top of page

ALAK SÜRESİ

 ALAK SÜRESİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ‏

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذي خَلَقَ (1)خَلَقَ الْإِنْسانَ مِنْ عَلَقٍ (2)اقْرَأْ وَ رَبُّكَ الْأَكْرَمُ (3) الَّذي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ (4)عَلَّمَ الْإِنْسانَ ما لَمْ يَعْلَمْ (5) كَلاَّ إِنَّ الْإِنْسانَ لَيَطْغى‏ (6) أَنْ رَآهُ اسْتَغْنى‏ (7) إِنَّ إِلى‏ رَبِّكَ الرُّجْعى‏ (8) أَ رَأَيْتَ الَّذي يَنْهى‏ (9) عَبْداً إِذا صَلَّى (10) أَ رَأَيْتَ إِنْ كانَ عَلَى الْهُدى‏ (11) أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوى‏ (12)أَ رَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَ تَوَلَّى (13) أَ لَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرى‏ (14) كَلاَّ لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِ (15) ناصِيَةٍ كاذِبَةٍ خاطِئَةٍ (16) فَلْيَدْعُ نادِيَهُ (17) سَنَدْعُ الزَّبانِيَةَ (18) كَلاَّ لا تُطِعْهُ وَ اسْجُدْ وَ اقْتَرِبْ (19)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku. 2- İnsanı Alak’tan yarattı. 3- Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. 4- (O) kalemle (ilim) öğreten kimsedir. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti. 6- Hayır böyle değil, kuşkusuz insan tuğyan eder. 7- Kendini zengin gördüğü için. 8- Şüphesiz dönüş yalnızca Rabbinedir. 9- Gördün mü (şu) men eden kişiyi? 10- Namaz kıldığı zaman bir kulu. 11- Gördün mü, (ya o kul) hidayet üzere ise. 12- Yahut takvayı emrediyor ise. 13- Gördün mü, (ya men eden) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. 14- Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu (o) ? 15- Hayır böyle değil, eğer vazgeçmez ise (onun) alın saçından tutup sürükleriz. 16- Yalancı (ve) günahkâr alın saçından. 17- Sonra meclisini çağırsın (bakalım). 18- Yakında (biz de) Zebanileri çağıracağız. 19- Hayır böyle değil, ona boyun eğme; secde et ve yaklaş.

Besmelenin Tefsiri

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ‏ Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

Önemli kavramlar İnşallah, her ayetin veya her surenin içindeki en önemli kelimeleri ve kavramları belirleyeceğiz. Bu ayetin içindeki en önemli kelimeler şunlardır: 1) “Allah” 2) “Rahman” 3) “Rahim” Şimdi bu kelime ve kavramları anlamaya çalışacağız:

1) “Allah” İnşallah, her kelimeyi ve kavramı, ilk olarak sözlüğe göre, ardından ayetlere göre, ardından da hadislere göre araştırmaya çalışacağız.

Sözlüğe Ve Ayetlere Göre Rağıb İsfahani, Allah Teâlâ’nın ismi konusunda şöyle söylemiştir: Bu kelimenin aslı “el-ilah” idi. Hemzesi hazfedilip Yüce Yaratıcının özel ismi haline geldi. Bu ismin yalnızca Yüce Allah’a mahsus olmasından dolayı şöyle buyurmuştur: رَبُّ السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ وَ ما بَيْنَهُما فَاعْبُدْهُ وَ اصْطَبِرْ لِعِبادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا    .[1 (Allah) göklerin ve yerin; bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse ona ibadet et ve Ona ibadet konusunda sabırlı ol. Acaba O’nun adaşı olan birini bilir misin? İlah sözcüğüne gelince, Araplar, bunu Lat da dâhil tüm mabudlarına; taptıkları tüm putlara isim yapmışlardır. Kendisini bir mabud edindikleri için güneşi de “ilahe” diye adlandırmışlardır. Dolayısıyla “İlah” sözcüğü “mabud, ibadet edilen şey, kulluk edilen şey” anlamına gelir. 1- İlah sözcüğü ise “Elehe” kelimesinden türemiştir. “Elehe” kelimesi hayret etmek, şaşmak ya da şaşırmak, anlamına gelir. Müminlerin Emiri Hz. Ali (r.a.) bu konuda şöyle söylemiştir: Sıfatların tahriri O’nun sıfatlarının altında yorgunlukla kalıverdi, orada diller bile şaştı, yolunu kaybetti. Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır: Allah’ın nimetlerini tefekkür ediniz, ama Allah’ın kendisini değil. 2- “Velah” sözcüğünden türemiştir. Sonradan “vav” harfi “elif” harfi ile değiştirilmiştir. Böyle adlandırılmasının nedeni, her mahlûkun ona karşı özlem duymasıdır. Bu noktadan hareketle bazı hikmet ehli kişiler “Allah tüm varlıkların sevgilisidir” demişlerdir. Şu ayeti kerime de buna delalet etmektedir: تُسَبِّحُ لَهُ السَّماواتُ السَّبْعُ وَ الْأَرْضُ وَ مَنْ فيهِنَّ وَ إِنْ مِنْ شَيْ‏ءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَ لكِنْ لا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ إِنَّهُ كانَ حَليماً غَفُوراً[2]. Yedi (kat) gök ve yeryüzü; bunlarda bulunan kişiler, Onu tesbih ederler. Onu, hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Lakin siz onların tesbihlerini anlamazsınız. 3- “Lahe” fiilinden türemiştir. “Lahe” İhticab, örtünme ve gizlenme anlamına gelir. Bununla Yüce Allah’ın şu sözüne işaret edildiğini söylemişlerdir: لا تُدْرِكُهُ الْأَبْصارُ وَ هُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصارَ وَ هُوَ اللَّطيفُ الْخَبيرُ.[3] Gözler O’nu idrak etmez, ama O gözleri idrak eder. O latif’tir, haberdardır. [4]

Rivayetlere Göre 1) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her şey hakkında derin düşünebilirsiniz. Fakat Allah'ın varlığının mahiyeti hakkında düşünmeyiniz. Zira semanın yedinci katı ile kürsüsüne varıncaya kadar ye­di bin nur perdesi vardır. Allah'ın hâkimiyeti daha bunların üzerindedir. Ve bunlar da Allah'ın kuvvet ve kudret tasarrufunun altındadırlar.[5] 2) İmam Sadık şöyle buyurmuştur: Hz. Ali’nin huzuruna Yahudi âlimlerinden biri geldi ve “Ey Ali (sa)! Kendisine ibadet ettiğin Rabbini gördün mü?” dedi. Hz. Ali  “Yazıklar olsun sana! Ben, kendisini görmediğim bir Rabbe ibadet etmem” diye buyurdu. Yahudi âlim “Rabbini nasıl gördün?” diye sordu. Hz. Ali “Yazıklar olsun sana! O gözle görülmez. Ancak O’nu, iman hakikatleriyle kalpler görür” diye buyurdu.[6] Kalp, gözden daha güçlü bir organdır. Zira göz yalnızca kısa bir mesafe içinde olan şeyleri görür. Ayrıca sadece nesnenin dışında olan şeyleri görür ve içinde olan şeyleri fark edemez. Ancak kalp, bilmediği ve tanımadığı şeyleri bile tasavvur edebilir. Örnek olarak; bir insan Çin’e gitmediği halde orayı hayalinde canlandırabilir. İçine girmediği halde dünyanın orta merkezini düşünebilir. İşte kalp bu özellikleriyle gözden daha güçlü bir organ olmasına rağmen, yine de Allah’ı idrak edemez. Dolayısıyla kalpten daha zayıf olan gözün Allah’ı görmesi olanaksızdır.

2) “Rahman” “Rahman” kelimesi rahmet kelimesinden türemiştir.[7] Rahmet, iyilik etmeyi gerektiren şefkat anlamına gelir. Yüce Allah hakkında kullanıldığı zaman, yalnızca iyilik etmek ve nimet vermek anlamlarında kullanılır. İnsanlar hakkında kullanıldığı zaman, onlar her hangi bir olaydan etkilenip kalpleri şefkat duygularıyla dolmakta, dolayısıyla iyilik etmektedirler. Ancak bu olay yüce Allah konusunda söz konusu değildir. Zira yüce Allah’ın etkilenecek bir kalbi yoktur.[8] Rahman kelimesi, yüce Allah’ın isimlerinden biridir ve ondan başkası için kullanılmaz. Öte taraftan “Rahman” kelimesi tek başına birçok ayette “Allah” kelimesinin yerine de kullanılmıştır. Örnek olarak; وَ قالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَداً.[9] Dediler ki; Allah, çocuk edinmiştir. Başka bir ayeti kerimede ise şöyle buyurmaktadır: وَ قالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمنُ وَلَداً.[10] Dediler ki; Rahman, çocuk edinmiştir. İmam Cafer Sadık şöyle buyurmuştur: Rahman genel sıfat olan özel bir isimdir. Rahim ise özel sıfat olan genel bir isimdir.[11] İmam Cafer Sadık şöyle buyurmuştur: Allah, her şeyin ilahıdır. Rahman, bütün yaratıklara karşı merhametlidir. Rahim, özellikle müminlere karşı merhametlidir.[12]

3) “Rahim” Bu sözcük de rahmet kelimesinden türemiştir. Rahman kelimesinden sonra zikredilmesinin nedeni ise rahmetini belli bir zümre olan müminlere has kıldığı içindir. Rahim, rahmeti sürekli olan anlamına gelir. Bu bakımdan Allah, yalnızca müminlere karşı, sürekli olan özel rahmeti ve merhameti ile muamele eder ve edecektir. [13] Bundan dolayı şöyle buyurmaktadır: وَ كانَ بِالْمُؤْمِنينَ رَحيماً.[14] O müminlere karşı rahimdir. وَ رَحْمَتي‏ وَسِعَتْ كُلَّ شَيْ‏ءٍ فَسَأَكْتُبُها لِلَّذينَ يَتَّقُونَ وَ يُؤْتُونَ الزَّكاةَ وَ الَّذينَ هُمْ بِآياتِنا يُؤْمِنُونَ.[15] Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Ancak onu yakında takva sahiplerine, zekât verenlere ve ayetlerimize iman eden kişilere yazacağım.

Rivayetlere Göre Allah’ın Rahmeti 1- Peygamberimiz (s.a.a) Kutsi bir hadiste Allah-u Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Muhammed’in ümmeti! Rahmetim gazabımın önüne geçmiştir. Dolayısıyla onu benden istemeden önce sizlere veririm ve benden bağışlanma dilemeden önce sizleri bağışlarım.[16] 2- Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah-u Teâlâ rahmeti yüz bölüm olarak yaratmıştır. Bir bölümü yaratıklarının arasındadır ve onun vasıtasıyla birbirlerine şefkatli davranırlar. Doksan dokuz bölümünü ise kendi dostları için saklamıştır.[17] 3- Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kıyamet gününde, Allah-u Teâlâ, insanları Hakkın rahmetinden umutlarını kesmelerine sebep olan kişileri, kapkara bir yüzle yaratacak ve onlar “Bunlar, Allah’ın rahmetinden umut kesilmesine neden olan kişilerdir” diye söylenecektir.[18] 4- İmam Ali şöyle buyurmuştur: (Ey insan) Rabbinden kork ve rahmetine karşı ümitli ol ki, seni korktuğun şeyden güvende kılsın ve ümit ettiği şeye ulaştırsın.[19] 5- Allah’ın sonsuz rahmeti şeytanı bile umutlandırmaktadır. İmam Cafer Sadık’tan şöyle nakledilmiştir: Yüce Allah, kıyamet günü olduğu zaman, rahmetini yaydıkça yayacaktır. Nihayet şeytan bile onun rahmetinin içinde yer almak için hırslanacaktır.[20]

Allah’ın Rahmeti ve Cehennemlik İki Kişi Kıyamet gününde cehenneme gitmeleri gereken iki adam getirecekler. Onlardan birine “Cehenneme gir” diye emredilecek. O adam hızla ve aceleyle cehenneme doğru gidecek. Ona “Seni nereye gönderdiklerini bilmiyor musun?” diye soracaklar. O adam şöyle cevap verecek: Biliyorum, ben Allah’a isyan ettiğim için cehenneme gitmeye müstahak oldum. Eğer bugün de Rahman ve Rahim olan Allah’a isyan edersem, daha çok azap edilmeye müstahak olacağım. Bunun için Rahman ve Rahim olan Allah’ın emrini yerine getirmek için acele ediyorum, Onun emrinin gecikmemesi için hızla koşuyorum. Bu davranış ve bu sözlerden dolayı “ilahî rahmet” coşmaya başlayacak ve meleklere şöyle hitap edilecektir: O kulumu geri çevirin ve cennete götürün. Öteki adamı getirecekler. Onun hakkında da “Bu adam cehenneme müstahaktır ve cehenneme götürün” diye emir gelecektir. O adam şöyle arz edecek: Allah’ım! Ben çok günahkarım, ancak benim senin hakkındaki zannım böyle değildi. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Ben senin sonsuz rahmetine ümit bağlamıştım. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah meleklere şöyle hitap edecek: Kulum doğru söylüyor. O benim rahmetim konusunda iyi zanda bulunuyordu, benim rahmetime ümit bağlamıştı. Onun ümitsiz olmasını istemiyorum. Onu cennete götürün.[21] Dolayısıyla her zaman Allah’ın rahmeti konusunda ümitli olmalıyız. Onun merhametli davranacağı hususunda iyi zanda bulunmalıyız.

