
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum, risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
6- Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ آمِنُواْ بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ
“Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını (Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.”[12]
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebi Talib’e ve ondan sonra da Mehdi-i Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara, zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da O’nun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi taktirde amelleriniz ortadan kalkar, size gazap edilir ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır.
Ey insanlar! Benden sonra da ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Peygamber (s.a.a), “Ashab-i Sahife” adını zikredince insanların çoğu Peygamberin bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok azı Peygamber’in maksadını anlayabildi.
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada ey insanlar ve cinler! Sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah sizleri kötüyü iyiden ayırt etmek için sizleri başı boş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Hz. Mehdi’nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!”[13]
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat edin ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
7- Ehl-i Beyt’in (a.s) takipçileri ve düşmanları
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber şu ayeti tilavet buyurdu:
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur…”[14]
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur. Allah’a yemin olsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onlara şamildir. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır, onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehl-i Beyt’in dostları ise Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.”[15]
Biliniz ki Ehl-i Beyt’in dostları aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ
“İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”[16]
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları iman edenler ve şekke düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onlar görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.”
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları ise cehennemden kaynadığı halde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.”[17]
Biliniz ki Ehl-i Beytin düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ… فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler…Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!”[18]
Biliniz ki Ehl-i Beytin dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur.
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim, Ali ise benim vasimdir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onlarım babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir.
8- Hz. Mehdi (a.f)
Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden kıyam edecek olan Mehdi’dir. Dinlere galip gelecek olan odur, zalimlerden intikam alacak olan odur, kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden odur.
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur, her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki rabbinden haber veren odur, ilahi ayetleri yukarı yükselten odur, hidayete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
9- Biat Meselesi
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda sizleri biat etmek ve onu ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah’a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”[19]
10- Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar
Ey insanlar! Hac ve umre Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.”[20]
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin Allah o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükafatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir dinle ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekat ödeyin. Eğer uzun bir süre üzerinizden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali ve benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız ve hafızalarınızda tutunuz, birbirlerinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz, tahrife kalkışmayınız.
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekat veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Allah-u Teala nitekim kitabında şöyle buyurmuştur:
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”[21]
Ey insanlar takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.”[22]
Ölüm, ahiret, hesap ilahi teraziler, alemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
11- Resmi Olarak Biat Almak
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el verebileceğiniz miktardan çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz, değiştirmeyeceğiz, şek etmeyeceğiz ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz, bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen bizlere ilahi öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse Allah’a biat etmiştir, Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz, bana biat ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizlere bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi müminlerin Emiri olarak selamlayın ve şöyle deyin:
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
“işittik, itaat ettik, Rabbimiz, affını dileriz, dönüş sanadır.”[23]
Hakeza şöyle deyiniz:
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.”[24]
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebi Talib’in faziletleri Allah nezdinde, tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu müminlerin emiri olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir ve onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kafir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
[1] Maide suresi, 67. ayet [2] Maide suresi, 55. ayet [3] Nur suresi, 15. ayet [4] Tevbe suresi, 61. ayet [5] Maide suresi, 67. ayet [6] Yasin suresi, 12. ayet [7] Zümer suresi, 56. ayet [8] Kaf suresi, 29. ayet [9] Maide suresi, 3. ayet [10] Al-i İmran suresi, 85. ayet [11] Asr suresi, 1-2. ayetler [12] Nisa suresi, 47. ayet [13] Mürselat suresi, 16-19. ayetler [14] Hamd suresi, sonuna kadar [15] Mücadele suresi, 22. ayet [16] En’am suresi, 82. ayet [17] A’raf suresi, 38. ayet [18] Mülk suresi, 8-11. ayetler [19] Fetih suresi, 10. ayet [20] Bakara suresi, 158. ayet [21] Zuhruf suresi, 28. ayet [22] Hac suresi, 1. ayet [23] Bakara suresi, 285. ayet [24] A’raf suresi, 43. ayet

ZUHUR DÖNEMİ
” Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.
O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir.”
Saf süresi/8-9 ayeti kerimelerinde “ Allah nurunu tamamlayacaktır” ifadelerinde geçen bu nur nedir? Cevap 9. Ayette gelen “ dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini, hidayet ve hak din ile gönderen” çerçevesinde kast edilen nur “ peygamber, hidayet ve hak” kavramlarında yatmakta olduğunu görmekteyiz.
Zülmü sadece insanlara yapılan haksızlık olarak nitelendiremeyiz. Adaletin, hakkın, rahmetin yerinden oynatıldığı her alanda zulmü düşünebiliriz.
En büyük zülüm için Lokman süresi/13 ayetinde şöyle buyrulmuştur;
“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak(şirk) elbette büyük bir zulümdür.”
En büyük ve çirkin olan şirk düzeni yaşantımızı bir ahtapot gibi sarmıştır. İçtiğimiz sudan toplum düzenimize kadar her alanda şirk işlenmektedir.
Her çağın müşrikleri gibi zamanımızın müşrikleri de istiyor ki bu topluma ezberletilen bu şirk geleneği devam etsin. Bu yüzden her faaliyet ve tedbirleriyle “Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar”. Ancak âlemleri yaratan Rabbimiz de nurunu tamamlayacağını bildirmektedir. Bu nedenle ayet müşriklere cevap olarak “Allah nurunu tamamlayacaktır.” Demektedir.
“Müşrikler istemese de dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dinle gönderen O’dur.”
Şeyh Saduk, Ebu Basir’den şu hadisi rivayet eder:
Hz. İmam Sadık bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a ant olsun ki, bu ayette zikredilen vaat henüz gerçekleşmiş değildir; Kaim (Kıyam edecek olan Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak olan hiç bir kâfir ve müşrik kalmayacaktır. Kâfir veya müşrik olan bir kimse, taşın içine de girecek olsa, o taş dile gelecek ve “Ey mü’min! İçimde bir kâfir var, beni kır ve onu öldür!” diyecektir.” (Kemal-ud Din ve Tamam-un Nime, c.2, s.670.)
Genelde zuhur dönemi olarak nimetlerin artması, adaletin gelmesi, rahmetin her tarafı kuşatması, Müslümanların rahatlaması gibi türlü türlü zuhur döneminin nimetlerden bahsedilir. Evet, bunlar bizim hoşumuza gitmektedir. Hepsini de önemsiyoruz.
Ama biz bir mümin olarak hâlâ şirk düzeninin alt üst edecek tevhid üzere yaşamanın özlemini düşünmemiz gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Tevhid üzere çarşıda gezmek, tevhid üzere okul kitaplarının olması, tevhid üzere ticaret yapmak, tevhid üzere sağlık hizmetleri görmek, tevhid üzrere ibadetlerimizi yapmak, hatta tevhid üzere yemek, tevhid üzere bir bardak su içmek, tevhid üzere havayı teneffüs etmek vs.
Yani tevhid günlerinin hasretindeyim. Allah’ın razı olacağı en azından böyle bir günün, böyle bir ortamın tadına bakmak istiyorum. Acaba zuhur döneminin en güzel yönü, Allah’ın hakkı olan tevhid üzere bir hayatı sunmamız değil midir?
Ayette geçen “dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini, hidayet ve hak din” ile gerçekleştirilmek istenen Rabbimizin ilahlık hakkının kulları tarafından artık görülmesi değil midir? Allah’ımızın hakkı değil midir?
Bu yüzden artık Rabb’imize saygısızlık yapılmayacak diye seviniyorum ve istiyorum İmam-ı Zaman (a.f) gelsin. Rabb’imizi hakkıyla tesbih edelim. Hakkıyla namazlarımızı ikame edelim. Rabb’imizin istediği gibi yaşam tarzlarını kuralım. Kur’an hakkıyla yürürlüğe girsin. Resulullah’ın sünneti ihya olsun. Biz Müslümanlar ve her çağın Müslümanları da bu zilletten kurtulsun.
“Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde egemenlik verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, marufu emreder ve münkerden sakındırırlar. İşlerin sonu Allah’a aittir.” Hac süresi/41
Ebu’l Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah’u Teâlâ onları yerin doğu ve batısına egemen kılacak, onların eliyle dini aşikâr edecektir. O, zuhur edince, artık zulüm ve sapıklıktan eser kalmayacaktır.” (Züheyri, el-Mehdi, s. 163; Yenabi-ül Meveddet, s. 425; Duhayyil, el Mehdi, s. 46-47.)
Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ dan yine şöyle nakledilmiştir:
“Bu ayet İmam Mehdi’ye kadar olan Âl-i Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih hakkında nazil olmuştur. Allah Teâlâ İmam Mehdi ve ashabını yerin doğu ve batısına egemen kılacaktır; dini kâmil edip onun eliyle batılı, bidatleri ve yanlışlıkları giderecektir. Nitekim daha önce cahiller hakkı yok etmişlerdi. O zuhur edince, artık zulümden eser kalmaz. Onun yaranı iyiliği emreder ve kötülüklerden sakındırırlar.” ( Bihar-ul Envar, c. 51; İlzam-un Nasib, s. 56.)
İşte Allah’ın üzerimizde en doğal olan bu hakkı, tevhidi bir hayatı ve düzeni Rabbimize, İmam Mehdi (a.f) imametliğinde sunmak istiyoruz. Onlar “ Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Ancak Rabbimizde vaad ediyor. “ Allah nurunu tamamlayacaktır”. Biz de tamamlanacak bu nurun bizi de kuşatmasını, bizi de kapsamasını ısrarla Rabb’imizden diliyoruz.
Allahumme accil liveliyukel ferec!
Muhammed İKBAL
O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir.”
Saf süresi/8-9 ayeti kerimelerinde “ Allah nurunu tamamlayacaktır” ifadelerinde geçen bu nur nedir? Cevap 9. Ayette gelen “ dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini, hidayet ve hak din ile gönderen” çerçevesinde kast edilen nur “ peygamber, hidayet ve hak” kavramlarında yatmakta olduğunu görmekteyiz.
Zülmü sadece insanlara yapılan haksızlık olarak nitelendiremeyiz. Adaletin, hakkın, rahmetin yerinden oynatıldığı her alanda zulmü düşünebiliriz.
En büyük zülüm için Lokman süresi/13 ayetinde şöyle buyrulmuştur;
“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak(şirk) elbette büyük bir zulümdür.”
En büyük ve çirkin olan şirk düzeni yaşantımızı bir ahtapot gibi sarmıştır. İçtiğimiz sudan toplum düzenimize kadar her alanda şirk işlenmektedir.
Her çağın müşrikleri gibi zamanımızın müşrikleri de istiyor ki bu topluma ezberletilen bu şirk geleneği devam etsin. Bu yüzden her faaliyet ve tedbirleriyle “Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar”. Ancak âlemleri yaratan Rabbimiz de nurunu tamamlayacağını bildirmektedir. Bu nedenle ayet müşriklere cevap olarak “Allah nurunu tamamlayacaktır.” Demektedir.
“Müşrikler istemese de dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak dinle gönderen O’dur.”
Şeyh Saduk, Ebu Basir’den şu hadisi rivayet eder:
Hz. İmam Sadık bu ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a ant olsun ki, bu ayette zikredilen vaat henüz gerçekleşmiş değildir; Kaim (Kıyam edecek olan Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak olan hiç bir kâfir ve müşrik kalmayacaktır. Kâfir veya müşrik olan bir kimse, taşın içine de girecek olsa, o taş dile gelecek ve “Ey mü’min! İçimde bir kâfir var, beni kır ve onu öldür!” diyecektir.” (Kemal-ud Din ve Tamam-un Nime, c.2, s.670.)
Genelde zuhur dönemi olarak nimetlerin artması, adaletin gelmesi, rahmetin her tarafı kuşatması, Müslümanların rahatlaması gibi türlü türlü zuhur döneminin nimetlerden bahsedilir. Evet, bunlar bizim hoşumuza gitmektedir. Hepsini de önemsiyoruz.
Ama biz bir mümin olarak hâlâ şirk düzeninin alt üst edecek tevhid üzere yaşamanın özlemini düşünmemiz gerektiğine dikkat çekmek istiyorum. Tevhid üzere çarşıda gezmek, tevhid üzere okul kitaplarının olması, tevhid üzere ticaret yapmak, tevhid üzere sağlık hizmetleri görmek, tevhid üzrere ibadetlerimizi yapmak, hatta tevhid üzere yemek, tevhid üzere bir bardak su içmek, tevhid üzere havayı teneffüs etmek vs.
Yani tevhid günlerinin hasretindeyim. Allah’ın razı olacağı en azından böyle bir günün, böyle bir ortamın tadına bakmak istiyorum. Acaba zuhur döneminin en güzel yönü, Allah’ın hakkı olan tevhid üzere bir hayatı sunmamız değil midir?
Ayette geçen “dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini, hidayet ve hak din” ile gerçekleştirilmek istenen Rabbimizin ilahlık hakkının kulları tarafından artık görülmesi değil midir? Allah’ımızın hakkı değil midir?
Bu yüzden artık Rabb’imize saygısızlık yapılmayacak diye seviniyorum ve istiyorum İmam-ı Zaman (a.f) gelsin. Rabb’imizi hakkıyla tesbih edelim. Hakkıyla namazlarımızı ikame edelim. Rabb’imizin istediği gibi yaşam tarzlarını kuralım. Kur’an hakkıyla yürürlüğe girsin. Resulullah’ın sünneti ihya olsun. Biz Müslümanlar ve her çağın Müslümanları da bu zilletten kurtulsun.
“Onlar ki, eğer onlara yeryüzünde egemenlik verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, marufu emreder ve münkerden sakındırırlar. İşlerin sonu Allah’a aittir.” Hac süresi/41
Ebu’l Carud, Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu söyler: “Bu ayet Hz. Mehdi ve ashabı hakkında nazil olmuştur. Allah’u Teâlâ onları yerin doğu ve batısına egemen kılacak, onların eliyle dini aşikâr edecektir. O, zuhur edince, artık zulüm ve sapıklıktan eser kalmayacaktır.” (Züheyri, el-Mehdi, s. 163; Yenabi-ül Meveddet, s. 425; Duhayyil, el Mehdi, s. 46-47.)
Hz. İmam Muhammed Bâkır aleyhi’s-selâm’ dan yine şöyle nakledilmiştir:
“Bu ayet İmam Mehdi’ye kadar olan Âl-i Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih hakkında nazil olmuştur. Allah Teâlâ İmam Mehdi ve ashabını yerin doğu ve batısına egemen kılacaktır; dini kâmil edip onun eliyle batılı, bidatleri ve yanlışlıkları giderecektir. Nitekim daha önce cahiller hakkı yok etmişlerdi. O zuhur edince, artık zulümden eser kalmaz. Onun yaranı iyiliği emreder ve kötülüklerden sakındırırlar.” ( Bihar-ul Envar, c. 51; İlzam-un Nasib, s. 56.)
İşte Allah’ın üzerimizde en doğal olan bu hakkı, tevhidi bir hayatı ve düzeni Rabbimize, İmam Mehdi (a.f) imametliğinde sunmak istiyoruz. Onlar “ Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” Ancak Rabbimizde vaad ediyor. “ Allah nurunu tamamlayacaktır”. Biz de tamamlanacak bu nurun bizi de kuşatmasını, bizi de kapsamasını ısrarla Rabb’imizden diliyoruz.
Allahumme accil liveliyukel ferec!
Muhammed İKBAL

