YA EMİRE’L MÜMİNİN! SENİ ÇOK ÖZLEDİM!
Güncelleme tarihi: 1 Kas 2022
Necef’e 30 km. kaldı. Çok uzaklardan geliyorum. İstanbul’dan…
Seni yalan yanlış kulak haberlerinden öğrenmişiz. Peygamberin çok sevdiği, kardeş gibi gördüğü, kızının eşi, ashabı, zahirde kabul gördüğümüz 4. halife… Ne kadar yazık! Ne kadar sığ düşünmüşüz!
Ancak ilahi lütuf bana bundan daha çok şeyler olduğunu anlatıyor. Soyut, somut her varlık devamlılığını sürdürebilmek için tedbirler alırken âlemlerin son peygamberi Hz. Resulullah(saa) ve her varlığın yaratıcısı olan yüce Rabbimiz bu dinin ve sıratı müstakimin salahiyeti için tedbirler almamış mıydı? Bu yolun mirasçısı kimdi? Evrensel olan bu Peygamber’in (s.a.a) vasisi kimdi?
Her ne kadar insanlar, peygamberin çağrısını ve ilahî uyarıyı kendilerine göre çevirseler ve delillerini kapatmaya çalışalar da fıtri akıl, mutlaka peygamberin bir vasisi olması ve yeryüzünün peygamberden sonraki imam ve bir halifesi olması gerektiğini tüm çıplaklığıyla bize gösteriyordu. İlahi sünnet bu idi. Peygamberden önce hüccetler olduğu gibi sonra da hüccetler olacaktı. Dünya devam ettiği sürece böyleydi. Sadece nübüvvet halkası bitmişti. Her düşünce sistemi kendi çizgisini ve devamlılığını koruma adına tedbir alırken, hak yol bu tedbiri almayacak mıydı?
İşte ey İmam Ali (as), senin burada durduğunu fark ettim. Kendinden önceki hüccetleri nasıl tasdiklediğini, kendinden sonraki hüccetleri de nasıl müjdelediğini. Sonra senin vasini, sonra onun vasisini, sonra onun vasisini ve diğerlerini gördüm. Zaten ilk imamı göremeyen son imamı da göremezdi.
Bu şekilde imam Hasan’a(a.s) kapı açıldı, imam Hüseyin’e(a.s), imam Seccad’a (a.s) ve diğerlerine(s.a).…
Yüreğimde bu kor birikti… Şimdi ben Hz. Peygamber’in(saa) has halifesi ve yeryüzünün peygamberden sonraki Allah’ın halifesine gidiyorum. Ebu Eimme’ye….
Necef’e 20 km kaldı…
Halk arasında seni sağ elinde kılıç, sol elin de atının başında heybetli bir tasavvur olarak gösterirler. Seni hep böyle beyinlere çizerler… İyi niyetli gibi görünse de buralarda da yanıldığımızı görürüm.
