SESSİZ BİR YALVARIŞ
SESSİZ BİR YALVARIŞ EHL-İ BEYT kavramını duyardım hep. Fakat bu sefer duyduklarım ve okuduklarım her zamankinden farklıydı. EHL-İ BEYT ne demekti, ne anlama geliyordu ve kimlerdi? Biraz biraz başından, ortasından, sonundan duyuyordum. Kendi öğrendiklerini bana da anlatıyor, kendisininde bunları ilk defa duyduğunu söylüyordu. Yakın zamandan beri araştırmaya girdiğini belirtiyordu. "Şimdiye kadar beni bu kadar etkileyen, beni heyecanlandıran böylesi bilgilere ulaşmadım "demişti. Hatta birçok grup ve tarikat çeşitleriyle tanıştım fakat bana bu kadar mantıklı gelen bir bilgiyle karşılaşmadım" diyordu sürekli. Olumsuz tepki vereceğim endişesi içinde olsa da, yine de biran evvel tanışmam için can atıyordu Bana anlattıkça bende meraklanmaya başladım. Ona güvenim tamdı. Bu yüzden ne anlatsa, bana da çok mantıklı geliyor ve sanki İslam diniyle yeniden tanışıyormuşçasına içimde bir heyecan, bir kıpırtı oluşuyordu. Sürekli okuyor, okudukça İslam’ın şuuruna yeniden yeniden varıyorduk. Bir İslam coğrafyasında yaşıyor olmamıza karşın, bu güne kadar ki duyduğumuz, okuduğumuz birçok bilgiler eksik, farklı ve de tam anlamıyla bizlere aktarılmayan yetersiz bilgilermiş. Okudukça, öğrendikçe bu eksikliği daha çok müşahede ediyorduk. Yaklaşık 18 yıl önce bana talip olduğunda, bu evliliğin beni İslam ile ikinci kez şereflendireceği hiç aklıma gelmezdi doğrusu. İslam ile yeniden tanışma süreci, tavsiye, görüşme, araştırma ve istişarenin ardından en son istihareye başvurmam olmuştu. Üçüncü istiharemi, uçan bir seccadenin üzerinde, gecenin karanlığında, devasa ışıklarıyla gökyüzünü aydınlatan bir cami mescidinin içine süzülerek indiğimi ve beyaz yeşil kıyafetli kadınların ibadet etiketleri bir mescidin içine girdiğimi gördüm. Kalbim biraz olsun rahatlamıştı bu rüyadan sonra. Fakat yine de, bir tereddüdüm vardı ki onu da O' son merciye bırakmıştım. Sürekli gidip geldiğim o kuruma bu kez gittiğimde orada Rabbimle hasbıhal içinde O'na tevekkül ederek, secdeye kapanıp şöyle münacatta bulundum gözyaşları içinde - Rabbim! Ben şundan korkuyorum ki; acaba bu kişi benim dinimi yaşamamda bana yardımcı olacak mı? Ya aksi olursa! Tereddüdüm bundandır. Ben diliyorum ki; beni doğru bildiğim bu yolumdan alıkoymasın. Hatta eğer ki, senin daha bildiğin doğru bir yolun varsa, beni, o yolu bulmam ve o yolda yürümem de vesile olsun" cümleleriyle O'na yakarmıştım. Kullarına karşı pek merhametli olan Rabbimin iradesiyle, nikâh defterine atılan o imza, iyi bir eş ile kutsal bir müessese olan evliliğe ilk adım ve NUH’un gemisi olan Hidayet meşalesi, Kurtuluş Gemisine alınan bilet olmuştu. Yüce Allah’ın biz kulları için " hak yolum" diye tanıttığı aşk, sevgi ve muhabbet gemisi olan EHL-İ BEYT’in nuruyla aydınlattığı, O hak yolun ve yolculuğun biletiydi belki de atılan o imza. Daha önceleri defalarca telaffuz ettiğim "Ehl-i Beyt; Hz. Ali, Hz Fatma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin" (aleyhisselatu vesselam )ların isimleri artık benim için başka türlü anlam ifade ediyordu ve tabii o güne kadar isimlerini dahi duymadığımız o masum İMAM’lar (aleyhisselam) Onların isimlerini anarken kalbim başka türlü atıyordu. Şeksiz şüphesiz kabullenip O, hak yola baş koymuştum bir kere. Okudukça öğreniyor, öğrendikçe içimde sanki fırtınalar kopuyordu. Ben hiç bir şey yapmıyordum. Kendiliğinden gönlüme bir nur saçılıyordu adeta. Onların isimlerini andığımız için olsa gerekti. Çünkü Ehl-i Beyt’in isimlerini anmak bile bizi heyecanlandırıyor, içimizde bir sevgi seli oluşuyordu elimizde olmaksızın. Sessiz Bir yalvarış mıydı O Hak yolun ışığında gizlenen? Yoksa O Hak yolun ışığı mı , SESSİZ BİR YALVARIŞTA aşikar olan!? Sessiz Bir yalvarışta gizlenen bu Hak yolun nuru artık açıktan açığa, yavaş yavaş aşikâr oluyor ve her geçen gün birçoklarının da dâhil olduklarına şahit oluyorduk. İlk zamanlar aklıma şu düşünceler saplanırdı. Ehl-i Beyt i tanımak, bilmek ve öğrenmek bizlere ne kazandıracak, ne verecek veya hayatımızda ne değişecekti? Bu cahilane sorularımın cevabını çok merak ediyordum Cevabını defalarca duysam da bunu kendimde idrak edememiştim. Artık yavaş yavaş Ehl-i Beyt’in anlamını kavrıyordum. Ehl-i Beyt ne demekti, bize ne öğretecekti, hayatımıza nasıl bir yön verecekti? Artık idrak edebiliyordum. Ehl-i Beyt İslam’ın direğiydi, ilmin ana kapısıydı ve o an kapı ardına kadar açılmıştı artık yüzümüze. Ehl-i Beyt’in içinde Allah’ın rızası vardı. Sevgi vardı, Resulullah(saa)’ın sevgisi ve en sevgililerinin sevgisi. Emirdi bu! Allahın emriydi Allah’ı razı etmenin yegâne şartıydı. Muhabbet vardı, kalplere huzur veren, derdime derman olan ışığı vardı, karanlık gecelerimi aydınlatan kapısını çaldığın Tevessül ettiğin, asla boş çevrilmediğin hacetler kapısıydı. Sevda vardı kulu kul yapan, Rabbini tanıtan nidaları öğreten. Vermiş olduğum ahddı, ikrar ettiğim sözdü, imanın özü, damarımda kandı. O Allah ki: her an izliyor, görüyor, gözetiyor. Ayağım kayacak olsa, Onların isimlerini andığım an elimden tutup kendine çekiyor. Bana vesile ile gel diyor! Başında ve sonunda Ehl-i Beyt’in olmadığı dua yavandır diyor. Kulluğu okulundan öğren diyordu. Evet, artık yavaş yavaş dünyam değişiyordu. Sorularımın cevaplarını yaşayarak alıyordum. Şimdi bana sorsalar Ehl-i Beyt sana ne kazandıracak veya kazandırdı, ya da hayatından ne değişti diye; derim ki: Ehl-i Beyt başta kulluğumu kazandırdı, Varlığımın sebebi Rabbimi tekrar tekrar kazandırdı. İslam’ın anlamını, Habibim dediği Resulü Kibriya ve NUH’un gemisi olan EHL-İ BEYT’inin gönlüme huzur veren nurunu, sevgisini kazandırdı. Gönlüme, hoşgörü, fedakârlık ve sabır tohumları ekti. Gönülden sevmeyi, kalpten buğz etmeyi. Birbirimizi Allah için sevmeyi, Vahdet duygusunu ilham etti Tembellik etmemeyi, çalışmayı, azmi öğretti. En önemlisi, sizler gibi bizi anlayan aynı gönülden dost kazandırdı. Ve daha neler neler... Sevgili İslam peygamberimiz( saa); "Benim Ehl-i Beyt im NUH’un gemisine benzer, binen kurtuluşa erer, binmeyen helak olur" buyurmuştur. Bu andan sonra aklıma şu sorular takılıyor. Acaba bizler bu gemiye binip , son menziline varıncaya kadar bu geminin içinde yol almak için kazandıklarımızı nasıl ve nerde harcamamız gerekecekti!...
AYŞE ŞİMŞEK