top of page

ÜMMETİ PARÇALAMA!

   ÜMMETİ  PARÇALAMA!  Her mümin özeldir, mümin olduğu sürece… Mümin ilk önce kendi dünyasında bir bütündür. Düşünceleri, duyguları ve davranışları arasında zıtlık yoktur. Tümünde izlediği kriter Kur’an-ı Kerim ve onun tefsiri olan Risalet’tir. Ne zaman ki ilahi kriterlere tabii olmaktan vazgeçti, o zaman düşünce, davranış ve duyguları arasında kopukluklar başlar. Bazen tutarlı olur, bazen de hiç İslami kriterlere uyulmadığı için, iman yokmuş gibi davranır. Bu ne demektir? Artık ilahi kriterin yanına başka kriterler de tanıyor demektir. Başka değerler önünde de eğiliyor demektir. Allah’u Teâlâ’yı tek ve bir görmüyor. Baş eğdiği başka merciler de var demektir, ona göre. Oruç tutan insanın namaz kılmaması, namaz kılan insanın yalan söylemesi, iman ettiğini söyleyen insanın cimri olması gibi... Böyle parça parça İslamı yaşayabilmeyi olağan, normal, meşru görmek bu tür anlayışların tezahürüdürler.  İşte kendi iç dünyasında parçalanan insan, ümmet arasına da tefrikalar koyar. Çünkü orada başka kriterleri göz önüne alarak, ümmeti bölmeye başlar. İnsanları tek çatı olan İslam altında toplayacağına, başka çatılar altında toplamaya çalışır. Bunlar; kariyer, meslek, cinsiyet, ırk, soy, aşiret, belde, ulus, renk, dil gibi nefsin onayladığı birçok çatılar olabilir.

Al-i İmran suresi/105 “ Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” İslam bizim elimizde iken ümmet olamıyorsak, vahdeti gerçekleştiremiyorsak, demek ki orada tuğyan var. Tuğyan, bütünlüğün oluşmasına engel oluyordur.  ya tuğyan eden bir topluluk vardır ya da kendini ilah gibi gösteren bir veya birkaç tağut. Tevhid inancı sarsıntıdadır. Bu tamir edilmediği sürece de vahdet gerçekleşmeyecektir.

Tevbe suresi/107 “ Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, "Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız yok" diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.” Eğer inandığını söyleyenler, birleşme yolunda değil de, ayrılıklar yolunda yol alıyorlarsa iman ile beraber şirki de yürütüyorlardır. Gerçi yüce Allah şirkin bulaşmış olduğu imanı kabul etmediği için artık imandan da bahsedemeyiz. Bu yüzden kesinlikle “yalnızca iman ile” yol alınmalıdır. Bunu başarabilmek için de ilk önce kendi dünyamızda bütünlüğü yakalamalıyız. Tüm düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız Allah’u Teâlâ’ya göre olmalıdır. Ayrıca düşünce, duygu ve davranışlar arasında da paralellik olmalıdır. Düşünce İslamı haykırırken duygular muhalefet etmemelidir. Ya da duygular imanı hissederken davranışlarda kendini göstermelidir. Şimdi bu nasıl olabilir, diyebilirsiniz. Örneğin namaz kılmayı arzuluyorsunuz ama namaz kılmıyorsunuzdur. Ya da sadaka veriyorsunuz, ama istemeyerek. Ya da doğru olanı biliyorsunuz ama doğru olanı ifade etmiyorsunuz. Bu insanın içindeki çelişkidir. Bir insan kendini bölüyorsa, toplumu bölmesi daha kolaydır. Tuğyan insanın içinden yeşermeye başlar, sonra toplum arasında dal budak verir. Elbette böyle anlayışların olduğu bir ortamda yani İslam bir bütün olarak kabul edilmediği yerde ümmet hatta insanlık parçalanacaktır. Bu durum, şirkin toplum içinde yaşadığının ispatıdır ne yazık ki... Sözün özü çözüm insanın kendisinden başlıyor... Önce kendi benliğinde Vahdet yani Tevhid!

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör

ET-TAHİR

İFTAR, KADER VE İMAM Fe- ta-re harflerinde oluşan bir kavramdır. Anlamı uzunlamasına yarılmaktır. Kimi zaman bozmak, kimi zaman da düzenlemek yoluyla olur. Bu fiilden oluşan kavramlardan biri de fıtr

bottom of page