HZ. MUHAMMED (SAA)’TEN HZ. FATIMA (AS)’YA
Selman-ı Farisi (Allah ondan razı olsun) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber’in, hastalığı zamanında (ki o hastalık yüzünden vefat etmişti.) karşısına oturmuştum. Hz. Fatıma odaya girdi. Zayıflıktan babasına ne olduğunu görünce o kadar ağladı ki gözyaşları yanaklarına süzüldü.
Allah’ın Elçisi O’na şöyle dedi:
“Seni ağlatan nedir ey Fatıma?”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi, kendim ve evlatlarımın senden sonra zayi olmamızdan korkuyorum.”
Allah’ın Elçisi’nin gözleri doldu sonra şöyle dedi:
“Ey Fatıma! Bizim Ehlibeyt olduğumuzu, Allah’ın bizim için ahireti dünyaya tercih ettiğini, bütün yarattıklarına zayi olmayı (yok olmayı) kesin kıldığını bilmiyor musun?
Allah yeryüzüne bakıp yaratıkları içerisinden beni peygamber olarak seçmiş, sonra ikinci defa yeryüzüne bakıp oradan senin kocanı (İmam olarak) seçmiş ve bana seni O’nunla evlendirmemi, O’nu (kendime) veli, vezir seçmemi ve O’nu ümmetim içerisinde halifem yapmamı vahyetmiştir. Öyle ki senin baban Allah’ın peygamberlerinin en üstünüdür, kocan ise vasilerin en üstünüdür. Sen Ehl-i Beyt’imden olan, bana kavuşacak ilk kimsesin. Sonra (Allah) üçüncü defa yeryüzüne bakıp seni ve iki oğlunu seçti. Nitekim sen cennet ehli kadınların efendisisin, iki oğlun Hasan ve Hüseyin ise cennet ehli gençlerin efendileridirler. Eşinin oğulları kıyamete dek benim vasilerimdir. Onların hepsi, Hadi (hidayet eden) ve Mehdi’dir (hidayet olmuş olanlardır). Benden sonra birinci vasi kardeşim Ali, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra ise Hüseyin’in evlatlarından olan dokuz kişidir. Onlar benim derecemdedir ve cennette Allah’a benim derecem ve babam İbrahim’in derecesinden daha yakın olan bir derece yoktur. Ey kızım! Allah’ın sana olan kereminden, seni ümmetimin en üstünü, Ehl-i Beyt’imin en üstünüyle evlendirdiğini, O’nun Müslümanlığının onlardan daha önce, tahammülünün onlardan daha büyük ve ilminin onlardan daha çok olduğunu bilmiyor musun?”
Bunun üzerine Hz. Fatıma sevindi ve Allah’ın Elçisi’nin O’na dediklerinden dolayı ferahladı.
Sonra şöyle buyurdu:
“Ey kızım! Eşinin övgüye layık özellikleri vardır. O’nun, Allah’a ve O’nun Elçisi’ne olan imanı herkesten daha öncedir. Nitekim ümmetim arasından hiç kimse bu konuda O’nu geçmemiştir. O’nun Allah’ın kitabına ve benim sünnetime olan bilgisi de (vardır.)… Ümmetim içerisinden hiç kimse, Ali dışında benim tüm ilmimi bilmemektedir. Ulu ve Yüce Allah, bana öyle bir ilim öğretmiştir ki, onu benden başka hiç kimseye bildirmemiştir. Meleklerine ve elçilerine de bir ilim öğretmiştir ki onlara öğrettiği her şeyi ben biliyorum. Allah, bana onu Ali’ye öğretmemi emretti ve ben de yerine getirdim. Ümmetim içerisinde O’ndan başka benim bütün ilmimi, kavrayışımı, hikmetimi bilen hiç kimse yoktur. Sen, Fatıma, O’nun hayat yoldaşısın, O’nun iki oğlu Hasan ve Hüseyin benim torunlarımdır. O ikisi ümmetimin iki torunudur. O’nun iyiliklere davet etmesi ve kötülüklerden sakındırması vardır.
Aynı şekilde Ulu ve Yüce Allah O’na hikmet, faslu’l hitap (kesin kusursuz bir hitap) vermiştir. Kızım, biz (öyle bir) Ehl-i Beyt’iz ki Ulu ve Yüce Allah, bize altı özellik vermiştir, bizden öncekilerden hiç kimseye bunu vermemiştir. Onu bizden başka, sondan gelenlerden de kimseye vermemiştir. Peygamberimiz, peygamberlerin ve elçilerin efendisidir ki o senin babandır. Vasimiz vasilerin efendisidir ki O senin kocandır. Şehidimiz şehitlerin efendisidir ki o Abdülmuttalip oğlu Hamza’dır ve babanın amcasıdır.”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi! O, onunla öldürülen şehitlerin efendisi midir?”
Şöyle buyurdu:
“Hayır! Aksine önceki ve sonraki şehitlerin efendisidir. Sadece, peygamberler, veliler, iki kanat sahibi, cennette meleklerle birlikte pervaz eden (Tayyar) ,Ebu Talip oğlu Ali, bir de senin iki oğlun, ümmetimin torunları, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin, istisnadır. Canım elinde olan Allah’a and olsun ki bu ümmetin Mehdi’si bizdendir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi hak ve adaletle dolduracak olan kimsedir.”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Bu adını zikrettiğin (Mehdi), bunların hepsinden üstün müdür?”
Şöyle buyurdu:
“Benden sonra Ali ümmetimin en üstünüdür, Ali’den ve senden, iki oğlum ve torunum olan Hasan ve Hüseyin, aynı şekilde bu oğlumun (eliyle Hüseyin’i gösterdi) evlatlarından olan vasilerden, Mehdi de onlardandır. Sonra Hamza, Cafer (Tayyar) Ehl-i Beyt’imin en üstün olanlarıdırlar. Biz Ehl-i Beyt’iz, Allah ahireti bizim için dünyaya karşılık tercih etmiştir.”
Sonra Allah’ın Elçisi, O’na, O’nun kocasına ve iki oğluna bakıp şöyle dedi:
“Ey Selman! Allah’ı şahit tutuyorum ki, ben Onlarla barış içinde olanlarla barışığım, Onlarla savaşanla savaş halindeyim. Bilin ki Onlar cennette benimle birliktedir.”
Sonra İmam Ali’ye yaklaşıp şöyle dedi:
“Ey Ali! Sen yakında benden sonra (tek) kalacaksın, Kureyş tarafından onların (zamanında kâfir olanlarının) aleyhine gösterdiklerinin, sana karşı zulümlerinin şiddetine katlanacaksın. Nitekim eğer onlara karşı yardımcı bulsan onlarla savaş, sana muvafık olanın (uyanın)vasıtasıyla sana muhalefet edenle savaş. Eğer yardımcı bulamazsan sabret, elini tut ve onu tehlikeye atma. Çünkü senin bana olan nispetin Harun’un, Musa’ya olan nispetidir. Senin için Harun’da güzel bir örnek vardır. Bir zaman kavmi O’nu zayıf gördüğünde az kalsın onu öldüreceklerdi. Bundan dolayı sen de Kureyş’in zulmüne sabret. Onların, senin aleyhine gösterdiklerinden çekin! Çünkü sen Harun ve O’na tabi olanın durumundasın. Onlar ise buzağı ve ona tabi olanın derecesindedirler.
Ey Ali! Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah, bu ümmete, tefrika ve ihtilafı hükmetmiştir. Eğer Allah isteseydi, onları hidayet üzerinde birleştirirdi. Neticede bu ümmetten iki şahıs dahi ihtilaf etmez, O’nun emrinden bir şey hakkında çekişmez, geride bırakılan fazilet sahibinin üstünlüğünü inkâr etmezdi. Allah isteseydi, belayı yakınlaştırır, onun tarafından değişim olurdu, neticede zulüm yalanlanır, hakikatin yerinin nerede oluşu bilinirdi. Lâkin O, dünyayı ameller evi, ahireti ise mekân (tutulacak asıl) ev olarak karar kılmıştır. “Kötülük etmiş kimseleri, yaptıklarının karşılığında cezalandırsın ve iyi işler yapan kimselere de mükâfat versin.”[1]
İmam Ali şöyle buyurdu:
“Nimetlerine şükür, belasına sabır alâmeti olarak Allah’a hamd- olsun!”
[1] Necm Suresi 31. Ayet
Kemalu’d Din kitabından…
Hz. Peygamber’in, hastalığı zamanında (ki o hastalık yüzünden vefat etmişti.) karşısına oturmuştum. Hz. Fatıma odaya girdi. Zayıflıktan babasına ne olduğunu görünce o kadar ağladı ki gözyaşları yanaklarına süzüldü.
Allah’ın Elçisi O’na şöyle dedi:
“Seni ağlatan nedir ey Fatıma?”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi, kendim ve evlatlarımın senden sonra zayi olmamızdan korkuyorum.”
Allah’ın Elçisi’nin gözleri doldu sonra şöyle dedi:
“Ey Fatıma! Bizim Ehlibeyt olduğumuzu, Allah’ın bizim için ahireti dünyaya tercih ettiğini, bütün yarattıklarına zayi olmayı (yok olmayı) kesin kıldığını bilmiyor musun?
Allah yeryüzüne bakıp yaratıkları içerisinden beni peygamber olarak seçmiş, sonra ikinci defa yeryüzüne bakıp oradan senin kocanı (İmam olarak) seçmiş ve bana seni O’nunla evlendirmemi, O’nu (kendime) veli, vezir seçmemi ve O’nu ümmetim içerisinde halifem yapmamı vahyetmiştir. Öyle ki senin baban Allah’ın peygamberlerinin en üstünüdür, kocan ise vasilerin en üstünüdür. Sen Ehl-i Beyt’imden olan, bana kavuşacak ilk kimsesin. Sonra (Allah) üçüncü defa yeryüzüne bakıp seni ve iki oğlunu seçti. Nitekim sen cennet ehli kadınların efendisisin, iki oğlun Hasan ve Hüseyin ise cennet ehli gençlerin efendileridirler. Eşinin oğulları kıyamete dek benim vasilerimdir. Onların hepsi, Hadi (hidayet eden) ve Mehdi’dir (hidayet olmuş olanlardır). Benden sonra birinci vasi kardeşim Ali, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra ise Hüseyin’in evlatlarından olan dokuz kişidir. Onlar benim derecemdedir ve cennette Allah’a benim derecem ve babam İbrahim’in derecesinden daha yakın olan bir derece yoktur. Ey kızım! Allah’ın sana olan kereminden, seni ümmetimin en üstünü, Ehl-i Beyt’imin en üstünüyle evlendirdiğini, O’nun Müslümanlığının onlardan daha önce, tahammülünün onlardan daha büyük ve ilminin onlardan daha çok olduğunu bilmiyor musun?”
Bunun üzerine Hz. Fatıma sevindi ve Allah’ın Elçisi’nin O’na dediklerinden dolayı ferahladı.
Sonra şöyle buyurdu:
“Ey kızım! Eşinin övgüye layık özellikleri vardır. O’nun, Allah’a ve O’nun Elçisi’ne olan imanı herkesten daha öncedir. Nitekim ümmetim arasından hiç kimse bu konuda O’nu geçmemiştir. O’nun Allah’ın kitabına ve benim sünnetime olan bilgisi de (vardır.)… Ümmetim içerisinden hiç kimse, Ali dışında benim tüm ilmimi bilmemektedir. Ulu ve Yüce Allah, bana öyle bir ilim öğretmiştir ki, onu benden başka hiç kimseye bildirmemiştir. Meleklerine ve elçilerine de bir ilim öğretmiştir ki onlara öğrettiği her şeyi ben biliyorum. Allah, bana onu Ali’ye öğretmemi emretti ve ben de yerine getirdim. Ümmetim içerisinde O’ndan başka benim bütün ilmimi, kavrayışımı, hikmetimi bilen hiç kimse yoktur. Sen, Fatıma, O’nun hayat yoldaşısın, O’nun iki oğlu Hasan ve Hüseyin benim torunlarımdır. O ikisi ümmetimin iki torunudur. O’nun iyiliklere davet etmesi ve kötülüklerden sakındırması vardır.
Aynı şekilde Ulu ve Yüce Allah O’na hikmet, faslu’l hitap (kesin kusursuz bir hitap) vermiştir. Kızım, biz (öyle bir) Ehl-i Beyt’iz ki Ulu ve Yüce Allah, bize altı özellik vermiştir, bizden öncekilerden hiç kimseye bunu vermemiştir. Onu bizden başka, sondan gelenlerden de kimseye vermemiştir. Peygamberimiz, peygamberlerin ve elçilerin efendisidir ki o senin babandır. Vasimiz vasilerin efendisidir ki O senin kocandır. Şehidimiz şehitlerin efendisidir ki o Abdülmuttalip oğlu Hamza’dır ve babanın amcasıdır.”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi! O, onunla öldürülen şehitlerin efendisi midir?”
Şöyle buyurdu:
“Hayır! Aksine önceki ve sonraki şehitlerin efendisidir. Sadece, peygamberler, veliler, iki kanat sahibi, cennette meleklerle birlikte pervaz eden (Tayyar) ,Ebu Talip oğlu Ali, bir de senin iki oğlun, ümmetimin torunları, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin, istisnadır. Canım elinde olan Allah’a and olsun ki bu ümmetin Mehdi’si bizdendir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi hak ve adaletle dolduracak olan kimsedir.”
Hz. Fatıma şöyle dedi:
“Bu adını zikrettiğin (Mehdi), bunların hepsinden üstün müdür?”
Şöyle buyurdu:
“Benden sonra Ali ümmetimin en üstünüdür, Ali’den ve senden, iki oğlum ve torunum olan Hasan ve Hüseyin, aynı şekilde bu oğlumun (eliyle Hüseyin’i gösterdi) evlatlarından olan vasilerden, Mehdi de onlardandır. Sonra Hamza, Cafer (Tayyar) Ehl-i Beyt’imin en üstün olanlarıdırlar. Biz Ehl-i Beyt’iz, Allah ahireti bizim için dünyaya karşılık tercih etmiştir.”
Sonra Allah’ın Elçisi, O’na, O’nun kocasına ve iki oğluna bakıp şöyle dedi:
“Ey Selman! Allah’ı şahit tutuyorum ki, ben Onlarla barış içinde olanlarla barışığım, Onlarla savaşanla savaş halindeyim. Bilin ki Onlar cennette benimle birliktedir.”
Sonra İmam Ali’ye yaklaşıp şöyle dedi:
“Ey Ali! Sen yakında benden sonra (tek) kalacaksın, Kureyş tarafından onların (zamanında kâfir olanlarının) aleyhine gösterdiklerinin, sana karşı zulümlerinin şiddetine katlanacaksın. Nitekim eğer onlara karşı yardımcı bulsan onlarla savaş, sana muvafık olanın (uyanın)vasıtasıyla sana muhalefet edenle savaş. Eğer yardımcı bulamazsan sabret, elini tut ve onu tehlikeye atma. Çünkü senin bana olan nispetin Harun’un, Musa’ya olan nispetidir. Senin için Harun’da güzel bir örnek vardır. Bir zaman kavmi O’nu zayıf gördüğünde az kalsın onu öldüreceklerdi. Bundan dolayı sen de Kureyş’in zulmüne sabret. Onların, senin aleyhine gösterdiklerinden çekin! Çünkü sen Harun ve O’na tabi olanın durumundasın. Onlar ise buzağı ve ona tabi olanın derecesindedirler.
Ey Ali! Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah, bu ümmete, tefrika ve ihtilafı hükmetmiştir. Eğer Allah isteseydi, onları hidayet üzerinde birleştirirdi. Neticede bu ümmetten iki şahıs dahi ihtilaf etmez, O’nun emrinden bir şey hakkında çekişmez, geride bırakılan fazilet sahibinin üstünlüğünü inkâr etmezdi. Allah isteseydi, belayı yakınlaştırır, onun tarafından değişim olurdu, neticede zulüm yalanlanır, hakikatin yerinin nerede oluşu bilinirdi. Lâkin O, dünyayı ameller evi, ahireti ise mekân (tutulacak asıl) ev olarak karar kılmıştır. “Kötülük etmiş kimseleri, yaptıklarının karşılığında cezalandırsın ve iyi işler yapan kimselere de mükâfat versin.”[1]
İmam Ali şöyle buyurdu:
“Nimetlerine şükür, belasına sabır alâmeti olarak Allah’a hamd- olsun!”
[1] Necm Suresi 31. Ayet
Kemalu’d Din kitabından…

PEYGAMBER’İMİN SON TAVSİYELERİNİ DUYMAK İSTİYORUM!
“Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve bağışlanma diler, O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O’na sığınırız.(Yaptığı amellerinden dolayı) Allah’ın hidayet ettiği birisini kimse saptıramaz ve Allah’ın saptırdığı birisini kimse hidayet edemez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur. Tektir ve şeriki yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve resulüdür. Ey Allah’ın kulları, size Allah’tan korkmayı ve ona itaat etmeyi tavsiye ediyorum. Hayırlı olanla başlamayı Allah’tan diliyorum.
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz; sizlere bazı açıklamalarda bulunacağım. Bilmiyorum; belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
İnsanlar! Bu gününüz, bu ayınız, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal ve saygın ise, Rabb’inize kavuşana dek canlarınız, mallarınız ve namuslarını da öyle saygındır;(her tür tecavüzden korunması gerekir) Yarın Rabb’inize kavuşacaksınız ve O sizleri yaptığınız her hal ve hareketten sorguya çekecektir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin.
Ey insanlar! Artık faiz ve tefecilik kaldırılmıştır. Bu durumda sadece sermayenizi alabilirsiniz. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın hükmü gereği faiz ve tefecilik yasaktır. Kaldırdığım ilk faiz ise amcam Abbas b. Abdülmuttalib’in faizidir. O devirde güdülen bütün kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da amcam oğlu Rabia’nın oğlu Amir b. Haris b. Abdülmuttalib’in kan davasıdır. Kâbe’ye hizmet etmek ve Hacılara su dağıtmak dışında cahiliye döneminden kalma bütün adetler kaldırılmıştır. Kasten adam öldürmenin cezası kısastır. Benzer biçimde taş ve sopayla adam öldüren ise 100 deve niyet vermelidir. Bundan fazlasını talep etmek cahiliye âdeti sayılır.
Ey İnsanlar! Şeytan bu topraklarınızı kendisine tapılacağından umudunu yitirmiş durumdadır. Ancak bunun dışında önemsediğiniz birtakım amelleriniz de ona uymanıza razı olmuştur.
İnsanlar! Haram ayları ertelemek ancak küfrü arttırır. Bununla kâfirler büsbütün sapıklığa düşer. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına denkleştirmek için erteledikleri o ayı bir yıl helal, bir yıl haram sayarlardı. Zaman göklerin ve yerin yaratılışı günkü gibi dönmektedir. Gerçekten Allah katında kameri ayların sayısı Allah indinde gökleri ve yeri yarattığı gün Allah’ın kitabında on iki ay olarak belirlenmiştir. Bunların dördü haram aylardır, üçü peş peşe gelir ki Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’dir, birisi ise Cemaziyelevvel ve Şaban’ın arasında yer alan Recep’tir.
Ey insanlar! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki haklarınız yatağınızı bir başkasına çiğnetmemeleri, izniniz olmadan yuvanıza hoşlanmadığınız birisini anlamaları ve bir ahlaksızlıkla bulunmamalıdır. Böyle bir şey yaptıkları takdirde Allah size onlara öğüt verme, yataklarını ayırma ve onlara hafifçe vurma izni vermiştir. Böyle bir şey yapmadıkları sürece onların da sizin üzerinizde ki hakları güzel bir biçimde nafakalarını ve giyimlerini temin etmenizdir. Onlar sizin nazik yaratılışlı yardımcılarınızdır. Siz onları Allah’ın birer emaneti olarak aldınız ve yine Allah adına onların ırz ve namuslarını helal edindiniz. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun onların haklarını gözetin ve onlara hayrı tavsiye edin.
Ey insanlar! Müminler kardeştirler; hiçbir kimseye Mümin kardeşinin malı, rızası olmadan helal olmaz. Sakın benden sonra eski günlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın. Ben sizin aranızda iki ağır paha biçilemez emanet bırakıyorum, bunları sımsıkı sarıldığını sürece asla sapıtmazsınız; Allah’ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar havuz başında benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmazlar.
Ey insanlar! Rabb’iniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız ona saygı da en üstün olanınızdır. Arap’ın Arap olmayana, Allah’a göstereceği saygı dışında hiçbir üstünlüğü yoktur. Unutmayın burada olanlar, olmayanlara da bunları iletsin.
Ey insanlar Allah her hak sahibine mirastaki payını vermiştir. Onun içine var ise 1/3 den fazla vasiyet hakkı yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden taşlanarak öldürülmelidir. Kim babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder, efendisinden başkasına intisaba kalkarsa Allah’ın, meleklerin ve bütün lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun. Allah böyle kimselerin ne farz, ne de nafile İbadetlerini kabul eder, kölelerin izin haklarına da riayet edin, onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin, bağışlayamacağınız bir hata işlerse elinizden çıkarın ama cezalandırmayın.
Ey insanlar! Bu anlattıklarımı burada bulunanlar burada bulunmayanlara da ulaştırsın. Çünkü burada bulunmadığı için sözlerime dinle yemeyen nice kimseler burada bulunup da dinleyenlerden daha kavrayışlı ve anlayışlı olabilir.
Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Orada bulunan Ashap “Allah’ın elçiliğini ifa ettin vazifenin yerine getirdin bizlere tavsiyelerde bulundu.” diye şahitlik edeceğiz.” diye cevap verdiklerinde Allah’ın Resulü şehadet parmağını kaldırdı ve kalabalığa üzerinde gezdirerek 3 defa şöyle buyurdu:” Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol.”
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz; sizlere bazı açıklamalarda bulunacağım. Bilmiyorum; belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
İnsanlar! Bu gününüz, bu ayınız, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal ve saygın ise, Rabb’inize kavuşana dek canlarınız, mallarınız ve namuslarını da öyle saygındır;(her tür tecavüzden korunması gerekir) Yarın Rabb’inize kavuşacaksınız ve O sizleri yaptığınız her hal ve hareketten sorguya çekecektir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin.
Ey insanlar! Artık faiz ve tefecilik kaldırılmıştır. Bu durumda sadece sermayenizi alabilirsiniz. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın hükmü gereği faiz ve tefecilik yasaktır. Kaldırdığım ilk faiz ise amcam Abbas b. Abdülmuttalib’in faizidir. O devirde güdülen bütün kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da amcam oğlu Rabia’nın oğlu Amir b. Haris b. Abdülmuttalib’in kan davasıdır. Kâbe’ye hizmet etmek ve Hacılara su dağıtmak dışında cahiliye döneminden kalma bütün adetler kaldırılmıştır. Kasten adam öldürmenin cezası kısastır. Benzer biçimde taş ve sopayla adam öldüren ise 100 deve niyet vermelidir. Bundan fazlasını talep etmek cahiliye âdeti sayılır.
Ey İnsanlar! Şeytan bu topraklarınızı kendisine tapılacağından umudunu yitirmiş durumdadır. Ancak bunun dışında önemsediğiniz birtakım amelleriniz de ona uymanıza razı olmuştur.
İnsanlar! Haram ayları ertelemek ancak küfrü arttırır. Bununla kâfirler büsbütün sapıklığa düşer. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına denkleştirmek için erteledikleri o ayı bir yıl helal, bir yıl haram sayarlardı. Zaman göklerin ve yerin yaratılışı günkü gibi dönmektedir. Gerçekten Allah katında kameri ayların sayısı Allah indinde gökleri ve yeri yarattığı gün Allah’ın kitabında on iki ay olarak belirlenmiştir. Bunların dördü haram aylardır, üçü peş peşe gelir ki Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’dir, birisi ise Cemaziyelevvel ve Şaban’ın arasında yer alan Recep’tir.
Ey insanlar! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki haklarınız yatağınızı bir başkasına çiğnetmemeleri, izniniz olmadan yuvanıza hoşlanmadığınız birisini anlamaları ve bir ahlaksızlıkla bulunmamalıdır. Böyle bir şey yaptıkları takdirde Allah size onlara öğüt verme, yataklarını ayırma ve onlara hafifçe vurma izni vermiştir. Böyle bir şey yapmadıkları sürece onların da sizin üzerinizde ki hakları güzel bir biçimde nafakalarını ve giyimlerini temin etmenizdir. Onlar sizin nazik yaratılışlı yardımcılarınızdır. Siz onları Allah’ın birer emaneti olarak aldınız ve yine Allah adına onların ırz ve namuslarını helal edindiniz. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun onların haklarını gözetin ve onlara hayrı tavsiye edin.
Ey insanlar! Müminler kardeştirler; hiçbir kimseye Mümin kardeşinin malı, rızası olmadan helal olmaz. Sakın benden sonra eski günlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın. Ben sizin aranızda iki ağır paha biçilemez emanet bırakıyorum, bunları sımsıkı sarıldığını sürece asla sapıtmazsınız; Allah’ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar havuz başında benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmazlar.
Ey insanlar! Rabb’iniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız ona saygı da en üstün olanınızdır. Arap’ın Arap olmayana, Allah’a göstereceği saygı dışında hiçbir üstünlüğü yoktur. Unutmayın burada olanlar, olmayanlara da bunları iletsin.
Ey insanlar Allah her hak sahibine mirastaki payını vermiştir. Onun içine var ise 1/3 den fazla vasiyet hakkı yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden taşlanarak öldürülmelidir. Kim babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder, efendisinden başkasına intisaba kalkarsa Allah’ın, meleklerin ve bütün lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun. Allah böyle kimselerin ne farz, ne de nafile İbadetlerini kabul eder, kölelerin izin haklarına da riayet edin, onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin, bağışlayamacağınız bir hata işlerse elinizden çıkarın ama cezalandırmayın.
Ey insanlar! Bu anlattıklarımı burada bulunanlar burada bulunmayanlara da ulaştırsın. Çünkü burada bulunmadığı için sözlerime dinle yemeyen nice kimseler burada bulunup da dinleyenlerden daha kavrayışlı ve anlayışlı olabilir.
Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Orada bulunan Ashap “Allah’ın elçiliğini ifa ettin vazifenin yerine getirdin bizlere tavsiyelerde bulundu.” diye şahitlik edeceğiz.” diye cevap verdiklerinde Allah’ın Resulü şehadet parmağını kaldırdı ve kalabalığa üzerinde gezdirerek 3 defa şöyle buyurdu:” Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol.”

