“YETKİ”Lİ SERVİS
“YETKİ”Lİ SERVİS Daha önce hiç görmediğiniz, ne işe yaradığını bilmediğiniz bir makineyi kullanmak isteseydiniz ne yapardınız? Belki makineyi evirip çevirir ne işe yaradığını çözemeyip bırakırdınız. Aslında sizin de bildiğiniz gibi makineyi kullanmak için yapacağınız en iyi şey onun kullanma kılavuzuna bakmak olacaktır. Çünkü kullanma kılavuzu bir makineyi tam anlamıyla tanımak ve amacına en uygun şekilde kullanmak için onu üreten firma tarafından bize sunulur. Pekiyi insanoğlu yaptığı makine amacına uygun kullanılsın diye kullanma kılavuzu hazırlarken Allah-u Teala (c.c.) bizi yarattığı halde yaratılış amacımızı ve bu amaca uygun olarak yapmamız gerekenleri açıklamamış olabilir mi? Başka bir soru: Bir makine yapılış amacına uygun kullanılmazsa ne olur? Bir de bu soruyu insan için düşünelim: İnsan yaratılış amacına uygun yaşamazsa ne olur? Bu sorulara gelin birlikte cevap arayalım. Tüm mahlukatı yaratan ve eşi benzeri olmayan Allah (c.c.) hiçbir şeyi amaçsız yaratmamıştır. Dolayısıyla insanın da yaratılışında bir amaç vardır. Bunu bilmek için Allah’ın (c.c.) kelamı olan Kur’an-ı Kerim’e müracaat edelim. Allah (c.c.) yaratılış amacımızı Zariyat Suresi 56. Ayette şöyle buyuruyor: “Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” O halde insanın bu dünyada yaşamasının amacı da ayetteki gibi Allah’a (c.c.) kulluk etmek olmalıdır. İnsan bunun tersine hareket eder de kulluktan çıkarsa aslında yapılış amacına uygun kullanılmayan makine gibi olur. Makine yanlış kullanıldığında bir süre sonra bozulacaktır. İnsan da Allah’a kulluğun dışına çıktığında şaşacak, zarara uğrayacaktır. Makine bozulduğunda bir fayda vermediği gibi insan da Allah’a (c.c.) kulluk etmediği sürece kendisini ateşe sürükleyen yollara sapacaktır. Burada ince ama çok önemli bir nokta ve fark var: Makine amacına uygun çalışınca sahibine faydalı olur, bozulunca ise sahibi zarara uğrar. Ama bizim Allah’a (c.c.) kulluk etmemizin veya bundan uzak oluşumuzun Allah’a (c.c.) hiçbir yararı veya zararı yoktur. Allah’a (c.c.) kulluk etmek bizim yararımızadır. Her şeyi yaratan Allah (c.c.) ihtiyaçsızdır. Bozulan makinenin tamir edilmesi durumunda düzelme imkanı olduğu gibi biz insanların da Allah’tan (c.c.) uzak düştüğümüz zaman tekrar düzelme imkanımız vardır. Makineyi en iyi şekilde tanıyan, şüphesiz onu üreten firma olduğundan makinemiz bozulduğunda o firmanın bizi nereye yönlendireceğine bakarız. Firma bizi kendisine yetki verdiği yetkili servise yönlendirir. Eğer makineyi onun nasıl tamir edildiğini bilmeyen, onu tanımayan birine verirsek şüphesiz daha beter bozulacaktır. Şeytanın türlü hilelerine kapılan ve nefsine yenilip gaflet çukuruna düşen biz insanoğlunun ayılması, düzelmesi; deyim yerindeyse tamir edilmesi için müracaat edilecek yetkili servis kimdir? Maalesef bozulan makinemizin düzelip düzelmeyeceği konusunda endişe ettiğimiz kadar kendi sonumuzun ne olacağı, düştüğümüz gaflet çukurundan bize uzatılan hangi eli tutmamız gerektiği hakkında en ufak bir endişe duymuyoruz. Aslında insanın o gaflet anında kendisini kurtaracağını vaad eden birçok el uzatılır ona. Oysa o ellerden yalnızca bir tanesi bizi kurtarabilir. Diğerleri ise işin ehli olduğunu söyleyen, aslında bizi şeytanın ayağına atacak olan şeytan askerleridir. Pekiyi bizi kurtaracak el kimin eli olmalıdır? Bizi düzeltecek yetkili servis kimdir? Bunu öğrenmek için bizi bizden ve herkesten vasfedilmeyecek derecede