RESULULLAH(SAA)’IN VEDA EDERKEN SON ENDİŞELERİ
RESULULLAH(SAA)’IN VEDA EDERKEN SON ENDİŞELERİ
“Lebbeyk Allahumme lebbeyk!…”
Zaten her şey bu gaye için değil mi?” “Buyurdum! Allah’ım buyurdum.”
Çok heyecanlıyım. Kalbim pır pır atıyor. Sanki yerinden çıkacak. Öyle kolay değil. Hepimiz bizi yaratan Rabb’imizin huzuruna çıkmış gibiyiz. Sanki yüzleşme günü. Dünyadan getireceğin hayatın referansını Rabbi’nin huzuruna verecek gibi. Ölmüş ve bir daha dünyaya geri dönmeyecek gibi.
Ne kadar bu zor anlar…
Geçmişimizi getirmek bu kadar kolay değil ki!
Defalarca tevbe ediyoruz. Saatlerce ağlıyoruz. Kalplerimiz en derinden pişmanlıklar ile dolu. Ancak bunlar yeterli değil.
Rabbimize binlerce defa hamd ediyoruz, O’nu tüm eksikliklerden defalarca tenzih ediyoruz. Söz veriyoruz bir daha, bir daha, bir daha. Bizleri geri gönder dünyaya ya Rabb! Bizler daha güzel ameller ile gelelim huzuruna!
Gözlerimizi açtığımızda anlıyoruz ki, biz daha bu dünyadayız. Tüm bu yakarışlardan sonra Resul’ün seslenişi ile kendimize geliyoruz.
Uzun uzun hitabeleri ile Resulullah(saa) bizlere emir ve tavsiyelerde bulunuyor. Sanki dünyaya veda edecek olanın son nasihatleri gibi. İlk hutbesiyle Arefe günü, öğle ve ikindi namazını cem ettikten sonra tüm inananlara seslendi.
Kalbim durmuş onun sözlerine dikkat ediyordum. Ne diyecek diye…
“Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve bağışlanma diler, O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O’na sığınırız.(Yaptığı amellerinden dolayı) Allah’ın hidayet ettiği birisini kimse saptıramaz ve Allah’ın saptırdığı birisini kimse hidayet edemez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur. Tektir ve şeriki yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve resulüdür. Ey Allah’ın kulları! Size Allah’tan korkmayı ve O’na itaat etmeyi tavsiye ediyorum. Hayırlı olanla başlamayı Allah’tan diliyorum.
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz; sizlere bazı açıklamalarda bulunacağım. Bilmiyorum; belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.”
Neler oluyordu? Hz. Muhammed(saa), sanki veda nasihati ediyordu. Gözlerim dolmaya başladı. Bu sözlerin arkasından endişelenmeye başladım. Aynı hisleri annem de yaşıyordu. Hitabı devam ediyordu.
“Ey insanlar! Bu gününüz, bu ayınız, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal ve saygın ise, Rabb’inize kavuşana dek canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öyle saygındır;(her tür tecavüzden korunması gerekir). Yarın Rabb’inize kavuşacaksınız ve O, sizleri yaptığınız her hal ve hareketten sorguya çekecektir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin.
Ey insanlar! Artık faiz ve tefecilik kaldırılmıştır. Bu durumda sadece sermayenizi alabilirsiniz. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın hükmü gereği faiz ve tefecilik yasaktır. Kaldırdığım ilk faiz ise amcam Abbas b. Abdulmuttalib’in faizidir. O devirde güdülen bütün kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası da amcam oğlu Rabia’nın oğlu Amir b. Haris b. Abdulmuttalib’in kan davasıdır. Kâbe’ye hizmet etmek ve Hacılara su dağıtmak dışında cahiliye döneminden kalma bütün adetler kaldırılmıştır. Kasten adam öldürmenin cezası kısastır. Kasıta benzer biçimde taş ve sopayla adam öldüren ise 100 deve diyet vermelidir. Bundan fazlasını talep etmek cahiliye âdeti sayılır.
Ey İnsanlar! Şeytan bu topraklarınızı kendisine tapılacağından umudunu yitirmiş durumdadır. Ancak bunun dışında önemsemediğiniz birtakım amelleriniz de ona uymanıza razı olmuştur.
