top of page

KUR’AN’I ANLAMADA KİLİT KAVRAMLAR

KUR’AN’I ANLAMADA KİLİT KAVRAMLAR; KALP Kalp, onun bir şekilden başka bir şekle çevrilmesi, döndürülmesi anlamına gelir. İnsanın kalbi çok değiştiğinden, etkilenen ve meylederek şekilden şekile girdiğinden bu ismi almıştır. Bu nedenle kalbin eylemi olan ilim, ruh, şecaat, akıl gibi manalarda kalp diye adlandırırlır. İnkilap kelimesi de kalpten türemiştir. Yani döndürülmek demektir. İslam inkilabı demek insanın asli yapısına dönmesi olarak kullanılır. Kur’an’ın yapmak istediği de insanın kalbe gelen her etkenden ve halden etkilendiğinden onun bu değişken halini gerçek yaratılış amacına yani Rabb’ine döndürmek istemesidir. Bu nedenle Kur’an’ın her ayeti, kalbin doğru yolda ilerlemesi için emredilen bir adımıdır. İnen her vahyin üssü, insanın kalbidir. Okunan her ayet, kalbe verilen bir nakıştır. Bu yüzden imam Musa kazım (as)” insan kalbinin iki kulağı vardır . Biri hayrı, diğeri ise şerri dinler” der. İşte Kur’an okuyan insan, kalbini Allah’a döndürmek için okumalıdır. İnsan, kalbini Rabb’ine teslim ederse O’da ayetleri ile kalplere doğru yönü verecektir.

Fetih süresi/4 “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. “ Bu yüzden kalplerin mutmainliği sadece Rabbine dönmekle gerçekleşir. Ve insan kalbini sağlama almış olur.

Rad süresi/28 “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” Kalpler yüce Allah’a teslim olmayıp başka yerlere bağlandı mı yön değiştirmiş olur. Kalpler asli yapısından çıkıp tahrip olmaya başlar. Parçalanmış kalpler olarak önümüze çıkar.

En’âm süresi/25 “İçlerinden, (Kur'an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, "Bu (Kur'an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil" derler.” Haşr süresi/ 14 “Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Halbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.” Bu nedenle sahibine teslim edilmeyen kalpler şirk ile kendilerine zulüm etmiş olurlar. İşte Kur’an okumak, kalpleri asıl sahibine yapılan bir çağrıdır.

AKIL Akıl, ilmi kabul etmeye hazır olan güce denir. Bu güç ile insanın elde ettiği ilme akıl denir. İmam Ali (as) şöyle tarif etmiştir. “ gördüm ki akıl iki kısımdır. Doğuştan gelen ve işitilen. Doğuştan geleni olmadıkça işitileni fayda sağlamaz.” Tıpkı göz görmediği halde güneş ışığının yarar sağlamadığı gibi. Birinci akıl çeşidine Hz. Peygamber (s.a.a) “ Allah, akıldan daha fazla değerli bir şey yaratmamıştır” buyurmuştur. İkinci akıl çeşidinde ise hiç kimse kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değildir.

Ankebut süresi/ 43 “ biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama onların anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz.” İmam Ali (as) aklı kalpte olduğunu ifade eder. Elbette kalbini bu şekilde yönlendiren ve ilmi tasdikleyen kalp artık ikna olmuştur. Kalbi ile de yüce Allah’a bağlanmıştır. Kalbin tasdiklemediği gerçek o insan için bilgi düzeyinde kalır. O insan için ilme dönüşmesi kalbin okumasıyla gerçekleşir. Bu yüzden ilmi okuyan aklın kalbe yuva yapması gerekmektedir.

İLİM İlim, bir şeyi hakikatiyle idrak etmektir. Bu da iki açıdan düşünülür. 1- Nazarî ilim; bilindiği zaman kişinin kendisiyle kemâle erdiği ilimdir. Alemdeki varlıkları bilmek gibi. 2- Ameli ilim; yerine getirilmediği sürece tamamlanmayan ilimdir. Diğer bir açıdan da ilim iki kısma ayrılır. Aklî ve Sem’î (vahye dayalı) ilim Tüm bunlar insan nefsinin manaları kavrayarak uyanması anlamına gelmektedir. Niçin? Sebep; her ilim, Rabb’ine çağıran bir alamettir. Ve her nefis bunu fark etmelidir.

Alak /1-5 “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak" dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” Bazen insan nefsi çeşitli sebeplerden dolayı bu alâmetleri okuyamamaktadır. Buna rağmen Rabb’imizin lutüf ve keremidir ki bu sefer de vahy üzerinden okumayı öğretmektedir. Risalet ve Kur’an ile...

