top of page

MERYEM VE ZEYNEP

MERYEM VE ZEYNEP Meryem ve Zeynep çok heyecanlıydılar. Bu yıl beraber ebru sanatı ile ilgili açılan kursa gideceklerdi. Aynı sokakta oturmalarından dolayı birbirlerini tanıyorlardı. Arada sırada birbirlerine selam verip, ayak üzere kısa süren sohbetler yapıyorlardı. Bu kurs planları onları birbirine yakınlaştırmaya başlamıştı. Zeynep çok heyecanlı, atak, konuşmayı seven, ince düşünceli ve çok kitap okuyan birisiydi. Meryem ise sessiz, içine dönük, küçük şeylerle mutlu olan ve uysal birisiydi. Hep bardağın dolu tarafına bakar, mutlu olmayı çok çabuk başaran birisiydi. Meryem ve Zeynep’in kişilikleri adeta birbirine ters düşüyordu. Zıt kutuplar birbirine çeker cinsinden bu ikisi de birbirilerine karşı sevgi beslemeye başlamışlardı. Pazartesi gününe plan yapıyorlardı. Zeynep: -          Renklerin birbirine karışımı beni çok şaşırtır, Meryem. -          Zeynep, doğrusu ben renklerden ziyade oradaki arkadaş ortamını merak ediyorum. -          Neyi merak ediyorsun, Meryem? -          Korkuyorum, acaba gelecek arkadaşlar ile uyum sağlayabilecek miyiz? -          İyi dostlar olabildiği gibi kötü arkadaşlar da olabilir. -          Neyse. Allah kerimdir. Yarın olsun, hayır olsun. O ikisi o geceyi sabırsızlıkla geçirdiler. Zeynep, tüm hazırlıklarını yapmış. Sokağa fırlamıştı. O kadar heyecanlıydı ki ayakkabısını bağlamayı unutmuştu. Sokakta Meryem’i gördü. -          Günaydın, Meryem. -          Günaydın, Zeynep. -          Yanına biraz para aldın mı? Belki malzemelerimizde eksiklik olabilir. -          Aldım, aldım. -          Bende yanıma biraz kumanya aldım. Olur ki acıkabiliriz. İkisi otobüse bindiler. Otobüste bir müzik çalıyordu. Sevgi en güzel şey, diyordu şarkının nakaratlarında. Zeynep bir ara düşüncelere daldı. “Sanırım, Meryem’i sevmeye başladım” diye kendi kendine mırıldandı. Meryem “Bir şey mi dedin?” diye sordu. “Bir şey demedim, kursa geldik.” Beraber kursun kapısından içeri girdiler. Öğretmen ve arkadaşlarla tanıştılar. Bu ilk gün kendileri için unutamayacakları özel bir gün oldu. Meryem, annesi ile ilgili bazı psikolojik problemler yaşıyordu. Annesi çalışan kadın olmasından dolayı Meryem’e çok zaman ayıramıyordu. Meryem de bundan şikâyetçiydi. Arada bir Zeynep’in yanına gelip, Zeynep’le dertleşiyordu. Zeynep adeta O’nun yüreğini rahatlatan bir psikoloğu olmuştu. Zeynep O’na kitaplardan ilginç şeyler okuyarak O’nu güldürüyordu. Hatta Meryem’e de kitaplarından bir tanesini verip okumasını istedi. Zeynep verir de Meryem okumaz mı? Meryem okuduğu kitabın bazı bölümlerini eleştiriyor, bazı bölümlerini ise beğendiğini ebru sanatı kursunda Zeynep’e anlatıyordu. Kitap ve ebru sanatı Zeynep ve Meryem’in hayatının iki önemli şeyi olmuştu. Günler geçiyordu. Bir gün Zeynep ve Meryem ebru sanatı kursundayken şöyle bir karar aldılar. -          Meryem, ben çok yoruldum. Sen de yoruldun mu? -          Evet, ben de yoruldum. Bugün kendi kendimizi takdir edelim mi? -          Edelim ama ne yapalım. -          Bugün Ali Baba’nın yerine gidelim. Kendimize kocaman bir dondurma ısmarlayalım. -          Olur. Ama paramız yetecek mi? -          Yeter, yeter. Bende var. Beraberce kurstan çıktılar. Ali Baba’nın küçük dondurma kulübesine doğru ilerlediler. Zeynep: -          Meryem, sen burada dur. Ben dondurmaları alıp geliyorum. Meryem bekleyedurdu. Zeynep bir yandan giderken, diğer yandan da çantasından para çıkarıyordu. Birden büyük bir gürültü oldu. Zeynep, döndü ve baktı. Birde ne görsün. Gördüğü şey