top of page

DİKKAT DAĞITMA OYUNU

DİKKAT DAĞITMA OYUNU Hak savunucuları dikkati toplamaya, fani dünyanın müptelaları ise dikkati dağıtmaya çalışırlar.  İnsan psikolojisi her iki duruma da müsaittir. İsterse kendini toparlar, doğru olanı yapar. İsterse kendini dağıtıp, yanlışlıklara dalar. İnsan dikkatini neye odaklarsa o kendisi için en önemli, en öncelikli hayatının başlığı olur. Kalbini, aklını, gözlerini, kulaklarını, zamanını, yeteneklerini ve kendisine ait her şeyini odakladığı seçimine seferber eder.  İnsanın fıtratından gelen bu psikolojiyi bilen Hak, hakikate çağırırken, bu psikolojiyi bilen batıl odaklar da kendisinin istediği noktalara dikkati çeker. İşte Rabb’imiz şöyle buyurmaktadır. Bakara süresi/  257  “ Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar...” Yüce Allah; insana bağışladığı hayat sürecinde gerek hayatın dilinden, gerekse uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderdiği kitap ve peygamberler yoluyla insan için yegane tek doğru hedefin kendi rızası olduğunu gösterirken, kendilerine bile gelen zarar ve yararı engelleyemeyen yaratılmışlar da kendi isteklerine çağırmaktadır. Sapmışların efendisi olan şeytan, elbette “ ilah yoktur” dememektedir. Ancak “Allah” dedirterek, Allah’tan yüz çevirmeye teşvik etmektedir. “Kitap (Kur’an)yoktur” dememektedir, ancak Kitab’ın varlığına rağmen kitaptan yüz çevirtmektedir. Peygamberi yalanlamamaktadır. Lakin peygambere rağmen, peygambere itaat ve sadakatten yüz çevirtirmektedir. Tüm bunlar nasıl olmaktadır? Cevap çok kısa ve net; dikkat dağıtma oyunudur. Dikkati olması gereken yerden başka yerlere çekmektedir. Akıl ve kalpler meşgul olması gereken yerde olmayıp, başka alanlara kaydırılmaktadır. Kalplere başka malzemeler sunulmaktadır.   Bakara süresi / 30 “ Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. …”  Yüce Allah “yeryüzünde bir halife yaratacağım” derken melekler çok şaşırmışlardı. “Oysa biz seni bu kadar tespih ve takdis ederken” diyerek,  neden insan halife olarak adlandırılacaktı?! Bakara süresi /30 “ ….(Melekler): " Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.” Rabb’imiz  “yeryüzü” derken melekler “ mekân” yani “madde âleminin olacağını” anlamışlardı. Madde âlemi olunca insanın bir bedeni olacağını, buna göre ev, iş, yeme, içme, evlenme, uyku, çalışma, hastalanma, büyüme, yarış, rekabet, hırs, öfke, geçim, geçmiş, gelecek, korku gibi tüm meselelerin de var olacağını anlamışlardı. Bu yüzden insanı  “ bozgunculuk yapacak ve kan dökecek” diye nitelendirmişlerdi. Oysaki meleklerin kendilerinde bunlardan herhangi bir özellik yoktu. Onlar madde âleminde değillerdi ki insanoğlu için var olanlar, onlar için de söz konusu olmuş olsun. Tek yaptıkları Rabb'lerini tespih etmekti. İnsanoğlu böyle değildi. Yemek için çalışacaktı, çalıştığı için yorulacaktı. Uyuyacaktı. Eşe, dosta ihtiyaç duyacaktı. Eğitim görecekti. Ekonomik ve sosyal sorumlulukları olacaktı. Bir geçmişi ve gelecek kaygısı olacaktı. Siyaset yapacaktı. Dostu, düşmanı olacaktı… Ama tüm bu seçenekler arasında hayatının ana başlığını dolayısıyla yaratılış sebebini unutmayacaktı.  