top of page

Hesap-Kitap

GADİR HUM HUTBESİNDEN TAKVAYI KAÇIRMAYALIM!
1- Tarihteki bir yıl dönümü olan Gadir Hum hutbesine Hz. Muhammed (saa) nasıl bir başlangıç yapmıştır.
a- Rabbine hamdu sena ederek başlamıştır
b- Hacıları tebrik ederek başlamıştır.
c- Salâvat çekerek başlamıştır.
d- Veda ediyormuşçasına başlamıştır.
2- “Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur, her şey üzerindeki kudret O’dur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, Diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.”
Hutbeden bir bölüm olan bu paragrafta Hz. Muhammed (saa), aşağıda sıralanan yüce Allah’ın isimlerinden hangisi bu paragrafta yoktur?
a- El Batın-Ez Zahir
b-El Kahhar- El Kadir
c-El Adl- El Hâkim
d-El Hasib- El- Nasir
3- Gadir Hum hutbesinde peygamber Hz. Muhammed (saa)’in hamdu sena ederken dile getirdiği bu cümleler “Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğrulmamış ve doğurmamıştır, O’nun hiç bir benzeri yoktur.” Size hangi sürenin mealini hatırlatmaktadır?
a-Fatiha süresi
b- Fussilet süresi
c- İhlâs süresi
d- Tarık süresi
4- “O’na hamd ediyorum, sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum….” Gadir Hum kavşağında bu şükürleri yaparak meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman eden aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Muhammed (saa)
b- İmam Ali b. Ebu talip(as)
c- Ebubekir b. Kuhafe
d- Haris bin Numan
5- “Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahy ettiği her şeyi eda ediyorum, zira eğer onu eda etmezsem bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O’nun azabını ne kadar büyük düzen kursa ve dostluğu halis olsa da hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana ……………………nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risaletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik sahibidir.”
Bu paragrafta peygamberimiz Hz. Muhammed (saa) neyi açıklamadığında risaletini eda etmemiş olacağını bildirmiştir?
a-Yakında bu dünyadan gideceğini
b- Leş, kan, domuz etinin haram oluşunu
c- Kendi halifeliği yerine imam Ali hakkında ayetin
d-Nimetin tamamlandığını
6-“Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam olan Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz ırktan herkese “………………..benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana nispeti Harun’un Musa’ya olan nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O Allah ve Resulünden sonra sizin üzerinizde velayet sahibidir.” diye ilan etmemi emretti.”
Cebrail (as)’in üç defa geldiği ve Hz. Peygamberin vasıflarını saydığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ebubekir b. Kuhafe
b- Hz. Fatıma (as)
c- Cebrail(as)
d- Ali b. Ebu Talib (as)
7-“Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.” Hz. Peygamber(saa)'in hutbede yüce Allah’ın isimlerden hangisinin açıklamasını buyurmuştur?
a- El- Adil- El- Kerem
b- El- Halık- El- Hekim
c- El –Basir- Es- Semih
d- El- Aziz- El-Azim
8-“Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.”
Hz. Muhammed (saa)bu buyurdukları ile Allah’a itaatin şartı olarak neyi göstermiştir?
a- Allah’a iman
b- Ahiret gününe iman
c- Peygamberlere iman
d- İmama iman
9- Gadir Hum hutbesinde Hz. Muhammed (saa)’in “O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz.” Buyurduğu " O " kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Kendisi
b- Şura üzere seçilen
c- Ali b. Ebu Talib
d- Ebubekir b. Kuhafe
10- “Ey insanlar, bu ………….’dir, O benim kardeşim, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.” Peygamberin tanıttığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Sahabeler
b- Ali bin Ebu Talib
c- Ebubekir b. Kuhafe
d- Müslümanlar
11-" O halde Kıyamette, aziz ve celil olan .....................ın huzuruna varılacağı güne kadar her kim ona ve benim çocuklarımdan ve O’nun soyundan vasilere itaat etmezse, amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez." Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- İnsanlar
b- Peygamber
c- Melekler
d- Allah
12- "Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir." Peygamberin dediği hutbede dikkat çektiği ve kendisine hitap edilen "o" kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Cebrail (as)
b- Hz. Muhammed (saa)
c- Her insan
d- İmam Ali (as) ve sonradan gelecek vasiler
13- "Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim ......................." Aşağıdakilerden hangisi peygamber(saa)'imizin söylediği cümledeki boşluğa hangisi gelmelidir?
a- Benim neslim yoktur
b- Tüm ümmet benim neslimdir.
c- Alimler benim vasimdir.
d- Müminlerin Emiri Ali'nin sulbündendir.
14- "Aksi takdirde amelleriniz ortadan kalkar, size gazap edilir ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar." Gadir Hum hutbesinde Hz. Muhammed (saa)'in bu uyarısının sebebi aşağıdakilerden hangisi değildir?
a-Allah'a itaat etmemeleri
b-Peygamberi dinlememeleri
c- Kendisinden sonra imamet makamını kabul etmemeleri
d- Rey görüşü çıkarmaları
15- “Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!” Murselat suresi 16. Ayeti kerimeyi Resulullah (saa) Gadir Hum hutbesinde niçin buyurmuştu?
a- Gadir Hum günü kendi bildirdiklerini yalanlayanlar için
b- Peygamberin bu dünyadan ayrılmasını yalanlayanlar için
c- Ümmet içerisinde bölünmelere sebep olan tüm gruplar için
d- Kendi bildirdiklerini başkalarına duyurmayanlar için
16- “İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.” Enam Suresi 82. ayeti dile getiren Hz. Muhammed (saa), veda haccından dönerken Gadir Hum kavşağında bu ayetin kendilerini kapsamaları için insanlara neyi şart koştu?
a- Her daim onların namaz kılıp zekat vermelerini istedi.
b- İman edip salih amel işlemeye devam etmelerini istedi.
c- Kendisinden sonra Ehli Beyt'inden olan imamları takip etmelerini istedi
d- Kendi aralarında istişare etmelerini ve kendilerine göre bir yönetici seçmelerini istedi.
17- "Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden zuhur edecek olan..............’dir. Dinlere galip gelecek olan odur, zalimlerden intikam alacak olan odur, kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden odur."
Hacdan dönerken bu sözleri hatırlatan Hz. Muhammed (saa) özelliklerini saydığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Müminlerden herhangi biri
b-Halifeler
c- Sahabeler
d- İmam Mehdi
18- "Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır." Hz. Peygamber(saa) emrettiği ve muhalefet edilmemesini istediği şey aşağıdakilerden hangisidir?
a- Her yıl hacca gelmeleri
b- Kendisinden sonra seçilen halifelere biat etmeleri
c- Kur'an'a göre amel etmeleri
d- Kendi vasisi olarak Müminlerin Emiri olarak İmam Ali b. Ebu Talib'i görmeleri
19- "Biliniz ki Cebrail Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim ............’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”" Gadir Hum hutbesinde özellikle müslümanları uyaran hz. Muhammed (saa) kimin velayetinin kabul edilmesini ve ona kesinlikle itaat edilmesini emretmiştir?
a- birinci halife Ebubekir b. Kuhafe
b- Emevilerden gelen önderler
c- İmam Ali b. Ebu Talib
d- Müslümanların kendi yöneticileri
20- Gadir Hum hutbesinin verilmesine sebep olan ve kesinlikle bu emir açıklanmadığında risaletin tamamlanmamış olduğunu bildiren ayet aşağıdakilerden hangisidir?
a- Al-i İmran süresi/ 103
b- Maide süresi/67
c- Şura süresi/ 23
d- Kasas süresi/5
Cevap Anahtarı
1-a 2-d 3-c 4-a 5-c 6-d 7-a 8-d 9-c 10-b 11-d 12-d 13-d 14-d 15-a 16-c 17-d 18-d 19-d 20-c
a- Rabbine hamdu sena ederek başlamıştır
b- Hacıları tebrik ederek başlamıştır.
c- Salâvat çekerek başlamıştır.
d- Veda ediyormuşçasına başlamıştır.
2- “Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur, her şey üzerindeki kudret O’dur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, Diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur.”
Hutbeden bir bölüm olan bu paragrafta Hz. Muhammed (saa), aşağıda sıralanan yüce Allah’ın isimlerinden hangisi bu paragrafta yoktur?
a- El Batın-Ez Zahir
b-El Kahhar- El Kadir
c-El Adl- El Hâkim
d-El Hasib- El- Nasir
3- Gadir Hum hutbesinde peygamber Hz. Muhammed (saa)’in hamdu sena ederken dile getirdiği bu cümleler “Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğrulmamış ve doğurmamıştır, O’nun hiç bir benzeri yoktur.” Size hangi sürenin mealini hatırlatmaktadır?
a-Fatiha süresi
b- Fussilet süresi
c- İhlâs süresi
d- Tarık süresi
4- “O’na hamd ediyorum, sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum….” Gadir Hum kavşağında bu şükürleri yaparak meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman eden aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Muhammed (saa)
b- İmam Ali b. Ebu talip(as)
c- Ebubekir b. Kuhafe
d- Haris bin Numan
5- “Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahy ettiği her şeyi eda ediyorum, zira eğer onu eda etmezsem bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O’nun azabını ne kadar büyük düzen kursa ve dostluğu halis olsa da hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana ……………………nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risaletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik sahibidir.”
Bu paragrafta peygamberimiz Hz. Muhammed (saa) neyi açıklamadığında risaletini eda etmemiş olacağını bildirmiştir?
a-Yakında bu dünyadan gideceğini
b- Leş, kan, domuz etinin haram oluşunu
c- Kendi halifeliği yerine imam Ali hakkında ayetin
d-Nimetin tamamlandığını
6-“Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam olan Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz ırktan herkese “………………..benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana nispeti Harun’un Musa’ya olan nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O Allah ve Resulünden sonra sizin üzerinizde velayet sahibidir.” diye ilan etmemi emretti.”
Cebrail (as)’in üç defa geldiği ve Hz. Peygamberin vasıflarını saydığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ebubekir b. Kuhafe
b- Hz. Fatıma (as)
c- Cebrail(as)
d- Ali b. Ebu Talib (as)
7-“Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir.” Hz. Peygamber(saa)'in hutbede yüce Allah’ın isimlerden hangisinin açıklamasını buyurmuştur?
a- El- Adil- El- Kerem
b- El- Halık- El- Hekim
c- El –Basir- Es- Semih
d- El- Aziz- El-Azim
8-“Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.”
Hz. Muhammed (saa)bu buyurdukları ile Allah’a itaatin şartı olarak neyi göstermiştir?
a- Allah’a iman
b- Ahiret gününe iman
c- Peygamberlere iman
d- İmama iman
9- Gadir Hum hutbesinde Hz. Muhammed (saa)’in “O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz.” Buyurduğu " O " kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Kendisi
b- Şura üzere seçilen
c- Ali b. Ebu Talib
d- Ebubekir b. Kuhafe
10- “Ey insanlar, bu ………….’dir, O benim kardeşim, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.” Peygamberin tanıttığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Sahabeler
b- Ali bin Ebu Talib
c- Ebubekir b. Kuhafe
d- Müslümanlar
11-" O halde Kıyamette, aziz ve celil olan .....................ın huzuruna varılacağı güne kadar her kim ona ve benim çocuklarımdan ve O’nun soyundan vasilere itaat etmezse, amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez." Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- İnsanlar
b- Peygamber
c- Melekler
d- Allah
12- "Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir." Peygamberin dediği hutbede dikkat çektiği ve kendisine hitap edilen "o" kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Cebrail (as)
b- Hz. Muhammed (saa)
c- Her insan
d- İmam Ali (as) ve sonradan gelecek vasiler
13- "Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim ......................." Aşağıdakilerden hangisi peygamber(saa)'imizin söylediği cümledeki boşluğa hangisi gelmelidir?
a- Benim neslim yoktur
b- Tüm ümmet benim neslimdir.
c- Alimler benim vasimdir.
d- Müminlerin Emiri Ali'nin sulbündendir.
14- "Aksi takdirde amelleriniz ortadan kalkar, size gazap edilir ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar." Gadir Hum hutbesinde Hz. Muhammed (saa)'in bu uyarısının sebebi aşağıdakilerden hangisi değildir?
a-Allah'a itaat etmemeleri
b-Peygamberi dinlememeleri
c- Kendisinden sonra imamet makamını kabul etmemeleri
d- Rey görüşü çıkarmaları
15- “Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!” Murselat suresi 16. Ayeti kerimeyi Resulullah (saa) Gadir Hum hutbesinde niçin buyurmuştu?
a- Gadir Hum günü kendi bildirdiklerini yalanlayanlar için
b- Peygamberin bu dünyadan ayrılmasını yalanlayanlar için
c- Ümmet içerisinde bölünmelere sebep olan tüm gruplar için
d- Kendi bildirdiklerini başkalarına duyurmayanlar için
16- “İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.” Enam Suresi 82. ayeti dile getiren Hz. Muhammed (saa), veda haccından dönerken Gadir Hum kavşağında bu ayetin kendilerini kapsamaları için insanlara neyi şart koştu?
a- Her daim onların namaz kılıp zekat vermelerini istedi.
b- İman edip salih amel işlemeye devam etmelerini istedi.
c- Kendisinden sonra Ehli Beyt'inden olan imamları takip etmelerini istedi
d- Kendi aralarında istişare etmelerini ve kendilerine göre bir yönetici seçmelerini istedi.
17- "Biliniz ki İmamların sonuncusu, bizden zuhur edecek olan..............’dir. Dinlere galip gelecek olan odur, zalimlerden intikam alacak olan odur, kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur. Şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidayet eden odur."
Hacdan dönerken bu sözleri hatırlatan Hz. Muhammed (saa) özelliklerini saydığı bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Müminlerden herhangi biri
b-Halifeler
c- Sahabeler
d- İmam Mehdi
18- "Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır." Hz. Peygamber(saa) emrettiği ve muhalefet edilmemesini istediği şey aşağıdakilerden hangisidir?
a- Her yıl hacca gelmeleri
b- Kendisinden sonra seçilen halifelere biat etmeleri
c- Kur'an'a göre amel etmeleri
d- Kendi vasisi olarak Müminlerin Emiri olarak İmam Ali b. Ebu Talib'i görmeleri
19- "Biliniz ki Cebrail Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim ............’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.”" Gadir Hum hutbesinde özellikle müslümanları uyaran hz. Muhammed (saa) kimin velayetinin kabul edilmesini ve ona kesinlikle itaat edilmesini emretmiştir?
a- birinci halife Ebubekir b. Kuhafe
b- Emevilerden gelen önderler
c- İmam Ali b. Ebu Talib
d- Müslümanların kendi yöneticileri
20- Gadir Hum hutbesinin verilmesine sebep olan ve kesinlikle bu emir açıklanmadığında risaletin tamamlanmamış olduğunu bildiren ayet aşağıdakilerden hangisidir?
a- Al-i İmran süresi/ 103
b- Maide süresi/67
c- Şura süresi/ 23
d- Kasas süresi/5
Cevap Anahtarı
1-a 2-d 3-c 4-a 5-c 6-d 7-a 8-d 9-c 10-b 11-d 12-d 13-d 14-d 15-a 16-c 17-d 18-d 19-d 20-c

GADİR HUM HUTBESİNİ NE KADAR BİLİYORUZ?
1- “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirleri hidayet etmez.” Gadir hum günü nazil olan bu ayet aşağıdakilerden hangisidir?
a- Nisa süresi/ 4
b- Maide süresi/67
c- Fatiha süresi/5
d- Fetih süresi/3
2- “Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.” (Maide Suresi 55.ayet) Velayet ayeti olarak bilinen bu ayette Hz. Muhammed (saa)’in açıkladığı kendisinden sonra müslümanların velileri olarak “rükû halinde zekât veren müminler” açıkladığı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Tüm Müslümanlar
b- Dört halife
c- İmam Ali ile başlayan tüm Ehli Beyt imamları
d- Ümmetin kendi tercihleri
3- “Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle böyle olduğumu sandılar.” Hâlbuki bazı insanların algıladığı bu konuyu, Hz. Muhammed (saa) nasıl görülmesini istemişti?
a- Amcaoğlu olarak Ali
b- Damadı olarak Ali
c- Sahabe olarak Ali
d- İmam olarak Ali
4- “Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim takdirde Allah asla benden razı olmayacaktır.” Diyen Hz. Muhammed (saa), bu buyurduklarına hangi ayeti delil olarak nüzul edildiğini buyurmaktadır?
a- Maide süresi/ 67
b- Zariyat/56
c- Nisa süresi/59
d- Kasas süresi/5
5- “Onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhidin onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir” bu vasıfları Hz. Muhammed(saa) kimin için buyurmuştur?
a- Kur'an
b- Kendisi
c- İmam Ali b. Ebu Talib
d- Birinci halife
6- “İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle buluşacağımız güne kadar benim neslimin, yani onun çocuklarının hakkıdır.” Peygamberin emrettiği bu imamet makamı olarak aşağıdakilerden kimleri kast etmiştir?
a- Tüm ümmet, çocuklarıdır
b- Halifeler, kendi çocuklarıdır
c- Sahabeler, kendi çocuklarıdır
d- Ehli Beyt'ten bazı çocuklarıdır
7- “Allah, Resulü ve İmamların helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve imamların sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur.” Bu cümleleri söyleyen Hz. Muhammed (saa) helal ve haramın sınırlarını nasıl çizmiştir?
a- Sadece Allah’ın bildirdiği ile
b- Allah ve peygamberinin bildirdiği ile
c- Allah, peygamberi ve imamların bildirdiği ile
d- Allah, peygamberi, imamların ve sahabelerin bildirdiği ile
8- “Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği apaçık İmam Odur ” Hz. Muhammed (saa)’in açıkladığı bu ayet Yasin süresinin hangi ayetidir?
a- Yasin süresi/ 10
b- Yasin süresi/ 12
c- Yasin süresi/ 21
d- Yasin süresi/ 28
9- “Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin mevlası isem Bu ……………… de O’nun mevlasıdır” diye tanıttığım kimsedir ve o benim kardeşim ve yerime geçecek olan…………………..” Hz. Peygamber(saa)'in dediği bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Ebubekir bin Kuhafe
c- Ömer hattab
d- Müslümanlar
10- “Allah Resulü’nün halifesi odur, Müminlerin Emiri O’dur, Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur.” Hz. Peygamber (saa)’in önceden haber verdiği bu fitnelere karşı uyarıları ne zaman vermiştir?
a- Veda haccı hutbesinde
b- Gadir Hum hutbesinde
c- Tebük seferine giderken yaptığı hutbesinde
d- Bedir kuyuları başında yaptığı konuşmasında
11- “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onun ki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.” Ali İmran Suresi 85. Ayet.
18. zilhicce günü Gadir Hum'da bu ayeti Hz. Peygamber (saa) neden buyurmuştu?
a- İslamı bir daha hatırlatmak için
b- Kendi vasilerinin İmamet ve velayet makamı kabul edilmediğinde İslam'dan yüz çevrildiğini belirtmek için
c- İslam'ın, müminlere emanet edildiğini belirtmek için
d- Kendisinin bu dünyadan ayrılacağını belirtmek için
12- "Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır ve Allah ...........suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir." Hz. Muhammed (saa)'in belirttiği bu süre aşağıdakilerden hangisidir?
a- Fecr süresi
b- Mülk süresi
c- Ahzab süresi
d- İnsan süresi
13- " O takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi, onun çocukları da en iyi vasilerdir."
Hz. Muhammed (saa) vasilerini sıralarken aşağıdakilerden hangisi onun vasilerinden değildir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Cafer b. Muhammed Bakır
c- Mehdi b. Hasan Askeri
d- Ebubekir b. Kuhafe
14- "Biliniz ki sadece kötülük yapanlar Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki ............suresi Ali hakkında nazil olmuştur: “Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten hüsran içindedir”
Gadir hum günü Hz. Peygamber(saa)'imizin Ali b. Ebu Talib(as)'in imametliğini kabul etmeyenleri bir süre ile uyarmıştır. Bu süre aşağıdakilerden hangisidir?
a- Fil süresi
b- Asr süresi
c- Cuma süresi
d- Tevbe süresi
15- “Ey Kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.” Nisa Suresi 47.ayet
Gadir Hum hutbesinde bu ayeti okurken aşağıdakilerden hangisini ifade etmemiştir?
a- Kendisinden sonra Kuran ve Ehl-i Beyt'ten gelen Zamanın İmamı'nı birlikte düşünülmesini istemiştir.
b- Kendisinden sonra Kur'an'ın taşıyıcısı Ali b. Ebu Talib'tir.
c- Eğer Ehl-i Beyt'ten olan imamları vasileri olarak görülmezse cumartesi ashabı gibi olurlar.
d- Bu denilenler İsrail oğullarını da ilgilendirir.
16- "Biliniz ki ...............in düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: “Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!” Mülk Suresi 8.9.10. ve 11. Ayetler "
Gadir Hum hutbesinden bir bölüm olan bu paragrafta boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Müminler
b- Allah
c- Peygamber
d- Ehl-i Beyt
17- "Biliniz ki Allah’ın Veli kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur."
Hz. Muhammed(saa)'in belirttiği bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Ali b. Ebu Talib(as)
b- Hızır(as)
c- Hz. İsa (as)
d- Hz. Mehdi (as)
18- “Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”Zuhruf Suresi/28.ayet.
Bu ayeti Hz. Peygamber (saa) Gadir Hum hutbesinde buyururken "miras" olarak neyi ifade etmiş olup kalıcı bir miras olduğunu belirtmiştir?
a- Kuran'a dört elle sarılmaya
b- İman ve salih amel işlemeye
c- İmamet ve velayet makamına
d- Kendi soyundan gelen nesillerine
19- ""Sadece ......................ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır."
Hz. Muhammed (saa) dikkat çektiği bu cümlede boşluğa ne gelmelidir?
a- İman ve cihad
b- Müslüman yöneticiler
c- Alimler
d- Masum imam
20- "Ey İnsanlar! Allah dininizi .........................le kâmil buyurmuştur." Hz. Muhammed (saa) buyurduğu bu cümlede boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Ayetler
b- İmamet
c- İyilik
d- Risalet
Cevap Anahtarı
1-b 2-c 3-d 4-a 5-c 6-d 7-c 8-b 9-a 10-b 11-b 12-d 13-d 14-b 15-d 16-d 17-d 18-c 19-d 20-b
a- Nisa süresi/ 4
b- Maide süresi/67
c- Fatiha süresi/5
d- Fetih süresi/3
2- “Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.” (Maide Suresi 55.ayet) Velayet ayeti olarak bilinen bu ayette Hz. Muhammed (saa)’in açıkladığı kendisinden sonra müslümanların velileri olarak “rükû halinde zekât veren müminler” açıkladığı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Tüm Müslümanlar
b- Dört halife
c- İmam Ali ile başlayan tüm Ehli Beyt imamları
d- Ümmetin kendi tercihleri
3- “Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle böyle olduğumu sandılar.” Hâlbuki bazı insanların algıladığı bu konuyu, Hz. Muhammed (saa) nasıl görülmesini istemişti?
a- Amcaoğlu olarak Ali
b- Damadı olarak Ali
c- Sahabe olarak Ali
d- İmam olarak Ali
4- “Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim takdirde Allah asla benden razı olmayacaktır.” Diyen Hz. Muhammed (saa), bu buyurduklarına hangi ayeti delil olarak nüzul edildiğini buyurmaktadır?
a- Maide süresi/ 67
b- Zariyat/56
c- Nisa süresi/59
d- Kasas süresi/5
5- “Onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhidin onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir” bu vasıfları Hz. Muhammed(saa) kimin için buyurmuştur?
a- Kur'an
b- Kendisi
c- İmam Ali b. Ebu Talib
d- Birinci halife
6- “İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle buluşacağımız güne kadar benim neslimin, yani onun çocuklarının hakkıdır.” Peygamberin emrettiği bu imamet makamı olarak aşağıdakilerden kimleri kast etmiştir?
a- Tüm ümmet, çocuklarıdır
b- Halifeler, kendi çocuklarıdır
c- Sahabeler, kendi çocuklarıdır
d- Ehli Beyt'ten bazı çocuklarıdır
7- “Allah, Resulü ve İmamların helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve imamların sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur.” Bu cümleleri söyleyen Hz. Muhammed (saa) helal ve haramın sınırlarını nasıl çizmiştir?
a- Sadece Allah’ın bildirdiği ile
b- Allah ve peygamberinin bildirdiği ile
c- Allah, peygamberi ve imamların bildirdiği ile
d- Allah, peygamberi, imamların ve sahabelerin bildirdiği ile
8- “Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği apaçık İmam Odur ” Hz. Muhammed (saa)’in açıkladığı bu ayet Yasin süresinin hangi ayetidir?
a- Yasin süresi/ 10
b- Yasin süresi/ 12
c- Yasin süresi/ 21
d- Yasin süresi/ 28
9- “Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin mevlası isem Bu ……………… de O’nun mevlasıdır” diye tanıttığım kimsedir ve o benim kardeşim ve yerime geçecek olan…………………..” Hz. Peygamber(saa)'in dediği bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Ebubekir bin Kuhafe
c- Ömer hattab
d- Müslümanlar
10- “Allah Resulü’nün halifesi odur, Müminlerin Emiri O’dur, Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur.” Hz. Peygamber (saa)’in önceden haber verdiği bu fitnelere karşı uyarıları ne zaman vermiştir?
a- Veda haccı hutbesinde
b- Gadir Hum hutbesinde
c- Tebük seferine giderken yaptığı hutbesinde
d- Bedir kuyuları başında yaptığı konuşmasında
11- “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onun ki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.” Ali İmran Suresi 85. Ayet.
18. zilhicce günü Gadir Hum'da bu ayeti Hz. Peygamber (saa) neden buyurmuştu?
a- İslamı bir daha hatırlatmak için
b- Kendi vasilerinin İmamet ve velayet makamı kabul edilmediğinde İslam'dan yüz çevrildiğini belirtmek için
c- İslam'ın, müminlere emanet edildiğini belirtmek için
d- Kendisinin bu dünyadan ayrılacağını belirtmek için
12- "Allah müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır ve Allah ...........suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir." Hz. Muhammed (saa)'in belirttiği bu süre aşağıdakilerden hangisidir?
a- Fecr süresi
b- Mülk süresi
c- Ahzab süresi
d- İnsan süresi
13- " O takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi, onun çocukları da en iyi vasilerdir."
Hz. Muhammed (saa) vasilerini sıralarken aşağıdakilerden hangisi onun vasilerinden değildir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Cafer b. Muhammed Bakır
c- Mehdi b. Hasan Askeri
d- Ebubekir b. Kuhafe
14- "Biliniz ki sadece kötülük yapanlar Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki ............suresi Ali hakkında nazil olmuştur: “Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten hüsran içindedir”
Gadir hum günü Hz. Peygamber(saa)'imizin Ali b. Ebu Talib(as)'in imametliğini kabul etmeyenleri bir süre ile uyarmıştır. Bu süre aşağıdakilerden hangisidir?
a- Fil süresi
b- Asr süresi
c- Cuma süresi
d- Tevbe süresi
15- “Ey Kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.” Nisa Suresi 47.ayet
Gadir Hum hutbesinde bu ayeti okurken aşağıdakilerden hangisini ifade etmemiştir?
a- Kendisinden sonra Kuran ve Ehl-i Beyt'ten gelen Zamanın İmamı'nı birlikte düşünülmesini istemiştir.
b- Kendisinden sonra Kur'an'ın taşıyıcısı Ali b. Ebu Talib'tir.
c- Eğer Ehl-i Beyt'ten olan imamları vasileri olarak görülmezse cumartesi ashabı gibi olurlar.
d- Bu denilenler İsrail oğullarını da ilgilendirir.
16- "Biliniz ki ...............in düşmanları Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: “Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!” Mülk Suresi 8.9.10. ve 11. Ayetler "
Gadir Hum hutbesinden bir bölüm olan bu paragrafta boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Müminler
b- Allah
c- Peygamber
d- Ehl-i Beyt
17- "Biliniz ki Allah’ın Veli kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur."
Hz. Muhammed(saa)'in belirttiği bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Ali b. Ebu Talib(as)
b- Hızır(as)
c- Hz. İsa (as)
d- Hz. Mehdi (as)
18- “Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.”Zuhruf Suresi/28.ayet.
Bu ayeti Hz. Peygamber (saa) Gadir Hum hutbesinde buyururken "miras" olarak neyi ifade etmiş olup kalıcı bir miras olduğunu belirtmiştir?
a- Kuran'a dört elle sarılmaya
b- İman ve salih amel işlemeye
c- İmamet ve velayet makamına
d- Kendi soyundan gelen nesillerine
19- ""Sadece ......................ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır."
Hz. Muhammed (saa) dikkat çektiği bu cümlede boşluğa ne gelmelidir?
a- İman ve cihad
b- Müslüman yöneticiler
c- Alimler
d- Masum imam
20- "Ey İnsanlar! Allah dininizi .........................le kâmil buyurmuştur." Hz. Muhammed (saa) buyurduğu bu cümlede boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Ayetler
b- İmamet
c- İyilik
d- Risalet
Cevap Anahtarı
1-b 2-c 3-d 4-a 5-c 6-d 7-c 8-b 9-a 10-b 11-b 12-d 13-d 14-b 15-d 16-d 17-d 18-c 19-d 20-b

