EHL-İ BEYT’İN TEMELİ ATILIYOR…
EHL-İ BEYT’İN TEMELİ ATILIYOR… Ben peygamber(s.a.a)’in sırrının bıraktığı yerim. Emrinin destekçisiyim. İlminin kabıyım. Hikmetlerinin sığınağıyım. Yazılarının mahzeniyim. Dininin dağları gibiyim. Ben peygamberin mirası bir yol üzereyim. Yemin ederim gayb perdeleri gözlerimin önünden kaldırılsa ben yine bu şekilde iman ederim. Bunu Resulullah(s.a.a) çok iyi biliyordu. Nitekim gökler ile irtibatı vardı. Bu yüzden Resulullah(s.a.a) benim için bir adım daha atacaktı. Ben de bunu hissediyordum. Ama çok çekiniyordum ve hayâ duygularım gözlerimi kaçırmaya, sanki hep bir şeylerle uğraşıyormuş gibi çabalıyordum. Duyuyordum Resulullah’ın kızı Fatıma’yı istemeye geliyorlardı. Her istemeye gelenlere Resulullah (s.a.a); “ Onun hakkında Allah’ın emrini bekliyorum” diyordu. Onun kapısına bu talep ile gelenlerden çok rahatsız oluyordum. Ama dile getirmeye de utanıyordum. Resulullah (s.a.a) onlara “ hayır” diyor ve “hayır” diyeceğini de biliyordum, ama yine de rahatsız oluyordum. Lakin yine dile getiremiyordum. Resul’üm benden bir adım atmamı bekliyor ama yine de hayâ ediyordum. Yoksulluğum da vardı. Hep mücadele içinde idik. Elimde ne mehir verecek, ne de ev geçindirecek şekilde imkânlarım da yoktu. Sonunda çevremdekilerin beni teşvikiyle Resulullah(s.a.a)’ın huzuruna başımı eğmiş, sesim titreyerek, kıpkırmızı bir şekilde çıktım. Güler yüz ve engin hoşgörüsüyle beni sıcak karşılamıştı. O da biliyordu benim niçin geldiğimi! Bana konuşabilmem için cesaret veriyordu. Peygamber olarak düşünse de diğer yandan o da bir baba idi. Ne istediğimi nazikçe bana sordu. Ben de kısık bir sesle, Fatıma ile beni evlendirmesini istedim. O da bana şu karşılığı verdi. “ Hoş geldin, safa geldin ya Ali!” Biraz durduktan sonra Fatıma’nın yanına gitti. Kızı Fatıma’ya şöyle söylemişti; “ Ben Allah’tan seni şu insanların en hayırlısıyla ve katında en sevimli olan biriyle evlendirmesini istemiştim. Ali’yi, faziletlerini ve konumunu biliyorsun. Bugün seni istemek üzere bana geldi. Ne dersin?” Fatıma susmuştu. Resulullah(s.a.a) onun suskunluğunu ikrar saydı. Sonra Resulullah (s.a.a) etrafındaki Müslümanları topladı. “ Allah bana Fatıma’yı Ali ile evlendirmemi emretti.” Dedi. Sonra bana döndü ve şöyle dedi. “ Rabb’im Fatıma’yı seninle evlendirmemi istedi. Bu evliliğe razı mısın ey Ali?” Bu bir teyit idi. Belki de tüm Müslümanların kişisel bir karara değil, ilahi bir karara şahit olması içindi. Ben de “ Razıyım ya Resulullah!” dedim. Rabbimin bu lütfundan dolayı secdeye kapandım. Resulullah (s.a.a)’ın deyimiyle ben diğer yarıma, hem de dünya ve ahirette eşime kavuşuyordum. Buna atıf yaparcasına Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu; “ Allah ikinize de bereket versin ve sizden birçok iyilikler meydana getirsin.”
Herkes evleniyordu. Ama bizim evliliğimiz sadece bizi ilgilendiren bir olay değildi. Sıradan gibi görülemezdi. Bizim evliliğimiz İslam tarihinde bir dönüm noktası idi. Ümmet için Resulullah (s.a.a)’ın elleriyle atılan ilahî bir projenin başlangıç noktası idi. Asırlar öncesinden verilmiş ilahi kaderin kazası yerine geliyordu. Bu zamanla daha da iyi anlaşılacaktı. Ben Ali, Resul’ün elinde ve gönlünde yeşertilmiştim. Fatıma da zaten Resul’ün can parçasıydı. “(Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar. Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar.”
RAHMAN SÜRESİ/ 19-22 Rahman süresinin bu ayetlerindeki gibi iki farklı deniz olarak birbirimize kavuşmuş oluyorduk. İkimizde de okyanuslardan geniş; ilim, hikmet, fazilet, takva, güzel ahlak deryaları ve sırlar dolu hazineler vardı. İkimiz birbirimizden farklı yaratılışta olsak ta her birimiz iki deniz gibi sıra dışı ve özel idik. Hem Rabb’imizin yanında, hem de Resul’ümüzün yanında… Her ikimizde fıtrat dini üzerinde büyümüştük. Hayatımızın her anı ve her boyutu vahy ile şekillenmişti. İlahi plan üzerimizde tecelli ediyordu. Ve Allah’ın planı Resul’ünün programı ile uygulamaya konuluyordu. Ve yine ilahi proje üzerine evlenmiş oluyorduk. Elbette bu evliliğin birçok hikmetleri olacaktı. Ayette dediği gibi inci ve mercan çıkacaktı bu denizlerin buluşmasından… Tüm peygamberlerin hatemi ve kâmili Hz. Muhammed (s.a.a)’ti. Hz. Muhammed (s.a.a) hatemdi ama Resul'ün yolu hatem değildi! Resulullah(s.a.a), Risalet ağacının kökleri idi. Ben Ali ve Fatıma o ağacın gövdesi olacaktık. Ve bu Risalet ağacının dalları imamet görevi verilecek bizim menşeimizden imamlar, yine bizim vesilemizle beslenen, bize tabi olan müminler de meyvelerimiz olacaktı. Bu yüzden bu ağaç sıradan bir evlilik üzere değildi. Geleceğin hikmetleri, hüccetleri ve sırları kaderin içinde saklıydı. Bu yüzden Resulullah(s.a.a) her şeyin farkında olup, ilahî bir müjde olarak nikâhımızı büyük bir şevkle kıyıyordu. Hatta melekler bile sevinç gözyaşları ile tebrik ediyorlardı bizi...
“ Allahumme salli ala Muhammed ve ala âli Muhammed.”
ÖZNEL BETİMLEME İLE İMAM ALİ (AS)'NİN DİLİNDEN....