Hâlbuki sen rahmet peygamberin rahmet vasisi idin. Âlemlere ilahi rahmet, peygamberden sonra seninle devam ediyordu. Sen tek boyutlu değildin. Adalet ve rahmet için mücadeleni sanki gölgeleme peşindeler. Sen hak timsali idin. Mazlumların ve yetimlerin hamisi! Ancak seni yeterince tanımadığımızı, anlamadığımızı ve anlatamadığımızı düşünüyorum. Örneğin hidayet önderliğin hâlâ bile kapatılmaktadır. Hâlbuki Resulullah’tan(saa) sonra ki Allah’ın kapısı sendin, Kur’an-ı Natık sendin, hak ilim sendin, aramızdaki nur sendin, verilen nimet sendin, mizan sendin… Tüm yönlerinin perdelendiğini, seni tek yönlü gösterdiklerini görüyorum. O yüzden kızgınım, kırgınım insanlara. Seni öyle yanlış gösterenlere, yarım yamalak tanıtanlara…
Necef’e 10 km. kaldı…
Bizlere hidayet yolunun açık kalması için ne kadar mücadele ettiğini ve ne kadar yorulduğunu buradan bile hissediyorum. Ne kadar çok sabrettiğini, nelere tahammül ettiğini, neleri yutmak zorunda kaldığını buradan bile görüyorum. Sana muhalefet edenler acımasızdı, entrikacıydı, , ilkesizlerdi, kendilerine her yolu mubah görüyorlardı… Seni ve aileni çok incittiler… Bunların bu tavırlarına peygamberimiz önceden de şahit olmuştu ve biliyordu. Bu yüzden sana her baktığında kalbinin bir tarafı da çok üzülüyordu. Sende güzel bir sabırla sabredeceğini buyurmuştun. Hz. Peygamber’den (saa) sonra hak ve hakikat üzere birkaç sadık dost ile yalnız kalmıştın. Koca bir ümmet içerisindeki yalnızlığın ne kadarda derindi. Eşin Fatıma (a.s) musibetler üzere şehit olmuştu. Dört çocuğun da yetim… Tüm ailen şehit olacaktı. Hem de sözde Müslümanım diyenler tarafından…
Ah, Ya Emire’ Müminin! Yalnızlığının nefesi, kalbimin duvarlarına çarpıyor. Beni kahrediyor. Bu yüzden yalnız olmadığını göstermek için geliyorum…
Necef’e 9 km. kaldı…
Garipliğin içime derinden dokunur. Sen haydardın. Tüm yiğitliğine rağmen mazlumiyetin canımı yakar. Sebeplerini sorgularım. Senin neyin bayrağını dalgalandırdığını düşünürüm. Sonra da sana muhalif olanların neler istediğini… Fark ederim ki hırs, kin, kıskançlık ve cehaletin ümmet üzerinde kol gezdiğini… Onların her şeyi yapabileceğini...
Sen ahiretin çocuğu idin, onlar ise dünyanın… İşte bu yüzden sana iman ettim. Çünkü sensin benim ahiretim. Beni İlahî rızaya taşıyacak olan. Sendin doğru olan. Bu yüzden senin dostunum, sana muhalefet edenlerin de düşmanıyım. Sana dostluğumu, düşmanlarına olan düşmanlığımı bildirmek için geliyorum…
Necef’e 8 km. kaldı…
İyi ki sabretmişsin. Yoksa biz de onların tuzaklarına düşecektik. Bu koca dünyada nefsimizle baş başa kalmış olup, karanlıklarda yolumuzu kaybedecektik. Çünkü sana muhalefet edenler yalnız kendilerini saptırmadılar. Kendilerine gözü takılan herkesi, tüm insanlığı saptırdılar.
Hâlbuki gerçek velimiz sendin. Bu ümmete peygamberden sonra ki baba sendin. Hiç kimse senin adına bu ümmete velilik iddiasında bulunamazdı. Bu yalan olurdu, insanları kandırmak olurdu. Yıllarca ben de bu yanılgıdaydım. Ancak şimdi benim gerçek velimin sen olduğunu, hem de ne kadar güzel bir veli olduğunu anlıyorum. Beni affeder misin? Pişmanlığımı dile getirerek, sen den özür dilemek için geliyorum…
Necef’e 7 km. kaldı.
Affedeceğini de biliyorum. Tüm bu zorluklara tahammül etmenin sebebi de buydu. Gözlerimizi açabilmek ve bize ilahi rahmet yolunu gösterebilmek için… Gerçek iman yolunu öğretebilmek için… Salih olabilmenin kapısını açık tutabilmek için… Yüreğin ne kadar da büyükmüş! Senin gibi yüreği büyük ve rahmet ile dolu velim olduğu için Rabbime binlerce kez hamd ediyorum. Rabbime hamd etmek, peygamberime teşekkür etmek için geliyorum…
Necef’e 6 km. kaldı.
