top of page

MÜŞRİK OLMA TEHLİKESİ!

Yusuf süresi/106 “ Onların çoğu Allah'a ancak ortak koşarak inanırlar.” ALLAH'IMIZ KENDİSİNİ TANITIYOR! Yüce Allah, insanlar yanlış tasavvurlara düşmesin, kendi tanımından daha farklı bir şekilde tasavvur sahibi olmasınlar diye kendini kendi vahisiyle tanıtıyor. Kuran’ı Kerim’in tüm ifadelerinde yüce Allah, kendi sıfat ve fillerini anlatıyor. Eğer bizler Kuran ifadelerine dikkat edecek olursak, Yüce Rabb’imizin özelliklerini orada görebiliriz. O zaman bizler de, doğru bir ilah inancı tasavvur olur. Böylece O’ndan başkalarına ilah sıfatlarını yakıştırmayız. Yüce Rabbimizin Vahid yani tek ve bir olduğunu iyice kavramış oluruz. İhlâs suresi/1 “De ki: O, Allah ki birdir…” Vahid olmasının yanı sıra tüm sıfatları eksikliklerden münezzeh olduğu gibi, tüm sıfatlar ilahi sıfatlardır ki sadece kendi zatına mahsustur. Tüm bu ilahi sıfatları kendisinden başka hiç kimsede ve hiçbir şeyde yoktur, olamaz, yakınlaştırılamaz. O’nun isimleri, sıfatları ve fiilleri O’na mahsustur.

Haşr Suresi/22–24 “O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O esirgeyen, bağışlayandır. O, öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, malik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şanını yüceltmektedirler. O, galip olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır.” TEVHİD VE ŞİRK BİRBİRİNİN ZITTIDIR O halde insan, yüce Allah’ı bir ve benzeri, dengi olmayan tek ilah olarak kabul edip, O’nun kendisini tanıttığı gibi bilmelidir. Yoksa yüce Allah’ın kendisini takdim edişini bertaraf edip, kendi başına Allah’ı hakkıyla tanıyamadığı gibi, O’nun yanında başka ilahlar edinme yanlışlığına da düşer. Ve böylece doğru tanım olan “Tevhid” dairesinden çıkmış olur. Tevhid; yüce Allah’ı birlemek ve eşi, benzeri, dengi olmadığına inanmaktır. Tevhid çizgisinde olan inanana “Muvahhid” denir. Böyle bir insan tek kişilik taşır. Çünkü kendini yalnızca yüce Allah’a teslim eder ve O’nun dilediği kimlik tarzı üzeredir.

En’am Suresi/163 “O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.” Tevhid üzere olmayan insanlar ise çok kişilik taşırlar. Mekân ve zamana göre kişilik değiştirirler. Çok yüzleri vardır. Çünkü onların yol göstericileri, hüküm koyucuları, düzen kurucuları, dostları, yardımcıları, sorumluluk duydukları vs. birden fazladır. Tevhidi çizgide tek hedef Allahu Teâlâ’nın rızasıdır. O’na tabi olmak ve itaat etmek onların yaşam sebebidir. Her şeyin başına koydukları “Besmele-Allah’ın adıyla” kendilerine her daim hedeflerini hatırlatır. Ve bu hedefe doğru, şu yöntem ile yol alırlar. “La İlahe İllallah”. Yani “Allah’tan başka ilah yok”. Şirkte ise hedef farklı farklıdır. Hedef çeşitli olduğu gibi, değişkendir de. Bu nedenle belirgin bir hedefleri yoktur. Mekân ve zamana göre isim alır. Sabah farklı, akşam farklı bir isim alabilirler. Hatta aynı saat içinde bile olabilir. Şimdi tespit edebildiğimiz ve anlayabildiğimiz kadarıyla delillerimizle şirk çeşitlerini ortaya koyalım. Ve bu satırları okurken lütfen kendimizi de değerlendirelim. Bakalım bizler de şirk tuzağına düşüyor muyuz?(Allah muhafaza etsin) ŞİRK, BİR AMAÇ SAPMASIDIR Yüce Allah, gerek Bakara Suresi/30. ayette “Hani Rabbin meleklere “Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti” dediği gibi, gerekse Hz. Muhammed (s.a.a)’e inen ilk ayet-i kerimeler olan Alak Suresi/1. Ayet-i kerime de “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” ile insana, kendisini “Var eden Rabb” olduğunu hatırlatıyordu. Bu ne demekti? Şöyle ki; sizi var eden irade ve takdirin sahibi kimdir? Allah’tan başka kim bu kararı takdir edebilir?

