FETİH SURESİNİ ANLAYARAK OKUYOR MUYUZ?
FETİH SURESİ Hicretin 6. Yılında, Zilkade ayında Medine’de inmiştir. 29 ayettir. Fetih açma, yol gösterme, müjde, galibiyet ve zafere ulaştırmadır. KONU BAŞLIKLARI
Hudeybiye anlaşması ve umreye niyet.
Müminlerin kalplerine Allah’ın destek vermesi ve biat
Peygamberimizin makamı
Peygamberimizin yanında olmayanların mazeretleri
Nifak ehlinin mazeretlerinin arkalarına nasıl saklandığı.
Mücadele meydanlarında müminlerin nasıl direndiği ve çabaladığı
Peygamberi takip eden Ehlibeyt dostlarının takipçi özellikleri İmam Cafer Sadık (a.s) Fetih suresinin faziletinden bahsederken ‘’Mallarınızı, çocuklarınızı ve her şeyinizi, Fetih suresini okuyarak koruyun ‘’ diyor. ‘’Şüphesiz biz sana açık bir fetih verdik.’’ (Fetih 1) Hudeybiye Anlaşması, bir dönüm noktasıdır. Hudeybiye’den sonraki aşamalara bir kapı aralanıyor. Bu anlaşma ile Müslümanların yolunda bir dönüm noktası başlıyor. Burada iki önemli nokta karşımıza çıkıyor.
Mekke müşriklerinin direnişini kırarak, Mekke’nin kontrol altına alınması gerekliydi. Böylece çevredekilerde kontrol edilsin.
Mekke’nin fethine zemin hazırlanıyor. Hudeybiye’den cennete uzanan bir kapı aralanıyor. Eğer Hudeybiye Barış Anlaşması yapılmasaydı Müslümanlar açısından bir kırılma noktası olacaktı. ‘’ Ki böylece Allah, sana nispet verdikleri geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, üzerinde ki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola hidayet etsin.’’ (Fetih 2) ‘’ Ve Allah sana üstün bir yardımla zafer verin.’’ (Fetih 3) Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle dedi : ‘’Ey Ali! Şanı yüce Allah, senin taraftarlarının bütün günahlarını bana yükledi ve günahlarını bana bağışladı. Bunu şöyle buyurdu: Senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar.’’ İmam Cafer Sadık(a.s)’a bu ayet hakkında sorduklarında şöyle dedi: ‘’Allah’a ant olsun ki Peygamberimizin hiçbir günahı yoktur. Lakin şanı yüce Allah, Ali’nin taraftarlarının bütün günahlarına onu kefil yaptı, onunla geçmişte ve gelecekte bütün günahlarını bağışladı.’’ Bu ayetlerde dört nimet vardır.
Apaçık fetih
Bağışlama
Nimetlerin bağışlanması, hidayet verme
Doğru yola iletme ve zafer ‘’İmanlarına iman katmak için müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ (Fetih 4) Korkunç olaylar karşısında huzur ve güven içinde olmaktır. Allah vaat ediyor ki, siz Peygamberin yanında durursanız imanlarınıza iman katarız. Tabi ki temelde iman olmalı ki, Allah imanı kuvvetlendirsin. Bizim inancımızda imanın artması ve azalması vardır. İman amellerle artıp eksilir. ‘’ (Bütün bunlar) mümin erkeklerle, mümin kadınları, içinde sonsuza kadar kalmaları üzere altıdan ırmaklar akan cennetlere sokması ve onların günahlarını bağışlaması içindir. Bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.’’ (Fetih 5) Mümin erkekler mümin kadınlarla, Allah yolunda bir ordu oluşturup Peygamberin yanında sağlam durursa, Allah onları bağışlar. Ve büyük kurtuluşa ulaşırlar. ‘’ Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınlara ve müşrik erkeklerle müşrik kadınlara da azap etmesi içindir. Allah onlara gazap etmiş, onları lanetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlanmıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir!’’ (Fetih 6) Her çeşit hastalık kötü zannın arkasından gelir. Çünkü kötü zan, delile dayanmıyor, çirkinleştirmek için konuşulur. Küfrün kapısını açar, şirke zemin hazırlar. Allah hakkında kötü zanda bulunmak, iftira atmak, ayetleri yalanlamak, Peygamberi ve hücceti de yalanlamaktır. Münafık erkekler, münafık kadınlar, müşrik erkekler ve müşrik kadınlar batıl düşüncelerinde yardımlaşıyorlar. Kötü zanda bulunarak bu hale geliyorlar. Allah hakkında kötü zanneden Allah’a güvenmemiştir. Bu imanı felç eden bir ahlak sıkıntısıdır. ‘’ Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır. Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir. ‘’ (Fetih 7) Göklerin orduları, meleklerdir. Yerin orduları seçilenlerdir. Yeryüzünde emre amade askerleridir. Kim Allah’a, Resulüne, hüccetine sadık ise onları etrafında hüsnü zanla, teslimiyetle, gayretle kenetlenmişse O’dur Allah’ın yeryüzündeki ordusu. Yerin ordusu çok önemli bir makamdır. Yüreği olan o orduda kalır. ‘’ Şüphesiz biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.’’ (Fetih 8) Peygamber Efendimiz(s.a.a) herkese şahittir. Kendisinden sonraki dönemlerinde şahididir. Ahiret gününde de şahittir. Peygamberin üzerimizdeki konumu şahit, müjdeleyici, uyarıcı olmasıdır. Bizler, Allah’ın, Resulünün, hüccetinin şahitliğine inanarak, amel ederek, kenetlenirsek kurtuluşa erenlerden olacağız inşallah. ‘’ Ki Allah’a ve peygamberine iman edesiniz, ona destek olasınız, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O’nu (Allah’ı) tesbih edesiniz.’’ (Fetih 9) Allah’a ve resulüne destek verip yardımcı olacağız. Peygamberin davasını destekleyip saygıda kusur etmeyeceğiz. Allah’ı onun istediği gibi yaşayarak tesbih edeceğiz. ‘’ Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği sözün gereğini yerine getirirse, pek yakında (Allah) ona büyük bir mükâfat verecektir. ‘’ (Fetih 10) Biat, itaat etmek üzere söz vermektir. Bağlılık yemini etmektir. Resule biat edenler, Allah’a biat etmiştir. Tarihsel karşılığı Hudeybiye’de yapılan Rıdvan Biatidir. Peygamber Efendimiz Hudeybiye’de hem hedefi göstermek için hem de, hedefin etrafından dağılmamak için biat tazeliyor. Biat edenlerin yardımcısı da Allah’dır. ‘’ Bedevilerden geride bırakılanlar sana diyecekler ki: ‘’Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Bundan dolayı bizim için bağışlanma dile!’’ Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlar. De ki: ‘Allah, eğer size bir zarar dilerse veya bir yarar dilerse, O’na karşı sizin için kim ne yapabilir? Hayır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’ ‘’ (Fetih 11) Bedeviler, Mekke ve Medineli olmayan, medeniyetten ve ilimden uzak olan çölde yaşayanlardır. Peygamberin davetine icabet etmemek için mazeretler ileriye sürdüler. Mallarının ve çocuklarının Peygambere katılmaktan alıkoyduğunu ileri sürdüler. Ama onlar kalplerinde olmayan şeyi dile getirmişlerdi. Sözlerinde bile samimi değillerdi. Peygamber’den de bağışlanma dilemesini istediler. Oysa Allah onların yaptıklarından haberdardı. ‘’ Hayır. Siz peygamberin ve müminlerin, ailelerine bir daha asla dönmeyeceklerini sandınız. Bu sizin kalplerinizde çekici kılındı ve kötü zanda bulundunuz da helake uğramış bir topluluk oldunuz.’’ (Fetih 12) Hesapta akıllılık etmişlerdi. Ancak, Allah’ın kalplerin özünü bildiğini unutmuşlardı. Peygamberin vahiy aldığını göz ardı etmişlerdi. İşte böyle berbat bir zanda bulundunuz sonunda hayırsız bir toplum oldunuz. ‘’ Kim Allah’a ve peygamberine iman etmezse, şüphesiz biz kâfirler için alevli bir ateş hazırlamışızdır.’’ (Fetih 13) Bu fiilin sahibi kimlikleşti. Kendi eylemlerinin sonunda küfre sapanlardan olup kendi ateşlerini kendileri hazırladı. ‘’ Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’a aittir. O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah çok bağışlayan ve Rahimdir.’’ (Fetih 14) Allah dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır. Allah af ve azabında hiçbir ilkeye sahip demek değildir. Allah insanların niyetine, ameline göre diler ya da dilemez. Ama Allah çok bağışlayan ve pek merhametlidir. Allah’ın hâkimiyetini unutmazsak bağış gelir. ‘’Geride bırakılanlar siz ganimetleri almaya çıktığınızda diyecekler ki: ‘’ Bırakın bizi, sizin arkanızdan gelelim.’’ Allah’ın sözünü değiştirmek istiyorlar. De ki:’’ Asla arkamızdan gelemezsiniz. Allah, daha önce böyle buyurdu.’’ ‘’Hayır, bizi kıskanıyorsunuz’’ diyecekler. Bilakis onlar ancak çok az anlayan kimselerdir.’’ (Fetih 15) Bunu söyleyenler bedevilerdir. Onları derdi menfaat ve ganimetti. Allah’ın sözünü değiştirmek istiyorlar. Oysa bu kafa ve mantıkla peygamberin yanında yer alamazlar. ‘’Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: ‘’ Siz pek yakında, çetin savaşçı bir kavme karşı çağrılacaksınız. Onlarla ya çarpışırsınız yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama daha önce yüz çevirdiğiniz gibi yüz çevirirseniz, sizi acıklı bir azapla azaplandırır.’’ (Fetih 16) Biata yanaşmayıp ganimete koşmaya kalkan bedevilere, bu zihniyete sesleniliyor. Eğer samimiyseniz savaşa çağrılacaksınız. Onlarla ya savaşırsınız ya da onlar Müslüman olurlar. Bu çağrıya itaat ederseniz Allah size güzel bir karşılık verecek. Yüz çevirirseniz Allah sizi acıklı bir azapla azaplandırır. ‘’ Köre vebal yoktur, topala vebal yoktur ve hastaya vebal yoktur. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse, (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirire, onu acıklı bir azapla azaplandırır.’’ (Fetih 17) Ruhsat ayetidir. Köre, topala, hastaya vebal yoktur. Ancak imanda ruhsat yok, amel noktasında ruhsat vardır. Ama ilmin yayılmasında yardımcı olabilir. Yeter ki kalp, Allah’a ve peygambere sadık olsun, kaymasın. ‘’ Şüphesiz ki Allah, ağacın altında sana biat ederlerken müminlerden razı olmuş, onların kalplerinde olanı bilmiş; böylece üzerlerine güven indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih bahşetmiştir.’’ (Fetih 18) Abdullah oğlu Cabir Enseri şöyle dedi: ‘’Hudeybiye gününde bu ayet indiğinde, ayetin en evlası Ebu Talip oğlu Ali idi. Çünkü ayette yakında onların bir zaferle ödüllendirilecekleri zikredilmiştir ki bu zafer Hayber’de Ali’nin eli üzere olmuştu.’’ Müminlerin Emiri İmam Ali şöyle dedi: ‘’Şanı yüce Allah’ın Tevrat ve İncil’de Muhammed’in veziri olarak zikretmiş olduğu kişi benim! Ağacın altında Peygambere ilk biat eden de benim.’’ Bu ayette Hudeybiye’nin bereketlerinden bahsediliyor. Hayber’in fethi, Mekke’nin fethi kıyamete kadar olan fetihlere bir müjdeydi. ‘’Ve alacakları birçok ganimetler(bahşetmiştir). Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ (Fetih 19) Gelecekteki Mekke’nin fethine işaret ediliyor. ‘’ Allah, size alacağınız birçok ganimetler vaat etti. Bunu size hemen verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki bu, müminler için bir işaret olsun ve (Allah) sizi dosdoğru bir yola hidayet etsin.’’ (Fetih 20) Allah size ganimetler vaat etti. Bunu size hemen verdi. Ahirette ki ikramının küçük bir numunesini bu dünyada verdi. Ve insanların elini üzerinizden çekti. ‘’Sizin henüz güç yetiremediğiniz ama Allah’ın(kudretiyle) kuşattığı başka(ganimetler) de (var). Allah’ın her şeye gücü yeter.’’ (Fetih 21) Secde/ 17 ‘’ Artık hiçbir nefis yaptıklarının karşılığında kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin saklandığını bilemez.’’ ‘’Kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamazlardı.’’ (Fetih 22) ‘’Bu, Allah’ın öteden beri süregelen sünnetidir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.’’ (Fetih 23) Kâfirlerin yardımcıları yoktur. İhlâsla mücadele edilirse, Allah’ın vaadi onlarla beraberdir. Allah ebedi hayatlarını da değiştirecek şekilde lütuflarını yağdırır. Allah’ı sünneti budur. ‘’ Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke’nin göbeğinde onların ellerini sizden, çeken O’dur. Allah, yaptıklarınızı görendir.’’ (Fetih 24) ‘’ Onlar, kâfir olup sizi Mescid-i Haram’dan ve bekletilen kurbanları da yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer kendilerini bilmediğimiz mümin erkeklerle mümin kadınları çiğneyecek ve bu yüzden büyük sıkıntıya düşecek olmasaydınız, (Allah Mekke’nin fethine izin verirdi. Böyle olması) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (müminler) seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden kâfirleri acıklı bir azapla azaplandırırdık. ‘’(Fetih 25) Bir kişi İmam Cafer Sadık’a şöyle dedi: ‘’Ali, Allah’ın dini uğrunda cihat edebilecek güçte ve durumda değil miydi ki, Ebubekir ve Ömer’e karşı savaşmasın?’’İmam Cafer Sadık şöyle dedi: ‘’Onlara karşı savaşmasını men eden bir ayet olduğu için onlara karşı savaşmamıştır.’’ Soran kişi: Bu hangi ayettir diye sordu. İmam bu ayeti okudu. ‘’Kâfirler kalplerine taassubu, o cahiliye taassubunu koyunca, Allah da peygamberine ve müminlere kendi güvenini indirdi ve onları, takva sözüne bağlı kıldı. Onlar da zaten buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi bilendir.’’ (Fetih 26) İmam Ali Rıza şöyle dedi: ‘’Takva(erdemlilik) müminlerin emiri İmam Ali’nin velayetidir. Onun velayeti üzerinde ancak bizim taraftarlarımız durmuştur. Çünkü onlar buna tam yanaşan ve hak eden kimselerdir.’’ ‘’Şüphesiz Allah, peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş ve (kiminizde ) kısaltmış olarak korkmaksızın gireceksiniz. (Allah) sizin bilmediğinizi bildi ve bundan önce (size) yakın bir fetih nasip etti.’’ (Fetih 27) ‘’ Peygamberini hidayetle ve onu bütün dinlere üstün kılmak için hak dinle gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.’’(Fetih 28) İmam Muhammed Bakır şöyle dedi: ‘’Şanı yüce Allah peygamberini hidayet ve hak din ile gönderdiğini duyurması, onu vasiyet ve velayet ile gönderdiğine işarettir. Nitekim Ali’nin halife ve imam olarak ümmete vasiyet edilmesi ve onun velayeti, hak olan dindir. Şanı yüce olan Allah bu dini, kâfirler istese de istemese de Mehdi ile bütün dinlerin üzerine üstün kılacaktır. Esas olan küfür, Ali’nin velayetine karşı çıkmaktır.’’ ‘’ Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidir. Onların rükû ve secde ederek Allah’tan bir lütuf ve rızayet istediklerini görürsün. Yüzlerinde secde izlerinden (meydana gelen) belirtileri vardır. İşte onların Tevrat’taki vasıfları da(şöyledir): Filizini çıkaran, onu güçlendiren, kalınlaşan ve böylece gövdesinin üzerine duran ekin gibi ki ekincilerin hoşuna gider. (Bu benzetme ) kâfirleri onlarla öfkelendirmek içindir. Allah, onlardan iman edip Salih ameller işleyenlere bağışlanma ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir. (Fetih 29) Hz. Muhammed’in yanında olmak, kâfirlere karşı şiddetli kendi aralarında merhametli olmayı gerekli kılar. Yüzlerindeki secde izi alamet demektir. Sembolik sözdür. Yaşam biçimidir. Teslimiyetin işaretidir. Onların özellikleri rükû ve secde halinde olmaları, Allah’ın lütuf ve hoşnutluğunu elde etmek istemeleridir. Bu onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’de ekincilerin hoşuna giden bir ekine benzer. Allah onlardan iman edip iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.