neredeyse kalbini durduracaktı. Gözleri yerlerinden fırlayarak bir çığlık attı. “Meryem, Meryem!” diye uzun uzun bağırdı. Bu yaşadığı şok manzara hayatının hiç unutamayacağı en acıklı sahnesi olmuştu. Meryem’i motosiklet kullanan bir gencin acımasız ve düşüncesizce hareketinin kurbanı durumuna getirmişti. Meryem cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Her tarafı kan revan içinde çevredeki insanlar tarafından hastaneye götürmek için uğraşıyorlardı. Aralarından biri şöyle seslendi: “Hastaneye gerek kalmadı. O artık yaşamıyor.” Zeynep gözleri yaşla dolu olarak: “Yaşamıyor, ne demek. Onu kurtarın” diye feryat ediyordu.  Çevredekilerden biri Zeynep’ten Meryem’in telefon ve adresini alarak ailesine ulaşılmaya çalıştı. Aradan bir hafta geçmişti. Zeynep hâlâ kendine gelememişti. Öyle kendini yalnız hissediyordu ki adeta boğuluyordu. Meryem’in son hali gözlerinin önünden gitmiyordu. Meryem onu terk etmişti. Bundan sonra ne yapacaktı, bilemiyordu. Artık kursa da gitmek istemiyordu. Kitaplara da yüz vermiyordu. Kendini odasına kapatmıştı. Saatlerce sessiz sessiz düşünüyor, kendine sorular sorup kendi cevaplandırıyordu. Her şey çok kötü sonuçlanmıştı. Ama her şeyin ötesinde bir şeyi çok iyi anlamıştı. O, Meryem’i çok sevmişti. Artık onsuz ne yapacaktı? Çok üzülüyordu. Günler böyle sıradan geçiyordu. Meryem yoktu, ama Meryem’in sevgisi hâlâ kalbinde idi. Zeynep çok düşünüyordu. Bu yoğun düşüncelerin arasında bir şey dikkatini çekiyordu. Meryem yoktu, ama sevgisi yaşıyordu. Neden!? Neden!? Neden!? Ölen birisinin sevgisi neden hâlâ devam ediyordu. Çünkü hem sevmek, hem de özlemek onu çok üzüyordu. Bu nedenle Meryem’i sevmekten vazgeçmek istiyordu. Onu unutmak için çeşitli yollar deniyordu, ama olmuyordu. Sevmek çok özel bir duygudur. İnsanı ayakta tutan yegâne enerji… Zaman zaman Zeynep düşünüyordu. Meryem’ i bu kadar sevmesinin sebebi ne idi? Meryem kendisine ne yapmıştı ki Meryem’i bu kadar çok sevmişti. Aslında Meryem sorunlu bir kızdı. İçine kapanık sıradan birisi idi. Zeynep’e özel anlamda çok büyük fedakârlıklar yapmamış, aksine kendisi hep alıcı idi. Peki; neden bu kadar Zeynep’in yüreğinde yer edinmişti… Zeynep günlerce düşündü, düşündü…Yüreğindeki sevgiyi….Sonra bir şeyi fark etti. Yüreğindeki sevginin oluşmasını değil Meryem, hiçbir insan oluşturamazdı. Kimin buna gücü yetebilirdi ki… Hangi insan başkasının yüreğini yönlendirebilirdi ki… Peki, sevgiyi kim yüreğine akıtmıştı. Ve kim akıtmışsa, ancak o yine alabilirdi. Kim? Daima var olan… Ölmeyen…Herkesin yüreğini elinde tutan….İlim, kuvvet ve her bir şeye hükmeden… Ve Zeynep’in kafasında şimşekler çaktı. Yıllarca anlamadığı, bilmediği ve tanımadığı O’nu yüce Allah'ı  artık anlamıştı. Zeynep haykırmaya başladı. “O Allah’tı, O Allah’tı!” Annesi kızının bu halini pek yorumlayamadı. Annesi seslendi kızına: —Ne oldu kızım? Zeyneb’im! —Anne, biliyor musun? .....  Neyi kızım!? —Yüreğimdeki tüm sevgilerin asıl kaynağının Allah olduğunu… Ben geçici sevgilerin gölgesinde dolaşırken, gerçekte sevginin asıl sahibi Allah... Ben bunu şu ana kadar fark edememişim… Annesi kızındaki bu ifadeler ile ne demek istediğini anlamamıştı. Zeynep’in o günden sonra hayatı çok değişti. Artık Allah’ı bütün hayatının üzerinde tüm sıfatları ile hep yanı başında düşünüyordu. Yüreği artık sakinleşmişti. Çünkü sevdiği arkadaşı Meryem, çok sevdiği Rabb’inin yanına gitmişti. O’ndan güzel bir emanetçi olabilir miydi? Artık kalbi rahatlamıştı.

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page