TARİHİ NE KADAR BİLİYORUZ?
1- Gadir Hum hutbesi Hz. Muhammed(saa) tarafından Gadir Hum kavşağında ne zaman buyrulmuştur?
a- 18. Zilhicce 631
b- 10. Muharrem 624
c - 27 safer 632
d- 10 zilhicce 630
2- Gadir Hum hutbesinde Hz. Peygamber(saa)’in “O, Allah’a ve Resulüne imanını izhar eden ilk kimsedir.” Diye buyurduğu aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Hatice
b- Ebubekir b. Kuhafe
c- İmam Ali b. Ebu Talib
d- Cebrail (as)
3- Gadir Hum hutbesinde İslam inancından ve bu ümmetin düzeninden herkesin haberi olsun ve tüm zamanları kuşatsın diye Hz. Peygamberin oradakilere buyurduğu emir aşağıdakilerden hangisidir?
a- Burada duyanlar duymayanlara iletsin
b- Gadir hum hutbesini asla unutmayın
c- Sakaleyn hadisini hep gündemde tutun
d- Bu sözler size olan son vasiyetlerimdir
4- "Allah Resulü’nün halifesi, Müminlerin Emiri, Allah tarafından hidayet edenlerin imamına karşı çıkacak ve Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı) Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur." Hz. Muhammed (saa) gelecekten haber verdiği, bu savaşlar ile imamet ve risalet çizgisine karşı çıkanlarla savaşan ve kendi halifesi olarak Hz. Peygamber(saa)'in buyurduğu kimse aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ebubekir b. Kuhafe
b- Ömer b. Hattab
c- Abdullah ibni Abbas
d- Ali b. Ebu Talib
5- " Ey insanlar! Şeytan............’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. .............bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa ............aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde nasıl bir halet içinde olacaksınız?"
Gadir Hum hutbesinde geçen bu sözler ile Hz. Peygamber(saa), İmam Ali (as)'ye duyulan kıskançlığı bir örneğe benzetmiştir. Bu örnek aşağıdakilerden hangisidir?
a- Şeytanın insana düşman olması
b- Şeytanın Hz. Adem'i kıskanması
c- Şeytanın kibirlenmesi
d- Şeytanın ateşten olması
6-"Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebi Talib’e ve ondan sonra da.................’e kadar onun nesline verilmiştir."
Bu cümleleri ile Hz. Peygamber (saa), kendisinden sonraki nurları sıralamış, bu nurların en son halkası olarak kimi buyurmuştur?
a- Hz. Peygamber(saa)'in kendisi ile bu nur sonlanmıştır.
b- İmam Ali(as) ve Hz. Fatıma(as) ile bitmiştir.
c- İmam Hasan(as) Ve imam Hüseyin(as) ile sona ermiştir.
d- Mehdi Kaim(a.f) ile sona ermiştir.
7- "Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar,..................’dir. O halde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.”
Hz. Muhammed (saa)'in kendisine ve Ehl-i Beyt'ine düşmanlık eden, kendi risaletine karşı vasilerine düşmanlık için birleşen ve kendi aralarında kararlar alarak ahidleşen bu grub aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ashab-ı Sahife
b- Ashabı Nar
c- Darun Nedve
d- Emeviler ve Abbasiler
8- “Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar İmamet ve veraseti olarak ..................emanet ediyorum."
Gadir Hum hutbesinde imamet ve verasetini Hz. Muhammed (saa) kendisinden sonra kime bırakmıştır?
a- Ümmete
b- Halifelere
c- Tüm insanlara
d- Ehl-i Beyt imamlarına
9- "Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah sizleri kötüyü iyiden ayırt etmek için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar! Allah kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu.............’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır."
Hz. Muhammed (saa)'in açıkladığı bu haberlere göre boşluğa kim gelmelidir?
a- Mümin
b- Halife
c- Mehdi
d- Sahabe
10- Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur…’’ Bu sure ben ve onlar hakkımda nazil olmuştur."
Fatiha süresi 1. Ayeti buyurarak sürenin " ben ve onlar" diyerek nüzulünü belirten Hz. Muhammed(saa), "ben" derken kendini kast etmiştir. "Onlar" derken kimleri kast etmiştir?
a- Müminler
b- Ashab
c- Ehl-İ Beyt'ten olan imamlar
d- Halifeler
11- "Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, ..........de müjdeleyicidir.
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve sakındırıcıyım. ..........ise hidayet edicidir.
Ey insanlar! Ben peygamberim, ..........ise benim vasimdir."
Boşlukta adı geçen ve Hz. Peygamber(saa)'in belirttiği bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Fatıma binti Resulullah
c- Ebubekir bin Kuhafe
d- Osman B. Affan
12 - "Biliniz ki derin denizden istifade eden odur, her fazilet sahibini fazileti miktarınca ödüllendiren ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca cezalandıran odur. Allah’ın seçtiği ve veli kıldığı kimse odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden odur. Biliniz ki rabbinden haber veren odur, ilahi ayetleri yükselten odur, hidayete ermiş, temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine döndürüldüğü kimse de odur. Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir. Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir. Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da ............dir."
Hz. Peygamber(saa)'in buyurduğu bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Melekler
b- Ümmet
c- Alimler
d- Ali b. Ebu Talib
13-“Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük mükâfat verecektir.” Fetih Suresi 10.ayet
Bu ayet ile Hz. Muhammed(saa), Gadir Hum günü kime biatı hatırlatmaktadır?
a- Kendisine
b- Ali b. Ebu Talib'e
c- Birinci Halife Ebubekir b. Kuhafe'ye
d- Ümmete
14- "Onların (vasilerin) sonuncusu ise Allah ile görüşünceye kadar kaza ve kaderi idare edendir." Vasilerin sonuncusu aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Ali
b- İmam Mehdi
c- Alimler
d- Müslümanlar
15- Gadir Hum Hutbesi hangi olayın akabinde buyrulmuştur?
a- Tebük seferinden sonra
b- Kurban bayramından sonra
c- Veda haccından sonra
d- Mekke'nin fethinden sonra
16- aşağıdakilerden hangisi Gadir Hum Hutbesi sunulduğunda orada olmayan kişilerdendir?
a- Ömer b. Hattab, Ebubekir b. Kuhafe, Osman b. Affan
b- Ümmü seleme, Aişe b. Ebubekir, Fatıma binti Resulullah
c- Zeyd b. Erkam, Abdullah ibni Abbas, İmam Hasan ve İmam Hüseyin
d- Cafer Tayyar, Zeyd b. Haris, Ebu Seleme
17-Gadir Hum hutbesinden sonra hangi ayet hemen nazil oldu?
a- Maide süresi/3
b- Fatiha süresi/7
c- Felak süresi/2
d- Fetih süresi/12
18- Gadir hum hutbesinin genel olarak ana konusu aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hz. Peygamber(saa)'in vefatından önceki son tavsiyeleri
b- Hacca giden bu insanların bundan sonra neye dikkat edecekleri
c- İslam dininin ayakta kalması için yapılması gereken kurallar
d- Risalet çizgisinin devamlılığı olan imamet makamında duran Ehli Beyt imamlarının velayet emri ile dinin bekası
19- Hacdan dönüşte Hz. Muhammed (saa) tüm insanlara Gadir Hum hutbesini buyurduktan sonra hemen orada muhalefet eden ve helak olan ilk örnek aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ömer b. Hattab
b- Aişe b. Ebubekir
c- Zübeyr b. Avvam
d- Haris bin Numan
20- "Allah’a biat ediniz, bana biat ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle biat ediniz." Bu biatı Gadir Hum günü yaptıran ve önemini belirten kimdir?
a- Ali b. Ebu Talib
b- Hz. Muhammed
c- Ebubekir b. Kuhafe
d- Tüm sahabeler
CEVAP ANAHTARI:
1-a 2-c 3-a 4-d 5-b 6-d 7-a 8-d 9-c 10-c 11-a 12-d 13-b 14-b 15-c 16-d 17-a 18-d 19-d 20-b

