SOSYAL GÜVEN(LİK) NEREDE?!
SOSYAL GÜVEN(LİK) NEREDE?! Sosyal güven(lik)denince; insanların aklına sağlık güvencesi ya da mali dayanağı gelir. Oysa sosyal güvenlik; İnsanların toplum içerisinde kendilerini her açıdan güvende hissetmesidir. Başka bir tabirle insanın kanunlar kalesinde korunması gereken can, mal, din, akıl ve haysiyetinin güven altına alınmasıdır. Hatta bazı durumlar var ki akıl, din ve haysiyetinin güvende olması can ve mal emniyetinden de daha önemlidir. Çünkü bunların çiğnenmesi insanlarda can ve maldan daha büyük tahribatlar bırakır. İşte İslam dini, toplumda her yönden güvenliğin hâkim olmasını ister. İnsanların bedenen birbirlerine saldırmaları bir yana dursun, dil yarasından(alaya alma, ayıplama, kötü lakap takma, kötü zanda bulunma, gizlilikleri araştırma, gıybet, iftira) ve hatta kötü düşüncelerden ve bakışlardan yana bile insanların güvende olmalarını hedeflemiştir. İnsanlar birbirlerine karşı düşüncede bile olsa, saldırı oklarını yöneltmedikleri durumda İslam’ın istediği güvenlik sağlanmış olur. Bu da mümin bir topluluktan başka hiçbir toplumda gerçekleşmesi mümkün olmayan en üst düzey bir emniyettir. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Allah; Müslüman’ın kanını, malını ve haysiyetini diğerlerine haram kılmıştır.” Tüm ilahi kitaplarda ve Kur’an’da geçen ilkeleri hatırlayalım.
Bakara süresi/83-84 “Hani İsrail oğullarından, "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin; anne babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara iyilik edin, insanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın ve zekâtı verin." diye söz almıştık. Ama sonra, pek azınız hariç, (haktan) yüz çevirerek (sözünüzden) döndünüz.
Hani, “birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayacaksınız." diye sizden söz almıştık. Sonra siz de bunu kabul etmiştiniz ve buna (geçmişlerinizin bunu kabul ettiğine) siz de tanık idiniz.” Bu ayet-i kerime’de geçen zulümlere kapı aralayan ve sosyal güvenliği tehdit eden sıralayacağımız bu unsurlar basit gibi görülebilir ama hayati meselelerdir. Çünkü sosyal yapımız ve duruşumuz bu ilkeler üzerinde gelişecektir. Sosyal güvenliğin delinmesi ilk önce insanların kendi aralarında olan bu kopmalar ile başlar. Yeni doğan bu küçük yılan, bir süre sonra anakonda olur ve tüm insanları yutar. Önünüze büyük bir sosyal patlama olarak geri döner. Bu yüzden tedavi de buradan başlamalıdır. Önce çözülme yerlerini tedavi edip daha büyük uçurumların oluşmasına engel olunmalıdır. Bu nedenle aşağıda sıralanan bu meseleler ayetlere kadar girmiş olup, toplumun pek duyarlı olmadığı ama insanları birbirine bağlayan ve birbirine dayandıran en güçlü sebeplerdir. Bu yüzden soruların cevabı yine sorunun kendisindedir. Şimdi cevabı kendisinde olan bu sorunları sıralayalım.
1.“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının…” Kötü zan; sadece karşı tarafa zarar vermede kalmayıp onu insanlarla işbirliğinden ve toplumsal işlerden alıkoymasına neden olacaktır. Bir dünya yalnızlık, korku, dehşet ve inzivayla baş başa bırakacaktır.
Hz. Ali(a.s) ;” Her kim (diğerleri hakkında) kendi (kötü) zannını iyiye çevirmezse, bütün herkesten korkar ve dehşete kapılır” (Gureru’l – Hikem s; 697, hadis; 5333) Bir insanı diğer canlılardan ayıran ve tekâmüle götüren, toplumsal işbirliği ve yardımlaşmadır. Bunun gerçekleşmesi içinde hoşgörü ve itimadın köklü olmasına bağlıdır. Oysaki kötü zan, itimadı kökünden sarsar. Toplum içerisindeki birlik ve yardımlaşma duygusunu zayıflatır. Sadece kötü zan değil, gizlilikleri araştırma ve gıybette aynı darbeyi vurmaktadır. İyimserlikten uzak olan kimseler, bütün her şeyden yana korku ve tedirginlik içinde olurlar, bu onların ruhlarına işler. Ne kendileri için dert ortağı bulabilirler, ne de kendileri toplumsal sorunları gidermede ortak olurlar. “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Şüphesiz, bazı zanlar günahtır.” “Zannın çoğundan” tabirinden maksat; ,insanlar arasında iyi zanlardan daha fazla yaygın olan kötü zanlardır. İşte bu nedenden dolayı “çok” tabiri kullanılmıştır. Aksi takdirde “hüsnü zan” yani iyi zanda bulunmak, yasak olması bir tarafa, bilakis beğenilen işlerdendir.
Nur suresi/12 “Erkek ve kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarında iyi bir zanda bulunup da: “Bu, apaçık bir iftiradır.” demeleri gerekmez miydi?”
“Onu (iftirayı) duyduğunuzda, mümin erkeklerle mümin kadınların, (kendileri gibi olan onlar hakkında) kendileri hakkında hayır düşünmeleri gerekmez miydi?” Burada zannın çoğundan diyerek, amaç onun kötü sonuçlarını önlemektir. Kötü zanna inanarak ona göre amel etmektir.
