top of page

FELAK SÜRESİ HATIRLATIR; SABAHLAR UMUTLARIN MÜJDECİSİDİR….

SABAHLAR UMUTLARIN MÜJDECİSİDİR…. Sabah, karanlıkları yarar ve çıkar ortaya…  Karanlıklar gerçekleri örter, adeta bir perde gibidir. Bağrında çok sırlar, gizlilikler, çok oyunlar vardır. Ve aşikârlığı sevmeyen, hileler peşinde dolaşan insanlar karanlığın bu özelliğinden faydalanırlar. Dikkat ederseniz kötülükler çoğunlukta karanlıklarda planlanır ve uygulamalara dökülür.   Karanlık, aydınlığın zıt kutbudur. Bu anlamda karanlık kötülüklerin sembolü durumuna gelmiştir. Bu nedenle karanlık deyince aklımıza kötülükler ve zulümler gelmektedir. Felak; susuz çöllerde çıkan bir pınar,  çorak topraklarda açan bir çiçek, zalim bir toplumda çıkan bir nebi gibi… Tüm kötülüklerin içinden bir umut, bir müjde, bir yol, bir nur fışkırmasını anlatır. Ve o müjde, o umut, o nur tüm toplumun üzerine doğar. Her eve girer. Her kesim sabah ile gözlerini açar dünyaya. Geceler ne saklamış olursa olsun bağrında, ne planlar yapılırsa yapılsın arkalarda…. Her sabah yeni bir umut olarak uyanırız…  Sanki tüm hileler suya düşercesine. Tüm karanlıklar parçalanırcasına… Rahman ve Rahim olan Rabb’imiz onların plan ve projelerini alt üst eder. İnananların dostu Allah’tır. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnanmayanların dostları ise tağuttur. O da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Sabahlar herkesin üzerine doğar. Ama herkes onu karşılayamaz. Ancak gözleri ve kalpleri açık olanlar görme, duyma ve anlama kabiliyetleriyle sabahların farkında olurlar. Sabahlar semboliktir. Aydınlığı ifade ederler. Aydınlıkta Rabb’imizin yoludur. Hakikattir. Netliktir. Vahy ve peygamberler bu ümmetin sabahıdırlar. Vahy ve peygamberleri anlamayanlar, sabahların da farkında olamazlar.  Vahy ve peygamberler, tüm evlere girerler. Tüm toplumun üzerine doğarlar. Bir güneş gibi kamuya aittirler vahy ve peygamberler. Çünkü onlar tüm insanlığa gönderilmiştir. Sabahların farkında olanlar onları karşılarlar, evlerine ve hayatlarına davet ederler. Onları talep edenler, yürekleri susuzluktan çatlayanlar onları dört gözle beklerler ve dört elle sarılırlar onlara. İşte yalnızca onlar görebilirler, duyabilirler, anlayabilirler onları ve farkında olurlar sabahların. İşte gün sabahı fark edenlerindir. Sabahların sahibi yüce Allah’tır. İşte sabahları takip edenler Rabb’inin terbiyesini alırlar. Karanlıklardan ve karanlık işlerden uzak dururlar. Sabahlar aydınlığını Rabb’ine itaate borçludur. İşte insanlar Rabb’ine itaat ederse, aydınlığa kavuşur mutlak olarak. Çünkü aydınlığı, Rabb’imiz şefkatli ellerinde tutmaktadır. Her kim ellerini uzatırsa Rabb’ine, o şefkatli eller tutacaktır o uzanan elleri, yeter ki sen uzat ellerini Rabb’ine ve sığın O’na. “ Deki; sığınırım, sabahın Rabb’ine…”

