NEFES AL VE RAHATLA!
Öyle bir dönemdeyiz ki son peygamber Hz. Muhammed (saa)’ten sonra asırlar geçti, âlemlere rahmet peygamberin rahmet vasisi olan İmam Mehdi (a.f) de gaybettedir.
Fitne ve fesat ise karada ve denizde ayyuka çıktı. Gerçekten zor bir dönemdeyiz. Bir ahtapot gibi zülüm ve ihlallerin her çeşidi, her yönden hepimizi sarmış.
İşte bu zor günleri İmam Cafer Sadık (a.s)’a sormuşlar.
İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur:
Firavun ’un İsrail oğullarına yapmış olduğu zulümler artınca, ağlamaya sızlanmaya başladılar. Yüce Allah’a kırk gün yalvardılar. Sonra Yüce Allah, Musa’ya ve Harun’a şöyle vahiy etti: “Onları, Firavun’un pençelerinden kurtarın.” Sonra onların yüz yetmiş yılını kaldırdı.[1]
İmam sonra şöyle buyurdu:
Aynı şekilde eğer sizler de böyle yaparsanız, Yüce Allah bize kurtuluş verecektir. Eğer böyle yapmazsanız, iş kendi (seyrine göre hareket edip) sonuna ulaşacaktır.[2]
İstenen şey, kulların kendilerini yaratan Rahman ve Rahim olan Rablerine yönelmesidir. Ve ancak yaratıcısının kendilerine yardım etmesiyle yegâne kurtuluş mümkün olacaktır.
İmam Mehdi (a.f), İshak b. Yakup’un sorularına cevap olarak yine şöyle buyurmuştur:
Kurtuluşun çabuklaştırılması için çok dua ediniz. Çünkü kurtuluşunuz bundadır.[3]
Abdullah b. Sinan da şöyle nakletmiştir:
Babamla birlikte İmam Sadık’ın yanına gittim. İmam şöyle buyurdu:
Yol gösterici bir imamın ve onun tayin ettiği bir âlimin ( vasi olan Ehli Beyt imamlarından) olmadığı bir zamanda yaşarsanız nasıl olacaksınız? O zaman ağlayarak sızlayarak dua eden kimseden başka hiçbir kimse kurtulmayacaktır.
Babam şöyle arz etti:
Allah’a yemin olsun ki; işte bela budur. Öyleyse o zaman ne yapmalıyız?
Şöyle buyurdu:
Böyle olduğu zaman ki sen o zamanı görmeyeceksin, olayın aydınlanması için elinizde olan şeylere sımsıkı sarılın.[4]
Peygamberin olmadığı, zamanın imamının da gaybette olduğu bu dönemi tüm seçilmişler, büyük bir imtihan süreci olarak nitelendirmişlerdir. Çünkü doğru hedef ve doğru yoldan sapmak kolay olup, tehlike ve tuzaklara insanlar daha meyilli olacaklar. İşte bu dönemde kulların alacağı en önemli tedbir; elde olana sımsıkı sarılmasıdır. Dolayısıyla gaybet döneminde imanı korumak her tarafı dikenle dolu ağaca benzer. O ağacın kökleri ise köz olarak elinde tutmak gibidir.
Hz. Muhammed ( saa) şöyle buyurmaktadır;
“Benim kardeşlerim gaybet döneminde olanlardır. Onlar bizi görmedikleri halde inanırlar. Yüce Allah, babalarının sulbünde ve annelerinin rahminde karar kılmadan önce, onların ve babaların isimlerini bana bildirmiştir. (o zaman) sizlerden birinin dinini korumasının zorluğu, eliyle dikenleri temizlemeye çalışan kişinin durumundan ya da elinde ateş koru tutan kişinin durumundan daha zor olacaktır. Onlar, karanlıktaki lambalardır. Yüce Allah onları bütün kara fitnelerden kurtaracaktır.”[5]
Bu azimli ve gayretli mücadele ile ilahi rahmetin insanı her daim kuşatması için gelen tavsiye Ğarik duasını sık sık dile getirmemizdir.
Abdullah b. Sinan, İmam Sadık’tan şöyle nakletmiştir:
Yakında sizlere bir şüphe ulaşacaktır. Yol gösterici bir imamsız ve görünen (seçilmiş olan) bir âlimsiz olarak (şaşkın bir şekilde) kalacaksınız. O şüpheden, Ğarik duasıyla dua eden kişiden başka hiçbir kimse kurtulmayacak.
Şöyle sordu:
Ğarik duası nedir?
Şöyle buyurdu:
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahim! Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde söylemelisin.
Abdullah b. Senan şöyle dedi:
Ya Mukallibel Kulub Vel Ebsar!
İmam şöyle buyurdu:
Evet, Yüce Allah “Mukallibel Kulub Vel Ebsar”dır. Ancak sen “…Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde benim söylediğim gibi söylemelisin.[6]
İmanın korunması ve kurtuluşun olması için bu rivayetlerden şu iki sonuç çıkmaktadır.