HZ. MUHAMMED (SAA)’İN İSİMLERİNİN ANLAMI
Hz. Muhammed (saa) buyuruyor;
( Kendisinin Muhammed, Ahmed, Ebu’l Kasım, Beşir, Nezir ve Daî olarak adlandırılmasının sebebini soran bir Yahudi’ye cevaben)
“ Muhammed olarak adlandırılmam, yeryüzünde övüldüğüm içindir. Ahmed olarak adlandırılmam, gökyüzünde övüldüğüm içindir. Ebu’l Kasım olarak adlandırılmamın sebebi şudur; Aziz ve Celil olan Allah, kıyamet günü ateşin(cehennemin) kısmetini ayırır, ilk ve son insanlardan bana kâfir olanlar ateşe girer, cennetin kısmetini de ayırır, bana iman ve nübüvvetimi ikrar edenler cennete girer. Daî olarak adlandırılmam, insanları Aziz ve Celil olan Rabb’imin dinine davet etmemden dolayıdır. Nezir olarak adlandırılmam, bana karşı gelenleri ateş ile uyarmam sebebiyledir. Beşir ile adlandırılmam ise, bana itaat edenleri cennetle müjdelemem sebebiyledir.”
( Meâni’l Ahbâr, 52/2)
( Kendisinin Muhammed, Ahmed, Ebu’l Kasım, Beşir, Nezir ve Daî olarak adlandırılmasının sebebini soran bir Yahudi’ye cevaben)
“ Muhammed olarak adlandırılmam, yeryüzünde övüldüğüm içindir. Ahmed olarak adlandırılmam, gökyüzünde övüldüğüm içindir. Ebu’l Kasım olarak adlandırılmamın sebebi şudur; Aziz ve Celil olan Allah, kıyamet günü ateşin(cehennemin) kısmetini ayırır, ilk ve son insanlardan bana kâfir olanlar ateşe girer, cennetin kısmetini de ayırır, bana iman ve nübüvvetimi ikrar edenler cennete girer. Daî olarak adlandırılmam, insanları Aziz ve Celil olan Rabb’imin dinine davet etmemden dolayıdır. Nezir olarak adlandırılmam, bana karşı gelenleri ateş ile uyarmam sebebiyledir. Beşir ile adlandırılmam ise, bana itaat edenleri cennetle müjdelemem sebebiyledir.”
( Meâni’l Ahbâr, 52/2)