Ayetlere Göre Besmele Çeşitli toplumlar ve milletler arasında, önemli işleri değer verdikleri kişilerin isimleriyle başlatmak bir gelenektir. Böylece yapacakları işin bereketli olacağına inanırlar. Elbette her toplum kendi inancına göre hareket eder. 1- Müşrikler önemli işlerine putların adıyla başlarlardı. Kurbanlarını onların adına keserlerdi. Ancak Allah-u Teâlâ, kendi mübarek adından başkası adıyla kesilen şeylerin haram olduğunu ilan ederek şöyle buyurmuştur: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَ الدَّمُ وَ لَحْمُ الْخِنْزيرِ وَ ما أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ...[22] Sizlere şunlar haram kılınmıştır: Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen şeyler… 2- Firavun’un taraftarları, önemli işlerine onun adıyla başlıyorlardı. Sihirbazlar, Hz. Musa’nın karşısında yer aldıkları zaman şöyle dediler: فَأَلْقَوْاْ حِبَالهَمْ وَ عِصِيَّهُمْ وَ قَالُواْ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَلِبُونَ.[23] Sonra onlar iplerini ve asalarını attılar. “Firavun’un üstünlüğü adına bizler galip geleceğiz” dediler. 3- Ancak ilahî dinlerde her işe “Besmele” ile başlanır. Nuh (as) gemiye binmeden önce, iman edenlere şöyle buyurdu: وَ قالَ ارْكَبُوا فيها بِسْمِ اللَّهِ مَجْراها وَ مُرْساها إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحيمٌ.[24] (Nuh) dedi ki: “Onun yüzmesi de durması da Allah’ın adıyla olacaktır. 4- Süleyman (as) Belkıs’a mektup yazıp gönderdiği zaman, Belkıs adamlarına mektubu şöyle tanıtmıştır: إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمانَ وَ إِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ.[25] Muhakkak ki (mektup) Süleyman’dandır ve “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” (başlamakta)dır. 5- Kur’an’ı’ı kerimde 114 tane sure bulunmaktadır. Bir tanesi dışında hepsi “Besmele” ile başlamaktadır. Gördüğümüz gibi ilk nazil olan Alak suresi de “Besmele” ile başlamış ve Kur’an’ı okumaya “Besmele” ile başlanması gerektiğini buyurmuştur: بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ‏، اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذي خَلَقَ.[26] Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, yaratan Rabbinin adıyla oku.

Rivayetlere Göre Besmele 1- Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Besmele ile başlanılmayan her önemli iş güdüktür (veya) kesiktir.[27] 2- Fahrettin Razi ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den şöyle nakletmişlerdir: “Hz. Peygamber (s.a.s.) namazlarında besmeleyi açıktan okurdu." Sonra Beyhakî; Ömer b. Hattab, İbn Abbas, İbn Ömer ve İbn Zübeyr‘den de besmeleyi açıktan okuduklarını rivayet etmiştir. Hz. Ali’ye gelince, onun besmeleyi açıktan okuduğu tevatürle sabit olmuştur. Kim dinî hususunda Hz. Ali'ye uyarsa o kimse doğruyu bulmuş olur. Bunun delili ise Hz. Peygamberin (s.a.s.) buyurduğu şu sözdür: Ey Allah’ım! Ali (sa) nerede dönüp dolaşırsa, hakkı da onunla birlikte dönderip dolaştır.[28] 3- Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Kim besmeleyi terk ederse, Allah'ın kitabından bir ayet bırakmış olur.[29] 4- Fahrettin Razi “Besmele Kur’an’ı’dandır” hakkındaki görüşünü şu olayı anlatarak bütün sahabenin de kabul ettiğini nakletmiştir: Muâviye, Medine’ye gelip halka, açıktan okunması gere­ken bir namaz kıldırmış ve bu namazda Fatiha’yı besmelesiz okumuştu. Namazı­nı bitirince, Muhacir ve Ensâr her taraftan, "Unuttun mu yoksa Kur'ân’a başlar­ken besmele hani?" diye seslendiler. Bunun üzerine o, namazı yeniden kıldırdı ve besmeleyi de okudu. Bu haber Sahabe’nin, besmelenin Kur'ân ve Fatiha’dan olup açıktan okunmasının evlâ olduğunda icmâ ettiklerini gösterir.[30] 5- Muaviye b. Ammar şöyle nakletmiştir: İmam Cafer Sadık'a şöyle sordum: Namaz kılarken fatiha suresinin başında "Bismillahirrahmanirrahim" demeli miyim? "Evet" diye cevap verdi. Fatihadan sonra zammı sure okuyacağım zaman da "Bismillahirrahmanirrahim" demeli miyim? Yine "Evet" diye cevap verdi.[31] 6- İmam Muhammed Bakır yine şöyle buyurmuştur: Allah Resulü (s.a.a) "Bismillahirrahmanirrahim" derken sesini yükseltirdi.[32] 7- İmam Rıza’dan şöyle nakledilmiştir: Namazların hepsinde “Bismillahirrahmanirrahim”i yüksek sesle söylemek sünnettir.[33] 8- Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Kim besmeleyi terk ederse, Allah'ın kitabından bir ayet bırakmış olur.[34] 9- İbni Abbas şöyle anlatmaktadır: Resûlullah (s.a.a) kırâatını “Bismillâhirrahmânirrahîm” ile başlatıyordu.[35] 10- İmam Hasan Askerî şöyle nakletmiştir: Bir adam ona (Ali'ye) "Eğer bu toplantıda kendisiyle imtihan olduğum günahımı görürsen bana tanıt" dedi. O "Oturduğun zaman “Bismillahirrahmanirrahim” demedin. Oysa Allah'ın Resulü (s.a.a) Allah'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir; Hakkında Bismillah söylenmeyen her işin sonu kesiktir." diye cevap verdi.[36] 11- İmam Cafer Sadık şöyle buyurmuştur: “Bismillah” surelerin tacıdır.[37] 13- Sadece Tevbe suresinin başında “Besmele” yoktur. Bunun nedenini Hz. Ali şöyle açıklamıştır: “Bismillah” güven ve rahmet kelimesidir. Kâfirlerden ve müşriklerden beraat ilanı ise güven ve rahmet ile uyum sağlamaz.[38]

Önemli Çıkarımlar “Bismillah” diye söylendiği zaman, ne murat edilir? “Bismillah” cümlesinden neler anlaşılır? 1)    “Bismillah” yapılan her işi ilahi boya ile boyamaktır. Yani Allah Kur’an’ı nazil kılmaya “Bismillah” diye başlamıştır. Kur’an’ı okuyan kişi de “Bismillah” diyerek Onun gibi başlamalıdır. Allah’ın boyasından daha güzel bir boya var mıdır? 2)   “Bismillah” Müslüman olmanın alametlerindendir. 3)   “Bismillah” yapılan işi ilahi bir ürün kılmaktadır. Zira her ürünün bir markası vardır. 4)   “Bismillah” ebedilik ve sonsuzluk demektir. Zira Allah’tan başka her şey fanidir. 5)   “Bismillah” Allah’a tevekkül etmek demektir. Kim Allah’a tevekkül ederse mutlaka başarılı olur. 6)   “Bismillah” kibirlenmekten çıkmak ve Allah’a yönelmektir. 7)   “Bismillah” kul olma yolundaki ilk adımdır. 8)   “Bismillah” şeytana atılan bir bombadır. Allah’ın adının olduğu bir işte şeytan başarılı olamaz ve oradan uzaklaşır. 9)   “Bismillah” işleri ilahi sigorta ile sigortalamaktır. 10) “Bismillah” Allah’ı anmaktır. Kim Allah’ı anarsa, O da onu anar. 11) “Bismillah” ilahi amaçtır. Zira Müslüman’ın amacı ne nefis, ne tağut, ne şeytan, ne halk, ne de başka bir şeydir. 12) “Bismillah” ilahi sonsuz rahmete ümit bağlamaktır. Zira Besmelede Allah’ın sonsuz rahmet sıfatları bulunmaktadır. 13) “Bismillah” doğru yolun yalnızca Onun vasıtasıyla bulunduğunu kabul etmektir. 14) “Bismillah” âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kullarına söylediği ilk sözdür.

1. AYET'ten 5. AYET'e  Kadar ki Bölüm اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذي خَلَقَ (1)خَلَقَ الْإِنْسانَ مِنْ عَلَقٍ (2) اقْرَأْ وَ رَبُّكَ الْأَكْرَمُ (3)الَّذي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ (4) عَلَّمَ الْإِنْسانَ ما لَمْ يَعْلَمْ (5) 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku. 2- İnsanı Alak’tan yarattı. 3- Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. 4- (O) kalemle (ilim) öğreten kimsedir. 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

Kelimeler İgra: “Kıraat” kelimesinin emir “Oku” kipidir. “Kıraat” harfleri ve kelimeleri birbirlerine birleştirmek anlamına gelir. Bu bazen okuma, bazen telaffuz etme ve bazen de dinleme konusunda olur. İsm: “Ad” manasını taşır. Eğer bu kelimenin kökü “Vesm” kabul edilirse alamet ve nişane anlamına gelir. Eğer kökü “Semuv” kabul edilirse ululuk ve yücelik anlamına gelir. Genellikle müfessirler ikinci görüşü seçmişlerdir. Rab: Malik, sahip, hak sahibi, inisiyatif sahibi, tedbir edici, koruyucu, veli nimet ve ıslah edici anlamına gelir. Halak: “Yarattı” manasını taşır. “Halk” kelimesinden türemiştir. “Halk” bir şeyi yoktan var etmeye veya bir şey yok olduktan sonra tekrar onu yaratmaya denir. İnsan: Unutkan veya sevgi gösteren anlamına gelir. Alak: Bir şeyin, yukarıdaki bir şeye asılı kalması ve yapışması anlamına gelir. Nitekim bedene yapışan ve kanı emen sülük; ceninin kendisinden oluştuğu donuk kana veya kan pıhtısına “alak” denir… Embriyo. Ekram: “Keramet” kökünden türemiştir ve cömertlik anlamına gelir. “Ekram” başkalarına oranla ikramı en çok ve daha güzel olan kişidir.

