top of page

HAC; DİRİLİŞ DERSİ

HAC; DİRİLİŞ DERSİ Haram ve helal sınırlarının karıştığını bir düşünün. Ortaya çıkan tablo; ilkesizlik hastalığı olacaktır. İşte tablo önümüzde. Yanlışlık ve kötülük cesaret aldı. Doğrular ve güzellikler sindirildi. Ortada ne kaldı? İnsan olmanın ne anlamı olabilir artık? İnsan parasız yaşayabilir. İnsan evsiz, çocuksuz, eşsiz, annesiz, babasız, vs. olabilir. Ama insan sevgisiz, güvensiz, şefkatsiz, merhametsiz yaşayamaz. İlkelerin çiğnendiği yerde gerçek manada sevgi ölmüştür. Adalet ölmüştür. Güven ölmüştür. Merhamet ölmüştür. Güzel olan ne varsa, doğru olan ne ise her şey yok olmuştur. Doğrusu insan kaynaklarının hepsi ölmüştür. İnsan kalbinin ölmesi insanın ölmesi demektir, tükendik. Nerede, nerede insan kaynakları!? İnsan kaynakları nelerdi. Elbette insanın insan olmasındaki özellikleri idi. İnsan insancıl olmalıydı. O Allah’ın emrinden gelen ruh değil miydi? Allah nasıl merhametli, adil, cömert, dürüst, sözünde duran, vermeyi seven, sevgiye önem veren vs. idi insan da onun kulu olarak öyle olmalıydı. O’nun kul örnekliğini yapan, insan olmanın şerefini taşıyan Hz. Muhammed (saa) idi. Resul, insan kaynaklarının üreticisiydi. O hep güzel şeyler üretti. Biz ise tüketicisi olduk. Güzel olan ne varsa onu harcadık yok ettik. Resulün merhameti sadece insanlara değil akrabaya, yetime, yoksula, fakire, çocuğa, bitkiye, hayvana, dağa, taşa, toprağa, suya oldu. Biz ise kendimize bile merhamet etmedik. Resulün sevgisi geçmiştekileri de kuşatıyordu, gelecekteki ümmeti de. örneğin yoksuldu. Arabistan ortamında herkes erkek deve kurban ederken o bir keçi kurban etti ve şöyle dedi. “Ya Rabbi bu benden ve ümmetimin kesemediklerinden...” Biz ise kendimizden başka kimseyi sevmez olduk. Bencil olduk. Biz başkalarını sevmektense “herkes bizi sevsin” dedik. Sevdiklerimizden de bedel istedik. Resul cömert idi. Hep verirdi. Vermeyi severdi. Karşılık beklemeden. Sadece “Allah için” derdi. Biz ise malımızı başkasından esirger olduk, cimri olduk. Hep almayı istedik. Kimden veya kimlerden olursa, isteyerek veya istemeyerek hep aldık. İnsanları kendi nefsimiz için sıkıntıya soktuk, zorladık. En iyi ikramlar, en iyi hediyeler, en iyi arzular bizim olsun, istedik. Resul adil olmaya önem verirdi. Onun için erkek olsun, kadın olsun, Müslüman olsun, gayri Müslüman olsun. Ondan eşit haklar görürdüler. Biz ise ayırdık kendimizi. Zenginler – fakirler, kadınlar- erkekler, Kürtler- Türkler, mevki de olanlar – mevkide olmayanlar, güzeller – çirkinler gibi ayırdık. En küçük parçalara bölündük. Ve sonra istedik ki bizim tarafımız baskın çıksın. Ya Resul! Ne desem ki sen ilme, öğrenmeye, okumaya önem verdin. Biz ise cehalete, tembelliğe, eğlenceye, boş şeylere önem verdik. Siz bunlardan Allah’a sığınırken, şimdi Allah’tan bunlara sığınır olduk. Dürüstlük senin ana ilken iken, şaka ve esprilerin de bile yalan yokken, yalan, bizim marifetimiz oldu. Yalana çare gibi, deva gibi baktık. Sana savaştığın