GHADİR KHUM SERMON
The Prophet’s (saw) praising and exalting Allah
All Praise is due to Allah Who is Exalted in His Unity, Near in His Uniqueness, Sublime in His Authority, Magnanimous in His Dominance. He knows everything; He subdues all creation through His might and evidence. He is Praised always and forever, Glorified and has no end. He begins and He repeats, and to Him every matter is referred.
Allah is the Creator of everything; He dominates with His power the earth and the heavens. Holy, He is, and Praised, the Lord of the angels and of the spirits. His favours overwhelm whatever He creates, and He is the Mighty over whatever He initiates. He observes all eyes while no eye can observe Him. He is Generous, Clement, Patient. His mercy encompasses everything, and so is His giving. He never rushes His revenge, nor does He hasten the retribution they deserve. He comprehends what the breast conceals and what the conscience hides. No inner I thought can be concealed from Him, nor does He confuse one with another. He encompasses everything, dominates everything, and subdues everything. Nothing is like Him. He initiates the creation from nothing; He is everlasting, living, sustaining in the truth; there is no god but He, the Omnipotent, the Wise One.
He is greater than can be conceived by visions, while He conceives all visions, the Eternal, the Knowing. None can describe Him by seeing Him, nor can anyone find out how He is, be it by his intellect or by a spoken word except through what leads to Him, the Sublime, the Mighty that He is.
I testify that He is Allah, the One Who has filled time with His Holiness, the One Whose Light overwhelms eternity, Who effects His will without consulting anyone; there is no partner with Him in His decisions, nor is He assisted in running His affairs. He shaped what He made without following a preexisting model, and He created whatever He created without receiving help from anyone, nor did doing so exhaust Him nor frustrated His designs. He created, and so it was, and He initiated, and it became visible. So He is Allah, the One and Only God, the One Who does whatever He does extremely well. He is the Just One Who never oppresses, the most Holy to Whom all affairs are referred.
I further testify that He is Allah before Whom everything is humbled, to Whose Greatness everything is humiliated, and to Whose Dignity everything submits. He is the King of every domain and the One Who places planets in their orbits. He controls the movements of the sun and of the moon, each circles till a certain time. He makes the night follow the day and the day follow the night, seeking it incessantly. He splits the spine of every stubborn tyrant and annihilates every mighty devil.
Never has there been any opponent opposing Him nor a peer assisting Him. He is Independent; He never begets nor is He begotten, and none can ever be His equal. He is One God, the Glorified Lord. His will is done; His word is the law. He knows, so He takes account. He causes death and gives life. He makes some poor and others rich. He causes some to smile and others to cry .He brings some nearer to Him while distancing others from Him. He withholds and He gives. The domain belongs to Him and so is all the Praise. In His hand is all goodness, and He can do anything at all.
He lets the night cover the day and the day cover the night; there is no god but He, the Sublime, the oft-Forgiving One. He responds to the supplication; He gives generously; He computes the breath; He is the Lord of the jinns and of mankind, the One Whom nothing confuses, nor is He annoyed by those who cry for His help, nor is He fed-up by those who persist. He safeguards the righteous against sinning, and He enables the winners to win. He is the Master of the faithful, the Lord of the Worlds Who deserves the appreciation of all those whom He created and is praised no matter what.
I praise Him and always thank Him for the ease He brings me and for the constriction, in hardship and in prosperity, and I believe in Him, in His angels, in His Books and messengers. I listen to His Command and I obey, and I initiate the doing of whatever pleases Him, and I submit to His decree hoping to acquire obedience to Him and fear of His penalty, for He is Allah against Whose designs nobody should feel secure, nor should anyone ever fear His “oppression.”
2- Ghadir Khum Sermon Chapter 2: Allah’s Order in an Important Subject
I testify, even against my own soul, that I am His servant, and I bear witness that he is my Lord. I convey what He reveals to me, being cautious lest I should not do it, so a catastrophe from Him would befall upon me, one which none can keep away, no matter how great his design may be and how sincere his friendship. There is no god but He, for He has informed me that if I do not convey what He has just revealed to me in honor of’ Ali in truth, I will not have conveyed His Message at all, and He, the Praised and the Exalted One, has guaranteed for me to protect me from the (evil) people, and He is Allah, the One Who suffices, the Sublime. He has just revealed to me the following (verse):
In The Name of Allah, the Most Gracious, the Most Merciful.
O Messenger! Convey what has (just) been revealed to you (with regard to ‘Ali), and if you do not do so, you will not have conveyed His Message at all, and Allah shall Protect you from (evil) people; surely Allah will not guide the unbelieving people.(Qur’an, 5:67)
O people! I have not committed any shortcoming in conveying what Allah Almighty revealed to me, and I am now going to explain to you the reason behind the revelation of this verse: Three times did Gabriel command me on behalf of the Peace, my Lord, Who is the source of all peace, to thus make a stand in order to inform everyone, black and white, that: ‘ Ali ibn Abu Talib is my Brother, Wasi, and successor over my nation and the Imam after me, the one whose status to me is like that of Aaron to Moses except there will be no prophet after me, and he is your master next only to Allah and to His Messenger, and Allah has already revealed to me the same in one of the fixed verses of His Book saying, “Your Master is Allah and His Messenger and those who believe, those who keep up prayers and pay zakat even as they bow down” (Qur’an, 5:55), and, Ali ibn Abu Talib the one who keeps up prayers, who pays zakat even as he bows down, seeking to please Allah, the Sublime, the Almighty, on each and every occasion.
I asked Gabriel to plead to the Peace to excuse me from having to convey such a message to you, O people, due to my knowledge that the pious are few while the hypocrites are many, and due to those who will blame me, and due to the trickery of those who ridicule Islam and whom Allah described in His Book as saying with their tongues contrarily to what their hearts conceal, thinking lightly of it, while it is with Allah magnanimous, and due to the abundance of their harm to me, so much so that they called me “ears” and claimed that I am so because of being so much in his (‘ Ali’s) company, always welcoming him, loving him and being so much pleased with him till Allah, the Exalted and the Sublime One, revealed in this regard the verse saying: ” And there are some of them who harm the (feelings of the) Prophet and say: He is an ear (uthun; i.e. he always listens to’ Ali).
Say: One who listens (to’ Ali) is good for you; He believes in Allah and testifies to the conviction of the believers and a mercy for those of you who believe; and those who (thus ) harm the Messenger of Allah shall have a painful punishment” (Qur’an, 9:61). Had I wished to name those who have called me so, I would have called them by their names, and I would have pointed them out. I would have singled them out and called them by what they really are, but I, by Allah, am fully aware of their affairs. Yet despite all of that, Allah insisted that I should convey what He has just revealed to me in honor of’ Ali. Then the Prophet recited the following verse:)
O Messenger! Convey what has (just) been revealed to you (with regard to ‘Ali), and if you do not do so, you will not have conveyed His Message at all, and Allah shall protect you from (evil) people. (Qur’an, 5:67)
3-The Prophet’s Declaration about the Imamate and Custody (Wilayah) of the Twelve Imams (as).
O people! Comprehend (the implications of) what I have just said, and again do comprehend it, and be (further) informed that Allah has installed him (‘ Ali) as your Master and Imam, obligating the Muhajirun and the Ansar and those who follow them in goodness to obey him, and so must everyone who lives in the desert or in the city, who is a non-Arab or an Arab, who is a free man or a slave, who is young or old, white or black, and so should everyone who believes in His Unity. His decree shall be carried out. His (‘ Ali’s) word is binding; his command is obligating; cursed is whoever opposes him, blessed with mercy is whoever follows him and believes in him, for Allah has already forgiven him and forgiven whoever listens to him and obeys him.
O people! This is the last stand I make in such a situation; so, listen and obey, and submit to the Command of Allah, your Lord, for Allah, the Exalted and the Sublime One, is your Master and Lord, then next to Him is His Messenger and Prophet who is now addressing you, then after me ‘Ali is your Master and Imam according to the Command of Allah, your Lord, then the Imams from among my progeny, his offspring, till the Day you meet Allah and His Messenger.
Nothing is permissible except what is deemed so by Allah, His Messenger, and they (the Imams), and nothing is prohibitive except what is deemed so by Allah and His Messenger and they (the Imams). Allah, the Exalted and the Sublime One, has made me acquainted with what is permissible and what is prohibitive, and I have conveyed to you what my Lord has taught me of His Book, of what it decrees as permissible or as prohibitive.
O people! Prefer him (‘ Ali) over all others! There is no knowledge except that Allah has divulged it to me, and all the knowledge I have learned I have divulged to Imam al-Muttaqin (leader of the righteous), and there is no knowledge (that I know) except that I divulged it to’ Ali, and he is al-Imam al-Mubin (the evident Imam) whom Allah mentions in Surat ya-Sin: “… and everything We have computed is in (the knowledge of) an evident Imam” (Qur’an, 36:12).
O people! Do not abandon him, nor should you flee away from him, nor should you be too arrogant to accept his authority, for he is the one who guides to righteousness and who acts according to it. He defeats falsehood and prohibits others from acting according to it, accepting no blame from anyone while seeking to please Allah. He is the first to believe in Allah and in His Messenger; none preceded him as such. And he is the one who offered his life as a sacrifice for the Messenger of Allah and who was in the company of the Messenger of Allah while no other man was. He is the first of all people to offer prayers and the first to worship Allah with me. I ordered him, on behalf of Allah, to sleep in my bed, and he did, offering his life as a sacrifice for my sake.
O people! Prefer him (over all others), for Allah has preferred him, and accept him, for Allah has appointed him (as your leader).
O people! He is an Imam appointed by Allah, and Allah shall never accept the repentance of anyone who denies his authority, nor shall He forgive him; this is a must decree from Allah never to do so to anyone who opposes him, and that He shall torment him with a most painful torment for all time to come, for eternity; so, beware lest you should oppose him and thus enter the fire the fuel of which is the people and the stones prepared for the unbelievers.
O people! By Allah! All past prophets and messengers conveyed the glad tiding of my advent, and I, by Allah, am the seal of the prophets and of the messengers and the argument against all beings in the heavens and on earth. Anyone who doubts this commits apostasy similar to that of the early jahiliyya, and anyone who doubts anything of what I have just said doubts everything which has been revealed to me, and anyone who doubts any of the Imams doubts all of them, and anyone who doubts us shall be lodged in the fire.
O people! Allah, the most Exalted and the Almighty, has bestowed this virtue upon me out of His kindness towards’ Ali and as a boon to’ Ali and there is no god but He; to Him all praise belongs in all times, for eternity, and in all circumstances.
O people! Prefer’ Ali (over all others), for he is the very best of all people after me, be they males or females, so long as Allah sends down His sustenance, so long as there are beings. Cursed and again cursed, condemned and again condemned, is anyone who does not accept this statement of mine and who does not agree to it. Gabriel himself has informed me of the same on behalf of Allah Almighty Who he said (in Gabriel’s words): ” Anyone who antagonizes’ Ali and refuses to accept his wilayat shall incur My curse upon him and My wrath.” “… and let every soul consider what it has sent forth for the morrow, and be careful of (your duty to) Allah” (Qur’an, 59:18), “And do not make your oaths a means of deceit between you lest a foot should slip after its stability” (Qur’an, 16:94), ” Allah is fully aware of all what you do” (Qur’an, 58: 13).
O people! He (‘ Ali) is janb-Allah mentioned in the Book of Allah, the Sublime One: The Almighty, forewarning his (‘ Ali’s) adversaries, says, “Lest a soul should say: O woe unto me for what I fell short of my duty to Allah, and most surely I was of those who laughed to scorn” (Qur’an, 39:56).
O people! Study the Qur’an and comprehend its verses, look into its fixed verses and do not follow what is similar thereof, for by Allah, none shall explain to you what it forbids you from doing, nor clarify its exegesis, other than the one whose hand I am taking and whom I am lifting to me, the one whose arm I am taking and whom I am lifting, so that I may enable you to understand that: Whoever among you takes me as his master, this, Ali is his master, and he is’ Ali ibn Abu Talib, my Brother and wasi, and his appointment as your wali is from Allah, the Sublime, the Exalted One, a commandment which He revealed to me.
O people! ‘ Ali and the good ones from among my offspring from his loins are the Lesser Weight, while the Qur’an is the Greater One: each one of them informs you of and agrees with the other. They shall never part till they meet me at the Pool (of Kawthar). They are the Trustees of Allah over His creation, the rulers on His earth.
Indeed now I have performed my duty and conveyed the Message. Indeed you have heard what I have said and explained. Indeed Allah, the Exalted One and the Sublime, has said, and so have on behalf of Allah, the Exalted One and the Sublime, that there is no Ameerul-Mo’mineen (Commander of the Faithful) save this Brother of mine; no authority over a believer is permissible after me except to him.
4- Introducing Commander of the Faithful and lifted by Prophet’s (saw) hand
Then the Prophet patted ‘ Ali’s arm, lifting him up. Since the time when the Messenger of Allah ascended the pulpit, Ameerul-Mo’mineen was one pulpit step below where the Messenger of Allah had seated himself on his pulpit, while’ Ali was on his (Prophet’s) right side, one pulpit step lower, now they both appeared to the gathering to be on the same level; the Prophet lifted him up. The Prophet then raised his hands to the heavens in supplication while’ Ali’s leg was touching the knee of the Messenger of Allah. The Prophet continued his sermon thus:
O people! This is’ Ali, my Brother, Wasi, the one who comprehends my knowledge, and my successor over my nation, over everyone who believes in me. He is the one entrusted with explaining the Book of Allah, the most Exalted One, the Sublime, and the one who invites people to His path. He is the one who does whatever pleases Him, fighting His enemies, befriending His friends who obey Him, prohibiting disobedience to Him. He is the successor of the Messenger of Allah and Ameerul- Mo’mineen, the man assigned by Allah to guide others, killer of the renegades and of those who believe in equals to Allah, those who violate the Commandments of Allah. Allah says, “My Word shall not be changed, nor am I in the least unjust to the servants” (Qur’an, 50.29), and by Your Command, O Lord, do I (submit and) say, O Allah! Befriend whoever befriends him (Ali) and be the enemy of whoever antagonizes him; support whoever supports him and abandon whoever abandons him; curse whoever disavows him, and let Your Wrath descend on whoever usurps his right.
O Lord! You revealed a verse in honor of’ Ali, Your wali, in its explanation and to effect Your own appointment of him this very day did You say, “This day have I perfected your religion for you, completed My favour on you, and chosen for you Islam as a religion” (Qur’an, 5.3); “And whoever desires a religion other than Islam, it shall not be accepted from him, and in the hereafter he shall be one of the losers” (Qur’an, 3:85).
Lord! I implore You to testify that I have conveyed (Your Message).
5- Emphasis on the Imamate Issue
O people! Allah, the Exalted and the Sublime, has perfected your religion through his (‘ Ali’s) Imamate; so, whoever rejects him as his Imam or rejects those of my offspring from his loins who assume the same status (as lmams) till the Day of Judgment when they shall all be displayed before Allah, the Exalted and the Sublime, these are the ones whose (good) deeds shall be nil and void in the life of this world and in the hereafter, and in the fire shall they be lodged forever, ” …their torture shall not be decreased, nor shall they be given a respite” (Qur’an,2:162).
O people! Here is’ Ali, the one who has supported me more than anyone else among you, the one who most deserves my gratitude, the one who is closest of all of you to me and the one who is the very dearest to me. Both Allah, the Exalted and the Sublime, and I are pleased with him, and no verse of the Holy Qur’an expressing Allah’s Pleasure except that he is implied therein, nor has any verse of praise been revealed in the Qur’an except that he is implied therein, nor has the Lord testified to Paradise in the (Qur’anic) Chapter starting with “Has there not come over man a long period of time when he was nothing (not even) mentioned?” (Qur’an, 76:1) nor was this Chapter revealed except in his praise.
O people! He is the one who supports the religion of Allah, who argues on behalf of the Messenger of Allah. He is the pious, the pure, the guide, the one rightly guided. Your Prophet is the best of all prophets, and your wasi is the best of all wasis, and his offspring are the best of wasis .
O people! Each prophet’s progeny is from his own loins whereas mine is from the loins of Arneerul-Mo’mineen ‘ Ali.
O people! Iblis caused Adam to be dismissed from the garden through envy; so, do not envy him lest your deeds should be voided and lest your feet should slip away, for Adam was sent down to earth after having committed only one sin, and he was among the elite of Allah’s creation. How, then, will be your case, and you being who you are, and among you are enemies of Allah?
Indeed, none hates’ Ali except a wretch, and none accepts ‘ Ali’s wilayat except a pious person. None believes in him except a sincere mu’min, and in honor of, Ali was the Chapter of ‘Asr revealed, I swear to it by Allah: “In the Name of Allah, the Beneficent, the Merciful. I swear by time that most surely man is in loss” (Qur’an, 103:1-2) except’ Ali who believed and was pleased with the truth and with perseverance.
O people! I have sought Allah to be my Witness and have conveyed my Message to you, and the Messenger is obligated only to clearly convey (his Message). O people! Fear Allah as Re ought to be feared, and do not die except as Muslims.
6-Pointing to the Defeatism of Hypocrites
O people! ” …Believe in what We have revealed, verifying what you have, before We alter faces then turn them on their backs or curse them as We cursed the violators of the Sabbath” (Qur’an, 4:47). By Allah! Redid not imply anyone in this verse except a certain band of my sahaba whom I know by name and by lineage, and I have been ordered (by my Lord) to pardon them; so, let each person deal with ‘ Ali according to what he finds in his heart of love or of hatred.
O people! The noor from Allah, the Exalted One and the Sublime, flows through me then through ‘Ali ibn Abu Talib then in the progeny that descends from him till al-Qa’imal-Mehdi, who shall effect the justice of Allah, and who will take back any right belonging to us because Allah, the Exalted and the Sublime, made us Hujjat over those who take us lightly, the stubborn ones, those who act contrarily to our word, who are treacherous, who are sinners, who are oppressors, who are usurpers, from the entire world.
O people! I warn you that I am the Messenger of Allah; messengers before me have already passed away; so, should I die or should I be killed, are you going to turn upon your heels? And whoever turns upon his heels shall not harm Allah in the least, and Allah shall reward those who are grateful, those who persevere. ‘Ali is surely the one described with perseverance and gratitude, then after him are my offspring from his loins.
O people! Do not think that you are doing me a favour by your accepting Islam. Nay! Do not think that you are doing Allah such a favour lest He should void your deeds, lest His wrath should descend upon you, lest He should try you with a flame of fire and brass; surely your Lord is ever-watchful.
O people! There shall be Imams after me who shall invite people to the fire, and they shall not be helped on the Day of Judgment.
O people! Allah and I are both clear of them.
O people! They and their supporters and followers shall be in the lowest rung of the fire; miserable, indeed, is the resort of the arrogant ones. Indeed, these are the folks of the sahifa; so, let each one of you look into his sahifa!
This reference to the sahifa has been overlooked by most people with the exception of a small band.
The Prophet continued his historic sermon thus: O people! I am calling for it to be an Imamate and a succession confined to my offspring till the Day of Judgment, and I have conveyed only what I have been commanded (by my Lord) to convey to drive the argument home against everyone present or absent and on everyone who has witnessed or who has not, who is already born or he is yet to be born; therefore, let those present here convey it to those who are absent, and let the father convey it to his son, and so on till the Day of Judgment.
And they shall make the Imamate after me a property, a usurpation; may Allah curse the usurpers who usurp1, and it is then that you, O jinns and mankind, will get the full attention of the One Who shall cause a flame of fire and brass to be hurled upon you, and you shall not achieve any victory!
O people! Allah, the Exalted and the Sublime, is not to let you be whatever you want to be except so that He may distinguish the bad ones from among you from the good, and Allah is not to make you acquainted with the unknown.
O people! There shall be no town that falsifies except that Allah shall annihilate it on account of its falsehood before the Day of Judgment, and He shall put each town under the domination of al-Imam al-Mehdi and surely Allah’s promise is true.
O people! Most of the early generations before you have strayed, and by Allah, He surely annihilated the early generations, and He shall annihilate the later ones. Allah Almighty has said, “Did We not destroy the former generations? Then did We follow them up with later ones. Even thus shall We deal with the guilty. Woe on that Day to the rejecters!” (Qur’an, 77: 16-19).
O people! Allah has ordered me to do and not to do, and I have ordered ‘Ali to do and not to do, so he learned what should be done and what should not; therefore. you should listen to his orders so that you may be safe, and you should obey him so that you may be rightly guided. Do not do what he forbids you from doing so that you may acquire wisdom. Agree with him, and do not let your paths be different from his.
7- Prophet Muhammad’s (saw) reporting of followers and enemies of Ahl al-Bayt (as)
O people! I am al-Sirat al-Mustaqeem (the Straight Path) of Allah whom He commanded you to follow, and it is after me ‘Ali then my offspring from his loins, the Imams of Guidance: they guide to the truth and act accordingly.
Then the Prophet recited the entire text of Surat al-Fatiha and commented by saying: It is in my honor that this (Sura) was revealed, including them (the Imams) specifically; they are the friends of Allah for whom there shall be no fear, nor shall they grieve; truly the Party of Allah are the winners. Indeed, it is their enemies who are the impudent ones, the deviators, the brethren of Satan; they inspire each other with embellished speech out of their haughtiness.
Indeed, their (Imams’) friends are the ones whom Allah, the Exalted One, the Great, mentions in His Book saying, “You shall not find a people who believe in Allah and in the latter Day befriending those who act in opposition to Allah and to His Prophet, even though they may be their own fathers or sons or brothers or kinsfolk; these are they into whose hearts He has impressed conviction” (Qur’an, 58:22). Indeed, their (Imams’) friends are the mu’mins (believers) whom Allah, the Exalted One, the Sublime, describes as: “Those who believe and do not mix up their faith with iniquity, those are the ones who shall have the security, and they are the rightly guided” (Qur’an, 6:82).
Indeed, their friends are those who believed and never doubted. Indeed, their friends are the ones who shall enter Paradise in peace and security; the angels shall receive them with welcome saying, “Peace be upon you! Enter it and reside in it forever!”
Indeed, their friends shall be rewarded with Paradise where they shall be sustained without having to account for anything.
Indeed, their enemies are the ones who shall be hurled into the fire.
Indeed, their enemies are the ones who shall hear the exhalation of hell as it increases in intensity, and they shall see it sigh.
Indeed, their enemies are the ones thus described by Allah: “Whenever a nation enters, it shall curse its sister…” (Qur’an, 7:38).
Indeed, their enemies are the ones whom Allah, the Exalted One and the Sublime, describes thus: “Whenever a group is cast into it, its keepers shall ask them: Did any warner not come to you? They shall say: Yea! Indeed, there came to us a warner but we rejected (him) and said: Allah has not revealed anything; you are only in a great error. And they shall say: Had we but listened or pondered, we would not have been among the inmates of the burning fire. So they shall acknowledge their sins, but far will be forgiveness) from the inmates of the burning fire” (Qur’an, 67:8-11).
Indeed, their friends are the ones who fear their Lord in the unseen; forgiveness shall be theirs and a great reward.
O people! What a difference it is between the fire and the great reward! .
O people! Our enemy is the one whom Allah censures and curses, whereas our friend is everyone praised and loved by Allah.
O people! I am the Warner (nathir) and’ Ali is the one who brings glad tidings (bashir).
O people! I am the one who warns (munthir) while ‘Ali is the guide (hadi).
O people! I am a Prophet (nabi) and’ Ali is the successor (wasi).
O people! I am a Messenger (rasul) and’ Ali is the Imam and the Wasi after me, and so are the Imams after him from among his offspring. Indeed, I am their father, and they shall descend from his loins.
8- Prophet Muhammad’s (saw) heralding people about Imam al-Mehdi (a.f)
Indeed, the seal of the lmams from among us is al-Qa’im al-Mehdi. He, indeed, is the one who shall come out so that the creed may prevail. He, indeed, is the one who shall seek revenge against the oppressor. He, indeed, is the one who conquers the forts and demolishes them. He, indeed, is the one who subdues every tribe from among the people of polytheism and the one to guide it.
He is the one who shall seek redress for all friends of Allah. He is the one who supports the religion of Allah. He ever derives (his knowledge) from a very deep ocean. He shall identify each man of distinction by his distinction and every man of ignorance by his ignorance. He shall be the choicest of Allah’s beings and the chosen one. He is the heir of all (branches of) knowledge, the one who encompasses every perception. He conveys on behalf of his Lord, the Exalted and the Sublime, who points out His miracles. He is the wise, the one endowed with wisdom, the one upon whom (Divine) authority is vested.
Glad tidings of him have been conveyed by past generations, yet he is the one who shall remain as a Hujja, and there shall be no Hujja after him nor any right except with him, nor any noor except with him. None, indeed, shall subdue him, nor shall he ever be vanquished. He is the friend of Allah on His earth, the judge over His creatures, the custodian of what is evident and what is hidden of His.
9- His (saw) inviting people to swear their allegiance
O people! I have explained (everything) for you and enabled you to comprehend it, and this ‘Ali shall after me explain everything to you.
At the conclusion of my khutba, I shall call upon you to shake hands with me to swear your allegiance to him and to recognize his authority, then to shake hands with him after you have shaken hands with me.
I had, indeed, sworn allegiance to Allah, and ‘Ali had sworn allegiance to me, and I on behalf of Allah, the Exalted One and the Sublime, I require you to swear the oath of allegiance to him: “Surely those who swear (the oath of) allegiance to you do but swear allegiance to Allah; the hand of Allah is above their hands; therefore, whoever reneges (from his oath), he reneges only to the injury of his own soul, and whoever fulfills what he has covenanted with Allah, He will grant him a mighty reward” (Qur’an,48:10).
10- About halal/haram and duties
O people! The pilgrimage (hajj) and the ‘umra are among Allah’s rituals; “So whoever makes a pilgrimage to the House or pays a visit (to it), there is no blame on him if he goes round them [Safa and Marwa] both” (Qur’an, 2:158).
O people! Perform your pilgrimage to the House, for no members of a family went there except that they became wealthy, and receive glad tidings! None failed to do so except that their lineage was cut-off and were impoverished.
O people! No believer stands at the standing place [at 'Arafa] except that Allah forgives his past sins till then; so, once his pilgrimage is over, he resumes his deeds.
O people! Pilgrims are assisted, and their expenses shall be replenished, and Allah never suffers the rewards of the doers of good to be lost.
O people! Perform your pilgrimage to the House by perfecting your religion and by delving into fiqh, and do not leave the sacred places except after having repented and abandoned (the doing of anything prohibited).
O people! Uphold prayers and pay the zakat as Allah, the Exalted One and the Sublime, commanded you; so, if time lapses and you were short of doing so or you forgot, ‘ Ali is your wali and he will explain for you.
He is the one whom Allah, the Exalted and the Sublime, appointed for you after me as the custodian of Hiscreation. He is from me and I am from him, and he and those who will succeed him from my progeny shall inform you of anything you ask them about, and they shall clarify whatever you do not know.
Halal and haram things are more than I can count for you now or explain, for a commandment to enjoin what is permissible and a prohibition from what is not permissible are both on the same level, so I was ordered (by my Lord) to take your oath of allegiance and to make a covenant with you to accept what I brought you from Allah, the Exalted One and the Sublime, with regards to’ Ali Ameerul-Mo’mineen and to the wasis after him who are from me and from him, a standing Imamate whose seal is al-Mehdi till the Day he meets Allah Who decrees and Who judges.
O people! I never refrained from informing you of everything permissible or prohibitive; so, do remember this and safeguard it and advise each other to do likewise; do not alter it; do not substitute it with something else.
I am now repeating what I have already said: Uphold the prayers and pay the zakat and enjoin righteousness and forbid abomination.
The peak of enjoining righteousness is to resort to my speech and to convey it to whoever did not attend it and to order him on my behalf to accept it and to (likewise) order him not to violate it, for it is an order from Allah, the Exalted and the Sublime, and there is no knowledge of enjoining righteousness nor prohibiting abomination except that it is with a ma’soom Imam.
O people! The Qur’an informs you that the Imams after him are his (‘ Ali’s) descendants, and I have already informed you that they are from me and from him, for Allah says in His Book, ” And he made it a word to continue in his posterity so that they may return ” (Qur’an, 43:28) while I have said: “You shall not stray as long as you uphold both of them (simultaneously).”
O people! (Uphold) piety, (uphold) piety, and be forewarned of the Hour as Allah, the Exalted and the Sublime, has said, “O people! Guard (yourselves) against (punishment from) your Lord; surely the violence of the Hour is a grievous thing” (Qur’an, 22:1).
Remember death, resurrection, the judgment, the scales, and the account before the Lord of the Worlds, and (remember) the rewards and the penalty. So whoever does a good deed shall be rewarded for it, and whoever commits a sin shall have no place in the Gardens.
11- His (saw) accepting people’s allegiance officially
O people! You are more numerous than (it is practical) to shake hands with me all at the same time, and Allah, the Exalted and the Sublime, commanded me to require you to confirm what authority I have vested upon ‘Ali Ameerul-Mo’mineen and to whoever succeeds him of the Imams from me and from him, since I have just informed you that my offspring are from his loins.
You, therefore, should say in one voice: “We hear, and we obey; we accept and we are bound by what you have conveyed to us from our Lord and yours with regard to our Imam’ Ali (V’ Ameerul-Mo’mineen, and to the Imams, your sons from his loins. We swear the oath of allegiance to you in this regard with our hearts, with our souls, with our tongues, with our hands. According to it shall we live, and according to it shall we die, and according to it shall we be resurrected. We shall not alter anything or substitute anything with another, nor shall we doubt nor deny nor suspect, nor shall we violate our covenant nor abrogate the pledge. You admonished us on behalf of Allah with regard to’ Ali (V’ Ameerul-Mo’mineen, and to the Imams whom you mentioned to be from your offspring from among his descendants after him: al-Hasan and al-Husain and to whoever is appointed (as such) by Allah after them. The covenant and the pledge are taken from us, from our hearts, from our souls, from our tongues, from our conscience, from our hands. Whoever does so by his handshake, it shall be so, or otherwise testified to it by his tongue, and we do not seek any substitute for it, nor shall Allah see our souls deviating there from. We shall convey the same on your behalf to anyone near and far of our offspring and families, and we implore Allah to testify to it, and surely Allah suffices as the Witness and you, too, shall testify for us.”
O people! What are you going to say?! Allah knows every sound and the innermost of every soul; “Whoever chooses the right guidance, it is for his own soul that he is rightly guided, and whoever strays, it is only to its detriment that he goes astray” (Qur’an, 17:15).
O people! Swear the oath of allegiance to Allah, and swear it to me, and swear it to’ Ali Ameerul-Mo’mineen, and to al-Hasan and al-Husain and to the Imams from their offspring in the life of this world and in the hereafter, a word that shall always remain so. Allah shall annihilate anyone guilty of treachery and be merciful upon everyone who remains true to his word: “Whoever reneges (from his oath), he reneges only to the harm of his own soul, and whoever fulfills what he has covenanted with Allah, He will grant him a mighty reward” (Qur’an, 48:10)
O people! Repeat what I have just told you to, and greet’ Ali with the title of authority of “Ameerul-Mo’mineen” and say: “We hear, and we obey, O Lord! Your forgiveness (do we seek), and to You is the eventual course” (Qur’an, 2:285), and you should say: “All praise is due to Allah Who guided us to this, and we would not have found the way had it not been for Allah Who guided us” (Qur’an, 7:43).
O people! The merits of’ Ali ibn Abu Talib with Allah, the Exalted and the Sublime, the merits which are revealed in the Qur’an, are more numerous than I can recount in one speech; so, whoever informs you of them and defines them for you, you should believe him.
O people! Whoever obeys Allah and His Messenger and’ Ali (U and the Imams to whom I have already referred shall attain a great victory. O people! Those foremost from among you who swear allegiance to him and who pledge to obey him and who greet him with the greeting of being the Commander of the Faithful are the ones who shall win the Gardens of Felicity.
O people! Say what brings you the Pleasure of Allah, for if you and all the people of the earth disbelieve, it will not harm Allah in the least.
O Lord! Forgive the believers through what I have conveyed, and let Your Wrath descend upon those who renege, the apostates, and all Praise is due to Allah, the Lord of the Worlds.