Tefsir اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذي خَلَقَ (1) 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku. Allah-u Teâlâ, Peygamberimize (s.a.a) Kur’an’ıı okuması gerektiğini emretmektedir. “Oku” emrinden iki konu anlaşılır: 1- Kendisine okumalıdır. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.a) Kur’an’ıı okumak ve öğrenmek zorundadır. 2- Topluma okumalıdır. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.a) Kur’an’ıı öğrendikten hemen sonra topluma okumak ve öğretmek zorundadır. Yani öğrendiği her ayeti veya sureyi başkalarına okuyup anlatmalıdır. Ayrıca Kur’an’ıı, her şeyi yaratan Rabb’in adını anarak ve onu tanıtarak okumalıdır. “Oku, diye neden emrediyor?” diye sorulursa, şöyle cevap verilir. Çünkü her şeyi yaratan O’dur. Yaratan, yarattığı şeyler için kanunlar koyar. Onlar için hangi kanunların güzel olduğunu daha iyi bilir. Zira O Rab’dir. Yani yaratıklar üzerindeki yegâne hak sahibi ve yasa koyucudur.

Ayetlere Göre Rububiyyet Mekkeli müşrikler, hiç itiraz etmeden Allah’ın Halik (yaratıcı) olduğunu kabul ediyorlardı. Nitekim Rabbimiz, Peygamberimize (s.a.a) hitap ederek şöyle buyurmaktadır: وَ لَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّماواتِ وَ الْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ.[39] Eğer onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka “Allah” derler. Peki, müşrikler neyi kabul etmiyorlardı? Onlar Allah-u Teâlâ’nın “Rububiyyet” konusundaki tevhidini kabul etmiyorlardı. Dolayısıyla Mekkî surelerin en önemli konularından birisi “Rububiyet” konusu olmuştur. “Rububiyyet” şu anlama gelir: “Kâinatın hakiki Rabbi ve sahibi sadece Allah’tır. Yarattığı varlıkların işlerini düzenler ve onları yönetir. Onlar için kanunlar ve yasalar oluşturur. Onun izni olmadan hiçbir varlık, kendisi ve başka varlıklar için kanunlar ve yasalar düzenleyemez. 1) Bundan dolayı, Allah-u Teâlâ Peygamberimize (s.a.a) hitap ederek şöyle buyurmaktadır: قُلْ أَ غَيْرَ اللَّهِ أَبْغِي رَبًّا وَ هُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْ‏ءٍ.[40] De ki; Allah her şeyin Rabbi iken Ondan başka bir rab mi arayayım? 2) Allah-u Teâlâ Âlem-i Zer hakkında şöyle buyurmaktadır: وَ إِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَني‏ آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَ أَشْهَدَهُمْ عَلى‏ أَنْفُسِهِمْ أَ لَسْتُ بِرَبِّكُمْ قالُوا بَلى‏.[41] Bir zaman, Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine şahit kılmış “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) “Evet” demişlerdi. 3) Nemrut “Rablik yani Rububiyet” iddiasında bulunmuştu. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: إِذْ قالَ إِبْراهيمُ رَبِّيَ الَّذي يُحْيي‏ وَ يُميتُ قالَ أَنَا أُحْيي‏ وَ أُميتُ قالَ إِبْراهيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتي‏ بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِها مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذي كَفَرَ وَ اللَّهُ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمينَ.[42] Bir zaman İbrahim şöyle dedi: “Benim Rabbim, diriltir ve öldürür.” (Nemrut) Dedi ki: “Ben de diriltirim ve öldürürüm.” İbrahim dedi ki: “Muhakkak ki Allah güneşi doğudan getirir, haydi sen onu batıdan getir.” deyince kâfir olan kişi şaşırıp kalmıştı. Allah zalimler kavmini hidayet etmez. 4) Yusuf (as) zindan arkadaşlarına hitap ederek şöyle buyurmuştur: يا صاحِبَيِ السِّجْنِ أَ أَرْبابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللَّهُ الْواحِدُ الْقَهَّارُ.[43] Ey zindan arkadaşlarım! Farklı farklı rabler mi daha hayırlıdır, yoksa tek ve kahredici olan Allah mı? 5) Firavun da “Rablik” iddiasında bulunmuştu. فَقالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلى‏.[44] Dedi ki: “Ben sizin en ulu rabbinizim.” Musa’ya (a.s) Rabbinin kim olduğunu sorduğu zaman ise, Musa (as) şöyle cevap veriyordu: قالَ رَبُّنَا الَّذي أَعْطى‏ كُلَّ شَيْ‏ءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدى‏.[45] Dedi ki: “Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra da hidayet eden kimsedir. 6) Peygamberimizin (s.a.a) de müşriklerle yaşadığı en büyük sorunlardan biri “Rububiyet” konusu idi. Bundan dolayı şöyle buyurmaktadır: قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّماءِ وَ الْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَ الْأَبْصارَ وَ مَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَ يُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَ مَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ فَقُلْ أَ فَلا تَتَّقُونَ، فَذلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَما ذا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلالُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ.[46] De ki: “Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? (Her türlü) işi kim düzenliyor?” “Allah” diyecekler. De ki: “Peki, takvalı olup sakınmayacak mısınız? Sizin hak (gerçek) Rabbiniz, işte bu (vasıflara sahip olan) Allah’tır. Haktan sonra dalaletten başka ne vardır? Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?

Rivayetlere Göre Rububiyyet 1) Peygamberimiz (s.a.a) Allah-u Teâlâ’ya dua ederken şöyle arz etmiştir: Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Teksin, senin ortağın yoktur, senden başka ilah yoktur. Sen rablerin Rabb’isin. Canların malikisin. Affın ve cezanın sahibisin. Sadece sana mahsus olan “Rububiyyet” hürmetine, beni kudretinle ateşten kurtarmanı istiyorum Senden. Rahmetin hürmetine beni cennetine koymanı istiyorum Senden.[47] 2) Hz. Ali, bazılarının kendisi hakkında Rububiyet iddiasında bulunduklarını işitince çok öfkelenmiş ve onları huzuruna çağırarak şöyle buyurmuştu: Ey topluluk! Şeytan size galip gelmiştir. Ben, Allah’ın kulundan başka bir şey değilim. Allah bana; imamet, velayet ve Resulünün (s.a.a) vasiyeti ile nimet vermiştir. Öyleyse kâfirlikten dönün. Muhakkak ki ben Allah’ın kuluyum. Muhammed (s.a.a) benden daha üstün olmasına karşın, o da Allah’ın kulu idi. Biz, yalnızca sizin gibi insanlarız. Bu sözlerden dolayı bazıları kâfirlikten döndü, ancak bazıları kâfirlik üzere kaldılar ve geri dönmediler. Müminlerin Emiri Ali (s.a) onların dönmeleri için çok ısrar etti. Ancak onlar yine de dönmediler.[48] خَلَقَ الْإِنْسانَ مِنْ عَلَقٍ (2) 2- İnsanı Alak’tan yarattı. Her şeyi yaratan, sonra onlar üzerine yegâne hak sahibi olan ve kanunlar koyan Odur. İnsan da bu yasanın içindedir. Çünkü insanı alak’tan var eden Odur.

Sözlüğe ve Ayetlere Göre İnsan İnsan kelimesinin anlamı nedir? 1) Kamus kitabının yazarı şöyle söylemiştir: İnsan; unutmak ve terk etmek anlamına gelen “neseye” kelimesinden türemiştir. İnsan kelimesi Kur’an’ı-ı Kerim’de 65 defa zikredilmiştir. Söz konusu olan ayetlere başvurduğumuz zaman, beşer kelimesinde olduğu gibi; sadece zahirî beden ve şekil kast edilmemiştir. Bilakis batini, görülmeyen, insaniyet ve duygusal yönlerine de işaret edilmiştir.[49] İmam Sadık (s.a) şöyle buyurmuştur: İnsan, unutkan olduğu için insan olarak adlandırılmış ve yüce Allah şöyle buyurmuştur:[50] وَ لَقَدْ عَهِدْنا إِلى‏ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَ لَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً.[51] Kuşkusuz daha önceden Âdem ile sözleştik; ancak o unuttu. Onda bir azim bulamadık. 2) Ancak Rağıb İsfahanî, kendi kitabında şöyle açıklamaktadır: İnsan kelimesi “ÜNS” kelimesinden türemiştir. ÜNS kelimesi ise muhabbet ve dostluk anlamlarına gelir. Nefret ve sevgisizlik anlamlarının karşısında kullanılır. Dolayısıyla insana “varlıkları ve yaratılışları, birbirlerini sevmek ve saymakla devam eder” diye “insan” denmiştir. İnsanlar fıtrî bakımdan sosyaldirler. O nedenle varlıkları ve yaşantıları birbirlerine bağlıdır. İnsana, her şeye muhabbet ve sevgi gösterdiği için insan denmiştir.[52] İnsan kimdir? Veya insan nedir? İnsan; maddi ve manevi olmak üzere iki boyuta sahiptir. Rabb’imiz şöyle buyurmaktadır: إِذْ قالَ رَبُّكَ لِلْمَلائِكَةِ إِنِّي خالِقٌ بَشَراً مِنْ طينٍ، فَإِذا سَوَّيْتُهُ وَ نَفَخْتُ فيهِ مِنْ رُوحي‏ فَقَعُوا لَهُ ساجِدينَ.[53] Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın!" a)   Çamurdan yaratılmış olan beşerî boyutu b)  Manevi ve ahlaki özelliklere sahip olan ruhî boyutu İnsanı, insan yapan boyutu, ruhî boyutudur. Zira ruhî boyutunun yüceliğinden dolayı öteki varlıklar ona secde etmek zorunda kalmışlardır.

Rivayetlere Göre İnsan 1) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah katında, hiçbir şey Âdemoğlundan daha değerli değildir. Sahabeler “Ey Allah’ın Resulü! Melekler daha değerli değiller mi?” diye sorunca şöyle buyurdu: Melekler, güneş ve ay gibi mecburdurlar.[54] 2) İmam Sadık şöyle nakletmiştir: Peygamberimiz (s.a.a) miraca çıkarıldığı zaman namaz vakti geldi. Cebrail (as) önce ezan, sonra da kamet okudu. Peygamberimize “Ya Muhammed! Öne geçin ve namaz kıldırın” dedi. Peygamberimiz (s.a.a) “Ya Cebrail! Siz öne geçin ve namaz kıldırın” diye buyurdu. Cebrail (as) şöyle dedi: Biz, Âdem’e (as) secde etmekle emredildiğimiz günden bu yana Âdemoğullarının önüne geçmeyiz.[55] 3) Hz. Ali(s.a) şöyle buyurmuştur: Her insanın değeri, yaptığı iyiliktir.[56] İnsan, Allah’ın kanunlarına göre yaşadığı zaman bütün yaratıklardan üstün olur. Aksi takdirde hayvanlardan bile daha aşağı bir derecede bulunur.

Sözlüğe ve Ayetlere Göre Alak Alak kelimesi Alaka kelimesinin çoğuludur. Yapışmak, asılmak, sevmek ve alaka duymak anlamına gelir. 1) Tabersi şöyle söylemiştir: Alak; rutubet ve nem nedeniyle her şeye yapışan pıhtı halindeki bir kandır veya insanın organlarına yapışan ve kanını emen siyah bir asalaktır.[57] 2) Rağıb İsfahani şöyle söylemiştir: Alak; pençeyle bir şeyi sıkıca tutmak, yakalamak ya da ona sıkıca sarılmak anlamına gelir. a)   Boğaza asılı kal(ıp kan em)en bir kurtçuk, sülük. b)  Kurumadan önce pıhtı halindeki kan.[58] Rabbimiz başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظاماً فَكَسَوْنَا الْعِظامَ لَحْماً ثُمَّ أَنْشَأْناهُ خَلْقاً آخَرَ فَتَبارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخالِقينَ.[59] Sonra nutfe’yi (bir damla suyu) alak olarak yarattık. Ardından alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık. Ardından bir çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık. Ardından kemiğe et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne kadar mübarektir. 2) Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: أَ يَحْسَبُ الْإِنْسانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدىً، أَ لَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنى‏، ثُمَّ كانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى، فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَ الْأُنْثى، أَ لَيْسَ ذلِكَ بِقادِرٍ عَلى‏ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتى.[60] İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi akıtılan meniden bir nutfe (bir damla su) değil miydi? Sonra alaka oldu da (Rabbi onu) yarattı ve düzenledi. Ondan erkek ve dişi olmak üzere iki çift karar kıldı. (Bunları yapan Allah) ölüleri diriltmeğe kadir olmaz mı?

