top of page

HADİSLER OLMADAN KUR’AN’IN AÇIKLANMASI

Şura süresi/23. Ayet-i kerime her mealde farklı farklı yorumlanmış, kendi algılama ve kelime anlamından yola çıkılarak mana verilmiştir. Bu anlayışlarla inanan insanlar, farklı farklı düşünmeye başlamışlar. Ve kendilerince bir yol çizmeye yönlendirilmişlerdir. Oysaki bu açıklamayı peygambere sormalıydık. Buhari ve Müslim Sahihlerinde, imam Salebi Tefsirinde de, imam Ahmed bin Hanbel “Müsned”de, Taberani “Mu’cem’ul- Kebir”de, Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 32. babındaTefsir-i İbn-i Ebi Hatem’den, Hafız Ebu Naim-i İsfehani’nin Menakıb,  Vasit, ve Hilyet’ul- Evliya’sından ve Feraid-i Himvini’den, İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”in 14. ayetini açıklarken Ahmed’den, Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib-i Süul”un 8. sayfasında, Taberi “Tefsir-i Taberi” adlı kitabında, Vahidi “Esbab’un- Nüzul”da, İbn-i Meğazili eş-Şafii “Menakıb”da, Muhibbuddin Taberi “Riyaz”da, Mumin Şeblenci “Nur’ul- Ebsar”da, Zemahşeri Tefsirinde, Süyuti “Dürr’ül- Mensur”da, İbn-i Asakir kendi Tarihinde, Allame Semhudi “Tarih’ul- Medine”de, Fazıl-ı Nişaburi Tefsirinde, Kadı Beyzavi Tefsirinde, imam Fahri Razi “Tefsir-i Kebir”de, Seyyid Ebu Bekir Şahabuddin Alevi “Reşfet’üs- Sadi min Bahr-i Fezail-i Beni’n- Nebiyy’il- Hadi”de Tefsir-i Beğevi’den, Sa’lebi’den, Sire-i Molla’dan, Menakıb-ı Ahmed”den, Tabarani’nin Kebir ve Evset’inden, Şeyh Abdullah bin Muhammed bin Amir eş-Şebravi eş-Şafii “Kitab’ul- İthaf”ın 5. sayfasında Hakim, Taberani ve Ahmed’den; Celaluddin Süyuti “İhya’ul- Meyyit”te İbn-i Munzir, İbn-i Ebi Hatem ve İbn-i Merduye’nin tefsirlerinden ve Teberani’nin “Mu’cem’ul- Kebir” adlı kitabından, İbn-i Hatem ve Hakim’den, kısaca büyük alimlerinizin geneli (Emevi taraftarları ve Ehli Beyt düşmanı çok az bir grubun dışında) İbn-i Abbas ve diğerlerinden şöyle naklediyorlar:

Şura suresinin 23. ayeti; “De ki: Ben bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir. Ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa, onun güzelim mükâfatını artırırız.” Nazil olduğunda sahabeler şöyle dediler:

“Ya Resulullah! Allah’ın, sevgisini üzerimize farz kıldığı yakınların kimlerdir?”

 Resulullah (s.a.a) cevaben: “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir.”buyurdular.

