top of page

“ALİ” KİMDİR?

“ALİ” KİMDİR? Toplumumuzda ve genelde de ümmet içerisinde en çok kullanılan isimlerden biri de “Ali” dir. Hem de çok sevilen bir isimdir. Bu ismi söylerken ilk akla gelen “ acaba bu kişi Alevî midir?” Bu kişi Alevî olabilir de, olmayabilir de. Çünkü bu isim Sünnilerde de çok kullanılır. Onlarda çok severler Hz. Ali (as)’yi. Lâkin her iki kesim de bu ismi çok sevmelerine rağmen, ne yazık ki hakkını verememişlerdir. Bir kesim ki onu “imam” olarak görürler. Bu önemli bir noktadır. Çünkü hiçbir sahabe ve halifeye “İmam” unvanı kullanılmamıştır. Bu unvan Hz. Ali (as)’ye; Allah ve Resulü(saa) tarafından verilmiştir. Herkes bu ismin farkında değildir ya da bu unvanın öneminin farkında değildir. Bunun farkında oldukları ve bildikleri halde bu kesim, ne yazık ki -bu bir özeleştiridir kimse alınmasın, kendimizi düzeltmek adına belirtiyorum- “İmam” olduğunu bilen bu kesim, imama itaat noktasında zaaf göstermişlerdir. Diğer kesim ise -onlar da lütfen alınmasınlar bu bir öz eleştiridir. Kendimizi düzeltmek adına yine belirtiyorum- yani Sünniler de, ne yazık ki İmam Ali(as)’yi çok sevmelerine rağmen onu bir ashap ve değerli bir damat pozisyonundan ya da kendilerince gözde dörtten biri olan halife(devlet yöneten) kalıbından dışarı çıkaramamışlardır. Çok sevdiklerini söylemelerine rağmen onu yeterince tanımamışlardır. Bu durumda her iki grupta ne yazık ki sınıfta kalmışlardır. İmam Hüseyin (as)’e karşı birleşen Kûfe ve Şam halkı gibi imamı yalnızlaştırmışlardır. Her iki zihniyetten nesiller olarak çok üzgünüz ki bu süreç devam ediyor. Bunu bugün ümmetin yansıttığı ve yaşadığı bu vahim duruşundan dolayı söylüyorum. İmamını tanımama ve itaat etmeme bizi buraya getirdi. Hz. Muhammed(saa) ve Ehl-i Beyt imamlar( s.a)’ımızı bir daha, bir daha incitmemek adına bir daha dönüp yargı ve ezberlerden sıyrılarak onu yani imamların babası İmam Ali(as)’yi tanımamız gerekmektedir. Elbette bu yazı onu tanımaya yetmeyecektir. Ancak bu yazı ile ne kadar zayıf ve zaafta olduğumuzu bir kez daha göstermek istedim. Çocuklarımıza çokça koyduğumuz bu ismin sahibi ve hiç tanımadığımız halde bu kadar çok sevdiğimiz bu rol sahibi olan imam Ali (as) ile ilgili kaç kitap okuduk? Ya da onun lakapları nelerdi? Ya da İmam Ali(as) itikad noktasında inancımızın neresinde olmalıdır? İnanmak veya inanmamak bu kadar önemli midir? Ya da Hz. Muhammed (saa) bu kadar çok onu severken, onun en çok sevdiği Ali(as) neden bu kadar ön plandadır. Hz. Muhammed(saa), İmam Ali (as) hakkında neler söyledi? Neden imam Ali (as) için olmazsa olmaz dedi? Ya da imam Ali (as)’nin hayatının ara sayfalarında neler oldu? Ya da onun yani imam Ali (as)’nin bize vasiyeti ve emanetleri nelerdi? Ya da izlediği yol haritası ne idi? Ya da onun hayatında neler önemli, neler önemsizdi? Ya da onun kendi eserleri ve bize ulaşan sözlerinde ne vardı? Hepsi bizim tarafımızdan cevaplanması gereken sorulardı. Benim şahsen verebileceğim yegâne cevap; biz onu yeterince ne tanıyabildik, ne de itaat ettik! Zararın neresinden dönersek kârdır