Rivayetlere Göre Alak 1) İmam Rıza şöyle buyurmuştur: Peygamberimizden “Şarap içenin kırk gün namazı kabul olmaz” diye nakledilmiştir. Ben “Nasıl kırk gün kabul olmaz? Niye ondan daha az veya daha fazla olmuyor?” diye sorunca şöyle buyurdu: Çünkü yüce Allah insanın yaratılışını (belli ölçülerle) takdir etmiştir. Önce kırk gün nutfedir. Sonra onu çevirir ve kırk gün alak olur. Sonra onu da taşır ve kırk gün bir çiğnemlik et olur. Aynı şekilde şarap içtiği zaman da yaratılışında takdir edildiği gibi (şarap da) kırk gün organları içinde kalır. Nitekim yediği ve içtiği öteki şeyler de kırk gün organları içinde kalmaktadır.[61] 2) Hz. Ali(s.a) şöyle buyurmaktadır: Allah-u Teâlâ insanı rahimlerin karanlıklarında ve kılıf gibi perdelerin içinde yarattı. O akıtılan bir nutfe ve belirsiz bir alak idi. Ardından düzgün bir cenin, süt içen bir bebek, sonra çocuk ve genç bir delikanlı karar kıldı. Ardından ona kendisini koruyan bir akıl, konuşan bir dil, gören gözler verdi. Zira anlamasını, ibret almasını, kötülüklerden sakınmasını istedi. İnsan olgunlaştığı ve ayakları üzerinde durduğu zaman, isyan ederek firar eder. Pervasızca sapık yollara ayak basar.[62] 4) İmam Muhammed Bakır(s.a)şöyle buyurmuştur: Nutfe, koyu bir balgam gibi beyaz olur. Rahmin içinde kalır. Onun içinde kırk gün durduğu zaman Alak olur. Rahmin içindeki Alak, koyu hacamat kanı gibi olur. Kırk gün sonra bir çiğnemlik et parçası olur. O kırmızı bir et parçası gibidir. İçinde yeşil damarlar bulunur. Sonra kemiğe dönüşür. Ardından kulağı ve gözleri ortaya çıkar. Sonra sırayla öteki organları çıkar.[63] 5) İmam Sadık(s.a) şöyle buyurmaktadır: Cenin; karın, rahim ve yumurtalık olmak üzere üç karanlık perde arkasında yer alır. Orada yiyecek yemek ve (kendisine) eziyet eden şeyleri defetmek için herhangi bir iradede bulunamaz. Ne kendine hayrı olan şeyi bilir, ne de zararına olan şeyleri giderebilir. Yiyeceği hayız kanıdır. Bitki sudan nasıl beslenir ise, o da hayız kanından beslenir. Yaratılış özellikleri tamamlanınca bedeni sağlamlaşır. Derisi, hava ile uyumlu bir hale gelir. Gözleri, aydınlığı görebilecek bir güce ulaşır. Annesini doğum sancısı tuttuğu zaman sancı ona öyle ağır gelir ki, cenin ağrının basıncından dolayı dışarı çıkar. Doğduğu zaman daha önce yiyeceği olan kan, başka bir renk ve başka bir kokuyla annesinin göğüslerinden akmaya başlar. Bu yiyecek çocuk için her şeyden daha güzeldir…[64]

Ayetlere Göre Kur’an’ı ve Onu Okumak Kur’an’ı hangi özelliklere sahiptir? Ne için nazil olmuştur? 1)    Kur’an’ı; hidayete, Furkan’a ve apaçık kanıtlara sahiptir. شَهْرُ رَمَضانَ الَّذي أُنْزِلَ فيهِ الْقُرْآنُ هُدىً لِلنَّاسِ وَ بَيِّناتٍ مِنَ الْهُدى‏ وَ الْفُرْقانِ.[65] Hidayetten ve Furkan’dan apaçık kanıtlar bulunduran; insanlar için hidayet olan Kur’an’ı Ramazan ayı içinde indirilmiştir. 2)    Kur’an’ı en doğru yola iletir. إِنَّ هذَا الْقُرْآنَ يَهْدي لِلَّتي‏ هِيَ أَقْوَمُ وَ يُبَشِّرُ الْمُؤْمِنينَ الَّذينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْراً كَبيراً.[66] Gerçekten bu Kur’an’ı en doğru yola hidayet eder ve iyi işler yapan müminlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler. 3)    Kur’an’ı; her şeyi açıklayan, Müslümanlar için hidayet, rahmet ve müjde olan bir kitaptır. وَ نَزَّلْنا عَلَيْكَ الْكِتابَ تِبْياناً لِكُلِّ شَيْ‏ءٍ وَ هُدىً وَ رَحْمَةً وَ بُشْرى‏ لِلْمُسْلِمينَ.[67] Sana Kitabı, her şeyin açıklayıcısı; Müslümanlar için hidayet, rahmet ve müjde olarak indirdik. 4)    Peygamberimiz (s.a.a) Kur’an’ıı ve onu okuyup yaşamayı terk edenleri kıyamet gününde Allah-u Teâlâ’ya şikâyet edecektir. وَ قالَ الرَّسُولُ يا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هذَا الْقُرْآنَ مَهْجُوراً.[68] Rasul "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar” demiştir. Evet, Müslümanlar, hidayet ve rahmet kaynağı olan Kur’an’ı, en doğru yaşamı gösteren Kur’an’ı, hayat kaynağı olan Kur’an’ı, kurtuluş vesilesi olan Kur’an’ı, başarı sebebi olan Kur’an’ı, kalkınma nedeni olan Kur’an’ı, en güzel yaşam tarzını öğreten Kur’an’ı terk ettiler. Medeni kanunları ve yasaları için Kur’an’a bakıp öğrenmek yerine; kendilerini bile düzeltmekten aciz olanlara ellerini açtılar. Müslümanlar Kur’an’ı günümüzde yaşam kitabı olmaktan çıkarmışlar ve sembolik bir kitap haline getirmişlerdir. Dolayısıyla Kur’an’ı yalnızca güzel sesle okuyup dinlemekteler. Müzelerin güzel yerlerinde sergilemekteler. Cenaze törenlerinde okumaktalar. Hastalıktan kurtulmak için tilavet etmekteler. Acaba Kur’an’ı yalnızca bunlar için mi nazil olmuştur? Müslümanlar neden Kur’an’ı güncel hayatlarından çıkarmışlardır? Niçin batının ve doğunun hayranı olmuşlardır? Müslümanları izzetli ve şerefli kılan Kur’an’ı değil miydi? Müslümanları batılılara üstün kılan Kur’an’ı değil miydi?

Rivayetlere Göre Kur’an’ı ve Onu Okumak 1) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sizin en hayırlınız Kur’ân'ı öğrenen ve öğretendir.[69] 2) Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah’ın sözlerinin diğer sözlere karşı üstünlüğü; Allah’ın yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir.[70] 3) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah'ın, erkek veya kadın, hür veya köle, her mümin üzerinde Kur’an’ı öğrenmeyi farz kıldığı bir hakkı vardır.[71] 4) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı okuyun ve onu kalbinize yerleştirin. Çünkü yüce Allah içinde Kur’an’ı bulunan kalbe azap etmeyecektir.[72] 5) Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı öğrenin, çünkü o sözlerin en güzelidir. Onun ayetlerinde düşünün, çünkü o kalplerin baharıdır. Onun nuru vesilesiyle şifa arayın, çünkü o göğüslerin şifasıdır. Onu güzel okuyun, çünkü o kıssaların en yararlısıdır.[73] 6) Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Allah-u Teâlâ, Kur’an’ı’daki gibi yapmış olduğu öğütleri, başka hiçbir şeyle yapmamıştır. Çünkü o Allah’ın sağlam ipidir. Kalplerin baharı ve ilmin pınarları sadece ondadır. Kalpler için ondan başka bir cila yoktur.[74] 7) Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı konusunda Allah’tan korkun, Allah’tan korkun. Sizin dışınızdakiler Kur’an’ıa amel etme hususunda sakın sizi geçmesinler.[75] 8) İmam Sadık şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı, kendisini okuyan her genç müminin etine ve kanına karışıp onunla yoğrulur.[76] 9) İmam Sadık şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı okuyan kimse onun basiretiyle nimetlenir ve annesi-babası kâfir bile olsalar (azap) onlardan hafifletilir.[77]

Önemli Çıkarımlar 1)    Besmele’den sonra Allah-u Teâlâ’nın ilk söylediği kelime “Oku” emridir. Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın Kur’an’ı kerimi okumaya ve öğrenmeye her şeyden daha çok önem verdiği anlaşılmaktadır. 2)    İslam dini “Okumak, kalemle yazmak, ilim öğrenmek ve öğretmek” ile başlamıştır. 3)    “Oku” emriyle, Kur’an’ın okunması gerektiği anlaşılır. Dolayısıyla sadece dinlemek yetmez. 4)    İslam dininin ilk emri “Oku” emridir ve okumak bilgisel bir konudur. Dolayısıyla ilim ve bilgi maddiyattan daha önemlidir. 5)    Kur’an’ın her suresi “Besmele” söylenerek okunmalıdır. Zira “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye buyurmaktadır. 6)    Okumak, Allah için olmalıdır. Zira “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye buyurmaktadır. 7)    Kur’an’ı sürekli okumak gerekir. Zira üç kısa ayette iki defa “Oku” emri vardır. 8)    Maddi olgunlaşma Allah’ın elindedir. Zira “(O) insanı alaktan yarattı” diye buyurmaktadır. Manevi olgunlaşma da Allah’ın elindedir. Zira “(O) kalemle (ilim) öğreten kimsedir. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” diye buyurmaktadır. 9)    Müşrikler yaratıcının Allah olduğuna; ancak Rabbin ise putlardan olduğuna inanıyorlardı. Bunun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Zira “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye buyurmaktadır. Bundan dolayı Rab ve yaratıcı bir varlıktır, o da sadece Allah’tır. 10)İnsanın hakiki sahibi, onu yaratan Rabbidir. Yaratan Rab, yarattığı şeyin ihtiyaçlarını daha iyi bilir. İnsan maddi olarak suya ve yemeğe; manevi olarak da Kur’an’ı okumaya ve ilim öğrenmeye ihtiyaç duyar. Bundan dolayı manevi bakımdan ilk emir “Oku” olmuştur. 11)“İnsanı Alak’tan yarattı.” Alak; kan pıhtısı veya ancak mikroskopla görülebilen ve sülüğe benzeyen bir kurtçuk demektir.[78] Dolayısıyla insanın çok aciz ve naçiz bir varlık olduğu anlaşılır. 12)“İnsanı Alak’tan yarattı.” Yaratan Rab insanın gerçek sahibidir. Bundan dolayı insana emretme hakkına sahip yegâne varlıktır. Ona karşı gururlanmadan emrine teslim olması gerekir. İlk emrini yerine getirip Kur’an’ıı okumaya başlaması gerekir. 13)“Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.” Kur’an’ı okumak sürekli olursa, okuyan kişiye ikramda ve ihsanda bulunacak. Nitekim insanı Alak gibi aciz ve naçiz bir şeyden yaratmış; ancak ona ikramda ve ihsanda bulunmuş; nihayet düşünen, üreten, icat eden, göklerde seyreden ve aya çıkan farklı bir varlık haline getirmiştir. 14)Kur’an’ı okuma ve öğrenme konusunda, ümitsiz olunmamalıdır. Zira“Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.” diye buyurarak, Kur’an’ı öğreteceğini vaat etmektedir. 15)İlim ve bilgiyi en iyi aktarma aracı kalemdir. Zira “O kalemle (ilim) öğretendir” diye buyurmaktadır. 16)Rabbimiz işlerini vasıta ve araçlarla yapmaktadır. Zira “O kalemle (ilim) öğretendir” diye buyurmaktadır. Yani “O kalem vasıtasıyla ilim öğretendir” anlamına gelir.[79] Rabbimizin işlerini vasıta ve vesileyle yaptığına dair birkaç örnek: a)    Kupkuru bir toprak hakkında şöyle buyurmaktadır: فَأَنْزَلْنا بِهِ الْماءَ فَأَخْرَجْنا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَراتِ كَذلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتى‏ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ.[80] Onlarla (bulutlarla) suyu indiririz. Sonra onunla (suyla) bütün ürünlerden çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkaracağız. Umulur ki hatırlayıp öğüt alırsınız. b)    Şöyle buyurmaktadır: يَهْدي بِهِ اللَّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوانَهُ سُبُلَ السَّلامِ.[81] Allah, rızasına uyan kişileri, onunla (kitapla) esenlik yollarına iletir. 17)İnsana ilim ve bilgi veren hakiki öğretmen Allah’tır. Zira “İnsana bilmediği şeyleri öğretendir” diye buyurmaktadır.[82] 18)Rabbimiz cehaleti değil; ilimi ve bilgiyi sevmektedir. Zira ilk nazil olan beş ayette okumayı emretmekte, ilimin ve kalemin önemine değinmektedir.