Ya-sin süresi/82 “ Bir şeyi dilediği zaman O’nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.” Elbette, yüce Allah’ın dilemesiyle her şey var oldu. O halde insan, yüce Allah’a yönelecek, O’nun dilediğini yaşayacak ve sonuçta O’na dönecekti. Olması gereken yol ve hedef böyle olmalıydı. Yegâne O’na sorumlu idi.  Ama insanlardan kimi doğru hedef ve doğru yolu saptırmaya başladı. Elbette bunun ilk yolcusu ve tarihin ilk kötü öğretmeni şeytan idi. Şeytan insanlara hedeflerini şaşırtıp başka mercileri hedef olarak gösterdi. Hedefini değiştiremediklerinin bir kısmına da doğru hedefi yanlış tanıtarak gösterdi. Tuzak ne şekilde olursa olsun, sonuçta insan amacını yani hedefini şaşırdı. Evet, dili ile “Allah” dedi, “Allah’ı sevdiğini” söyledi, “O’na inandığını, Müslüman olduğunu” tekrarladı ama yolunu O’na yani Rabbi’nin rızasına doğru çizmedi. Dolayısıyla Rabbi’nin rızasını hedeflemedi ya da Rabbi’nin rızasının yanı sıra başkaca rızalar da istedi. İşte böylece şirk açığa çıktı. Geçmişte olduğu gibi, bugün de aynı… Çevrenize bir dönün ve onlara sorun. “Bu hayatta onların hedefledikleri nedir? Hayatlarının en önemli önceliği nedir? Gerçekleşmesini istedikleri en kutsi amaçları nedir?” Müslüman olduklarını iddia eden bu insanların çok çeşitli cevaplar verdiğini göreceksiniz. Hâlbuki bu cevaplar hayatın içinde -gerçek hedef ki Allah’ın rızasıdır- bu yolda araç, bir basamak olması gerekirken, ne yazık ki amaçlanmıştır.

En’am Suresi/162 “De ki benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir” Ama bu amacın yerinde mal, evlat, kariyer, eğitim, modernizm, ırkçılık, soy, nefis, gelenek, ideolojiler… daha da sayamadığımız basit ve geçici seçenekler hedeflenmiştir. Böylece gerçek hedef olan Allah rızası arka sıralamalara atılmıştır. Onlara sorsan Allah’a inanırlar, ama Allah’ın yerine başka hedeflere odaklanırlar. Onların etrafında dönüp dururlar. İşte Allah’u Teâlâ buyuruyor.