KORONA GÜNLERİNDE EN ÇOK HATIRLANMASI GEREKEN; MEÂD
MEÂD
Meâd, lügatte geri dönüş demektir. Ruh bedene geri döndürüleceğinden, ahiret inancına bu ad verilmiştir. Meâd inancı, İslâmın temel esaslarından olup herkesin ölümden sonra tekrar dirileceğine, inanç ve amelinin karşılığını göreceğine inanmak, İslâma göre farzdır.
Kur’an-ı Kerim, ölümden sonra dirilişi ve ahiret hayatını inkâr edenler hakkında şöyle buyurur:
‘’Kâfirler dediler ki: ‘’Bütün olup biten bu dünya hayatından başkası değildir; yaşarız ve ölürüz; zamanın akışından başka bizi yok eden hiçbir şey bulunmamaktadır.’’ Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur, sadece zannetmektedirler.’’ (Casiye, 24)
Meâdın başlangıcı ölüm ve sırasıyla kabir, berzah, sonrası kıyâmet ve sonunda cennet ve cehennemdir. Meâd, duyu organlarıyla algılanamaz. Aklî delillerle sabittir. Ama insanın ölümden sonra ne olacağını sadece aklıyla idrak etmeye çalışması imkânsızdır. Bunun tek yolu vahiydir. Zirâ hiç kimse içinde bulunduğu âlemden ötesine ulaşamaz. Örneğin anne rahmindeki bir bebeğin dış âlemin niteliğini ve niceliğini anlaması imkânsızdır. Uzayın sonsuzluğunu ve oradaki varlıkları bilmesi mümkün değildir. İşte bunun gibi maddî âlemde bulunan, maddenin ve tabiatın esiri bir varlığın, maddî âlemin batınında bulunan ve bu âlemden kurtulduktan sonra ulaşılacak olan melekût âlemini anlaması nasıl mümkün olabilir? Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın haber verdiği kadar bilebiliriz. Bir de Rabbimiz ahiret ve meâda benzer olaylar var ederek algılayışımızı kolaylaştırmış ve bize olan hüccetini tamamlamıştır.
Ahiret / Meâd’a Benzer Olaylar
a) Bitkinin Yeşermesi: Solup kuruyan bir bitkinin yeniden yeşermesi ile insanın öldükten sonra dirilmesi arasında hiçbir fark yoktur. İnsanların bunu fark edememelerinin sebebi, bu olayı sürekli görmeye alışmış olmalarıdır.
‘’Şimdi, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir… Şüphesiz O (yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği gibi) ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.’’ (Rum, 50)
b) Uyku ve Ashab-ı Kehf’in Uykusu: Zira her uyku bir nevi ölüme benzer (uyku ölümün kardeşidir) ve her uykudan uyanış da bir tür, ölümden sonra uyanıştır. Uykuda rüyamızda birçok yere gider gelir, birçok şey yaparız, ancak bedenimiz yerinden dahi kıpırdamamaktadır.
‘’ Böylece, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için insanları Ashab-ı Kehf’ten haberdar ettik…’’ (Kehf, 21)
Ancak, normal uykularda vücut biyolojik fonksiyonlarını sürdürdüğünden ruhun bedene geri dönmesi kimseyi şaşırtmamaktadır. Oysa üç asır boyunca uykuya dalan ve hiçbir besin maddesi almayan bir vücudun, doğaya egemen kurallara göre ölmesi, çürüyüp gitmesi ve ruhun geri dönüşüne elverişliliğini kaybetmesi gerekir. Burada Rabbimiz bize ‘’ol’’ demesiyle öldükten sonra nasıl dirilteceğini gösteriyor.
c) Bazı Hayvanların Dirilmesi: Kur’an-ı Kerim, olağanüstü şekilde dirilen birkaç hayvanı da delil olarak gösterir; bunlardan biri, Hz. İbrahim’in (a.s) elinde dirilen dört kuş örneğidir:
“ İbrahim: ‘’Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster’’ dediğinde (Allah): “Yoksa iman etmedin mi?’’ dedi. (İbrahim): ‘’Hayır, İman ettim fakat kalbimin mutmain olması için’’ dedi. (Allah): “Kuşlardan dört tane al. Sonra onları parçalayıp, her dağın üzerine onlardan birer parça koy. Sonra da onları kendine çağır. Hızla yanına geleceklerdir ve bil ki Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir’’ dedi.’’ (Bakara, 260)
Bir başka örnek ise bir sonraki maddede değineceğimiz İsrailoğulları Peygamberlerinden birinin binek hayvanının diriltilmesidir.
d) Bazı İnsanların Bu Dünyada Diriltilmesi: Bu örneklerden en önemlisi de bazı insanların bu dünyada diriltilmesidir. Kur’an-ı Kerim’de buna örnekler vardır. Bunlardan biri:
‘’ Yahut binalarının çatıları çökmüş ve duvarları üstüne yıkılmış bir şehirden geçen (kimse) gibisini (görmedin mi)? (Şehir halkının öldüğünü ve kemiklerinin etrafa dağılmış olduğunu görünce) demişti ki: ‘’Allah Bunları ölümlerinden sonra nasıl diriltecek?’’ Bunun üzerine Allah, O’nu öldürüp yüz yıl sonra diriltti. (Allah): ‘’(Burada) ne kadar kaldın?’’ dedi. O: ‘’Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım’’ dedi. (Allah): ‘’Hayır yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak bozulmamış. Bir de eşeğine bak. Seni insanlara ibret kılalım diye (bunu yaptık). Şimdi kemiklere bak; onları nasıl bir araya getiriyor, sonra da üzerlerine et geçiriyoruz’’ dedi. (Bu hakikatler) O’na apaçık görününce: ‘’Biliyorum; şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter’’ dedi. (Bakara, 259)
Bir başka örnek Hz. Musa’ya (a.s) ‘’Biz tanrıyı gözlerimizle görmedikçe sana inanmayız’’ diyen bir grup yahudiyle ilgilidir, bu sözleri üzerine Allah-u Teâlâ onları bir yıldırımla küle çevirip öldürür ve sonra da Hz. Musa’nın dileği üzerine hepsini tekrar diriltir.
“ Ve hani: “Ey Musa! Allah’ı apaçık görmedikçe asla inanmayız sana’’ demiştiniz. Sonra bakınıp duruyorken, yıldırım sizi çarpmıştı. Sonra şükredesiniz diye, ölümünüzden sonra sizi dirilttik.’’ (Bakara, 55-56)
Bir diğer örnek ise Hz. Musa zamanında öldürülen bir Yahudinin, kesilen ineğin bir uzvunun kendisine dokunmasıyla dirilmesidir. Bakara suresine bu adın verilmesi de bu olayın aydınlatılması nedeniyledir:
“Hani birini öldürmüş, onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Oysa Allah, gizlediğinizi açığa çıkarıcıdır. Sonra onun (ineğin) bir uzvunu ona (ölüye) vurun’’ demiştik. İşte Allah, düşünesiniz diye ölüleri böyle diriltir ve ayetlerini böyle gösterir.’’ (Bakara, 72-73)
Bazı ölülerin Hz. İsa’nın (a.s) mucizesiyle diriltilmesi de meâdın mümkün olduğunun delilleri arasındadır.
Birinci Menzil: ÖLÜM
Ölümün hakikati ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruhun bedenle olan ilişkisine birçok benzetmeler yapılmıştır. “Beden bir gemi, ruh ise o geminin kaptanı gibidir. Geminin batmasıyla, kaptanın gemi üzerindeki kontrolü ortadan kalkar.’’
Ruh, beden karanlığında yanan bir ışık kaynağıdır. O, göz, kulak ve diğer duyu organlarıyla ışığını verir. İşte ölüm, bu ışık kaynağının yer değiştirmesidir. Örneğin birkaç penceresi olan bir kulübenin içindeki gaz lambasını düşünün. Lamba yandığında pencerelerden ışık gelir. Gaz lambasını dışarıya çıkardığınız zaman ise kulübe karanlık olur, artık pencerelerden ışık çıkmaz. Ölüm, bu lambanın çıkarılması gibidir. Fakat ruhun bedenle olan ilişkisi hulul etme, yani ruhun bedene girmesi şeklinde değildir. Çünkü ruh, madde değildir, soyuttur, içi dışı yoktur. Ruhun bedene tam bir bağlılığı söz konusudur. Ölüm, bu bağın kopması demektir.
Can Nasıl Alınır?
Canın alınması, miraç hadisesinde belirtilmiştir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre ruhun bedenden çıkması şöyledir: Hz. Azrail’in önünde herkesin isminin yazılı olduğu bir levha vardır. Her kimin eceli gelmişse, adı levhadan silinir. Azrail, bir anda onun ruhunu alıverir. Aynı anda binlerce kişinin adının silinmesi ve Azrail’in onların canını aynı anda alması şaşılacak şey değildir. Bin tane çırayı aynı anda söndüren rüzgâr gibi. Bu ölümlerin hepsinin faili aslında Allah’tır. Azrail, ruhu alır; ama hakikatte öldüren Allah’tır. Çünkü emir onun tarafındandır.
Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim can alma olayını bazı yerlerde Allah’a, bazı yerlerde ölüm meleği Azrail’e, bazı yerlerde de meleklere isnat etmiştir. Bunların üçü de doğrudur. Zira Azrail ve onun yardımcıları, Allah’ın emriyle can alırlar. Ölüm anında can alan Allah’tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, birer bahanedir. Zahiri sebepler tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi canını alır.
Azrail (as)
“De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak.” (Secde, 11)
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi Allah Teâlâ bana gökleri seyrettirirken, gökte elinde nurdan bir levha olan bir melek gördüm. Sağa ve sola iltifat etmeden elindekine çok dikkatlice bakıyordu. Kendi haline dalıp gitmiş, kederli birisi gibiydi. Cebrail’e: “Bu melek kimdir?” diye sordum. Cebrail: “Bu melek, ölüm meleği (Azrail)’dir, ruhları almakla meşguldür.” dedi. “Beni onun yanına götür de onunla biraz konuşayım.” dedim. Cebrail beni onun yanına götürdü. Ona dedim ki: “Ey ölüm meleği! Ölen herkesin ve ileride öleceklerin ruhunu sen mi aldın yahut alıyorsun?” Azrail: “Evet.” dedi. Dedim ki: “Kendin mi onların yanında hazır bulunuyorsun?” “Evet, Allah Teâlâ tüm dünyayı, aynı bir dirhemin bir şahısın elinde olduğu gibi benim ihtiyarıma bırakmıştır. O şahıs parayı nasıl istediği gibi bir yerden bir yere koyabiliyorsa, bende öyleyim. Dünyada hiçbir ev yok ki ben o eve her gün beş defa uğramış olmayayım. Ölülerin ağlayan akrabalarını gördüğümde, onlara ağlamayın, ben size yine defalarca gelip tümünüzü bu dünyadan götüreceğim.”
İmam Sadık (a.s)’a Azrail için, dünya, neresine isterse bakıp dokunabileceği avuç içindeki bir sikke misali midir diye sorulduğunda evet dedi.
İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Azrail’e: Bir anda birçok ruhu nasıl alıyorsun? Hâlbuki onların bir kısmı batıda, bir kısmı da doğudadır. Şöyle cevapladı: Onlara seslenirim ve onlar da cevap verirler. Daha sonra şöyle dedi: Benim için dünya sizin elinizdeki bir sikke gibidir. Nasıl istersem öyle çeviririm.” (Usul-u Kâfi)
Bir rivayette şöyle geçiyor: Hz. İbrahim (a.s.) Azrail’den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü kendisine göstermesini istedi. Azrail, buna dayanamazsın dedi. Hz. İbrahim (a.s.) ısrar edince Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler çıkan birisini görerek düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: “Eğer kâfir için hiçbir azap olmasaydı, seni görmesi ona azap olarak yeterliydi.” (Bihar-ul Envar C.3)
Mümin için ise tam tersidir.
Azrail İnsanların Canını Nasıl Alır?
İmam Muhammed Bakır (a.s.)’dan Azrail’in insanın canını aldığı an hakkında soru sordum. İmam şöyle buyurdu: “Hiç görmediniz mi insan ansızın sekteye uğrar. O durumda olanlardan bir tanesi bile konuşmaya kadir değildir. İşte o an Azrail’in can aldığı andır.” (Usul-u Kâfi)
Kolay ve Zor Can Vermek
Kuran-ı Kerimdeki beyanlar, herkesin canının aynı şekilde alınmadığını göstermektedir.
Mesela müminler hakkında şöyle buyuruluyor:
“Melekler güzellikle canlarını aldıklarında ‘Selam size’ derler ve onlara saygılı davranırlar.” (Nahl, 32; Enam, 93)
Kâfirler hakkında ise şöyle buyurulmaktadır:
“Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak ‘Yakıcı azabı tadın.’ diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin.” (Enfal, 50; Muhammed, 27)
Hatta bütün kâfirlerle bütün müminlerin de aynı şekilde can vermediği ve iman veya inkârlarının derecesine göre kiminin diğerinden daha kolay veya daha zor can verdiği gerçektir. Hadislerde can vermenin zorluğu hakkında çeşitli benzetmeler yapılmıştır. Bazılarında canlı bedenden derinin soyulmasına benzetilmiştir. Bazılarında ise değirmen taşını veya kalenin kapısının çivisini insanın gözüne koyarak hareket ettirilmesinin, can verme anından daha az acı verici olduğu beyan edilmiştir. Hadislerin bir kısmında da can vermenin acısı, makasla ya da testereyle doğranmaya benzetilmiştir.
Bazıları için ise ölüm en güzel çiçekleri koklamak gibidir. Bazı hadislerde kirli elbiseyi çıkarıp, temiz elbiseyi giymek olarak addedilmiştir. Başka rivayetlerde de kelepçelerin, zincirlerin çözülüşüne; yani tabiat zindanından kurtulmaya benzetilmiştir. Bazı müminlerin ise bazı günahlardan can verme zorluğuyla temizlenip pak olarak bu dünyadan gittiği gibi; bazı kâfirlerin ve fasıkların rahat can vererek yaptığı iyiliklerin karşılığını bu dünyada alıp ahirette alacağının kalmadığı bildirilmektedir.
Sudeyr Sayrafi şöyle söylüyor: İmam Sadık (a.s)’a şöyle arz ettim: “Ey Allah Resulünün oğlu! Size feda olayım. Mümin insanlar ölümden korkar mı?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki hayır. Azrail onun canını almak için geldiğinde o çırpınır. Azrail ona şöyle seslenir: ‘Ey Allah’ın velisi! Korkma Muhammed’i peygamber olarak yollayan Allah’a yemin olsun ki ben anne babandan daha çok şefkatliyim. Senin hayır ve salahını istemekteyim. Gözlerini aç şöyle bir bak. O, gözlerini açar, Allah Resulü, İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve diğer imamları görür. Allah tarafından bir ses gelir: Ey Muhammed ve Ehlibeytine karşı mutmain olan nefsin sahibi! Rabbine dön. Sen vilayete razı idin o da sana verilecek olan sevaba razıdır. Cennette kullarım arasında Muhammed ve Ehlibeytine katıl. Böyle birinin nazarında ilahi nidaya katılmak için ölümden daha sevimli ne olabilir?” (Usul-u Kâfi C. 3 sf. 127; Te’vi’ul Ayat’iz Zahire sf. 770; Fezail’uş Şia sf. 30; Fırat Kufi kendi tefsir kitabında bu hadisi Suleym b. Kays’tan nakletmiştir. Tefsir-i Fırat-i Kufi sf. 554)
İmam Caferi Sadık (a.s) zamanında, becerikli ve tecrübeli şairlerden biri, manalı şiir ve kasideleriyle Hz. Ali (a.s) ve diğer imamların imametini savunmaktaydı. Seyyid Himyeri adıyla meşhur İsmail İbn. Muhammed gençlik döneminde Keysaniyye mezhebinin taraftarlarındandı ve bazı günahlara bulaşmış idi. Ölüm döşeğine düştüğü zaman şöyle bir olay gerçekleşti. Hüseyin İbn. Avn diyor ki: ‘’Duydum ki Seyyid Himyeri hastalanıp yataklara düşmüş. Ziyaretine gittiğimde can çekişmekte olduğunu gördüm. Üçüncü halifenin haklılığına inanan bir grup akrabası da yatağının etrafında toplanmışlardı. Seyyid Himyeri güzel çehreli ve geniş alınlı idi. Yüzünde siyah bir lekenin belirdiğini gördüm. Bu siyah lekenin yavaş yavaş büyüdüğünü, giderek bütün yüzünü kapladığını müşahede ettim. Ehlibeyt’i sevenler bu hadiseyi görünce çok rahatsız oldular. Çünkü orada bulunan bir grup muhalif, bunu bahane ederek, devamlı muhalefet yapacaklardı. Ama aniden çehresinde beyaz bir noktanın belirdiği görüldü. Bu nokta, yavaş yavaş tüm yüzünü kapladı. Seyyid’in güler yüzü dudaklarından belli oluyordu. Çehresi parlamış bir şekilde şu şiirleri okudu:
“O kimseler ki, Ali’nin, dostlarını kurtarmayacağını zanneder.
Yalan derler. Evet, yemin olsun Rabbime ki,
Şimdiden Adn cennetine girmiş oldum,
Ve Rabbim tüm günahlarımı bağışladı.
Öyleyse, Ali’nin dostlarına müjde verin:
Ömürlerinin sonuna kadar Allah’ın Resulünün varisi Ali’nin muhabbeti ve velayeti doğrultusunda hareket etsinler. O’ndan sonra, birbirini takip eden imamet sıfatına sahip evlatlarının velayeti yolunda adım atsınlar.’’ Sonra şöyle söyledi:
‘’Şehadet ederim ki Allah’tan başka mabud yoktur ve Muhammed O’nun hak Resulüdür ve Ali müminlerin hak emiridir.’’
Bu olay halkın kulağına ulaştı ve tüm insanlar Seyyid Himyeri’nin cenaze merasimine katıldılar. Daha sonra Hüseyin İbn. Avn şöyle dedi: “Ben bu iki kulağımla duydum ki İmam Cafer Sadık ve İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurdular:
“Ruh kendi bedeninden ayrılmadan önce beş kişiyi (Âl-i Abâ’yı; Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i (a.s)) görecektir, onların sevgisiyle gözleri nurlanacaktır.’’ (Keşfu’l Ğumme, c.1, s. 549-550)
İmam Rıza (a.s)’ın ashabından biri ölüm döşeğindeydi. İmam (a.s) başucuna geldi. Gözlerini kapatmış kendinden geçmiş bir halde dedi ki: “Şu anda Rasullullah (s.a.a), İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Musa İbn. Cafer (a.s)’a kadar görüyorum.’’ Sonra İmam Rıza’ya şöyle dedi: “Efendim, senin nûrâni suretin de buradadır.’’ (Biharu’l Envar, c.3)
Bihar-ul Envar kitabının üçüncü cildinde şöyle bir hadis vardır: “Hz. Muhammed (s.a.a.) bir gün amcası oğlu Ali ibn Ebi Talib’i (a.s.) görmeye geldi. Hz. Ali’nin gözü şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Öyle ki acıdan inliyordu. Emirü’l-Müminin (a.s.) sabır kaynağı olmasına rağmen, Resulullah’ın (s.a.a.) korkunç bir haber vermesi karşısında gözünün ağrısını unutuverdi: “Ya Ali Cebrail bana şöyle dedi: Kâfirin canı alınacağı zaman meleklerden bir grup gelir. Ateşli çubuk ve şişlerle onun canını alırlar.” Emirü’l-Müminin (a.s.), “Ya Resulullah, senin ümmetinden de böyle can veren olur mu?” diye sorunca Resulullah şöyle buyurdu: “Evet Müslümanlardan üç grup böyle can verirler: Birincisi zalim hükümdarlar, ikincisi yetim malı yiyenler, üçüncüsü yalancı şahitlik yapanlar.”
Hatta insan kötü amellerinden dolayı imansız bu dünyayı terk eder.
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmaktadır: “İnsan için en zor an üç vakittir. Birincisi Azrail’i gördüğü andır, ikincisi kabre konulduğu andır, üçüncüsü kabirden tekrar dirilip Allah’ın huzuruna çıktığı andır. Eğer bu üç andan kurtulursa cennete gider. Aksi halde helak olarak cehenneme gider.” (Hisal c. 1 s. 119)
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Bazen Allah Azrail’e müminin ruhunu kolay almasını emreder. Ama halk onun zorlukla can verdiğini zanneder. Allah bazen de Azrail’e kâfirin canını zorlukla almasını emreder. Onun ruhu ıslak yünün demir şişe yapıştığı gibi canına yapışır ve zorlukla can verir. Ama halk onun rahat can verdiğini zanneder.” (De’aim’ul İslam c.1 s. 220)
Ölüm Halindeyken Edilen Tövbe ve İman Geçersizdir
Kâfirlerle günahkârlar, ölüm vakti geldiğinde ve dünya yaşamından artık tamamen ümitlerini kestiklerinde, geçmişte yaptıklarından pişmanlık duymakta ve günahlarından tövbe edip artık imana geldiklerini söylemektedirler, ama böyle bir iman ve tövbe kesinlikle kabul görmeyecektir. Kuran şöyle buyuruyor:
“Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla hayırlı bir amel işlememişse bu imanı hiç kimseye yarar sağlamaz.” (Enam, 158; Sebe, 51-53; Mümin, 85; Secde, 29)
“Tövbe, ne, kötülükler yapıp edip de ölüm gelip çatınca ‘Ben şimdi gerçekten tövbe ettim’ diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışız.” (Nisa, 18)
Firavun da, tam boğulacağı sırada imana geldiğini haykırmaktadır:
“Sular onu boğacak düzeye erişince (firavun) İsrailoğullarının inandığı ilahtan başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım dedi.” (Yunus, 90)
Ama bu artık çok geç kalınmış bir imandır:
“Şimdi öyle mi (diyorsun)? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.” (Yunus, 91)
Yeniden Dünyaya Dönme Arzusu
Kuran-ı Kerim, kâfirlerle kötülerin ölüm vakti geldiğinde veya öldürücü bir azaba yakalandıklarında “Keşke dünyaya geri dönüp iman ehlinden olsaydık ve iyi işler yapsaydık” diye hayıflandıklarını veya “Yarabbi, bizi dünyaya geri döndür, yaptığımız hataları telafi edelim” diye yalvardıklarını ama bu tür isteklerin geri çevrildiğini buyurur.
“Sonunda onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: ‘Rabbim, beni geri çevirin ki geride bıraktığım dünyada salih amellerde bulunayım.’ Asla! Gerçekten bu, yalnızca bir laftır (ve asla gerçekleşemez!)” (Müminun, 99)
“Azabı gördüğü zaman ‘Benim için bir kere daha dünyaya dönme fırsatı olsaydı da iyilik edenlerden olsaydım.’ der.” (Zümer, 58; Şuara, 102)
“Cehennem ateşine sunulduklarında onları bir görsen… Derler ki: ‘Keşke dünyaya bir daha geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık.” (Enam, 27-28; Araf, 53)
“Suçlu günahkârları Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak ‘Rabbimiz, gördük ve işittik, şimdi bizi bir kere daha dünyaya geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bir bilgiyle inananlarız’ (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen…” (Secde, 12; Fatır, 37)
SEHER UMUT
Meâd, lügatte geri dönüş demektir. Ruh bedene geri döndürüleceğinden, ahiret inancına bu ad verilmiştir. Meâd inancı, İslâmın temel esaslarından olup herkesin ölümden sonra tekrar dirileceğine, inanç ve amelinin karşılığını göreceğine inanmak, İslâma göre farzdır.
Kur’an-ı Kerim, ölümden sonra dirilişi ve ahiret hayatını inkâr edenler hakkında şöyle buyurur:
‘’Kâfirler dediler ki: ‘’Bütün olup biten bu dünya hayatından başkası değildir; yaşarız ve ölürüz; zamanın akışından başka bizi yok eden hiçbir şey bulunmamaktadır.’’ Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur, sadece zannetmektedirler.’’ (Casiye, 24)
Meâdın başlangıcı ölüm ve sırasıyla kabir, berzah, sonrası kıyâmet ve sonunda cennet ve cehennemdir. Meâd, duyu organlarıyla algılanamaz. Aklî delillerle sabittir. Ama insanın ölümden sonra ne olacağını sadece aklıyla idrak etmeye çalışması imkânsızdır. Bunun tek yolu vahiydir. Zirâ hiç kimse içinde bulunduğu âlemden ötesine ulaşamaz. Örneğin anne rahmindeki bir bebeğin dış âlemin niteliğini ve niceliğini anlaması imkânsızdır. Uzayın sonsuzluğunu ve oradaki varlıkları bilmesi mümkün değildir. İşte bunun gibi maddî âlemde bulunan, maddenin ve tabiatın esiri bir varlığın, maddî âlemin batınında bulunan ve bu âlemden kurtulduktan sonra ulaşılacak olan melekût âlemini anlaması nasıl mümkün olabilir? Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın haber verdiği kadar bilebiliriz. Bir de Rabbimiz ahiret ve meâda benzer olaylar var ederek algılayışımızı kolaylaştırmış ve bize olan hüccetini tamamlamıştır.
Ahiret / Meâd’a Benzer Olaylar
a) Bitkinin Yeşermesi: Solup kuruyan bir bitkinin yeniden yeşermesi ile insanın öldükten sonra dirilmesi arasında hiçbir fark yoktur. İnsanların bunu fark edememelerinin sebebi, bu olayı sürekli görmeye alışmış olmalarıdır.
‘’Şimdi, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir… Şüphesiz O (yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği gibi) ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.’’ (Rum, 50)
b) Uyku ve Ashab-ı Kehf’in Uykusu: Zira her uyku bir nevi ölüme benzer (uyku ölümün kardeşidir) ve her uykudan uyanış da bir tür, ölümden sonra uyanıştır. Uykuda rüyamızda birçok yere gider gelir, birçok şey yaparız, ancak bedenimiz yerinden dahi kıpırdamamaktadır.
‘’ Böylece, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için insanları Ashab-ı Kehf’ten haberdar ettik…’’ (Kehf, 21)
Ancak, normal uykularda vücut biyolojik fonksiyonlarını sürdürdüğünden ruhun bedene geri dönmesi kimseyi şaşırtmamaktadır. Oysa üç asır boyunca uykuya dalan ve hiçbir besin maddesi almayan bir vücudun, doğaya egemen kurallara göre ölmesi, çürüyüp gitmesi ve ruhun geri dönüşüne elverişliliğini kaybetmesi gerekir. Burada Rabbimiz bize ‘’ol’’ demesiyle öldükten sonra nasıl dirilteceğini gösteriyor.
c) Bazı Hayvanların Dirilmesi: Kur’an-ı Kerim, olağanüstü şekilde dirilen birkaç hayvanı da delil olarak gösterir; bunlardan biri, Hz. İbrahim’in (a.s) elinde dirilen dört kuş örneğidir:
“ İbrahim: ‘’Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster’’ dediğinde (Allah): “Yoksa iman etmedin mi?’’ dedi. (İbrahim): ‘’Hayır, İman ettim fakat kalbimin mutmain olması için’’ dedi. (Allah): “Kuşlardan dört tane al. Sonra onları parçalayıp, her dağın üzerine onlardan birer parça koy. Sonra da onları kendine çağır. Hızla yanına geleceklerdir ve bil ki Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir’’ dedi.’’ (Bakara, 260)
Bir başka örnek ise bir sonraki maddede değineceğimiz İsrailoğulları Peygamberlerinden birinin binek hayvanının diriltilmesidir.
d) Bazı İnsanların Bu Dünyada Diriltilmesi: Bu örneklerden en önemlisi de bazı insanların bu dünyada diriltilmesidir. Kur’an-ı Kerim’de buna örnekler vardır. Bunlardan biri:
‘’ Yahut binalarının çatıları çökmüş ve duvarları üstüne yıkılmış bir şehirden geçen (kimse) gibisini (görmedin mi)? (Şehir halkının öldüğünü ve kemiklerinin etrafa dağılmış olduğunu görünce) demişti ki: ‘’Allah Bunları ölümlerinden sonra nasıl diriltecek?’’ Bunun üzerine Allah, O’nu öldürüp yüz yıl sonra diriltti. (Allah): ‘’(Burada) ne kadar kaldın?’’ dedi. O: ‘’Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım’’ dedi. (Allah): ‘’Hayır yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak bozulmamış. Bir de eşeğine bak. Seni insanlara ibret kılalım diye (bunu yaptık). Şimdi kemiklere bak; onları nasıl bir araya getiriyor, sonra da üzerlerine et geçiriyoruz’’ dedi. (Bu hakikatler) O’na apaçık görününce: ‘’Biliyorum; şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter’’ dedi. (Bakara, 259)
Bir başka örnek Hz. Musa’ya (a.s) ‘’Biz tanrıyı gözlerimizle görmedikçe sana inanmayız’’ diyen bir grup yahudiyle ilgilidir, bu sözleri üzerine Allah-u Teâlâ onları bir yıldırımla küle çevirip öldürür ve sonra da Hz. Musa’nın dileği üzerine hepsini tekrar diriltir.
“ Ve hani: “Ey Musa! Allah’ı apaçık görmedikçe asla inanmayız sana’’ demiştiniz. Sonra bakınıp duruyorken, yıldırım sizi çarpmıştı. Sonra şükredesiniz diye, ölümünüzden sonra sizi dirilttik.’’ (Bakara, 55-56)
Bir diğer örnek ise Hz. Musa zamanında öldürülen bir Yahudinin, kesilen ineğin bir uzvunun kendisine dokunmasıyla dirilmesidir. Bakara suresine bu adın verilmesi de bu olayın aydınlatılması nedeniyledir:
“Hani birini öldürmüş, onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Oysa Allah, gizlediğinizi açığa çıkarıcıdır. Sonra onun (ineğin) bir uzvunu ona (ölüye) vurun’’ demiştik. İşte Allah, düşünesiniz diye ölüleri böyle diriltir ve ayetlerini böyle gösterir.’’ (Bakara, 72-73)
Bazı ölülerin Hz. İsa’nın (a.s) mucizesiyle diriltilmesi de meâdın mümkün olduğunun delilleri arasındadır.
Birinci Menzil: ÖLÜM
Ölümün hakikati ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruhun bedenle olan ilişkisine birçok benzetmeler yapılmıştır. “Beden bir gemi, ruh ise o geminin kaptanı gibidir. Geminin batmasıyla, kaptanın gemi üzerindeki kontrolü ortadan kalkar.’’
Ruh, beden karanlığında yanan bir ışık kaynağıdır. O, göz, kulak ve diğer duyu organlarıyla ışığını verir. İşte ölüm, bu ışık kaynağının yer değiştirmesidir. Örneğin birkaç penceresi olan bir kulübenin içindeki gaz lambasını düşünün. Lamba yandığında pencerelerden ışık gelir. Gaz lambasını dışarıya çıkardığınız zaman ise kulübe karanlık olur, artık pencerelerden ışık çıkmaz. Ölüm, bu lambanın çıkarılması gibidir. Fakat ruhun bedenle olan ilişkisi hulul etme, yani ruhun bedene girmesi şeklinde değildir. Çünkü ruh, madde değildir, soyuttur, içi dışı yoktur. Ruhun bedene tam bir bağlılığı söz konusudur. Ölüm, bu bağın kopması demektir.
Can Nasıl Alınır?
Canın alınması, miraç hadisesinde belirtilmiştir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre ruhun bedenden çıkması şöyledir: Hz. Azrail’in önünde herkesin isminin yazılı olduğu bir levha vardır. Her kimin eceli gelmişse, adı levhadan silinir. Azrail, bir anda onun ruhunu alıverir. Aynı anda binlerce kişinin adının silinmesi ve Azrail’in onların canını aynı anda alması şaşılacak şey değildir. Bin tane çırayı aynı anda söndüren rüzgâr gibi. Bu ölümlerin hepsinin faili aslında Allah’tır. Azrail, ruhu alır; ama hakikatte öldüren Allah’tır. Çünkü emir onun tarafındandır.
Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim can alma olayını bazı yerlerde Allah’a, bazı yerlerde ölüm meleği Azrail’e, bazı yerlerde de meleklere isnat etmiştir. Bunların üçü de doğrudur. Zira Azrail ve onun yardımcıları, Allah’ın emriyle can alırlar. Ölüm anında can alan Allah’tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, birer bahanedir. Zahiri sebepler tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi canını alır.
Azrail (as)
“De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak.” (Secde, 11)
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi Allah Teâlâ bana gökleri seyrettirirken, gökte elinde nurdan bir levha olan bir melek gördüm. Sağa ve sola iltifat etmeden elindekine çok dikkatlice bakıyordu. Kendi haline dalıp gitmiş, kederli birisi gibiydi. Cebrail’e: “Bu melek kimdir?” diye sordum. Cebrail: “Bu melek, ölüm meleği (Azrail)’dir, ruhları almakla meşguldür.” dedi. “Beni onun yanına götür de onunla biraz konuşayım.” dedim. Cebrail beni onun yanına götürdü. Ona dedim ki: “Ey ölüm meleği! Ölen herkesin ve ileride öleceklerin ruhunu sen mi aldın yahut alıyorsun?” Azrail: “Evet.” dedi. Dedim ki: “Kendin mi onların yanında hazır bulunuyorsun?” “Evet, Allah Teâlâ tüm dünyayı, aynı bir dirhemin bir şahısın elinde olduğu gibi benim ihtiyarıma bırakmıştır. O şahıs parayı nasıl istediği gibi bir yerden bir yere koyabiliyorsa, bende öyleyim. Dünyada hiçbir ev yok ki ben o eve her gün beş defa uğramış olmayayım. Ölülerin ağlayan akrabalarını gördüğümde, onlara ağlamayın, ben size yine defalarca gelip tümünüzü bu dünyadan götüreceğim.”
İmam Sadık (a.s)’a Azrail için, dünya, neresine isterse bakıp dokunabileceği avuç içindeki bir sikke misali midir diye sorulduğunda evet dedi.
İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Azrail’e: Bir anda birçok ruhu nasıl alıyorsun? Hâlbuki onların bir kısmı batıda, bir kısmı da doğudadır. Şöyle cevapladı: Onlara seslenirim ve onlar da cevap verirler. Daha sonra şöyle dedi: Benim için dünya sizin elinizdeki bir sikke gibidir. Nasıl istersem öyle çeviririm.” (Usul-u Kâfi)
Bir rivayette şöyle geçiyor: Hz. İbrahim (a.s.) Azrail’den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü kendisine göstermesini istedi. Azrail, buna dayanamazsın dedi. Hz. İbrahim (a.s.) ısrar edince Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler çıkan birisini görerek düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: “Eğer kâfir için hiçbir azap olmasaydı, seni görmesi ona azap olarak yeterliydi.” (Bihar-ul Envar C.3)
Mümin için ise tam tersidir.
Azrail İnsanların Canını Nasıl Alır?
İmam Muhammed Bakır (a.s.)’dan Azrail’in insanın canını aldığı an hakkında soru sordum. İmam şöyle buyurdu: “Hiç görmediniz mi insan ansızın sekteye uğrar. O durumda olanlardan bir tanesi bile konuşmaya kadir değildir. İşte o an Azrail’in can aldığı andır.” (Usul-u Kâfi)
Kolay ve Zor Can Vermek
Kuran-ı Kerimdeki beyanlar, herkesin canının aynı şekilde alınmadığını göstermektedir.
Mesela müminler hakkında şöyle buyuruluyor:
“Melekler güzellikle canlarını aldıklarında ‘Selam size’ derler ve onlara saygılı davranırlar.” (Nahl, 32; Enam, 93)
Kâfirler hakkında ise şöyle buyurulmaktadır:
“Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak ‘Yakıcı azabı tadın.’ diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin.” (Enfal, 50; Muhammed, 27)
Hatta bütün kâfirlerle bütün müminlerin de aynı şekilde can vermediği ve iman veya inkârlarının derecesine göre kiminin diğerinden daha kolay veya daha zor can verdiği gerçektir. Hadislerde can vermenin zorluğu hakkında çeşitli benzetmeler yapılmıştır. Bazılarında canlı bedenden derinin soyulmasına benzetilmiştir. Bazılarında ise değirmen taşını veya kalenin kapısının çivisini insanın gözüne koyarak hareket ettirilmesinin, can verme anından daha az acı verici olduğu beyan edilmiştir. Hadislerin bir kısmında da can vermenin acısı, makasla ya da testereyle doğranmaya benzetilmiştir.
Bazıları için ise ölüm en güzel çiçekleri koklamak gibidir. Bazı hadislerde kirli elbiseyi çıkarıp, temiz elbiseyi giymek olarak addedilmiştir. Başka rivayetlerde de kelepçelerin, zincirlerin çözülüşüne; yani tabiat zindanından kurtulmaya benzetilmiştir. Bazı müminlerin ise bazı günahlardan can verme zorluğuyla temizlenip pak olarak bu dünyadan gittiği gibi; bazı kâfirlerin ve fasıkların rahat can vererek yaptığı iyiliklerin karşılığını bu dünyada alıp ahirette alacağının kalmadığı bildirilmektedir.
Sudeyr Sayrafi şöyle söylüyor: İmam Sadık (a.s)’a şöyle arz ettim: “Ey Allah Resulünün oğlu! Size feda olayım. Mümin insanlar ölümden korkar mı?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki hayır. Azrail onun canını almak için geldiğinde o çırpınır. Azrail ona şöyle seslenir: ‘Ey Allah’ın velisi! Korkma Muhammed’i peygamber olarak yollayan Allah’a yemin olsun ki ben anne babandan daha çok şefkatliyim. Senin hayır ve salahını istemekteyim. Gözlerini aç şöyle bir bak. O, gözlerini açar, Allah Resulü, İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve diğer imamları görür. Allah tarafından bir ses gelir: Ey Muhammed ve Ehlibeytine karşı mutmain olan nefsin sahibi! Rabbine dön. Sen vilayete razı idin o da sana verilecek olan sevaba razıdır. Cennette kullarım arasında Muhammed ve Ehlibeytine katıl. Böyle birinin nazarında ilahi nidaya katılmak için ölümden daha sevimli ne olabilir?” (Usul-u Kâfi C. 3 sf. 127; Te’vi’ul Ayat’iz Zahire sf. 770; Fezail’uş Şia sf. 30; Fırat Kufi kendi tefsir kitabında bu hadisi Suleym b. Kays’tan nakletmiştir. Tefsir-i Fırat-i Kufi sf. 554)
İmam Caferi Sadık (a.s) zamanında, becerikli ve tecrübeli şairlerden biri, manalı şiir ve kasideleriyle Hz. Ali (a.s) ve diğer imamların imametini savunmaktaydı. Seyyid Himyeri adıyla meşhur İsmail İbn. Muhammed gençlik döneminde Keysaniyye mezhebinin taraftarlarındandı ve bazı günahlara bulaşmış idi. Ölüm döşeğine düştüğü zaman şöyle bir olay gerçekleşti. Hüseyin İbn. Avn diyor ki: ‘’Duydum ki Seyyid Himyeri hastalanıp yataklara düşmüş. Ziyaretine gittiğimde can çekişmekte olduğunu gördüm. Üçüncü halifenin haklılığına inanan bir grup akrabası da yatağının etrafında toplanmışlardı. Seyyid Himyeri güzel çehreli ve geniş alınlı idi. Yüzünde siyah bir lekenin belirdiğini gördüm. Bu siyah lekenin yavaş yavaş büyüdüğünü, giderek bütün yüzünü kapladığını müşahede ettim. Ehlibeyt’i sevenler bu hadiseyi görünce çok rahatsız oldular. Çünkü orada bulunan bir grup muhalif, bunu bahane ederek, devamlı muhalefet yapacaklardı. Ama aniden çehresinde beyaz bir noktanın belirdiği görüldü. Bu nokta, yavaş yavaş tüm yüzünü kapladı. Seyyid’in güler yüzü dudaklarından belli oluyordu. Çehresi parlamış bir şekilde şu şiirleri okudu:
“O kimseler ki, Ali’nin, dostlarını kurtarmayacağını zanneder.
Yalan derler. Evet, yemin olsun Rabbime ki,
Şimdiden Adn cennetine girmiş oldum,
Ve Rabbim tüm günahlarımı bağışladı.
Öyleyse, Ali’nin dostlarına müjde verin:
Ömürlerinin sonuna kadar Allah’ın Resulünün varisi Ali’nin muhabbeti ve velayeti doğrultusunda hareket etsinler. O’ndan sonra, birbirini takip eden imamet sıfatına sahip evlatlarının velayeti yolunda adım atsınlar.’’ Sonra şöyle söyledi:
‘’Şehadet ederim ki Allah’tan başka mabud yoktur ve Muhammed O’nun hak Resulüdür ve Ali müminlerin hak emiridir.’’
Bu olay halkın kulağına ulaştı ve tüm insanlar Seyyid Himyeri’nin cenaze merasimine katıldılar. Daha sonra Hüseyin İbn. Avn şöyle dedi: “Ben bu iki kulağımla duydum ki İmam Cafer Sadık ve İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurdular:
“Ruh kendi bedeninden ayrılmadan önce beş kişiyi (Âl-i Abâ’yı; Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i (a.s)) görecektir, onların sevgisiyle gözleri nurlanacaktır.’’ (Keşfu’l Ğumme, c.1, s. 549-550)
İmam Rıza (a.s)’ın ashabından biri ölüm döşeğindeydi. İmam (a.s) başucuna geldi. Gözlerini kapatmış kendinden geçmiş bir halde dedi ki: “Şu anda Rasullullah (s.a.a), İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Musa İbn. Cafer (a.s)’a kadar görüyorum.’’ Sonra İmam Rıza’ya şöyle dedi: “Efendim, senin nûrâni suretin de buradadır.’’ (Biharu’l Envar, c.3)
Bihar-ul Envar kitabının üçüncü cildinde şöyle bir hadis vardır: “Hz. Muhammed (s.a.a.) bir gün amcası oğlu Ali ibn Ebi Talib’i (a.s.) görmeye geldi. Hz. Ali’nin gözü şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Öyle ki acıdan inliyordu. Emirü’l-Müminin (a.s.) sabır kaynağı olmasına rağmen, Resulullah’ın (s.a.a.) korkunç bir haber vermesi karşısında gözünün ağrısını unutuverdi: “Ya Ali Cebrail bana şöyle dedi: Kâfirin canı alınacağı zaman meleklerden bir grup gelir. Ateşli çubuk ve şişlerle onun canını alırlar.” Emirü’l-Müminin (a.s.), “Ya Resulullah, senin ümmetinden de böyle can veren olur mu?” diye sorunca Resulullah şöyle buyurdu: “Evet Müslümanlardan üç grup böyle can verirler: Birincisi zalim hükümdarlar, ikincisi yetim malı yiyenler, üçüncüsü yalancı şahitlik yapanlar.”
Hatta insan kötü amellerinden dolayı imansız bu dünyayı terk eder.
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmaktadır: “İnsan için en zor an üç vakittir. Birincisi Azrail’i gördüğü andır, ikincisi kabre konulduğu andır, üçüncüsü kabirden tekrar dirilip Allah’ın huzuruna çıktığı andır. Eğer bu üç andan kurtulursa cennete gider. Aksi halde helak olarak cehenneme gider.” (Hisal c. 1 s. 119)
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Bazen Allah Azrail’e müminin ruhunu kolay almasını emreder. Ama halk onun zorlukla can verdiğini zanneder. Allah bazen de Azrail’e kâfirin canını zorlukla almasını emreder. Onun ruhu ıslak yünün demir şişe yapıştığı gibi canına yapışır ve zorlukla can verir. Ama halk onun rahat can verdiğini zanneder.” (De’aim’ul İslam c.1 s. 220)
Ölüm Halindeyken Edilen Tövbe ve İman Geçersizdir
Kâfirlerle günahkârlar, ölüm vakti geldiğinde ve dünya yaşamından artık tamamen ümitlerini kestiklerinde, geçmişte yaptıklarından pişmanlık duymakta ve günahlarından tövbe edip artık imana geldiklerini söylemektedirler, ama böyle bir iman ve tövbe kesinlikle kabul görmeyecektir. Kuran şöyle buyuruyor:
“Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla hayırlı bir amel işlememişse bu imanı hiç kimseye yarar sağlamaz.” (Enam, 158; Sebe, 51-53; Mümin, 85; Secde, 29)
“Tövbe, ne, kötülükler yapıp edip de ölüm gelip çatınca ‘Ben şimdi gerçekten tövbe ettim’ diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışız.” (Nisa, 18)
Firavun da, tam boğulacağı sırada imana geldiğini haykırmaktadır:
“Sular onu boğacak düzeye erişince (firavun) İsrailoğullarının inandığı ilahtan başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım dedi.” (Yunus, 90)
Ama bu artık çok geç kalınmış bir imandır:
“Şimdi öyle mi (diyorsun)? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.” (Yunus, 91)
Yeniden Dünyaya Dönme Arzusu
Kuran-ı Kerim, kâfirlerle kötülerin ölüm vakti geldiğinde veya öldürücü bir azaba yakalandıklarında “Keşke dünyaya geri dönüp iman ehlinden olsaydık ve iyi işler yapsaydık” diye hayıflandıklarını veya “Yarabbi, bizi dünyaya geri döndür, yaptığımız hataları telafi edelim” diye yalvardıklarını ama bu tür isteklerin geri çevrildiğini buyurur.
“Sonunda onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: ‘Rabbim, beni geri çevirin ki geride bıraktığım dünyada salih amellerde bulunayım.’ Asla! Gerçekten bu, yalnızca bir laftır (ve asla gerçekleşemez!)” (Müminun, 99)
“Azabı gördüğü zaman ‘Benim için bir kere daha dünyaya dönme fırsatı olsaydı da iyilik edenlerden olsaydım.’ der.” (Zümer, 58; Şuara, 102)
“Cehennem ateşine sunulduklarında onları bir görsen… Derler ki: ‘Keşke dünyaya bir daha geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık.” (Enam, 27-28; Araf, 53)
“Suçlu günahkârları Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak ‘Rabbimiz, gördük ve işittik, şimdi bizi bir kere daha dünyaya geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bir bilgiyle inananlarız’ (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen…” (Secde, 12; Fatır, 37)
SEHER UMUT

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
1- Gadir-i Hum çölünün, Medine, Irak, Yemen, Mısır gibi bölgelerden Hac ziyareti için gelenlerin ayrıldığı kritik bir nokta olduğunu biliyor muydunuz?
2- Resulullah’ın (s.a.a) sahabelerinden başlayarak 14. asra kadar 352 hadis uzmanının Gadir-i Hum olayını ve hutbesini naklederek nesilden nesile aktardığını biliyor muydunuz?
3- “Dinin ikmali (tamamlanması)” diye meşhur olan Maide Suresinin 67. ayetinin Gadir-i Hum günü nazil olduğunu biliyor muydunuz?
4- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Hz. İmam Ali’den (a.s) başlayarak 11 evladının ve yeryüzünün son hücceti olan Hz. İmam Mehdi’yi (a.f) ve onların velayetini Gadir-i Hum günü ümmete tanıttığını biliyor muydunuz?
5- Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber’in (s.a.a) hutbesini bitirdikten sonra orada hazır bulunan yaklaşık yüz yirmi bin hacıya Hz. İmam Ali (a.s) ile biatleşmelerini emrettiğini ve bu biatleşme işinin tam üç gün sürdüğünü biliyor muydunuz?
6- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Gadir-i Hum günü irade ettiği hutbeyi duyanların duymayanlara aktarmalarını emrederek, burada açıkladığı hayati öneme sahip Hz. Ali (a.s)’nin ve 11 evladının halifeliğinin hak oluşunun nesilden nesile aktarılmasını sağladığını biliyor muydunuz?
7- Gadir-i Hum günü, Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra başverecek fitnelerden Haber verdiğini ve imametin gasp edilerek ateşe çağıran imamların çıkacağını bildirdiğini biliyor muydunuz?
8- Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra inananların hükümleri unutması veya yanılması durumunda kendisine basvuracakları tek ihtiyar sahibinin Hz. İmam Ali (a.s)ve akabinde gelen onbir imamın olduğunu ve duyurduğunu biliyor muydunuz?
9- Gadir Hum günü, Hz. Peygamber(saa), imamet makamının sahibini açıklayınca “Numan b. Haris Fahri” adında birisinin hacdan dönmesine rağmen peygamberin dediğini red etmesine karşın orada helak olduğunu biliyor muydunuz?
2- Resulullah’ın (s.a.a) sahabelerinden başlayarak 14. asra kadar 352 hadis uzmanının Gadir-i Hum olayını ve hutbesini naklederek nesilden nesile aktardığını biliyor muydunuz?
3- “Dinin ikmali (tamamlanması)” diye meşhur olan Maide Suresinin 67. ayetinin Gadir-i Hum günü nazil olduğunu biliyor muydunuz?
4- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Hz. İmam Ali’den (a.s) başlayarak 11 evladının ve yeryüzünün son hücceti olan Hz. İmam Mehdi’yi (a.f) ve onların velayetini Gadir-i Hum günü ümmete tanıttığını biliyor muydunuz?
5- Gadir-i Hum günü Hz. Peygamber’in (s.a.a) hutbesini bitirdikten sonra orada hazır bulunan yaklaşık yüz yirmi bin hacıya Hz. İmam Ali (a.s) ile biatleşmelerini emrettiğini ve bu biatleşme işinin tam üç gün sürdüğünü biliyor muydunuz?
6- Hz. Peygamber’in (s.a.a) Gadir-i Hum günü irade ettiği hutbeyi duyanların duymayanlara aktarmalarını emrederek, burada açıkladığı hayati öneme sahip Hz. Ali (a.s)’nin ve 11 evladının halifeliğinin hak oluşunun nesilden nesile aktarılmasını sağladığını biliyor muydunuz?
7- Gadir-i Hum günü, Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra başverecek fitnelerden Haber verdiğini ve imametin gasp edilerek ateşe çağıran imamların çıkacağını bildirdiğini biliyor muydunuz?
8- Resulullah’ın (s.a.a) kendisinden sonra inananların hükümleri unutması veya yanılması durumunda kendisine basvuracakları tek ihtiyar sahibinin Hz. İmam Ali (a.s)ve akabinde gelen onbir imamın olduğunu ve duyurduğunu biliyor muydunuz?
9- Gadir Hum günü, Hz. Peygamber(saa), imamet makamının sahibini açıklayınca “Numan b. Haris Fahri” adında birisinin hacdan dönmesine rağmen peygamberin dediğini red etmesine karşın orada helak olduğunu biliyor muydunuz?