6. Ayetten 8. Ayete Kadar ki Bölüm كَلاَّ إِنَّ الْإِنْسانَ لَيَطْغى‏ (6)أَنْ رَآهُ اسْتَغْنى‏ (7) إِنَّ إِلى‏ رَبِّكَ الرُّجْعى‏ (8) 6- Hayır böyle değil, kuşkusuz insan tuğyan eder. 7- Kendini zengin gördüğü için. 8- Şüphesiz dönüş yalnızca Rabbinedir.

Kelimeler Kella: Hayır böyle değil, hayır. Yetğa: Tuğyan eder. Tuğyan; azmak, sınırı aşmak ve ölçüyü kaçırmak demektir. Tuğyan eden kişiye tağut denir. Raâ: Gördü. İsteğna: Zengin gördü, zengin kabul etti. Ruc’a: Dönüş, gelinen yere varış.

Tefsir كَلاَّ إِنَّ الْإِنْسانَ لَيَطْغى‏ (6)أَنْ رَآهُ اسْتَغْنى‏ (7) إِنَّ إِلى‏ رَبِّكَ الرُّجْعى‏ (8) 6- Hayır böyle değil, kuşkusuz insan tuğyan eder. 7- Kendini zengin gördüğü için. 8- Şüphesiz dönüş yalnızca Rabbinedir. “Kella” yani “Hayır böyle değil” kelimesi, önceki söylenen şeylerin gereğinin tersi olduğunu bildirmektedir. Yani insan, kendisini yaratan Rabbine karşı vazifesini yerine getirmesi ve Kur’an’ı okuması gerekirken; aciz ve naçiz bir alaktan yaratıldığını ve mutlak anlamda Rabbine muhtaç olduğunu bilmesi gerekirken; Rabbinin en büyük ikram sahibi olduğunu unutmaması gerekirken; kendisine verilen nimetlerden dolayı teşekkür etmesi gerekirken; tam tersini yapmakta, tuğyan etmekte ve azgınlık göstermektedir. İnsan neyin karşısında kendisini zengin görmektedir? Yaratan Rabbinin karşısında veya Onun kitabının karşısında kendisini zengin görmektedir. Kendisini zengin görmeseydi Rabbinin emrine itaat edip “Kur’an’ı” okurdu. Örneğin; insan beşerî ve maddî olarak su ve yemeğe muhtaçtır. Kendisini onlardan zengin göremez. Eğer yemez ve içmezse beşerî ve maddî olarak ölmeye başlar. Dolayısıyla bütün hayatını daha iyi içmek, daha iyi yemek, daha iyi yaşamak için planlar… İnsan ruhî ve manevî olarak da Kur’an’ı ve İslamî ilimlere muhtaçtır. Kendisini onlardan zengin görmemesi gerekir. Dolayısıyla bütün hayatını Kur’an’ı daha iyi öğrenmek ve daha iyi yaşamak için planlamalıdır. Eğer böyle inanmıyor veya inandığını söyleyip de yapmaya çalışmıyorsa, kendisini zengin görüyor demektir. Dolayısıyla ruhî ve manevî yönü ölüyor demektir. İnsan niçin tuğyan etmekte ve azgın olmaktadır? “Kendini zengin gördüğü için” böyle olmaktadır. Aslında insan zengin değildir; çünkü Rabbi onu aciz ve naçiz bir Alak’tan yaratmış, Alak’a sürekli bir şekilde ikram edip düşünen ve konuşan bir varlık haline getirmiştir. Eğer Rabbi bir an bile olsa ikramını ve lütfunu kaldırsa insan yok olur. Ancak şu unutulmamalıdır ki “Şüphesiz dönüş yalnızca Rabbinedir.” bir gün ölecek ve yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Kur’an’daki Tağutlar 1)   Firavun Rabbimiz Musa(as)’ya şöyle buyurmaktadır: اذْهَبْ إِلى‏ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغى.[83]‏ (Ey Musa!) Firavun’a git, çünkü o tuğyan etti. 2) Ad, İrem, Semud ve Firavun Rabbimiz adı geçenler hakkında şöyle buyurmaktadır: الَّذينَ طَغَوْا فِي الْبِلادِ.[84] Onlar şehirlerde tuğyan ettiler. 3) Bahçe Sahipleri Rabbimiz kalem suresinde bahsedilen bahçe sahiplerinin kendilerine ilahi azap geldikten sonra şöyle söylediklerini buyurmaktadır: قالُوا يا وَيْلَنا إِنَّا كُنَّا طاغينَ.[85] Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Çünkü bizler tuğyan edenler idik. 4) Ad, Semud ve Nuh’un (as) kavmi Rabbimiz bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: إِنَّهُمْ كانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَ أَطْغى.[86]‏ Kuşkusuz onlar zulüm ve tuğyan etmişlerdi. 5) Peygamberimize (s.a.a) karşı mücadele eden müşrikler ve münafıklar a) Alak suresinde konusu geçen Ebucehil müşriklerden bir örnektir. Ebu Cehil zamanın tağutu idi. b) Rabbimiz, Efendimizin (s.a.a) zamanındaki münafıklar hakkında şöyle buyurmaktadır: اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَ يَمُدُّهُمْ في‏ طُغْيانِهِمْ يَعْمَهُونَ.[87] Allah onlarla alay eder ve onlara tuğyanları içinde şaşkın bir halde dolaşmaları için mühlet verir.

Tuğyan’ın Nedeni Acaba insan neden tuğyan etmekte ve tağut olmaktadır? 1) İmanı olmayan bir insan servete ve zenginliğe sahip olursa Karun gibi mağrur olur: قالَ إِنَّما أُوتيتُهُ عَلى‏ عِلْمٍ عِنْدي أَ وَ لَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَ أَكْثَرُ جَمْعاً وَ لا يُسْئَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ.[88] (Karun) dedi ki: “Bu (servet), bana, yalnızca benim sahip olduğum bir bilgiden dolayı verildi.” Allah’ın kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından daha güçlü ve cemiyet bakımından daha çok olan kişileri helak ettiğini bilmez mi? Suçlular günahlarından dolayı sorgulanmaz. 2) İmanı olmayan bir insan hükümeti ve kudreti ele geçirirse Firavun gibi olur: وَ نادى‏ فِرْعَوْنُ في‏ قَوْمِهِ قالَ يا قَوْمِ أَ لَيْسَ لي‏ مُلْكُ مِصْرَ وَ هذِهِ الْأَنْهارُ تَجْري مِنْ تَحْتي‏ أَ فَلا تُبْصِرُونَ.[89] Firavun kavminin içinde şöyle bağırdı: “Ey kavmim! Mısır’ın mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?” 3) İmanı olmayan bir kişi ilim ve bilgi elde ederse Belam-ı Bavura gibi olur. وَ اتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذي آتَيْناهُ آياتِنا فَانْسَلَخَ مِنْها فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطانُ فَكانَ مِنَ الْغاوينَ.[90] Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin (Belam-ı Bavura’nın) haberini oku. O onlardan ayrılıp çıkmıştı. Şeytan onun peşine takıldı ve sonunda asilerden oldu. İmanı olmayan bir kişiye değerli bir şey verilirse işte bunlar gibi olur. Ancak imanı ve kapasitesi olan bir kişiye yukarıda söylenen üç şey bir arada verilse bile, yine de hiçbir zarar gelmez. Örneğin Allah-u Teâlâ Süleyman’a (as) hem servet, hem kudret, hem de ilim vermişti. Süleyman (as) bu konuda şöyle söylüyor: هذا مِنْ فَضْلِ رَبِّي...[91] Bu, Rabbimin fazlındandır. Allah-u Teâlâ Yusuf’a (as) da hem servet, hem kudret, hem ilim vermişti. O da şöyle söylüyordu: رَبِّ قَدْ آتَيْتَني‏ مِنَ الْمُلْكِ وَ عَلَّمْتَني‏ مِنْ تَأْويلِ الْأَحاديثِ...[92] Rabbim! Muhakkak ki sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüya tabirlerinden bir pay öğrettin. Evet, insan Rabbine yöneldiği zaman hiçbir tehlike yoktur. Hangi makama ulaşırsa ulaşsın, neye sahip olursa olsun, ne bilirse bilsin, Allah’tan olduğunu bilir. Dolayısıyla mütevazı ve alçak gönüllü olur. Rabbine şükreder ve elinde olan şeyi öteki insanların yararına sunar. Ancak insan “Kendini zengin gördüğü için” ayetinde buyrulduğu gibi kendisini ve nefsini görürse büyük bir tehlike var demektir.[93]

Önemli Çıkarımlar 1) İnsan, Rabbinin emirlerine değil; kendisine bakarsa tuğyan eder ve azgın olur. 2) Zenginliği hedef olarak görmek doğru değil; onu insanların ve toplumun yararına kullanılacak bir araç olarak görmek gerekir. 3) Zenginliği ve serveti hedef görmek, tuğyan etmeye ve azgınlaşmaya neden olur. 4) “Şüphesiz dönüş yalnızca Rabbinedir.” Tuğyan eden ve azgınlaşan insan bilmelidir ki, ölecek ve Rabbine dönecektir. Yaratan Rabbinin huzurundan başka bir dönüş yeri yoktur. O, tuğyan eden ve azan kişinin cezasını verecektir. 5) “O insanı Alak’tan yarattı” insanın varlığının başlangıcı Allah’tandır. “Şüphesiz dönüş yalnızca Rabb’inedir” insan yine Ona doğru gitmektedir.

9. Ayetten 19. Ayete Kadarki Bölümün Tefsiri أَ رَأَيْتَ الَّذي يَنْهى‏ (9)عَبْداً إِذا صَلَّى (10) أَ رَأَيْتَ إِنْ كانَ عَلَى الْهُدى‏ (11) أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوى‏ (12) أَ رَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَ تَوَلَّى (13) أَ لَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرى‏ (14) كَلاَّ لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِ (15) ناصِيَةٍ كاذِبَةٍ خاطِئَةٍ (16) فَلْيَدْعُ نادِيَهُ (17) سَنَدْعُ الزَّبانِيَةَ (18) كَلاَّ لا تُطِعْهُ وَ اسْجُدْ وَ اقْتَرِبْ (19) 9- Gördün mü (şu) men eden kişiyi? 10- Namaz kıldığı zaman bir kulu. 11- Gördün mü, (ya o kul) hidayet üzere ise. 12- Yahut takvayı emrediyor ise. 13- Gördün mü, (ya men eden) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. 14- Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu (o) ? 15- Hayır böyle değil, eğer vazgeçmez ise (onun) alın saçından tutup sürükleriz. 16- Yalancı (ve) günahkâr alın saçından. 17- Sonra meclisini çağırsın (bakalım). 18- Yakında (biz de) Zebanileri çağıracağız. 19- Hayır böyle değil, ona boyun eğme; secde et ve yaklaş.