müşrikler bile güvenip yanına emanet bırakırken bana Müslümanlar bile güvenemedi. Şimdi Müslümanlar emanetlerini müşriklerin yanına bırakır oldu. Ya Rasulullah! Anlayacağın sen insanlığı üretirken biz tüketir olduk. Bizde hiçbir şeye kalmadı. Cömertlik – cimriliğe, dürüstlük yalancılığa, sözünde durma riyakarlığa, güven ihanete, sevgi nefrete, cesaret korkuya, araçlar amaca, merhamet zulme, alçakgönüllülük kibire dönüştü. En büyük hastalığımız budur. En iyi reçetemiz senin gösterdiğin insanlık. O kadar çok ihtiyacımız var ki önderliğine. Öyle zor ki böyle bir ortamda yaşamak. insan babasına güvenemiyorsa, insan yetiştirdiği çocuğunu sevemiyorsa, insan eşine dürüst olamıyorsa, insan akrabasına koşamıyorsa, insan emeğini alamıyorsa, insan hissettiği gibi, düşündüğü gibi, anladığı gibi yaşayamıyorsa neden insan olsun ki. İnsanda olamıyor ki. Tabiatı hayvanlaşan insan topluluğu, birbirine acımasız, sevgisiz, hoyratça, açça, kibirlice, yüksekçe bakıyorsa neden, neden yaşasın ki? Karısını ezen koca, çocuğundan menfaatlenen baba, bebeğini katleden anne dininden, malından, canından, namusundan, aklından emin olmadığın, olamayacağın bir ortam. Neden yaşasın ki ? insan olmak sende kaldı ya Resul. İnsan olamadık. Bu yüzyılda teknoloji çok gelişti. Ama insanlık gelişmedi ya Resul. Tükenen yalnız Allah inancı değil, Kur’an inancı değil, ahiret inancı değil, namaz inancı değil, başörtü inancı değil, sermayemiz değil, emeğimiz değil, tükenen hayvanlar değil, bitkiler değil petroller değil, altınlar değil, sular değil. Tükenen erkekler, kadınlar, çocuklar, delikanlılar, aileler, toplumlar... Tükenen son şeyde insanlık. Dizlerinin dibinde durup sana yakın olmayı ne kadar çok isterdim. Sendeki güveni, sevgiyi, merhameti, paylaşmayı, bana sunmanı ne kadar çok isterdim. O kadar çok ihtiyacımız var ki insan olmaya ve insan görmeye. Biliyorum problemin nereden olduğunu. Allah’tan gelen ruh bedenimizde. Fakat biz Allah’tan uzaklaşınca biz biz olmaktan çıktık. Şeytana yaklaştık. Şeytanlaştık, şeytani bir kişilik almaya başladık. Suç bizde, nefsimizde ya Resul! Dilerim senin gibi bizde Allah’a yaklaşırız. Yaklaştıkça da insan olmaya başlarız.. Allah’ım sana sığınıyorum. Şeytanlaşan bedenimde beni bana kavuşturmayı nasip et. Ruhum çaresiz, bedenim gaflette. Beni kurtar ya Rabb! İnsan olmak benim bedenimin hakkı. O yüzden bedenimle ruhumu kavuşturmayı nasıp et. Her ikisinin, ruhumun ve bedenimin barışmasını ve sana kavuşmasını. (amin) Tükenmek istemiyorum. Dirilmek istiyorum. Sevmek, sevilmek istiyorum. Güvenmek istiyorum. Merhamet görmek istiyorum. Ama kalpler taşlaşmışsa bunları kim sağlayabilir? Para mı? Mevki mi? Yoksa benim gibi kalbi taşlaşmış olanlar mı? Hiç kimse. Ancak sonsuz sevginin, güvenin, merhametin sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah, ancak O kalplerdekini değiştirebilir. İnsan olmak için yönlerimizi mutlak olarak O’na döndürmeliyiz. O’na yönelmek, O’nu dinlemek, ilkelerini ilken olarak