İsra Suresi/22 “Allah ile beraber başka ilahlar edinme. Yoksa kınanmış ve kendi başına bırakılmış olursun.” Bu ümmet; geçmiş ümmetlerde olduğu gibi düşünceleri sembolize eden putlara taparak şirk işlemiyor. Ama putsuz olarak çok ama çok şirkler işliyor. Bunu da hedef değiştirerek yapıyor. İlah; yaratan, otoritesinde toplanan, hayranlık duyulan, hükmeden gibi tüm ilahlık sıfatlarını taşıyan tek zat. O tek ilah, Allah’tır. Ve O’ndan başka ilah yoktur. Oysa şirk işleyenler Allah’a inandıkları halde, başka şeylere de hayranlık duyarak, onların otoritesinde toplanarak, onların sunduğu yaşam tarzlarını ve prensiplerini kabul ederler. İşte bu onların Allah’a inanarak, başka hedefleri ilahlaştırmaları, onları hedef tutmaları anlamına gelir. Oysaki yüce Allah, kendi konumuna oturtulan hiçbir şeyi kabul etmediği gibi böyle yapanları özellikle uyarıyor. Nisa Suresi/116 “Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.” O halde şirk, hedef sapması ise şirkten kurtulmanın birinci maddesi, Allah rızası dışında hiçbir şeyi amaçlamamaktır. Yalnızca Allah’ın rızasını hedeflemek ve böyle bir hedefe odaklanarak yol almak çoğu tuzaklardan kurtulmamıza sebep olur. Boşuna “Her işin başı “Besmele”dir.” dememiştir rehberimiz. İnanan insanın hedefini sürekli gündemde tutması için bir hatırlatmadır. Yalnızca “Allah’ın adıyla” hayat yolunda yol almadır… ŞİRKİN TEMELİNDE AZ İMAN VARDIR! Şirk işleyenler, temelinde Allahu Teâlâ’ya inanırlar. Fakat bu iman çok azdır. Bu az olan iman, kendilerinin doğru yolda yürümelerine yeterli değildir. Bu imanın az olması sebebiyle yüce Allah’a yeterli derecede güvenmezler, itaat etmezler, sadakatleri yoktur, sevgi ve korkuları çok yüzeyseldir. Bu nedenle Allah’ın yanına başka şeyleri de aracı koyarlar, Allah’a yardımcılar koyarlar, başka şeyleri de denk tutarlar vs. Allah’u Teâlâ’ya yönelişleri tam bir kaostur. Buna binaen yüreklerinin bir kısmını iman, bir kısmı dalalet ve batıl inançlarla doldururlar. Böylece o yürek iman ve küfrün birbirine karıştığı bir mozaik oluverir. Zaten böyle bir zeminde doğru imanın da olması mümkün değildir. Her ne kadar o yüreğin sahibi Allah dese de, yanlış telakki ve tasavvurlar sonucu o insan, Allah’ın istemediği bir yaşam tarzını yaşayacaktır. Şirk işleyen o kadar az iman eder ki, bu kendisini aydınlatacak kadar yeterli değildir. Aynen bir şimşeğin çakışından faydalanılamadığı gibi... Hatta o şimşeğin bu kadar az bir süre çevresine aydınlık vermesi daha da insanı yanıltır, korkutur, yanlışlıklara iter, ne yapması gerektiğini tespit edemez...  Zaten iman ve küfrün karıştığı yürekler, şirk işlemeye müsait olur. Bazen bunun farkına varsa bile, çoğunlukla şirk işlediğinin farkında olmaz. Çünkü yanlış teslimiyetler, Allah taraftarlığını doğru yapamaz. İman ettiğini söylemesine rağmen, yüce Allah’a muhalefet eder. Oysaki imanı kuvvetli olan bir yürek, yüce Allah’a o kadar bağlanmıştır ki, yüce Allah ne dese yüreğinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, şüphe etmeksizin kabul eder. Yüce Allah, Resulünü rehber olarak göstermişse, inanan insan onu rehber olarak kabul eder. Ama Allah’a inandığı halde, Allah’ın dediğine muhalefet ediyorsa demek ki, Allah’a olan imanı yeteri derecede değildir. Bu bir örnektir. Bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir. Örneğin İsrail oğulları da Allah’a inanıyorlardı. Ama Allahu Teâlâ’nın emirlerine isyan ediyorlardı. Bu yüzden Yüce Allah onları lanetledi ve istemedi. Bu hataların temelinde yatan, yeteri derecede iman etmemeleri idi… Bakara süresi/88 “"Kalplerimiz muhafazalıdır" dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.” İman, güven demektir. Allah’a güvenen tamamen teslim olur. Yok, eğer Yüce Allah’ın sonsuz rahmet ve emin kollarına kendini güvenerek bırakmıyorsa, emin olarak O’nun himayesine girmiyorsa demek ki o insan Rabb’ine itimat etmiyor demektir. Rabb’ine güvenmeyen insan, bu kez kendine başkaca güveneceği, sığınacağı, medet umacağı, bağlanacağı merciler aramaya başlar.

            Nisa süresi/115 “Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”

           ŞİRK, KARMA BİR DİNDİR Halis olan din yani razı olunan yaşam tarzı “İslam” dır. İslam’ın sınırları da vahiy ve onun ışığında resulün öğretisi ile belirtilmiştir. Allah’ımıza ait olan bu sınırların çizgileri hiç kimse tarafından değiştirilemez. Peygamberler dahi buna yeltenemez, bilakis yüce Allah’ın sınırlarına tabii davranırlar.  Her insan ilahi sınırları aşmamaya çalışmalıdır.  Kim böyle bir girişime yeltenirse yüce Allah’ı incitmiş olur. Halis din, yalnızca yüce Allah’ın bildirdiği gibidir. Ne var ki tarih içerisinde çeşitli sebepler ileri sürülerek İslam dinini çeşitli kabul görülen yaşam tarzları(dinleri) ile evlendirmeye çalışmışlardır. Adeta karı koca etmişler. Demokrasi ve İslam, Türkçülük ve İslam, Kürtçülük ve İslam, Alevilik ve İslam, Arap ve İslam, kapitalizm ve İslam, sosyalizm ve İslam, gelenekçi İslam, modernizim ve İslam, nurculuk ve İslam, krallık ve İslam,liberalizm ve İslam....  İnsanın durduğu yer önemlidir. O insanın zaten ve önceden bir duruşu varsa ve onun üzerine İslam elbisesi giymesi onu muvahhid yapmaz. Durduğu yerde demokrasi savunuluyorsa ve bunu İslam ile süslemeye çalışıyorsa bu istenen İslam değildir. Yada bir yandan kavmiyetçilik yapılıp diğer yandan islamdan bahsediliyorsa bu istenen İslam değildir. Ya da ekonomik kararlarda kapitalist kararlar alınıp diğer taraftan İslam savunuluyorsa bu istenen İslam değildir. Kendinin durmak istediği yerden değil Allah’ın gösterdiği yerde durarak islamdan bahsetmek gerekir.           Gördüğümüz gibi çok çeşitli evlilikler çıktı ortaya. Hâlbuki bir İslam vardı. Vahiyin belirttiği gibi. Oysa tek başına islamı yeterli görmeyenler onun yanı sıra başka varsayılan bireysel ve toplumsal yargılar ile takviye yapmaya çalışırlar. Yani dinden eksiltme ve artırma yapıyorlar. Başka yargıları yamamaya çalışıyorlar. Bununla dinin sınırlarını değiştirip kendilerine göre yeniden sınırlar çiziyorlar.           Sizce bu ne anlama gelir? Allah’ın sınırlarını beğenmeyip kendince sınırlar çizmek değil midir? Üstelik biraz islamdan biraz da başka yargı ve anlayışlarla karıştırıp yeni bir din üretmek te değil midir? İşte karma olan bu yeni din, şirkin ta kendisi oluyor. Ve çeşit çeşit anlayışlarla eşleştirilmeden dolayı ortaya bin bir çeşit İslam anlayışı çıkıyor. Bu sefer birinin dediği diğerine ters düşüyor. Birbirilerini tekfir ediyorlar. Birisi İslam ile tanışmak istese hangi kesime başvuracağını şaşırıyor. Ve burada sıralayamayacağımız birçok sorun ortaya çıkıyor. Hâlbuki bizlere emanet edilen tek bir din var. Her boyuttan açıklanmış, sınırları net olarak belirtilmiş bir tek din var. Nerede esnek olunacak, nerede esnek olunmayacak, değişebilen ve değişmeyen yasaları belli olan din... Adı İslam. İşte çeşit çeşit ayrılıkların olduğu yerlerde karma dinin olması kaçınılmazdır. Mutlaka tuğyan kokuları gelecektir her bir yanından... ŞEYTANIN OYUNU Allah’a isyan eden şeytan, bir taraftan yaratıcısına asi olurken diğer taraftan insanlardan intikam almak istedi. İsyanının sebebi olarak kendini suçlama yerine, insanı suçladı. Hâlbuki insan öyle bir asilik yapmasını emretmemişti.