Peygamberimiz(s.a.a): Üç şeyin varlığı mümine yakışmaz ve bunlardan kurtulmak mümkündür. Onlardan birisi kötü zannıdır ki; oradan kurtulmanın yolu, onu ameli boyuta vardırmamaktır.” İnsan farklı konular hakkında düşünerek, kötü zannına galip gelebilir.
Hz. Ali (s.a) “Zannın aksine bir hüküm oluşması için Müslüman kardeşinin amellerini en güzel şekilde yorumla. Müslüman kardeşinden işittiğin söz, güzele yorumlanabildiği müddetçe kötü zanda bulunma.”
2. “Asla birbirinizin gizliliklerini araştırmayın.” “Tecessüs” ve “Tehessüs” her iki kelimenin anlamı; gizlilikleri araştırmak manası taşırlar. Ancak birinci kelime genellikle olumsuz işlerde kullanılır. İkincisi ise genellikle hayır işlerde kullanılır. Aslında kötü zan kusur aramaya, kusur arama gizli ayıpları ve sırları açığa çıkarmaya, onlardan haberdar olmakta gıybet etmeye sebep olmaktadır. Bu nedenle İslam dini, insanların özel yaşantısının ve özellerinin açığa çıkartılmasına hiçbir surette izin vermemiştir. Başka bir deyişle İslam dini, kişilerin özel yaşantısının güven içinde olmasını ister. Eğer birbirilerinin ayıpları ve eksikliklerini araştırma izni verilecek olursa, bütün insanların onur ve saygınlıkları ayaklar altına alınır. Bu da bir toplum için azap ortamıdır. Buna dayanarak insanların özeli olan hayatın içindekiler örneğin mektuplar, telefonlar, e-mailler gibi özel alanlara izinsiz bakılmamalıdır. Olur olmaz vakitlerde evlere girilmemelidir. Açık pencerelerden, kapılardan gözetleme yapılmamalıdır. İnsanların ayıpları, gizlilikleri, sırları korunmalıdır. Böylelikle özelleri güven altında olur.
3. “ Bazılarınız, bazılarınızın gıybetini yapmasın” Kötü zan, kusur arama, ayıpları ve sırları açığa çıkarma gıybet yapmaya götürür. Gıybetin en büyük zararı insanlarda ona karşı bir “ önyargı” oluşturmasıdır. Böylelikle toplumsal bağları gevşetir, güveni yok eder ve yardımlaşma temellerini sarsar. Vahdet bu kadar önemli iken birlikteliği bozar. İslam vahdeti bozan her türlü davranıştan nefret eder. Gıybet insanlar arasında kin ve düşmanlık tohumlarını kalplere serper. Kimi zaman kan dökülmesine bile sebep olur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a); “ İnsanın faizden elde ettiği bir dirhem, Allah katında günahı otuz altı zinadan daha büyüktür. Her faizden daha büyük olanı ise, Müslüman kimsenin haysiyeti ve onurudur.” Bu mukayese zina suçunun ne kadar çirkin ve kötü olduğundan dolayıdır ve bu günah Allah hakkındadır. Fakat “ faiz yeme” ve ondan daha kötüsü insanların haysiyet ve onurunu gıybet etme yolu veya diğer bir şeyle kırmak kul hakkına girer.
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a) yüksek sesle şöyle hutbede bulundu. “ Ey diliyle iman edip, kalbiyle iman etmeyen topluluk! Müslümanların gıybetini etmeyin. Onların ayıplarını araştırmayın. Artık kim din kardeşinin gizli ayıplarını araştırırsa, Allah kendisinin sırlarını ortaya çıkarır ve kendi evinde onu rezil eder.”
Yine Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur. “ Gıybetin müslümanın dinindeki gösterdiği etki, cüzzam hastalığının bedende gösterdiği etkiden daha hızlıdır.”
İmam Cafer sadık (as) şöyle buyurur. “ Her kim bir mümini, insanların gözünden düşürmek kastıyla onun ayıbını ortaya çıkarır veya haysiyet ve onurunu zedelemek için bir söz söylerse, Allah onu kendi velayeti altından çıkarır ve şeytanın velayeti altına sokar. Ancak şeytan da onu kendi velayeti altına kabul etmez.” Karşılıklı itimadın sarsılmaması, bağ ve sevginin azalmaması için gıybetten kaçınılmalıdır. Bu işin çirkinliği ve kötülüğünü tamamen yansıtmak için şöyle buyrulmaktadır. “ Bazılarınız, bazılarınızın gıybetini etmesin….” “ Biriniz ölü kardeşinin etini yemeği sever mi?” “ Hiç kuşkusuz işte bundan dolayı hepiniz tiksindiniz…”
HUCURAT SÜRESİ/ 12 Müslüman kardeşinin haysiyeti onun bedeninin eti gibidir. Gıybet etmek ve gizli sırlarını açığa çıkarmak vesilesiyle onun haysiyetiyle oynamak, onun etini yemek gibidir. “ Ölü” tabirinin kullanılması kişilerin bulunmadığı bir ortamda gıybet edilmesi ve kendilerini savunamayacakları bir durumda gerçekleştiğindendir. Bu, insanın kardeşi hakkında reva gösterebileceği en namert ve kötü zulümlerden biridir.