SENEM MUSTAFAYEVA
All Praise is due to Allah Who is Exalted in His Unity, Near in His Uniqueness, Sublime in His Authority, Magnanimous in His Dominance. He knows everything; He subdues all creation through His might and evidence. He is Praised always and forever, Glorified and has no end. He begins and He repeats, and to Him every matter is referred.
Allah is the Creator of everything; He dominates with His power the earth and the heavens. Holy, He is, and Praised, the Lord of the angels and of the spirits. His favours overwhelm whatever He creates, and He is the Mighty over whatever He initiates. He observes all eyes while no eye can observe Him. He is Generous, Clement, Patient. His mercy encompasses everything, and so is His giving. He never rushes His revenge, nor does He hasten the retribution they deserve. He comprehends what the breast conceals and what the conscience hides. No inner I thought can be concealed from Him, nor does He confuse one with another. He encompasses everything, dominates everything, and subdues everything. Nothing is like Him. He initiates the creation from nothing; He is everlasting, living, sustaining in the truth; there is no god but He, the Omnipotent, the Wise One.
He is greater than can be conceived by visions, while He conceives all visions, the Eternal, the Knowing. None can describe Him by seeing Him, nor can anyone find out how He is, be it by his intellect or by a spoken word except through what leads to Him, the Sublime, the Mighty that He is.
I testify that He is Allah, the One Who has filled time with His Holiness, the One Whose Light overwhelms eternity, Who effects His will without consulting anyone; there is no partner with Him in His decisions, nor is He assisted in running His affairs. He shaped what He made without following a preexisting model, and He created whatever He created without receiving help from anyone, nor did doing so exhaust Him nor frustrated His designs. He created, and so it was, and He initiated, and it became visible. So He is Allah, the One and Only God, the One Who does whatever He does extremely well. He is the Just One Who never oppresses, the most Holy to Whom all affairs are referred.
I further testify that He is Allah before Whom everything is humbled, to Whose Greatness everything is humiliated, and to Whose Dignity everything submits. He is the King of every domain and the One Who places planets in their orbits. He controls the movements of the sun and of the moon, each circles till a certain time. He makes the night follow the day and the day follow the night, seeking it incessantly. He splits the spine of every stubborn tyrant and annihilates every mighty devil.
Never has there been any opponent opposing Him nor a peer assisting Him. He is Independent; He never begets nor is He begotten, and none can ever be His equal. He is One God, the Glorified Lord. His will is done; His word is the law. He knows, so He takes account. He causes death and gives life. He makes some poor and others rich. He causes some to smile and others to cry .He brings some nearer to Him while distancing others from Him. He withholds and He gives. The domain belongs to Him and so is all the Praise. In His hand is all goodness, and He can do anything at all.
He lets the night cover the day and the day cover the night; there is no god but He, the Sublime, the oft-Forgiving One. He responds to the supplication; He gives generously; He computes the breath; He is the Lord of the jinns and of mankind, the One Whom nothing confuses, nor is He annoyed by those who cry for His help, nor is He fed-up by those who persist. He safeguards the righteous against sinning, and He enables the winners to win. He is the Master of the faithful, the Lord of the Worlds Who deserves the appreciation of all those whom He created and is praised no matter what.
I praise Him and always thank Him for the ease He brings me and for the constriction, in hardship and in prosperity, and I believe in Him, in His angels, in His Books and messengers. I listen to His Command and I obey, and I initiate the doing of whatever pleases Him, and I submit to His decree hoping to acquire obedience to Him and fear of His penalty, for He is Allah against Whose designs nobody should feel secure, nor should anyone ever fear His “oppression.”
2- Ghadir Khum Sermon Chapter 2: Allah’s Order in an Important Subject
I testify, even against my own soul, that I am His servant, and I bear witness that he is my Lord. I convey what He reveals to me, being cautious lest I should not do it, so a catastrophe from Him would befall upon me, one which none can keep away, no matter how great his design may be and how sincere his friendship. There is no god but He, for He has informed me that if I do not convey what He has just revealed to me in honor of’ Ali in truth, I will not have conveyed His Message at all, and He, the Praised and the Exalted One, has guaranteed for me to protect me from the (evil) people, and He is Allah, the One Who suffices, the Sublime. He has just revealed to me the following (verse):
In The Name of Allah, the Most Gracious, the Most Merciful.
O Messenger! Convey what has (just) been revealed to you (with regard to ‘Ali), and if you do not do so, you will not have conveyed His Message at all, and Allah shall Protect you from (evil) people; surely Allah will not guide the unbelieving people.(Qur’an, 5:67)
O people! I have not committed any shortcoming in conveying what Allah Almighty revealed to me, and I am now going to explain to you the reason behind the revelation of this verse: Three times did Gabriel command me on behalf of the Peace, my Lord, Who is the source of all peace, to thus make a stand in order to inform everyone, black and white, that: ‘ Ali ibn Abu Talib is my Brother, Wasi, and successor over my nation and the Imam after me, the one whose status to me is like that of Aaron to Moses except there will be no prophet after me, and he is your master next only to Allah and to His Messenger, and Allah has already revealed to me the same in one of the fixed verses of His Book saying, “Your Master is Allah and His Messenger and those who believe, those who keep up prayers and pay zakat even as they bow down” (Qur’an, 5:55), and, Ali ibn Abu Talib the one who keeps up prayers, who pays zakat even as he bows down, seeking to please Allah, the Sublime, the Almighty, on each and every occasion.
I asked Gabriel to plead to the Peace to excuse me from having to convey such a message to you, O people, due to my knowledge that the pious are few while the hypocrites are many, and due to those who will blame me, and due to the trickery of those who ridicule Islam and whom Allah described in His Book as saying with their tongues contrarily to what their hearts conceal, thinking lightly of it, while it is with Allah magnanimous, and due to the abundance of their harm to me, so much so that they called me “ears” and claimed that I am so because of being so much in his (‘ Ali’s) company, always welcoming him, loving him and being so much pleased with him till Allah, the Exalted and the Sublime One, revealed in this regard the verse saying: ” And there are some of them who harm the (feelings of the) Prophet and say: He is an ear (uthun; i.e. he always listens to’ Ali).
Say: One who listens (to’ Ali) is good for you; He believes in Allah and testifies to the conviction of the believers and a mercy for those of you who believe; and those who (thus ) harm the Messenger of Allah shall have a painful punishment” (Qur’an, 9:61). Had I wished to name those who have called me so, I would have called them by their names, and I would have pointed them out. I would have singled them out and called them by what they really are, but I, by Allah, am fully aware of their affairs. Yet despite all of that, Allah insisted that I should convey what He has just revealed to me in honor of’ Ali. Then the Prophet recited the following verse:)
O Messenger! Convey what has (just) been revealed to you (with regard to ‘Ali), and if you do not do so, you will not have conveyed His Message at all, and Allah shall protect you from (evil) people. (Qur’an, 5:67)
3-The Prophet’s Declaration about the Imamate and Custody (Wilayah) of the Twelve Imams (as).
O people! Comprehend (the implications of) what I have just said, and again do comprehend it, and be (further) informed that Allah has installed him (‘ Ali) as your Master and Imam, obligating the Muhajirun and the Ansar and those who follow them in goodness to obey him, and so must everyone who lives in the desert or in the city, who is a non-Arab or an Arab, who is a free man or a slave, who is young or old, white or black, and so should everyone who believes in His Unity. His decree shall be carried out. His (‘ Ali’s) word is binding; his command is obligating; cursed is whoever opposes him, blessed with mercy is whoever follows him and believes in him, for Allah has already forgiven him and forgiven whoever listens to him and obeys him.
O people! This is the last stand I make in such a situation; so, listen and obey, and submit to the Command of Allah, your Lord, for Allah, the Exalted and the Sublime One, is your Master and Lord, then next to Him is His Messenger and Prophet who is now addressing you, then after me ‘Ali is your Master and Imam according to the Command of Allah, your Lord, then the Imams from among my progeny, his offspring, till the Day you meet Allah and His Messenger.
Nothing is permissible except what is deemed so by Allah, His Messenger, and they (the Imams), and nothing is prohibitive except what is deemed so by Allah and His Messenger and they (the Imams). Allah, the Exalted and the Sublime One, has made me acquainted with what is permissible and what is prohibitive, and I have conveyed to you what my Lord has taught me of His Book, of what it decrees as permissible or as prohibitive.
O people! Prefer him (‘ Ali) over all others! There is no knowledge except that Allah has divulged it to me, and all the knowledge I have learned I have divulged to Imam al-Muttaqin (leader of the righteous), and there is no knowledge (that I know) except that I divulged it to’ Ali, and he is al-Imam al-Mubin (the evident Imam) whom Allah mentions in Surat ya-Sin: “… and everything We have computed is in (the knowledge of) an evident Imam” (Qur’an, 36:12).
O people! Do not abandon him, nor should you flee away from him, nor should you be too arrogant to accept his authority, for he is the one who guides to righteousness and who acts according to it. He defeats falsehood and prohibits others from acting according to it, accepting no blame from anyone while seeking to please Allah. He is the first to believe in Allah and in His Messenger; none preceded him as such. And he is the one who offered his life as a sacrifice for the Messenger of Allah and who was in the company of the Messenger of Allah while no other man was. He is the first of all people to offer prayers and the first to worship Allah with me. I ordered him, on behalf of Allah, to sleep in my bed, and he did, offering his life as a sacrifice for my sake.
O people! Prefer him (over all others), for Allah has preferred him, and accept him, for Allah has appointed him (as your leader).
O people! He is an Imam appointed by Allah, and Allah shall never accept the repentance of anyone who denies his authority, nor shall He forgive him; this is a must decree from Allah never to do so to anyone who opposes him, and that He shall torment him with a most painful torment for all time to come, for eternity; so, beware lest you should oppose him and thus enter the fire the fuel of which is the people and the stones prepared for the unbelievers.
O people! By Allah! All past prophets and messengers conveyed the glad tiding of my advent, and I, by Allah, am the seal of the prophets and of the messengers and the argument against all beings in the heavens and on earth. Anyone who doubts this commits apostasy similar to that of the early jahiliyya, and anyone who doubts anything of what I have just said doubts everything which has been revealed to me, and anyone who doubts any of the Imams doubts all of them, and anyone who doubts us shall be lodged in the fire.
O people! Allah, the most Exalted and the Almighty, has bestowed this virtue upon me out of His kindness towards’ Ali and as a boon to’ Ali and there is no god but He; to Him all praise belongs in all times, for eternity, and in all circumstances.
O people! Prefer’ Ali (over all others), for he is the very best of all people after me, be they males or females, so long as Allah sends down His sustenance, so long as there are beings. Cursed and again cursed, condemned and again condemned, is anyone who does not accept this statement of mine and who does not agree to it. Gabriel himself has informed me of the same on behalf of Allah Almighty Who he said (in Gabriel’s words): ” Anyone who antagonizes’ Ali and refuses to accept his wilayat shall incur My curse upon him and My wrath.” “… and let every soul consider what it has sent forth for the morrow, and be careful of (your duty to) Allah” (Qur’an, 59:18), “And do not make your oaths a means of deceit between you lest a foot should slip after its stability” (Qur’an, 16:94), ” Allah is fully aware of all what you do” (Qur’an, 58: 13).
O people! He (‘ Ali) is janb-Allah mentioned in the Book of Allah, the Sublime One: The Almighty, forewarning his (‘ Ali’s) adversaries, says, “Lest a soul should say: O woe unto me for what I fell short of my duty to Allah, and most surely I was of those who laughed to scorn” (Qur’an, 39:56).
O people! Study the Qur’an and comprehend its verses, look into its fixed verses and do not follow what is similar thereof, for by Allah, none shall explain to you what it forbids you from doing, nor clarify its exegesis, other than the one whose hand I am taking and whom I am lifting to me, the one whose arm I am taking and whom I am lifting, so that I may enable you to understand that: Whoever among you takes me as his master, this, Ali is his master, and he is’ Ali ibn Abu Talib, my Brother and wasi, and his appointment as your wali is from Allah, the Sublime, the Exalted One, a commandment which He revealed to me.
O people! ‘ Ali and the good ones from among my offspring from his loins are the Lesser Weight, while the Qur’an is the Greater One: each one of them informs you of and agrees with the other. They shall never part till they meet me at the Pool (of Kawthar). They are the Trustees of Allah over His creation, the rulers on His earth.
Indeed now I have performed my duty and conveyed the Message. Indeed you have heard what I have said and explained. Indeed Allah, the Exalted One and the Sublime, has said, and so have on behalf of Allah, the Exalted One and the Sublime, that there is no Ameerul-Mo’mineen (Commander of the Faithful) save this Brother of mine; no authority over a believer is permissible after me except to him.
4- Introducing Commander of the Faithful and lifted by Prophet’s (saw) hand
Then the Prophet patted ‘ Ali’s arm, lifting him up. Since the time when the Messenger of Allah ascended the pulpit, Ameerul-Mo’mineen was one pulpit step below where the Messenger of Allah had seated himself on his pulpit, while’ Ali was on his (Prophet’s) right side, one pulpit step lower, now they both appeared to the gathering to be on the same level; the Prophet lifted him up. The Prophet then raised his hands to the heavens in supplication while’ Ali’s leg was touching the knee of the Messenger of Allah. The Prophet continued his sermon thus:
O people! This is’ Ali, my Brother, Wasi, the one who comprehends my knowledge, and my successor over my nation, over everyone who believes in me. He is the one entrusted with explaining the Book of Allah, the most Exalted One, the Sublime, and the one who invites people to His path. He is the one who does whatever pleases Him, fighting His enemies, befriending His friends who obey Him, prohibiting disobedience to Him. He is the successor of the Messenger of Allah and Ameerul- Mo’mineen, the man assigned by Allah to guide others, killer of the renegades and of those who believe in equals to Allah, those who violate the Commandments of Allah. Allah says, “My Word shall not be changed, nor am I in the least unjust to the servants” (Qur’an, 50.29), and by Your Command, O Lord, do I (submit and) say, O Allah! Befriend whoever befriends him (Ali) and be the enemy of whoever antagonizes him; support whoever supports him and abandon whoever abandons him; curse whoever disavows him, and let Your Wrath descend on whoever usurps his right.
O Lord! You revealed a verse in honor of’ Ali, Your wali, in its explanation and to effect Your own appointment of him this very day did You say, “This day have I perfected your religion for you, completed My favour on you, and chosen for you Islam as a religion” (Qur’an, 5.3); “And whoever desires a religion other than Islam, it shall not be accepted from him, and in the hereafter he shall be one of the losers” (Qur’an, 3:85).
Lord! I implore You to testify that I have conveyed (Your Message).
5- Emphasis on the Imamate Issue
O people! Allah, the Exalted and the Sublime, has perfected your religion through his (‘ Ali’s) Imamate; so, whoever rejects him as his Imam or rejects those of my offspring from his loins who assume the same status (as lmams) till the Day of Judgment when they shall all be displayed before Allah, the Exalted and the Sublime, these are the ones whose (good) deeds shall be nil and void in the life of this world and in the hereafter, and in the fire shall they be lodged forever, ” …their torture shall not be decreased, nor shall they be given a respite” (Qur’an,2:162).
O people! Here is’ Ali, the one who has supported me more than anyone else among you, the one who most deserves my gratitude, the one who is closest of all of you to me and the one who is the very dearest to me. Both Allah, the Exalted and the Sublime, and I are pleased with him, and no verse of the Holy Qur’an expressing Allah’s Pleasure except that he is implied therein, nor has any verse of praise been revealed in the Qur’an except that he is implied therein, nor has the Lord testified to Paradise in the (Qur’anic) Chapter starting with “Has there not come over man a long period of time when he was nothing (not even) mentioned?” (Qur’an, 76:1) nor was this Chapter revealed except in his praise.
O people! He is the one who supports the religion of Allah, who argues on behalf of the Messenger of Allah. He is the pious, the pure, the guide, the one rightly guided. Your Prophet is the best of all prophets, and your wasi is the best of all wasis, and his offspring are the best of wasis .
O people! Each prophet’s progeny is from his own loins whereas mine is from the loins of Arneerul-Mo’mineen ‘ Ali.
O people! Iblis caused Adam to be dismissed from the garden through envy; so, do not envy him lest your deeds should be voided and lest your feet should slip away, for Adam was sent down to earth after having committed only one sin, and he was among the elite of Allah’s creation. How, then, will be your case, and you being who you are, and among you are enemies of Allah?
Indeed, none hates’ Ali except a wretch, and none accepts ‘ Ali’s wilayat except a pious person. None believes in him except a sincere mu’min, and in honor of, Ali was the Chapter of ‘Asr revealed, I swear to it by Allah: “In the Name of Allah, the Beneficent, the Merciful. I swear by time that most surely man is in loss” (Qur’an, 103:1-2) except’ Ali who believed and was pleased with the truth and with perseverance.
O people! I have sought Allah to be my Witness and have conveyed my Message to you, and the Messenger is obligated only to clearly convey (his Message). O people! Fear Allah as Re ought to be feared, and do not die except as Muslims.
6-Pointing to the Defeatism of Hypocrites
O people! ” …Believe in what We have revealed, verifying what you have, before We alter faces then turn them on their backs or curse them as We cursed the violators of the Sabbath” (Qur’an, 4:47). By Allah! Redid not imply anyone in this verse except a certain band of my sahaba whom I know by name and by lineage, and I have been ordered (by my Lord) to pardon them; so, let each person deal with ‘ Ali according to what he finds in his heart of love or of hatred.
O people! The noor from Allah, the Exalted One and the Sublime, flows through me then through ‘Ali ibn Abu Talib then in the progeny that descends from him till al-Qa’imal-Mehdi, who shall effect the justice of Allah, and who will take back any right belonging to us because Allah, the Exalted and the Sublime, made us Hujjat over those who take us lightly, the stubborn ones, those who act contrarily to our word, who are treacherous, who are sinners, who are oppressors, who are usurpers, from the entire world.
O people! I warn you that I am the Messenger of Allah; messengers before me have already passed away; so, should I die or should I be killed, are you going to turn upon your heels? And whoever turns upon his heels shall not harm Allah in the least, and Allah shall reward those who are grateful, those who persevere. ‘Ali is surely the one described with perseverance and gratitude, then after him are my offspring from his loins.
O people! Do not think that you are doing me a favour by your accepting Islam. Nay! Do not think that you are doing Allah such a favour lest He should void your deeds, lest His wrath should descend upon you, lest He should try you with a flame of fire and brass; surely your Lord is ever-watchful.
O people! There shall be Imams after me who shall invite people to the fire, and they shall not be helped on the Day of Judgment.
O people! Allah and I are both clear of them.
O people! They and their supporters and followers shall be in the lowest rung of the fire; miserable, indeed, is the resort of the arrogant ones. Indeed, these are the folks of the sahifa; so, let each one of you look into his sahifa!
This reference to the sahifa has been overlooked by most people with the exception of a small band.
The Prophet continued his historic sermon thus: O people! I am calling for it to be an Imamate and a succession confined to my offspring till the Day of Judgment, and I have conveyed only what I have been commanded (by my Lord) to convey to drive the argument home against everyone present or absent and on everyone who has witnessed or who has not, who is already born or he is yet to be born; therefore, let those present here convey it to those who are absent, and let the father convey it to his son, and so on till the Day of Judgment.
And they shall make the Imamate after me a property, a usurpation; may Allah curse the usurpers who usurp1, and it is then that you, O jinns and mankind, will get the full attention of the One Who shall cause a flame of fire and brass to be hurled upon you, and you shall not achieve any victory!
O people! Allah, the Exalted and the Sublime, is not to let you be whatever you want to be except so that He may distinguish the bad ones from among you from the good, and Allah is not to make you acquainted with the unknown.
O people! There shall be no town that falsifies except that Allah shall annihilate it on account of its falsehood before the Day of Judgment, and He shall put each town under the domination of al-Imam al-Mehdi and surely Allah’s promise is true.
O people! Most of the early generations before you have strayed, and by Allah, He surely annihilated the early generations, and He shall annihilate the later ones. Allah Almighty has said, “Did We not destroy the former generations? Then did We follow them up with later ones. Even thus shall We deal with the guilty. Woe on that Day to the rejecters!” (Qur’an, 77: 16-19).
O people! Allah has ordered me to do and not to do, and I have ordered ‘Ali to do and not to do, so he learned what should be done and what should not; therefore. you should listen to his orders so that you may be safe, and you should obey him so that you may be rightly guided. Do not do what he forbids you from doing so that you may acquire wisdom. Agree with him, and do not let your paths be different from his.
7- Prophet Muhammad’s (saw) reporting of followers and enemies of Ahl al-Bayt (as)
O people! I am al-Sirat al-Mustaqeem (the Straight Path) of Allah whom He commanded you to follow, and it is after me ‘Ali then my offspring from his loins, the Imams of Guidance: they guide to the truth and act accordingly.
Then the Prophet recited the entire text of Surat al-Fatiha and commented by saying: It is in my honor that this (Sura) was revealed, including them (the Imams) specifically; they are the friends of Allah for whom there shall be no fear, nor shall they grieve; truly the Party of Allah are the winners. Indeed, it is their enemies who are the impudent ones, the deviators, the brethren of Satan; they inspire each other with embellished speech out of their haughtiness.
Indeed, their (Imams’) friends are the ones whom Allah, the Exalted One, the Great, mentions in His Book saying, “You shall not find a people who believe in Allah and in the latter Day befriending those who act in opposition to Allah and to His Prophet, even though they may be their own fathers or sons or brothers or kinsfolk; these are they into whose hearts He has impressed conviction” (Qur’an, 58:22). Indeed, their (Imams’) friends are the mu’mins (believers) whom Allah, the Exalted One, the Sublime, describes as: “Those who believe and do not mix up their faith with iniquity, those are the ones who shall have the security, and they are the rightly guided” (Qur’an, 6:82).
Indeed, their friends are those who believed and never doubted. Indeed, their friends are the ones who shall enter Paradise in peace and security; the angels shall receive them with welcome saying, “Peace be upon you! Enter it and reside in it forever!”
Indeed, their friends shall be rewarded with Paradise where they shall be sustained without having to account for anything.
Indeed, their enemies are the ones who shall be hurled into the fire.
Indeed, their enemies are the ones who shall hear the exhalation of hell as it increases in intensity, and they shall see it sigh.
Indeed, their enemies are the ones thus described by Allah: “Whenever a nation enters, it shall curse its sister…” (Qur’an, 7:38).
Indeed, their enemies are the ones whom Allah, the Exalted One and the Sublime, describes thus: “Whenever a group is cast into it, its keepers shall ask them: Did any warner not come to you? They shall say: Yea! Indeed, there came to us a warner but we rejected (him) and said: Allah has not revealed anything; you are only in a great error. And they shall say: Had we but listened or pondered, we would not have been among the inmates of the burning fire. So they shall acknowledge their sins, but far will be forgiveness) from the inmates of the burning fire” (Qur’an, 67:8-11).
Indeed, their friends are the ones who fear their Lord in the unseen; forgiveness shall be theirs and a great reward.
O people! What a difference it is between the fire and the great reward! .
O people! Our enemy is the one whom Allah censures and curses, whereas our friend is everyone praised and loved by Allah.
O people! I am the Warner (nathir) and’ Ali is the one who brings glad tidings (bashir).
O people! I am the one who warns (munthir) while ‘Ali is the guide (hadi).
O people! I am a Prophet (nabi) and’ Ali is the successor (wasi).
O people! I am a Messenger (rasul) and’ Ali is the Imam and the Wasi after me, and so are the Imams after him from among his offspring. Indeed, I am their father, and they shall descend from his loins.
8- Prophet Muhammad’s (saw) heralding people about Imam al-Mehdi (a.f)
Indeed, the seal of the lmams from among us is al-Qa’im al-Mehdi. He, indeed, is the one who shall come out so that the creed may prevail. He, indeed, is the one who shall seek revenge against the oppressor. He, indeed, is the one who conquers the forts and demolishes them. He, indeed, is the one who subdues every tribe from among the people of polytheism and the one to guide it.
He is the one who shall seek redress for all friends of Allah. He is the one who supports the religion of Allah. He ever derives (his knowledge) from a very deep ocean. He shall identify each man of distinction by his distinction and every man of ignorance by his ignorance. He shall be the choicest of Allah’s beings and the chosen one. He is the heir of all (branches of) knowledge, the one who encompasses every perception. He conveys on behalf of his Lord, the Exalted and the Sublime, who points out His miracles. He is the wise, the one endowed with wisdom, the one upon whom (Divine) authority is vested.
Glad tidings of him have been conveyed by past generations, yet he is the one who shall remain as a Hujja, and there shall be no Hujja after him nor any right except with him, nor any noor except with him. None, indeed, shall subdue him, nor shall he ever be vanquished. He is the friend of Allah on His earth, the judge over His creatures, the custodian of what is evident and what is hidden of His.
9- His (saw) inviting people to swear their allegiance
O people! I have explained (everything) for you and enabled you to comprehend it, and this ‘Ali shall after me explain everything to you.
At the conclusion of my khutba, I shall call upon you to shake hands with me to swear your allegiance to him and to recognize his authority, then to shake hands with him after you have shaken hands with me.
I had, indeed, sworn allegiance to Allah, and ‘Ali had sworn allegiance to me, and I on behalf of Allah, the Exalted One and the Sublime, I require you to swear the oath of allegiance to him: “Surely those who swear (the oath of) allegiance to you do but swear allegiance to Allah; the hand of Allah is above their hands; therefore, whoever reneges (from his oath), he reneges only to the injury of his own soul, and whoever fulfills what he has covenanted with Allah, He will grant him a mighty reward” (Qur’an,48:10).
10- About halal/haram and duties
O people! The pilgrimage (hajj) and the ‘umra are among Allah’s rituals; “So whoever makes a pilgrimage to the House or pays a visit (to it), there is no blame on him if he goes round them [Safa and Marwa] both” (Qur’an, 2:158).
O people! Perform your pilgrimage to the House, for no members of a family went there except that they became wealthy, and receive glad tidings! None failed to do so except that their lineage was cut-off and were impoverished.
O people! No believer stands at the standing place [at 'Arafa] except that Allah forgives his past sins till then; so, once his pilgrimage is over, he resumes his deeds.
O people! Pilgrims are assisted, and their expenses shall be replenished, and Allah never suffers the rewards of the doers of good to be lost.
O people! Perform your pilgrimage to the House by perfecting your religion and by delving into fiqh, and do not leave the sacred places except after having repented and abandoned (the doing of anything prohibited).
O people! Uphold prayers and pay the zakat as Allah, the Exalted One and the Sublime, commanded you; so, if time lapses and you were short of doing so or you forgot, ‘ Ali is your wali and he will explain for you.
He is the one whom Allah, the Exalted and the Sublime, appointed for you after me as the custodian of Hiscreation. He is from me and I am from him, and he and those who will succeed him from my progeny shall inform you of anything you ask them about, and they shall clarify whatever you do not know.
Halal and haram things are more than I can count for you now or explain, for a commandment to enjoin what is permissible and a prohibition from what is not permissible are both on the same level, so I was ordered (by my Lord) to take your oath of allegiance and to make a covenant with you to accept what I brought you from Allah, the Exalted One and the Sublime, with regards to’ Ali Ameerul-Mo’mineen and to the wasis after him who are from me and from him, a standing Imamate whose seal is al-Mehdi till the Day he meets Allah Who decrees and Who judges.
O people! I never refrained from informing you of everything permissible or prohibitive; so, do remember this and safeguard it and advise each other to do likewise; do not alter it; do not substitute it with something else.
I am now repeating what I have already said: Uphold the prayers and pay the zakat and enjoin righteousness and forbid abomination.
The peak of enjoining righteousness is to resort to my speech and to convey it to whoever did not attend it and to order him on my behalf to accept it and to (likewise) order him not to violate it, for it is an order from Allah, the Exalted and the Sublime, and there is no knowledge of enjoining righteousness nor prohibiting abomination except that it is with a ma’soom Imam.
O people! The Qur’an informs you that the Imams after him are his (‘ Ali’s) descendants, and I have already informed you that they are from me and from him, for Allah says in His Book, ” And he made it a word to continue in his posterity so that they may return ” (Qur’an, 43:28) while I have said: “You shall not stray as long as you uphold both of them (simultaneously).”
O people! (Uphold) piety, (uphold) piety, and be forewarned of the Hour as Allah, the Exalted and the Sublime, has said, “O people! Guard (yourselves) against (punishment from) your Lord; surely the violence of the Hour is a grievous thing” (Qur’an, 22:1).
Remember death, resurrection, the judgment, the scales, and the account before the Lord of the Worlds, and (remember) the rewards and the penalty. So whoever does a good deed shall be rewarded for it, and whoever commits a sin shall have no place in the Gardens.
11- His (saw) accepting people’s allegiance officially
O people! You are more numerous than (it is practical) to shake hands with me all at the same time, and Allah, the Exalted and the Sublime, commanded me to require you to confirm what authority I have vested upon ‘Ali Ameerul-Mo’mineen and to whoever succeeds him of the Imams from me and from him, since I have just informed you that my offspring are from his loins.
You, therefore, should say in one voice: “We hear, and we obey; we accept and we are bound by what you have conveyed to us from our Lord and yours with regard to our Imam’ Ali (V’ Ameerul-Mo’mineen, and to the Imams, your sons from his loins. We swear the oath of allegiance to you in this regard with our hearts, with our souls, with our tongues, with our hands. According to it shall we live, and according to it shall we die, and according to it shall we be resurrected. We shall not alter anything or substitute anything with another, nor shall we doubt nor deny nor suspect, nor shall we violate our covenant nor abrogate the pledge. You admonished us on behalf of Allah with regard to’ Ali (V’ Ameerul-Mo’mineen, and to the Imams whom you mentioned to be from your offspring from among his descendants after him: al-Hasan and al-Husain and to whoever is appointed (as such) by Allah after them. The covenant and the pledge are taken from us, from our hearts, from our souls, from our tongues, from our conscience, from our hands. Whoever does so by his handshake, it shall be so, or otherwise testified to it by his tongue, and we do not seek any substitute for it, nor shall Allah see our souls deviating there from. We shall convey the same on your behalf to anyone near and far of our offspring and families, and we implore Allah to testify to it, and surely Allah suffices as the Witness and you, too, shall testify for us.”
O people! What are you going to say?! Allah knows every sound and the innermost of every soul; “Whoever chooses the right guidance, it is for his own soul that he is rightly guided, and whoever strays, it is only to its detriment that he goes astray” (Qur’an, 17:15).
O people! Swear the oath of allegiance to Allah, and swear it to me, and swear it to’ Ali Ameerul-Mo’mineen, and to al-Hasan and al-Husain and to the Imams from their offspring in the life of this world and in the hereafter, a word that shall always remain so. Allah shall annihilate anyone guilty of treachery and be merciful upon everyone who remains true to his word: “Whoever reneges (from his oath), he reneges only to the harm of his own soul, and whoever fulfills what he has covenanted with Allah, He will grant him a mighty reward” (Qur’an, 48:10)
O people! Repeat what I have just told you to, and greet’ Ali with the title of authority of “Ameerul-Mo’mineen” and say: “We hear, and we obey, O Lord! Your forgiveness (do we seek), and to You is the eventual course” (Qur’an, 2:285), and you should say: “All praise is due to Allah Who guided us to this, and we would not have found the way had it not been for Allah Who guided us” (Qur’an, 7:43).
O people! The merits of’ Ali ibn Abu Talib with Allah, the Exalted and the Sublime, the merits which are revealed in the Qur’an, are more numerous than I can recount in one speech; so, whoever informs you of them and defines them for you, you should believe him.
O people! Whoever obeys Allah and His Messenger and’ Ali (U and the Imams to whom I have already referred shall attain a great victory. O people! Those foremost from among you who swear allegiance to him and who pledge to obey him and who greet him with the greeting of being the Commander of the Faithful are the ones who shall win the Gardens of Felicity.
O people! Say what brings you the Pleasure of Allah, for if you and all the people of the earth disbelieve, it will not harm Allah in the least.
O Lord! Forgive the believers through what I have conveyed, and let Your Wrath descend upon those who renege, the apostates, and all Praise is due to Allah, the Lord of the Worlds.
SENEM MUSTAFAYEVA

