NUDBE DUASI
Öyleyse ağlayanlar Muhammed ve Ali’nin (Allah’ın salât ve selâmı onlara ve soylarına olsun) pâk soyunun mazlumlarına ağlasın; ve ağıt yakanlar, onlar için ağıt yaksın; ve gözyaşı dökenler, o büyük insanlar için göz yaşı döksünler; ahu-figan edenler, onlar için ahu-figan etsinler. (Yürekten feryad ederek desinler ki): “Nerededir, Hasan; nerededir, Hüseyin; nerededir, Hüseyin’in oğulları; nerededir, o birbiri ardına gelen salihler; nerededir, o birbiri ardına gelen doğrular; nerededir, o birbirini takip eden kurtuluş yolları; nerededir, o sırayla gelip giden seçkinler; nerededir, o ışık saçan güneşler; nerededir, o nur yayan aylar; nerededir, o parlak yıldızlar; nerededir, o din bayrakları ve ilim payeleri; nerededir, o hidayet ve itret ailesinin dışında olmayan Bakiyyetullah; nerededir, o zâlimlerin kökünü kazımak için (Allah tarafından) hazırlanan kimse; nerededir, o sapıklık ve eğrilikleri düzeltmek için beklenilen önder; nerededir, o zulüm ve tecavüzü yok etmek için umut edilen rehber; nerededir, o farzları ve sünnetleri yeniden hayata geçirmek için saklatılan lider; nerededir, o dini ve şeriatı geri getirmek için seçilen; nerededir, o kitabı (Kur’an’ı) ve kanunlarını ihya etmesi ümit edilen; nerededir, o din öğretilerini ve din ehlini diriltecek olan; nerededir, o saldırganların şevketini kıracak olan; nerededir, o şirk ve nifak binalarını (nizamını) yıkacak olan; nerededir, o fâsık, isyankâr ve tâğutları yok edecek olan; nerededir, bâtılın ve bölücülüğün dallarını kesecek olan; nerededir, o eğrilik ve heva heveslerin eserlerini mahvedecek olan; nerededir, o yalan ve iftira ağlarını koparacak olan; nerededir, o azgınları silecek olan; nerededir, o inat, sapıklık ve ilhad ehlinin kökünü kazıyacak olan; nerededir, o dostlara izzet verip, düşmanları zelil edecek olan; nerededir, o sözleri takva üzerine birleştirecek olan; nerededir, o Allah’ına doğru açılan tek kapı olan; nerededir, o Allah dostlarının (evliyanın) yöneldiği Allah’ın yüzü olan; nerededir, o yer ve göğü birbirine bağlayan vesîle olan; nerededir, o fetih gününün sâhibi ve hidayet bayrağını göklere çekecek olan; nerededir, o ıslâh ve hoşnutluğu bir araya toplayacak olan; nerededir, o peygamberlerin ve peygamber evlatlarının kanlarının hesabını soracak olan; nerededir, o Kerbela Şehidi’nin kanını olacak olan; nerededir, o kendine zulüm ve iftira edenlere karşı zafer kazanacak olan? Nerededir, o dua ettiğinde, duası kabul olan çâresiz olan; nerededir, o yaratıklardan ihsan ve takva sâhiplerinin önderi olan; nerededir, o Mustafa Peygamberin oğlu; nerededir, o Murtaza Ali’nin oğlu; nerededir, o üstün makam sâhibi Hatice’nin oğlu; nerededir, o Fatımat-üz Zehra’nın oğlu? Babam, annem ve ben sana feda olayım; Canım sana yönelen belalara siper olsun. Ey Allah’ın dergâhına yakın olan büyüklerin oğlu, ey kerem sâhibi soyluların oğlu; ey hidayete kavuşmuş hidayetçilerin oğlu; ey temiz seçkinlerin oğlu; ey soylu civanmertlerin oğlu; ey temiz kılınmış temizlerin oğlu; ey seçilmiş cömertlerin oğlu; ey ulu efendilerin oğlu, ey aydınlatan dolunayların oğlu; ey ışık saçan çırağların oğlu; ey akan yıldızların oğlu; ey parlak yıldızların oğlu; ey