top of page

KUR’AN’DAN BİR TEŞBİH: ‘KİTAP YÜKLÜ EŞEK’

“Bildiklerinden yararlanmayana bilmediklerinin de zararı dokunur.

Seni günahlardan alıkoyduğu sürece Kur’an’ı oku.

Engellemiyorsa onu okumuyorsun demektir.”

Hz. Muhammed (s.a.a) Daha önce hiç ‘kitap yüklü eşek’ benzetmesini duymuş muydunuz? Allah (c.c) Cuma Suresinin beşinci ayetinde böyle bir ifade kullanıyor. İlginç, çarpıcı ve rahatsız edici, bir o kadar da ağır bir söz değil mi? İşte, Kitab’ın hükümleriyle sorumlu oldukları halde onun hükümlerini yaşamayanları böyle betimliyor Rabb’imiz. Ayet’in devamında onları “Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplum” olarak nitelendiriyor ve son olarak onların zalim olduklarına vurgu yapıyor: “Tevrat’ın hükümleriyle yükümlü tutulup da onun hükümlerini yaşamayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin haline benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne acıdır. Allah zalim bir toplumu hak yola ulaştırmaz.” (Cuma, 5) Sırtında ciltlerce kitap, milyonlarca bilgi taşıyan eşeğe kitabın ve içindeki bilgilerin nasıl rehberliği ve faydası olmazsa Kur’an-ı Kerim’i okuyan, fakat O’nu anlamak için gayret göstermeyen ve Kitab’ın içindeki hükümlerle hayatına yön vermeyen bizlere de bu ilmin hiçbir faydası olmaz. Kur’an-ı Kerim’in Allah katından gönderilmiş bir kitap olduğuna iman ettiği halde O’nun ayetlerini yaşantımızdan uzaklaştırırsak Allah korusun kitap yüklü eşekten ne farkımız kalır? O’nun indirilme gayesini unutup Kur’an’ı gelişigüzel okuyup geçenler, yani onun ilmiyle amel etmeyen ve ahlâkıyla terbiye olmayanlar; muz alıp onun kabuğunu yiyen, ama asıl meyveyi çöpe atanlar gibidir. Gerçek lezzet ve vitaminden mahrum kalırlar. Ebu Zer’e Rasulullah (s.a.a)’ın hitabı şöyledir: “Ey Ebu Zer! Bir kimseye manevî ilimlerden bir ilim verilirse ve o ilim o kimseyi hak yoluna yöneltmezse, ona herhangi bir şekilde faydasız ilim nasip olmuştur.” Diğer bir hadiste ise: “Dilediğiniz kadar ilim öğrenin, vallahi öğrendiklerinizle amel etmedikçe, hiçbir ilimle ecir kazanmış almazsınız.” Buyrulur. İnsan bir ilmi öğrendikçe kusurunu daha ziyade anladığı zaman âlim olur. Gerçek bilginin ibret alma ve muhakeme etme fırsatı vererek, kişiyi olgunlaştırdığına değinilmiştir. İnsana hatalarını ve noksanlarını telafi etme yönünde katkı sağlamayan bilgi, ne kadar sağlam delillere dayanırsa dayansın faydasız ve gereksizdir. Bu durum, karanlıkta yürürken elindeki feneri kullanmamaya benzer. Işığından faydalanılmadığı için fenerin varlığı ile yokluğu birdir. Hz. Ali (as), ilmin amel etmek olduğunu şu sözlerle aktarırken inananları özü sözü bir olmama hastalığına karşı uyarır: “Ey ilim müntesipleri! Bildiklerinizle amel ediniz. Çünkü âlim, öğrenip amel eden, ilmi ameline uyan kimsedir. Yakında bazı topluluklar belirecek, taşıdıkları ilimleri boğazlarından aşağıya inmeyecek, içleri dışlarına uymayacak, yaptıkları ilimle bağdaşmayacak, halka halka oturup birbirlerine karşı övünecekler. Kişi kendi halkasında oturan birinin bir başka halkaya gidip oturduğunu gördüğünde ona kızacak. İşte böyle kimselerin o meclislerinde yaptıkları ameller, Allah’ın katına yükselmez.” Sahabeler Kur’an ayetlerinin içerdiği hükümleri öğrenmeden yeni ayetleri öğrenmezlerdi. Böylece hem ilmi hem de ameli gerçek anlamda kavramış olurlardı. Abdullah b. Mesud bu konuda şöyle der: “Biz Peygamberimizden Kur’an’dan on ayeti öğrendiğimizde, bu on ayetin içindeki hükümleri öğrenmedikçe diğer on ayete geçmezdik.” “Kulları içinde Allah’tan hakkıyla korkan, ancak âlimlerdir.” (Fâtır, 28) Allah bu ayetle, Kur’an hakkında ancak ilim sahiplerinin düşüneceğini ve ibret alacağını anlatır. Çünkü gerçek âlim, ilmi insanlara üstünlük sağlamak, gösteriş yapmak, sırf hamallığını yapmak için değil; Allah’ı daha iyi tanıyıp muhabbeti güçlendirmek, O’ndan korkup sakınmak ve yine sahip oldukları ilimle yalnız O’na kulluk etmek için öğrenir.       Hz. Muhammed (s.a.a)’in faydasız ilim olarak tanımladığı kavram, insanın kurtuluşuna hizmet etmeyen her ilmi kapsamakla birlikte, insanın yararına olmasına rağmen kişiyi hayra yönlendirmediği için, yük olmaktan öte geçmeyen her bilgiyi de içine alır. Kişiyi hayra sevk etmeyen ve kötülükten men etmeyen yani kitabilikten kurtulup pratiğe geçemeyen, ‘bilgi’den ‘bilinç’e dönüşmeyen her ilim faydasızdır. Mevlana’nın dediği gibi: “Başta olan nice bilgiler vardır ki, onlarla baş oluncaya kadar baş elden gider.” İnsanı hem dünya hem de ahiret mutluluğuna götüren bilgi, harften harekete, bilgiden bilince, zihinden kalbe indiği zaman; insanı dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırır. Aksi halde sırtımızda sadece kocaman bir yüktür.

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

İHLAS

bottom of page