“SAKALEYN’E SAHİP ÇIK!” BUGÜN!
“SAKALEYN’E SAHİP ÇIK!”
“Ben sizin aranızda iki ağır emanet (Sakaleyn) bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Biri Allah’ın kitabı, biri de Ehlibeyt’im-itretimdir.
Ey İnsanlar! Dinleyin! Hiç kuşkusuz, Allah’ın mesajını tebliğ ettim. Sizler (Kevser) havuzun başında yanıma geleceksiniz. Ben, sakaleyn hakkında nasıl bir tavır takındığınızı soracağım. Sakaleyn; Yüce Allah’ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt’imdir.”
HZ. MUHAMMED(SAA)
“Ben sizin aranızda iki ağır emanet (Sakaleyn) bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Biri Allah’ın kitabı, biri de Ehlibeyt’im-itretimdir.
Ey İnsanlar! Dinleyin! Hiç kuşkusuz, Allah’ın mesajını tebliğ ettim. Sizler (Kevser) havuzun başında yanıma geleceksiniz. Ben, sakaleyn hakkında nasıl bir tavır takındığınızı soracağım. Sakaleyn; Yüce Allah’ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt’imdir.”
HZ. MUHAMMED(SAA)

MİRAÇ GECESİNDE İMAM MEHDİ(AS)’Yİ HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
İmam Hüseyin babası Müminlerin Emir’i Ali’nin dinden Allah’ın Elçisi’nin şöyle buyurduğunu aktarmıştır:
“Miraç gecesi göğe çıkarıldığım zaman Rabbim bana şöyle vahyetti:
“Ey Muhammed! Ben yeryüzüne baktım ve oradan seni seçip Peygamber karar kıldım. Ben senin için kendi isimlerimden birini ayırdım. Nitekim ben Mahmud yani övgüye layık, sen ise Muhammed’sin, sonra ikinci defa yeryüzüne baktım ve oradan Ali’yi seçtim ve onu senin halifen, vasin, kızının kocası, zürriyetine baba karar kıldım ve onun için kendi isimlerimden birini ayırdım. Nitekim ben Aliyy-ul Alâ (Yüceler yücesi)’yim! O, ise Ali’dir (Yüce’dir). Ben Fatıma’yı, Hasan’ı ve Hüseyin’i ikinizin nurundan yarattım. Sonra onların velayetini meleklere gösterdim. Kim onu kabul ediyorsa, benim yanımda yakınlaştırılmışlardan olmuştur.
Ey Muhammed! Eğer bir kul bana ibadet etseydi neticede kesilip eski yıpranmış bir tulum halini alsaydı ve yanıma onların velayetini kınayan bir halde gelseydi, onu cennetime yerleştirmez ve onu arşım altında gölgelendirmezdim.
Ey Muhammed! Onları görmek istiyor musun?”
Şöyle dedim:
“Evet, ey Rabbim!”
Ulu ve Yüce Allah şöyle dedi:
“Başını kaldır!”
Başımı kaldırıp; Ali’nin, Fatıma’nın, Hasan’ın, Hüseyin’in, Hüseyin oğlu Ali’nin, Ali oğlu Muhammed’in, Muhammed oğlu Cafer’in, Cafer oğlu Musa’nın, Musa oğlu Ali’nin, Ali oğlu Muhammed’in, Muhammed oğlu Ali’nin, Ali oğlu Hasan’ın ve Hasan oğlu Muhammed Kaim’in nurlarıyla karşılaştım. (Kaim’in nuru) onların arasında sanki parlak bir yıldız gibiydi.”
Şöyle dedim:
“Ey Rabbim! Bunlar kimdir?
Şöyle buyurdu:
“Bunlar İmamlardır. Bu ise (yani İmam Mehdi), helalimi helal, haramımı ise haram kılan Kaim’dir. Onun vasıtasıyla düşmanlarımdan intikam alırım. O, velilerim için rahatlıktır. O öyle bir kimsedir ki; zulmeden inkârcı kâfir yani nankör, Ehl-i Beyt taraftarlarının kalplerine ise şifa verir.”
“Miraç gecesi göğe çıkarıldığım zaman Rabbim bana şöyle vahyetti:
“Ey Muhammed! Ben yeryüzüne baktım ve oradan seni seçip Peygamber karar kıldım. Ben senin için kendi isimlerimden birini ayırdım. Nitekim ben Mahmud yani övgüye layık, sen ise Muhammed’sin, sonra ikinci defa yeryüzüne baktım ve oradan Ali’yi seçtim ve onu senin halifen, vasin, kızının kocası, zürriyetine baba karar kıldım ve onun için kendi isimlerimden birini ayırdım. Nitekim ben Aliyy-ul Alâ (Yüceler yücesi)’yim! O, ise Ali’dir (Yüce’dir). Ben Fatıma’yı, Hasan’ı ve Hüseyin’i ikinizin nurundan yarattım. Sonra onların velayetini meleklere gösterdim. Kim onu kabul ediyorsa, benim yanımda yakınlaştırılmışlardan olmuştur.
Ey Muhammed! Eğer bir kul bana ibadet etseydi neticede kesilip eski yıpranmış bir tulum halini alsaydı ve yanıma onların velayetini kınayan bir halde gelseydi, onu cennetime yerleştirmez ve onu arşım altında gölgelendirmezdim.
Ey Muhammed! Onları görmek istiyor musun?”
Şöyle dedim:
“Evet, ey Rabbim!”
Ulu ve Yüce Allah şöyle dedi:
“Başını kaldır!”
Başımı kaldırıp; Ali’nin, Fatıma’nın, Hasan’ın, Hüseyin’in, Hüseyin oğlu Ali’nin, Ali oğlu Muhammed’in, Muhammed oğlu Cafer’in, Cafer oğlu Musa’nın, Musa oğlu Ali’nin, Ali oğlu Muhammed’in, Muhammed oğlu Ali’nin, Ali oğlu Hasan’ın ve Hasan oğlu Muhammed Kaim’in nurlarıyla karşılaştım. (Kaim’in nuru) onların arasında sanki parlak bir yıldız gibiydi.”
Şöyle dedim:
“Ey Rabbim! Bunlar kimdir?
Şöyle buyurdu:
“Bunlar İmamlardır. Bu ise (yani İmam Mehdi), helalimi helal, haramımı ise haram kılan Kaim’dir. Onun vasıtasıyla düşmanlarımdan intikam alırım. O, velilerim için rahatlıktır. O öyle bir kimsedir ki; zulmeden inkârcı kâfir yani nankör, Ehl-i Beyt taraftarlarının kalplerine ise şifa verir.”