BİR UYARI!
Bismillahirrahmanirrahim
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır. umulur ki takvalı olursunuz.” (Bakara/183)
Yüce Allah kullarını arındırmak ve onları terbiye etmek için Hz. Adem (a.s)’dan bu yana oruç tutmayı emretmiş ve bu önemli ibadeti de bazı kurallara bağlamıştır. İslam dini tebliğ edilip Kur’an ayetlerinin bir bir yeryüzünü nurlandırmaya başlamasıyla Müslümanlar için oruç ibadetinin de kuralları ve hükümleri gönderilmeye başlanmıştır.
“Ramazan ayı ( o sayılı günleri içerir) ki, onda Kur’an, insanlara yol gösterici, hidayetin ve hakkı batıldan ayırmanın açık delilleri olarak indirilmiştir. Öyleyse sizden bu ayı idrak eden (bu ayda seferde olmayıp da mukim olan), onu oruç tutsun…” (Bakara/185)
Görüldüğü gibi Bakara Suresi’nin 185. ayet-i kerimesi Ramazan ayı orucunun kurallarını belirlemiş ve süresini tayin etmiştir. Peki süresi belli olan bu önemli günleri biz nasıl tayin edeceğiz? hangi hesaplamayla tespit edip vacip oruçlarımızı tutacağız?
Yüce İslam peygamberi bütün İslam aleminin kabul ettiği şu hadisiyle konuyu aydınlığa kavuşturmuş ve bütün tartışmalara kapıları kapatmıştır: ” Ramazan ayının hilalini görüğünüzde oruç tutun, şevval ayı Hilali’ni gördüğünüzde iftar edin. “
Her konuda ve amelde örneğimiz Hz. Muhammed (s.a.a)’in bu buyruğu üzerine biz Müslümanlar ancak ayın görünmesi durumunda Ramazan ayı orucuna başlaması gerekmektedir. Yine Ramazan ayını tamamlamak ve bayram yapabilmek için de aynı yöntemi kullanmamız bir gerekliliktir.
Bu verilere dayanarak bu gece ülkemiz sınırları içerisinde ayın görülmemiş olması sebebiyle Ramazan ayı yarın (24.04.2020 Cuma) değil 25.04.2020 Cumartesi günü başlayacaktır.
Yaklaşan Ramazan ayı hürmetine günahlarımızın bağışlanmasını ve ammellerimizin kabul olmasını yüce Allah’tan niyaz ederiz.
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır. umulur ki takvalı olursunuz.” (Bakara/183)
Yüce Allah kullarını arındırmak ve onları terbiye etmek için Hz. Adem (a.s)’dan bu yana oruç tutmayı emretmiş ve bu önemli ibadeti de bazı kurallara bağlamıştır. İslam dini tebliğ edilip Kur’an ayetlerinin bir bir yeryüzünü nurlandırmaya başlamasıyla Müslümanlar için oruç ibadetinin de kuralları ve hükümleri gönderilmeye başlanmıştır.
“Ramazan ayı ( o sayılı günleri içerir) ki, onda Kur’an, insanlara yol gösterici, hidayetin ve hakkı batıldan ayırmanın açık delilleri olarak indirilmiştir. Öyleyse sizden bu ayı idrak eden (bu ayda seferde olmayıp da mukim olan), onu oruç tutsun…” (Bakara/185)
Görüldüğü gibi Bakara Suresi’nin 185. ayet-i kerimesi Ramazan ayı orucunun kurallarını belirlemiş ve süresini tayin etmiştir. Peki süresi belli olan bu önemli günleri biz nasıl tayin edeceğiz? hangi hesaplamayla tespit edip vacip oruçlarımızı tutacağız?
Yüce İslam peygamberi bütün İslam aleminin kabul ettiği şu hadisiyle konuyu aydınlığa kavuşturmuş ve bütün tartışmalara kapıları kapatmıştır: ” Ramazan ayının hilalini görüğünüzde oruç tutun, şevval ayı Hilali’ni gördüğünüzde iftar edin. “
Her konuda ve amelde örneğimiz Hz. Muhammed (s.a.a)’in bu buyruğu üzerine biz Müslümanlar ancak ayın görünmesi durumunda Ramazan ayı orucuna başlaması gerekmektedir. Yine Ramazan ayını tamamlamak ve bayram yapabilmek için de aynı yöntemi kullanmamız bir gerekliliktir.
Bu verilere dayanarak bu gece ülkemiz sınırları içerisinde ayın görülmemiş olması sebebiyle Ramazan ayı yarın (24.04.2020 Cuma) değil 25.04.2020 Cumartesi günü başlayacaktır.
Yaklaşan Ramazan ayı hürmetine günahlarımızın bağışlanmasını ve ammellerimizin kabul olmasını yüce Allah’tan niyaz ederiz.

KABİRDEKİ NİMET
KABİRDEKİ NİMET, AZAPLAR VE ÖLEN KİŞİNİN İMAMLARI GÖRMESİ
İmam Hasan Askeri (as) a şöyle sordular: “Ey Allah’ın elçisinin oğlu! Kabirde ki nimet ve azaplar nelerdir?”
Şöyle buyurdu:” Muhammed’i( Allah’ın selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun)hak peygamber olarak gönderen, O’nu hidayet eden ve hidayet olunmuş karar kılan, kardeşi Ali’nin ahdine vefa eden, hakkın savunucusu, Allah’ın rızasına götüren, Allah’ın emirlerine herkesten önce itaat edip ve herkesin önünde Allah yolunda cihat eden yine O’nu Allah’ın düşmanlarına karşı Allah’tan gelen yardım ve zaferin vasıtası kılan, bütün ilimlerin sahibi, Allah’ın dostlarını seven, kötü ve çirkin olan her şeyi ortadan kaldıran, şeytanı alçaltıp münafıkları yenilgiye uğratan, Muhammed(saa)’e can ve tehlikeler karşısında canını O’na siper eden Ebu talip oğlu Ali’ye , Allah’a ant olsun ki hiç şüphesiz ki ben ve babam iman etmişiz ve O bütün akıl sahiplerinin en üstünüdür. O Allah’ın kitabının bütün ilmine sahip olan kimsedir ve O, kıyamet günü Aziz ve Vahhap olan Allah’ın peygamberi olarak seçip gönderdiği Hz. Muhammed(saa)’ten sonra kendisine itaat edilmiş olanların tamamının süsü olacaktır ve hiç şüphe yok ki Allah’ın kabir aleminde nimetleri vardır ve o nimetlerini onun dostları için arttırdıkça arttıracak ve yine Allah’ın kabir aleminde azabı vardır ve o azapları onun düşmanları için arttırdıkça arttıracaktır.
Muhammed ve Ehl-i Beyt’ini sevenler ve Muhammed’den sonra Ali’ye itaat etmenin farz olduğuna inananlar, onun yaptıklarının doğru olduğuna inananlar din işlerinde ondan sonraki tertemiz imamlardan yardım alanlar ve onların emrinde olanlar can verdikleri zaman, ölüm meleği canlarını almaya geldiği zaman başının ucunda Allah’ın elçisi Muhammed’i ve vasilerin efendisi Ali’yi ayaklarının olduğu tarafta peygamberlerin efendisinin iki gözünün nuru imam Hasan ve imam Hüseyin ve etrafında da bu ümmetin efendileri ve diğer liderleri olan tertemiz imamlar olacaklardır.
Müminin can havlinde ve çaresiz olduğu bu durumda (etrafına toplanmış olanlar, onu söylediklerini duymayacakları gibi bizim ve Ehl-i Beyt’in seçkinlerinin orada olduklarını da) göremeyeceklerdir.
“Ey izzet sahibi olan Allah’ın peygamberi! Babam ve anam sana feda olsun. Ey rahmet sahibi olan Allah’ın peygamberinin vasisi! Babam ve anam sana feda olsun. Ey Allah’ın rahmetinin en yakınında olanlar, ey cennet gençlerinin efendileri ve Allah’ın elçisinin evlatları! Babam ve anam sizlere feda olsun.
Ey Muhammed’in, Ali’nin ve onun evlatlarının güzel dostları hoş geldiniz, ben sizleri gördüğüm için çok mutluyum.
“Ey Allah’ın elçisi! Bu ölüm meleğidir ve benim canımı almaya gelmiştir. Ey Allah’ın elçisi! Senin ve kardeşin Ali’nin yüce makamından dolayı benim makamımın da ölüm meleğinin yanında büyük olduğundan hiçbir şüphem yoktur.
Allah’ın elçisi ona “doğru diyorsun” dedikten sonra ölüm meleğine dönecek ve şöyle buyuracaktır.
“Ey ölüm meleği bu kişi, bizim sevenimiz ve bize hizmet eden ve Ulu ve Yüce Allah’ında emri olduğu için onu sana emanet ediyorum, ona ihsanda bulun (ölümü onun için kolaylaştır)”
Ölüm meleği de şöyle diyecek:
“Ey Allah’ın elçisi! Ona Allah’ın cennete kendisine verdiği makamlara ve nimetlere bakmasını buyurun. Allah’ın elçisi ona cennetteki büyük makamlarına bakmasını buyuracak ve o kişi de baktığı zaman, aklının ucundan dahi geçiremediği ve hiçbir adet ve rakamla sayılıp hesaplanamayacak kadar büyüklükteki nimetleri görecek ve bunun üzerine ölüm meleği şöyle diyecektir:
“Muhammed(saa) ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’i ziyaretine geldi, bu mümin için ölümü nasıl kolaylaştırmam ki!
Ey Allah’ın elçisi! ALLAH ölümü, cennetin bu nimetlerine ulaşmanın önünde en zor engel karar kılmıştır. O’na ulaşanların tamamı ölümün çetin vadisinden geçmiş ve onun acılarını tatmışlardır. Ama sizin seven bu hizmetçiniz için ölümü kolaylaştıracağım ve o senin mübarek vücudunun ve Allah’ın diğer peygamberlerinin ve onları sevenlerinin tattığı kadar ölüm acısını tattırarak canını alacağım.”
Bunun üzerine Allah’ın elçisi şöyle buyuracaktır:
“Ey ölüm meleği! O bizim kardeşimizdir, onu sana emanet ediyoruz, ona iyi davran.”
Bu konuşmalardan sonra ölüm meleği mümin kişi ile birlikte cennete hareket edecek ve müminin gözlerinden perdeler ve hicaplar kaldırılacak ve yatağının etrafında toplanmış kimseleri gördüğü zaman şöyle diyecektir:
“Ey ölüm meleği’ hemen benim canımı al, ben burada kalmak istemiyorum, bir an evvel Muhammed(saa)’e ve onun Ehl-i Beyt(sa)’ine kavuşmak istiyorum.”
Onun bu sözlerinden sonra ölüm meleği, undan kılın çıkarıldığı gibi ruhunu bedeninden ayıracaktır, etrafındakiler onun zorluk ve sıkıntı içinde olduğunu görecekler ama o, rahatlık ve lezzet içindedir.
Kabre koyulduğu zaman bizim hepimiz orada olacağız. Münker ve Nekir melekleri geldiği zaman onların birisi diğerine şöyle diyecektir:
“Bu Muhammed’dir, bu Ali’dir, bu Hasan’dır, bu Hüseyin’dir, bunlarda onların ashabının en iyileridir, onların karşılarında eğilip kendilerine saygı göstermemiz gerekir.”
Sonra Nekir ve Münker ilerleyecek müminin bedeninin yanına geldikleri zaman önce Hz. Muhammed(saa)’e sonra imam Ali(as)’ye daha sonrada imam Hasan ve imam Hüseyin’e selam vererek şöyle diyecekler:
“Ey Allah’ın elçisi! Sizlerin bu hizmetçi dostunuzun ziyaretine gelmenizin sebebini şimdi anladık, Allah, sizin şanınızın ve makamınızın ne kadar yüce olduğunu meleklerine göstermeyi irade etmiştir. Bizden sonra gelecek olan meleklerin bizim ağzımızdan işitmiş oldukları bütün her şeyin Allah’ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini bilmeleri gerekir.”
Daha sonra Nekir ve Münker melekleri mümine soru sormaya başlayacak ve şöyle diyecekler:
Rabbin kimdir?
Dinin nedir?
Allah’ın elçisi olan peygamberin kimdir?
İmam’ın kimdir?
Kıblen neresidir?
Kardeşlerin kimdir?
Mümin kendisine sorulan sorulara şöyle cevap verecektir.
Allah Rabb’imdir.
Muhammed(saa), peygamberimdir.
Muhammed(saa)’in vasisi Ali(as) imamımdır.
Kâbe kıblemdir.
Muhammed(saa) ve Ehl-i Beyt’ini seven ve onların düşmanlarına düşman olan müminler, benim kardeşlerimdir.
Şehadet ediyorum ki, Allah tan başka hiçbir ilah yoktur, onun ne şeriki vardır nede ortağı. Yine şehadet ediyorum ki, Muhammed onun kulu ve peygamberidir. Kardeşi Ali, Allah’ın hüccetidir. O’ndan sonra imam olarak tayin edilmiş olanlar O’nun en temiz ve en çok takva sahibi evlatları, ümmetine tayin etmiş olduğu halifeleri, Allah’ın evliyaları ve adaletin uygulayacaklarıdır. Ben bu inanç üstünde yaşadım. Bu inanç üstünde yeniden diriltilecek ve Allah’ın keramet evinde onların sevenleri ile birlikte olacağım.”
Allah’ın elçisi(saa) şöyle buyurdu:
“Bizim düşmanlarımıza dost, dostlarımıza düşman olan ve düşmanlarımızı bize ait olan lakaplarla anan kimseye canını almak için ölüm meleği geldiği zaman, Allah onların hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar Allah’ı bırakıp başkalarını kendisine emir ve lider seçmiştir. Onlar, hiç kimsenin görmeye dair tahammül edemeyeceği çeşit çeşit azaplarla azap olunacaklardır. Birinin peşi sıra bir başka azap gelecektir ve öylesine şiddetli azaptır ki, hiç kimseden de ona yaklaşacak güç olmayacaktır.” Evet ölüm meleği onların canını böyle bir azap içinde alacaktır.
Ölüm meleği ona şöyle diyecektir: “Ey kâfir ve ey günahkâr! Sen Allah’ın evliyasını ve onları sevenlerini bırakıp, Allah’ın düşmanlarını kendine dost edindin, onlar bugün ne sana yardım edebilecek güçtedir ve nede seni bu azaptan kurtaracak kudretleri vardır.”
Onlara bu şekilde azap olunacak ve eğer onların göreceği azaptan bir damla dünyaya düşecek olsa dünyada bulunan her şey yok olur.
Sonra görmesi için cennetin kapılarını ona açacaklar ve o cennetin nimetlerine baktığı zaman Nekir ve Münker kendisine şöyle diyecek:
“İyice bak bu nimetlere, senin kendin, kendini bu cennet nimetlerinden mahrum ettin.”
Daha sonra cehennemin kapısı yüzlerine açılacak ve kapı açılır açılmaz cehennem azabı ile azap görmeye başlayacak ve şöyle diyecektir:
“Allah’ım daha kıyamet günü olmadı ki? Yani Allah’ım! Kıyamet olmadan, hesap ve kitap görülmeden bana azap ediyorsun.”
İMAM HASAN ASKERİ’NİN TEFSİRİ’NDEN
İmam Hasan Askeri (as) a şöyle sordular: “Ey Allah’ın elçisinin oğlu! Kabirde ki nimet ve azaplar nelerdir?”
Şöyle buyurdu:” Muhammed’i( Allah’ın selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun)hak peygamber olarak gönderen, O’nu hidayet eden ve hidayet olunmuş karar kılan, kardeşi Ali’nin ahdine vefa eden, hakkın savunucusu, Allah’ın rızasına götüren, Allah’ın emirlerine herkesten önce itaat edip ve herkesin önünde Allah yolunda cihat eden yine O’nu Allah’ın düşmanlarına karşı Allah’tan gelen yardım ve zaferin vasıtası kılan, bütün ilimlerin sahibi, Allah’ın dostlarını seven, kötü ve çirkin olan her şeyi ortadan kaldıran, şeytanı alçaltıp münafıkları yenilgiye uğratan, Muhammed(saa)’e can ve tehlikeler karşısında canını O’na siper eden Ebu talip oğlu Ali’ye , Allah’a ant olsun ki hiç şüphesiz ki ben ve babam iman etmişiz ve O bütün akıl sahiplerinin en üstünüdür. O Allah’ın kitabının bütün ilmine sahip olan kimsedir ve O, kıyamet günü Aziz ve Vahhap olan Allah’ın peygamberi olarak seçip gönderdiği Hz. Muhammed(saa)’ten sonra kendisine itaat edilmiş olanların tamamının süsü olacaktır ve hiç şüphe yok ki Allah’ın kabir aleminde nimetleri vardır ve o nimetlerini onun dostları için arttırdıkça arttıracak ve yine Allah’ın kabir aleminde azabı vardır ve o azapları onun düşmanları için arttırdıkça arttıracaktır.
Muhammed ve Ehl-i Beyt’ini sevenler ve Muhammed’den sonra Ali’ye itaat etmenin farz olduğuna inananlar, onun yaptıklarının doğru olduğuna inananlar din işlerinde ondan sonraki tertemiz imamlardan yardım alanlar ve onların emrinde olanlar can verdikleri zaman, ölüm meleği canlarını almaya geldiği zaman başının ucunda Allah’ın elçisi Muhammed’i ve vasilerin efendisi Ali’yi ayaklarının olduğu tarafta peygamberlerin efendisinin iki gözünün nuru imam Hasan ve imam Hüseyin ve etrafında da bu ümmetin efendileri ve diğer liderleri olan tertemiz imamlar olacaklardır.
Müminin can havlinde ve çaresiz olduğu bu durumda (etrafına toplanmış olanlar, onu söylediklerini duymayacakları gibi bizim ve Ehl-i Beyt’in seçkinlerinin orada olduklarını da) göremeyeceklerdir.
“Ey izzet sahibi olan Allah’ın peygamberi! Babam ve anam sana feda olsun. Ey rahmet sahibi olan Allah’ın peygamberinin vasisi! Babam ve anam sana feda olsun. Ey Allah’ın rahmetinin en yakınında olanlar, ey cennet gençlerinin efendileri ve Allah’ın elçisinin evlatları! Babam ve anam sizlere feda olsun.
Ey Muhammed’in, Ali’nin ve onun evlatlarının güzel dostları hoş geldiniz, ben sizleri gördüğüm için çok mutluyum.
“Ey Allah’ın elçisi! Bu ölüm meleğidir ve benim canımı almaya gelmiştir. Ey Allah’ın elçisi! Senin ve kardeşin Ali’nin yüce makamından dolayı benim makamımın da ölüm meleğinin yanında büyük olduğundan hiçbir şüphem yoktur.
Allah’ın elçisi ona “doğru diyorsun” dedikten sonra ölüm meleğine dönecek ve şöyle buyuracaktır.
“Ey ölüm meleği bu kişi, bizim sevenimiz ve bize hizmet eden ve Ulu ve Yüce Allah’ında emri olduğu için onu sana emanet ediyorum, ona ihsanda bulun (ölümü onun için kolaylaştır)”
Ölüm meleği de şöyle diyecek:
“Ey Allah’ın elçisi! Ona Allah’ın cennete kendisine verdiği makamlara ve nimetlere bakmasını buyurun. Allah’ın elçisi ona cennetteki büyük makamlarına bakmasını buyuracak ve o kişi de baktığı zaman, aklının ucundan dahi geçiremediği ve hiçbir adet ve rakamla sayılıp hesaplanamayacak kadar büyüklükteki nimetleri görecek ve bunun üzerine ölüm meleği şöyle diyecektir:
“Muhammed(saa) ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’i ziyaretine geldi, bu mümin için ölümü nasıl kolaylaştırmam ki!
Ey Allah’ın elçisi! ALLAH ölümü, cennetin bu nimetlerine ulaşmanın önünde en zor engel karar kılmıştır. O’na ulaşanların tamamı ölümün çetin vadisinden geçmiş ve onun acılarını tatmışlardır. Ama sizin seven bu hizmetçiniz için ölümü kolaylaştıracağım ve o senin mübarek vücudunun ve Allah’ın diğer peygamberlerinin ve onları sevenlerinin tattığı kadar ölüm acısını tattırarak canını alacağım.”
Bunun üzerine Allah’ın elçisi şöyle buyuracaktır:
“Ey ölüm meleği! O bizim kardeşimizdir, onu sana emanet ediyoruz, ona iyi davran.”
Bu konuşmalardan sonra ölüm meleği mümin kişi ile birlikte cennete hareket edecek ve müminin gözlerinden perdeler ve hicaplar kaldırılacak ve yatağının etrafında toplanmış kimseleri gördüğü zaman şöyle diyecektir:
“Ey ölüm meleği’ hemen benim canımı al, ben burada kalmak istemiyorum, bir an evvel Muhammed(saa)’e ve onun Ehl-i Beyt(sa)’ine kavuşmak istiyorum.”
Onun bu sözlerinden sonra ölüm meleği, undan kılın çıkarıldığı gibi ruhunu bedeninden ayıracaktır, etrafındakiler onun zorluk ve sıkıntı içinde olduğunu görecekler ama o, rahatlık ve lezzet içindedir.
Kabre koyulduğu zaman bizim hepimiz orada olacağız. Münker ve Nekir melekleri geldiği zaman onların birisi diğerine şöyle diyecektir:
“Bu Muhammed’dir, bu Ali’dir, bu Hasan’dır, bu Hüseyin’dir, bunlarda onların ashabının en iyileridir, onların karşılarında eğilip kendilerine saygı göstermemiz gerekir.”
Sonra Nekir ve Münker ilerleyecek müminin bedeninin yanına geldikleri zaman önce Hz. Muhammed(saa)’e sonra imam Ali(as)’ye daha sonrada imam Hasan ve imam Hüseyin’e selam vererek şöyle diyecekler:
“Ey Allah’ın elçisi! Sizlerin bu hizmetçi dostunuzun ziyaretine gelmenizin sebebini şimdi anladık, Allah, sizin şanınızın ve makamınızın ne kadar yüce olduğunu meleklerine göstermeyi irade etmiştir. Bizden sonra gelecek olan meleklerin bizim ağzımızdan işitmiş oldukları bütün her şeyin Allah’ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini bilmeleri gerekir.”
Daha sonra Nekir ve Münker melekleri mümine soru sormaya başlayacak ve şöyle diyecekler:
Rabbin kimdir?
Dinin nedir?
Allah’ın elçisi olan peygamberin kimdir?
İmam’ın kimdir?
Kıblen neresidir?
Kardeşlerin kimdir?
Mümin kendisine sorulan sorulara şöyle cevap verecektir.
Allah Rabb’imdir.
Muhammed(saa), peygamberimdir.
Muhammed(saa)’in vasisi Ali(as) imamımdır.
Kâbe kıblemdir.
Muhammed(saa) ve Ehl-i Beyt’ini seven ve onların düşmanlarına düşman olan müminler, benim kardeşlerimdir.
Şehadet ediyorum ki, Allah tan başka hiçbir ilah yoktur, onun ne şeriki vardır nede ortağı. Yine şehadet ediyorum ki, Muhammed onun kulu ve peygamberidir. Kardeşi Ali, Allah’ın hüccetidir. O’ndan sonra imam olarak tayin edilmiş olanlar O’nun en temiz ve en çok takva sahibi evlatları, ümmetine tayin etmiş olduğu halifeleri, Allah’ın evliyaları ve adaletin uygulayacaklarıdır. Ben bu inanç üstünde yaşadım. Bu inanç üstünde yeniden diriltilecek ve Allah’ın keramet evinde onların sevenleri ile birlikte olacağım.”
Allah’ın elçisi(saa) şöyle buyurdu:
“Bizim düşmanlarımıza dost, dostlarımıza düşman olan ve düşmanlarımızı bize ait olan lakaplarla anan kimseye canını almak için ölüm meleği geldiği zaman, Allah onların hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar Allah’ı bırakıp başkalarını kendisine emir ve lider seçmiştir. Onlar, hiç kimsenin görmeye dair tahammül edemeyeceği çeşit çeşit azaplarla azap olunacaklardır. Birinin peşi sıra bir başka azap gelecektir ve öylesine şiddetli azaptır ki, hiç kimseden de ona yaklaşacak güç olmayacaktır.” Evet ölüm meleği onların canını böyle bir azap içinde alacaktır.
Ölüm meleği ona şöyle diyecektir: “Ey kâfir ve ey günahkâr! Sen Allah’ın evliyasını ve onları sevenlerini bırakıp, Allah’ın düşmanlarını kendine dost edindin, onlar bugün ne sana yardım edebilecek güçtedir ve nede seni bu azaptan kurtaracak kudretleri vardır.”
Onlara bu şekilde azap olunacak ve eğer onların göreceği azaptan bir damla dünyaya düşecek olsa dünyada bulunan her şey yok olur.
Sonra görmesi için cennetin kapılarını ona açacaklar ve o cennetin nimetlerine baktığı zaman Nekir ve Münker kendisine şöyle diyecek:
“İyice bak bu nimetlere, senin kendin, kendini bu cennet nimetlerinden mahrum ettin.”
Daha sonra cehennemin kapısı yüzlerine açılacak ve kapı açılır açılmaz cehennem azabı ile azap görmeye başlayacak ve şöyle diyecektir:
“Allah’ım daha kıyamet günü olmadı ki? Yani Allah’ım! Kıyamet olmadan, hesap ve kitap görülmeden bana azap ediyorsun.”
İMAM HASAN ASKERİ’NİN TEFSİRİ’NDEN