Bazı hadislerde de Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu naklediliyor: “Ali, Fatıma ve onların iki oğludur.” Şimdi Ayetin neye işaret ettiği peygambere sorulmadığı için, anlamlar kişiselleştirilmiş manalara dönüştürülmüştür. Bu yanlış çıkış, maalesef tüm ayetlere uyarlanmıştır. Böylece peygamber fonksiyonu devre dışı kalmış olup, bu akide de bile çeşitli sıkıntılara neden olmuştur. Peygambere iman tamamen pasifize edilmiştir. Bu hata sadece Kur’an ile yola çıkanların durumudur. Kur’an kendilerine inzal olmuş gibi, tevili kendilerine bildirilmiş gibi davranmaktadırlar. Zaten beslendikleri yerlerde onlara böyle bir gözlük takmayı tavsiye etmektedirler. İkinci gurup ise Ehl-i Beyti tutup Kur’an’dan uzaktırlar. Ehl-i Beyt ki başlarında Resulullah(s.a.a) var, bu ailenin ayrıcalıklı konumu nedir? Vahy evi olmasaydı veya Rabb’imiz tarafından seçilmiş bir aile olmasaydı bizler ne üzere onları tanıyacaktık. Neden onlara tabi olmak farz olacaktı veya neden onları sevmek, onlara sadakat bu kadar can alıcı bir konu olacaktı?  Peygambere ve ailesine itaat ve sadakat akidenin bir parçasıdır. Onlara tabi olmamak insanı küfre götürür. O halde tüm bunlar neden? Çünkü onlar Kur’an ailesi. Bu nedenle onlara Kur’an olmadan bakmak ve tabi olmak anlamsız olur. İşte Resulullah(s.a.a) bizleri uyarıyor. Hatem'ul-Enbiya (s.a.a), insanların Kur'ân'ı kişisel menfaatlerine uygun şekilde yorumlamalarını engellemek için Kur'ân'ı tek başına emanet olarak bu ümmete bırakmadı. Her iki fırkanın (Şiî ve Sünnî) âlimlerinin kabul ettiği ve Resulullah'ın (s.a.a) buyurduğu; "Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah'ın Kitabı ve itretimi (Ehlibeytimi). Bu ikisine sarıldığınız müddetçe kurtulacaksınız." (Bazı hadislerde ise, "...Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız." şeklinde geçmiştir.) hadisi, Hz. Peygamber'in Kur'ân'ı yalnız başına emanet bırakmadığını, Kur'ân'la birlikte Ehl-i Beyt’ini de ümmete emanet olarak bıraktığını açıkça ortaya koymaktadır. Bunun için Kur'ân ayetlerinin nüzul sebeplerini, içerdiği hakikat ve mânâyı yine onun gerçek açıklayıcısı ve beyan edicisi olan Hz. Resulullah'tan (s.a.a), ondan sonra ise Resulullah'ın Ehlibeyti'nden sormak gerekir. Çünkü Enbiyâ Suresi'nin 7. ayetinde Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:"Bilmiyorsanız, zikir ehlinden sorun."

 Zikr Ehli, Âl-i Muhammed’dir. Zikr Ehlinden maksat, Kur’ân’nın dengi olan Ali (a.s) ve onun İmam olan 11 masum evladıdır. Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 39. babının 119. sayfasında (İstanbul baskısı), o da imam Sa’lebi’nin Keşf’ul- Beyan tefsirinden, Cabir bin Abdullah-i Ensari’den naklen şöyle naklediyor: “Ali bin Ebu Talip; “Zikr Ehli biziz.” buyurmuştur. Zikir Kur’ân’ın adlarından birisidir. Ehl-i Beyt (a.s) ise Kur’ân ehlidirler. Âlimler muteber kitaplarında Hz. Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyorlar: “Beni kaybetmeden önce sorun benden. Allah’ın kitabını sorun benden. Çünkü ben bir ayet nazil olduğu zaman gece mi yoksa gündüz mü, düzlükte mi yoksa tepede mi nazil olduğunu biliyorum. Allah’a and olsun nazil olan ayetlerin hepsinin nüzul sebeplerini, nerede nazil olduklarını ve kime nazil olduklarını şüphesiz biliyorum. Çünkü Rabbim bana fasih bir dil ve algılayıcı bir kalp bağışlamıştır.”   Demek ki, Kur’ân’ın ayetleri delil olarak gösterildiği zaman, bu onun hakiki anlamı ve gerçek müfessirlerin beyanıyla uyumlu olmalıdır. Yoksa herkes kendi görüş ve zevkine, inanç ve fikrine göre Kur’ân’ın ayetlerini tefsir ederse, bu durum ihtilaf ve ayrılığın dışında hiçbir sonuç doğurmaz.  O halde bize düşen en güvenilir yol haritası çizmek. Allah ve Resulü’nün önerdiği gibi öncelikle Ehl-i Beyt mensubu olan imamlarımızın kapılarını çalıyoruz. Sonra Resulullah’ın kapısı açılıyor. Resulullah’tan sonra da Rabb’imizin kapıları açılıyor. Böylece dümdüz bir yol sırat-ı müstakim çizilmiş oluyor. Ne kendimizin yargıları ne de başka kapılardan beslenmek devrede olmayacak. Sadece Rabb’imizin bildirdiği gibi…

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page