Kelimeler Raeyte: Gördün, müşahede ettin. Yenha: Men ediyor, yasaklıyor. Abd: Kul, köle. Emara: Emretti. Kezzebe: Yalanladı, tekzip etti. Tevella: Yüz çevirdi. Yera: Görüyor. Lem Yentehi: Vazgeçmedi. Lenesfean: Mutlaka tutup sürükleriz. “N” harfi, “Nun-u tekit” harfidir. Nasiyeh: Alın saçı. Kazibeh: Yalancı. Hatıeh: Hatalı, günahkâr. Liyed’u: Çağırsın. Nadiyeh: Meclisini, topluluğunu. Zebaniyeh: Zebaniler, azap melekleri, suçluları cezalandıran melekler.

zul Sebebi Bir gün Ebucehil arkadaşlarına "Muhammed sizin aranızda da (secde etmek amacıyla) yüzünü toprağa koyuyor mu?" diye sordu. Arkadaşları "Evet" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Ebucehil "Bizim kendisine yemin ettiğimiz şeye yemin ederim ki; eğer onu o şekilde görürsem, boynunu ayaklarımla ezeceğim." dedi. Arkadaşları ona "Bak, o şu anda da namaz kılmaktadır" dediler. Ebucehil, peygamberin boynunu ayakları altına almak için hareket edip ona yaklaşınca geri çekilmeye başladı. Güya bir şeyden sakınırmış gibi elleriyle kendini korumaya çabalıyordu. Arkadaşları ona "Ne yapıyorsun, ne oldu?" diye sordular. Ebucehil "Ona yaklaşınca, onunla kendi aramda ateşten bir çukur gördüm. Korkunç bir manzara idi. Bir takım kanatlar vardı." diye cevap verdi. Peygamberimiz bu konu hakkında şöyle buyurmuştur: Canımı elinde bulundurana yemin ederim ki; eğer bana yaklaşsa idi, Allah'ın melekleri onu paramparça edecekler ve bedenini keseceklerdi.[94]

Zamanın Tağutu Ebucehil hayatının sonuna kadar Peygamberimize (s.a.a) düşmanlık yaptı. Nihayet Bedir savaşında da Efendimize (s.a.a) karşı savaştı ve şiddetli bir şekilde yaralandı. İbni Mesut, son nefeslerini vermekte olan Ebucehil’in başucuna varınca ona şöyle dedi: Git, arkadaşın Muhammed’e benim onun hakkında şöyle söylediğimi söyle: Hayatım boyunca en çok nefret ettiğim kişi odur. Hatta ölürken bile ondan nefret ediyorum. Peygamberimiz (s.a.a) bu sözleri duyduğu zaman şöyle buyurdu: Benim zamanımın firavunu, Musa’nın zamanının firavunundan daha kötü idi. Zira o son nefesinde Müslüman olduğunu söylemişti. Ancak bunun son nefesinde tuğyanı daha da arttı.[95]

Tefsir Bu bölümün içindeki en önemli kelime ve kavramlar şunlardır: 1)   Namaz 2)   Hidayet 3)   Takva İnşallah şimdi bu kelime ve kavramları araştıracağız:

1) “Namaz”

Sözlüğe Ve Ayetlere Göre Rağıb İsfahani şöyle söylemiştir: Salah, namaz anlamına gelir. Dua, tebrik, bereket duası etme ve temcit anlamına gelir. Salah kelimesi “Salla” fiilinden türemiştir. Salla ise dua etti, tezkiye etti yani arındırdı anlamına gelir.[96] Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: 1) Namaz belli vakitlerde kılınmak üzere farz kılınmıştır. فَأَقيمُوا الصَّلاةَ إِنَّ الصَّلاةَ كانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنينَ كِتاباً مَوْقُوتاً[97]. … Namazı kılın. Çünkü namaz belli vakitlerle müminlerin üzerine (farz olarak) yazılmıştır. 2) Namaz niçin farz kılınmıştır? إِنَّني‏ أَنَا اللَّهُ لا إِلهَ إِلاَّ أَنَا فَاعْبُدْني‏ وَ أَقِمِ الصَّلاةَ لِذِكْري.[98] Muhakkak ki Ben, Ben Allah’ım. Ben’den başka ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet et ve beni hatırlamak için namaz kıl. 3) Namazın yararı nedir? اتْلُ ما أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتابِ وَ أَقِمِ الصَّلاةَ إِنَّ الصَّلاةَ تَنْهى‏ عَنِ الْفَحْشاءِ وَ الْمُنْكَرِ وَ لَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَ اللَّهُ يَعْلَمُ ما تَصْنَعُونَ[99]. Kitaptan sana indirilen şeyi oku ve namazı kıl. Çünkü namaz çirkinlikler ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı hatırlamak daha büyüktür. Allah yaptığınız şeyleri bilir.

Rivayetlere Göre 1) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz? “Böyle halde onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” diye cevap verdiklerinde peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler.[100] 2) Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye hitap ederek şöyle buyurmuştur: Ey Ali! Müminin üç tane alameti vardır; Namaz, zekât ve oruç.[101] 3) Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Namaz konusunda Allah’tan korkun, Allah’tan korkun. Çünkü namaz dininizin direğidir.[102] 4) İmam Cafer Sadık şöyle buyurmuştur: Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır. Eğer Namaz kabul edilirse öteki amelleri de kabul edilecek. Eğer namazı ret edilirse öteki amelleri de ret edilecektir.[103]

Namazsız Dinin Olmayışı Hicretin dokuzuncu yılında Peygamberimiz (s.a.a) Medine’de idi. İnsanlar grup grup huzuruna gelmekte ve Müslüman olmaktaydılar. Bu gruplardan biri de Taif’den gelmişti. Bir süre sohbet ettikten sonra Peygamberimiz (s.a.a) onlara şöyle buyurdu: Namaz İslam dininin emirlerinden biridir. Bundan dolayı mutlaka namaz kılmalısınız. Onlar şöyle dediler: Biz eğilmeyiz. Zira bu iş bize göre bir tür utanç ve mahcupluk sebebidir. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: İçinde rükû ve secde olmayan bir dinde hayır yoktur.[104]

Bir Vakit Namazın Önemi Peygamberimizin (s.a.a) zamanında bir kadın zina etmişti. Bu çirkin işi yaptıktan bir süre sonra çok pişman oldu. Pek rahatsız ve perişan bir şekilde Medine sokaklarından geçerken şöyle feryat etti: Beni Allah’ın Resulü’nün yanına götürün. Peygamberimiz (s.a.a) onu gördüğü zaman şöyle sordu: Niçin böyle bir perişan bir haldesin ve neden feryat ediyorsun? Kadın şöyle cevap verdi: Kocam yolculukta iken zina yaptım. Bir süre sonra çocuk sahibi oldum. Dünyaya geldikten sonra onu öldürdüm ve sirke küpünün içine koydum. Sonra onu turşu unvanıyla halka sattım. Dolayısıyla ben zina yaptım, bir çocuğumu öldürdüm ve öyle bir turşuyu sattım. Acaba benim tövbem kabul olur mu? Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: Zina yapmışsın, bundan dolayı taşlanarak öldürülmelisin. Bir kişi öldürmüşsün, bir kişiyi öldürmenin cezası cehennemdir. Öyle bir turşu satmışsın, bundan dolayı büyük bir günaha girmişsin. Sen (ilk gün) ikindi namazını bilerek terk etmiştin. İkindi namazını terk ettiğin ve namaza önem vermediğin için yoldan çıktın. Neticede de böyle büyük günahlara mürtekip oldun.[105]

2) “Hidayet”

Sözlüğe Ve Ayetlere Göre Rağıb İsfahani şöyle söylemiştir: Hidayet; bir kimseye rıfkla, nazik bir şekilde yolu göstermek, kılavuzluk etmek, ya da doğru yolu ve yönü tutmasına vesile olmak anlamına gelir.[106] Her varlığın bir hedefi vardır. Her varlık kendisi için belirlenen dakik yolda hareket ederek hedefine ulaşmaktadır. Örneğin bir badem çekirdeği toprağın içine ekilse, ona su ulaşsa ve gelişmesini önleyecek her hangi bir etkenle de karşılaşmasa, yavaş yavaş büyür ve belli bir süre sonra ağaç olup binlerce taze badem verir. Böylece kendisi için belirlenmiş olan çok dakik yolda hareket ederek hedefine ulaşır. Peki, insan hedefine ulaşabilmesi için nasıl yaşamalıdır? Hayatında kimin yol göstericiliğini ve hidayetini izlemelidir? 1) Varlıkları yaratan, hedeflerini belirleyen, onlara hedeflerine ulaşma yolunu gösteren ve onları doğru yola hidayet eden Allah-u Teâlâ’dır. قالَ رَبُّنَا الَّذي أَعْطى‏ كُلَّ شَيْ‏ءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدى‏.[107] Dedi ki: “Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren sonra da hidayet edendir. Yine şöyle buyurmaktadır: وَ كَفى‏ بِرَبِّكَ هادِياً وَ نَصيراً.[108] Hidayetçi ve yardımcı olarak Rabbin yeter. 2) Peygamberimiz (s.a.a) hidayetçidir. Yüce Allah Peygamberimize (s.a.a) hitap ederek şöyle buyurmaktadır: وَ إِنَّكَ لَتَهْدي إِلى‏ صِراطٍ مُسْتَقيمٍ.[109] Kuşkusuz sen dosdoğru yola hidayet edersin. 3) Kur’an’ı kerim hidayetçidir. ذلِكَ الْكِتابُ لا رَيْبَ فيهِ هُدىً لِلْمُتَّقينَ.[110] Bu (Kur’an’ı), içinde hiç şüphe olmayan kitaptır. O Takva sahipleri için hidayettir. 4) Rabbimiz her toplum için yaşayan bir hidayetçi karar kılmıştır. وَ لِكُلِّ قَوْمٍ هادٍ.[111] Her kavmin bir hidayetçisi vardır. Peki, Peygamberimizden (s.a.a) sonra İslam ümmetinin hidayetçileri kimlerdir?

3) “Takva”

Sözlüğe Ve Ayetlere Göre Rağıb Isfahani şöyle söylemiştir: Takva; nefsi, kendisinden korkulan şeyden koruma altına almak anlamına gelir.[112] 1) Rabbimiz, kendisinden sakınılması gerektiğini birçok ayette buyurmuştur. Örnek olarak; يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ.[113] Ey insanlar! Takvalı olup Rabbinizden sakının. 2) Rabbimiz, ateşten korunmamız gerektiğini açıklayıp şöyle buyurmuştur: وَ اتَّقُوا النَّارَ الَّتي‏ أُعِدَّتْ لِلْكافِرينَ.[114] Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten takvalı olup sakının. 3) Rabbimiz, kıyamet gününden sakınmamız gerektiğini buyurmaktadır: وَ اتَّقُوا يَوْماً لا تَجْزي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئاً.[115] Hiçbir kimsenin başka bir kişinin yerine cezalandırılmayacağı günden takvalı olup sakının.