daha iyi tanıyan Allah’a (c.c.) müracaat edelim. Ancak onun yönlendirdiği, yetki verdiği kişiler bizi Allah’a (c.c.) kulluğa götürür. Ancak Allah’ın (c.c.) ilim verdiği, tanıttığı kişiler işin ehlidir. Mahlukatı her konuda tanıyıp kuşatan Allah (c.c.) o kadar merhamet ve lütuf sahibidir ki her dönemde bizlere bir yol gösterici göndermiştir. Bu yol göstericiler sayesinde insanlar yaratılış amaçlarına uygun yaşamışlardır. Yoldan çıkanlardan bazıları yetkili servis olan peygamberler ve vasilerine tutunarak bataklıktan çıkabilmiş; ancak onlardan başkasının kapısına gidenlerin sonu hüsranla ve helak ile bitmiştir. Hz. Resul-u Ekrem (s.a.a.), kendisine Allah (c.c.) tarafından verilen ilim sayesinde Allah’ın kelamını; Kuran’ı insanlara açıklamış ve kendisi de Allah’a (c.c.) kullukta herkesten üstün bir örnek olmuştur. Pekiyi Hz. Resul-u Ekrem (s.a.a.) peygamberlerin sonuncusu olduğuna göre o hazretin dünyadan göçmesinden sonra Allah (c.c.) “Ne haliniz varsa görün” diye insanları başıboş mu bırakmıştır? Hayır, şüphesiz böyle bir davranış Allah’tan (c.c.) uzaktır. Acaba bu zamanda yol göstericiye, kılavuza ihtiyaç yok mudur? Aksine bu fitne fesat ve sapkınlık döneminde, insanların vahşice kan döktüğü zamanda Allah’ın (c.c.) hüccetine olan ihtiyaç daha da çoktur. Şüphe yok ki Allah (c.c.) Hz. Resul-u Ekrem’den (s.a.a.) sonra da yeryüzüne hüccet göndermiştir. Onlar Hz. Resul-u Ekrem’in (s.a.a.) ömrünün her anında bize tanıttığı, Allah (c.c.) tarafından her türlü pislikten temizlenen, masum Ehl-i Beyt imamlarıdır. Onlar bize uzatılan eller arasından bizi, Allah’a (c.c.) kulluğa çağıran tek eldir. On iki imamın her biri kendi dönemlerinde insanlara bir baba şefkatinden daha şefkatle hidayet ellerini uzatmış, insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmışlardır. Maalesef Hz. Resul-u Ekrem (s.a.a.) zamanında kendisine gerçekten iman etmeyenler, peygamberden sonra Allah’ın (c.c.) seçtiği yetkili kişileri de reddettiler. Onlar fitnenin, şeytanın elinden tuttular, helak olup Allah’a (c.c.) kulluktan uzak düştüler. Şeytanın askeri değil; bizzat şeytanın kendisi oldular. Bozuldular, yaratılış amacına ters düştüler, üstelik içinde giderek dibe çöktükleri bataklığı doğru yol zannettiler ve insanların bir kısmını da kendilerine benzettiler. Zuhruf Suresi 37. Ayet : “Ve şüphe yok ki Şeytanlar, onları yoldan çıkarır ve şüphe yok ki doğru yolu bulduklarını sanırlar.” Bize yaratılış amacımızı açıklayan Allah (c.c.), bu amacı her zaman koruyabilmenin ve sapkınlıktan uzak durmanın yolunu da ayetlerde bildirmiştir. İşte onlardan biri: Ali İmran Suresi 103. Ayet: “Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın ve anın Allah'ın size verdiği nîmeti, anın o zamanı ki düşmandınız birbirinize, kalplerinizi uzlaştırdı, nîmetiyle kardeş oldunuz. İçinde ateş dolu bir çukurun tam kenarındaydınız, sizi kurtardı oradan. Allah, doğru yolu bulursunuz diye delillerini böyle açıklar işte.” Bu ayette sımsıkı sarılmamız emredilen ve Allah’ın (c.c.) ipi diye buyrulan, şüphesiz Allah’ın (c.c.) insanları doğru yola iletmesi ve Allah’a (c.c.) kulluğa çağırması için seçtiği, yetki verdiği kişilerdir. Onlar Hz. Resul-u Ekrem’den (s.a.a.) sonra Allah’ın (c.c.) seçtiği Ehl-i Beyt imamlarıdır. Bunu daha iyi anlayabilmek için Hz. Resul-u Ekrem (s.a.a.)’i dinleyelim. Büyük hadisçiler ve Kadı Numan Mısri’nin naklettiği bu hadis Allah’ın (c.c.) ipinin kimler olduğunu özetliyor: “Resulullah ashabıyla birlikte mescitte oturduğu sırada bir bedevi içeriye girdi ve ‘Ben inen ayetlerde Allah’ın ipine sarılın diye buyrulduğunu duydum. Sarılmakla emredildiğimiz bu ip nedir?’ diye sordu. Peygamber o adamın elinden tuttu, Ali (a.s.)’ın omzuna bıraktı ve ‘Bu, Allah’ın ipidir; ona sarıl’ dedi. Bedevi de Hz. Ali’ye bağlılığını ilan etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) onun cennet ehlinden olduğunu bildirdi.” (Kadı Numani Mısri, Şerhu’l-Ahbar, c.2, s. 265.). Hz. Resul-u Ekrem’in (s.a.a.) açık bir şekilde buyurduğu gibi Allah’ın (c.c.) o hazretten sonra seçtiği o günkü sağlam ip, Hz. İmam Ali bin Ebu Talib (a.s.) idi; ondan sonra ise masum on bir evladıdır. Kur’an ayetleri ve sahih hadisler birbiriyle ne kadar da güzel bütünleşiyor. Ali İmran Suresi 103. Ayetteki Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ifadesi, bize Hz. Resul-u Ekrem (s.a.a.)’in meşhur Sakaleyn Hadisi’ni hatırlatıyor: “Kendimden sonra iki ağır ve değerli emanet bırakıyorum; Onlara sarıldıkça sapmazsınız. Onlar, Kur’an ve itretim (öz yakınlarımdan olan) Ehl-i Beyt’imdir…” Bu hadisi Şii hadis kitaplarında gördüğümüz gibi Ehli sünnet’in sahih olarak kabul ettiği Sünen-i Tırmizi, Sahih-i Müslim ve daha pek çok hadis kitabında da görüyoruz. Hem ayet hem de hadisten anlaşılacağı gibi sapmamanın, yani her zaman Allah’a (c.c.) kul olarak yaşamanın yolu, sımsıkı sarılmaktır. Kur’an’a ve Ehl-i Beyt’e sımsıkı sarılmak… Yani onların izini takip etmektir. Kur’an’ı anlamak için Ehl-İ Beyt’e; Ehlibeyt’ i anlamak için Kur’an’a müracaat etmektir. Çünkü Kur’an'ı tanımak için Ehl-i Beyt’i; Ehl-i Beyt’i tanımak için Kur’an’ı tanımak gerekir. Gerçekten akıl sahibi olan insan kimin elini tuttuğuna; yani hangi ipe sarıldığına bakmalıdır. Bizleri doğru yola ileten Allah’a (c.c.) hamd olsun. “Bizleri Hz. Emirel Mu’minin Ali bin Ebu Talib’in (a.s.) ve diğer Masum İmamların velayetine sarılanlardan eden Allah’a (c.c.) hamd olsun.” Allah (c.c.) bizi bugünün sağlam ipi ve seçtiği son hücceti, kılavuzumuz, rehberimiz, zamanımızın imamı Hz. İmam Muhammed Mehdi’nin (a.f.) yolundan bir an bile ayırmasın. Yetkili servis arayan, Allah’ın (c.c.) yetki verdiği kişiye gitsin!.. Sözlerimi Ehi Beyt İmamlarından nakledilen ve Usul-u Din’i, velayet inancını bize özetleyen Camia Kebire Ziyareti’nden şu bölümle bitiriyorum: “…Size dost olan Allah'a dost olur ve size düşman kesilen Allah'a düşman kesilir. Sizi seven Allah'ı sever, size karşı kin besleyen Allah'a kin besler. Size sarılan Allah'a sarılır. Sağlam yol ve fena yurdunun şahitleri ve bekâ yurdunun şefaatçileri sizsiniz. Kesintisiz rahmet, korunmuş nişane, mahfuz emanet ve insanların imtihan edildikleri kapı sizsiniz. Kim size geldiyse kurtuldu ve size gelmeyen helak oldu. Siz, Allah'a doğru çağırıyorsunuz ve O'na yönlendiriyorsunuz, O'na iman edip O'na baş eğiyorsunuz, O'nun emrine uyup yoluna halkı irşat ediyorsunuz ve O'nun sözüyle hüküm veriyorsunuz. Sizinle dostluk bağı kuran saadete erir ve size düşman olan ise kurtuluş yüzü görmez, sizi inkâr eden hüsrana uğrar ve sizden ayrı düşen sapıklığa duçar olur; size sarılan kurtulur, size sığınan güven kazanır, sizi tasdik eden selamete kavuşur, size uyan hidayete erişir; size tabi olanın cennettir yeri, size karşı gelenin cehennemdir yuvası; sizi inkâr eden küfre sapar, sizinle harbeden şirke düşer, sizi reddeden cehennemin en alt tabakasında yanar…” Ves selamu aleykum ve rahmetullah…
MEHDİYYE