Sana geliyorum. Ancak hiçbir kural çiğnemeden! İlahi tüm kurallara uyarak geliyorum. Senin verdiğin terbiyene uyarak…
Çünkü biliyorum sen tüm bu mücadeleyi ilahi terbiyeye uymak ve bize göstermek için yaptın. Namaz ayağa kalksın diye. Zekât hakkını bulsun diye. İyiliği emrettin, kötülüğü nehy ettin. Sen mazlum, mağdur, mahrum oldun, ancak hiç kimse mazlum, mağdur, mahrum olmasın diye…
İmam’ım, ben de gösterdiğin yolun kurallarına uyarak sana gelmek istiyorum. Biliyorum ki sen bu yolu canlı tutmak için hep direndin. Ben de sana iman ederek geliyorum. Sevgimin ve dostluğumun ispatının itaat olduğunu da kabullenerek... Himayenin şartlarının bu olduğunu da bilerek... Ey İmam’ım! Şartlarını kabul ederek, kurallarına uyarak, kalbimi vererek, senin izini takip ederek sana geliyorum…
Necef’e 5 km. kaldı..
Bu topraklardaki ayak izlerini düşünüyorum… Resulullah’tan (saa) sonra nelerin başına geldiğini...
Öz evin olan Medine’den neden ayrıldığını, nasıl buralara geldiğini… Aşama aşama düşününce, aşama aşama da garipliğin dikkatimi çekiyor… Cemel, Sıffın ve Nehravan’a neden ve nasıl gittiğini… Sözde sana biat edenlerin sana defalarca nasıl ihanet ettiğini… Çok incindiğin her düşüncemin sonunda yüzümüze çarpıyor…
Yine de kâfirlerin ve münafıkların umudunu kırdın, tüm seçilmişlerin ve Resulullah’ın (saa) üzüntüsünü giderdin, inananların umudu oldun. Omuzlarında ne kadar büyük yükünün olduğunu görüyorum. Aciz olan biz, sana yardım edemedik, ancak yine de seni anlayabildiğimi göstermek için geliyorum…
Necef’e 4 km. kaldı…
Hak dine saldırıların sıcak ve soğuk savaşını yaşadın. Fitne ateşine sürekli odun atılıyordu. Ancak sen bizim bu ateşe girmemize izin vermedin. Fitne ateşini alevlendirenlerin aksine sen hep kendinden ödün vererek söndürmeye çalışıyordun. Hak ve batılın birbirine karışmasına, böylelikle tanınmamasına izin vermedin. Benim de buralarda harcamalarına izin vermediğin çok teşekkür ederim İmam’ım! Sana teşekkürlerimi sunmak, minnettarlığımı sunmak için geliyorum.
Necef’e 3 km. kaldı.
Biz ise bu ortamda, bu zamanda bile nerede duracağımızı, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Sadece düşmanları ehli kitap ve müşrikler olarak düşünüyorduk. İçeriden gelen tüm saldırıları ise normal ve meşru görüyorduk. Herkese sen de haklısın, sen de haklısın diyorduk. Dost ve düşmanlarımızı karıştırıyorduk. Hâlbuki doğru sadece bir tane olurdu. İşte bu karışıklıkta bize doğru cevabı gösterdin. Bizi sahiplendin. Bize net olmayı öğrettin. Eğer sen sabırlı ve kararlı olmasaydın, İslam adı altında sapkın yollarda olacaktık. Bizi sen kargaşanın dışına çektin. Gerçekten sen koyu karanlıklar içinde, bir dolunay oldun bize… Karanlıklar içerisinde de bize yürümeyi öğrettin. Senden daha çok şeyler, öğrenmeye geliyorum…
Necef’e 2 km. kaldı.