Bakara süresi/ 129 "Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." Bakara süresi/31 “Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi.” Kehf/ 65 “Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” Yüce Allah görünenleri ve görünmeyenleri bilendir. Allah’tan hiçbir şey gizli kalmaz. Yüce Allah alimdir. Bizleri kendi birliğini öğrenme konusunda âlemlere yönlendirdiği gibi diğer yandan da bilmemiz ve öğrenmemiz için vahyler göndermiştir. Bu nedenle kendisine işaret edilen evrendeki her çeşit varlığa alem dediği gibi, vahy i de hakikatin kendisi olarak tüm ilimlerin yöneldiği alim olan yüce Allah’a dönüşün olması gerektiğini anlatır. Tüm kitaplar bir kitabın anlaşılması içindir. Tüm ilimler de yüce Allah’ın alim oluşunun anlaşılması içindir. Bu nedenle Kur’an okunduğunda yüce Allah tarafından teyid edilen bir ilmin, hayatımızı her yönden kuşatan bir ilmin ellerimizin arasında olduğunun farkında olmalıyız. İlim, hedefi Allah’tan sakınma olan en büyük hidayettir.

ÂYET Âyet; apaçık alâmet, gerçekliği açık olan her şey için kullanılır. Kur’an’ın hüküm bildiren her cümlesine de ayet denilmiştir. Yani hem evrendeki her delil, hem de Kur’an’ın her cümlesi ayet olarak isimlendirilmiştir.

Casiye süresi/ 3 “Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.” Bu ayette geçen ayet kavramı ise, insanların bilgi düzeylerine göre farklılık arz eden, bunlara göre değişik bilgilere işaret eden, akılla idrak edilebilecek anlamlara gelir.

HÜKÜM Islah etmek için bir şeyin olmasına veya olmamasına karar vermek demektir.

Maide süresi/ 50 “Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah'ınkinden daha güzeldir?” Yüce Allah her bir şeyi yarattığına göre onlar üzerinde hüküm vermek, yalnızca O’nun hakkıdır. Bu yüzden insanlar kendileri üzerinde tek yetki mercii olarak yüce Allah’ı düşünmek zorundadırlar. Okunan Kur’an, Rabb’inin kendi üzerindeki hükmüdür.

Tin süresi/ 8 “Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” Hikmet kelimesi de hüküm kelimesinden türemiştir. İlim ve akıl ile isabet edilendir. Rabbinin hükmü akla uygun ve ilim üzere olduğundan, insan; bu hükme itaat ettiğinde hikmet üzerinde olur. Bu nedenle muhkem yani sağlamlaştırılmış demektir.

Ahzab süresi/ 34 “Siz evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah en gizli şeyi bilendir, hakkıyla haberdardır.”

RİSALET VE EHL-İ BEYT Resul; sözün yada mesajın taşıyıcısına denir. Bazen melekler, bazen de peygamberler kastedilir. Buna göre melekler semalarda Resul, peygamberler de yeryüzünde Resul’dur. Bu durumda her iki grupta kimin mesajını taşımaktadır. Elbette yaratıcımız olan Rabbimizin. Kur’an meleklerden, sonra da peygamberlerden bize gelen ilahî mesajdır.

Tekvir süresi/ 19 “Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.” En’âm süresi/ 48 “Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” İlahî mesaj Kur’an, Hz. Muhammed (s.a.a)’in kalbine indiğine göre peygamberin algı ve yorumunu almamız zorunludur. Bu nedenle her ayeti anlamak için adres olarak peygamber’e sormak zorundayız. Aksi takdirde mesajı kendi yorumlamamız birçok algı yanılmasına neden olacaktır. Peygamberin yorumlamasının da doğru taşınması içinde güvenilir kimselere ihtiyaç olmaktadır. Burada Resulullah(s.a.a)’ın mesajlarını doğru aktaracak ve ümmete taşıyacak olan kimselerde Peygamber’in kendisinin de teyid ettiği Ehl-i Beyt’idir. Yani onlarsız Resul’e , Resul’süz de ilahî merame ulaşılamayacaktır. Tüm bunların sonucunda Kurân okunduğu halde Kur’an’dan uzak olunacaktır. Bu vahim sonuçlara düşmemek için peygamber Hz. Muhammed(s.a.a) ve onun vasileri olan Ehl-i Beyt göz ardı edilmeden Kur’an okunmamalıdır.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page