Ey insanlar! Haram ayları ertelemek ancak küfrü arttırır. Bununla kâfirler büsbütün sapıklığa düşer. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına denkleştirmek için erteledikleri o ayı bir yıl helal, bir yıl haram sayarlardı. Zaman, göklerin ve yerin yaratılışı günkü gibi dönmektedir. Gerçekten Allah katında (kameri) ayların sayısı, Allah indinde gökleri ve yeri yarattığı gün Allah’ın kitabında 12 Ay olarak belirlenmiştir. Bunların dördü haram aylardır, üçü peş peşe gelir ki Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’dir, birisi ise Cemaziyelevvel ve Şaban’ın arasında yer alan Recep’tir.
Ey insanlar! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki haklarınız yatağınızı bir başkasına çiğnetmemeleri, izniniz olmadan yuvanıza hoşlanmadığınız birisini almamaları ve bir ahlaksızlıkta bulunmamalarıdır. Böyle bir şey yaptıkları takdirde, Allah size, onlara öğüt verme, yataklarını ayırma ve onlara hafifçe vurma izni vermiştir. Böyle bir şey yapmadıkları sürece, onların da sizin üzerinizde ki hakları güzel bir biçimde nafakalarını ve giyimlerini temin etmenizdir. Onlar sizin nazik yaratılışlı yardımcılarınızdır. Siz onları Allah’ın birer emaneti olarak aldınız ve yine Allah adına onların ırz ve namuslarını helal edindiniz. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun (onların haklarını gözetin) ve onlara hayrı tavsiye edin.”
Bu tavsiyeler tamamen “Temel İnsan Hakları”ydı. Resulullah(saa) belki de insan olunmadan önce, güzel Müslüman olunmayacağını insanlara hatırlatıyordu. Tek tek insan haklarına vurgu yapmıştı. Arafat’ta, tüm hacılara bunları hatırlatıyordu. Canım peygamberim! En güzel insan sensin. Keşke herkes seni örnek alsa ve senin gibi bu kadar hassas ve güzel olabilse! İşte bu yüzden yüce Allah, ona çok değer vermişti. Dolayısıyla her söylediği tavsiye, altın harflerle yazılmalıydı.
“Ey insanlar! Müminler kardeştirler; hiçbir kimseye Mümin kardeşinin malı rızası olmadan helal olmaz. Sakın benden sonra eski günlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın.”
Müslümanlar kardeş oldukları halde birbirilerini incitip, birbirilerinin boyunlarını mı vuracaktı? Bu korkunç bir şeydi. Ve her noktaya Resulullah (saa) dikkat çekiyordu. Tüm sorunların çözüm reçetesini de vermiş oluyordu. Gelecek için önemli vasiyetlerde bulunuyordu.
“Ben sizin aranızda iki ağır paha biçilemez emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız. Allah’ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt’im. Bunlar havuz başında benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmazlar.” “ (Sakaleyn hadisi diye de bilinir)
Resulullah(saa), İki ağır emanet bırakıyordu bizlere. “Kur’an ve Ehl-i Beyt’im” diyerek. Sımsıkı sarılmalıydık onlara. İnananlara kendisinden sonraki emanetleri gösterdikten sonra ümmetin dağılmaması için onları uyardı ve şöyle dedi.
“Ey insanlar! Rabb’iniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O’na saygı da en üstün olanınızdır. Arap’ın Arap olmayana, Allah’a göstereceği saygı dışında, hiçbir üstünlüğü yoktur.
Unutmayın burada olanlar, olmayanlara da bunları iletsin.
Bu söylenenlerin diğer inananlara duyurulması konusunda da emir buyurdu. Bu da dikkat edilecek noktalardan biriydi.
Ey insanlar! Allah her hak sahibine mirastaki payını vermiştir. Onun için varise 1/3’ den fazla vasiyet hakkı yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden taşlanarak öldürülmelidir. Kim babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder, efendisinden başkasına intisaba kalkarsa Allah’ın, meleklerin ve bütün lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun. Allah böyle kimselerin ne farz, ne de nafile İbadetlerini kabul eder.
Kölelerin izin haklarına da riayet edin, onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Bağışlayamayacağınız bir hata işlerse elinizden çıkarın, ama cezalandırmayın.
Ey insanlar! Bu anlattıklarımı burada bulunanlar burada bulunmayanlara da ulaştırsın. Çünkü burada bulunamadığı için sözlerime dinleyemeyen nice kimseler, burada bulunup da dinleyenlerden daha kavrayışlı ve anlayışlı olabilir.”
Son emir olarak burada bulunanlar bulunmayanlara duyursun demişti. Ben de Resulullah(saa)’ın emrini dinlediğim için şimdi sizlere anlatıyorum. O sizin de peygamberiniz. Sizin de onun dediklerini duymanıza hakkınız var. Resulullah(saa) belki de bu endişeyi yaşadığı için sormuştu.