Kendimi çok özel görüyorum. Kaç insan vardır bu yeryüzünde seni anlamaya çalışan… İşte senden dolayı kendimi özel görüyorum. Seni anlayabilmek için sana yakınlaşmak istiyorum. Biliyorum seni anlayabilmek resulü anlamaktı. Resulü anlamak ise Rabbimizi anlamaktı. Sen, Rabbimizden kullarına uzatılmış ipisin. Bu ipi tutabilmek ve asla bırakmamak için seni daha çok tanımam gerektiğine inanıyorum… Nura doğru gittiğimin farkındayım. Kalbim çok heyecanlı. Sanki göğsümden fırlayacak gibi…
Necef’e 1kkm. Kaldı..
Görünürdeki mesafeler azalarken kalbimdeki mesafeler de azalıyor. Ona olan mahcubiyetim ile beraber saygım, güvenim, sadakatim, muhabbetim de artıyor… Ayrıca cesaretim, mutmainliğim, umudum da…
Artık arabadan iniyorum. Adımlarımla devam ediyorum.
Ya Rabbim! Adımlarım; onun yolunda oluşumun gayreti olsun. Sevgi ve sadakatimin ispatı olsun.
Her adım ne kadar büyük anlam taşımaya başladı! Her adımım ile kalbim, sanki başka bir semada geziniyorum… Yüreğim bu kadar özel olmamıştı. Rabbine, resulüne ve vasisi olan imamıma doğru giderken doğru frekansın üzerinde olmanın güzelliğini yaşıyor… Hayat bulmuş gibi, gerçek hayat bu! İlahi kelimen bu idi demek ya Rabbi! Aramıza bıraktığın nişane!
Sanki tüm insanlık tarihi burada kilitleniyordu. Hz. Muhammed (s.a.a) hatem peygamberdi. Ancak sırat burada son bulmuyordu. İmam Ali’nin(a.s) velayeti ile devam ediyordu.
Ya İmam’ım! Bu yol seninle ayrılmıştı. Doğru yolda devam edenler ise seninle devam edenlerdi. Ben de seninle beraberim. Her ne kadar zaman kaybetsem de, tuzaklara dalsam da, şimdi seninle aynı hedefe, aynı yola bakıyorum. Seninle olduğumu göstermek için... Ahdimi yenilemeye, biatımı göstermeye geliyorum…
Terliyim, yorgunum, zayıfım... Elim ayağım birbirine karışıyor… Dilim, kültürüm, ifadelerim çok farklı… Çok zaman geçti, çok şeyler değişti…
Ben sana bu kadar aç ve susamışken, sen de beni bekliyor musun? Beni kabul edecek misin?
Ancak senin zaman ve mekânları göz ardı ederek beni kabul edeceğini biliyorum… Benim hangi dilde, hangi boyda, hangi aşamada olduğuma da aldırmadan... Ne kadar oyalandığıma, hata yaptığıma bakmadan…
Sadece beni ben olarak kabul edeceğini, kalbimi, gözyaşlarımı ve pişmanlıklarımı önemseyeceğini, elini benden esirgemeyeceğini, kalbinde bana da yer vereceğini biliyorum…
Ya İmam’ım! Kapına geldim. Seni buralarda garip bıraktığımız gibi, sen de bizi garip bırakma!
İstediğim tek şey senin yanında olduğumu göstermek, her şeye rağmen…
Zilletin pençesi hâlâ üzerimizde, sen rahmet elini çekme kalplerimizden…
Tüm ihtilaflara rağmen sen tevhid yolunu, Resul’un mirasını göster bize!
Rahmet sancağın imam Mehdi (a.f) ile dalgalansın üzerimizde!
Sokağına giriyorum ve seni görmeye başlıyorum.