AFAKTAN GELENLER “YARATILANLARIN ŞERRİNDEN…” Tüm yaratılanlar iki yönlüdür. Olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Zıt kutupludur. Sevgi olduğu gibi sevginin öteki yüzü korku da vardır. Hoşgörü olduğu gibi öfke de olabilir…. Yaratılanlar zayıftır. Zayıflıklarından ötürü ilginç tablolarda yer alabilirler. Bu olumlu olduğu gibi olumsuz tablolar da olabilir. Yaratılanlar geçicidirler. Bu nedenle hırsları, aceleci olmaları, tahammülsüzlükleri vs gibi özellikleri değişik durumlara sebep olabilir. Yaratılmışlar hem kendilerine, hem de çevrelerine karşı bilerek veya bilmeyerek zarar verebilirler. Tuzak kurabilirler. Korku salabilirler. Her nereden saldırılar düzenleyeceklerini bilemeyiz. Bazılarını tespit edebiliriz. Ama hepsini asla bilemeyiz. Yapacağımız şey onların her yaptığından haberi olan, onların her yaptığına şahit olan Rabb’imize sığınmak. Bazı tehlikelere karşı Rabb’imiz vahy ve resuller yolu ile bizleri uyarır. Ama bazılarını ise fark edemeyebiliriz. İşte görünen ve görünmeyen tüm tehlikelere karşı Rabb’imiz kendisine sığınmamızı öneriyor. Bu şu demektir. Rabb’imiz vaad ediyor. “Sığının bana, koruyayım sizi.” “Deki; sığınırım sabahın Rabb’ine, yarattıklarının şerrinden…” Yaratılanlar insan olabilir, cinler olabilir, şeytanlar olabilir, hayvanlar olabilir, bitkiler olabilir,  dağlar, denizler, yıldızlar… İki arkadaş birbirine zarar verebilir, karı koca birbirini ezebilir, baba- evlat haksızlık yapabilir, amir- memur birbirinin hakkını çiğneyebilir, öğretmen- öğrenci sorunu olabilir, toplumlar birbirini katledebilir… İnanmayan cinler kötü fikirler verebilir, insanları kötülükleri düşünmeye sevk edebilir… Şeytan insanın en şiddetli düşmanı… İnsanları tuzağa düşürmek için her türlü desiselerin peşinde… Böceklerden tutun, en iri hayvanlar birbirlerine zarar verdikleri gibi, insanlar içinde tehlike ve korku alanları oluşturabilir. Aynı şey bitkiler ve diğer varlıklar içinde geçerli… Tüm bu örneklemelerden sonra çevremizi kuşatan çok çeşitli, çok değişik ve çok karmaşık korku, zarar, kötülük çağrıştıran alanlar tarafından kuşatıldığımızı biliyoruz. Tüm bunlardan sonsuz kudret ve rahmet sahibi yani sabahın Rabb’ine sığınıyoruz. “KARANLIĞIN ŞERRİNDEN” Gasik gece karanlığının ilk vakitleri demektir. Vakap; karanlığıyla bastırmak demektir. Geceler gizliliği korur, utanılan, gizlenilen ve sinsice planlar gecenin karanlığından yararlanarak yapılır. Çünkü gözlerden uzak durulmak istenir. Alenî yapılmaktan hoşlanılmayan davranışlar, gecelere bırakılır. İnsan aciz ve sınırlı bir varlıktır. Her şeyi, her kötülüğü tespit edemediği gibi haberdar da olmayabilir. Gece bir örtü gibidir, insan her şeyi görmeyebilir. Bu nedenle sıfatlarında sınırsız olan Rabb’ine sığınır. O gece örtüsünün altında neler olduğunu en iyi bilendir. Ve gecelerin bağrında saklanan her kötülüğü ve her tuzağı yıkmaya muktedirdir. İsterseniz Rabb’imizin sıfatlarını yeniden bir şerit gibi geçirelim irademizden. O geceleri yarıp aydınlığı ortaya çıkaran sabahın Rabb’idir. “DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLARIN ŞERRİNDEN” Esrarengiz dünyayla ilgilenenler çirkin emeller ve niyetlerden dolayı insanlara kötü telkinler verebilirler. Bu kötü telkinler ile insanları tuzağa düşürürler. İnsanları kendi dünyalarında boğabilirler. İnsanların duyguları ve zaafları ile insanlara zindan kurabilirler. Tüm bunlar psikolojik oyunlardır. Nefes almak ve vermek insanın hayat bulmasında birinci derecede önemli bir işlevdir. Nefes verirken içimizdeki kirli havayı dışarı çıkarırız. Vücudumuzdan artık ve işe yaramaz bir madde gibi. Nefes alırken temiz havayı içimize çekeriz. Çünkü temiz hava bizim ihtiyacımızdır.  