kabul etmekle olur. Ancak O ruhundaki, kalbindeki ve iradendeki katılıkları ve çelişkileri giderip seni fıtratına getirebilir. Bu yüzden yalnızca O’na dön. Değişmek için, dirilmek için, yeniden doğmak için, insan olmak için O’na dön. Dön ve dönder kalbini Allah’a ve O’nun ilkelerine. Bugününün en büyük hastalığı ilkesizlik. Eğer sen helal ve haram ilkeleri bilseydin ve bunun sınırlarını koruyabilseydin ne mazlum olacaktın ne de zalim. Ne hakkını çiğnetecektin, ne de hak çiğneyecektin. İnsanlık görmek için insanca davranacaktın. Sevilmek için sevmek, güvenilmek için güvenmek, şefkat için merhamet edecektin. Bu yüzden ilkeli olmalısın. Öyle bir duruma düştük ki. Ne büyük hastalık ya Rabb! İnsanlık çok büyük bir sancı çekiyor. Anne – babalar huzur evinde, çocuklar çocuk yurdunda, kadınlar pazarda, erkekler piyasada, toplumlar katliamda. Varlıkta yokluk çekiyor insanlık. Ekmek bol, ama karınlar doymuyor. Teknoloji ilerlemiş ama insanlık yararlanamıyor. Din var ama yabancı, Anne var ama şefkatsiz, baba var ama sorumsuz, amir var ama hizmetsiz, derman var ama tarifsiz, emek var ama amaçsız, hukuk var ama haksız, kültür var ama etkisiz, kalp var ama çaresiz, düşünce var ama ifadesiz, alim var ama öğrencisiz, kitap var ama okursuz........... Ne olacak bu insanların hali? İşte haram aylar bir kere daha düşünmeye davet ediyor. İlkelerin sahibine dön. Göreceksin tüm bu sancıların geçecek. İşte istiyorsan gel bir provasını yapalım, ikna olacaksın, işte Hacc. Hac ile hayat yolunda bir arınma daha. Namaz, oruç, sadaka, nasıl nefsi terbiye etmede bir metot ise, Hacc’ta aynı amaçla bir metottur. Rabb’in önce sınıf sınıf aşamalardan geçirdikten sonra hacc sınıfına sokuyor. Namazdan, oruçtan, Kur’an’dan vs. nasibini alamayanlar hacc adayı da olamazlar. Belki imkanları yeterlidir. Hacc’a gidebilirler. Fakat hacc’tan maksada ulaşamazlar. Öncelikle diğer değişim metotlarını (namaz, oruç, sadaka, vs.) aşmış olması gerekir ki değişim sürecine devam etsin. Ta ki iyice arınsın, Rabb’inin huzuruna çıkabilecek kadar ak, pak olsun. Hac da diğer ibadetler gibi, yürek işidir. Yüreği hazır olmayanlar, hacda amaca ve sonuca varamaz. Bu yüzden ilk önce adaylar yürek ve irade temizliği yapmaya kesin karar vermelidirler. Her şeyden önce hacc kelime manasıyla ikna etmek demektir. Yani Rabb’ini ikna edecek bu aday “Lebbeyk, Lebbeyk (buyurdum, buyurdum, davetine icabet ettim. Ben sana teslim olanlardanım, ben sana layık bir kulum. Ya Rabb ne olur bana inan; ben müslümanlardanım.......) “ demektir. İkna edebilecek misin Rabb’ini? İşte bu büyük ana, daha hayattayken hazır olmalısın. Sen müslümanlardan mısın, emin misin? Hz. İbrahim (as) için Rabb’in buyuruyor.(Çünkü Kâbe inşaasını yapan o ve oğludur) “O müşriklerden değildi, O hanifti.” Rabbin senin için de aynı hükmü verir mi?! Sen de müşriklerden değil misin? Sende Hanif misin? Yani katışıksın ve tam imanla teslim olmuş musun?

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page