diyerek, yeni bir sayfa açmamız gerekmektedir kendimize çok acilen. Her zaman ki gibi işimizi sağlama almamız için önce Allah’ımızın bu konuda ne dediğine bakmamız gerekir. Acaba tathir ayetinde biz İmam Ali(as)’yi görmedik mi? Ahzab süresi/ 33 “…Ey Ehl-i Beyt! Şüphesiz Allah, (tekvini iradeyle) sadece sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” Yüce Allah’ın irade ettiği bu tertemiz ailenin içinde imam Ali(as) yok muydu? Neden onu tathir görmedik? Acaba biz mübahale ayetinde İmam Ali(as)’yi görmedik mi? Al-i İmran süresi/ 61-  “Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: «Gelin oğullarımızı, oğullarınızı; kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.» Lanet yalancıların üzerine diyen Hz. Muhammed(saa)’in yanında olan ailesinin arasında İmam Ali(as) yok muydu? Onu da hak taraftarı olarak gösterip, Aba halkından saymamış mıydık? Onu, Hz. Muhammed “Hak Ehli” olarak görmemiş miydi? Acaba biz humus ayetinde İmam Ali(as)’yi gördük mü? Enfal süresi/ 41- “Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde (Bedir'de), kulumuza indirdiğimize (faydalanılan şeylerin Allah'a ve Resul'üne ait olduğunu bildiren ayete) İman etmişseniz, biliniz ki faydalandığınız herhangi bir şeyin humusu (beşte biri) Allah'ın, peygamberin, yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolda kalmışlarındır. Allah her şeye kadirdir.” Acaba humus hakkı “Allah’a, peygambere, yakınlarına…” derken İmam Ali(as) bu yakınlarının listesi içinde değil miydi? Üstelik peygamberden sonra, peygamberin hakkı, Allah’ın hakkı yine İmam Ali(as)’ye verilmesi gerekmez miydi? Biz neden bu açıklamaların farkında olamadık?! Acaba biz şahitlik ayetinde İmam Ali(as)’yi gördük mü? Rad süresi/ 43- “O küfre sapanlar şöyle derler: «Sen gönderilmiş (Allah'ın bir elçisi) değilsin.» De ki: «Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan kimse yeter!» “Şahit olarak Allah ve yanında kitabın ilmi bulunan…”dediği kitabın ilmi bulunan kimdi? Acaba peygamber defalarca o Ali bin Ebu Talip derken neden imam Ali(as)’yi göz ardı etmiştik? Bunun sebeplerini sorguladık mı? Acaba biz meveddet ayetinde İmam Ali(as)’yi gördük mü? Şura süresi/23  “İşte Allah, iman edip de salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: Ben, buna (pey­gamberliğe) karşılık yakınlıkta (Ehl- Beyt'ime duyulan) sevgi dışında sizden hiç­ bir ücret istemiyorum.» Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği (sevabı) arttı­rırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.” Hz. Muhammed(saa), nübüvvetine karşılık bir şart koymuştu. O şart yakınları olan Ehl-i Beyt idi. İmam Ali (as) Ehl-i Beyt’ten biri olarak; neden risalet ücreti olarak görülmedi? O Ehl-i Beyt’ten biri değil miydi? Acaba biz verilen bu birkaç ayette bile neden İmam Ali(as)’yi göremedik? Hâlbuki Kur’an’ın hepsi onu alakadar ediyordu. Oysaki Peygamber Hz. Muhammed (saa)’ten sonra ilahi kitabın tevilini inananlara o ulaştıracak, risalet mirasını o taşıyacak, ümmetin düzenini o koordine edecekti. Yoksa Kuran tevili rafa mı kaldırmayı