ZEHİRLİ KOYUN KOLUNUN HZ. PEYGAMBER İLE KONUŞMASI
Zehirli koyun kolunun Allah’ın Elçisi ile konuşması olayı şöyle olmuştur.
Hz. Peygamber Hayber Kalesinin Fethinden sonra Medine’ye geri dönmüşlerdi. İman ettiğini söyleyen Yahudi bir kadın Hz. Peygamber’in yanına geldi ve gelirken de O’na kızarmış bir koyun kolu getirmişti. Getirdiği kızarmış koyun kolunu Hz. Peygamber’in önüne koyunca Hz. Peygamber şöyle dedi.
“Getirdiğin şey nedir?”
Kadın şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, babam ve anam size feda olsun. Hayber’e hareket ettiğinizde karşınızda çok güçlü Yahudiler vardı ve bu sebepten dolayı sizin için endişelenmiştim. Bir kuzum vardı ve ben onu çocuklarım gibi seviyordum, sizin de kızarmış eti çok sevdiğinizi biliyordum, bu yüzden onu size adak yaptım ve şöyle dedim. “ Allah’ın elçisi bu tehlikeden zarar görmeden geri geldiği zaman kuzuyu kesip kızartıp Peygamber’e götüreceğim.” Yahudilerin tehlikesinden kurtulup ve canınıza zarar gelmeden Medine’ye geri döndüğünüzü görünce adağımı kesip ve onun sağ kolunu kızartıp size getirdim.
Yahudi kadın Hz. Peygamberin huzuruna gelip bunları söylediği zaman İmam Ali(as) ve Berae oğlu Ma’rur da Hz. Peygamber’in huzurunda idiler.
İmam, Berae’ye şöyle buyurdu: “Ey Berae! Peygamber’den önce yemeye başlama.”
Berae şöyle dedi:” Hz. Peygamber cimri değildir.”
İmam şöyle buyurdu: “ Ben Allah’ın elçisinin cimri olduğunu söylüyor değilim, Allah’ın elçisi öylesine büyük vakar ve azamete sahiptir ki ne benim, ne senin, ne de Allah’ın yarattıklarından hiçbir kimsenin konuşmada, bir şeyi yapmada, yemede ve içmede O’nun önüne geçme ve Ondan önce yapma hakkına sahip değildir.”
Berae (görgü kurallarına aşina değildi) şöyle dedi:” Ben Allah’ın elçisinin cimri olduğunu düşünmüyorum.”
İmam: “Bunları senin için söylemedim, bu eti Yahudi bir kadın getirmiştir ve biz ette ne olduğunu bilmiyoruz. Allah’ın elçisine sormamız gerekir ve eğer Peygamberin izni ile yiyecek olursan Peygamber senin sağlığına garanti olacaktır, ama O’ndan izinsiz yiyecek olursan ve sonrada başına bir şey gelecek olursa bunun sorumlusu senin kendinsin.”
İmam Ali (as) daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın elçisi yemek için etten lokma kopardılar ama Berae ondan önce davranıp lokma kopardı ve ağzına koydu. Allah’ın elçisi lokmayı ağzına koyacağı sırada kızarmış et Allah’ın kudretiyle konuşmaya başladı ve şöyle dedi:” Ey Allah’ın elçisi beni yeme, ben zehirliyim. ” Ama Berae kopardığı lokmayı yuttuğu için zehirlenmişti, yere düştü can verdi.”
Allah’ın elçisi (Allah’ın selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) Yahudi kadını getirmelerini buyurdu, kadın getirildiği zaman ona bunu neden yaptığını sordu ve kadın şöyle dedi.” Sen bana zulmettin babamı, amcamı, kocamı, kardeşimi, oğlumu öldürdün. Kendi kendime dedim ki eğer o bir padişahsa ondan intikam alayım. Yok, eğer o söylediği gibi bir peygamberse ki peygamber olduğu için düşmanlarını alt edip Mekke’yi fetih etiğini söylemektedir, o zaman da Allah senin bu zehirli yemekten yemene izin vermez.”
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Sen doğru söylüyorsun. Berae’nin ölmesine gelince: Allah onu imtihan etti, Allah’ın elçisinin önüne geçmemesi ve ondan izin almadan bir şey yapmaması gerekirdi. İzin almadan yediği için zehirlendi ve öldü, eğer Allah’ın elçisinden izin aldıktan sonra yiyecek olsa idi ne zehirlenecekti, nede ölecekti.
Şu kişileri çağırın bana gelsinler. (Aralarında İmam Ali, Selman, Ebuzer, Miktad, Ammar ve Bilal’in olduğu on kişi) çağırılan ashap geldiği zaman onlara şöyle buyurdu: “Şimdi bu yemeğin etrafında halka oluşturarak oturun.” Onların halka oluşturarak oturmasından sonra mübarek nefesini yemeğe üfledi ve şöyle dedi: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile. Kâfi olan Allah’ın adı ile. Şafi olan Allah’ın adı ile. Muafi olan Allah’ın adı ile ve yerlerde ve göklerde adını anan hiç kimsenin zarar görmediği Allah’ın adı ile. O işiten ve bilendir. Şimdi bu kızarmış etten yiyin.”
Yemeğin başında halka oluşturup oturan on kişi Hz. Peygamber ile birlikte o kızarmış ve zehirli etten yediler, doydular ve üstüne su içtikten sonra peygamber kadının Yahudi kadının hapse koyulmasını ve aradan bir gün geçtikten sonra da huzuruna getirilmesini buyurdu. Yahudi kadın getirildiği zaman ona şöyle buyurdu: “bu zehirli etten burada bulunanların hepsinin yediğini ve Allah’ın Peygamber’ini ve Peygamber’in ashabını zehirden koruduğunu görüyor musun?”
Yahudi kadın şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi! ben şimdiye kadar senin Peygamberliğine şüphe ile bakıyordum, ama bugün senin Allah’ın hak Peygamberi olduğuna iman ediyorum ve şehadet ediyorum ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve sende onun hak Peygamberisin.”
Kadın Müslüman oldu ve iyi bir Müslüman olarak yaşadı.
İmam Zeynel Abidin (as) şöyle buyurdu: “Babam İmam Ali’den ve O’da Allah’ın elçisinden şöyle naklettiğini buyurdu: “Berae’nin cenazesini salat kılınması için Allah’ın elçisinin olduğu yere getirildiği zaman Hz. Peygamber şöyle buyurdu. “Ebu Talip oğlu Ali nerededir.” Ey Allah’ın Elçisi! Ali şahsi bir iş için Küba’ya gitmiştir.” Dedikleri zaman peygamber oturdu ve Berae için cenaze salatı kılmadı.
Şöyle dediler: “Ey Allah’ın elçisi neden cenaze salatını kılmıyorsunuz?”
Şöyle buyurdu: “Ulu ve Yüce Allah bana, Berae’nin benim huzurumda söylediklerinden dolayı Ali gelip kendisine af dilemesine kadar salatı bekletmemi vahiy etmiştir. Allah Berae’nin zehirle ölmesini, yapmış olduğu o hatanın kefareti karar kılmıştır.”
Peygamberin bu sözlerinin üzerine Berae ve İmam Ali’nin konuşmalarına şahit olan bir kişi şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi! Berae, Ali ile şakalaşıyordu, ciddi değildi. Allah onu neden böyle bir ceza ile cezalandırdı?”
Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “ Eğer Berae söylediklerinde ciddi olsaydı Allah, onun işlemiş olduğu bütün amellerini yok sayardı ve eğer yerle gök arasını dolduracak kadar altın ve gümüş Allah’ın yolunda sadaka verecek olsaydı dahi onu bağışlamazdı. Ama şaka ettiği için bağışlanma yolu açıktır. Allah’ın elçisi sizin şunu bilmenizi istiyor: “ Ali’nin ondan kırgın olduğunu asla düşünmeyin, Allah’ın elçisi, Ali’nin, sizin önünüzde onu affettiğini tekrar söylemesini ve Allah’tan kendine af dileyerek rahmetiyle kendisine cennetinde dereceler vermesini dilemesini istemektedir.”
Çok geçmeden İmam Ali geldi ve cenazenin karşısına geçip şöyle dedi: “Ey Berae! Allah sana rahmet etsin, sen salatını kılan, orucunu tutan birisi idin ve Allah yolunda can verdin.”
İmam Ali’nin duasından sonra Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “Eğer ölenlerin içinde Allah’ın elçisinin salâtına ihtiyaç duymayacak biri olsaydı o, Ali’nin bu duasına mazhar olan Berae olurdu.”
Allah’ın elçisi Berae’ye salatı eda ettikten sonra defin edildi ve definin ardından Hz. Peygamber Berae’nin yas yerine geldi ve şöyle buyurdu: “Berae’nin arkadaşları! Sizlere başsağlığı diliyorum. Arkadaşınız Berae için dünyadan yedinci göğün arasında perdeler açılmış ve bu perdelerin her biriside Kürsü’ye ve arşın sağ tarafına bağlıdır. Berae’nin ruhu bu perdelerden yükselmiş cennete girmiş ve cennete girdiği zaman cennetin memurları ve hurileri kendisini karşılamış ve ona şöyle demişlerdir. “Ey Berae’nin ruhu! Ne de mutlusun sen. Allah’ın elçisi, Ali’nin sana dua edip mağfiret dilemesi için o gelinceye kadar cenazene salât kılmayıp beklemiştir.”
Arşı taşıyanlar ise ona şöyle dediler: “Ulu ve Yüce Allah şöyle buyurdu: “Ey benim yolumda canını veren kulum! Eğer sen, çöldeki kumların adedi, yağan yağmur damlalarının, ağaçlardaki yaprakların, hayvanlardaki tüylerin ve onların nefeslerinin sayısı kadar günahla gelmiş olsaydın dahi, Ali’nin duasından sonra seni kesinlikle bağışlayıp affederdim.”
Ey Allah’ın kulları! Ali’nin size dua etmesi için çalışın ve onun sizin aleyhinizde dua etmesine neden olacak işlerden uzak durun. Ali kimin aleyhinde dua edecek olsa, o kişi bütün yaratılmışların en güzel amellerine sahip olsa dahi kesinlikle helak olur. Yine eğer Ali’nin kendisine dua ettiği kimse bütün yaratılmışların günahlarına sahip olsa dahi kurtulup saadete erenlerden olacaktır.”
İMAM HASAN ASKERİ’NİN TEFSİRİ KİTABINDAN ALINTI.
Hz. Peygamber Hayber Kalesinin Fethinden sonra Medine’ye geri dönmüşlerdi. İman ettiğini söyleyen Yahudi bir kadın Hz. Peygamber’in yanına geldi ve gelirken de O’na kızarmış bir koyun kolu getirmişti. Getirdiği kızarmış koyun kolunu Hz. Peygamber’in önüne koyunca Hz. Peygamber şöyle dedi.
“Getirdiğin şey nedir?”
Kadın şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, babam ve anam size feda olsun. Hayber’e hareket ettiğinizde karşınızda çok güçlü Yahudiler vardı ve bu sebepten dolayı sizin için endişelenmiştim. Bir kuzum vardı ve ben onu çocuklarım gibi seviyordum, sizin de kızarmış eti çok sevdiğinizi biliyordum, bu yüzden onu size adak yaptım ve şöyle dedim. “ Allah’ın elçisi bu tehlikeden zarar görmeden geri geldiği zaman kuzuyu kesip kızartıp Peygamber’e götüreceğim.” Yahudilerin tehlikesinden kurtulup ve canınıza zarar gelmeden Medine’ye geri döndüğünüzü görünce adağımı kesip ve onun sağ kolunu kızartıp size getirdim.
Yahudi kadın Hz. Peygamberin huzuruna gelip bunları söylediği zaman İmam Ali(as) ve Berae oğlu Ma’rur da Hz. Peygamber’in huzurunda idiler.
İmam, Berae’ye şöyle buyurdu: “Ey Berae! Peygamber’den önce yemeye başlama.”
Berae şöyle dedi:” Hz. Peygamber cimri değildir.”
İmam şöyle buyurdu: “ Ben Allah’ın elçisinin cimri olduğunu söylüyor değilim, Allah’ın elçisi öylesine büyük vakar ve azamete sahiptir ki ne benim, ne senin, ne de Allah’ın yarattıklarından hiçbir kimsenin konuşmada, bir şeyi yapmada, yemede ve içmede O’nun önüne geçme ve Ondan önce yapma hakkına sahip değildir.”
Berae (görgü kurallarına aşina değildi) şöyle dedi:” Ben Allah’ın elçisinin cimri olduğunu düşünmüyorum.”
İmam: “Bunları senin için söylemedim, bu eti Yahudi bir kadın getirmiştir ve biz ette ne olduğunu bilmiyoruz. Allah’ın elçisine sormamız gerekir ve eğer Peygamberin izni ile yiyecek olursan Peygamber senin sağlığına garanti olacaktır, ama O’ndan izinsiz yiyecek olursan ve sonrada başına bir şey gelecek olursa bunun sorumlusu senin kendinsin.”
İmam Ali (as) daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın elçisi yemek için etten lokma kopardılar ama Berae ondan önce davranıp lokma kopardı ve ağzına koydu. Allah’ın elçisi lokmayı ağzına koyacağı sırada kızarmış et Allah’ın kudretiyle konuşmaya başladı ve şöyle dedi:” Ey Allah’ın elçisi beni yeme, ben zehirliyim. ” Ama Berae kopardığı lokmayı yuttuğu için zehirlenmişti, yere düştü can verdi.”
Allah’ın elçisi (Allah’ın selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) Yahudi kadını getirmelerini buyurdu, kadın getirildiği zaman ona bunu neden yaptığını sordu ve kadın şöyle dedi.” Sen bana zulmettin babamı, amcamı, kocamı, kardeşimi, oğlumu öldürdün. Kendi kendime dedim ki eğer o bir padişahsa ondan intikam alayım. Yok, eğer o söylediği gibi bir peygamberse ki peygamber olduğu için düşmanlarını alt edip Mekke’yi fetih etiğini söylemektedir, o zaman da Allah senin bu zehirli yemekten yemene izin vermez.”
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Sen doğru söylüyorsun. Berae’nin ölmesine gelince: Allah onu imtihan etti, Allah’ın elçisinin önüne geçmemesi ve ondan izin almadan bir şey yapmaması gerekirdi. İzin almadan yediği için zehirlendi ve öldü, eğer Allah’ın elçisinden izin aldıktan sonra yiyecek olsa idi ne zehirlenecekti, nede ölecekti.
Şu kişileri çağırın bana gelsinler. (Aralarında İmam Ali, Selman, Ebuzer, Miktad, Ammar ve Bilal’in olduğu on kişi) çağırılan ashap geldiği zaman onlara şöyle buyurdu: “Şimdi bu yemeğin etrafında halka oluşturarak oturun.” Onların halka oluşturarak oturmasından sonra mübarek nefesini yemeğe üfledi ve şöyle dedi: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile. Kâfi olan Allah’ın adı ile. Şafi olan Allah’ın adı ile. Muafi olan Allah’ın adı ile ve yerlerde ve göklerde adını anan hiç kimsenin zarar görmediği Allah’ın adı ile. O işiten ve bilendir. Şimdi bu kızarmış etten yiyin.”
Yemeğin başında halka oluşturup oturan on kişi Hz. Peygamber ile birlikte o kızarmış ve zehirli etten yediler, doydular ve üstüne su içtikten sonra peygamber kadının Yahudi kadının hapse koyulmasını ve aradan bir gün geçtikten sonra da huzuruna getirilmesini buyurdu. Yahudi kadın getirildiği zaman ona şöyle buyurdu: “bu zehirli etten burada bulunanların hepsinin yediğini ve Allah’ın Peygamber’ini ve Peygamber’in ashabını zehirden koruduğunu görüyor musun?”
Yahudi kadın şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi! ben şimdiye kadar senin Peygamberliğine şüphe ile bakıyordum, ama bugün senin Allah’ın hak Peygamberi olduğuna iman ediyorum ve şehadet ediyorum ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve sende onun hak Peygamberisin.”
Kadın Müslüman oldu ve iyi bir Müslüman olarak yaşadı.
İmam Zeynel Abidin (as) şöyle buyurdu: “Babam İmam Ali’den ve O’da Allah’ın elçisinden şöyle naklettiğini buyurdu: “Berae’nin cenazesini salat kılınması için Allah’ın elçisinin olduğu yere getirildiği zaman Hz. Peygamber şöyle buyurdu. “Ebu Talip oğlu Ali nerededir.” Ey Allah’ın Elçisi! Ali şahsi bir iş için Küba’ya gitmiştir.” Dedikleri zaman peygamber oturdu ve Berae için cenaze salatı kılmadı.
Şöyle dediler: “Ey Allah’ın elçisi neden cenaze salatını kılmıyorsunuz?”
Şöyle buyurdu: “Ulu ve Yüce Allah bana, Berae’nin benim huzurumda söylediklerinden dolayı Ali gelip kendisine af dilemesine kadar salatı bekletmemi vahiy etmiştir. Allah Berae’nin zehirle ölmesini, yapmış olduğu o hatanın kefareti karar kılmıştır.”
Peygamberin bu sözlerinin üzerine Berae ve İmam Ali’nin konuşmalarına şahit olan bir kişi şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi! Berae, Ali ile şakalaşıyordu, ciddi değildi. Allah onu neden böyle bir ceza ile cezalandırdı?”
Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “ Eğer Berae söylediklerinde ciddi olsaydı Allah, onun işlemiş olduğu bütün amellerini yok sayardı ve eğer yerle gök arasını dolduracak kadar altın ve gümüş Allah’ın yolunda sadaka verecek olsaydı dahi onu bağışlamazdı. Ama şaka ettiği için bağışlanma yolu açıktır. Allah’ın elçisi sizin şunu bilmenizi istiyor: “ Ali’nin ondan kırgın olduğunu asla düşünmeyin, Allah’ın elçisi, Ali’nin, sizin önünüzde onu affettiğini tekrar söylemesini ve Allah’tan kendine af dileyerek rahmetiyle kendisine cennetinde dereceler vermesini dilemesini istemektedir.”
Çok geçmeden İmam Ali geldi ve cenazenin karşısına geçip şöyle dedi: “Ey Berae! Allah sana rahmet etsin, sen salatını kılan, orucunu tutan birisi idin ve Allah yolunda can verdin.”
İmam Ali’nin duasından sonra Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “Eğer ölenlerin içinde Allah’ın elçisinin salâtına ihtiyaç duymayacak biri olsaydı o, Ali’nin bu duasına mazhar olan Berae olurdu.”
Allah’ın elçisi Berae’ye salatı eda ettikten sonra defin edildi ve definin ardından Hz. Peygamber Berae’nin yas yerine geldi ve şöyle buyurdu: “Berae’nin arkadaşları! Sizlere başsağlığı diliyorum. Arkadaşınız Berae için dünyadan yedinci göğün arasında perdeler açılmış ve bu perdelerin her biriside Kürsü’ye ve arşın sağ tarafına bağlıdır. Berae’nin ruhu bu perdelerden yükselmiş cennete girmiş ve cennete girdiği zaman cennetin memurları ve hurileri kendisini karşılamış ve ona şöyle demişlerdir. “Ey Berae’nin ruhu! Ne de mutlusun sen. Allah’ın elçisi, Ali’nin sana dua edip mağfiret dilemesi için o gelinceye kadar cenazene salât kılmayıp beklemiştir.”
Arşı taşıyanlar ise ona şöyle dediler: “Ulu ve Yüce Allah şöyle buyurdu: “Ey benim yolumda canını veren kulum! Eğer sen, çöldeki kumların adedi, yağan yağmur damlalarının, ağaçlardaki yaprakların, hayvanlardaki tüylerin ve onların nefeslerinin sayısı kadar günahla gelmiş olsaydın dahi, Ali’nin duasından sonra seni kesinlikle bağışlayıp affederdim.”
Ey Allah’ın kulları! Ali’nin size dua etmesi için çalışın ve onun sizin aleyhinizde dua etmesine neden olacak işlerden uzak durun. Ali kimin aleyhinde dua edecek olsa, o kişi bütün yaratılmışların en güzel amellerine sahip olsa dahi kesinlikle helak olur. Yine eğer Ali’nin kendisine dua ettiği kimse bütün yaratılmışların günahlarına sahip olsa dahi kurtulup saadete erenlerden olacaktır.”
İMAM HASAN ASKERİ’NİN TEFSİRİ KİTABINDAN ALINTI.

ZEHRA(AS) HATIRINA!
Bazen sevdaya dair sözler yeşerir ya yürekte, işte o en deruni duyguların sahibine bir damla gözyaşıyla başlar her şey,
Satır satır Hz. Zehra (s.a) ya dair cümleler kurulsa da, gönülden geçeni anlatamayacak kadar da acizdir bu kelâm ve kalem… Ve bir sesleniş gelir yürekten ince bir sızıyı andırırcasına…
Ey toprak!
Acının ne başısın ne sonu, bu şahit oldukların ne ilktir ne de son. En acısını da, en çilelisini de göreceksin ey toprak. Bugün bağrına gelen misafirin kimdir bilir misin?
Gözyaşını Hüzünler Evinde ilmek ilmek işlemiş, güzeller güzeli Nebi(s.a.a) ye annelik yapmış, hüznüne ortak olmuş , neşesini paylaşmış, iki âleme ibret Babasının (s.a.a) ziyneti Fatıma Zehra(s.a) dır.
Ey toprak, bilir misin?
Ali (s.a) nin gamlı güzeli kefenlendiğinde, dağları eriten gözyaşı dökülür nübüvvet hanesinden. Zehra (s.a) kapının arkasında yaşadıklarıyla, sukûtu ve dert dolu yüreği ile Babasına kavuşacak ve bir bir yüreğine nakşettiklerini anlatacaktır. Babacığım (s.a.a) senden sonra… Diyecek ve insanlığın utanç sahnesini babasına şikâyet edecektir.
Ey toprak!
Genç yaşında beli bükülmüş, kaburgası kırılmış, yüreği yaralı gelen Resul (s.a.a) kokusunu taşıyan Zehra’dır. Bu gece Ali a.s sırdaşını, yoldaşını, dertdaşını toprağa verecekti, bu sahneye nasıl dayansın yürek. Resulü Ekrem(s.a.a)ın Rabbine kavuşmasının ardından Zehra s.a ile teselli bulan İmam (as), bunca acıyı artık kuyularla paylaşacaktır.
Ey toprak, Annesinden sonra Zeyneb(s.a) Rahmani kelâmların döküldüğü eve annelik yapacaktı. Kederleri sırtlanacak, sabrıyla çileyi bile utandıracak, Babasına saplanan hançerin sızısına şahit olacak, Abisinin zehir ile parçalanan ciğerinin acısını yaşayacak ve sonra kefensiz kalmış Hüseyninin (a.s) başında, Ey Anneciğim, senden sonra… Diyecek ve yüreğine acısını gömerek toprağının başına gelecektir.
Ey toprak, sana gelen emanetlerin kıymetini dünya bilemedi, onlar güzelliğin kaynağı, duaların ve tevessüllerin başı, cennetin bedene bürünmüş halidir.
Bu gece canının parçası, Zehra (s.a)nın evladının da hüzün gecesidir, belki de oturmuş kabri başında sinesi yaralı, gönlü parelenmiş, toprağına diz çökmüş, eli bağrında Annem Zehra diye gözyaşı dökmektedir. Ey Zehra’nın Kayıp Yusuf’u, Anan Zehra hatrına bekleyenlerini sevindir.
Bir anne öldüğünde en çok evladının canı yanar, bir anne öldüğünde en çok evladına teselli verilir, Bir anne öldüğünde evladına başsağlığı dilenir, Başın sağ olsun Ey Zehra(s.a)nın kayıp Yusuf’u. Anan Zehra (s.a)nın kabri başında bizi de an ey Güzel İmamım (a.f).
Ey Resul kokulu güzel anan Zehra(s.a) hatırına bu hasrete son ver.
Kalbinde haremini yaşatan, gözyaşı ile yüreğini yıkayan tüm Zehra (s.a) dostlarının başı sağolsun.
HASİBE YEŞİL
Satır satır Hz. Zehra (s.a) ya dair cümleler kurulsa da, gönülden geçeni anlatamayacak kadar da acizdir bu kelâm ve kalem… Ve bir sesleniş gelir yürekten ince bir sızıyı andırırcasına…
Ey toprak!
Acının ne başısın ne sonu, bu şahit oldukların ne ilktir ne de son. En acısını da, en çilelisini de göreceksin ey toprak. Bugün bağrına gelen misafirin kimdir bilir misin?
Gözyaşını Hüzünler Evinde ilmek ilmek işlemiş, güzeller güzeli Nebi(s.a.a) ye annelik yapmış, hüznüne ortak olmuş , neşesini paylaşmış, iki âleme ibret Babasının (s.a.a) ziyneti Fatıma Zehra(s.a) dır.
Ey toprak, bilir misin?
Ali (s.a) nin gamlı güzeli kefenlendiğinde, dağları eriten gözyaşı dökülür nübüvvet hanesinden. Zehra (s.a) kapının arkasında yaşadıklarıyla, sukûtu ve dert dolu yüreği ile Babasına kavuşacak ve bir bir yüreğine nakşettiklerini anlatacaktır. Babacığım (s.a.a) senden sonra… Diyecek ve insanlığın utanç sahnesini babasına şikâyet edecektir.
Ey toprak!
Genç yaşında beli bükülmüş, kaburgası kırılmış, yüreği yaralı gelen Resul (s.a.a) kokusunu taşıyan Zehra’dır. Bu gece Ali a.s sırdaşını, yoldaşını, dertdaşını toprağa verecekti, bu sahneye nasıl dayansın yürek. Resulü Ekrem(s.a.a)ın Rabbine kavuşmasının ardından Zehra s.a ile teselli bulan İmam (as), bunca acıyı artık kuyularla paylaşacaktır.
Ey toprak, Annesinden sonra Zeyneb(s.a) Rahmani kelâmların döküldüğü eve annelik yapacaktı. Kederleri sırtlanacak, sabrıyla çileyi bile utandıracak, Babasına saplanan hançerin sızısına şahit olacak, Abisinin zehir ile parçalanan ciğerinin acısını yaşayacak ve sonra kefensiz kalmış Hüseyninin (a.s) başında, Ey Anneciğim, senden sonra… Diyecek ve yüreğine acısını gömerek toprağının başına gelecektir.
Ey toprak, sana gelen emanetlerin kıymetini dünya bilemedi, onlar güzelliğin kaynağı, duaların ve tevessüllerin başı, cennetin bedene bürünmüş halidir.
Bu gece canının parçası, Zehra (s.a)nın evladının da hüzün gecesidir, belki de oturmuş kabri başında sinesi yaralı, gönlü parelenmiş, toprağına diz çökmüş, eli bağrında Annem Zehra diye gözyaşı dökmektedir. Ey Zehra’nın Kayıp Yusuf’u, Anan Zehra hatrına bekleyenlerini sevindir.
Bir anne öldüğünde en çok evladının canı yanar, bir anne öldüğünde en çok evladına teselli verilir, Bir anne öldüğünde evladına başsağlığı dilenir, Başın sağ olsun Ey Zehra(s.a)nın kayıp Yusuf’u. Anan Zehra (s.a)nın kabri başında bizi de an ey Güzel İmamım (a.f).
Ey Resul kokulu güzel anan Zehra(s.a) hatırına bu hasrete son ver.
Kalbinde haremini yaşatan, gözyaşı ile yüreğini yıkayan tüm Zehra (s.a) dostlarının başı sağolsun.
HASİBE YEŞİL

HZ. MUHAMMED PEYGAMBER(SAA)’İM BUYURDU;
HZ. MUHAMMED PEYGAMBER(SAA)’İM BUYURDU;
“Yumuşaklık, nerde olursa onu ziynetlendirir,
sertlik de nerde olursa onu çirkinleştirir.”
“Yumuşaklık, nerde olursa onu ziynetlendirir,
sertlik de nerde olursa onu çirkinleştirir.”