Rivayetlere Göre 1) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ümmetimin cennete girmesine en çok neden olacak şey, takvalı olup Allah’tan sakınması ve güzel ahlaklı olmasıdır.[116] 2) Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Üç şey vardır. Eğer bir kimse onlara sahip olmazsa veya sadece birine sahip bulunmazsa onun yaptığı şeylere önem verilmez. a- Takva, onu Allah’a isyan etmekten alıkoyar. b- Hilim (sabır) akılsızlara karşı onu korur. c- Güzel ahlak, onunla insanlar içinde yaşar.[117] 3) İmam Ali şöyle buyurmuştur: Takva ile birlikte yapılan amel az olmaz. Kabul edilen bir şey nasıl az olur![118] 4) İmam Cafer Sadık şöyle buyurmuştur: Takva ile yapılan az amel, takvasız yapılan çok amelden daha hayırlıdır.[119]

Önemli Çıkarımlar 1) Bu ayetler üç kişiden bahsetmektedir; a) Peygamberimiz (s.a.a)… b) Ebucehil… c) Olayı gören ve duyan kişi. 2) Peygamberimiz (s.a.a); namaz kılan, hidayete sahip olan, takvayı emreden kuldur. 3) İslam önderi mutlaka şöyle olmalıdır: Başkasına değil sadece Allah’a kulluk etmeli, namaz kılmalı, hidayet ehli olmalı, takvayı emretmelidir. 4) Ebucehil; namazı yasaklayan, yalanlayan, yüz çeviren, Allah’ın huzurunda olduğunu unutan, günahkâr, yalancı, topluluğuna güvenen bir tağuttur. 5) Tağutların özellikleri şunlardır; namazı yasaklamak, Peygamberi (s.a.a) ve Kur’an’ı’ı (s.a.a) yalanlamak, Peygamberden (s.a.a) ve Kur’an’ı’dan yüz çevirmek, Allah’ın huzurunda olduğunu unutmak, her türlü günahı işlemek, yalan söylemek, topluluğuna ve gücüne güvenmek. 6) İsimler çok da önemli değil; önemli olan yapılan amellerdir. Ayetlerde Peygamberimizin (s.a.a) ve Ebucehil’in adı yoktur. Dolayısıyla günümüzde aynı özelliklere sahip olan kişilere bakmamız gerekir. 7) “Gördün mü” sorusu, olayı gören ve duyan kişiye yöneliktir? Allah’ın kuluna ve tağuta bakmasını; hangisinin iyi ve hangisinin kötü olduğunu bilmesini; sonunda görüşünü belirtmesini istemektedir. 8) “Namaz kıldığı zaman bir kulu” namaz kılmak kul olmanın alametlerindendir. 9) “Gördün mü (şu) men eden kişiyi? Namaz kıldığı zaman bir kulu” hiçbir zaman namaz kılan bir kimseyi namazından men etmemek gerekir. 10) “hidayet üzere ise” hidayete sahip demektir. 11) “Yahut takvayı emrediyor ise” önce takvalı olmak, sonra takvayı toplumun içinde anlatmak ve yaygınlaşmasına çalışmak gerekir. 12) “Gördün mü, (ya men eden) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise” tağut’un en önemli özellikleri, Peygamberi ve Kur’an’ı yalanlamak ve onlardan yüz çevirmektir. 13) “Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu (o)?” Tağut’un Allah inancı çok zayıftır. Söz konusu olan zulümleri yaparken Allah’ın gördüğünü bilmiyor. Bundan dolayı Onu gazaplandırıyor. 14) Tağut’a Allah’ın gördüğünü ve sadece Ona döneceğini hatırlatmak gerekir. 15) “eğer vazgeçmez ise” tevbe yolu tağut’a da açıktır. Yaptığı zulümlerden geri dönebilir. 16) “eğer vazgeçmez ise (onun) alın saçından tutup sürükleriz” eğer tağut tevbe etmezse, Allah onu rezil ve rüsva ederek cezalandıracaktır. 17) “Yalancı (ve) günahkâr alın saçından” Tağut’un öteki önemli özellikleri, yalan söylemek ve günah işlemektir. 18) Yalan söylemek ve günah işlemek, Allah-u Teâlâ’yı gazaplandırmaktadır. 19) “Sonra meclisini çağırsın (bakalım)” Tağut, topluluğuna ve gücüne güvenmektedir. 20) “Sonra meclisini çağırsın (bakalım)” Tağutlar; İslam, Kur’an’ı, Peygamber (s.a.a) ve Müslümanlar aleyhine topluca hareket etmektedirler. 21) “Sonra meclisini çağırsın (bakalım). Yakında (biz de) Zebanileri çağıracağız.” Ne ekersen onu biçersin. Yani Tağut topluluğuna ve gücüne güvenerek Allah’ın kullarına zulüm etmektedir. Bu zulmünden dolayı yakında Zebaniler tarafından acı bir azaba uğratılacaklar. 22) “Yakında (biz de) Zebanileri çağıracağız” Tağutların ordularının sayıları ve güçleri ne kadar çok olursa olsun, Allah ordularını ve kuvvetlerini meydana çağırdığı zaman mutlaka Onun orduları ve kuvvetleri galip gelirler. 23) Allah-u Teâlâ İslam’ın önderine ve müminlere, görünmeyen varlıklarla yardım eder. 24) “ona boyun eğme; secde et” önce tağutlardan beri olmak sonra ibadete koyulmak gerekir. 25) “secde et” Allah’ın kulu olmak isteyen kişi; men edilmesine, yalanlanmasına, kendisinden yüz çevrilmesine ve karşısında büyük bir topluluk yer almasına karşın, yine de kulluğundan vazgeçmemeli ve Allah’a secde etmeye devam etmelidir. 26) “secde et ve yaklaş” Allah’a yakınlaşmanın en güzel vesilesi ona secde etmektir.

Taşların Ve Ağaçların Peygamberimizi Selamla Tebrik Etmeleri 1) Rasullullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mekke'de bir taş vardır. O taş, bana peygamberlik verildiği geceler­de selam verirdi. Şimdi de yanından geçerken o taşı tanımaktayım. Hz. Ali'nin şöyle buyurmuştur: Rasûlullah'la be­raber Mekke'de idik. Mekke'nin bazı taraflarına çıkıp dolaştı. Karşılaştığı her ağaç ve dağ kendisine mutlaka: "Esselamü aleyke ya Resûlallah. "diyordu. Hz. Ali başka rivayette de şöyle buyurmaktadır: Onunla beraber her bir vadiye girdiğimizde önünden geçtiği her taş ve ağaç mutlaka ona: "Esselamu aleyküm ya Rasülallah!" diyordu. Ben de bu sözleri işitiyordum.[120] 2) Hz. Ali şöyle buyurmuştur: Resulullah (s.a.a) ile Mekke'de  idim. Beraberce bir tarafına gitmiştik. O'nun karşısına çıkan her ağaç, her dağ O'na selam  veriyor ve "Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!" diyordu.[121]

İlk Müslüman Olan Kişiler 1) Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Fatıma’ya hitap ederek şöyle buyurmuştur: Seni, İslam’da ümmetimin en birincisi, ilim’de en bilgilisi ve sabır’da en büyüğü olan birisiyle evlendirdiğimden dolayı razı değil misin?[122] 2) Peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye işaret ederek şöyle buyurmuştur: Bu şahıs (Ali) bana iman eden ilk kişidir. Kıyamette de benimle tokalaşacak olan ilk kişidir. Bu en büyük sıddıktır. Bu hak ile batılı birbirinden ayırt edecek olan İslam ümmetinin faruk’udur. Bu müminlerin emiri’dir. Bu benim evimin kapıdır. Bu bakımdan (evime) girmek isteyen ondan gelmek zorundadır. Bu benden sonraki halifedir.[123] 3) İbni Kesir şöyle nakletmiştir: Yunus b. Bükeyr, Eş'as b. Kays'ın kardeşi Afifin, annesine şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben, ticaretle uğraşan bir adamdım. Hac mev­siminde Mina'ya geldim. Abdülmuttalib oğlu Abbas da tüccar bir adam­dı. Yanına varıp kendisinden bir şeyler satın aldım. Ben de ona bir şeyler sattım. Bir ara biz orada durmakta iken, çadırdan bir adamın çıkıp Kâbe’ye yönelerek namaz kıldığını gördük. Sonra bir kadın gelip aynı istikamette namaza durdu. Daha sonra bir çocuk gelip yanlarında na­maz kılmaya başladı. Ben: "Ey Abbas, bu din nedir? Bu dinin ne olduğu­nu bilmiyoruz." dedim. Abbas dedi ki: "Bu, Abdullah oğlu Muhammed'dir. Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini, Kisra ile Kayserin hazinelerinin ken­disine açılacağını iddia ediyor. Bu da zevcesi Hüveylid kızı Hatice'dir ki, ona iman etmiştir. Diğeri de amcası oğlu Ali (sa) b. Ebi Talib'tir ki, o da ken­disine iman etmiştir." Afif dedi ki: "Keşke o gün, ben de ona iman edip ikinci mümin olsay­dım!"[124] 3) İbni Kesir şöyle nakletmiştir: İbn Cerir, îbn Hümeyd vasıtasıyla Muhammed b. Münkedir, Rehia b. Ebi Abdirrahman ve Ebu Hazim el-Kelbî'nin şöyle dediklerini rivayet eder: "İlk Müslüman olan Ali'dir." Kelbî, Hz. Ali'nin, dokuz yaşında iken Müslüman olduğunu söyler. İbn Hümeyd, Seleme'den, İbn İshak'ın şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: Rasûlullah (s.a.v.)'a iman eden ve onu tasdik eden ilk erkek, Ebu Ta­lib oğlu Ali'dir. O, on yaşında iken Müslüman olmuştu. İslâm'dan önce de Rasûlullah’ın yanında büyümekteydi.[125] 4) İbni Abbas’tan şöyle nakledilmiştir: Allah Resulüne (s.a.a), erkeklerden iman eden ilk kişi Ali (sa) ve kadınlardan iman eden ilk kişi de Hatice’dir.[126]

Peygamberimizin (s.a.a) Varaka’yı İslam’a Davet Edişi 1- İlk vahyi alan Peygamberimiz (s.a.a) eşi Hatice'nin (sa) yanına gidip olayı anlatmış ve "Üzerime bir şey ört, üşüyorum" demiştir. Peygamberimiz (s.a.a) eşi Hatice'ye (sa) yalnız kaldığı zaman bir takım sesler duyduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Hatice (sa) şöyle arz etmiştir: "Yüce Allah sana hayırdan başka bir şey irade etmez. Çünkü Allah'a yemin ederim ki; sen emaneti sahibine geri verirsin, akrabanı ziyaret edersin ve doğru konuşursun." Hz. Hatice (sa) olayın geri kalan kısmını şöyle nakletmiştir: Ondan sonra Varaka b. Nevfel'in yanına gittik. (O arap bilginlerinden biri idi ve aynı zamanda Hz. Hatice'nin (sa) de amcasının oğlu idi.) Allah'ın Resulü (s.a.a) gördüğü şeyleri ona anlatınca Varaka şöyle dedi: Seslenen kimse yanına geldiği zaman ne söylediğine dikkat et ve bana da anlat. Sonra Allah'ın Resulü (s.a.a) ona yalnız kalınca şunu duyduğunu anlattı: Ey Muhammed! Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Âlemlerin Rabbi Allah'a hamt olsun…[127] ve La ilahe illallah. Varaka bunları işitince şöyle dedi: Müjdeler olsun sana. Yine müjdeler olsun sana. Ben şahadet ederim ki; sen, Meryem'in oğlu İsa'nın müjdesini verdiği peygambersin. Sen, Musa'nın şeriatı gibi bir şeriata sahip olacaksın. Sen peygambersin. Yakında savaşmakla görevlendirileceksin. Eğer ben o günleri görürsem, senin yanında savaşacağım.[128] 2- Peygamberimizin (s.a.a) Varaka b. Nevfel'e gidiş nedeni başka bir kaynakta Hz. Hatice'nin (sa) dilinden şöyle beyan edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Hatice'ye "Vallahi o, Cebrail'di." dedi. Ha­tice de "Varaka'ya gitmeni ve bunları bizzat ona anlatmanı isterim... Bel­ki Allah, onu doğru yola iletir..." dedi. Rasûlullah (s.a.v.), Varaka'nın yanına gitti. Varaka, ona dedi ki: Sana gelen bu şeyler, aydınlıkta mı yoksa karanlıkta mı geldi? Rasûlullah (s.a.v.), Cebrail'in evsafını ona bildirdi. Onun müşahede et­tiği azametini ve kendisine vahyettiği şeyleri de anlattı. Varaka şöyle dedi: Şahadet ederim ki o, Cebrail'dir. Ve sana vahyettiği şeyler de Allah'ın kelamıdır. Kavmine tebliğ edeceğin bir şeyleri, sana emretmiştir. O, peygamberlik emridir. Eğer senin zamanına ulaşırsam sana tâbi olu­rum. Allah'ın sana verdiği müjde ile ey Abdülmuttalib'in oğlu, sen de müjdelen. Varaka'nın bu konuşması ve Rasûlullah'ı tasdik edişi çevre­de yayıldı. Bu da onun kavminin önde gelen adamlarının ağrına gitti.[129] Varaka dünyadan göçtüğü zaman Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben onu cennette ipekten bir elbise giymiş bir halde gördüm. Çünkü o bana iman etti ve beni tasdik etti.[130]

