DÜNYADA VELAYET, AHİRETTE ŞEFAAT KEVSER'DE
KEVSER NEDİR? “Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik.” Kevser; çok hayır demektir. Elbette yüce Allah desteklediği hem de zirvede kabul ettiği kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed (saa)’e çokça ve değişik yönlerden hayırlar vermiştir. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz yüzlerce hayır ile onu kuşatmıştır. Bazıları önceden, bazıları yaşadığı dönemlerde, bazıları da geleceğe yönelik olarak verilmiştir. İbni Abbas’tan haber bize şöyle ulaşmıştır: “Kevser, Allah’ın Peygambere (s.a.a) verdiği hayırdır.” Ebu Bişr ona der ki: “Bazı insanlar, onun cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar.” O da der ki: “Cennetteki nehir, Allah’ın ona verdiği hayırlardan biridir.” KEVSER SURESİ NE ZAMAN NAZİL OLDU? Kevser suresinin inmesine sebep şöyledir. Peygamberimiz o sırada Mekke’de idi. Öncelikle oğlu Kâsım ölmüştü. Kısa bir süre sonra da Abdullah öldü. Bunun üzerine Kureyş müşrikleri peygamberimiz ile alay etmeye, değişik şekillerde onu incitmeye devam ediyorlardı. Her fırsatta peygamberimize “Ebter” diyorlardı. Yani soyu kesik demek. Bu olaylar üzerine Kevser suresi inmişti. KEVSER VE EBTER Kevser, kapsama alanını ve devamlılığını hayal edemeyeceğimiz kadar bol hayır demekti. Hemde sonsuza uzanan. Ebter de sonu biten, soyu kesik demekti. Bu iki kavram birbirinin zıttı idi. Kevser diyen yüce Rabb’imizdi. Ebter diyen Rabb’ine teslim olmayanlardı. Bu durumda elbette doğru cevap Kevser idi. Yüce Allah Kevser’i vermişti. Onların peygamber hakkındaki hayallerini suya düşürmüştü. Çocuğunun ölmesi ile zannetmişlerdi ki Peygamberin soyu kesildi. “Peygamber de ölürse İslam buraya kadar olacaktı ve bitecekti” diye düşünüyorlardı. Nitekim onların umduğu olmadı. Peygamberin hem soyu, hem de yolu Hz. Fatma (as) üzerinden İmam Ali (as) ile beraber devam etti. Lâkin müşrikler o kadar bağnaz düşünüyorlardı ki bir kız çocuğu üzerinden yolun devam edemeyeceğini düşündüler. Hz. Zekeriyya (as)’nın elinde Meryem (as) vardı. O da Mesih İsa (as)’nın annesi idi. Üstelik baba olmadan bile. Geçmişten ibrette almıyorlardı. Ne geçmişten ne de o günlerden nasihat dinlemeyen Mekke müşrikleri, Peygamberi anlamadıkları gibi O’nun eli altındaki iki hazineyi de görmüyorlardı. O iki hazine; Hz. Fatıma (as) ve Hz. Ali (as) idi. Hz. Fatıma yeni doğmuştu. Lâkin Hz. Ali için Peygamberimiz defalarca “o benim vasim, vezirim, halifem” demişti. “En yakın akrabalarını uyar” ayetin nüzulünden sonra. Hz. Fatıma (as) geçekten bol hayrın sembolü oldu. O merkez durumundaydı. Bir yandan babasının can parçası idi. Bir yandan peygamberin vasisi imam Ali’nin yol arkadaşı (eşi) olacaktı. Diğer yandan da geleceğin onbir imamın annesi. Yani salavatın açılımı Hz. Fatıma üzerinden olacaktı. HZ MUHAMMED (S.A.A) HZ FATIMA (SA.) VE İMAM ALİ (AS.) (ilk İmam) İMAM HASAN MÜCTEBA(AS) İMAM HÜSEYİN ŞÜHEDA(AS) İMAM ZEYNELABİDİN(AS) İMAM MUHAMMED BAKIR(AS) İMAM CAFER SADIK(AS) İMAM MUSA KAZIM(AS) İMAM ALİ RIZA (AS) İMAM MUHAMMED TAKİ(AS) İMAM ALİ NAKİ(AS) İMAM HASAN ASKERİ(AS) İMAM MEHDİ (A.F) Hz. Muhammed (saa)’in soyu da, yolu da devam etti. Kızı Fatıma ve İmam Ali üzerinden. Kıyamet kopuncaya kadar peygamberin getirdiği risalet yolu devam edecekti. Hz. Fatıma bu konumuyla bir buluşma noktasıdır. Hem babasına hem eşine, hem de geleceğe. Ayrıca Fatıma zirvedeki model kadındır. Babası Hz. Muhammed (saa) de zirvede tüm insanların modelidir. Bu durumda baba ve kız en zirvede durmaktadırlar. Ayrı bir özelliği daha var. Hz. Fatıma (as) ve İmam Ali (as) evliliği ile oluşan tarihin en zirvedeki seçkin “Aile Modeli” çıkmaktadır. Peygamberin Ehl-i Beyt’i. Bu nedenle Fatıma gerçekten Kevser’dir. Müşriklerin dediği gibi İslam buraya kadar değildi. Fatıma (as) üzerinden kıyamet kopuncaya kadar devam edecekti. Üstelik o imamların hepsi seçilmiş kimselerdi. Yüce Allah bildirmiş, peygamber Hz. Muhammed (saa) de duyurmuştu. Her çağ da Ehl-i Beyt imamlarının çevresinde binlerce âlim, fakih, şehid, salih kimseler, inanan erkekler, inanan kadınlar ve çocuklar olacaktı. Onları