apaçık yolların oğlu; ey âşikâr nişânelerin oğlu; ey kâmil ilimlerin oğlu; ey cârî sünnetlerin oğlu; ey menkul öğretilerin oğlu; ey mevcut mucizelerin oğlu; ey görünen delillerin oğlu; ey Dosdoğru Yol’un [13] oğlu; ey Büyük Haber’in [14] oğlu; ey Allah katında Ümm-ül kitapta (asıl kitap) ismi yüce ve hekîm olanın oğlu; ey ayetlerin ve açık hüccetlerin oğlu; ey apaçık, nurlu burhanların oğlu; ey yeterli hüccetlerin oğlu; ey bol nimetlerin oğlu; ey “Taha” ve “Muhkemat”ın oğlu; ey “Yasin” ve “Ez- Zâriyat”ın oğlu; ey “Et-Tur” ve El-Âdiyatın” oğlu; ey Aliy-yül Â’la’ya (her şeyden yüce olan yüce Allah’a), aralarında iki yaydan belki daha az bir mesâfe kalacak kadar yaklaşanın oğlu; keşke bilseydim, uzaklığın seni nereye çektiğini veya hangi yerin ya da hangi toprağın seni üzerinde taşıdığını; acaba Rezva’da [15] mısın? Yoksa başka bir yerde misin? Yahut Tuva’da [16] mısın? Halkı görmem, ama seni görmekten mahrum olmak, senin en hafif bir ses ve konuşmanı duymamak bana çok ağır geliyor. Zorluk ve belanın beni değil de, hep seni çevrelemiş olması, benim bir feryat ve şikâyet sesimin bile sana ulaşmaması bana çok ağır geliyor. Canım feda olsun sana, ey gaip olup ama bizleri bırakıp gitmeyen. Canım feda olsun sana ey bizden ayrı düşen ama gönlü bizimle olan. Canım feda olsun sana, ey iştiyak sâhibinin gönlündeki arzu; hatırlayıp da gönülden ah çeken erkek ve kadın müminlerin dileği. Canım feda olsun sana ey benzeri olmayan izzet komutanı. Canım sana feda olsun ey varılamayan şevket ve şerefin kurucusu. Canım sana feda olsun ey yüceliğine ulaşılamayan nimet kaynağı. Canım sana feda olsun ey dengi olmayan şeref sahibi. Ne zamana kadar senin için böyle şaşkın kalacağım, ne zamana kadar. Hangi vasıflarla seni vasıflandırayım; hangi dille seninle raz-u niyaz edeyim. Senden başkasından cevap almak, başkalarıyla konuşmak ama senden bir şey duymamak bana çok ağır geliyor. Ben sana ağlarken, halkın sana sahip çıkmaması, bela ve üzüntülerin başkalarının başına değil de, senin başına gelmesi bana çok ağır geliyor. Acaba bir yardım eden var mı ki, onunla oturup senin için ağlayıp feryat edelim? Acaba senin için sızlayan biri var mı ki, o sustuğunda, ben ah-u figan edeyim? Acaba sana ağlamaktan ağrıyan bir göz var mı da, onun yerine ben ağlayayım? Ey Ahmed’in oğlu! Acaba senin mülâkatına nâil olabilmenin bir yolu var mı? Acaba bizim bu günümüz, senin yarınına kavuşacak mı ki, biz de hoşnut olalım? Ne zaman senin o doyurucu çeşmelerinin başına gelip de kana kana içmek bize nasip olacak? Ne zaman senin o tatlı suyundan kanasıya içeceğiz; gerçekten susuzluk süresi çok uzadı? Ne zaman senin huzurunda bulunup her sabah ve akşam senin ziyaretinle gözlerimiz aydınlanacak? Ne zaman sen bizi, biz de seni zafer bayrağını dalgalandırdığın halde göreceğiz? Acaba senin halkın önderliğini üstlenerek yeryüzünü adâletle doldurduğunu, düşmanlarına zillet ve azabı tattırdığını, azgınları ve hakkı inkar edenleri yok ettiğini, mütekebbirleri dağıttığını, zâlimlerin kökünü kazıdığını, görüp de senin çevreni sararak: “El-Hamdü lilllahi Rabb-il Âlemin” dememiz bize ne zaman nasip olacak? Allah’ım! Sen kalplerden gam, ve üzüntüleri giderensin, şikâyetim