ANLAMADIĞIMIZ İÇİN ŞEHİD OLDU! İŞTE ANKET SONUÇLARI…
HZ. FATIMA(AS)’YI TANIMA İLE İLGİLİ YAPILAN
ANKET SONUÇLARI
1- “ Hz. Fatıma kimdir?” diye sorulan soruya % 96 “ Hz. Fatıma, Peygamber’in kızı” denilerek doğru cevap verilmiş olup, % 4 ise hiç cevap verilmemiştir.
2- “Rabb’imiz tarafından seçilmiş olup, seçkinler arasından en seçkin kimdir?” diye sorulan soruya % 40 Hz. Fatıma, % 40 Hz. Hatice, % 12 Hz. Meryem cevap verilmiş, % 8 ise soruya cevap verilmemiştir.
Doğru cevap ise Hz. Fatıma idi. “Hz. Hatice” diyenler kendi kanaatlerince Peygamber’in hep yanında durduğu için onu en zirvede düşünmüşlerdi. Oysaki Hz. Hatice de seçilmiş olup, ancak seçilmiş hanımlar arasında en seçilmiş Hz. Fatıma(as) idi.
3- “Baba ve evlat olarak zirvede duran ikili kimdir?” denilen soruya ise cevap şöyledir.
“ Hz. Muhammed ve kızı Hz. Fatıma” diyen % 36, “ Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail” diyen % 48, “Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa” diyen % 8, “Hz. İshak ve Hz. Yakup” diyen % 4 idi.
Doğru cevap zirvede duran ikili “ Hz. Muhammed(saa) ve Hz. Fatıma(as)” idi.
Hz. Muhammed (saa) bütün kullar arasından seçilmişlerin seçilmişleri olarak en zirvede, kadınlar arasında da seçilmişlerin en seçilmişi Hz. Fatıma(as) idi.
Yani cevap “d” şıkkı idi.
Büyük yanlış algılama “Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail(as)” cevabında olmuştu. Sebep ise ikisi de peygamber olarak düşünülmüştü. Ancak “Hz. İshak(as) ve Hz. Yakup(as)” ta peygamberlerdi ama aynı algı olmamıştı. Anlaşılan o ki delil üzerine kabul etme yerine kendi algılarımıza göre karar veriyorduk.
4- “ Hz.Fatıma’ya; “ Çiçeğim, Annem, Can parçam” diyen kimdir?” sorusuna % 8 Hz. Ali (as), % 56 Hz. Muhammed(saa) , % 24 Hz. Hasan(as), % 12 Hz. Zeynep(as) diye cevap verilmiştir. Doğru cevap yüksekti. Ancak başka bir durumda insanı düşündürmüştü. Bu kadar güzel dile getiren peygamber (saa) idi. Bu biliniyordu ama işaret ettiği kızına dikkat edilmemişti. O tanınmıyor, hayatı ve yolu bilinmiyordu. Hutbesi duyulmamış, lakapları bilinmemiş, onu anlatan kitaplar okunmamıştı.
İkinci şok bir durumda; % 8 “Hz. Ali” diye cevap verenler idi. Hz. Ali hanımına neden “ annem” desindi!
5- “ Hz. Fatıma‘nın çocuklarını sayar mısınız?” sorusunda % 8 bir çocuğunu, % 36 iki çocuğu, % 4 üç çocuğu % 12 dört çocuğu, % 12 beş çocuğunu saymışlardı.
% 24 ise hiç sayamamıştır.
“Hz. Fatıma Peygamber’in kızıdır” denilmişti. Ancak bu bilgi isimde kalmıştı. Onun ailesi, hayatının detayları bilinmemişti.
6- “ Fatıma” isminin manası sorusuna % 32 doğru cevap vermiş, % 68 ise hiç cevap verememişti.
7- “ Hz. Fatıma(as)’nın Mescid-i Nebevi’deki hutbesini okudunuz mu?” sorusuna % 32 hiç duymadım, % 44 duyduğu halde okumadığı, % 16 bir kez okuduğu, % 4 ise birkaç kez okuduğu görülmüştür.
Bir kadın neden hutbe vermişti? Buna dikkat edilmemişti. Doğrusu % 44’ün duyduğu halde okumaması da ayrı bir tablodur.
8-Çevrenizde kaç “Fatma” ismi vardır sorusuna ise % 8 hiç yok , % 68 ise iki- beş arası, % 8 beş- yedi arası, % 16 ise yediden fazla diyen olmuş idi.
Toplam % 92’nin çevresinde Fatma ismi vardı. Bu kadar çok kullanılan bir ismin modeli tanınmıyordu. Yada çok az bir bilgi sahibi olunmuştu…
9- “ Hz. Fatıma ile ilgili kaç kitap okudunuz?” sorusuna % 68 hiç okumadım, % 24 bir kitap okudum, % 4 ise soruyu cevapsız bırakmış.
Doğrusu % 96 “Fatıma Peygamberin kızı” diyen bir toplumda % 68 hiç okumadım, % 24 bir kitap okudum denilmesi çok acı durumdur. İki kitaba geçen olmamıştı.
10- “ Aşağıdakilerden hangisi Ehl-i Beyt’ten değildir?” sorusuna ise % 28 Hz. Ali, % 12 Hz. Fatıma, % 52 İse Hz. Hatice “Ehli Beyt’ten değildir” diye cevap vermişlerdi. % 4 ise hiç cevap vermemiştir.
11- “ Aşağıdakilerden hangisi Hz. Fatıma (as)’nın lakaplarından değildir?” sorusuna ise % 44 cevap verememiş, % 4 “Ümmü Ebiha”, % 16 “Betül”, % 16 “Marziyye”, % 4 “Muhaddise”, % 16 ise “Hafize” diye cevap vermişlerdir.
12- “ Hz. Fatıma(as); itaati farz olan kaç Ehl-i Beyt imamın annesidir?” sorusuna ise % 28 boş bırakmış, % 20 beş, % 8 sekiz, % 4 dokuz, % 40 on bir imam’ın annesidir diye cevap verilmiştir.
13- “ Hz. Fatıma‘yı nereden tanıyorsunuz? “ sorusuna ise % 64 Peygamber’den, % 4 okuldan, %4 kitaptan tanımış olup, % 28 ise boş bırakmışlardır.
GELEN YORUMLAR İSE ŞUNLARDI;
Annem burada olsaydı “ Allah sizi ıslah etsin” derdi.
Ben dünya klasiklerini, ıvır zıvır çok kitap okumuşum ama yazıklar olsun annem ile ilgili bir kitap okumamışım.
Annem gibi aklı ve gönlü bir olan olmak isterdim.
Acaba ben anneme iyi bir evlat oldum mu?
Eyvah, ben çok üzgünüm.
Edep yahu derdi bize.
Ben pek annem ile tanışamamışım.
Peygamberi bana anlatmasını isterdim en çok istediğim. Onun ağzından dinlemek en doğrusu olurdu.
Bir kadın neden hutbe veriyor?
Dünyayı bize böyle bırakmamıştı!
İbadetlerimde zayıf olduğum için bana çok kızacağını düşünüyorum.
Namuslu duruşu bize sorardı.
Cennette buluşmak istiyorum.
Neden biz hiç hutbesini duymamışız.
Annem ile bu kadar az bilgi, neden?
Benim annemden daha öte iken neden tanımıyoruz?
Zirvede diye hiç düşünmemiştim.
Bizim yönümüz hep batıya. Bu nedenle onları göremiyoruz.
Ehl-i Beyt denince neden Hz. Hatice bu aileye girmedi.
Fatıma ismi çok lâkin hiç anlamını merak etmemişim.
Ben kimim? Bilemiyorum.
Hz. Ali hakkında da bir anket yapılmasını isterim.
Hz. Fatıma (as) neden bu kadar genç dünyadan ayrıldı? Ne hastalığı vardı?
Annemizi neden tanımıyorum!..
ANKET SONUÇLARI
1- “ Hz. Fatıma kimdir?” diye sorulan soruya % 96 “ Hz. Fatıma, Peygamber’in kızı” denilerek doğru cevap verilmiş olup, % 4 ise hiç cevap verilmemiştir.
2- “Rabb’imiz tarafından seçilmiş olup, seçkinler arasından en seçkin kimdir?” diye sorulan soruya % 40 Hz. Fatıma, % 40 Hz. Hatice, % 12 Hz. Meryem cevap verilmiş, % 8 ise soruya cevap verilmemiştir.
Doğru cevap ise Hz. Fatıma idi. “Hz. Hatice” diyenler kendi kanaatlerince Peygamber’in hep yanında durduğu için onu en zirvede düşünmüşlerdi. Oysaki Hz. Hatice de seçilmiş olup, ancak seçilmiş hanımlar arasında en seçilmiş Hz. Fatıma(as) idi.
3- “Baba ve evlat olarak zirvede duran ikili kimdir?” denilen soruya ise cevap şöyledir.
“ Hz. Muhammed ve kızı Hz. Fatıma” diyen % 36, “ Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail” diyen % 48, “Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa” diyen % 8, “Hz. İshak ve Hz. Yakup” diyen % 4 idi.
Doğru cevap zirvede duran ikili “ Hz. Muhammed(saa) ve Hz. Fatıma(as)” idi.
Hz. Muhammed (saa) bütün kullar arasından seçilmişlerin seçilmişleri olarak en zirvede, kadınlar arasında da seçilmişlerin en seçilmişi Hz. Fatıma(as) idi.
Yani cevap “d” şıkkı idi.
Büyük yanlış algılama “Hz. İbrahim(as) ve Hz. İsmail(as)” cevabında olmuştu. Sebep ise ikisi de peygamber olarak düşünülmüştü. Ancak “Hz. İshak(as) ve Hz. Yakup(as)” ta peygamberlerdi ama aynı algı olmamıştı. Anlaşılan o ki delil üzerine kabul etme yerine kendi algılarımıza göre karar veriyorduk.
4- “ Hz.Fatıma’ya; “ Çiçeğim, Annem, Can parçam” diyen kimdir?” sorusuna % 8 Hz. Ali (as), % 56 Hz. Muhammed(saa) , % 24 Hz. Hasan(as), % 12 Hz. Zeynep(as) diye cevap verilmiştir. Doğru cevap yüksekti. Ancak başka bir durumda insanı düşündürmüştü. Bu kadar güzel dile getiren peygamber (saa) idi. Bu biliniyordu ama işaret ettiği kızına dikkat edilmemişti. O tanınmıyor, hayatı ve yolu bilinmiyordu. Hutbesi duyulmamış, lakapları bilinmemiş, onu anlatan kitaplar okunmamıştı.
İkinci şok bir durumda; % 8 “Hz. Ali” diye cevap verenler idi. Hz. Ali hanımına neden “ annem” desindi!
5- “ Hz. Fatıma‘nın çocuklarını sayar mısınız?” sorusunda % 8 bir çocuğunu, % 36 iki çocuğu, % 4 üç çocuğu % 12 dört çocuğu, % 12 beş çocuğunu saymışlardı.
% 24 ise hiç sayamamıştır.
“Hz. Fatıma Peygamber’in kızıdır” denilmişti. Ancak bu bilgi isimde kalmıştı. Onun ailesi, hayatının detayları bilinmemişti.
6- “ Fatıma” isminin manası sorusuna % 32 doğru cevap vermiş, % 68 ise hiç cevap verememişti.
7- “ Hz. Fatıma(as)’nın Mescid-i Nebevi’deki hutbesini okudunuz mu?” sorusuna % 32 hiç duymadım, % 44 duyduğu halde okumadığı, % 16 bir kez okuduğu, % 4 ise birkaç kez okuduğu görülmüştür.
Bir kadın neden hutbe vermişti? Buna dikkat edilmemişti. Doğrusu % 44’ün duyduğu halde okumaması da ayrı bir tablodur.
8-Çevrenizde kaç “Fatma” ismi vardır sorusuna ise % 8 hiç yok , % 68 ise iki- beş arası, % 8 beş- yedi arası, % 16 ise yediden fazla diyen olmuş idi.
Toplam % 92’nin çevresinde Fatma ismi vardı. Bu kadar çok kullanılan bir ismin modeli tanınmıyordu. Yada çok az bir bilgi sahibi olunmuştu…
9- “ Hz. Fatıma ile ilgili kaç kitap okudunuz?” sorusuna % 68 hiç okumadım, % 24 bir kitap okudum, % 4 ise soruyu cevapsız bırakmış.
Doğrusu % 96 “Fatıma Peygamberin kızı” diyen bir toplumda % 68 hiç okumadım, % 24 bir kitap okudum denilmesi çok acı durumdur. İki kitaba geçen olmamıştı.
10- “ Aşağıdakilerden hangisi Ehl-i Beyt’ten değildir?” sorusuna ise % 28 Hz. Ali, % 12 Hz. Fatıma, % 52 İse Hz. Hatice “Ehli Beyt’ten değildir” diye cevap vermişlerdi. % 4 ise hiç cevap vermemiştir.
11- “ Aşağıdakilerden hangisi Hz. Fatıma (as)’nın lakaplarından değildir?” sorusuna ise % 44 cevap verememiş, % 4 “Ümmü Ebiha”, % 16 “Betül”, % 16 “Marziyye”, % 4 “Muhaddise”, % 16 ise “Hafize” diye cevap vermişlerdir.
12- “ Hz. Fatıma(as); itaati farz olan kaç Ehl-i Beyt imamın annesidir?” sorusuna ise % 28 boş bırakmış, % 20 beş, % 8 sekiz, % 4 dokuz, % 40 on bir imam’ın annesidir diye cevap verilmiştir.
13- “ Hz. Fatıma‘yı nereden tanıyorsunuz? “ sorusuna ise % 64 Peygamber’den, % 4 okuldan, %4 kitaptan tanımış olup, % 28 ise boş bırakmışlardır.
GELEN YORUMLAR İSE ŞUNLARDI;
Annem burada olsaydı “ Allah sizi ıslah etsin” derdi.
Ben dünya klasiklerini, ıvır zıvır çok kitap okumuşum ama yazıklar olsun annem ile ilgili bir kitap okumamışım.
Annem gibi aklı ve gönlü bir olan olmak isterdim.
Acaba ben anneme iyi bir evlat oldum mu?
Eyvah, ben çok üzgünüm.
Edep yahu derdi bize.
Ben pek annem ile tanışamamışım.
Peygamberi bana anlatmasını isterdim en çok istediğim. Onun ağzından dinlemek en doğrusu olurdu.
Bir kadın neden hutbe veriyor?
Dünyayı bize böyle bırakmamıştı!
İbadetlerimde zayıf olduğum için bana çok kızacağını düşünüyorum.
Namuslu duruşu bize sorardı.
Cennette buluşmak istiyorum.
Neden biz hiç hutbesini duymamışız.
Annem ile bu kadar az bilgi, neden?
Benim annemden daha öte iken neden tanımıyoruz?
Zirvede diye hiç düşünmemiştim.
Bizim yönümüz hep batıya. Bu nedenle onları göremiyoruz.
Ehl-i Beyt denince neden Hz. Hatice bu aileye girmedi.
Fatıma ismi çok lâkin hiç anlamını merak etmemişim.
Ben kimim? Bilemiyorum.
Hz. Ali hakkında da bir anket yapılmasını isterim.
Hz. Fatıma (as) neden bu kadar genç dünyadan ayrıldı? Ne hastalığı vardı?
Annemizi neden tanımıyorum!..

İMAM HASAN ASKERÎ (SA) İLE İLGİLİ TEST SORULARI
İMAM HASAN ASKERÎ (SA) İLE İLGİLİ TEST SORULARI
1- En kısa imametlik süresi olan Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Hasan Askeri (sa)
b- İmam Ali Rıza (sa)
c- İmam Muhammed Bakır(sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
2- “Büyük odunların ancak küçük odunlarla tutuştuğunu gördüm.” Örneğini veren Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Cafer Sadık (sa)
b- İmam Muhammed Taki (sa)
c- İmam Mehdi (sa)
d- İmam Hasan Askeri (sa)
3- İmamlar için kullanılan “Hüccet” in anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Mucize
b- Delil
c- Kaynak
d- Ayet
4- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) künyesi nedir?
a- Ebul Hasan
b- Ebul Muhammed
c- Ebul Ali
d- Ebul Cafer
5- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) buyurduğuna göre “tüm mescidlerden minberleri ve mahfillerin kaldırılmasını” kim emreder?
a- İmam Mehdi (sa)
b- Resulullah (saa)
c- Ali bin ebu Talib (sa)
d- İmam Hasan Askeri (sa)
6- İmam Hadi (s.a)’nin oğlu imam Hasan Askeri(s.a) için gizlice istemek zorunda olduğu müslüman olan Rum prensesi ve ileride İmam Mehdi(s.a)’yi dünyaya getiren bu hanımefendinin adı nedir?
a- Nercis hatun
b- Ümmül Fazl
c- Sara hatun
d- Ümmü Benin
7- Abbasileri tedirgin eden ve Peygamberin (s.a.a) bildirdiği herkes tarafından bilinen hadis-i şerife göre İmam Mehdi(s.a) İmam Hüseyin’den(s.a) sonra kaçıncı imamet kuşağıdır?
a- Beşinci
b- Altıncı
c- Sekizinci
d- dokuzuncu
8- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) yetiştirdiği ilk vekili kimdir?
a- Osman bin said
b- Ebu Haşim
c- İshak bin Rabi
d- Ali b. Cafer el- Hemmani
9- İmam Mehdi’nin (s.a) dört vekil sıralamasında ikinci vekili kimdir?
a- Muhammed bin Osman
b- Osman bin Said
c- Ebu haşim
d- Cüneydi
10- İmam Hasan Askeri (s.a), İmam Mehdi’yi (s.a) korumak amacıyla iki önemli tedbir almıştı. Birincisi yazılı metinlerle iletişim kurmayı daha da arttırmıştı. İkincisi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Görüşmeleri azaltmıştı
b- Güvenilir olmayan kişilerle bağlantıyı kesmişti
c- Casuslar görevlendirmişti
d- Vekiller sistemini kurmuştu
11- İmam Mehdi’ni (s.a) dördüncü vekilinin vefatıyla birlikte başlayan büyük gaybet dönemi hangi yıldır?
a- 321
b- 329
c- 310
d- 305
12- İmam Musa Kazım’ın (s.a) imametini kabul eden fakat ondan sonraki İmam Rıza’nın (s.a) imametini kabul etmeyen bu cemaatin adı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Nasibiler
b- Vakifîler
c- Seneviyyeler
d- Gulatlar
13- İmam Hasan Askeri’nin (s.a)kendi yazısıyla yazdığı kitabın adı nedir?
a- Muknia risalesi
b- Hukuk risalesi
c- Ziyaretnameler
d- Yargı ve şahitlikler babı
14- imam Hasan Askeri’ye(s.a) göre asıl yetim kimdir?
a- İmamlar
b- Alimler
c- Annesi ve babası olmayanlar
d- Ehl-i Beyt mektebini bilmeyenler
15- İmam Hasan Askeri (s.a)”İmam Mehdi (s.a) zuhur ettiğinde nasıl hükmedecektir.” Sorusuna nasıl cevap vermiştir?
a- Davut (as) hükmettiği gibi ilmiyle hükmeder ve şahit istemez
b- Resulullah (saa) şeriatı üzere hükmeder
c- Ona özel bir yetki verilmiştir
d- Adalet ve hak üzere hükmedecektir
16- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) rivayetine göre Resulullah (s.a) kıblenin Mescid-i Aksa’dan, Mescid-i Haram’ a yönelmesinde Yahudilerin sorusuna hangi misal ile açıklama getirmiştir?
a- Cumartesi günü çalışması
b- Tur’a dağında Allah’ı görmek istemeleri
c- İsrail oğullarının bir inek kesmeleri
d- Secde ederek bir şehre girmeleri
17- İmam Hasan Askeri’nin bildirdiğine göre israiloğullarına Resulullah (s.a.a) kendisi ve Hz. Ali (s.a) için nasıl bir misal vermiştir?
a- Hz. Musa ve Hz. Harun
b- Cebrail ve Mikail
c- Gece ve gündüz
d- Şehir ve kapısı
18- “Allah’ım! Senin Peygamber’inin kardeşi, vasisi, velisi ,safisi (seçilmişi ) ,veziri , ilminin emanetçisi ,sırlarının bekçisi, hikmetinin kapısı ,hüccetiyle konuşan, şeriatına davet eden ,ümmetin içerisindeki halifesi, yüzünden kederi gideren ,kafirlerin kabusu ,suçluların burnunu sürten ve Peygamber’in için Musa’ nın yanında Harun gibi kıldığın bu kişiye salat eyle!”
İmam Hasan Askeri (sa)’nin dediği bu kişi kimdir?
a- Resulullah (saa)
b- İmam Mehdi (sa)
c- Cebrail (as)
d- Ali bin Ebu Talib (sa)
19- İmam Hasan Askeri dışınıda hangi imam da “ Askeri” lakabıyla da biliniyordu?
a- İmam Mehdi (sa)
b- İmam Ali Nakî (sa)
c- İmam Muhammed Takî (sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
20- Abbasi zulümlerinden dolayı İmam Hasan Askeri (sa)’nin imametlik süresi kaç yıl sürmüştür?
a- Beş
b- Altı
c- On
d- On beş
BAŞARILAR DİLERİZ.
İMAM HASAN ASKERİ (SA) İLE İLGİLİ TEST SORULARININ CEVAP ANAHTARI;
1-A,2-D,3-B, 4-B,5-A,6-A,7-D,8-A,9-A,10-D,11-B,12-B,13-A,14-D,15- A,16-A,17-B,18-D,19-B,20-B
1- En kısa imametlik süresi olan Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Hasan Askeri (sa)
b- İmam Ali Rıza (sa)
c- İmam Muhammed Bakır(sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
2- “Büyük odunların ancak küçük odunlarla tutuştuğunu gördüm.” Örneğini veren Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Cafer Sadık (sa)
b- İmam Muhammed Taki (sa)
c- İmam Mehdi (sa)
d- İmam Hasan Askeri (sa)
3- İmamlar için kullanılan “Hüccet” in anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Mucize
b- Delil
c- Kaynak
d- Ayet
4- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) künyesi nedir?
a- Ebul Hasan
b- Ebul Muhammed
c- Ebul Ali
d- Ebul Cafer
5- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) buyurduğuna göre “tüm mescidlerden minberleri ve mahfillerin kaldırılmasını” kim emreder?
a- İmam Mehdi (sa)
b- Resulullah (saa)
c- Ali bin ebu Talib (sa)
d- İmam Hasan Askeri (sa)
6- İmam Hadi (s.a)’nin oğlu imam Hasan Askeri(s.a) için gizlice istemek zorunda olduğu müslüman olan Rum prensesi ve ileride İmam Mehdi(s.a)’yi dünyaya getiren bu hanımefendinin adı nedir?
a- Nercis hatun
b- Ümmül Fazl
c- Sara hatun
d- Ümmü Benin
7- Abbasileri tedirgin eden ve Peygamberin (s.a.a) bildirdiği herkes tarafından bilinen hadis-i şerife göre İmam Mehdi(s.a) İmam Hüseyin’den(s.a) sonra kaçıncı imamet kuşağıdır?
a- Beşinci
b- Altıncı
c- Sekizinci
d- dokuzuncu
8- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) yetiştirdiği ilk vekili kimdir?
a- Osman bin said
b- Ebu Haşim
c- İshak bin Rabi
d- Ali b. Cafer el- Hemmani
9- İmam Mehdi’nin (s.a) dört vekil sıralamasında ikinci vekili kimdir?
a- Muhammed bin Osman
b- Osman bin Said
c- Ebu haşim
d- Cüneydi
10- İmam Hasan Askeri (s.a), İmam Mehdi’yi (s.a) korumak amacıyla iki önemli tedbir almıştı. Birincisi yazılı metinlerle iletişim kurmayı daha da arttırmıştı. İkincisi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Görüşmeleri azaltmıştı
b- Güvenilir olmayan kişilerle bağlantıyı kesmişti
c- Casuslar görevlendirmişti
d- Vekiller sistemini kurmuştu
11- İmam Mehdi’ni (s.a) dördüncü vekilinin vefatıyla birlikte başlayan büyük gaybet dönemi hangi yıldır?
a- 321
b- 329
c- 310
d- 305
12- İmam Musa Kazım’ın (s.a) imametini kabul eden fakat ondan sonraki İmam Rıza’nın (s.a) imametini kabul etmeyen bu cemaatin adı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Nasibiler
b- Vakifîler
c- Seneviyyeler
d- Gulatlar
13- İmam Hasan Askeri’nin (s.a)kendi yazısıyla yazdığı kitabın adı nedir?
a- Muknia risalesi
b- Hukuk risalesi
c- Ziyaretnameler
d- Yargı ve şahitlikler babı
14- imam Hasan Askeri’ye(s.a) göre asıl yetim kimdir?
a- İmamlar
b- Alimler
c- Annesi ve babası olmayanlar
d- Ehl-i Beyt mektebini bilmeyenler
15- İmam Hasan Askeri (s.a)”İmam Mehdi (s.a) zuhur ettiğinde nasıl hükmedecektir.” Sorusuna nasıl cevap vermiştir?
a- Davut (as) hükmettiği gibi ilmiyle hükmeder ve şahit istemez
b- Resulullah (saa) şeriatı üzere hükmeder
c- Ona özel bir yetki verilmiştir
d- Adalet ve hak üzere hükmedecektir
16- İmam Hasan Askeri’nin (s.a) rivayetine göre Resulullah (s.a) kıblenin Mescid-i Aksa’dan, Mescid-i Haram’ a yönelmesinde Yahudilerin sorusuna hangi misal ile açıklama getirmiştir?
a- Cumartesi günü çalışması
b- Tur’a dağında Allah’ı görmek istemeleri
c- İsrail oğullarının bir inek kesmeleri
d- Secde ederek bir şehre girmeleri
17- İmam Hasan Askeri’nin bildirdiğine göre israiloğullarına Resulullah (s.a.a) kendisi ve Hz. Ali (s.a) için nasıl bir misal vermiştir?
a- Hz. Musa ve Hz. Harun
b- Cebrail ve Mikail
c- Gece ve gündüz
d- Şehir ve kapısı
18- “Allah’ım! Senin Peygamber’inin kardeşi, vasisi, velisi ,safisi (seçilmişi ) ,veziri , ilminin emanetçisi ,sırlarının bekçisi, hikmetinin kapısı ,hüccetiyle konuşan, şeriatına davet eden ,ümmetin içerisindeki halifesi, yüzünden kederi gideren ,kafirlerin kabusu ,suçluların burnunu sürten ve Peygamber’in için Musa’ nın yanında Harun gibi kıldığın bu kişiye salat eyle!”
İmam Hasan Askeri (sa)’nin dediği bu kişi kimdir?
a- Resulullah (saa)
b- İmam Mehdi (sa)
c- Cebrail (as)
d- Ali bin Ebu Talib (sa)
19- İmam Hasan Askeri dışınıda hangi imam da “ Askeri” lakabıyla da biliniyordu?
a- İmam Mehdi (sa)
b- İmam Ali Nakî (sa)
c- İmam Muhammed Takî (sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
20- Abbasi zulümlerinden dolayı İmam Hasan Askeri (sa)’nin imametlik süresi kaç yıl sürmüştür?
a- Beş
b- Altı
c- On
d- On beş
BAŞARILAR DİLERİZ.
İMAM HASAN ASKERİ (SA) İLE İLGİLİ TEST SORULARININ CEVAP ANAHTARI;
1-A,2-D,3-B, 4-B,5-A,6-A,7-D,8-A,9-A,10-D,11-B,12-B,13-A,14-D,15- A,16-A,17-B,18-D,19-B,20-B

