top of page

ÜMMETİN DİKKATİNE…

ÜMMETİN DİKKATİNE… Şiarlar… Herkesin kendine göre kabul gördüğü değerler dünyası… Herkesin kendine göre şiarları olur da yüce Rabb’imizin olmaz mı? Elbette olur. Hem de her kim Rabb’ine bağlı ise bu şiarlara tutunarak, gereken tazimi göstererek, o işaretleri takip ederek itaatini göstermelidir. Her varlık arasından öne çıkanlar seçildiğine göre sizce beldeler arasından hangi şehir seçilmiştir? Ankara, Paris, Newyork, Tokyo, Kudüs, Medine… Hiçbiri değil. Bunu öğrenmek için yine Rabb’imizin bize sunduğu delillere bakıyoruz. Enam süresi/ 92 “Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke), halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.” Yani bu ayet ile anlıyoruz ki “Mekke” şehri, tüm “Şehirlerin Anası” olarak seçildi. Neden Mekke tüm şehirlerin anasıdır? Üç sebebi var. Bu şehirde son ilahî kitap nazil oldu. Ayet ayet burada inmeye başladı. Yeryüzünün kalbi Kâbe bu şehirdedir. Peygamber Hz. Muhammed(saa), burada doğmuştur. Buradan ses yükselmeye başlamıştır. Bu üç ana sebep bu şehri öne çıkarıyor. Üstelik bu belde de Müzdelife, Mina, Arafat gibi özel yerler de var. Şimdi gelelim, bu şehre nasıl davrandığımıza! Bu şehir bizim gözümüzde hangi konumdadır? Her müslümanın kıblesi burada, nazil olan Kur’an hatıraları burada, peygamberinin anıları ve emanetleri burada… Mekke şehrine bakış açımızı düşünecek ve dürüst bir özeleştiri yapacak olursak, bu muhasebe çok su götürür. Çünkü Kur’an’a davranışımız çok vahim. Kitabımız ile aramızda o kadar duvarlar var ki hangisini anlatsak. Arapça bilmiyoruz. Bu kalın bir duvar. Okuma ve ona ilgi çok az. Bu ikinci duvar. Tevil edenlere sarılmamışız bu üçüncü duvar... Parçaladığımızı mı, gizlediklerimizi mi, çarpıttıklarımızı mı? Sosyal hayattan dışladığımızı mı itiraf etsek? … Doğrusu Kur’an dile gelse bizi çok şikâyet edecek… Furkan süresi/ 30 “ Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terk edilmiş (bir şey yerinde) tuttular." Ahiret gününde Kur’an’a davranma şeklimiz önümüze getirilecek. O bizler için şahitlik edecek. Süre süre, ayet ayet, kelime kelime… Kur’an’a böyle davranılırken onun indiği yer de suiistimal edilir, ne yazık ki! Mekke’nin kalbi Kâbe ne kadar değer görmektedir? O, ilahî bir şiar iken ne kadar saygı ve tazim görmektedir? Hâlbuki o Beytullah’tı. Allah’a gösterilen saygı onun üzerinden gösterilecekti. Bakara süresi/ 127 -128 “ Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.” Bugün “müslümanım” diyenler namazlarını bile terk etmiş durumdalar. Kıble, onlar için ne kadar önemli olabilir? Yüce Allah’a olan yönünü değiştirmişken, elbette kıbleyi düşünmemektedir. Bakara süresi/ 148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. 149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir. 150 - Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız. Müslümanlar Hz. Peygamber(saa)’i nasıl bir model olarak görüyorlar, ona ne kadar yakınlar, ya da yegâne rehper olarak görüyorlar mı? Peygamber tasavvurları alt üst olmuş durumdalar... Bakara süresi/ 129 “Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pak eylesin. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi Sensin.” Peygamber tasavvurları öyle ilginç hâle gelmiş ki Kur’an’da çizilen peygamber anlayışı ile kendi hayatlarında kabul gördükleri peygamber konumu birbirinden çok uzak durmaktadır. Peygamberin rolü, peygambere biat, peygamberin elindeki kitap, peygamberin metodu, peygamberin ahlakı, peygamberin emanetleri, peygamberin vasileri… Hepsi kendilerine çok yabancı.  Peygamberin ayak izleri umurlarında değilken, pabuçlarına sarılmışlar. Emanet olarak vasilerini değil, abasını, sarığını miras olarak görmüşler. Çocuklarını katletmişler, kendilerini beyti olarak göstermişler. Sakalına dökülen binlerce gözyaşını görme yerine, sakalının teline sarılmışlar. Sünnet yerine kişilerin tekellerine girmişler. Ahlakı yerine yeni değerler üretmişler. Kendilerince onun öğretmediği teviller, hikmetler, sünnetler çıkarmışlar… Bu kadar incitilmişken, bu kadar ihanet edilmişken, bu kadar sapılmışken kendilerini bir de “en iyi ümmet” olarak varsaymışlar! Tüm bunların ışığında Peygamber(saa)’e, Kâbe’ye ve Kur’an’a gösterdiğimiz ehemmiyet ne ise Mekke’ye gösterdiğimiz ilgi de o demektir…  Mekke nerede? Kimlerin tekelinde. Elbette dünya hırsına kapılmış Suudların tekelinde. Onlar da İsrail ile el ele… Ümmetin düştüğü feci durumu artık siz tezahür edin…  Şimdi siz Mekke’yi bu ümmetin başkenti olarak görebiliyor musunuz? Üzgünüz ki göremiyoruz. Mekke; yeniden ayağa kalkmayı, layık olduğu izzeti görmeyi, Rabb’ine ve Resulü’ne ahdine vefa eden müminlerini bekliyor… İmam Mehdi (as)’yi bekliyor ve biz de bekleyenlerdeniz. Aksi takdirde yüreğimiz bu gangreni kaldıramayacak. Ya umudumuz yıkılacak her şeye küseceğiz dolayısıyla inkâra sürükleneceğiz. Ya da her şey ağır gelecek ve isyanları oynayacağız. Allah korusun hepimizi. Ancak umudumuz hâlâ vardır. İmam Mehdi (as) yi yine Mekke’de şehirlerin anasında bekleyeceğiz. Gözlerimiz hep oraya odaklanmış olarak, kulaklarımızı oraya vererek. Kalbimiz hep böyle çarpmaktadır. Bu yüzden gözlerimizi hiçbir zaman bu şehirden çevirmeyeceğiz.  Lâkin İmam Mehdi (as)’yi duyabilmek için de;  kıblemiz Kâbe, kitabımız Kur’an, yolumuz Peygamber Hz. Muhammed(saa) ve tathir Ehl-i Beyt(sa)’inden beslenmeye devam edeceğiz.  Aksi takdirde yürekler bu beklenen sedayı asla duymayacak, duyamayacaktır? Peygamber(saa) in emanetleridir;  Kâbe, Kur’an, Ehl-i Beyt… Ve son vasi İmam Mehdi(as).  İslam adına özel seslerin, anıların, izlerin hepsi  Mekke’dedir.  Peygamber(saa)’in bu emanetleri aynı zamanda Yüce Allah’ın bizlere lütfettiği şiarlarıdır. Tüm ümmetin dikkatine... Dikkatlerin dağılmaması dileğimle.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page