Nefes alıp vermenin işlevi, temiz ve kirli olmakla alakalıdır. Yani nefesi temizlenmek için kullanırız. Ama iç dünyaları kapkaranlık olanlar, tabiatları gereği nefeslerini başkalarını kirletmek için kullanırlar. Temiz dünyaları karanlık gecelere çevirirler. Bu oyunlar ile karı koca, iki kardeş, baba oğul gibi tüm insanların değerli bağlarını bozabilirler. Tüm bunların altında yatan esas sebepler para, hırs, öfke, kıskançlık, kin, intikam gibi insana yakışmayan şeytanımsı sebeplerdir. İşte bu alanlarda dolaşan ve yaratılış amacını unutup nefeslerini bu yolda kullananların şerrinden Rabb’imize sığınıyoruz. Veli ve vekil olarak Rabb’imiz bize yeter. Çünkü O, sabahın Rabb’idir. “HASEDCİNİN HASED ŞERRİNDEN” Haset hastalığın altında yatan esas sebep, yüce Allah’a olan güvensizliktir. Yüce Allahın kulları arasında yaptığı taksimatı kabullenemez. Rabb’imiz tüm kullarına çeşitli ve değişik dozlarda rızık paylaştırmıştır. Haset edenler bu paylamayı kabullenemezler. Kendilerine kalsa daha farklı paylaştırırlardı. Zaten insanlara olan davranışlarının temelinde, bu paylaştırmaya kalkışmalarıdır. Örnek komşusunun malını kıskanırlar. Ona göre o mal sahibi olmamalıdır, onlar buna layık değildir. Bu fikirde o kadar sabitleşir ki fikri sadece duygularda kalmaz. Sözlere dökülür. İfadeleri ile komşusunu incitir. Bununla da rahatlamaz. Komşusunun malını yok edebilmek için çeşitli plan ve projelere girerek fiili müdahaleye geçer. O kadar ilerler ki bu duygusu kendisine bile zarar vermeye başlar Haset İsrail oğullarına peygamberleri kabullenmemeyi, hatta onları öldürme cürümünü yaptırmıştı. Haset duygusu nice insanların doğru yoldan ayağını kaydırmıştır. Nice insanların zulmüne sebep olmuştur. Bu nedenle haset insanın ahlak, ruh, kimlik, hedef, yol ve hayat değerlerini alt üst eden en büyük hastalıklardan biridir. Haset eden insanın dünyası kararmıştır, bedeni küflenmiştir. Bu insanda imandan eser kalmaz. Rabb’ine güveninceye kadar umut yoktur. Ancak sabahın Rabb’ine sığınırsa, yeniden dirilecektir, temizlenecektir, ışığına kavuşacaktır.

 KULLANDIĞIMIZ KAVRAMLAR FELAK: sabah manasına gelir AFAK: dış dünya DESİSE: düzenbaz NEFES: soluk, üfürülen hava GASİK: Gecenin ilk karanlığı. VAKAP: karanlığın en koyusu MÜKTEDİR: iktidar sahibi

ÖNERİLEN TEFEKKÜR PENCERELERİ 1-    Her zaman mutlaka Felak, Nas ve ihlas sûrelerini okuyalım ve merhameti bol Rabb’imizin himayesinde olalım! 2-    Kendimizde hased duygusu var mı? Varsa bu duygumuzu nasıl düzene koyabiliriz, araştırabilir miyiz? 3-    Dış dünyamızda bize telkin edilen kötü fikirler var mıdır? Onların kötü fikirleri nelerdir? Onların bu telkinlerini dinliyor muyuz? Kendimizi analiz edelim.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page