düşünmüştük? Yoksa biz risalet mirasını önemsememiş miydik? Yoksa biz daha iyi ümmete baş oluruz mu demiştik? Bu yüzden mi onu tanımayı kabul etmemiştik? Rad süresi/ 7- “... Sen yalnızca bir uyarıcısın ve her kavim için bir hidayetçi vardır.” Peygamberden sonra bu toplumun hidayetçisi kim olacaktı? Ayetleri okurken Vasiler derdine düşen Hz. Zekeriyya(as)’yı, Hz. İbrahim(as)’i, Hz. Süleyman(as)’ı görürüz de, Hz. Muhammed(saa)’in çırpınışlarını görmez miyiz? Onun vasisi olmamalı mıydı? Yoksa “Ebter” olmayı mı yakıştırdık ona? Bu kadar sığ mı düşünüyoruz! Hâlbuki Hz. Muhammed(saa), ilk ayetin nüzulünden son ayetin nüzulüne kadar hep İmam Ali(as)’yi vasi olarak görmüştü ve göstermişti. Bu yol, öncesi ve sonrası olan bir yoldu. Sırat-ı Müstakim sadece bir zaman dilimine ait değildi. İmam Ali (as), Hz. Muhammed(saa)’in hep yanı başında idi. O Harun misali olarak ümmete gösteriliyordu. Seçilmişlerin tüm özelliklerini taşımasının arasında sadece peygamberlik misyonu yoktu kendisinde. Teşehhüdte bile selamın içinde onu sayarken, ona selam göndermeden namazdan kalkılamazken, imam Ali(as)’yi göremedik biz. Ya da risalet süresince hangi aşama ondan ayrı oldu? Her ayrıntıda peygamberin sağ kolu, veziri, vasisi değil miydi? Onun için o kadar çok şey demişti ki Resulullah (saa). Hadisler de bize yeterli delil olarak gelmedi mi? Resulullah(saa) şöyle buyurmuşlardı: "Kim, peygamberlerin hayatına benzer bir hayat yaşamak, şehitlerin ölümüne benzer bir ölümle ölmek ve Rahman'ın diktiği cennette ikamet etmek istiyorsa, Ali'yi veli edinsin, sevenine yardımcı olsun ve ondan sonra gelen imamlara uysun. Çünkü onlar benim zürriyetimdirler. Benim yaratıldığım balçıktan yaratılmışlardır. Allah'ım! Benim anlayışımı ve ilmimi onlara bahşet. Yazıklar olsun, ümmetimden onlara karşı çıkanlara. Allah'ım! Onları benim şefaatime erdirme.” Yine Resulullah (saa)şöyle buyurmuşlardı: "Kim, benim yaşayışımı yaşamak, benim ölümümle ölmek ve Rabbi'min bana vaad ettiği cennete girip, Rabbi'min kendi eliyle diktiği dala tutunmak istiyorsa, Ali bin Ebu Talip ve ondan sonraki vasileri veli edinsin. Çünkü onlar, sizi sapıklık kapısına sokmaz, hidayet kapısından da çıkarmaz. Onlara bir şey öğretmeğe kalkışmayın, çünkü onlar sizden daha bilgilidirler. Rabbi'mden istedim ki, Havuz'un başında bana dönünceye kadar onlarla Kitab'ın (Kur'an'ın) arasını açmasın." Bu arada Resulullah(saa), iki parmağını birbirine bitiştirdi. (Sonra da buyurdu ki): "Onun (Havuz'un) genişliği San'a ile Eyle arasıcadır, orada yıldızların sayısıca gümüşten ve altından kadehler bulunmaktadır." Bunlar hadis-i şeriflerden sadece iki tanesi. Ya içimizdeki hüccet olan aklımıza ne demeli? Bir tek insan vücuduna bile baş varken, bu kadar çok insanlara neden baş görmek istemiyor? Aynı cinsten iki varlığa bile önder layık görürken, neden insanları başıboş görmek ister? Ya da her topluluğa gayri meşru bir önder ( başkan, kral, padişah, sultan, şah vs.) layık görürken, neden ümmete ilahî seçilmiş imamlığı layık görmüyor? Bu konuyu neden anlamak istemiyor? İlahî meram