Peygamberimiz (s.a.a) Hakkında Nakledilen Uygunsuz Rivayetler 1- Alak suresinin nüzulü ve Varaka olayıyla ilgili bir takım uygunsuz rivayetler bulunmaktadır. Bunların hepsi İsrailiyat ve uydurulmuş olaylardır. Örnek olarak; Peygamberimiz (s.a.a) vahyi alınca, Hz. Hatice’ye "Bana bir şeyin karışmasından (yani aklıma bir halel gelmesinden) endişeleniyorum." Bunun üzerine, Hz. Hati­ce, "O nedir?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dedi: "Yalnız kaldığımda, "oku" diye bir ses duyuyorum." Sonra Hz. Peygamber Varaka b. Nevfel'e gitti…[131] 2- Başka bir kitapta da şöyle nakledilmektedir: Çok geçmeden Varaka vefat etti. Vahiy de bir süre kesintiye uğra­dı. Öyle ki Peygamber (s.a.v.) çok üzülmüş, defalarca dağların tepesine çıkarak kendini uçurumdan yuvarlamak is­temişti. Dağın tepesine her çıktığında kendini atmak isteyince Cebrail ona görünerek: "Ya Muhammed! Şüphesiz sen, Allah'ın gerçek peygam­berisin." der, ıstırabını dindirir, gönlünü sükûna kavuşturur, peygam­ber de evine dönerdi. Vahyin kesintisi uzayınca tekrar aynı şeyleri ya­par, kendini uçurumdan yuvarlamak üzere dağın tepesine çıkar, Ceb­rail, ona yine görünür ve aynı şeyleri söyleyerek ıstırabını dindirirdi...[132] Bu ve buna benzer konular, ne peygamberlik makamı ne de tarihî kaynaklarda anlatıldığı üzere peygamberimizin aklı ile bağdaşmaktadır. Bu tür rivayetlerin İslam düşmanları tarafından uydurulduğu anlaşılmaktadır.[133] Oysa Rabbimiz Peygamberimizi (s.a.a) ve onun ilahi vahye olan inancını Kur’an’ı Kerimde şöyle tanıtmaktadır: قُلْ إِنِّي عَلى‏ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي.[134] De ki; “Muhakkak ki ben Rabbimden olan apaçık bir delile sahibim.” Yine şöyle buyurmaktadır: قُلْ هذِهِ سَبيلي‏ أَدْعُوا إِلَى اللَّهِ عَلى‏ بَصيرَةٍ أَنَا وَ مَنِ اتَّبَعَني‏ وَ سُبْحانَ اللَّهِ وَ ما أَنَا مِنَ الْمُشْرِكينَ.[135] De ki; “Bu benim yolumdur, ben ve bana tabi olan kişiler basiretli bir şekilde Allah’a davet ederiz. Allah münezzehtir ve ben müşriklerden değilim.” Dolayısıyla Peygamberimizin (s.a.a) kendisini kaybetmiş olması veya intihar edecek bir duruma düşmesi kesinlikle doğru olamaz.

«و الحمد لله ربّ العالمين» [1] Meryem: 65 [2] İsra: 44 [3] Enam: 103 [4] Müfredat: 130–131 (Pınar Yay.) [5] Camiu’s-Sağir ve Tercemesi: 1/318 [6] Kafi:1/78... Tevhid: 111… Gurer-ul Hikem: 10858 [7] Kamus: 3/70 [8] Kamus: 3/70 [9] Bakara: 116 [10] Meryem: 88 [11] Tefsir-i Nur-us Sekaleyn: c. 1, s. 14 [12] Tefsir-i Kummî: c. 1, s. 27 [13] Kamus: 3/73 [14] Ahzap: 43 [15] Araf: 156 [16] Bihar: 3/12 [17] Kenz-ul Ummal: 3/97 [18] Bihar: 2/55 [19] Ğurer-ul Hikem: 1/395 (Ensari) [20] Bihar: 7/278 [21] Silsile Dastanhayı Aye Be Ayeyi Kur’an’ı: Dipnot 105 [22] Maide: 3 [23] Şuara: 44 [24] Hud: 41 [25] Neml: 30 [26] Alak: 1 [27] Tefsir-i Kebir: 1/276 [28] Tefsir-i Kebir: 1/276 [29] Tefsir-i Kebir: 1/277 [30] Tefsir-i Kebir: 1/277 [31] Kafi: 3/312 [32] Mustedrek-ul Vesail: 4/185 [33] Tefsir-i Kenz-ud Dakaik: 1/12 [34] Tefsir-i Kebir: 1/279 [35] Tirmizî: Salât, 181 (245)… Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi: 8/400 [36] Vesail-uş Şia: 7/170 [37] Tefsiri Nur: 1/20 [38] Tefsiri Nur: 1/20 [39] Lokman: 25 [40] Enam: 164 [41] Araf: 172 [42] Bakara: 258 [43] Yusuf: 39 [44] Naziat: 24 [45] Taha: 50 [46] Yunus: 31–32 [47] Bihar: 91/218 [48] Müstedrek: 18/169 [49] Kamus: 1/132 [50] Tefsir-i Nur-us Sekaleyn: 3/400… Bihar: 4/242 [51] Taha: 115 [52] Müfredat-ul Kur’an’ı: 1/216 (Arapça) [53] Sad: 71–72 [54] Kenz-ul Ummal: 12/192 [55] Bihar: 18/404 [56] Bihar: 17/101 [57] Mecme-ul Beyan: 10/779 [58] Müfredat: 1036 (Pınar Yay.) [59] Muminun: 14 [60] Kıyamet: 37–40 [61] Tefsir-i Kenz-ud Dakaik: 9/169 [62] Peyami İmam: 3/425 [63] Tefsir-i Kenz-ud Dakaik: 9/46 [64] Şigeftihayi Aferineş: 47 (Tevhid-i Mufazzal Tercümesi) [65] Bakara: 185 [66] İsra: 9 [67] Nahl: 89 [68] Furkan: 30 [69] Sahih-i Buhari: Kur’an’ıın Faziletleri Bölümü. 21. Başlık [70] Sünen-i Tirmizi: b. 25, h. 2926… Sünen-i Darimi: Kur’an’ıın Üstünlükleri Bölümü, h. 3360 [71] Mustedrek-ul Vesail: 1/287 (Amuzişi Ruhaniyi Kur’an’ı-dan naklen) [72] Mustedrek-ul Vesail: 1/290 (Amuzişi Ruhaniyi Kur’an’ı-dan naklen) [73]Nehc-ul Belağa: 164 (Subhi Salih) [74] Nehc-ul Belağa: 254 (Subhi Salih) [75] Nehc-ul Belağa: 421 (Subhi Salih) [76] Kafi: 1/441 (Amuzişi Ruhaniyi Kur’an’ı-dan naklen) [77] Kafi: 2/613 [78] Kamus-i Kur’an’ı: 5/32 [79] Allah-u Teâlâ hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak insanlar, Allah’ın karar kılmış olduğu araçlara ve vasıtalara muhtaçtırlar. Örneğin ilim ve bilgi öğrenme konusunda kalem vasıtası gibi. Bundan dolayı Fatır suresi 15. Ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır: “يا أَيُّهَا النَّاسُ أَنْتُمُ الْفُقَراءُ إِلَى اللَّهِ وَ اللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَميدُ”Yani “Ey insanlar! Sizler, Allah’a muhtaçsınız. (Her şeyden) zengin ve övülmeye layık olan sadece Allah’tır.”    [80] Araf: 57 [81] Maide: 16 [82] Tefsiri Nur: 12/534 [83] Naziat: 17 [84] Fecr: 11 [85] Kalem: 31 [86] Necm: 52 [87] Bakara: 15 [88] Kasas: 78 [89] Zuhruf: 51 [90] Araf: 175 [91] Neml: 40 [92] Yusuf: 101 [93] Tefsir-i Nur: 12/536 [94] Tefsir-i Numune: 27/166… Tefsir-i Mecme-ul Beyan: 10/515 [95] Tefsir-i Numune: 27/171 [96] Müfredat: 870 (Pınar Yay.) [97] Nisa: 103 [98] Taha: 14 [99] Ankebut: 45 [100] Buhârî: Mevâkît 6… Müslim: Mesâcid 282, (666)… Tirmizî: Emsâl 5, (2872)… Nesâî: Salât 7, (1, 231)… Muvatta: Sefer 91, (1, 174)… Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi: 8/212. [101] Fakih: 4/361 (Şeyh Saduk) [102] Tefsiri Numune: 16/292 [103] Tefsiri Numune: 16/292 [104] Çihil Dastan Derbareyi Namaz ve Namaz Güzaran: Öykü 34 [105] Çihil Dastan Derbareyi Namaz ve Namaz Güzaran: Öykü 21 [106] Müfredat: 1504 (Pınar Yay.) [107] Taha: 50 [108] Furkan: 31 [109] Şura: 52 [110] Bakara: 2 [111] Rad: 7 [112] Müfredat: 1584 (Pınar Yay.) [113] Nisa: 1 [114] Ali İmran: 131 [115] Bakara: 48 [116] Kafi: 2/100 [117] Bihar: 68/394 [118] Vesail-uş Şia: 15/240 [119] Bihar: 67/104 [120] Bidaye Ve Nihaye: c. 3, Hz. Muhammed’in Peygamberlik ile Görevlendirildiği Tarih ve Yaşı [121] Tirmizi: Menakıp 8, (3630) [122] Kenz-ul Ummal: 11/605… Müsnedi Ahmed: 5/26… Mucem-uz Zevaid: 9/101… Şerhi Nehc-ul Belağa: 13/227 [123] Tarihi Dimeşk: 42/42 (İbni Asakir)… Mizan-ul İtidal: 2/3 (Zehebi)… Lisan-ul Mizan: 2/414 (İbni Hacer)… Mecme-uz Zevaid: 9/102 (Heysemi)… Mucem-ul Kebir: 6/269 (Tabarani)… Şerhi Nehc-ul Belağa: 12/228 (İbni Ebil Hadid)… Kenz-ul Ummal: 11/616 (Muttaki Hindi) [124] Bidaye Ve Nihaye: c. 3, b. 1, İslam’a İlk Giren Kimseler [125] Bidaye Ve Nihaye: c. 3, b. 1, İslam’a İlk Giren Kimseler [126] Bihar: 16/2 [127] Fatiha suresini sonuna kadar okudu. [128] Tefsir-i Mecme-ul Beyan: 10/514 ve Taberi Tefsiri: Alak suresinin tefsiri. [129] Bidaye Ve Nihaye: c. 3, b. 1 [130] Tefsir-i Mecme-ul Beyan: 10/514 [131] Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb: 1/252 [132] Bidaye Ve Nihaye: c. 3, b. 1 [133] Tefsir-i Numune: 27/156 [134] Enam: 57 [135] Yusuf: 108

MAHMUT ACAR 

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

TARKAN, GEÇÇEK VE GELECEK Sosyal medya da gündeme oturan Tarkan’ın “geççek” klibini merak ettim, ben de izledim. Evet başarılı bir klip olmuş. Tarkan’ın hakkını iyi vermek gerek. Güzel sunmuş. Ancak b

MİRAÇ VE HİBETULLAH Zer âleminde Resulullah’ın (saa) tüm insanlar ve seçkinler arasında en seçilmiş kişi olduğunu biliyoruz. O gün sorulan tüm sorulara Resulullah(saa), tüm insanlar arasında en hızlı