sevecek, onlardan beslenecek, onlara itaat edeceklerdi. Üstelik yol buraya kadar da değildi. Kevser bol hayır demekti. Sadece dünyaya ait olmayacaktı. Ahiret hayatında da olacaktı. İşte peygamber Hz. Muhammed’in veda haccında yaptığı vasiyeti şu idi; “Kendimi, çağrılıp icabet etmiş gibi görüyorum; ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar Allah’ın kitabı ve benim soyumdur. Allah’ın kitabı gökle yer arasında çekilmiş olan bir iptir. Soyum da benim Ehl-i Beyt’imdir. Latif ve her şeyden haberdar olan Allah bana onların Havz-u Kevser başında tekrar bana dönünceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber vermiştir. Bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız.” Yani Kevser sadece bu dünyada değildi. Peygamberin dediği gibi eğer Kur’an ve Ehl-i Beyt’i birbirinden ayırmadan onlara sarılırsak, öbür dünyada da buluşacaktık. Buluşma noktası orasıydı. Peygamberin huzuruna gidecektik. Ancak şartı vardı. Kur’an ve Ehli Beyt’ine uyma şartı ile. Ehl-i Beyt, Kuran’ı yaşayan ve ümmetin başı olan kimselerdi. Peygamberin boşalan konumunda onlar vardı. Peygamberin zaten yüreğinde Kur’an vardı. Kevser havuzunun yanına ilk gidecekler Ehl-i Beyt imamları olacaktı. Salâvatın ne anlama geldiğini hatırlayalım. Burada bir hayırdan bahsediliyordu. Dünyada nasıl bizlere yol gösterdi iseler yine bizi kendi halimize bırakmayacaklardı. Bizlere şefaat edeceklerdi. Bu nedenle hayır çoktu çok. Hz. Muhammed (saa) buyurdu ki; “Ey Ali! Kevser, Rahman’ın arşı altından akan bir nehirdir. Ey Ali! Allah’a and olsun ki o nehir sadece benim değildir. O nehir benim, senin ve benden sonra seni sevenlerindir.” Tüm bunlardan anlıyoruz ki Peygamber (saa) ile başlayan hayır Hz. Fatıma (as) üzerinden tüm inananlara bir yağmur gibi akacaktı. Ancak inanmayanlar Peygamber’e çok dar bir alandan bakarak “Ebter” diyorlardı. Oysaki onların soyu da, yolu da sonu kesik olacaktı. İnanmayanlar elbette akibetlerini göreceklerdi. Onlar asla hayırlara ulaşamayacaklardı. NAMAZ VE NAHR Artık namaz kıl Rabbine ve ellerini boğazına kadar kaldırarak tekbir getir. Ebedi hayırlara karşılık Rabbine teşekkür et. En güzel teşekkür ise, Rabbinin huzuruna çıkıp, en güzel ifadelerle, en samimi kalbinle olur. Bu nedenle bir inanan için namaz çok çok önemlidir. Namaz ile çok şey anlatılır. Bunun anlamanın yolu namazı hakkıyla yerine getiren bilir. Çünkü o tadına varmıştır. En-Nahr kelimesi, namaza başlama tekbiri getirirken elleri boğaz hizasına kadar kaldırmak anlamına gelir. “Kuşkusuz biz sana Kevseri verdik.” (Kevser) Suresi peygamberimize (s) inince, peygamberimiz (s) Cebrail’e dedi ki: “Rabbimin emrettiği bu nahr nedir?” Dedi ki: Bu hayvan boğazlamak değildir. Bilakis, Rabbin sana, namaza başlama tekbirini getirdiğin, rükûya gittiğin ve başını rükûdan kaldırdığın zaman ellerini kaldırmanı emrediyor. Bu bizim ve yedi kat gökteki meleklerin namazıdır. Her şeyin bir süsü vardır. Namazın süsü de alınan her tekbirde elleri kaldırmaktır.”
İmam Ali (as) Tekbir alınırken elleri kaldırmak yüce Allah’ın birliğini ve azametini haykırmandır. Hem kendine hem de tüm insanlara bir çağrı yapıyorsun. Ellerini kaldır ve de; “Allah’u Ekber!” Bir yandan da her sahte ilahçığı yerle bir ettiğini gösteriyorsun. Bu yüzden namaza giriş ve namazın önemi bir kez daha en-nahr ile dikkatimizi çekmektedir. Şüphesiz, sana buğz eden yok mu, odur nesli kesilen Peygamber’e kin, hınç duyan ve ebter olmasını isteyenlerdir aslında ebter olandır. Onların yolu ve isyanları nereye kadar sürecek ki. Sonunda yaptıklarının hesabını verecekler. Kirlenen kendi kalpleridir. Kendi amel defterlerini kirli hesaplarla doldurmaktadırlar. Ve Rabb’lerinin kendilerine verdiği dünya suresini yanlış şeylerle tüketmektedirler. Bu nedenle kendileri kaybedecekler. Fakat bunun farkında değiller. Peygamber Hz. Muhammed (saa), Ehl-i Beyt’i ve onları sevenler ahiret gününde buluşacaklar. Kevser havuzunun başında. Onlardan da şefaat isteyebilecekler. Fakat inanmayanlar nerede bulaşacaklar? Sanırım tahmin ediyorsunuzdur. Ve en kötüsü onlara yardım edebilecek kimse de olmayacaktır.