anlaşılmasın mı? Peygamberin yolu devam etmesin mi? Neden bu ümmet, Allah Ve Resulünü dinlemiyor? Ya da peygamber Hz. Muhammed (saa); hatem ve kâmil iken, şirklerden dönme ve günahkâr kulları mı peygamberin vasileri olarak görürüz? Ya da bu ümmet Hıristiyanların ve Yahudilerin temennileri gibi Allah bizi başıboş mu bırakmıştır? Kendi başımıza buyruk mu yaşayalım? Yüce Allah; cibt ve tağutlara hak payı mı vermiştir? Onları meşru mu görmüştür? Tüm bu delillerden sonra anlamak istemiyorsak, zaten biz tercihimizi yapmışız demektir. Bu karara artık denilecek bir şey yoktur. Ancak İmam Ali(as)’yi sevdiğimizi söylüyorsak ve hâlâ çocuklarımıza bu ismi vermeyi düşünebiliyorsak; bu konuyu yeniden düşünmeliyiz. Bu konunun üzerinden yeniden geçmeliyiz. Gayretimiz Hz. Peygamber(saa)’i ve vasisi olan İmam Ali(as)’yi yeniden anlamak, tanımak ve itaat olmalıdır. Tüm bu can alıcı sorular arasında şöyle bir yol çizmeliyiz kendimize! Çünkü biz biliyoruz ki İslam’ın yegâne istediği ana başlık “Tevhid” düşüncesidir. Ta- Ha süresi / 14 “Gerçekten ben, (evet sadece) ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde bana ibadet et ...» Rabbim istiyor ki hepimiz, tüm kulları Tevhid üzere olalım. İşte bu yolu tanıtan yalnızca risalettir. Enfal süresi/ 20 “Ey iman edenler! Allah'a ve elçisine itaat edin ve işitiyorken, ondan (peygamberin emrinden) sakın yüz çevirmeyin.” Risalet çizgisini koruyan ve devam ettiren de kendisinden sonraki imamet makamıdır. Secde süresi/24 “ Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuz­la doğru yola ileten imamlar tayin etmiştik.” Yani Peygamber(saa)’den sonra gelen vasiler/ halifeler/ hüccetler/ imamlar da Allah tarafından seçilmiş olmalıydı. İlk gelen İmam da Ali Bin Ebu Talip(as) idi. Bu durumda şu ana maddelere dikkat etmemiz gerekmektedir. İnanan bir insan şu üç noktayı iyi bilmelidir.

  1. Yüce Allah bir ve tektir, onun şeriki yoktur. Zatında, isimlerinde, fiillerinde, emrinde, takdirinde ortağı, yardımcısı, benzeri, eşi, dengi yoktur.

  2. Onun yolunu tanıtan Resul’ün de benzeri/ ortağı/ dengi yoktur. Kendini tanıtan Müseyleme gibi yalancı peygamberlere inanmadığımız gibi, onun makamına ve rolüne göz koyan sözde kimselere de yer verilmemelidir. Yol çıkaramazlar, din üretemezler, çağrı yapamazlar, toplumu yönlendiremezler, kendilerini rehber gösteremezler….

  3. Resulün vasisinin de yani imamın da şeriki/ ortağı yoktur. Yani Hz. Peygamber(saa) tarafından gösterilen bu imamların makamına da kimse göz koymamalıdır. Ehl-i Beyt İmamlarından başka önderler meşru kabul edilemez. Aksi takdirde Allah’ın ve Resulü’nün kendisine yetki verdiğini kabul gören ve kendini meşru gösteren çokça tağutlar başımızda olacaktır. Toplumlar üzerinde kendilerince ıslah çalışmaları yapacaklardır. Batıl yolları ile insanları şirk bataklığına çekeceklerdir. Tüm bunlardan şu çağrının farkında olarak, doğru yolumuzu artık görmeliyiz. Eşhedu enla ilahe illallah! Eşhedu enna Muhammeden Resulullah! Eşhedu enna Aliyyen Veliyullah!

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page