“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
Orada bulunan Ashap “Allah’ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bizlere tavsiyelerde bulundun.” diye şahitlik edeceğiz.” diye cevap verdiklerinde Allah’ın Resulü şehadet parmağını kaldırdı ve kalabalığa üzerinde gezdirerek üç defa şöyle buyurdu: “Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol, Allah’ım şahit ol!” (Siretu-u İbn-i Hişam, s.605)
Bu söylediklerinden bir süre sonra ailesi ve tüm inananlar ile beraber Müzdelife’ye doğru geçtiler. Bayramın birinci günü güneş doğmak üzereyken Mina’ya indiler. Cemreye taş atıldıktan sonra orada da Resulullah (saa) meşhur olacak olan bir hutbesini daha verdi.
Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurdu;
“ Ey insanlar! Sözümü dinleyin ve üzerinde düşünerek onu anlamaya çalışın. Bilmiyorum belki bu yılımdan sonra bir daha sizinle burada buluşamam,
Sonra şöyle devam etti;
“Acaba hangi günün en değerli gün olduğunu biliyor musunuz?”
İnsanlar “Bugün.” diye cevap verdiler. “Peki, aylardan hangisi?” diye sorunca yine “Bu ay” dediler. “Beldelerden Hangisi en değerli ve en hürmetli beldedir?” diye sordu. Onlarda “Bu belde; Mekke” diye cevap verdiklerinde, şöyle buyurdu “Hiç şüphesiz sizin kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız birbirinize aynı bugünün, bu ayın ve bu beldenin hürmet ve saygınlığı gibidir ve bu Rabbimizin mülakat edeceğiniz güne kadar devam edecektir ki, o gün, amellerinizden size hesaba çekecektir.”
Ey insanlar! Üzerime vazife olanı size tebliğ ettim mi?
İnsanlar “Evet” deyince” Allah’ım sen de şahit ol” buyurdu. Sonra şöyle devam etti;“Şunu iyi bilin ki; cahiliyet döneminin göstergelerini ve bidatlerini veya o zamandan kalan kan ve mal davalarının hepsini ayaklarım altına almış bulunuyorum. Kimsenin kimseye takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Gerekeni size ilettim mi?” “Evet” dediklerinde şöyle devam etti. “Allah’ım sen de şahit ol.”
Ve devam etti “Şunu bilin ki cahiliye zamanının kalan her türlü faizli borç kaldırılmıştır. İlk kaldırılan faiz ise amcam Abbas b. Abdulmuttalib’in faizidir yine cahiliye zamanından kalan bütün kanların kısas hakkı kaldırılmıştır. İlk kaldırılan kan ise (amcamın oğlu) Haris bin Rabia’nın kanıdır. Acaba gerekeni tebliğ ettim mi?” “Evet” dediler.
O zaman “Allah’ım sen de şahit ol.” diye ekledi ve devam etti;
“Bilin ki şeytan sizin bu topraklarınızda takılmaktan ümidini kesmiştir, ama o çaresiz iyi amellerinizi küçümseyip, onlarda ihmalkârlık yapmanıza razı olmakla yetinmiştir. Bilin ki ona itaat etmek, ona ibadet etmektir.”
Ey insanlar! Unutmayın ki Müslüman müslümanın kardeşidir gerçekten. Hiç bir müslümana Müslüman birisinin kanı helal olmaz. Hiç bir Müslümana Müslümanın malı kendi gönül rızası ile verdiği hariç helal olmaz.
İnsanlar -La ilahe illallah- deyinceye kadar onlarla savaşmaya emredildim. Ama bu cümleyi söylediklerinde kanları ve mallarını benden korumuş olurlar. Allah’ın belirlediği bir hak olursa o başka, (Kıyamet) hesapları ise Allah’a aittir.
Ey insanlar! Gerekeni tebliğ ettim mi?
“Evet” deyince şöyle arz ettiler “Allah’ım sen de şahit ol!” ve devam etti;
Ey insanlar! Sözümü ezberleyin ki benden sonra ondan yararlanasınız. Onu kavramaya çalışın ki bu vesile ile benden sonra yücelesiniz.
Aman! Benden sonra kâfirler olarak geri dönüp, dünya için kılıçla birbirinizin boynunu vurmaya çalışmayın.”