İMAM CEVAD(SA) İLE İLGİLİ YARIŞMA TEST SORULARI
İMAM CEVAD(SA) İLE İLGİLİ SORULAR
1- Ebu- Cafer Es-Sani aşağıdakilerden hangi Ehl-i Beyt imamlarından birisinin lakabıdır?
a- İmam Cafer Sadık(as)
b- İmam Muhammed Takî (as)
c- İmam Mehdi (as)
d- İmam Naki (as)
2- İmam Muhammed Takî (sa)’nin lakabı olan “ Cevad” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Yiğit
b- Cesur
c- Cömert
d- Mert
3- İmam Muhammed Takî (sa) imametlik işareti olarak görülen ilk mucize nedir?
a- İnsanların kendinden gizli haberleri bilmesi
b- Hastalanlara şifa göstermesi
c- Gelecekten haber vermesi
d- Beşikte konuşması
4- Aşağıdakilerden hangisi Ehl-i Beyt imamlarının ortak özelliklerinden değildir?
a- Ehl-i Beyt imamların hepsi Muhaddestirler.
b- Ehl-i Beyt imamların hepsi Peygamber’in vasileridirler.
c- Hepsi kendisinden sonra gelen imamı bildirirler.
d- Hepsinin gösterdiği mucizeler aynıdır.
5- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre İmam Cafer Sadık (sa), zahit/ zühdü esas alan kimseyi nasıl tanımlamıştır?
a- Hesaba çekilme korkusuyla helal olanı, azaba uğrama korkusuyla ile haramı terkeden kimsedir.
b- Gece namazını çok kılarak İbadetlerini artıran kimsedir
c- İlim peşinde koşan ve ilim üzere amel edendir.
d- Hikmet gereğince hareket eden ve güzel ahlakı koruyan kimsedir.
6- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre imam Cafer Sadık (sa) ölümün tarifini hangi misal ile anlatmıştır?
a- Ölüm canlı bir kuşun kaynar bir kazana atılması gibidir.
b- Kızgın bir şişin canlı bir bedene bastırılması gibidir.
c- Mümine göre hoş bir koku üzere hapşıran bir rüzgar, kafire göe ise yılan veya akrep sokması gibidir.
d- Mümin için cennet bahçesi, kafir içinse cehennem çukurudur.
7- “Sincap, tilki postu ve ipek üzerinde namaz kılınabilir mi?” sorusuna İmam Muhammed Takî (sa) ne cevap vermiştir?
a- Hepsinin üzerinde namaz kılınabilir.
b- Hiç birinde namaz kılınamaz.
c- İpek üzerinde evet, sincap, tilki postunda hayır
d- Mecbur ise kılınabilir.
8- İmam Muhammed Takî(sa)’nin açıklamasında arpa, buğday veya altın gibi kıymetli malların zekatı para olarak verilebilir mi?
a- Hayır hiçbirinde para verilemez.
b- Mutlaka para olarak verilmelidir.
c- Kolayına ne geliyorsa verilebilir.
d- Altın da altın, arpa ve buğday da ise para verilir.
9- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre çocuk ne zaman ihrama girer?
a- Ergenliğe girdiğinde
b- Aklı baliğ olduğunda
c- İstediği zaman
d- Ön süt dişleri düşünce
10- İmam Muhammed Takî(sa)’nin mührü aşağıdakilerden hangisidir?
a- “İzzet Allah’ındır”
b- “ Hamd Allah’a mahsustur”
c- “ Her iş Allah’ın emri ile olur”
d- “ Tevekkül Allah’adır”
11- İmam Muhammed Takî (sa) zamanında Abbasi devletine karşı yapılan en büyük ayaklanma aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ebu’s- Seraya isyanı
b- Zeyd ayaklanması
c- Fahd ayaklanması
d- Harre olayı
12- İmam Muhammed Takî(sa)’nin babası ve kendisinden önce gelen Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Muhammed Bakır(sa)
b- İmam Ali Rıza (sa)
c- İmam Hadi(sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
13- İmam Muhammed Takî (sa), kaç yaşında imamet sorumluluğunu almıştır?
a- 5
b- 7
c- 16
d- 25
14- İmam Muhammed Takî (sa) döneminde kurulan iki çeşit tefsir ilim merkezleri vardı. Bu iki tefsir merkezlerinin arasındaki fark aşağıdakilerden hangisidir?
a- Rey görüşe göre tefsir edenler ve ayeti ayet ile tefsir edenler
b- Ayetleri hadislerle tefsir edenler ve Rey tefsiri
c- Sisteme dayalı tefsir ve Ehl-i Beyt’e dayalı Tefsir
d- Akla dayalı tefsir ve irfan ekolu tefsir
15- “ El- Kâfi, El- istibsar, Men lâ Yahsuruhu’l- Fakih, Et- Tehzib” denilen kaynaklara Ehl-i Beyt mektebini takip edenler aşağıdakilerden hangisi ile ifade etmektedirler?
a- Kütüb-i Sitte
b- Kütüb-i Erbaa
c- Nehcu’l Belağa
d- Gureru’l Hikem
16- Şia ekolünde “Üç Şeyh’i İslam” dediği hadis mecmualarının hazırlığını yapan alimler aşağıdakilerden hangisidir?
a- Şeyh saduk, Şeyh kuleyni ve Şeyh Tusî
b- Hişam b. Hakem , Şeyh Tusî ve Şeyh Kummi
c- Tabatabai, Şeyh Saduk ve sadullah Şirazi
d- Allame Meclisi, Hüseyin b. Said El-Ahvazi ve Kumeyl
17- Nahiv ilminin kurucusu kimdir?
a- İmam Muhammed Takî (sa)
b- İmam Ali bin Ebu Talip(sa)
c- İmam Muhammed Bakır(sa)
d- İmam Cafer Sadık(sa)
18- Memun ve Mutasım döneminde Abbasi devletinde yaşanan en ciddi fitne aşağıdakilerden hangisidir?
a- Rey görüşünün yayılması
b- Kur’an’ın mahlukluğunu savunma
c- Hadislerin engellenmesi
d- Humuslara engel olunması
19- İmam Muhammed Takî (sa) aşağıdaki hangi yöntemle şehid ettirilmiştir?
a- Zehirletilerek
b- Kılıçla
c- Evi ateşe verilerek
d- Darbe ile
20- Risalet evi aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a- Mescidi Nebevi
b- Ehl-i Beyt
c- Kâbe
d- Medine
21- “Allah için “şey” denilebilir mi?” sorusuna İmam Muhammed Takî(sa) nasıl cevap vermiştir?
a- Bunu diyen kafir olur.
b- Tatil ve teşbih sınırlarının dışında tumak şartıyla evet
c- Ameller niyetler göre düşünülür
d- Lafızlara takılmak doğru değildir
22- İmam Muhammed Takî (sa)’ye göre “ cennette ev kazananın” dünyadaki somut sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman üzere salih amel işleyen
b- İslam üzere ölen
c- Anne ve babasına iyilik eden
d- Allah rızası üzerinde kardeşlik bağı kuran
23- İmam Muhammed Takî(sa)’ye göre İmam Mehdi (sa) kaçıncı kuşaktır?
a- 3
b- 4
c- 5
d- 6
24- İmam Muhammed Takî (sa)’nin açıklamasına göre İmam Mehdi (sa) için söylenen “ El- Muntazar” kavramının anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ümit
b- Uyarıcı
c- Adalet getiren
d- Beklenen
25- Birisinin sorduğu “ gemide çalışanın namazı kısaltıp kısaltmayacağı” sorusuna imam Muhammed Takî ne cevap vermiştir?
a- Namazı kısaltamaz. Gemi evi gibidir.
b- Kolayına hangisi gelirse onu yapabilir.
c- Yer değiştirdikçe seferi sayılır.
d- Bir den fazla vatan edinir. O yerler dışında seferidir.
26- İmam Muhammed Takî (sa)’ye sorulan yemin ayetleri ile ilgili nasıl bir açıklama yapmıştır?
a- Yemin ayetleri muteşabihtir.
b- Yüce allah yaratığı şeyler üzerine yemin edebilir, ama kullar Allah dışındakilere yemin edemez
c- Yemin ayetlerinde bir çok hikmetler dile getirilir
d- Yemin hakkı onaylama anlamına gelir.
27- İmam Muhammed Takî (sa)evlendiği Memun’un kızına mihir olarak ne vermiştir?
a- Bin dinar hediye ve on deve
b- Memun ile anlaşma üzere
c- El- vesail ile’l mesail (isteklere ulaştıran vesileler) münacaatı
d- Bağdat’tan Medine’ye gitme sözü
28- İstihare duası aşağıdakilerden hangisini kapsamaktadır?
a- Hayır dileme duası
b- Hacet giderme duası
c- Tevbe duası
d- Hastalıklardan kurtulma duası
29- İstikale duasının içeriği aşağıdakilerden hangisidir?
a- Şükürleri anlatan duasıdır
b- Ziyaretlerin önemine vurgu yapar
c- Nefis terbiyesinin gerekliliğini içerir
d- Günahların bağışlanmasını dile getirir
30- El- vesail ile’l mesail (isteklere ulaştıran vesileler) münacaatı kaç bölümden oluşur?
a- On bölüm
b- Beş bölüm
c- Üç bölüm
d- Sekiz bölüm
1-b,2-c,3-d,4-d,5-a,6-c,7- a,8-c,9-d,10- a,11-a,12-d,13- b,14- b,15-b,
16-a,17-b,18-b,19-a,20- b,21- b,22- d,23- a,24-d,25- a,26- b,27- c
28- a,29- d,30-a
BAŞARILAR DİLERİZ
1- Ebu- Cafer Es-Sani aşağıdakilerden hangi Ehl-i Beyt imamlarından birisinin lakabıdır?
a- İmam Cafer Sadık(as)
b- İmam Muhammed Takî (as)
c- İmam Mehdi (as)
d- İmam Naki (as)
2- İmam Muhammed Takî (sa)’nin lakabı olan “ Cevad” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Yiğit
b- Cesur
c- Cömert
d- Mert
3- İmam Muhammed Takî (sa) imametlik işareti olarak görülen ilk mucize nedir?
a- İnsanların kendinden gizli haberleri bilmesi
b- Hastalanlara şifa göstermesi
c- Gelecekten haber vermesi
d- Beşikte konuşması
4- Aşağıdakilerden hangisi Ehl-i Beyt imamlarının ortak özelliklerinden değildir?
a- Ehl-i Beyt imamların hepsi Muhaddestirler.
b- Ehl-i Beyt imamların hepsi Peygamber’in vasileridirler.
c- Hepsi kendisinden sonra gelen imamı bildirirler.
d- Hepsinin gösterdiği mucizeler aynıdır.
5- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre İmam Cafer Sadık (sa), zahit/ zühdü esas alan kimseyi nasıl tanımlamıştır?
a- Hesaba çekilme korkusuyla helal olanı, azaba uğrama korkusuyla ile haramı terkeden kimsedir.
b- Gece namazını çok kılarak İbadetlerini artıran kimsedir
c- İlim peşinde koşan ve ilim üzere amel edendir.
d- Hikmet gereğince hareket eden ve güzel ahlakı koruyan kimsedir.
6- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre imam Cafer Sadık (sa) ölümün tarifini hangi misal ile anlatmıştır?
a- Ölüm canlı bir kuşun kaynar bir kazana atılması gibidir.
b- Kızgın bir şişin canlı bir bedene bastırılması gibidir.
c- Mümine göre hoş bir koku üzere hapşıran bir rüzgar, kafire göe ise yılan veya akrep sokması gibidir.
d- Mümin için cennet bahçesi, kafir içinse cehennem çukurudur.
7- “Sincap, tilki postu ve ipek üzerinde namaz kılınabilir mi?” sorusuna İmam Muhammed Takî (sa) ne cevap vermiştir?
a- Hepsinin üzerinde namaz kılınabilir.
b- Hiç birinde namaz kılınamaz.
c- İpek üzerinde evet, sincap, tilki postunda hayır
d- Mecbur ise kılınabilir.
8- İmam Muhammed Takî(sa)’nin açıklamasında arpa, buğday veya altın gibi kıymetli malların zekatı para olarak verilebilir mi?
a- Hayır hiçbirinde para verilemez.
b- Mutlaka para olarak verilmelidir.
c- Kolayına ne geliyorsa verilebilir.
d- Altın da altın, arpa ve buğday da ise para verilir.
9- İmam Muhammed Takî(sa)’nin bildirdiğine göre çocuk ne zaman ihrama girer?
a- Ergenliğe girdiğinde
b- Aklı baliğ olduğunda
c- İstediği zaman
d- Ön süt dişleri düşünce
10- İmam Muhammed Takî(sa)’nin mührü aşağıdakilerden hangisidir?
a- “İzzet Allah’ındır”
b- “ Hamd Allah’a mahsustur”
c- “ Her iş Allah’ın emri ile olur”
d- “ Tevekkül Allah’adır”
11- İmam Muhammed Takî (sa) zamanında Abbasi devletine karşı yapılan en büyük ayaklanma aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ebu’s- Seraya isyanı
b- Zeyd ayaklanması
c- Fahd ayaklanması
d- Harre olayı
12- İmam Muhammed Takî(sa)’nin babası ve kendisinden önce gelen Ehl-i Beyt imamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İmam Muhammed Bakır(sa)
b- İmam Ali Rıza (sa)
c- İmam Hadi(sa)
d- İmam Musa Kazım (sa)
13- İmam Muhammed Takî (sa), kaç yaşında imamet sorumluluğunu almıştır?
a- 5
b- 7
c- 16
d- 25
14- İmam Muhammed Takî (sa) döneminde kurulan iki çeşit tefsir ilim merkezleri vardı. Bu iki tefsir merkezlerinin arasındaki fark aşağıdakilerden hangisidir?
a- Rey görüşe göre tefsir edenler ve ayeti ayet ile tefsir edenler
b- Ayetleri hadislerle tefsir edenler ve Rey tefsiri
c- Sisteme dayalı tefsir ve Ehl-i Beyt’e dayalı Tefsir
d- Akla dayalı tefsir ve irfan ekolu tefsir
15- “ El- Kâfi, El- istibsar, Men lâ Yahsuruhu’l- Fakih, Et- Tehzib” denilen kaynaklara Ehl-i Beyt mektebini takip edenler aşağıdakilerden hangisi ile ifade etmektedirler?
a- Kütüb-i Sitte
b- Kütüb-i Erbaa
c- Nehcu’l Belağa
d- Gureru’l Hikem
16- Şia ekolünde “Üç Şeyh’i İslam” dediği hadis mecmualarının hazırlığını yapan alimler aşağıdakilerden hangisidir?
a- Şeyh saduk, Şeyh kuleyni ve Şeyh Tusî
b- Hişam b. Hakem , Şeyh Tusî ve Şeyh Kummi
c- Tabatabai, Şeyh Saduk ve sadullah Şirazi
d- Allame Meclisi, Hüseyin b. Said El-Ahvazi ve Kumeyl
17- Nahiv ilminin kurucusu kimdir?
a- İmam Muhammed Takî (sa)
b- İmam Ali bin Ebu Talip(sa)
c- İmam Muhammed Bakır(sa)
d- İmam Cafer Sadık(sa)
18- Memun ve Mutasım döneminde Abbasi devletinde yaşanan en ciddi fitne aşağıdakilerden hangisidir?
a- Rey görüşünün yayılması
b- Kur’an’ın mahlukluğunu savunma
c- Hadislerin engellenmesi
d- Humuslara engel olunması
19- İmam Muhammed Takî (sa) aşağıdaki hangi yöntemle şehid ettirilmiştir?
a- Zehirletilerek
b- Kılıçla
c- Evi ateşe verilerek
d- Darbe ile
20- Risalet evi aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a- Mescidi Nebevi
b- Ehl-i Beyt
c- Kâbe
d- Medine
21- “Allah için “şey” denilebilir mi?” sorusuna İmam Muhammed Takî(sa) nasıl cevap vermiştir?
a- Bunu diyen kafir olur.
b- Tatil ve teşbih sınırlarının dışında tumak şartıyla evet
c- Ameller niyetler göre düşünülür
d- Lafızlara takılmak doğru değildir
22- İmam Muhammed Takî (sa)’ye göre “ cennette ev kazananın” dünyadaki somut sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman üzere salih amel işleyen
b- İslam üzere ölen
c- Anne ve babasına iyilik eden
d- Allah rızası üzerinde kardeşlik bağı kuran
23- İmam Muhammed Takî(sa)’ye göre İmam Mehdi (sa) kaçıncı kuşaktır?
a- 3
b- 4
c- 5
d- 6
24- İmam Muhammed Takî (sa)’nin açıklamasına göre İmam Mehdi (sa) için söylenen “ El- Muntazar” kavramının anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ümit
b- Uyarıcı
c- Adalet getiren
d- Beklenen
25- Birisinin sorduğu “ gemide çalışanın namazı kısaltıp kısaltmayacağı” sorusuna imam Muhammed Takî ne cevap vermiştir?
a- Namazı kısaltamaz. Gemi evi gibidir.
b- Kolayına hangisi gelirse onu yapabilir.
c- Yer değiştirdikçe seferi sayılır.
d- Bir den fazla vatan edinir. O yerler dışında seferidir.
26- İmam Muhammed Takî (sa)’ye sorulan yemin ayetleri ile ilgili nasıl bir açıklama yapmıştır?
a- Yemin ayetleri muteşabihtir.
b- Yüce allah yaratığı şeyler üzerine yemin edebilir, ama kullar Allah dışındakilere yemin edemez
c- Yemin ayetlerinde bir çok hikmetler dile getirilir
d- Yemin hakkı onaylama anlamına gelir.
27- İmam Muhammed Takî (sa)evlendiği Memun’un kızına mihir olarak ne vermiştir?
a- Bin dinar hediye ve on deve
b- Memun ile anlaşma üzere
c- El- vesail ile’l mesail (isteklere ulaştıran vesileler) münacaatı
d- Bağdat’tan Medine’ye gitme sözü
28- İstihare duası aşağıdakilerden hangisini kapsamaktadır?
a- Hayır dileme duası
b- Hacet giderme duası
c- Tevbe duası
d- Hastalıklardan kurtulma duası
29- İstikale duasının içeriği aşağıdakilerden hangisidir?
a- Şükürleri anlatan duasıdır
b- Ziyaretlerin önemine vurgu yapar
c- Nefis terbiyesinin gerekliliğini içerir
d- Günahların bağışlanmasını dile getirir
30- El- vesail ile’l mesail (isteklere ulaştıran vesileler) münacaatı kaç bölümden oluşur?
a- On bölüm
b- Beş bölüm
c- Üç bölüm
d- Sekiz bölüm
1-b,2-c,3-d,4-d,5-a,6-c,7- a,8-c,9-d,10- a,11-a,12-d,13- b,14- b,15-b,
16-a,17-b,18-b,19-a,20- b,21- b,22- d,23- a,24-d,25- a,26- b,27- c
28- a,29- d,30-a
BAŞARILAR DİLERİZ

GURERU’L HİKEM KİTABI YARIŞMA SORULARI
GURERU’L HİKEM KİTABI
YARIŞMA SORULARI
1-İmam Ali’den (as) gelen hadislerimize göre acele etmek hangi durumlarda tavsiye edilmemiştir?
a-Kötülüğü savmada
b-İyilik yapmada
c-İşi telafi etmede
d-Kur’an okumada
2-“ İnsanların en …………….. nefsinin eksikliklerini gidermeye gücü olduğu halde bunu yapmayandır” hadisinde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Acizi
b-Takvalısı
c-Kötüsü
d-Akıllısı
3- “………. hayattır, şahadetin ruhudur, yöneticiler için fazilettir, insanların kıvamıdır, imanın başıdır, ihsanın kapsamıdır, bağışların en yücesidir,…” Bu tanımlamalar aşağıda geçen hangi kavram için yapılmıştır?
a-İlim
b-Dürüstlük
c-Cömertlik
d-Adalet
4-İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ Hâkimiyeti elinde bulunduran bir düşman” olarak aşağıdakilerden hangisine işaret etmiştir?
a-Zalim
b-Cahil
c-Alışkanlık
d-Bencillik
5- “………………… evlatlarından olun, ………….. evlatlarından olmayın. Şüphesiz ki, her çocuk kıyamet günü annesine katılacaktır. “ Bu hadiste geçen boşluklara aşağıdaki seçeneklerden hangisi gelmelidir?
a-Baba—Anne
b-İtaat- Azgınlık
c- İmam- Tağut
d-Ahiret-Dünya
6- “Hoşnutluk, gazap, güvenlik, korkudan alıkoymak ve rağbet” bu altı haslet ile insan hangi alanda imtihana girer?
a-İlim
b-İman
c-Güzel ahlak
d-Adalet
7- “………….. kötülük yapan kimseye, ümit bağlanmaz.” Boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Ailesine
b- İnsanlara
c- Miskinlere
d-Müminlere
8- “ İnsanlara ………… , cahilliğin özelliklerindendir.” Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- Düşmanlık etmek
b- Nasihat etmek
c- Yardım etmek
d- Tevazu göstermek
9- Aşağıdakilerden hangisi “insanların en akıllısı” değildir?
a- Akibetlere çokça bakan kimsedir
b-Ahireti için amel eden kimsedir
c-Akıllı insanlara itaat edendir
d-İlmin peşinde dolaşmayan kimsedir
10- Rahman ordusunun komutanı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman
b- Akıl
c- İlim
d- Sabır
11- Aşağıdakilerden hangisi akıllı insanın yapacağı işlerden değildir?
a- Akıllı kimse öğrendiğiyle amel eder
b- Akıllı kimse nefsini küçük görür
c- Akıllı kimse çabasını yerinde kullanır
d- Akıllı kimse dünya lezzetlerini önemser
12- Aşağıdakilerden hangisi aldanmanın alanına girmez?
a- Kişi mühlete ve amele güvenir.
b- İlim peşine düşer
c- Dünya sevgisi kuvvetlidir
d- Oyunlarla oyalanır
13- İmam Ali ‘nin (as) buyurduğuna göre zatı hakkında tefekkür edilmesi yasaklanan aşağıdakilerden hangisidir?
a-Uzay
b- Ahiret
c- Akıl
d- Allah
14- “ Gözler O’nu açıkça göremez, lâkin kalpler imanın hakikati ile O’nu görür.” Diye buyurduğu aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ruh
b- İman
c- Allah
d- Cennet
15- “ Akıllar sıfatlarının niteliğini anlayamaz, vehimler O’nu kavrayamaz, duyu organları O’nu hissedemez.” Bu ifadeler kim için söylenmiştir?
a- İman
b- Peygamber
c- Ruh
d- Allah
16- “ Mümin; sevgisi, nefreti ve terk edişi ………………. olan kimsedir.” Bu hadisi tamamlayan aşağıdakilerden hangisidir?
a- Allah için
b- Vasat
c- Güzel ahlakı
d- İman üzere
17- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “Hayrın tamamı” aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman etmek ve salih amel işlemek
b- Namaz kılmak ve zekât vermek
c- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek
d- Allah’a ve ahiret hayatına inanmak
18- “ Şüphesiz ki “…………………..” sözümüz bizim O’nun mülkü olduğumuzun ikrarıdır. Şüphesiz ki “…………………….” sözümüz ise yok olacağımızın ikrarıdır.” Boşluklara hangi seçenek gelmelidir?
a- Biz Allah’tanız- biz O’na döneceğiz
b- Besmele- Elhamdulillah
c- İman- İmtihan
d- Dünya hayatı- Ahiret hayatı
19- “…………………… kelimesi imanın azameti, ihsanın anahtarı, Rahman’ın hoşnutluğu ve şeytanın uzaklaştırıcısıdır.” Bu söylenenler aşağıdaki seçeneklerden hangisi için ifade edilmiştir?
a- İman ve itaat
b- Mümin
c- La ilahe illallah
d- Besmele
20- “ Allah’ı tanıma hususunda re’y ve kıyasa dayanan kimse sapar ve işleri dağılır.” İmam Ali’nin (as) buyurduğu hadisinde geçen “Re’y” ne anlama gelmektedir?
a- Oy vermek
b- Bir şehir adı
c- Kişisel görüş
d- Bir metot adı
21- En üstün amel olarak İmam Ali (as) neyi buyurmuştur?
a- İlim ve marifet
b- Güzel ahlak
c- Allah rızasına istenen amel
d- Anne babaya iyilik yapmak
22- Amel edilen ilmin ne kadar önemli olduğunu İmam Ali(as) belirtirken aşağıdaki seçeneklerden hangisini ifade etmemiştir?
a- En güzel ilim
b- En şerefli ilim
c- En faydalı ilim
d- En salih ilim
23- “ Şüphesiz sizler salih amel etmeye , …………… elde etmekten daha çok muhtaçsınız.” Boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Mal
b-Evlat
c- Sevgi
d- İman
24- İmam Ali (as), insanların ilim tahsil etmekten yüz çevirmesinin sebebi olarak aşağıdakilerden hangisini belirtmiştir?
a- İlmin zor şartlar altında elde edilmesi
b- İlmin ehlinden alınmaması
c- İlmiyle amel edenin az olduğunu görmeleri
d- İlmin suiistimal edilmesi
25- İmam Ali (as) ilmin afeti olarak aşağıdakilerden hangi sebebi buyurmuştur?
a- Amel etmemek
b- Allah için olmaması
c- Kirli bilgilerin karışması
d- İlim üzerinden kibre düşmek
26- “ Sakınmadan soyunan kimse, …………………….. giyer” boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Utanç elbisesini
b- Korku elbisesini
c- Zillet elbisesini
d- Haya elbisesini
27- Arkadaşlıkta en hayırlı kimse aşağıdakilerden hangisi değildir?
a- Bilgili ve yumuşak huylu olanlardır
b- Seninle kendisi arasında seni bir hakime muhtaç kılmayandır
c- Seni ahrete iştiyaklı kılan, dünyadan sakındırandır
d- İyiliklerini unutan, kötülüklerini unutmayandır
28- Aşağıdakilerden hangisini İmam Ali (as), cahilleri anlatan bir misal olarak buyurmamıştır?
a-Su fışkırmayan kaya
b- Dalı yeşermeyen ağaç
c- Ot bitmeyen çorak toprak
d-Dermanı olmayan hastalık
29- İmam Ali’den (as) gelen rivayetlere göre, “ Geçici bir gölge, hüsran pazarı, garipler yurdu, görülen bir rüya, zehirli bir yılan” gibi tabirlerle kast ettiği aşağıdakilerden hangisidir?
a- Kötü bir eş
b- Dünya
c- Nefis
d- Yoldan çıkaran arkadaş
30- Kalbi dünya sevgisine bağlanan bir kimsede aşağıdakilerden hangisi oluşmaz?
a- Sürekli bir hüzün
b- Kendisini bırakmayan bir hırs
c- Ulaşamayacağı bir arzu
d- Devamı olan basiret
31- Akılsız insanların sermayesi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Arzular
b- İlim
c- Edep
d- Dedikodu
32- “ ………………….ve ………………… münezzeh olan Allah’a sunulduktan sonradır.” Bu hadiste, boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Fakirlik ve zenginlik
b- İman ve sabır
c- Hayır ve şer
d- Ölüm ve diriliş
33- “ …………… dışında bir şey üzerinde düşünmek heva ve hevestir.” İmam Ali’nin buyurduğu bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmektedir?
a- İlim
b- Nas
c- Hikmet
d- Zan
34- “ Hakkı yardımsız bıraktılar, batıla da yardım etmediler.” Aşağıdakilerden hangisi bu hadisten çıkarılan bir sonuç olamaz?
a- Hakkı yerine getirmediler
b- Batılı desteklediler
c- Seyretmeyi tercih ettiler
d- İki tarafa destek vermediler
35- “ İşlerinin dizginlerini, Allah’a, …………… ve ………………….ısmarlayan kimse hidayete ermiştir.” Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- Ahiret gününe ve Mizana
b- Resulüne ve Emir sahibine
c- Kur’an ve Risaletine
d- İlim ve Hikmete
36- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ilim sahiplerinin fidan dikme yeri” aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hikmet meclisleri
b- Cuma hutbeleri
c- Cenaze törenleri
d- İlim sınıfları
37- İmam Ali (as) “ La İlahe İllallah” kelimesinin şartlarının olduğunu buyurmaktadır. Bu şartlardan biri olarak aşağıdakilerden hangisine işaret etmektedir?
a- İlim ve hikmetin öğrenilmesi
b- İman ve salih amel işlenilmesi
c- Güzel ahlak sahibi olunması
d- Kendisi ve soyundan gelen imamların kabul edilmesi
38- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre aklın meyvesi aşağıdakilerden hangisidir?
a- İnsanlarla iyi geçinmek
b- Şakacı olmak
c- Lezzetleri önemsemek
d- Mal biriktirmek
39- İmam Ali’nin(as) buyurduğu hadislere göre aşağıdakilerden hangisi ilim sahibi olmanın alameti değildir?
a- Amel etmesi
b- Hilim sahibi olması
c- Az konuşması
d- Her şeyi bilmesi
40- “ İman; kökü yakîn, dalları sakınma, nuru hayâ ve meyvesi……………olan bir daldır.” Bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmektedir?
a- Cömertlik
b- Sabır
c- Salim amel
d- Hilim
41- İmam Ali (as) “bu üç şey kimde olursa imanını kemale erdirmiştir” diye buyurmaktadır. Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?
a- Gazap ve hoşnutluk anında adil olmak
b- Fakirlik ve zenginlik halinde ölçülü olmak
c- Korku ve ümit halinde itidalli olmak
d- Sağlıkta ve hastalıkta sabırlı olmak
42- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ insanın şahsiyeti” aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilmiştir?
a- Kalbiyle
b- Ahlakıyla
c- Sözleriyle
d- İbadetleriyle
43- İmam Ali’nin (as) kanaat ile ilgili buyurduğu hadislerde “ kanaat” kavramının zıttı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Cimrilik
b- Cömertlik
c- Ümit
d- İhtiras
44- Aşağıdakilerden hangisi İmam Ali’nin(as) “konuşma” ile ilgili gelen hadislerden biri değildir?
a- Açık saçık sözden sakının. Şüphesiz ki açık saçık söz kalpte kin oluşturur.
b- Başkalarından nakletsen bile komik söz söylemekten sakın.
c- En doğru söz, hal diliyle söylenendir.
d- İnsan dilinin altında değildir.
45- “Münezzeh olan Allah bir kulunun iyiliğini dilerse ona……………., az yemeği ve az uyumayı ilham eder.” Bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- İbadet güzelliğini
b- Derin kavrayışı
c- Az konuşmayı
d- İbretlerden öğüt almayı
46- İmam Ali(as) “lezzet” ile alakalı aşağıdakilerden hangisini buyurmamıştır?
a- Nice basit lezzetler, yüce derecelerin önünü keser.
b- Lezzetler afettir.
c- Lezzetleri çok düşünen kimseye lezzetler galip gelir.
d- Ebedi yurdu seven kimse lezzetleri hatırlamalıdır.
47- İmam Ali’nin (as) buyurduklarına göre aşağıdakilerden hangisi istişarede açısından doğru değildir?
a- İstişare edilen kimsede çalıştığı için, o başarının kefilidir.
b- İstişare ettiğin kimseler akıl, ilim, tecrübe ve uzak görüşlülük sahibi olmalıdır.
c- Şefkatli cahille istişare etmek tehlikelidir.
d- Cimri, hırslı, yalancı kimselerle istişare edilmemelidir.
48- İmam Ali’nin (as) buyurduklarına göre aşağıdakilerden hangisi münafıkların özelliklerinden değildir?
a- Ahlakları değişkendir
b- İnsanlarla çok uyumludurlar
c- İtaati emrettikleri halde kendileri amel etmezler
d- Tefekkürleri en az iki gündür
49- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “doğru sözlü insan, doğru sözlüğüyle üç şey elde eder”. Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?
a- Güven
b- Cömertlik
c- Sevgi
d- Azamet
50- İmam Ali’ye(as) göre “ âlimin süsü, cahilin örtüsü” dediği davranış aşağıdakilerden hangisidir?
a- İhsan yapmak
b- Suskunluk
c- Basiret
d- Yakîn iman
BAŞARILAR DİLERİZ
YARIŞMANIN CEVAP ANAHTARI; 1-D,2-A,3-D,4-C,5-D,6-C,7-A,8-A,9-D,10-B,
11D,12-B,13-D,14-C,15-D,16-A,17-C,18-A,19-C,20-C,21-C,22-D,23-A,24-C,25-A,
26-A,27-D,28-D,29-B,30-D,31-A,32-A,33-C,34-D,35-B,36-A,37-D,38-A,39-D,40-A,
41-D,42-A,43-D,44-D,45-C,46-D,47-A,48-D,49-B,50-B
YARIŞMA SORULARI
1-İmam Ali’den (as) gelen hadislerimize göre acele etmek hangi durumlarda tavsiye edilmemiştir?
a-Kötülüğü savmada
b-İyilik yapmada
c-İşi telafi etmede
d-Kur’an okumada
2-“ İnsanların en …………….. nefsinin eksikliklerini gidermeye gücü olduğu halde bunu yapmayandır” hadisinde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Acizi
b-Takvalısı
c-Kötüsü
d-Akıllısı
3- “………. hayattır, şahadetin ruhudur, yöneticiler için fazilettir, insanların kıvamıdır, imanın başıdır, ihsanın kapsamıdır, bağışların en yücesidir,…” Bu tanımlamalar aşağıda geçen hangi kavram için yapılmıştır?
a-İlim
b-Dürüstlük
c-Cömertlik
d-Adalet
4-İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ Hâkimiyeti elinde bulunduran bir düşman” olarak aşağıdakilerden hangisine işaret etmiştir?
a-Zalim
b-Cahil
c-Alışkanlık
d-Bencillik
5- “………………… evlatlarından olun, ………….. evlatlarından olmayın. Şüphesiz ki, her çocuk kıyamet günü annesine katılacaktır. “ Bu hadiste geçen boşluklara aşağıdaki seçeneklerden hangisi gelmelidir?
a-Baba—Anne
b-İtaat- Azgınlık
c- İmam- Tağut
d-Ahiret-Dünya
6- “Hoşnutluk, gazap, güvenlik, korkudan alıkoymak ve rağbet” bu altı haslet ile insan hangi alanda imtihana girer?
a-İlim
b-İman
c-Güzel ahlak
d-Adalet
7- “………….. kötülük yapan kimseye, ümit bağlanmaz.” Boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Ailesine
b- İnsanlara
c- Miskinlere
d-Müminlere
8- “ İnsanlara ………… , cahilliğin özelliklerindendir.” Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- Düşmanlık etmek
b- Nasihat etmek
c- Yardım etmek
d- Tevazu göstermek
9- Aşağıdakilerden hangisi “insanların en akıllısı” değildir?
a- Akibetlere çokça bakan kimsedir
b-Ahireti için amel eden kimsedir
c-Akıllı insanlara itaat edendir
d-İlmin peşinde dolaşmayan kimsedir
10- Rahman ordusunun komutanı aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman
b- Akıl
c- İlim
d- Sabır
11- Aşağıdakilerden hangisi akıllı insanın yapacağı işlerden değildir?
a- Akıllı kimse öğrendiğiyle amel eder
b- Akıllı kimse nefsini küçük görür
c- Akıllı kimse çabasını yerinde kullanır
d- Akıllı kimse dünya lezzetlerini önemser
12- Aşağıdakilerden hangisi aldanmanın alanına girmez?
a- Kişi mühlete ve amele güvenir.
b- İlim peşine düşer
c- Dünya sevgisi kuvvetlidir
d- Oyunlarla oyalanır
13- İmam Ali ‘nin (as) buyurduğuna göre zatı hakkında tefekkür edilmesi yasaklanan aşağıdakilerden hangisidir?
a-Uzay
b- Ahiret
c- Akıl
d- Allah
14- “ Gözler O’nu açıkça göremez, lâkin kalpler imanın hakikati ile O’nu görür.” Diye buyurduğu aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ruh
b- İman
c- Allah
d- Cennet
15- “ Akıllar sıfatlarının niteliğini anlayamaz, vehimler O’nu kavrayamaz, duyu organları O’nu hissedemez.” Bu ifadeler kim için söylenmiştir?
a- İman
b- Peygamber
c- Ruh
d- Allah
16- “ Mümin; sevgisi, nefreti ve terk edişi ………………. olan kimsedir.” Bu hadisi tamamlayan aşağıdakilerden hangisidir?
a- Allah için
b- Vasat
c- Güzel ahlakı
d- İman üzere
17- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “Hayrın tamamı” aşağıdakilerden hangisidir?
a- İman etmek ve salih amel işlemek
b- Namaz kılmak ve zekât vermek
c- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek
d- Allah’a ve ahiret hayatına inanmak
18- “ Şüphesiz ki “…………………..” sözümüz bizim O’nun mülkü olduğumuzun ikrarıdır. Şüphesiz ki “…………………….” sözümüz ise yok olacağımızın ikrarıdır.” Boşluklara hangi seçenek gelmelidir?
a- Biz Allah’tanız- biz O’na döneceğiz
b- Besmele- Elhamdulillah
c- İman- İmtihan
d- Dünya hayatı- Ahiret hayatı
19- “…………………… kelimesi imanın azameti, ihsanın anahtarı, Rahman’ın hoşnutluğu ve şeytanın uzaklaştırıcısıdır.” Bu söylenenler aşağıdaki seçeneklerden hangisi için ifade edilmiştir?
a- İman ve itaat
b- Mümin
c- La ilahe illallah
d- Besmele
20- “ Allah’ı tanıma hususunda re’y ve kıyasa dayanan kimse sapar ve işleri dağılır.” İmam Ali’nin (as) buyurduğu hadisinde geçen “Re’y” ne anlama gelmektedir?
a- Oy vermek
b- Bir şehir adı
c- Kişisel görüş
d- Bir metot adı
21- En üstün amel olarak İmam Ali (as) neyi buyurmuştur?
a- İlim ve marifet
b- Güzel ahlak
c- Allah rızasına istenen amel
d- Anne babaya iyilik yapmak
22- Amel edilen ilmin ne kadar önemli olduğunu İmam Ali(as) belirtirken aşağıdaki seçeneklerden hangisini ifade etmemiştir?
a- En güzel ilim
b- En şerefli ilim
c- En faydalı ilim
d- En salih ilim
23- “ Şüphesiz sizler salih amel etmeye , …………… elde etmekten daha çok muhtaçsınız.” Boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Mal
b-Evlat
c- Sevgi
d- İman
24- İmam Ali (as), insanların ilim tahsil etmekten yüz çevirmesinin sebebi olarak aşağıdakilerden hangisini belirtmiştir?
a- İlmin zor şartlar altında elde edilmesi
b- İlmin ehlinden alınmaması
c- İlmiyle amel edenin az olduğunu görmeleri
d- İlmin suiistimal edilmesi
25- İmam Ali (as) ilmin afeti olarak aşağıdakilerden hangi sebebi buyurmuştur?
a- Amel etmemek
b- Allah için olmaması
c- Kirli bilgilerin karışması
d- İlim üzerinden kibre düşmek
26- “ Sakınmadan soyunan kimse, …………………….. giyer” boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Utanç elbisesini
b- Korku elbisesini
c- Zillet elbisesini
d- Haya elbisesini
27- Arkadaşlıkta en hayırlı kimse aşağıdakilerden hangisi değildir?
a- Bilgili ve yumuşak huylu olanlardır
b- Seninle kendisi arasında seni bir hakime muhtaç kılmayandır
c- Seni ahrete iştiyaklı kılan, dünyadan sakındırandır
d- İyiliklerini unutan, kötülüklerini unutmayandır
28- Aşağıdakilerden hangisini İmam Ali (as), cahilleri anlatan bir misal olarak buyurmamıştır?
a-Su fışkırmayan kaya
b- Dalı yeşermeyen ağaç
c- Ot bitmeyen çorak toprak
d-Dermanı olmayan hastalık
29- İmam Ali’den (as) gelen rivayetlere göre, “ Geçici bir gölge, hüsran pazarı, garipler yurdu, görülen bir rüya, zehirli bir yılan” gibi tabirlerle kast ettiği aşağıdakilerden hangisidir?
a- Kötü bir eş
b- Dünya
c- Nefis
d- Yoldan çıkaran arkadaş
30- Kalbi dünya sevgisine bağlanan bir kimsede aşağıdakilerden hangisi oluşmaz?
a- Sürekli bir hüzün
b- Kendisini bırakmayan bir hırs
c- Ulaşamayacağı bir arzu
d- Devamı olan basiret
31- Akılsız insanların sermayesi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Arzular
b- İlim
c- Edep
d- Dedikodu
32- “ ………………….ve ………………… münezzeh olan Allah’a sunulduktan sonradır.” Bu hadiste, boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- Fakirlik ve zenginlik
b- İman ve sabır
c- Hayır ve şer
d- Ölüm ve diriliş
33- “ …………… dışında bir şey üzerinde düşünmek heva ve hevestir.” İmam Ali’nin buyurduğu bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmektedir?
a- İlim
b- Nas
c- Hikmet
d- Zan
34- “ Hakkı yardımsız bıraktılar, batıla da yardım etmediler.” Aşağıdakilerden hangisi bu hadisten çıkarılan bir sonuç olamaz?
a- Hakkı yerine getirmediler
b- Batılı desteklediler
c- Seyretmeyi tercih ettiler
d- İki tarafa destek vermediler
35- “ İşlerinin dizginlerini, Allah’a, …………… ve ………………….ısmarlayan kimse hidayete ermiştir.” Aşağıdakilerden hangisi boşluğa gelmelidir?
a- Ahiret gününe ve Mizana
b- Resulüne ve Emir sahibine
c- Kur’an ve Risaletine
d- İlim ve Hikmete
36- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ilim sahiplerinin fidan dikme yeri” aşağıdakilerden hangisidir?
a- Hikmet meclisleri
b- Cuma hutbeleri
c- Cenaze törenleri
d- İlim sınıfları
37- İmam Ali (as) “ La İlahe İllallah” kelimesinin şartlarının olduğunu buyurmaktadır. Bu şartlardan biri olarak aşağıdakilerden hangisine işaret etmektedir?
a- İlim ve hikmetin öğrenilmesi
b- İman ve salih amel işlenilmesi
c- Güzel ahlak sahibi olunması
d- Kendisi ve soyundan gelen imamların kabul edilmesi
38- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre aklın meyvesi aşağıdakilerden hangisidir?
a- İnsanlarla iyi geçinmek
b- Şakacı olmak
c- Lezzetleri önemsemek
d- Mal biriktirmek
39- İmam Ali’nin(as) buyurduğu hadislere göre aşağıdakilerden hangisi ilim sahibi olmanın alameti değildir?
a- Amel etmesi
b- Hilim sahibi olması
c- Az konuşması
d- Her şeyi bilmesi
40- “ İman; kökü yakîn, dalları sakınma, nuru hayâ ve meyvesi……………olan bir daldır.” Bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmektedir?
a- Cömertlik
b- Sabır
c- Salim amel
d- Hilim
41- İmam Ali (as) “bu üç şey kimde olursa imanını kemale erdirmiştir” diye buyurmaktadır. Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?
a- Gazap ve hoşnutluk anında adil olmak
b- Fakirlik ve zenginlik halinde ölçülü olmak
c- Korku ve ümit halinde itidalli olmak
d- Sağlıkta ve hastalıkta sabırlı olmak
42- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “ insanın şahsiyeti” aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilmiştir?
a- Kalbiyle
b- Ahlakıyla
c- Sözleriyle
d- İbadetleriyle
43- İmam Ali’nin (as) kanaat ile ilgili buyurduğu hadislerde “ kanaat” kavramının zıttı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Cimrilik
b- Cömertlik
c- Ümit
d- İhtiras
44- Aşağıdakilerden hangisi İmam Ali’nin(as) “konuşma” ile ilgili gelen hadislerden biri değildir?
a- Açık saçık sözden sakının. Şüphesiz ki açık saçık söz kalpte kin oluşturur.
b- Başkalarından nakletsen bile komik söz söylemekten sakın.
c- En doğru söz, hal diliyle söylenendir.
d- İnsan dilinin altında değildir.
45- “Münezzeh olan Allah bir kulunun iyiliğini dilerse ona……………., az yemeği ve az uyumayı ilham eder.” Bu hadiste boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a- İbadet güzelliğini
b- Derin kavrayışı
c- Az konuşmayı
d- İbretlerden öğüt almayı
46- İmam Ali(as) “lezzet” ile alakalı aşağıdakilerden hangisini buyurmamıştır?
a- Nice basit lezzetler, yüce derecelerin önünü keser.
b- Lezzetler afettir.
c- Lezzetleri çok düşünen kimseye lezzetler galip gelir.
d- Ebedi yurdu seven kimse lezzetleri hatırlamalıdır.
47- İmam Ali’nin (as) buyurduklarına göre aşağıdakilerden hangisi istişarede açısından doğru değildir?
a- İstişare edilen kimsede çalıştığı için, o başarının kefilidir.
b- İstişare ettiğin kimseler akıl, ilim, tecrübe ve uzak görüşlülük sahibi olmalıdır.
c- Şefkatli cahille istişare etmek tehlikelidir.
d- Cimri, hırslı, yalancı kimselerle istişare edilmemelidir.
48- İmam Ali’nin (as) buyurduklarına göre aşağıdakilerden hangisi münafıkların özelliklerinden değildir?
a- Ahlakları değişkendir
b- İnsanlarla çok uyumludurlar
c- İtaati emrettikleri halde kendileri amel etmezler
d- Tefekkürleri en az iki gündür
49- İmam Ali’nin (as) buyurduğuna göre “doğru sözlü insan, doğru sözlüğüyle üç şey elde eder”. Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?
a- Güven
b- Cömertlik
c- Sevgi
d- Azamet
50- İmam Ali’ye(as) göre “ âlimin süsü, cahilin örtüsü” dediği davranış aşağıdakilerden hangisidir?
a- İhsan yapmak
b- Suskunluk
c- Basiret
d- Yakîn iman
BAŞARILAR DİLERİZ
YARIŞMANIN CEVAP ANAHTARI; 1-D,2-A,3-D,4-C,5-D,6-C,7-A,8-A,9-D,10-B,
11D,12-B,13-D,14-C,15-D,16-A,17-C,18-A,19-C,20-C,21-C,22-D,23-A,24-C,25-A,
26-A,27-D,28-D,29-B,30-D,31-A,32-A,33-C,34-D,35-B,36-A,37-D,38-A,39-D,40-A,
41-D,42-A,43-D,44-D,45-C,46-D,47-A,48-D,49-B,50-B

