top of page

EL-MÜ’MİN

 İmanı parçalayan en önemli balta, şüphedir. Yüce Allah Hz. Muhammed(s.a.a)’e inen ilk âyetlerle kendini tanıtmaya başlıyordu. İlk önce Alâk suresinde belirttiği gibi, Yaratan ve Rabb ile daha sonraki âyetlerde de diğer sıfatlarını tanıtıyordu. İşte Müslüman için El-mü’min demek, tüm kuşkulardan her ne olursa olsun tüm bunlardan kurtularak, Yüce Allah’a her açıdan güvenmek, demektir. Yani Yüce Allah’ın hiçbir sıfatında ne kapsam olarak, ne mahiyet olarak, ne sınır olarak tüm kuşkulardan kurtulmasıdır. Örneğin; yüce Allah çok merhametlidir (Rahmân ve Rahîm) ama O’nun çok merhametli olması adaletini sarsmaz. Ya da Yüce Allah Vedut’tur, sever ve sevilir. Fakat sevgisi O’nun Melik’liğini zayıflatmaz. Ya da hüküm verendir. Kararları ilimsiz, hikmetsiz, sevgisiz, adaletten yoksun, gelişigüzel değildir. Örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan şunu iyi benimsememizdir. Yani yüce Allâh her sıfatı ezelidir, evvelidir, kuşatıcıdır, sınırsızdır.  O halde inanan bir insan yüce Allah’tan emin olduğu için O’na yakınlaşmaktan, O’na tutunmaktan asla pişman olmaz. Çünkü o insan her sıfatıyla emin olan bir zâta güvenmiştir. Emin olduğu o İlâh’ının himayesine girer. O’na sığınır.

Acaba çevremize bir baktığımızda, yüce Allah’tan başka kimin himayesinden bu kadar emin olabiliriz? Hiç kimsenin.

Lâ Mü’minun illâ El-Mü’min.  Eğer yüce Allah’ın himayesine girmeyenler varsa, şüphesiz ki var, onlar inanmayanlardır. Elbette onlar güvenlik içinde olamazlar. Çünkü onlar yüce Allah’a güvenmediler. Akîbetleri de elbette farklı olacaktır. Ama inananlar Yüce Allah’a inandıkları için iki dünyada da güvenlik içinde olurlar. Bu dünya hayatında Müslümanların başına değişik, zor durumlar gelebilir. Bu Yüce Allah’ın onları korumadığından değil, o olaylara farklı hikmetler dilediğinden, onları imtihanlara sokabilir. Bunu asla karıştırmamak gerekir. Hiçbir şey Allah’ın mülkü dışında değildir. Hiçbir olay da Yüce Allah’ın izni dışında gerçekleşmez. Burada önemli olan inananların Yüce Allah’ı anlamasıdır. O’na güvenmesidir, O’na sığınmasıdır. Bunu yapabildiği sürece inanan Allah’ın taraftarıdır.

Allah’u Teâlâ’da inananların taraftarıdır.  Bu yüzden Allah müminleri destekler, tasdik eder, doğrular, emniyete alır. İslâm’ın ilkeleri hep bu yönde değil midir? Kur’an-ı Kerîm ile bildirdiği ilkeleri hep inananların lehinedir. Onlara can, mal, akıl, nesil, din emniyetini kazandırır. Peygamberler de inananların taraftarıdır. Bu yüzden Yüce Allah’ın Mü’min sıfatı, peygamberlere de verilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’e de verilmiştir. İnananlara da verilmiştir. Yüce Allah nasıl güvenilir, emin ise, peygamberler de, inananlar da emindir. İnananlar da mü’min olmalı. Mü’minler de güvenilir, şüphe taşımayan, kararlı, ilkeli, hedefini bilen, emaneti koruyan, güven veren, elinden, dilinden, belinden emin olunandır. İnanan Allah’a her yönüyle iman etmiş ise, kendisi de her yönüyle yeryüzünde emin olmalıdır. Allah’a güvenmeyen, küfüre iltifat eden ve inandığını söyleyen bir insan elbette emin olamaz.

Kalbi kısımlara ayrılarak parsellenmiş bir insan, elbette emin olamaz. Böyle bir toplumda can, mal, nesil, akıl ve din emniyetleri parçalanmıştır. Böyle bir toplumda siz doktorların, psikologların, polislerin, denetimcilerin, müfettişlerin sayılarını artırın, kanunları zorlaştırın, cezaları ağırlaştırın. Her insanın başına bir polis, bir doktor vs. bırakın. Yinede o insandan emin olamazsınız. Yüreğinde Rabb’inin otoritesi olmadıkça… Ama o insan Allah’a bağlanırsa, O’na güvenirse artık o insanın kendisi doktordur, polistir, hâkimdir, öğretmendir, iyiliği emredicidir, hizmetkârdır. Artık o insanı yönlendiren, kalbindeki Allah’a olan eminliğidir.