DİN HUSUSUNDA GEVŞEKLİK DÖRT HUSUSTUR…
“Din hususunda gevşeklik etmek de dört kısımdır: Korku, aldanmak, oyalanmak ve arzu. Korku insanı haktan alıkoyar. Dünyaya aldanmak, ahirete önem vermemeye sebep olur. Oyalanmaksa insanı körlük uçurumuna düşürür. Eğer arzu olmasaydı, insan kendi bulunduğu durumunun hesabını (gözden geçirip) bilirdi. Ve eğer kişi kendi bulunduğu durumunu bilseydi vahşet ve korkudan hemen ölürdü.”
Hz. Muhammed (saa)
Hz. Muhammed (saa)

EY SELMAN!
“Ey Selman! Kim kızım Fatıma’yı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona düşman olursa ateşe atılır.
Ey Selman! Fatıma’ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.
Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
Ey Selman! O’na ve kocası Emir’ul Muminine, onun torunları ve takipçilerine zulüm edenlerin vay haline.”
HZ. RESULULLAH (S.A.A)
Ey Selman! Fatıma’ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.
Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
Ey Selman! O’na ve kocası Emir’ul Muminine, onun torunları ve takipçilerine zulüm edenlerin vay haline.”
HZ. RESULULLAH (S.A.A)

SAKALEYN: İKİ EMANET
İsa b. Abdullah b. Malik, Hattaboğlu Ömer’in, şöyle anlattığını söyler;
Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğuna bizzat şahid oldum;
“ Ey insanlar! Ben sizin öncünüzüm ve sizler Havuz’un kenarında benim yanıma getirileceksiniz. Sınırları Sena’dan Basra’ya kadar olan bu Havuz’un kenarında, gökteki yıldızlar kadar altın kadehler vardır. Orada bana getirildiğinizde, dünyadayken Sakaleyn’e nasıl davrandığınızı soracağım sizden. O halde bu iki emanetime karşı nasıl davrandığınıza çok dikkat edin’ bu iki ipin büyüğü, Allah’ın kitabı’dır, bir ucu Allah’ın, diğer ucu sizin elinizdedir. Ona dört elle sarılın ve değişmeyin. Diğer ipse, daha küçük olanı, benim soyum olan Ehl-i Beyt’imdir. Yüce Rabb’im bu ikisinin Kevser Havuzu’nda bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacağını haber vermiştir bana!
Hattaboğlu Ömer şöyle ekliyor;
Ben “ Ya Resulullah! Sizin soyunuz olan Ehl-i Beyt’iniz kimlerdir?” diye sordum, şöyle cevap verdi;
“ Benim Ehl-i Beyt’im; Ali’yle Fatıma’nın çocukları Hasan ve Hüseyin’in soyundan gelecek olan iyiliksever dokuz imamdır, bunlar benim etimden ve benim kanımdan olan soyumdur.”
Şevahidu’t- Tenzil, c.2, s.61,hadis:682
Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğuna bizzat şahid oldum;
“ Ey insanlar! Ben sizin öncünüzüm ve sizler Havuz’un kenarında benim yanıma getirileceksiniz. Sınırları Sena’dan Basra’ya kadar olan bu Havuz’un kenarında, gökteki yıldızlar kadar altın kadehler vardır. Orada bana getirildiğinizde, dünyadayken Sakaleyn’e nasıl davrandığınızı soracağım sizden. O halde bu iki emanetime karşı nasıl davrandığınıza çok dikkat edin’ bu iki ipin büyüğü, Allah’ın kitabı’dır, bir ucu Allah’ın, diğer ucu sizin elinizdedir. Ona dört elle sarılın ve değişmeyin. Diğer ipse, daha küçük olanı, benim soyum olan Ehl-i Beyt’imdir. Yüce Rabb’im bu ikisinin Kevser Havuzu’nda bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacağını haber vermiştir bana!
Hattaboğlu Ömer şöyle ekliyor;
Ben “ Ya Resulullah! Sizin soyunuz olan Ehl-i Beyt’iniz kimlerdir?” diye sordum, şöyle cevap verdi;
“ Benim Ehl-i Beyt’im; Ali’yle Fatıma’nın çocukları Hasan ve Hüseyin’in soyundan gelecek olan iyiliksever dokuz imamdır, bunlar benim etimden ve benim kanımdan olan soyumdur.”
Şevahidu’t- Tenzil, c.2, s.61,hadis:682

ALLAH’IN GAZABI!
Resulullah efendimiz (s.a.a) buyurdu ki:
“”Üzeyr, Allah’ın oğludur.” dedikleri zaman, Allah’ın Yahudilere yönelik gazabı şiddetlendi.
“Mesih, Allah’ın oğludur,” dediklerinde Allah’ın hıristiyanlara yönelik gazabı şiddetlendi.
Benim Ehl-i Beyt’imin şahsında, benim kanımı akıtan ve bana eziyet edenlere karşı Allah’ın gazabı şiddetlendi.”
TEFSİR-UL AYYAŞİ ‘DEN…
“”Üzeyr, Allah’ın oğludur.” dedikleri zaman, Allah’ın Yahudilere yönelik gazabı şiddetlendi.
“Mesih, Allah’ın oğludur,” dediklerinde Allah’ın hıristiyanlara yönelik gazabı şiddetlendi.
Benim Ehl-i Beyt’imin şahsında, benim kanımı akıtan ve bana eziyet edenlere karşı Allah’ın gazabı şiddetlendi.”
TEFSİR-UL AYYAŞİ ‘DEN…

18 ZİLHİCCE CUMA GÜNÜ GADİR HUM BAYRAMI
İKİ BAYRAMI BİRLİKTE VEREN RABB’İMİZE HAMDOLSUN….
18. ZİLHİCCE GÜNÜ “GADİR HUM” BAYRAMIDIR.
BÜTÜN ÜMMETİN İMAM ALİ (AS)’YE OLAN BİATINDAN DOLAYI TEBRİK EDER,
BU ÜMMETİ KENDİSİNDEN SONRA BAŞIBOŞ BIRAKMADIĞI İÇİN HZ. MUHAMMED(S.A.A)’E MİNNET VE ŞÜKRANLARIMIZI SUNAR,
VELAYET VE İMAMET İLE BU DİNİ TAMAMLAYAN VE KEMÂLE ERDİREN RABBİMİZE BİNLERCE KEZ HAMD EDERİZ.
18. ZİLHİCCE GÜNÜ “GADİR HUM” BAYRAMIDIR.
BÜTÜN ÜMMETİN İMAM ALİ (AS)’YE OLAN BİATINDAN DOLAYI TEBRİK EDER,
BU ÜMMETİ KENDİSİNDEN SONRA BAŞIBOŞ BIRAKMADIĞI İÇİN HZ. MUHAMMED(S.A.A)’E MİNNET VE ŞÜKRANLARIMIZI SUNAR,
VELAYET VE İMAMET İLE BU DİNİ TAMAMLAYAN VE KEMÂLE ERDİREN RABBİMİZE BİNLERCE KEZ HAMD EDERİZ.

HZ. MUHAMMED (SAA) FİTNEYE KARŞI ÜMMETİNİ UYARIYOR…
Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilmiştir; dedi ki:
Bir gün Peygamber’in (s.a.a) yanına gittim. Hasan omzuna çıkmış, Hüseyin de dizine oturmuştu.
Peygamber onların ağızlarını, yüzlerini öpüyordu. Bir yandan da şöyle diyordu:
“Allah’ım! Onları dost edinenlerin dostu, onlara düşman olanların düşmanı ol.”
Ardından şöyle buyurdu:
“Ey İbn Abbas! Sanki onun (İmam Hüseyin’i kastediyor) sakalının kanıyla boyandığını, insanları çağırdığını, fakat çağrısına icabet edilmediğini, yardım istediğini, ama yardımına koşan olmadığını görür gibiyim!”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Bunu kim yapacak?”
Buyurdu ki:
Ümmetimin en kötüleri! Ne oluyor onlara?! Allah, onlara şefaatimi nasip etmesin!
Sonra şöyle buyurdu:
“Ey İbn Abbas! Kim, onun hakkını, değerini bilerek onu ziyaret ederse, ona bin hac ve bin umre sevabı yazılır. Haberin olsun, kim onu ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş gibidir. Beni ziyaret eden de Allah’ı ziyaret etmiş gibidir. Ziyaretçinin Allah üzerindeki hakkı ise, onu cehennem azabına çarptırmamasıdır. Haberin olsun, duaların kabulü onun türbesinin kubbesi altında, hastalıkların şifası onun toprağında ve imamlar onun soyundandır.”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Senden sonraki imamlar kaç tanedir?” Buyurdu ki:
“İsa’nın havarileri, Musa’nın esbatı ve İsrailoğullarının nakiplerinin sayısı kadardırlar.”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Onlar kaç kişiydiler?” Buyurdu ki:
“On iki kişiydiler. Benden sonraki imamlar da on iki tanedir. İlkleri, Ali b. Ebu Talib’dir. Ondan sonra torunlarım Hasan ve Hüseyin’dir. Hüseyin göçüp gidince, oğlu Ali imam olacaktır. Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Cafer, Cafer’den sonra oğlu Musa, Musa’dan sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Hasan ve Hasan’dan sonra oğlu Hüccet imamet görevini üstlenecektir.”
İbn Abbas anlatıyor: Dedim ki: “Ya Resulallah! Bu isimleri daha önce hiç duymamıştım.”
Bana dedi ki:
“Ey İbn Abbas! Onlar benden sonraki imamlardır. Onlar masum eminler, seçkinler ve hayırlılardır. Ey İbn Abbas! Kim kıyamet günü, onların hakkını bilip kabul etmiş biri olarak huzuruma gelirse, onun elinden tutar, cennete koyarım. Ey İbn Abbas! Kim onları inkâr eder veya onlardan birini reddederse, beni inkâr ve reddetmiş gibidir. Beni inkâr ve reddeden de Allah’ı inkâr ve reddetmiş gibidir.
Ey İbn Abbas! İleride insanlar sağa ve sola ayrılıp ayrı gruplar oluşturacaklardır. Böyle bir durum ortaya çıktığı zaman Ali’nin ve hizbinin yanında ol. Çünkü o hak ile beraberdir, hak da onunla beraberdir. Havuz başında benim yanıma gelinceye kadar ikisi birbirinden ayrılmaz.
Ey İbn Abbas! Onları veli edinmek, beni veli edinmektir. Beni veli edinmekse, Allah’ı veli edinmektir. Onlarla savaşmak, benimle savaşmaktır. Benimle savaşmaksa, Allah ile savaşmaktır. Onlarla barışmak, benimle barışmaktır. Benimle barışmaksa, Allah’la barışmaktır.”
Sonra şu ayeti [Tevbe süresi/ 32] okudu:
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.”
KİFAYETÜ’L-ESER Fİ’N-NASSI ALE’L-EİMMETİ’L-İSNA AŞER: 16-19; ONDAN NAKLEN DE BİHARU’L-ENVAR: 36/285-286
Bir gün Peygamber’in (s.a.a) yanına gittim. Hasan omzuna çıkmış, Hüseyin de dizine oturmuştu.
Peygamber onların ağızlarını, yüzlerini öpüyordu. Bir yandan da şöyle diyordu:
“Allah’ım! Onları dost edinenlerin dostu, onlara düşman olanların düşmanı ol.”
Ardından şöyle buyurdu:
“Ey İbn Abbas! Sanki onun (İmam Hüseyin’i kastediyor) sakalının kanıyla boyandığını, insanları çağırdığını, fakat çağrısına icabet edilmediğini, yardım istediğini, ama yardımına koşan olmadığını görür gibiyim!”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Bunu kim yapacak?”
Buyurdu ki:
Ümmetimin en kötüleri! Ne oluyor onlara?! Allah, onlara şefaatimi nasip etmesin!
Sonra şöyle buyurdu:
“Ey İbn Abbas! Kim, onun hakkını, değerini bilerek onu ziyaret ederse, ona bin hac ve bin umre sevabı yazılır. Haberin olsun, kim onu ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş gibidir. Beni ziyaret eden de Allah’ı ziyaret etmiş gibidir. Ziyaretçinin Allah üzerindeki hakkı ise, onu cehennem azabına çarptırmamasıdır. Haberin olsun, duaların kabulü onun türbesinin kubbesi altında, hastalıkların şifası onun toprağında ve imamlar onun soyundandır.”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Senden sonraki imamlar kaç tanedir?” Buyurdu ki:
“İsa’nın havarileri, Musa’nın esbatı ve İsrailoğullarının nakiplerinin sayısı kadardırlar.”
Dedim ki: “Ya Resulallah! Onlar kaç kişiydiler?” Buyurdu ki:
“On iki kişiydiler. Benden sonraki imamlar da on iki tanedir. İlkleri, Ali b. Ebu Talib’dir. Ondan sonra torunlarım Hasan ve Hüseyin’dir. Hüseyin göçüp gidince, oğlu Ali imam olacaktır. Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Cafer, Cafer’den sonra oğlu Musa, Musa’dan sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Muhammed, Muhammed’den sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Hasan ve Hasan’dan sonra oğlu Hüccet imamet görevini üstlenecektir.”
İbn Abbas anlatıyor: Dedim ki: “Ya Resulallah! Bu isimleri daha önce hiç duymamıştım.”
Bana dedi ki:
“Ey İbn Abbas! Onlar benden sonraki imamlardır. Onlar masum eminler, seçkinler ve hayırlılardır. Ey İbn Abbas! Kim kıyamet günü, onların hakkını bilip kabul etmiş biri olarak huzuruma gelirse, onun elinden tutar, cennete koyarım. Ey İbn Abbas! Kim onları inkâr eder veya onlardan birini reddederse, beni inkâr ve reddetmiş gibidir. Beni inkâr ve reddeden de Allah’ı inkâr ve reddetmiş gibidir.
Ey İbn Abbas! İleride insanlar sağa ve sola ayrılıp ayrı gruplar oluşturacaklardır. Böyle bir durum ortaya çıktığı zaman Ali’nin ve hizbinin yanında ol. Çünkü o hak ile beraberdir, hak da onunla beraberdir. Havuz başında benim yanıma gelinceye kadar ikisi birbirinden ayrılmaz.
Ey İbn Abbas! Onları veli edinmek, beni veli edinmektir. Beni veli edinmekse, Allah’ı veli edinmektir. Onlarla savaşmak, benimle savaşmaktır. Benimle savaşmaksa, Allah ile savaşmaktır. Onlarla barışmak, benimle barışmaktır. Benimle barışmaksa, Allah’la barışmaktır.”
Sonra şu ayeti [Tevbe süresi/ 32] okudu:
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.”
KİFAYETÜ’L-ESER Fİ’N-NASSI ALE’L-EİMMETİ’L-İSNA AŞER: 16-19; ONDAN NAKLEN DE BİHARU’L-ENVAR: 36/285-286

BENİM ŞEFAATİM…
“BENİM ŞEFAATİM, KALBİ DİLİNİ VE DİLİ DE KALBİNİ ONAYLAYACAK BİR ŞEKİLDE HALİSANE BİR KALPLE ALLAH’IN BİRLİĞİNE İKRAR EDENLER İÇİNDİR.”
HZ. RESULULLAH(S.A.A)
MÜSNED-İ AHMET, HADİS NO: 7725,10295
HZ. RESULULLAH(S.A.A)
MÜSNED-İ AHMET, HADİS NO: 7725,10295

DÖRT ŞEY!
Bir kimseye dört şey verilip de diğer dört şeyin verilmemiş olması söz konusu değildir.
Örneğin birine şükretme özelliği verilmişse, bol bol nimetin verilmemiş olması mümkün değildir.
Çünkü yüce Allah: “Eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artıracağım.” buyurmuştur.
Bir kişiye dua etme isteği verilmişse, duanın kabulü engellenmez.
Çünkü Allah: “Bana dua edin, size icabet edeyim.” buyurmuştur.
Birine bağışlanma dileme isteği verilmişse, ondan bağışlanma engellenmiş olmaz.
Çünkü yüce Allah: “Rabbinizden bağışlanma isteyin çünkü O bağışlayıcıdır.” buyurmuştur.
Birine, bir kimseye tevbe etme fiili verilmişse, tevbenin kabulü engellenmiş olmaz.
Çünkü Allah: “O, kullarının tevbesini kabul edendir.” buyurmuştur.”
HZ. RESULULLAH (S.A.A)
Örneğin birine şükretme özelliği verilmişse, bol bol nimetin verilmemiş olması mümkün değildir.
Çünkü yüce Allah: “Eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artıracağım.” buyurmuştur.
Bir kişiye dua etme isteği verilmişse, duanın kabulü engellenmez.
Çünkü Allah: “Bana dua edin, size icabet edeyim.” buyurmuştur.
Birine bağışlanma dileme isteği verilmişse, ondan bağışlanma engellenmiş olmaz.
Çünkü yüce Allah: “Rabbinizden bağışlanma isteyin çünkü O bağışlayıcıdır.” buyurmuştur.
Birine, bir kimseye tevbe etme fiili verilmişse, tevbenin kabulü engellenmiş olmaz.
Çünkü Allah: “O, kullarının tevbesini kabul edendir.” buyurmuştur.”
HZ. RESULULLAH (S.A.A)

VAHDET SALÂVATTA SAKLIDIR
Yanlışlıklar üzerinde vahdet gerçekleşemez. Tevhid düşünüşünden taviz vererek insanların gönlünü kazanmak adına Allah’ın hakları ve rızası çiğnenemez. Bu düşünce asla doğru bir sonuca varmaz. Ancak doğrularda buluşma ile vahdet gerçekleşir. Çünkü hedef birleşir, önder birleşir, kılavuz birleşir, yol birleşir, kalpler birleşir, gözler birleşir, sevgiler, nefretler, kaygılar, umutlar, hayaller birleşir. Bu yüzden haktan ve doğru öğretilerden vazgeçmeden buluşma sağlanmalıdır.
Bu bir inat değil, bu; hak üzerinde azimettir. Aynı pınardan hem de arı pınardan beslenmektir.
İşte bu yolda bize en güzel delillerden biri de salâvattır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a);“bana kesik selam getirmeyiniz.” Çevresindekiler “ kesik salâvat” ın ne olduğunu sorunca Resulullah (s.a.a); “ Allahumme salli ala Muhammed” dedi. Tam olan ise “ Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed” diye buyurdu.
Şimdi bu başlıkta tüm inananları tefekküre davet ediyorum. Her gruptan müslümanlara sesleniyorum. “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed” ne demek idi, ne anlama geliyordu?
Anlamı ; “ Allah’ım! Muhammed’e salât ve selam gönderdiğimiz gibi ailesine de salât ve selam olsun”
Şimdi peygambere salât ve salam ne demektir? Ne anlama gelmektedir. Bunun üzerinde yoğunlaşalım.
Salâvat demek; peygambere sadık olmak, yardım etmek, takip etmek, itaat etmek, arkasından gitmek anlamlarına gelir. Aynı şekilde peygamber için ne düşünülüyorsa, ailesine de bunu düşünmek gerekiyor. Bu, peygamberin emridir. “ Bana kesik selam getirmeyin” demektedir. O halde tüm inananların buluşması gereken önderlik hakkı burasıdır. Peygamber ve ailesi.
Peygamber olsun ama ondan sonra yol ayırımına girmek inandım diyenleri başka adreslere götürür. İnzal olunan İslam’a değil, üretilen İslam’a… Din herhangi kişilerin tekellerine bırakılmış olur. Peygambere güvenen, onun güvendiğine de güvenir. Bu yüzden peygamberden sonra peygamberin işaret etiğinin arkasından gidilmelidir, itaat edilmelidir, yardımcısı olunmalıdır, onlara sadık olunmalıdır.
Tam salâvat söylenirken, bu düşünüş ve tasdik unutulmamalıdır.
“Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed”
Tüm inananlar bu noktada buluşmalıdır. Göreceksiniz vahdet burada saklıdır. Yani Salâvatta!
Bu; Peygamberin vaadidir.
Bu bir inat değil, bu; hak üzerinde azimettir. Aynı pınardan hem de arı pınardan beslenmektir.
İşte bu yolda bize en güzel delillerden biri de salâvattır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a);“bana kesik selam getirmeyiniz.” Çevresindekiler “ kesik salâvat” ın ne olduğunu sorunca Resulullah (s.a.a); “ Allahumme salli ala Muhammed” dedi. Tam olan ise “ Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed” diye buyurdu.
Şimdi bu başlıkta tüm inananları tefekküre davet ediyorum. Her gruptan müslümanlara sesleniyorum. “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed” ne demek idi, ne anlama geliyordu?
Anlamı ; “ Allah’ım! Muhammed’e salât ve selam gönderdiğimiz gibi ailesine de salât ve selam olsun”
Şimdi peygambere salât ve salam ne demektir? Ne anlama gelmektedir. Bunun üzerinde yoğunlaşalım.
Salâvat demek; peygambere sadık olmak, yardım etmek, takip etmek, itaat etmek, arkasından gitmek anlamlarına gelir. Aynı şekilde peygamber için ne düşünülüyorsa, ailesine de bunu düşünmek gerekiyor. Bu, peygamberin emridir. “ Bana kesik selam getirmeyin” demektedir. O halde tüm inananların buluşması gereken önderlik hakkı burasıdır. Peygamber ve ailesi.
Peygamber olsun ama ondan sonra yol ayırımına girmek inandım diyenleri başka adreslere götürür. İnzal olunan İslam’a değil, üretilen İslam’a… Din herhangi kişilerin tekellerine bırakılmış olur. Peygambere güvenen, onun güvendiğine de güvenir. Bu yüzden peygamberden sonra peygamberin işaret etiğinin arkasından gidilmelidir, itaat edilmelidir, yardımcısı olunmalıdır, onlara sadık olunmalıdır.
Tam salâvat söylenirken, bu düşünüş ve tasdik unutulmamalıdır.
“Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed”
Tüm inananlar bu noktada buluşmalıdır. Göreceksiniz vahdet burada saklıdır. Yani Salâvatta!
Bu; Peygamberin vaadidir.
bottom of page