YÜRÜYEN AYET HZ. ZEYNEP
YÜRÜYEN AYET; ZEYNEP Ayını kaybetmiş karanlıkların, susuz kalan gönüllerin, ışığı unutulmuş yolların ümidi: Zeynep. Bizler, O’nu Muhammed(as)’in torunu, Fatıma(as)’nın kızı, Hüseyin(as)’in yoldaşı biliriz. O inanan kadınların ve erkeklerin öncüsü, müminlerin yüz akı… O’nun davetine çağrısı, hâlâ kulaklarımızı çınlatmakta... O, evli ve çocukları var olan bir kadın olmasına rağmen, Allah’a olan kulluk misyonu ile önümüze çıkmakta. Müslümanları silkelemekte, kendilerine gelmesini sağlayan çabaları ile tarihe gündemini vurmakta. Evet, o, tarihi değiştiren bir kadın. O, tarihin akışını kıyamete kadar sürecek olan İslam’ın lehine çeviren kadın. Bu arada Zeynep, kadın ve erkeklerin gözünde tarih boyunca suistimal edilen kadın misyonunu hatırlatan kadın… .Erkeklere ve kadınlara, Müslüman kadının rolünü hatırlatır. Hz. Zeynep’i eşi ile tanımayız. Onu hep Hz. Hüseyin’in yanında yol arkadaşı olarak biliriz. Zeynep’in kocası, Hüseyin’in karısı gündeme pek gelmez. Gündemde olan Hz. Zeynep ve Hz. Hüseyin’dir. Çünkü o ikisi aktif iman yolcusu olarak karşımıza çıkmakta... Dünya bağlamları ile atfedilmiyor. Onları bu şekilde andıran Allah’a olan sadakatleridir. Allah onlara nasıl bir rol seçmiş ise, bu şekildeki ilahi rollerini bütün zorluklara rağmen kabullenmişler. İnanan bir insan, dünya gözüyle bir anne, bir baba, bir evlat, bir teyze, bir amca, bir memur, bir tacir, bir öğrenci vb. olabilir. Ama her rolünün önünde, kulluk rolünü unutmamalıdır. En öncelikli sorumluluk Allahu Teâlâ’ya olan sorumluluktur. Allah’a olan sevgi, güven ve sadakat, kendisine biçilen misyonu belirler. Ahzab Suresi/36 “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için, kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse şüphesiz ki o, apaçık bir şekilde sapmıştır.” Bu misyonu bozacak her türlü engeli, etkiyi veya tepkiyi reddeder. İçeriden ve dışarıdan olan saldırılara karşı durur. İşte Hz. Zeynep, bu mücadelede örnek bir müminedir. O günün şartlarını, şahıslarını ve izlenen çizgiyi düşünecek olursak, Hz. Zeynep ve Hz. Hüseyin’in muhalefetlerinin, imanlarının bir sonucu olduğunu görürüz. Hz. Zeynep’i, Hz. Hüseyin’in katliamından sonra yılmış, bıkmış ve tükenmiş olarak görmüyoruz. Çünkü o, yine imanın gereğini yerine getirmeye devam ediyor. O babası, kardeşleri ve çocukları şehit olduğu halde ilahî rolünü unutmayan kadındır. Acımasızca, insanlık dışı ve psikolojik tüm saldırıların arasında tevhid sancağını taşımaya devam ediyor. En büyük kaybın, iman olduğunu yine vurguluyor. Hz. Hüseyin ve dostlarının bir şey kaybetmediğini bilakis kazandıklarını, kendilerini kazanmış olarak övünenlerin ise, gerçekte çok büyük kayıplara uğradığını haykırıyor. Kadın ve üstelik anne olması hasebiyle onu psikolojik olarak bile tüketemiyorlar. Çünkü o kendini bırakmıyor. Tüm olumsuzlukların arasında, İlahî rahmet pınarının, yüreğine akmasına engel olmuyor. Kur’an ile dostluğunu suiistimal etmiyor. Rabb’ine sonsuz olarak güveniyor. Hayat düsturu; her türlü gam ve kedere rağmen “ ben Allah’tan güzellikten başka bir şey görmedim.” diyor. Kerbela da şehitler veriliyor. Ama mücadele bitmiyor. İman kavgası hâlâ devam ediyor. Hz. Zeynep, bu sevdanın meşalesini taşıyor. Hz.Hüseyin’in şehadet bilincini tüm zamanlara ve mekânlara yayarak, gözlerimizin önüne seriyor. Böylece yeni Hüseyin’lerin yetişmesini sağlıyor. O, aklı eksik ve eteği kısa literatürüne yaklaştırılan tüm nefsanî, bencil ve batıl çehrenin kadın yakıştırmalarını yırtıyor, ayağının altına alıyor. O kadınların da Allah yolunda bir kul olduğunu ve imanlarının mücadelelerini yapmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Kendisi, Hz. Hüseyin’in yanında hangi rolde ise, tüm kadınların erkeklerin yanında o rolde olması gerektiğini vurguluyor. Zeynep, Hüseyin’in kadınca, Hüseyin, Zeynep’in erkekçe duruşunu gösterir. Hüseyin ne ise, Zeynep O’dur. Zeynep ne ise, Hüseyin de O’dur. O ikisi, bir çift göz gibidir. Zeynep, adı ve rolü ile çok şeyi yakalamamızı, yanlış algılamalarımızı düzeltmemizi hatırlatır. O, ümmetin bacısı, anası ve öğretmenidir. Kadını eve hapseden veya sokaklara sürükleyen zihniyete bir cevaptır. Rolünü annelik ile kısıtlayan cahil ve batıl zihniyetlere bir tokattır. Kadını asıl rolünden alıkoyanlar, Zeynep’i ne anlayabilmiş, ne de sevebilmişlerdir. Kadını bir cinsel abideye koyanlar da nasiplerini almışlardır. Ve kendilerini böyle gören kadınlar da öncüleri olan Zeynep’ten tokatlarını yemektedirler. O, hayat mücadelesini bu şekilde anlamlandırmadı. O, duygusallığını da kullanmadı. O kendini hiçbir zaman zayıf görmedi. Kendisine yakıştırılacak tüm sıfatlandırılmaları da kabul etmedi. O, aklı ve yüreğiyle yürünmesi gereken yolda ilerledi. Arkasından da tüm kadın ve erkeklere bir model oldu. O sadece kadınların öncüsü değil, erkeklerin de öncüsü. O, kendini bir kadın olarak değil, bir mümin olarak öne çıkardı. O halde “inandım” diyen erkeklerin ve kadınların, kendilerini erkek veya kadın sıfatları ile öne çıkarmaları öncelik değildir. Öncelik olan, onların kendilerini “mümin” sıfatları ile öne çıkarmalarıdır. Vurgulanması gereken insan hayatındaki en önemli nokta, herkesin yüce Rabb’ine olan sorumluluklarıdır. Bu seçenekten sonra diğer sıralamalar gelir. Zeynep’i anlamak, İslam’ı anlamak ve yaşamak ile olur. Çünkü Zeynep’in duruşu, kaynağını İslam’dan alır. Referansını peygamberden alır. O halde zemini İslam olmayanın, derdi iman olmayanın, Zeynep’i anlaması mümkün değildir. Ayetlerden habersiz olanların, yürüyen ayeti tanıması düşünülemez.