top of page

GÖZLERDEN KALBE AKIYOR...

Bismillahirrahmanirrahim “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyindenim” diyen Resulullah’ın boynundan öptüğü, sırtında oynattığı o günler ne de çabuk geçip gitmişti. Musibetler sanki kapınızın önünde sıraya girmişti Allah Resulü’nden sonra. Bir bir sınayıp alıp götürüyordu, nübüvvet evinin goncalarını. Ancak ne Fatıma’nın “Hüzünler Evi” senin “gatligah”ının yerini tutabilirdi ne de Zeyneb’in yüreğinde Mazlum Hasan’ın oklanmış cenazesinin dağı senin pare pare olmuş cenazenin dağına denkti…  Hüseyin! Ahhh Hüseyin! Doğduğun gün ağlamıştı Resul senin yasına, ondan armağan kaldı ağlamak bu âşıklarına. Ali ağladı geçerken Kerbela’dan senin o hazin yalnızlığına. Fatıma hazırlık yaptı görmeyeceği, parçalanmış halde kızgın topraklara düşecek vücuduna.   Kerbela! Ah Kerbela! Doymadın mazlumların kanına! Ne dost kaldı ne yaren mazlum Hüseyin’in yardımına. Bir bir feda ettiler kendilerini Hüseyin’in yarenleri, masum imamlarının uğruna. Hür bin Yezid-i Riyahi! “Ananın bu adı sana verdiği gibi sen hem dünyada hem de ahirette azadesin” buyurdu İmam senin hakkında. Hüseyin’e yaptıklarından utanıp, Aşura günü meydanda ilk şehid olan kimse olmak istiyordun. Sen can verirken “Peygamber’e benden önce kavuşacaksın” dedi, İmam Hüseyin (as) sana. Yarenler sabırsızlandılar senden sonra ey Hür! Allah Resulü’ne biran önce kavuşmak için. Bir bir meydana gitti ashabı Hüseyin’in. Ne korku vardı yüreklerinde ne de tereddüt zihinlerinde. Can verdiler kendi zamanlarının imamı uğrunda kılıç, ok  ve mızrak yaralarıyla….. Görülmemiş kahramanlıklarla…. Ayrıldı imam bütün yarenlerinden sonsuz bir acıyla. Vefalı ashabı pare pare olmuş bedenlerle toprak üstündeydi şimdi. Yalnızca kendi Ehlibeyt’i kalmıştı çadırlarda. Abbası, Ekberi, Kasım’ı ve diğerleri… Öce Ekber’ini gönderdi Hüseyn meydana, hem de biran olsun tereddüt etmeden izin verdi Ekber’in herkesten önce can vermesine. Ümitsizce baktı Ekber’in arkasından, istemeksizin mübarek gözlerinden yaşlar süzüldü damla damla… “Allah’ım sen şahit ol, bu orduya karşı öyle bir genç gönderiyorum ki; boy, ahlak ve konuşmada Resulullah’a çok benziyor. Biz peygamberi arzuladığımızda ona bakardık…..”  Susuzluk!!! Ahhhh susuzluk!!! Almıştı takatini elinden Ekber’in. Savaştı bir müddet Ekber kahramanca o zalimler topluluğuyla. Döndü çadırlara babasından bir yudum su istedi susuzluktan kuruyan dudaklarıyla. Ahhh!!! Hüseyn can. Çaresiz kalmıştın Ekber’in can yakan susuzluğu karşısında… Ne verecektin şimdi Ekber’ine… Peygamber benzerini kaybetmek üzereydi Hüseyn. Gönderdi tekrar Ekber’ini meydana, peygamber elinden Kevser Suyu muradıyla. “Topraklar olsun bu dünyanın başına senden sonra Ekberim. .. Lime lime olmuş cenazeni nasıl çadırlara götüreyim…” Belini büktü Ebelfezl-il Abbas’ın kolsuz beden cenazesi. Âlemi sardı senden sonra Abbas, küçük yavruların su isteyen sesleri. Rugeyye feryat etti; Abbas amcam söz vermişti niye su getirmedi? Yoksa yoksa kolları kalem mi olmuş Kamer-i Beni Haşim’in? MEŞKİNE OK MU DEĞDİ AMCA!!! “HEL MİN NASİRİN YENSURİNİ” sesi yankılandı meydanda, kadınların yüreğine ok saplanırcasına.  Yok muydu cennet gençlerinin efendisine yardım edecek kimse. Çadırlardan Ali Esğer’in ağlama sesi yükseldi göklere “Ben varım Mevlam” dercesine. Susuzluktan sütü olmayan annesinin sinesine bıraktığı tırnak izleriyle meydana doğru yola koyuldu Esğer, babasının mübarek ellerinde. Hüseyin’in son kurbanı da can vermişti, zamanının imamı uğrunda…  Ahhh Zeynep!!! Gelip çatmıştı yüzüne bakmaya doyamadığın, ayrılığına bir günden fazla tahammül edemediğin Hüseyin’inden ayrılma zamanı. Bütün kadın ve çocuklar hazin gözlerle İmam Hüseyin’e gitme dercesine çadırların önünde toplanmış bir bir veda ediyorlardı. Oysa sen… Ey Ali’nin aslan yürekli kızı Zeynep! İlahi emrin tahakkuk etmesi gerektiğini biliyor ve asla “GİTME” demiyordun. Ama yüreğindeki Hüseyn muhabbeti, kardeşinin meydana biraz daha yavaş gitmesini istiyor; onun şefkat dolu bakışlarından, varlığının verdiği huzurdan biraz daha faydalanmak istercesine arkasından sesleniyordun: -          Ağabey! Acele etme olur mu? O küçücük tepe tek şahit,  Hüseyin meydanda zalimler ordusu tarafından ok ve mızrak yağmuruna tutulduğunda senin ne hale kaldığına… Ve Zeyneb’in  “VE HUSEYNA” feryadı, Kerbela’ya gelen mazlum annesi Farıma’nın “MAZLUM OĞLUM” feryadına karışıp yükseldi arşa...  Esselamu alel Huseyn Ve alâ Aliyyibnil Huseyn Ve alâ evladil Huseyn Ve alâ eshabil Huseyn

HATİCE HOŞGÖRÜLÜ

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

bottom of page