İşte mü’min demek insanın imanının eminlik boyutudur. Bazı insanlar da, Allah’a inanırlar. Bu tür inananlar işleri yolunda gittiği sürece böyledirler. İhtiyaçları karşılandığı sürece Allâh’a tutunurlar. Oysa mü’min olan insan, Allah’ın kendi zâtı için, O’nu Rabb’i olarak kabul ettiği için, O’ndan emin olduğu için inanır, tutunur O’na. Zor günlerinde onlar şüpheye düşmezler. Kendisine nimetler ulaşmadığı zamanlarda da şükrederler. Hiçbir dalavere onların Allâh ile bağlantısını sarsmaz. Beklentilerinde ümitsiz değillerdir. Yüce Allah’ın hikmetsiz hükmetmeyeceğini bilirler. Kendilerini duymadığı veya unuttuğu gibi bir gaflete asla düşmezler. Onlar her türlü sıkıntılardan, problemlerden, korkulardan, ihtiyaçlardan El-Mü’min olan Allah’a sığınmışlardır. Yani Yüce Allâh’a her halükârda güvenmişlerdir. O’nun emniyetinden asla şüphe etmezler. Onlar her zaman, her yerde, tüm şartlarda Allâh taraftarlarıdır. Çünkü onlar Allâh’tan başka hiç kimsenin eminliğinden emin olmazlar. Haşr sûresi /23 “O,öyle Allâh’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur, Melik’tir, Kuddüs’tür, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Aziz’dir, Cebbar’dır, Mütekebbir’dir. Allâh ortak koştukları şeylerden münezzehtir.”

     Yüce Allâh’ı, her sıfatının yanında Mü’min oluşunu düşünün. El-Alîm ve El, Mü’min, El-Vedûd ve El Mü’min, Er-Rezzâk ve El-Mü’min, El-Kabîd ve El Mü’min, Es-Semî ve El-Mü’min, El-Habîr ve El-Mü’min… Düşünceleriniz olabildiğine uzandı değil mi? Neredeyse düşündükleriniz kafanıza sığmayacak. Allâh böyle yüce iken, neden bu gevşeklik. Kur’an-ı Kerîm’de aynen bugün olduğu gibi bedevice düşünerek inandığını sananlar şöyle der; Hucurât sûresi /14-15 “Bedeviler; “iman ettik” derler. De ki; “Siz iman etmediniz. Ancak “teslim olduk” deyin. Fakat iman henüz kalplerinize girmemiştir. Eğer Allâh’a ve elçisine itaat ederseniz O, sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz Allâh bağışlayandır, rahmet edendir. Mü’min’ler ancak o kimselerdir ki, Allâh’a ve elçisine iman etmiş sonra şüphe etmemiş ve mallarıyla ve canlarıyla Allâh yolunda cihad etmişlerdir. İşte imanlarında sadık ve samimi olanlar onlardır.”    Yüce Allah’a El-Mü’min olarak iman edenler; kendileri de mü’min olurlar. Bu sadakat ve güvenlerini, canları ve malları pahasına olsa bile korurlar. Aksi takdirde can ve mallar verilmeyecek bir inanç ne kadar samimi olur. Demek ki bunların kalplerinde şüphe var. Ve bunlar Yüce Allâh’ın Mü’minliğinden emin değiller. Günümüzde de öyle değil mi?

Allah’ın sözlerini dinlemeyenler, Rasul’un izinden gitmeyenler kendilerini Müslüman olarak atfediyorlar.  Düşünün bir kere! Allah’a boyun eğmeyen birisi kendisini nasıl Müslüman olarak atfeder? Müslüman demek “teslim olan” demek. Allah’a teslim olmayan, nasıl teslim olmuş gibi kendini gösterebilir?  Demek ki akide sözde kalmış. Oysaki Yüce Allah (cc) âyeti kerimesiyle buyurduğu gibi önce iman sonra şüphe etmeksizin malları ve canları ile Allah ve Rasul’une itaat ile mü’min olunacağını anlatıyor. O halde sözde değil özde, Yüce Allah’ın El-Mü’min olduğuna iman ederek mü’min olmalıyız. Ve bunu hayatımızla ispat etmeliyiz.    Parolamız; Yüce Allah’ı her sıfatının yanında El-Mü’min olduğuna iman ettik. Ve biz de mü’min olacağımıza söz veriyoruz.

      Lâ Mü’mine illâ El-Mü’min.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı

bottom of page