Sonra Şöyle devam etti;
“Şunu bilin ki ben sizin aranızda iki şey emanet bırakıyorum ki eğer onlara sarılırsanız asla dalâlete düşmezsiniz. Allah’ın kitabını ve Ehli Beyt’im olan itretimi. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah) bana haber vermiştir ki; bu ikisi Kevser havuzu başında bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Unutmayın ki; kim bu ikisine sarılırsa kurtulmuştur ve kim onlara muhalefet ederse helak olmuştur.
Acaba gerekeni tebliğ ettim mi? Oradakiler “Evet” Deyince “Allah’ım sen de şahit ol!” buyurdu. Sonra şöyle devam etti. “Bilin ki sizden bazı kişiler havuz başında benim yanıma varit olacak ancak tanınıp benden uzaklaştırılacaklar. Ben “Ya Rabbi, bunlar benim ashabımdırlar!” diyeceğim. Cevabımda şöyle denilecek ; “Ey Muhammed! Onlar senden sonra yeni şeyler icat ettiler ve senin sünnetini değiştirdiler. O zaman ben de şöyle diyeceğim; “ uzak olsunlar, uzak olsunlar!”(Biharu’l Envar, c.37,s.113)
Bu sefer ki hutbede yine ayrılık günlerini hatırlatmıştı. Kalbim dayanamıyordu. Hele annemin sesi hiç çıkmıyordu. Donuyordu sanki. Hatta bir ara dokundum. Yaşıyor mu? diye. Ancak onunda bu ayrılık sözlerinden çok etkilendiğini anlıyordum. Bu hutbede yine iki konuya değinmişti. Birincisi müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından, ikincisi yine sakaleyn konusunu hatırlatılmıştı. Kendisini dinlemeyenler için de “ benden uzak olsunlar” demişti.
Ya Resulullah! Senden nasıl uzak olabiliriz. Sen bizim dünya ve ahiret nefesimizsin. Mina’da üç gün kaldık. Gün içerisinde cemre taşlanıyordu. Hayat boyunca, şeytanın hayattan nasıl çıkarılacağını öğretiyordu. Bütün seçilmişlerin görevi, insanlığa bunu öğretmekti.
Mina’da kaldıklarında bayramın ikinci günü Hz. Resulullah (saa) yine bir hutbe vermişti. Bu da çok önemli mesajlarla doluydu.
Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurdular;
“Allah, benim sözlerimi duyduğunda onu iyice dinleyip, onu duymayanlara ulaştıran yüzü nurlandırsın.
Ey insanlar! Burada olanlar olmayanlara da ulaştırsın. Zira nice fıkıh (idrake layık söz) taşıyan vardır ki, kendisi derinlemesine onu anlamaz. Ve nice fıkıh taşıyan kimse vardır ki, onu kendisinden daha derin düşünen kimseye ulaştırır.
Üç şey vardır ki Müslüman bir kimsenin kalbini onlardan hiçbir şey saptırmamalıdır; Allah için ameli halis kılmak, Müslümanların (hak) imamlarının hayrını isteyip onlara itaat etmek ve onların topluluğundan ayrılmamak. Müslümanların imamlarının daveti bütün müslümanları ilgilendirir. Müminler birbirleri ile kardeştirler. Ve kan ve ırk açısından eşittirler. Başkalarına karşı tek el gibidirler. Onların en zayıflarının bağladığı ahit ve sözleşmeye bile herkes sadık kalmalıdır.
“Ey insanlar! Hiç şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır paha biçilemez emanet bırakıyorum.” “Ya Resulullah nedir bu iki emanet?” diye sor olduklarında şöyle buyurdu; “Allah’ın kitabı ve benim itretim olan Ehl-i Beyt’im. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah) bana haber verdi ki (Kevser) havuzu başında bana varıncaya kadar bu ikisi asla birbirlerinden ayrılmazlar. Aynı benim şu iki İşaret parmağım gibi. (yani her yönleriyle eşittirler). İşaret ve orta parmaklarım gibi demiyorum ki birisi diğerinden farklı olmuş olsun!” (Biharu’l Envar, c.37,s.113)
Yine bu duyulanları duyurmamızı emretmişti. Yine kendisinden sonra inananların kime itaat edeceklerini hatırlatmıştı. İmamlar kendisinden sonra gelen Ehl-i Beyt önderleri idi. Sakaleyn diyerek iki ağır emanete dikkat çekmişti. “Kuran Ve Ehl-i Beyt’im” diyordu…
ADIM ADIM KERBELA KİTABINDAN BİR BÖLÜM