Birincisi; ümmetin elinde olana sımsıkı sarılması gerekmektedir. Elde olan ise vahyedilen ayetler ile Peygamberi ve onun Ehl-i Beyt’inden gelen hadislerdir. Gadir Hum hutbesinde peygamber Hz. Muhammed’in (saa) buyurduğu vasiyeti de işte buydu. Nitekim ümmetin elinde de bu deliller bulunmaktadır. Kendisine düşen sadece bu naslara sımsıkı sarılmalı ve dolayısıyla Rabbine, elçisine ve onun vasisine itaat etmelidir.
İkincisi ise Ğarik duasını okumalıdır. Dua şöyledir.
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahîm! Ya Mukallibel kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”
Elbette tılsım tilavetinde değil, tevilindedir. O halde bu duanın anlamı kalbimizde yer edinmelidir.
Öncelikle bir çağrı ve yönelme söz konusudur bu duada. Kulu, Rabbini çağırmaktadır. “ Ya Allah!” demek ile tek ilahı olarak, tüm güzel isimleri kendisine ait olan ve tüm eksikliklerden tenzih ettiği Rabbini anmaktadır. O’na ihtiyacı olduğunu ve yegâne kendisine yetenin O olduğunun artık farkındadır. Bu nedenle de “ ya Rahman!” demektedir. O’nun rahmeti sayesinde her varlığın ayakta durduğunu ve devam edebilmek için de yine O’na dayanması gerektiğini bilmektedir. Dayanmadığında ise Rahim ismi üzere lütuf ve kereminin kendisini terk edeceğini de bilmektedir. O halde “ ya Rahim!” derken kesinlikle Rabbine olan teslimiyetin kaçınılmaz olduğu ve rahmetinin ebediyen kendisini kuşatması için yalnıza O’na ihtiyacı vardır. Bunu da yakalamak için yine yalvarır. “ Ey kalpleri evirip çeviren, kalbîmi dininde sabit kıl.”
O halde her şeye meyilli olabilen bu kalbin, yalnızca Rahman ve Rahim olan Allah’a çevrilmesi gerektiğini bir kere daha hatırlar. Ve bunu istenen din olarak algılamalıdır. Nitekim İmam Ali b. Ebu Talib’e (a.s) sorulan “din nedir?” sorusuna o, şöyle cevap buyurmuştur;
“ Din, içinde iman olan İslam’dır.”
O halde doğru din anlayışını görmemiz için İslam ve iman kavramlarına bir kez daha bakmak gerekir. İslam, vahiy ve risalet üzerinden buyrulan emirler bütünlüğüdür. Kişi bu emirleri kabul ettiğinde İslam dairesine girmiş olur. Ancak iman, bu buyruklar üzerinden kişinin Rabbine, peygamberine ve onun vasisine güvenmesidir.
“Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman kalplerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz. Bununla beraber Allah’a ve resulüne itaat ederseniz yaptığınız hiçbir şeyi boşa çıkarmaz; Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”
Müminler ancak, Allah’a ve resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla mücadele eden kimselerdir. İçleri dışları bir olanlar işte bunlardır.”[7]
Elbette bu noktalardaki seviyenin yakalanması yine hatırlatılan marifet yolunun izlenilmesi ile mümkün olacaktır.
Zürare, İmam Sadık’a şöyle arz etti:
Eğer o zamanı görürsem, nasıl dua etmeliyim?
Şöyle buyurdu:
Eğer o zamanı görürsen, şu duayı oku:
Allah’ım! Bana kendini tanıt. Bana kendini tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam. Allah’ım! Bana peygamberini tanıt. Bana peygamberini tanıtmazsan, imamını tanıyamam. Allah’ım! Bana imamını tanıt. Bana imamını tanıtmazsan, dinimden saparım.[8]
Bu dua da sanki bu zamanlarda takip edilmesi gereken bir yol haritası gibidir.
Allah’ım bana kendini tanıt!...
Allah’ım bana Resulünü tanıt!...
Allah’ım bana hüccetini tanıt!...
O halde bu ahir zaman denilen gaybet döneminde farkında olunması gereken Ğarik ve Marifet duasını sık sık dile getirelim. Ğarik duası boğulan insana ilkyardım olarak gelen acil bir nefes gibidir. Marifet duası ise bu nefesten sonra doğru, huzurlu, mutmain olmanın garantisi gibidir. Hayatı sigortalayan bir anahtar sanki…
İşte Ğarik duası ile nefes al, Marifet duası ile de rahatla!
[1] Yüz yetmiş yıl sonra gerçekleşecek olan bir olayın öne alınmasını emretti. [2] Tefsiri Ayyaşi: 2/163 ve Tefsiri Safi: 2/460 ve Bihar: 4/118… [3] Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/295 ve Muntehab-ul Envaril Muzie: 230 ve Kemal-ud Din: 2/485 ve Elharayic Velcerayih: 3/1115 [4] Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/399 ve Kemal-ud Din: 2/348 ve İsbat-ul Hüda: 3/533 ve Bihar: 52/133 [5] Bihar’ul Envar c. 52, s.124 [6] Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/123 ve Bihar: 52/148 ve Kemal-ud Din: 2/351 ve İsbat-ul Hüda: 3/475 [7] Hucurat süresi/14-15 [8] Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/447 ve Usul-i Kâfi: 1/378 ve Kemal-ud Din: 2/342 ve Bihar: 52/146
