top of page

ZULÜM VE NUR

ZULÜM VE NUR

KARANLIKLAR VE AYDINLIK Arapça da zulüm kelimesi karanlık olarak geçer. Karanlık aydınlığın olmamasıdır. Cehalet, şirk ve fısk anlamlarında da kullanılır. Onların zıt anlamına da nur yani aydınlık denir. Yüce Allah karanlıkları ve aydınlığı imtihan gereği olarak her ikisini yaratmış ama tavsiyelerinde aydınlığın peşinden gidilmesini istemiştir. Aydınlık olarak kendi hidayetini yol olarak göstermiştir.  Bakara süresi/ 257: “Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” Enam süresi/ 122: “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.” Dil bilimcilere ve âlimlere göre zülüm; bir şeyi kendisine ait olan yerin dışına koymaktır. Bu da ya onu eksiltmek veya artırmak, ya da onu zamanından veya mekânından saptırmakla olur.  Bu kelime az olsun, çok olsun haddi aşma anlamında da kullanılır. Bu yüzden günah işlemeye de zülüm denir. Zülüm her alanda olabilir.  İnsan yüce Rabb’ine karşı şirk işlediğinde zulme yani karanlıklara düşer. Lokman süresi/ 13: “Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Yavrum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür."  Zümer süresi/32: “Kim, Allah'a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kafirler için kalacak bir yer mi yok!?” Kısaca bir kul kendini yaratan Rabb’ini iyi tanımadığında, isim, sıfat ve fiillerini bilmediğinde, rıza ve sevgisini nerelerde araması gerektiğini anlamadığında, bildirdiklerine ve işaret ettiklerine itaat etmediğinde zulme düşmesi kaçınılmazdır. Ve böylece Rabbi’ni tanımamasından kaynaklanan bir bilinmezliğe, bir boşluğa, kapkara bir gecede kaybolmuşluğa düşer. Kişi peygamber ve Ehl-i Beyt’ine de zülüm yapabilir. Peygamberlerin amacı yüce Allah’ın kulları için açtığı aydınlık yoluna davettir. Ama insanlar bu yola olan isyan ve asiliğini, Rabb’ine olan azgınlığını, O’nun model olarak seçtiği elçilere ve bu yolun vasilerine tepkiler olarak gösterirler. Bu tutum da onları karanlıklara iter. Çünkü aydınlık yolunu kendi elleriyle seçerler. Ve zulme düşerler.    Maide süresi/ 15: “Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur'an) gelmiştir.”  "Rablerinin izniyle İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarma" ayet ifadesi, Risalet misyonunun ve ilahi kitabın amacını açıklamaya yöneliktir. İfade sadece belli bir bölge ve topluluk ile sınırlı değildir. Zaten peygamberimizin (s.a.a) risaletinin genel olarak bütün insanlara yönelik olduğuna ilişkin ayetler açık ve anlaşılırdırlar: "Âlemlere uyarıcı olsun diye." (Furkan, 1) "Kendisiyle size ve ulaştığı herkesi uyarmam için." (Enam, 19) "De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, Allah'ın elçisiyim." (Araf, 158) Bu arada gerek Yahudileri ve genel olarak bütün ehli kitabı imana davet eden birçok ayetler vardır. Sonra peygamberimiz (s.a.a) fiilen onları iman etmeye davet etmiş, peygamberimizin soydaşlarından olmayan Abdullah b. Selam, Selman, Bilal ve Süheyb gibi birçok insan ona iman etmiştir. Bütün bunlar peygamberimizin risaletinin evrensel bir Risalet olduğunun kanıtlarıdır. Kaldı ki, İbrahim suresinin sonunda: "İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar... diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir." şeklinde bir ifade yer alıyor. Bu da gösteriyor ki, maksat, fiilen karanlıklardan aydınlığa çıkarılmış bulunan müminlerden daha genel olmak üzere bütün insanlaradır. Peygambere olan zulümlerden onun ailesine de bir pay düşer. Çünkü insanlar