Eviyle, çocuğuyla, işiyle, toplumuyla ilgilenirken Rabb’ine itaati göz ardı etmeyecekti. Rabb’inin iradesiyle yaratıldığını unutmayıp, O’nun istekleri doğrultusunda hayatını programlayacaktı. Bunun için gönderdiği peygamberleri takip edecekti. Vahy ettiğine göre amel edecekti.  İşte dikkatini dağıtabilecek her seçeneğe rağmen, tüm dikkati Rabb’inin rızasında olacaktı. Aklı ve kalbi sadece O’nunla meşgul olacaktı. En önemli ve öncelikli olarak Rabb’ini tuttuğu için, kendisini unvanlandıran Rabbinin dediği gibi “halife” olmuş olacaktı.  Çünkü o insan tüm seçeneklere, dikkatini dağıtabilecek her şeye rağmen dikkatini Rabbinden çekmemişti. Gözleri ve gönlü O’na kilitlenmişti. Çünkü o insan gerçekten halife idi. Ne yazık ki İslam fıtratı üzerine doğan, tevhidi haykıran kâinata, peygamberlere ve kitaplara rağmen dünyadaki meşgalelere dalan insanların çoğu dikkatini dağıtmaktadır. Bazen de şeytanlara vezirlik yapan, dünyanın geçici menfaatlerine dalan ve toplumlar üzerinden rant elde etmek isteyenler insanların dikkatini ya çeşitli şekillerde dağıtırlar. Maç, moda, film, müzik, alış-veriş, kumar, içki gibi… Ya da onların dikkatini başka yere çekecek gündemler ve hadiseler oluştururlar… Bu oyunları düzenleyenler kâfirler ve münafıklar… Bu oyunlara düşenler ise; imanı zayıf olanlar veya imanının gereğini bilmeyenler. Şimdi ne yapılmalı diye düşünürken sorunun cevabı da önümüzdedir.  Sık sık ayet-i kerimelerde “ akletmez misiniz?” denilmektedir. İmam Cafer sadık(as); “ İnsanın içindeki peygamber olarak aklı” gösterirken, tüm senaryolarda aklı kullanmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Arzu ve isteklerimize göre muhakeme etme yerine, akla göre hükmetmeliyiz. Kâr- zarar, güzellik- çirkinlik, iyilik- kötülük gibi kavramları düşünmeli, ikinci bir hata yapmamak için de, bu kavramları kendimize göre değil İlahî tarifeye göre karar vermeliyiz. Yani kısaca akıl; vahiy ile paralel çalışarak, yönünü hakka çevirmelidir. Kıblenin kesinlikle “İlahî irade” olduğunu unutmamalıdır. O zaman göreceksiniz fitneler ne kadar büyük olsa da, fesat ve zulümler dört bir yanımızı kuşatsa da yine de dikkatimiz doğru ve hak olandan ayrılmayacak, ayrıltılamayacak. Yapmamız gerekenleri yapmaya devam edeceğiz, yapmamamız gerekenlerden de uzak durmuş olacağız. Böylelikle hiçbir tağutun, zalimin, dünyaperestin, psikopat toplum mühendislerin oyuncağı olmayacağız. Sadece yapmamız gereken; gözlerimiz ve gönüllerimiz âlemlerin meliki olan O’na kilitlensin, dikkatimiz O’nda olsun… İşte o zaman Rabb’imizin dediği gibi “ Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim” ahdine ulaşmış oluruz. Yani tüm engellere ve tuzaklara rağmen “Ben âlemlerin Rabb’ine teslim oldum. O Süphandır, Ekber’dir! Yegâne tek ilahımdır. Yine tüm engellere ve tuzaklara rağmen Rehberim; Hz. Muhammed (s.a.a)'tir, imamım ise yüce Rabb’imizin son hücceti İmam Mehdi (as)’dir” diyebilmeliyiz.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page