top of page

BÂBU'L BÂKIR

BÂBU'L BÂKIR           Gözlerin şahit olduğu her köşe,her bucak,her mekan; kalplerin ikrâr ettiği her an, ciğerlere ulaşan her katre  teneffüs ediyor tozu dumanı,sarıp sarmalanıyor ona, adetâ aynîleşmiş onda...    Mâsum olana,saf olana,duru olana kanmak istiyor biçareleşen nefs. Râb, Rahman örtüsüne bürüyor her zerremi ki  12 kapılı bir menzili sığınak ediniyorum kendime. Her birinden ayrı ayrı nimetlendiğim kapıların devamında kapıların dördüncüsü Âbidlerin en süslüsü olan Seccâd’ın kapısından secdesini ıslattığı bu yağmurdan ıslanarak çıkıyorum : " İlâhi! Kırıklarımı lütfun ve acımandan başkası iyileştiremez.Şefkatinden ve ihsanından başkası yoksulluğumu gideremez. Güvencenden başkası korkumu dindiremez. Zilletimi, gücünden başkası izzete çeviremez. Ancak lütfun beni arzuma ulaştırır. Eksiğimi,ihtiyacımı ancak yardımın kapatır. İhtiyacımı Senden başkası gideremez. Kederimi ancak rahmetin dağıtabilir. Sadece şefkatin zararımı def edebilir. Ancak Sana kavuştuğumda susuzluğum diner. Ancak Sana kavuştuğum zaman, hüznümün yakıcılığı sönebilir. Sana duyduğum özlem,ancak yüzüne baktığım zaman biter. Ne zaman Sana yakın olursam o zaman rahat bulurum... ‘’    ‘’Ne zaman Sana yakın olursam o zaman rahat bulurum... ‘’ nidâsını yinelerken, kendimi bulduğum, beşinci kapı olan Bâb’ul Bâkır’ın huzurundaydım. En büyük dedesinin râyihâsını duyuyordum Onda ki, Şebihti O, Resulullah’tan gelen bahardı, Resûl’un mirasını, miras edinendi. Emindi, Sâbirdi, Şâkirdi, Hâdiydi. Yüceler Yücesi Allah’a ilimleri yara yara, Bâkırca ulaşandı. El-Âlîm’den Ümmet-i Resûl’e  gelen, duru bir ilim pınarıydı. Salih cemaatine ‘’Abd‘’lığı nakşettirecek Abdullahtı. Ki bir sözünde: ‘’ Allah’a yemin ederim bizim taraftarlarımız, ancak Allah’tan korkan ve O’na itaat eden, sadece mütevazilikleriyle, huşu sahibi oluşlarıyla, güvenilirlikleriyle, Allah’ı çokça zikredişleriyle, oruç tutup namaz kılışlarıyla, ana-babaya iyi davranmalarıyla yoksul ve düşkün komşularına, borçlulara ve öksüzlere karşı sorumluluk hissetmeleriyle, Kur’ân okumalarıyla, insanlar hakkında iyilikten başka bir şey konuşmamalarıyla, aşiretleri içinde her hususta güvenilir kabul edilmeleriyle bilinen kimselerdir.’’ buyurmuştu. Bu verdiği abd’lık bilinciyle Rıza-î İlâhi adına yezidî rejimlerin devrimi için Kerb-ü Belâ’nın bağrını kanla yeşerten, mızrak ucundaki parıldayan Ay’ın şiarını şiar edindirmişti ki, Cemaatine unutturmuyordu rejimin kara, ümmetin ak geçmişini. Bu ruhun ihyasını matem ve hüzün meclisleri düzenleyerek, Evlad-ı Resûl’un kabrini ziyarete teşvik etmede bulmuştu.Sâbîr olan İmam,bu uğurda yıllarca mirasını aldığı dedelerine lanet okunmasına, taraftarlarına eziyet edilip şehid edilmesine sabretmişti, ki bu devrimi ilmek ilmek bu zamanlarında işledi. Cemaati de ahdinde vefalılar olarak Ashâb’ul-Yemîn(sağ ehli), Hayr’ul-Beriyye(Varlıklıların en hayırlıları), Evliyaullah(Allah’ın dostları), A’vanu’llah(Allah Dininin Yardımcıları) sıfatlarına nâil olmuştu. Resûl’un evladını yalnız bırakmayan, Dinu’l-İslam’ın ikâmesini devam ettiren dostlar ne de güzel dostlardı. Dünya’nın menfaatini, makamlarını, mücevheratlarını Rab rızasına, Evlad-ı Resûl’un kanına tercih etmişlerin, kardeşi bırakıp düşmanı dost edinmişlerin aksine, hakîrlerden olmayarak kardeşlerine, İmamlarına ,Rablerine gösterdikleri fedakarlıklarıyla Cennet-i Firdevs kapılarının kendilerine açıldığı yiğitlerden  olmak ne de yüce nimetti.    Ve Devrimin yankısı Hişam’ın kisralarına kadar ulaşmıştı ki, Hişam cehennemine odun taşıyacak çareyi  Muhammedî Bakır’ın zehirletilmesinde bulmuştu. Hicri 114 senesinde 58 yaşında Ebu Câfer imametini, ilmini, kendisine kadar ulaşan mirasını evladı Câfer es-Sâdık’ a bırakarak  Alemlerin Rabb’ine ve Âl-i Beyti’ne  kavuştu.  ‘’Gönül fakirliği gibi fakirlik, gönül zenginliği gibi zenginlik, nefsanî isteklere galip olmak gibi de güç yoktur. Yakin nuru gibi nur, dünyayı küçük görmek gibi yakin ve kendini tanımak gibi de bilgi yoktur. Huzur gibi nimet, şartların elverişli olması gibi huzur yoktur.Yüce himmet gibi şeref, arzuyu azaltmak gibi zühd, makam üzerine yarışmak gibi de ihtiras yoktur. İnsaf gibi adalet ,zulüm gibi tecavüz, heva ve hevese uymak gibi de zulüm yoktur. Günahı küçük saymak ve içinde bulunduğun duruma razı olmak gibi  musibet yoktur. Cihat gibi fazilet, heva ve hevese karşı mücadele etmek gibi cihat, öfkeyi yenmek gibi de kuvvet yoktur. Nefsi beğenmekle kendini beğenmişliğin yolunu kapa. İşi Allah’a bırakmakla ruhsal rahatlığa kavuş. Beden rahatlığını kalbin huzurunda ara. Az hata yapmakla kalbin huzuruna  kavuş. Amellerde samimi olmakla kendini Allah için süsle.Göçmeye acele etmekle kendini O’na sevindir. Güzel bir dönüşle Allah’ın rahmet ve affını celp et. Güzel bir dönüş için de gecelerin karanlığında halis dua ve münacat ile Allah’tan yardım iste.’’ buyurarak Cemaatine ve bizlere son mirasını da bıraktı. Bu kapının ilim ve devrim Üstâdı’nın da verdiği hikmetin hamdı da Allah’adır. Nimetleneceğimiz Altıncı kapının dergah sahibi Sadık İmam’a da selam olsun. Muhammedî Bakır’ın önderliğiyle Ümmet’in ıslahını ilim, irfan, güzel ahlakla yeşertmek duasıyla... Allah’ın rahmeti  ve selamı Resûl’une, Âl-i Beytine, Seçkin Ashabına ve bu dinin sorumluluğunu zerrelerinde hisseden Allah’ın tüm Veli kullarına ve kardeşlerimize olsun.  Esselâmu Aleykum.

YARIŞMA BİRİNCİSİ

KEVSER TUNCER

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page