ON ALTINA EBEDİ HAYAT
ON ALTINA EBEDİ HAYAT
Kıyamette inanç, fıtratta bulunan bir gerçektir. Eğer insan “yok” olmak için yaratılmış olsaydı insanın içinde “ebedi yaşama isteği” olmazdı. Ölüp yok olacağını bildiği halde bu kadar yaşama isteği taşıyamazdı. İnsanların putlarını yaptırmaları, ebedi hayat suyu peşinde koşmaları, kabir tedbirleri almaları, sağlık alanında en fazla parayı gözden çıkarmaları bu içinde taşıdığı yaşama isteğindendir. Bu anlatmak istediğimiz ölüm korkusundan ayrı bir histir. Daha doğarken yaşamak için dayanma isteğinin olması gibi. Demek ki insanın içinde baki olma isteği var.
Peki, neden? Baki olmanın nedeni nedir?
Yani insan susuzluk yaşıyorsa bu susuzluğu giderecek bir su vardır. Baki olmanın isteği ise su misali gibi fıtratta kodlanan ahiret gününün varlığını kabullenmedir.
Ayrıca her insan içinde bir muhakeme taşımaktadır. Buna vicdan denir. Bu nedenle yaptığı her iyi işten rahatlık ve huzur hisseder. Yaptığı her kötü işten de üzüntü hisseder. Bu da insanın adalete olan güveninden kaynaklanır. Yani adalet isteği fıtrattandır. Ve adalet gününe inanmak gerektiğinin farkındadır.
Ahirete iman; insanların düzeltilmesinde ve her türlü sosyal güvenliğin sağlanmasında etkin rol oynar. Yasaların muhakeme ve cezalarından daha güçlüdür. Çünkü kıyamet ve arkasından gelen ahiret günü hiçbir haksızlığın karışmayacağı, karışamayacağı her türlü mahkemeden daha büyük bir mahkemedir.
Bakara süresi/48 “ Sana da hak üzere ve önündeki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyucu ve gözetici olarak bu kitabı indirdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmet. Sana gelen haktan uzaklaşarak onların heva ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir apaçık yol belirledik. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı; fakat size verdiği şeyler hususunda sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’a doğrudur. Sonra hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri O size bildirecektir.”
İnsanların can, mal, vatan, din savunmalarında ahiret gününe inanmanın çok etkisi vardır. Ahirete inanmayan hiç kimse sonu ölüm olan bir mücadeleye girmezdi. Ölümden sonraki hayata inananlar ise ölüm korkusu bir yana, kendisine yeni bir dünyaya açılan kapılarının önündeki tek engelin bedenlerinden sıyrılmak olduğunu bilirler. Ve ruhun özgürleşmesi için şahadete seve seve koşarlar. Dirilişe inanmak, insanı tüm diğer insanlardan ayıran önemli bir ayrıcalıktır.
Hz. Ali (s.a): “Allah’a and olsun ki; Ebu Talip oğlu için ölüm, çocuğun anne memesine olan sevgisinden daha fazladır.”
Bu dünyaya gelişi, ahiret hayatı olmaksızın düşünecek olursak, boş ve manasız olacaktı. Eğer yaratılış amacı olmasaydı, hamilelik ne kadar boş ve anlamsız olurdu. Anne karnında bebek iki atar damar bir toplardamarla solunum, beslenme ve boşaltım gibi ihtiyacı olan işlemleri yapmaktadır.
Oysaki bebeğin akciğerleri, midesi, bağırsakları, böbrekleri, ağzı, burnu, solunum borusu, tüm organları mevcuttur. Bu organlar anne karnında kullanılmadıkları halde neden vardır!
Sebep bir sonraki yaşama hazır olmak içindir. Dünya hayatı da bir sonraki yaşam içindir. Eğer böyle düşünülmeyecek olursa değerlerin, ahlakın, adaletin, ilmin hiçbir önemi olmazdı. Yıllarca ilmin peşinde koşan insan yaşlanmak, ölmek için mi yorulmaktadır? Bu kadar sığ düşünülmektedir. Her gün yenilir, içilir, giyinilir… Rutin bu işlemler için mi yaşanır? Hayat ne kadar anlamsız ve boş olurdu.
Müminun süresi/14-16 “ Sonra nutfeyi kan pıhtısına (alakaya) dönüştürdük. Kan pıhtısını da bir çiğnemlik ete çevirdik. Sonra bir çiğnemlik eti de kemiklere dönüştürdük. Sonra o kemikleri etle kapladık. Sonra ona yeni bir yaratılış verdik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir! Sonra siz, bunun ardından mutlaka öleceksiniz. Sonra siz, kıyamet günü muhakkak dirileceksiniz.”
İnsanın vücudu bir denge üzerindedir. Biraz değişiklik ve dengesizlik olsa hemen vücut tepki gösterir ve hastalanır. Kalp, akciğer, mide, göz vs. tüm organlar etkilenir. Tüm yaratılan dünyası böyledir. Verilmiş ilahi dengeyi bozan her ne olursa olsun, kim olursa olsun meşru olanın dışına çıkıldı mı bir dengesizliğe ve adaletsizliğe düşmüş olur. Elbette doğru bir adım atılmadığı zaman da dengesizlik belli olacaktır. Ve bunun ezasını görecektir. Ancak her hata yapan tamamen cezasını almamaktadır. Acaba bu dünyada karşılığını almayan zalimlerin yanına kâr mı kalacaktır? İşte bu düşünce de bize ahiret varlığını zorunlu kılmaktadır. İlahi adalete inanmak, adalete inanmak, ahirete inanmayı gerektirir.
Enbiya süresi /47 “ Biz ise, kıyamet günü için dürüst teraziler koyarız; hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmez; bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir koruz. Hesap gören olarak da Biz yeteriz.”
Yunus süresi /54 “Zulmetmiş olan herkes bütün yeryüzüne malik olsaydı, azabı gördükleri zaman hepsi içten içe pişmanlık duyarak kendisini kurtarmak için onu feda ederdi; fakat aralarında hüküm adalet ile imza edilmiştir, hiçbirine zulmedilmez!”
Yaratılış amacı tekâmüldür. Ahiret hayatı yoksa tekâmülün bir anlamı olmaz. Bu durumda insanın dünya hayatındaki tekâmül yolculuğu anlamsız olur. Oysaki yüce Allah tekâmül ile kulluğu anlatır.
Zariyat süresi/ 56 “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.”
İhtilaflarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Oysaki doğru, tek seçenektir. O doğru da o gün açıklanacaktır. Eğer ahiret hayatı kabul edilmezse ne ihtilaflar, ne de sırlar perdesi hiçbir zaman bilinmeyecektir.
Bakara süresi/ 113 “ Yahudiler, “Hıristiyanlar (doğru) bir şey üzere değillerdir.” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler (doğru) bir şey üzere değillerdir.” dediler. Oysa onlar kitabı (Tevrat ve İncil’i) okuyorlar. Bir bilgisi olmayanlar da (müşrikler) onların söylediğinin aynısını söylemişlerdi. Allah, kıyamet günü onların arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hükmedecektir.”
Hem iman edenler ile kâfirler arasındaki, hem de iman edenlerin kendi aralarındaki ihtilafların hepsi açığa çıkmış olup, haklı haksız belli olacaktır.
Ahiret hayatı red edildiği zaman Kur’an’ın ve peygamberlerinde bir anlamı olmaz. Çünkü kitapların da, peygamberlerin de gönderiliş amacı kabul edilmemiştir.
Kaf süresi/ 9-11 “Bir de gökten mübarek bir su indirip de onunla bağlar bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz. Ve tomurcukları üst üste dizilmiş göğe doğru yükselen yüksek hurma ağaçları. Bunlar, kullara rızık olmak üzeredir. Onunla ölü bir bölgeyi de diriltmekteyiz, işte o dirilip çıkış da böyledir.”
Ahkaf süresi/ 33 “Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltme gücüne de sahip olduğunu görmediler mi? Evet, hiç şüphe yok ki, O, her şeye gücü yetendir!”
Yasin süresi/ 81 “Gökleri ve yeri yaratan onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. Yaratan O, her şeyi bilen O!”
Hac süresi/5 “Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, şu muhakkak ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfe (sperma) den, sonra alaka(yapışkan bir madde)dan, sonra da uzuvları görünen ya da görünmeyen bir et parçasından yaratmaktayız ki, size (ne olduğunuzu) anlatalım. Dilediğimizi de belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, sonra da olgunluk çağına gelmeniz için geliştiririz. Bununla beraber, içinizden kiminizin canı alınıyor, kiminiz de biraz bilgiden sonra bir şey bilmemek üzere, ömrünün en kötü devresine getiriliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün; ama üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her dilber çiftten bitkiler bitirir.”
Kehf süresi/ 21 “Böylece kendilerini haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyamet gününün şüphesiz bulunduğunu bilsinler. O sırada kavimleri kendi aralarında bunların olayını tartışıyorlardı. Bunun üzerine dediler ki: “Üstlerine bir bina yapın; Rableri onları daha iyi bilir!” Düşmanlarına karşı galip gelenler: “Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız.” dediler.”
9. ahiret hayatında hem cismen hem de ruhi bir diriliş olacaktır. İnsanlar ruhen kabul edip, cismin sonuna geldiğini düşünürler. Hâlbuki yeni bir bedenle ile yeniden diriliş olacaktır.
Sebe süresi/ 7-8 “Böyle iken o küfredenler şöyle dediler: “Size, parçalanıp didik didik didiklendiğiniz zaman, muhakkak siz yeni bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, peygamberlik eden bir adam gösterelim mi?” Allah’a bir yalanı mı iftira etmekle, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Hayır, doğrusu o ahirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azap içindedirler.”
Secde süresi/ 10 “Bir de: “A! Yeryüzünde kaybolup gittikten sonra mı, gerçekten biz mi muhakkak yeni bir yaratılışta olacağız?” dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı inkar eden kafirlerdir.”
Yasin süresi/ 51 “Sur üfrülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.”
Kamer süresi/ 7 “Gözleri düşkün düşkün sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.”
10. dünya hayatı olumlu ve olumsuz tüm hadiselerin birbirine griftlendiği yerdir. Bazen hem cins, bazen zıt cins, bazen de kompleks olarak her varlık çift yaratılmıştır. İşte ahiret yurdu da çift yönlüdür. Fakat olumlu ve olumsuz hayatlar birbirinden ayrışmıştır. Cennet her yönden olumlu olarak kuşatılmış olup, cehennem hayatı ise tamamen olumsuz olarak kuşatılmıştır.
Secde süresi /19- 20 “Evet, iman edip de o salih amelleri işleyen kimselerin yaptıklarına karşılık konukluk olarak kendilerine Me’va cennetleri vardır.
Ama fasıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve kendilerine: “Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz azabını!” denir.”
Kıyamette inanç, fıtratta bulunan bir gerçektir. Eğer insan “yok” olmak için yaratılmış olsaydı insanın içinde “ebedi yaşama isteği” olmazdı. Ölüp yok olacağını bildiği halde bu kadar yaşama isteği taşıyamazdı. İnsanların putlarını yaptırmaları, ebedi hayat suyu peşinde koşmaları, kabir tedbirleri almaları, sağlık alanında en fazla parayı gözden çıkarmaları bu içinde taşıdığı yaşama isteğindendir. Bu anlatmak istediğimiz ölüm korkusundan ayrı bir histir. Daha doğarken yaşamak için dayanma isteğinin olması gibi. Demek ki insanın içinde baki olma isteği var.
Peki, neden? Baki olmanın nedeni nedir?
Yani insan susuzluk yaşıyorsa bu susuzluğu giderecek bir su vardır. Baki olmanın isteği ise su misali gibi fıtratta kodlanan ahiret gününün varlığını kabullenmedir.
Ayrıca her insan içinde bir muhakeme taşımaktadır. Buna vicdan denir. Bu nedenle yaptığı her iyi işten rahatlık ve huzur hisseder. Yaptığı her kötü işten de üzüntü hisseder. Bu da insanın adalete olan güveninden kaynaklanır. Yani adalet isteği fıtrattandır. Ve adalet gününe inanmak gerektiğinin farkındadır.
Ahirete iman; insanların düzeltilmesinde ve her türlü sosyal güvenliğin sağlanmasında etkin rol oynar. Yasaların muhakeme ve cezalarından daha güçlüdür. Çünkü kıyamet ve arkasından gelen ahiret günü hiçbir haksızlığın karışmayacağı, karışamayacağı her türlü mahkemeden daha büyük bir mahkemedir.
Bakara süresi/48 “ Sana da hak üzere ve önündeki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyucu ve gözetici olarak bu kitabı indirdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmet. Sana gelen haktan uzaklaşarak onların heva ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir apaçık yol belirledik. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı; fakat size verdiği şeyler hususunda sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’a doğrudur. Sonra hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri O size bildirecektir.”
İnsanların can, mal, vatan, din savunmalarında ahiret gününe inanmanın çok etkisi vardır. Ahirete inanmayan hiç kimse sonu ölüm olan bir mücadeleye girmezdi. Ölümden sonraki hayata inananlar ise ölüm korkusu bir yana, kendisine yeni bir dünyaya açılan kapılarının önündeki tek engelin bedenlerinden sıyrılmak olduğunu bilirler. Ve ruhun özgürleşmesi için şahadete seve seve koşarlar. Dirilişe inanmak, insanı tüm diğer insanlardan ayıran önemli bir ayrıcalıktır.
Hz. Ali (s.a): “Allah’a and olsun ki; Ebu Talip oğlu için ölüm, çocuğun anne memesine olan sevgisinden daha fazladır.”
Bu dünyaya gelişi, ahiret hayatı olmaksızın düşünecek olursak, boş ve manasız olacaktı. Eğer yaratılış amacı olmasaydı, hamilelik ne kadar boş ve anlamsız olurdu. Anne karnında bebek iki atar damar bir toplardamarla solunum, beslenme ve boşaltım gibi ihtiyacı olan işlemleri yapmaktadır.
Oysaki bebeğin akciğerleri, midesi, bağırsakları, böbrekleri, ağzı, burnu, solunum borusu, tüm organları mevcuttur. Bu organlar anne karnında kullanılmadıkları halde neden vardır!
Sebep bir sonraki yaşama hazır olmak içindir. Dünya hayatı da bir sonraki yaşam içindir. Eğer böyle düşünülmeyecek olursa değerlerin, ahlakın, adaletin, ilmin hiçbir önemi olmazdı. Yıllarca ilmin peşinde koşan insan yaşlanmak, ölmek için mi yorulmaktadır? Bu kadar sığ düşünülmektedir. Her gün yenilir, içilir, giyinilir… Rutin bu işlemler için mi yaşanır? Hayat ne kadar anlamsız ve boş olurdu.
Müminun süresi/14-16 “ Sonra nutfeyi kan pıhtısına (alakaya) dönüştürdük. Kan pıhtısını da bir çiğnemlik ete çevirdik. Sonra bir çiğnemlik eti de kemiklere dönüştürdük. Sonra o kemikleri etle kapladık. Sonra ona yeni bir yaratılış verdik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir! Sonra siz, bunun ardından mutlaka öleceksiniz. Sonra siz, kıyamet günü muhakkak dirileceksiniz.”
İnsanın vücudu bir denge üzerindedir. Biraz değişiklik ve dengesizlik olsa hemen vücut tepki gösterir ve hastalanır. Kalp, akciğer, mide, göz vs. tüm organlar etkilenir. Tüm yaratılan dünyası böyledir. Verilmiş ilahi dengeyi bozan her ne olursa olsun, kim olursa olsun meşru olanın dışına çıkıldı mı bir dengesizliğe ve adaletsizliğe düşmüş olur. Elbette doğru bir adım atılmadığı zaman da dengesizlik belli olacaktır. Ve bunun ezasını görecektir. Ancak her hata yapan tamamen cezasını almamaktadır. Acaba bu dünyada karşılığını almayan zalimlerin yanına kâr mı kalacaktır? İşte bu düşünce de bize ahiret varlığını zorunlu kılmaktadır. İlahi adalete inanmak, adalete inanmak, ahirete inanmayı gerektirir.
Enbiya süresi /47 “ Biz ise, kıyamet günü için dürüst teraziler koyarız; hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmez; bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir koruz. Hesap gören olarak da Biz yeteriz.”
Yunus süresi /54 “Zulmetmiş olan herkes bütün yeryüzüne malik olsaydı, azabı gördükleri zaman hepsi içten içe pişmanlık duyarak kendisini kurtarmak için onu feda ederdi; fakat aralarında hüküm adalet ile imza edilmiştir, hiçbirine zulmedilmez!”
Yaratılış amacı tekâmüldür. Ahiret hayatı yoksa tekâmülün bir anlamı olmaz. Bu durumda insanın dünya hayatındaki tekâmül yolculuğu anlamsız olur. Oysaki yüce Allah tekâmül ile kulluğu anlatır.
Zariyat süresi/ 56 “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.”
İhtilaflarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Oysaki doğru, tek seçenektir. O doğru da o gün açıklanacaktır. Eğer ahiret hayatı kabul edilmezse ne ihtilaflar, ne de sırlar perdesi hiçbir zaman bilinmeyecektir.
Bakara süresi/ 113 “ Yahudiler, “Hıristiyanlar (doğru) bir şey üzere değillerdir.” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler (doğru) bir şey üzere değillerdir.” dediler. Oysa onlar kitabı (Tevrat ve İncil’i) okuyorlar. Bir bilgisi olmayanlar da (müşrikler) onların söylediğinin aynısını söylemişlerdi. Allah, kıyamet günü onların arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hükmedecektir.”
Hem iman edenler ile kâfirler arasındaki, hem de iman edenlerin kendi aralarındaki ihtilafların hepsi açığa çıkmış olup, haklı haksız belli olacaktır.
Ahiret hayatı red edildiği zaman Kur’an’ın ve peygamberlerinde bir anlamı olmaz. Çünkü kitapların da, peygamberlerin de gönderiliş amacı kabul edilmemiştir.
Kaf süresi/ 9-11 “Bir de gökten mübarek bir su indirip de onunla bağlar bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz. Ve tomurcukları üst üste dizilmiş göğe doğru yükselen yüksek hurma ağaçları. Bunlar, kullara rızık olmak üzeredir. Onunla ölü bir bölgeyi de diriltmekteyiz, işte o dirilip çıkış da böyledir.”
Ahkaf süresi/ 33 “Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltme gücüne de sahip olduğunu görmediler mi? Evet, hiç şüphe yok ki, O, her şeye gücü yetendir!”
Yasin süresi/ 81 “Gökleri ve yeri yaratan onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. Yaratan O, her şeyi bilen O!”
Hac süresi/5 “Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, şu muhakkak ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfe (sperma) den, sonra alaka(yapışkan bir madde)dan, sonra da uzuvları görünen ya da görünmeyen bir et parçasından yaratmaktayız ki, size (ne olduğunuzu) anlatalım. Dilediğimizi de belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız, sonra da olgunluk çağına gelmeniz için geliştiririz. Bununla beraber, içinizden kiminizin canı alınıyor, kiminiz de biraz bilgiden sonra bir şey bilmemek üzere, ömrünün en kötü devresine getiriliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün; ama üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her dilber çiftten bitkiler bitirir.”
Kehf süresi/ 21 “Böylece kendilerini haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyamet gününün şüphesiz bulunduğunu bilsinler. O sırada kavimleri kendi aralarında bunların olayını tartışıyorlardı. Bunun üzerine dediler ki: “Üstlerine bir bina yapın; Rableri onları daha iyi bilir!” Düşmanlarına karşı galip gelenler: “Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız.” dediler.”
9. ahiret hayatında hem cismen hem de ruhi bir diriliş olacaktır. İnsanlar ruhen kabul edip, cismin sonuna geldiğini düşünürler. Hâlbuki yeni bir bedenle ile yeniden diriliş olacaktır.
Sebe süresi/ 7-8 “Böyle iken o küfredenler şöyle dediler: “Size, parçalanıp didik didik didiklendiğiniz zaman, muhakkak siz yeni bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, peygamberlik eden bir adam gösterelim mi?” Allah’a bir yalanı mı iftira etmekle, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Hayır, doğrusu o ahirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azap içindedirler.”
Secde süresi/ 10 “Bir de: “A! Yeryüzünde kaybolup gittikten sonra mı, gerçekten biz mi muhakkak yeni bir yaratılışta olacağız?” dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı inkar eden kafirlerdir.”
Yasin süresi/ 51 “Sur üfrülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.”
Kamer süresi/ 7 “Gözleri düşkün düşkün sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.”
10. dünya hayatı olumlu ve olumsuz tüm hadiselerin birbirine griftlendiği yerdir. Bazen hem cins, bazen zıt cins, bazen de kompleks olarak her varlık çift yaratılmıştır. İşte ahiret yurdu da çift yönlüdür. Fakat olumlu ve olumsuz hayatlar birbirinden ayrışmıştır. Cennet her yönden olumlu olarak kuşatılmış olup, cehennem hayatı ise tamamen olumsuz olarak kuşatılmıştır.
Secde süresi /19- 20 “Evet, iman edip de o salih amelleri işleyen kimselerin yaptıklarına karşılık konukluk olarak kendilerine Me’va cennetleri vardır.
Ama fasıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve kendilerine: “Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz azabını!” denir.”