Araf süresi/11-15 “ Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" dedik. İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.

Allah, "Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?" dedi. (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi.

Allah, "Şimdi in aşağıoradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın" dedi.

Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."

 Allah da, "Sen süre verilenlerdensin" dedi.” Şeytan kibirlenerek, kendi benliğini öne çıkararak isyana düşmüştü. Diğer adı ile şirke...benliği ile... Yüce Allah’tan mühlet istedi. Niçin? Şeytanın bir kararı vardı. Onu gerçekleştirmek istedi. İnsanları da kendi akıbetine uğratmak için… Böylece intikamını alacaktı. Bu nedenle Allah’tan süre istedi.

    Araf süresi/15 “Allah da, "Sen süre verilenlerdensin" dedi.” Sürenin verilmesinin hemen akabinde kararını açıklamaktan çekinmeyerek, yapacaklarını listeledi.

Araf süresi/16 “Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım." Doğru yolun üzerine oturmaya karar vermişti şeytan. Elbette doğru yolu göstermek için değil. Doğru yolu yanlış göstererek, insanların doğru yolda ilerlemesini engellemek için… Doğru yolun üzerinde doğru oturmak için değil, doğru yolun üzerinde yanlış oturmak için… Araf süresi/17 “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın."      Elbette her şeyi Rabbimiz biliyordu. Ancak şeytanı imtihana koyduğu gibi, insanları da imtihana aldı.

Araf süresi/18 “ Allah dedi ki: "Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin hepinizi cehenneme doldururum." Böylece insanlar da imtihana girmiş oldular. Şeytan gibi şirkin bir parçası mı olacaklar, yoksa tevhid yolunda Allah’ın rızasına mı koşacaklar? Şeytan, tüm bu asiliklerini, Allah’ı bilerek ve inanarak yaptı. Bakınız Allah ile diyaloguna... Allah’ı biliyor, tanıyor ama tabii olmuyor.  İnsan da aynı hataları ne yazık ki yapmaktadır.  Lakin şeytanı apaçık düşman bilenler onun tuzaklarına düşmezler. Unutmamak gerekir ki doğru yolun üzerinde şeytan bekliyor. Nasıl? Şirk koşturarak... Allah’ı inkâr ettirmeyecek. Çünkü insanlar bu tuzağa çabuk düşmezler. Ya nasıl? Ancak doğru yolu çarptırarak, yarı iman yarı küfür ile donatılmış bir yol ile insanları çok çabuk yoldan çıkarabilirdi. Çoğunlukla bu yolu tercih etti. Çünkü şirk tuzakları kurmak en gizli, en kolay ve en sinsi plan oluyordu. Bu nedenle en çok bu planı seçti. İşte şirki bilmeyenler, bu oyuna çabuk geldiler. Bu yüzden şirkin her çehresini bilmek zorundayız.

İbrahim süresi/22 “İş bitirilince şeytan da diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah'a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır."

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page