Sana’dır; çözüm senin katındadır. Bu sıkıntılar girdabındaki hakir kulunun feryadına yetiş, ey imdat isteyenlerin imdadına yetişen; efendisini ona göster de bununla üzüntü ve perişanlığını gider ey müthiş kuvvetler sahibi; kalbindeki yangını söndür; ey Arş’a istiva eden ve dönüş ve sonuç kendisine olan Allah. Allah’ım! Bizler, Seni ve Peygamber'ini hatırlatan velinin zuhuruna müştak olan hakir kullarınız; onu, bizler için korunak ve sığınak olarak yarattın; onu, bize dayanak ve barınak yaptın; ve onu, bizlerden mümin olanlara imam kıldın. Bizden taraf ona esenlik ve selâm ulaştır; bununla bize ikramını çoğalt; onun karar bulduğu yerde bizi de yerleştir; onu bizim önümüze salmakla bize verdiğin nimetini tamamla; ta ki bizi kendi cennetlerine dahil edesin ve hâlis kullarından olan şahitlerle arkadaş olmaya muvaffak edesin. Allah’ım! Muhammed ve soyuna salât eyle ve onun ceddi ve senin elçin olan Seyyid-ül Ekber Muhammed'e ve Seyyid-ül Asgar babasına ve büyük annesi Sıddıka-i Kübra Muhammed’in kızı Fatıma’ya ve seçtiğin ihsankar babalarına, seçkin velilerin ve beğenilmiş yaratıklarından birine gönderdiğin salatların en üstününü, en kâmilini, en bolunu gönder; ve salat eyle ona öyle bir salâtla ki onun sayısının nihayeti olmasın, devamının bitişi olmasın ve süresinin sonu olmasın. Allah’ım! Onunla hakkı berkarar kıl, bâtılı yok eyle; dostlarına yol göster; düşmanlarını zelil eyle. Bizimle onun arasında öylesine bir bağ oluştur ki, onun atalarıyla birlikteliğimizi sağlasın. Bizleri onların eteklerine sarılanlardan ve onların gölgesinde yaşayanlardan kıl. Bizi, onun boynumuzdaki haklarını teslim etmeye, itaatinde ciddi olarak çalışmaya ve emrinden çıkmamaya muvaffak eyle. Onun hoşnutluğunu bize ihsan eyle. Onun şefkat, rahmet ve hayır duasını bize lütuf buyur ki, bizler bu vesîleyle Senin geniş rahmetine ve katından olan saadete kavuşalım! Onun sayesinde namazımızı kabul eyle, günahlarımızı bağışla, dualarımızı müstecap eyle, rızklarımızı bol eyle, dertlerimizi bertaraf eyle ve hacetlerimizi reva buyur. Keremli yüzünle bize yönel, sana olan takarrubumuzu kabul eyle, bize rahmet güzüyle nazar eyle; öyle bir rahmet ki, onun sayesinde indindeki kerâmete kâmil olarak kavuşalım; sonra o nazarını öz cömertliğinle bizden çevirme ve bize onun ceddinin havuzundan onun kadehi ve onun eliyle öylesine âfiyetle kana kana içir ki, artık ondan sonra hiçbir zaman susamak söz konusu olmasın, ey şefkatlilerin en şefkatlisi.” [1]- Adem (a.s) [2]- Nuh (a.s) [3]- Hz. İbrahim (a.s) [4]- Hz. Musa (a.s) [5]- Hz. İsa (a.s) [6]- Mekkeye [7] – Ahzap/33. [8] – Sebe/47. [9] – Furkan/57. [10] – İlk azgından maksat, Hz. Salih’in mucize olarak kayadan çıkardığı devesini katleden zalimdir. [11] – A’raf/128. [12] – İsrâ/108. [13] – Dosdoğru yol, Hz. Ali’nin ismidir. Zira Hz. Resul, Hz. Ali’ye hitaben: “Dosdoğru yol sensin ey Ali” buyurmuştur. [14] – Kur’an-ı Kerim’in Nebe suresinde geçen Büyük Haber’e işaret edilmektedir. Allah Resulü insanların sorgulanacağı bu büyük haberden maksadın da Hz. Ali’nin velayeti olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla Büyük Haber de o hazretin ismidir. [15] – Dağ ismi. [16] – Dağ ismi.