peygambere iman etme gereğiyle neyi kabullendiklerini anlamayınca, peygambere yaptıkları haksızlıkları maalesef onun vasilerine de yaparlar. İşte Ehl-i Beyt’in tarih sürecinde yaşadıkları gözler önündedir. Peygamber vasilerine itaat etmeleri gerekirken onları ekonomik, siyasal, psikolojik, sosyolojik her yönden üzmüş, bununla da yetinmeyip onları ve onlara tabi olanları göz kırpmadan ortadan kaldırmışlardır. Onların amacı; Resulün dolayısıyla yüce Allah’ın aydınlık yoluna çağırmaktı. Asi olan insanların derdi ise; karanlıkları tercih etmekti. İşte aşağıda hatırlatılan ayet-i kerime peygamberin Ehl-i Beyt’ine işaret idi.  Nur süresi/ 35: “Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” Resulullah(s.a.a) Ehl-i Beyt’ini öne sürerken inananlara aydınlık yolunu nasıl takip edeceklerini hatırlatıyordu. Ama burada da insanlar zulme düştüler. O nuru da söndürmek istediler. İnsanlar Kur’an’a karşı da zulme düşebilirler. Aydınlık yolu karanlıklara çevirebilirler. Şura süresi/52-53: “İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah'ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah'a döner.”  Maide süresi/ 15: “Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur'an) gelmiştir.” Kişi diğer insanlara da zülüm yapabilir.  Şura süresi/ 42 “Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.”  Yüce Rabb’inin ve Resulünün tavsiyelerini dinlemediği takdirde; kişi çevresindeki tüm insanlara, eşine, çocuğuna, akrabalarına, arkadaşlarına, dostlarına, halkına, insanlığa haksızlık yapması kaçınılmazdır. Her türlü hakları ihlal eder. Çünkü her şeyi yerinden oynatıyordur. Haddini aşar. Hatta en büyük zulmü, kişi kendi nefsine de yapabilir. Çünkü kendince doğrular karanlıklardadır. Nahl süresi/ 33: “(O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabb’inin helâk emrinin gelmesini bekliyorlar. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.” Zaten doğruları karanlıklarda arayan, bir zülüm kozasının içerisinde kalmıştır. Hayatı tamamen kararmaya başlar. Koyu bir gece gibidir. Oysaki yüce Allah insanlara sabahı müjdeler. Bundan dolayı aydınlığı yakalamak isteyen, Rabb’inin yol göstermesinde aramalıdır. Tüm bu anlatımlardan sonra şu sonuca varılmaktadır. Karanlıklar ve aydınlıktan maksat, sapıklık ve hidayettir. Kur'an'ın birçok yerinde hidayet aydınlık; sapıklık ise karanlık olarak nitelendirilmiştir. Bu arada dikkati çeken bir husus karanlıkların çoğul, buna karşılık aydınlığın tekil olarak kullanılmış olmasıdır. Çünkü hidayet haktandır, hak ise, tektir; cüzleri ile tasavvuru veya nesnel parçaları arasında değişiklik, farklılık ve çokluk olmaz. Bundan dolayı peygamberin her dediğinin ve gelen her ayetin temelinde tevhid vardır. Ve tüm insanları hep Muvahhid kimliğe davet eder.  Karanlık yani sapkınlık ise bundan tamamen farklıdır. Çünkü sapıklık hevaya uymanın bir ürünüdür. Heva ise farklılık gösterir, değişkendir, birbirini tutmaz. Hevalar arasında birlik ve ahenk olmaz. Boyutları ve tasavvuru ve nesnel karşılıkları arasında uyum ve örtüşme diye bir şey yoktur. Bu yüzden çok kişilik taşırlar. Tek kimlik taşımazlar. Zaten şirk buradan açığa çıkar. Aydınlık yol için, Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır." (Enam, 153) Karanlıklar içinde olan kimse için de yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabb’inden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer süresi/ 22)

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page