Ya İmam’ım! Adımlarım itirafım, kalbim şahidim, sözlerim ahdim, gözyaşlarım samimiyetimdir…
"Selam olsun sana ey vasilerin vasisi; selam olsun sana ey takvalıların dayanağı; selam olsun sana ey evliyanın velisi; selam olsun sana ey şehitlerin efendisi; selam olsun sana ey Allah'ın büyük ayeti; selam olsun sana ey Âl-i Aba'nın beşincisi; selam olsun sana ey takvalı yüzü ak ve haysiyetli insanların imamı; selam olsun sana ey evliyanın koruyucusu, selam olsun sana ey değerli tevhid ehlinin ziyneti; selam olsun sana ey -Allah- dostlarının halisi; selam olsun sana ey emin imamların babası; selam olsun sana ey -Kevser- havuzunun sahibi ve Hamd sancağını taşıyan; selam olsun sana ey cennet ve cehennemi taksim eden; selam olsun sana ey Mekke ve Mina'nın kendisiyle şereflendiği kişi; selam olsun sana ey bilimler okyanusu ve fakirlerin sığınağı; selam olsun sana ey Kâbe'de dünyaya gelen, gökyüzünde kadınların efendisiyle evlenen ve şahitleri Allah'ın seçkin melekleri olan; selam olsun sana ey aydın lamba; selam olsun sana ey Peygamberin büyük bağışa has kıldığı kişi; selam olsun sana Hatemu'l-Enbiya'nın yatağında yatan ve kendi canıyla düşmanların şerrini defeden; selam olsun sana ey güneş kendisi için batıdan dönen ve böylece Şem'un Safa'ya üst geldin; selam olsun sana ey kendisinin ve kardeşinin ismiyle Allah'ın, çevresinde su dalgalarının çarpıştığı ve dolup taştığı Nuh'un gemisini kurtardığı zat; selam olsun sana ey kendisinin ve kardeşinin hakkı için Allah'ın, ayağı sürçen Âdem’in tövbesini kabul ettiği kişi; selam olsun sana ey kendisine binenin kurtulduğu ve kendisinden ayrılanın boğulduğu kurtuluş gemisi; selam olsun sana ey ejderha ve çöl kurduna hitap eden; selam olsun sana ey Emirelmüminin; Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.
Selam olsun sana ey kâfir olup tövbe edene Allah'ın hücceti; selam olsun sana ey akıl sahiplerinin imamı; selam olsun sana ey hikmet madeni ve hakla batıl arasını ayıran; selam olsun sana ey yanında kitap ilmi olan; selam olsun sana ey hesap=kıyamet gününün terazisi; selam olsun sana ey hak hükmü batıldan ayıran ve doğruyu konuşan; selam olsun sana ey mihrapta yüzüğünü sadaka veren; selam olsun sana ey Ahzab günü Allah'ın, kendisiyle müminlere savaşmaktan yettiği; selam olsun sana ey Allah için tevhid inancını halis kılan ve sürekli ona dönen; selam olsun sana ey Hayber -kâfirlerini- öldüren ve -Hayber- kapısını yerinden çıkaran; selam olsun sana ey insanların en hayırlısının, kendisini yatağında yatmaya davet ettiği, böylece canını ölüme teslim eden ve -peygamberin davetine- icabet eden; selam olsun sana ey Tuba ve güzel dönüş sahibi; Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.
Selam olsun sana ey dinin korunmasının velisi ve efendilerin efendisi; selam olsun sana ey mücizelerin sahibi; selam olsun sana ey fazileti hakkında "Adiyat" suresi inen; selam olsun sana ey göklerde ismi perdelere yazılan; selam olsun sana ey hayretler ve nişaneler sergileyen; selam olsun sana ey -İslam- savaşlarında -ordunun- komutanı; selam olsun sana ey geçmişten ve gelecekten haber veren; selam olsun sana ey çöl kurduna hitap eden; selam olsun sana ey aklı kemale ermiş (bilimin son eri) ve sorunları beyan eden; selam olsun sana ey savaş meydanında hamlelerinden göklerdeki melekler hayrete düşen; selam olsun sana ey Resulullah ile fısıldaşan ve ondan önce fısıldaşmanın sadakalarını veren; selam olsun sana ey iyi ve saygın imamların babası; Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.”[1]
Ellerimi uzatıyorum sana!
“Lebbbeyke Ya Emire’l Müminin!”
[1] Mefatıhu’l Cinan, Şeyh Abbas Kummî, s. 778