YARIŞMA SONUÇLARI…
“HİDAYET ÖNDERLERİ” İLK BEŞ CİLTTEN YAPILAN YARIŞMA SONUÇLARI BELLİ OLDU.
YARIŞMANIN 1. BİRİNCİSİ; KEVSER TUNCER/ İSTANBUL
“Rahman ve Rahim Olanın Adıyla Hamd yalnızca O’nadır,
Sonsuz nimetleriyle bizi kuşatan Allah’adır ve bizi sevgisiyle saran Vedûd’a…
Ve selâm olsun Resûl’e,Onun pâk Âlîne,seçkin Ashabına ve Onların yolunu düstur edinen Allah’ın Veli kullarına.
Öncelikle bu yarışmayı bizlere vesile kılan,dünyevî beraberlik nimetine layık gören Rabbimize şükrün öncesinde Hidayet Önderleri’nin çizgisinde bir hayat bahşetmesi için sizlere ve kendime hâldaş olmanın sorumluluğuyla duacıyım…
Sevgili Aziz ve Azizeler ;
Müslüman yüreklerin vahdeti kuşanıp,
Hüseynî sünnilerin ve Hüseynî şiilerin beraberliğiyle inşallah bugünün Arz-ı Kerbela’sında, Âşura’nın hakkını Hüseynî duruş ve Seyyide Zeyneb asaletiyle, zillete kıyam edip izzet bağışlanan, dünyaya tamâh etmeyen,bu metâyı ilah edinmeyen,silahlarımızı birbirimize değil,birbirimizi düşman belleten zihniyetlere çevirip imtihanı Rıza-i İlahi yolunda verenlerden oluruz.
Esselâmu Aleykum.”
YARIŞMANIN 2. İKİNCİSİ; MESUT AKŞAR/ ANKARA
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Allah’ın selamı Muhammed ve O’nun pak Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun. Öncelikle bu matem günlerinde o kutlu Ailenin nuranÎ gerçeklerini bir kez daha hatırlatmak üzere yapmış olduğunuz yarışmadan dolayı sizlere teşekkürü bir borç bilirim.
Yarışmanız her ne kadar para ödüllü olsa da asıl hedefin ‘Hidayet Önderleri’ olan o mübarek zatların güzelliklerini ve hakikatleri böyle bir yöntemle anlatmak olduğu aşikârdır. Sizlere bu niyetinizde destek olabilmek için yarışmaya katılmayı istedim. Ne kadar okusak da layığıyla tanıyamayacağımız o mutahhar Ailenin (a.s) hayatlarını hüzünle sevinci bir arada yaşayarak tekrar ettim sayenizde.
Yarışmanıza katıldım ve ikinci olmak nasip oldu. Bilinmesini isterim ki en başından beri ödül için bir beklentim olmadı. Asıl beklentimiz Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s.) lutfu nazarlarıdır. Allah da şahittir ki kazanılan bu ödül Huseyni Mektebin yine farklı bir alanında tasarruf edilecektir. Allah emeği geçen herkesten razı olsun.
Allah’ın selamı Huseyni gönüllerin üzerine olsun…
YARIŞMANIN 3. ÜÇÜNCÜSÜ; DERYA GÜZELKAYA / KONYA
Her şekilde kazançlı çıkacağım bir yarışmaya kaydoldum temmuz ayında. Allah’ın rızasını ve peygamberimiz ile Ehl-i Beyt’in şefaati için bir yol çizenler aracılığıyla. Henüz yeterince tanımadığım Ehl-i Beyt’i tanıma arzusu ve ödülün verdiği şevk ile online olarak okumaya başladım.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki en verimli yaz tatilim bu yaz oldu. Hatta tatil bitiminde artık 2015 yazı bir tatil halinden çıkıp beni her açıdan kuşatan bir nefis terbiyesi haline gelmişti. En başta hem herkesi yarışmaya teşvik edip hem de sonra onlarla yarışacak olmayı tartıyordum. Normal şartlarda bu bana tersti. Sonra zaten yoğun okul temposu sonrası dinlenme isteği ve şeytanın yazı uyuyarak geçirmemi sağlamaya çalışması ve online okumamız gerekmesi gibi bahanelerim arasında Hz. Ali(a.s)’yi okumaya başladım. Hz. Ali’yi okudukça ve onun İslamiyet için yaptığı fedakarlıkları görünce benim insanlara O’nun hayatını okumayı tavsiye etmeyi ne kadar basite aldığımı ve bu ufacık fedakarlıkta bile gevşek olduğumu fark ettim. Kazanmak istediğim şey ödül olmaktan çıkıp insanlara okutabildiğim ve anlatabildiğim Hz. Ali cümleleri oldu. Özellikle bu kitabın Sıffin Savaşının anlatıldığı bölümü okuyacaklar kendisini Hz. Ali’nin yerine koyarak okusun. Konuşunca yargılanmak, susunca da konuşması için yakarılmak nasıl bir şey ancak böyle anlaşılır.
Daha sonra Hz. Fatımayı okumadan Hz. Hasana geçmeyi düşündüm; ama sonra vazgeçtim. Çok sonra anladım ki bana yansıtılan sessiz sakin Hz. Fatıma aslında en doğru şekilde gerçekleri ve Hakkı savunan karanlık içindeki bir fenermiş. Bu kitapta özellikle insanlar Hz. Ali’nin savaşarak halife olmak istediğini düşünmesin diye Hz. Ali’nin son çare olarak Hz. Fatıma aracılığıyla doğruları anlatmaya çalışması cümlesi beni üzdü. Ve neticede Hz. Ali’nin doğruları gösteren bu dalını da şehit ederek yok etmeye çalıştılar. Ayrıca Hz. Fatıma’nın mescitteki konuşması da dikkatlice okunmalıdır.
Sonra Hz. Hasan’ı okurken O’nun insanların onca ihanetine rağmen ılımlı olması ve bu denli isabetli kararlar alması ancak Allah’ın özel olarak seçip yarattığı kimselerde olabileceğinin bir kanıtıdır. Özellikle Muaviye’nin oyunlarına karşı attığı adımlar dikkatlice okunmalıdır.
Hz. Hüseyin. Muharrem ayında okuyarak sadece kalbimle değil aklımla da bu şanlı kıyama bir kez daha şahit oldum. Kanın kılıca galip geldiğine, gerçekten inananların birinin zalimlerin onuna denk geldiğine şahitim. Özellikle kıyam bölümünden itibaren ve Kufe halkının sessizleşmesi kısmı dikkatlice okunmalıdır.
Ve peygamberimiz. Öğrenip her anlatışımda bana bakan birbirinden değerli gözleri düşünüyorum. Bir cihanın önderini anlatarak hem kendime hem de onlara faydalı olmuşsam zaten peygamberimizin akıllara durgunluk veren tebliğ çalışmalarından az da olsa bir pay almışımdır.
Ve şimdi kazandığım ödül kazandığım bilgilerin yanında küçüldü. Bu değerli çalışma para kazanıldığında aklıma İnsan Suresindeki Hz. Ali ve Hz. Fatımayı getirecek kadar değerli oldu. Bu en büyük kazançtır. Bu yola baş koyup bu çalışmada emek harcayanlara çok teşekkür ediyorum, Allah bileğinize ve kalemize güç versin.
YARIŞMANIN 4. DÖRDÜNCÜSÜ; NURLAN KURBANZADE /ANKARA
Selamun Aleykum. İlk önce yaptığınız, programladığınız bu yarışmadan ötürü teşekkür ederim. Yarışmanın olacağını Ramazan ayında öğrendim. Yarışmaya düzenli olarak çalıştım. Kazanacağım yönünde kendimce ihtimallerim vardı, çünkü not alarak çalışmıştım.
Diğer sınavlar gibi bir sınav olmadığı için kendimi daha sorumlu his ediyordum.Yarışma Ehlibeyt ile ilgili olduğu için rast gele çalışmam doğru olmazdı. Düşüncelerim öğrenmekten ziyade, öğrendiklerimi çevremde paylaşmaktır. Amacımız her ne yolla olur olsun Hüseyni duruşu temsil etmektir. Nitekim sınav, okul ortamında, ailede vb yerlerde olabilir.
Sonda böyle bir organize için tekrardan teşekkürlerimi sunarım. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Bu din; Peygamber(s)’in hicreti ile tanındı , Hüseyn (a.s)’in kanı ile bekâ buldu.
Allah yardımcınız olsun. Hüseyni duruş devam edecek!
YARIŞMAYA KATILAN VEYA KATILAMAYAN TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZA,
RESULULLAH(S.A.A)’IN VE EHL-İ BEYT(S.A)’İNİN ŞEFAATİNİ DİLER, HEPİMİZİN YEGÂNE RABB’İ OLAN YÜCE ALLAH’A EMANET EDERİZ.
YARIŞMANIN 1. BİRİNCİSİ; KEVSER TUNCER/ İSTANBUL
“Rahman ve Rahim Olanın Adıyla Hamd yalnızca O’nadır,
Sonsuz nimetleriyle bizi kuşatan Allah’adır ve bizi sevgisiyle saran Vedûd’a…
Ve selâm olsun Resûl’e,Onun pâk Âlîne,seçkin Ashabına ve Onların yolunu düstur edinen Allah’ın Veli kullarına.
Öncelikle bu yarışmayı bizlere vesile kılan,dünyevî beraberlik nimetine layık gören Rabbimize şükrün öncesinde Hidayet Önderleri’nin çizgisinde bir hayat bahşetmesi için sizlere ve kendime hâldaş olmanın sorumluluğuyla duacıyım…
Sevgili Aziz ve Azizeler ;
Müslüman yüreklerin vahdeti kuşanıp,
Hüseynî sünnilerin ve Hüseynî şiilerin beraberliğiyle inşallah bugünün Arz-ı Kerbela’sında, Âşura’nın hakkını Hüseynî duruş ve Seyyide Zeyneb asaletiyle, zillete kıyam edip izzet bağışlanan, dünyaya tamâh etmeyen,bu metâyı ilah edinmeyen,silahlarımızı birbirimize değil,birbirimizi düşman belleten zihniyetlere çevirip imtihanı Rıza-i İlahi yolunda verenlerden oluruz.
Esselâmu Aleykum.”
YARIŞMANIN 2. İKİNCİSİ; MESUT AKŞAR/ ANKARA
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Allah’ın selamı Muhammed ve O’nun pak Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun. Öncelikle bu matem günlerinde o kutlu Ailenin nuranÎ gerçeklerini bir kez daha hatırlatmak üzere yapmış olduğunuz yarışmadan dolayı sizlere teşekkürü bir borç bilirim.
Yarışmanız her ne kadar para ödüllü olsa da asıl hedefin ‘Hidayet Önderleri’ olan o mübarek zatların güzelliklerini ve hakikatleri böyle bir yöntemle anlatmak olduğu aşikârdır. Sizlere bu niyetinizde destek olabilmek için yarışmaya katılmayı istedim. Ne kadar okusak da layığıyla tanıyamayacağımız o mutahhar Ailenin (a.s) hayatlarını hüzünle sevinci bir arada yaşayarak tekrar ettim sayenizde.
Yarışmanıza katıldım ve ikinci olmak nasip oldu. Bilinmesini isterim ki en başından beri ödül için bir beklentim olmadı. Asıl beklentimiz Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s.) lutfu nazarlarıdır. Allah da şahittir ki kazanılan bu ödül Huseyni Mektebin yine farklı bir alanında tasarruf edilecektir. Allah emeği geçen herkesten razı olsun.
Allah’ın selamı Huseyni gönüllerin üzerine olsun…
YARIŞMANIN 3. ÜÇÜNCÜSÜ; DERYA GÜZELKAYA / KONYA
Her şekilde kazançlı çıkacağım bir yarışmaya kaydoldum temmuz ayında. Allah’ın rızasını ve peygamberimiz ile Ehl-i Beyt’in şefaati için bir yol çizenler aracılığıyla. Henüz yeterince tanımadığım Ehl-i Beyt’i tanıma arzusu ve ödülün verdiği şevk ile online olarak okumaya başladım.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki en verimli yaz tatilim bu yaz oldu. Hatta tatil bitiminde artık 2015 yazı bir tatil halinden çıkıp beni her açıdan kuşatan bir nefis terbiyesi haline gelmişti. En başta hem herkesi yarışmaya teşvik edip hem de sonra onlarla yarışacak olmayı tartıyordum. Normal şartlarda bu bana tersti. Sonra zaten yoğun okul temposu sonrası dinlenme isteği ve şeytanın yazı uyuyarak geçirmemi sağlamaya çalışması ve online okumamız gerekmesi gibi bahanelerim arasında Hz. Ali(a.s)’yi okumaya başladım. Hz. Ali’yi okudukça ve onun İslamiyet için yaptığı fedakarlıkları görünce benim insanlara O’nun hayatını okumayı tavsiye etmeyi ne kadar basite aldığımı ve bu ufacık fedakarlıkta bile gevşek olduğumu fark ettim. Kazanmak istediğim şey ödül olmaktan çıkıp insanlara okutabildiğim ve anlatabildiğim Hz. Ali cümleleri oldu. Özellikle bu kitabın Sıffin Savaşının anlatıldığı bölümü okuyacaklar kendisini Hz. Ali’nin yerine koyarak okusun. Konuşunca yargılanmak, susunca da konuşması için yakarılmak nasıl bir şey ancak böyle anlaşılır.
Daha sonra Hz. Fatımayı okumadan Hz. Hasana geçmeyi düşündüm; ama sonra vazgeçtim. Çok sonra anladım ki bana yansıtılan sessiz sakin Hz. Fatıma aslında en doğru şekilde gerçekleri ve Hakkı savunan karanlık içindeki bir fenermiş. Bu kitapta özellikle insanlar Hz. Ali’nin savaşarak halife olmak istediğini düşünmesin diye Hz. Ali’nin son çare olarak Hz. Fatıma aracılığıyla doğruları anlatmaya çalışması cümlesi beni üzdü. Ve neticede Hz. Ali’nin doğruları gösteren bu dalını da şehit ederek yok etmeye çalıştılar. Ayrıca Hz. Fatıma’nın mescitteki konuşması da dikkatlice okunmalıdır.
Sonra Hz. Hasan’ı okurken O’nun insanların onca ihanetine rağmen ılımlı olması ve bu denli isabetli kararlar alması ancak Allah’ın özel olarak seçip yarattığı kimselerde olabileceğinin bir kanıtıdır. Özellikle Muaviye’nin oyunlarına karşı attığı adımlar dikkatlice okunmalıdır.
Hz. Hüseyin. Muharrem ayında okuyarak sadece kalbimle değil aklımla da bu şanlı kıyama bir kez daha şahit oldum. Kanın kılıca galip geldiğine, gerçekten inananların birinin zalimlerin onuna denk geldiğine şahitim. Özellikle kıyam bölümünden itibaren ve Kufe halkının sessizleşmesi kısmı dikkatlice okunmalıdır.
Ve peygamberimiz. Öğrenip her anlatışımda bana bakan birbirinden değerli gözleri düşünüyorum. Bir cihanın önderini anlatarak hem kendime hem de onlara faydalı olmuşsam zaten peygamberimizin akıllara durgunluk veren tebliğ çalışmalarından az da olsa bir pay almışımdır.
Ve şimdi kazandığım ödül kazandığım bilgilerin yanında küçüldü. Bu değerli çalışma para kazanıldığında aklıma İnsan Suresindeki Hz. Ali ve Hz. Fatımayı getirecek kadar değerli oldu. Bu en büyük kazançtır. Bu yola baş koyup bu çalışmada emek harcayanlara çok teşekkür ediyorum, Allah bileğinize ve kalemize güç versin.
YARIŞMANIN 4. DÖRDÜNCÜSÜ; NURLAN KURBANZADE /ANKARA
Selamun Aleykum. İlk önce yaptığınız, programladığınız bu yarışmadan ötürü teşekkür ederim. Yarışmanın olacağını Ramazan ayında öğrendim. Yarışmaya düzenli olarak çalıştım. Kazanacağım yönünde kendimce ihtimallerim vardı, çünkü not alarak çalışmıştım.
Diğer sınavlar gibi bir sınav olmadığı için kendimi daha sorumlu his ediyordum.Yarışma Ehlibeyt ile ilgili olduğu için rast gele çalışmam doğru olmazdı. Düşüncelerim öğrenmekten ziyade, öğrendiklerimi çevremde paylaşmaktır. Amacımız her ne yolla olur olsun Hüseyni duruşu temsil etmektir. Nitekim sınav, okul ortamında, ailede vb yerlerde olabilir.
Sonda böyle bir organize için tekrardan teşekkürlerimi sunarım. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Bu din; Peygamber(s)’in hicreti ile tanındı , Hüseyn (a.s)’in kanı ile bekâ buldu.
Allah yardımcınız olsun. Hüseyni duruş devam edecek!
YARIŞMAYA KATILAN VEYA KATILAMAYAN TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZA,
RESULULLAH(S.A.A)’IN VE EHL-İ BEYT(S.A)’İNİN ŞEFAATİNİ DİLER, HEPİMİZİN YEGÂNE RABB’İ OLAN YÜCE ALLAH’A EMANET EDERİZ.

GÜNDEMDEN HABERLER
Bismillahirrahmanirrahim
İslam kaynaklarında belirtildiğine göre Allah-u Teâlâ bir takım hikmetlere binaen Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunun sebebi insanlar bu mübarek ve bir gecesi bin aya bedel olan gecelerde bağışlanarak hayata tertemiz şekilde, ileriye ümitle bağlanarak yaşamını idame ettirmesidir. Kur’an ve Ehl-i Beyt özellikle de Emirülmuminin Hz. Ali’nin yaralandığı ve şehadet gecelerinde bu iki baha biçilmez emaneti Hak Teâlâ’ya vesile kılarak bağışlanarak kamil insanlığa doğru yol alma ümidiyle kadir gecesinin faziletiyle ilgili bazı rivayetleri burada zikrediyoruz.
1-Peygamber (saa) buyurmuştur: “Her kim Kadir Gecesi’ni ihya ederse gelecek yıla kadar ondan azap kaldırılacaktır.”
2-İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesi’nin taktiratı 19.cu gecede olur. Kesinleşmesi 21.ci gecede olur; 23. Gece de ise imzalanmış olur.”
3-Birisi İslam Peygamberinden (saa): “Resulullah’a (.aa): ‘Kadir Gecesi’ne girdiğimizde (o gecede), ne isteyelim Hak Teâlâ’dan?’ diye sorulduğunda, Resulullah (saa): ‘Afiyet dileyin.’ buyurdu.”
4-Peygamber (saa) buyurmuştur: “Her kim Kadir Gecesi’ni imanlı ve bilinçli şekilde ihya ederse geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış olur.”
5-Hz. Ali’den (as) naklonulur: “Fatıma (sa) Kadir gecesi, ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyor ve buyuruyordu ki: “Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.”
6-İmam-ı Bakır (as) ve İmam-ı Sadık’tan (as) naklonulur: “Birisi İslam Peygamberi’ne (saa): ‘Evim Medine’nin dışında, uzak yerdedir. Bu gecelerin hangisinde medineye gelerek kadir gecesinde yararlanayım?’ Peygamber (saa): ‘Ramazan ayının 23 gecesi Medine’ye gel.’ demiştir”
7-İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesi’nde yapılan dua kesinleşmiş kaza-kaderi geri çevirir.”
8-Bir rivayette şöyle zikredilir: “Kadir Gecesi olduğu zaman bir münadi yedinci kat gökten şöyle seslenir: Her kim İmamı Hüseyn’in (as) ziyaretinde bulunuyorsa bağışlanmıştır.”
9-İmam-ı Ali (as) şöyle naklonulur: “İmam (as), Haris Hemdani’ye şöyle buyurmaktaydı: ‘Bana her yıl Kadir Gecesi’nde bir güç bahşedilir. Bu güç şu dini kıyamete kadar koruyan evlatlarıma da bahşedilmektedir.’”
10- İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Ceddim Ali (as) Kadir Suresi’ni tilavet ederken İmam-ı Hasan (as) ve İmam-ı Hüseyin de (as) O Hazret’in yanındaydılar. İmamı Hüseyin (as) şöyle buyurdu: ‘Ey baba! Bu süreyi okuduğunda farklı bir tatlılık ve his fark ediyor musun?’ İmam (as) buyurdu ki: Ey Peygamberin evlatları: Ben bu süre hakkında öyle şeyler biliyorum ki sen şimdilik bunları bilemezsin. Bu süre indiğinde ceddin Peygamber (saa) beni yanına çağırdı. Yanına gittiğimde bu süreyi okuyarak mübarek elini benim sağ omuzuma koydu ve şöyle buyurdu: ‘Ey benin kardeşim ve vasim ve benden sonra ümmetimin velisi ve benim imansız düşmanlarımla savaşçım. Bu süre benden sonra senindir. Senden de sonra iki evlatlarınındır. Meleklerin içinde kardeşim olan Cebrail (as) ümmetimin bir yılda meydana gelecek olaylarını Kadir Gecesi’nde bana haber vermektedir. Benden sonra bu haberleri sana verecektir. Bu süre senin ve evlatlarının kalbinde her zaman bir ışıldayan nur olarak kalacaktır. Bu ta Zuhur edecek Kaim’imizin (af) zamanına kadar bu şekilde devam edecektir.’”
11- İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Ey Ebu Besir! Mübarek Kadir Gecesi’nde hacı adayları belirlenir. Gelecek yıla kadar insanların ölümü-kalımı, rızık ve geçimleri, ecelleri, sağlık ve hastalıkları bu gecede belirlenmiş olur.”
12- İmam-ı Bakır’dan (as) Kadir Gecesi’nin alametinden sorulur: “O gece insana çok güzel bir koku gelir. Kış mevsimi ise havada sıcaklık olur yaz mevsimi ise biraz serin ve yumuşak olur.”
13- Peygamber Efendimiz’den (saa)şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Musa dedi ki: ‘İlahi! Ben senin yakınlığını istiyorum.’ Allah şöyle buyurdu: ‘Benim yakınlığım Kadir Gecesi’nde uyanık kalanlar içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Senin rahmetini istiyorum.’ Buyurdu ki: ‘Benim rahmetim Kadir Gecesi’nde fakirlere acıyanlar içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Ben sırat köprüsünden geçmek istiyorum.’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi sadaka verenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Cennet ağaçlarını ve onun meyvelerini istiyorum.’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi’nin tespihlerini, tespih edenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Kurtuluş istiyorum.’ dedi ki: ‘Ateşten mi kurtulmak istiyorsun?’ dedi ki: ‘Evet’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi’nde istiğfar edenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Senin rızanı istiyorum.’ Buyurdu ki: ‘Benim hoşnutluğum, Kadir Gecesi’nde iki rekât namaz kılanlar içindir.’
14- İmam Hasan Askeri’nin (as) duasında şöyle dediğini rivayet edilmektedir:
“Allah’ım, kesin olan büyük emrinden, hüküm ve takdir ettiğin şeyde, Kadir Gecesi’nde hikmetli emrinden halka bağışladığın ve belirlediğin şeyde, beni evini ziyaret eden, hacları kabul olan ve çabaları mükâfat kazanan hacılardan karar kıl”
15-İmam Muhammed Bakır’dan (as) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Kadir Gecesi’ni ihya eden kimsenin günahları gökteki yıldızların sayısı, dağların ağırlığı ve denizlerin ölçüsü kadar da olsa bağışlanır.”
16-“Resulullah’a (saa) “Kadir Gecesi’ne girdiğimizde (o gecede), ne isteyelim Hak Teâlâ’dan?” diye sorulduğunda, Resulullah (saa): “Afiyet dileyin.” buyurdu.
17-İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) söyle rivayet edilmiştir:“Kadir Gecesi olunca gökyüzünün yedinci katından bir münadi arşın ortasından söyle nida eder: ‘Allah Teâlâ İmam Hüseyin’in (as) kabrinin ziyaretine gelenlerin hepsini bağışladı.’”
18-Ramazan ayının son on günü olduğunda, Resulullah (saa) yatağını dürer, ibadet için kemerini sıklardı. Yirmi üçüncü gece aile fertlerini uyandırır ve uyuyanların yüzüne su serperdi.
19-Hz. Fatıma (as) bu gecede aile fertlerinin uyumasına izin vermezdi. Bunu da onlara az yemek vermek ve gündüzler uyumakla sağlamaya çalışır ve söyle buyururdu: “Asıl mahrum ve yoksun kimse, bu gecenin hayrından yoksun kalan kimsedir.”
20-Rivayet edildiğine göre İmam-ı Cafer Sadık (as),bir ara şiddetli bir şekilde hastalanmıştı. Buna rağmen Ramazan Ayı’nın 23. gecesi olduğunda akrabalarından kendisini camiye götürmelerini istedi ve o gece sabaha kadar camide kaldı.
21-Yine söyle rivayet edilmiştir: “Kim Kadir Gecesi’nde İmam Hüseyin’in kabrinin yanında olur da orada iki rekât veya mümkün olduğu kadar namaz kılacak olursa ve Allah’tan cenneti ister ve cehennem ateşinden O’na sığınırsa, Allah ona istediği şeyi verir ve ona cehennem ateşinden sığınak verir.”
22- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) nakledilir: “Amellerin hesabının başlangıç yılı Kadir Gecesi’dir. O gecede gelecek yılın hesabı yapılır.”
23-İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Her kim Kadir Sure’sini sesli okursa eline kılıcı almış Allah yolunda cihat eden birisi gibidir. Her kimde bu süreyi yavaş ve sessiz okursa Allah-u Teâlâ yolunda kanına boyanan birisi gibidir.”
24-İmam-ı Hasan Askeri (as) buyurmuştur: “Kadir Gecelerinin 19 ve 21. günlerine ulaşamadın veyahutta bulunamadınızsa 23. geceyi sakın elden verip ihmalkârlıkta bulunmayın.”
25- Resulullah’a (saa) buyurmuştur: “Kadir Gecelerinin ihyalarına katılan ve ahiret gününe inanan mümin birisi ise tüm günahları bağışlanmış olur.”
26- İmam-ı Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilir: “Allah katında yılın 12 ayı vardır. Bu ayların en faziletlisi ise Ramazan ayıdır. Ramazan ayının kalbi ise Kadir Gecesidir.
27- İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesinde yapılan namaz, zekât ve diğer hayırlı salih ameller Kadir Gecesi olmayan aylarda yapılan bin aydan daha faziletlidir.”
28-İmam-ı Sadık’a (as) şöyle sorulur: “Kadir Gecesi sadece Peygamber’in dönemine mi aitti? Ondan sonraki dönemde geçersiz midir?” İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Eğer Kadir Gecesi kaldırılırsa Kur’an’da kaldırılmış olur.”
29-İmam Cafer-i Sadık’tan (as) rivayet edilen bir hadis şöyledir: “Hacılar Kadir Gecesi’nde belirlenir; o yıla ait olan hadiseler, belalar ve rızıklar da o gecede belirlenir. İşte o geceyi üçün (Ramazan ayının 19, 21 ve 23. gecelerin) birinde ara.”
30- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) şöyle nakledilmiştir:“Kadir Gecesi her yıl devam eder gündüzü de gecesi gibi mübarek ve kutsaldır.”
31- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: Kadir Gecesi olurda o gecede birisi uyanık olurda bağışlanmamış olursa Allah’ın nefirini onuz üzerine olsun. Her kim bu gecenin hayrından uzak kalırsa bütün hayırlardan uzak kalmıştır. Kendisini bu geceden mahrum eden mahrum kalmıştır.”
32-Bazı rivayetlerde şöyle geçer: “Daima içki içen, anne ve babaya eziyet eden ve günahlarda ısrar edenler kadir gecesinin mağfiret, bereket ve rahmetinden mahrum kalabileceklerini hatırlatır.”
33- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Ramazan ayının evvelinden sonuna kadar cemaat namazına iştirak eden birisi Kadir Gecesi’nden yararlanmış olur.”
34- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim helal yoldan mal kesp ederde bu helal malıyla iftariye verirse Ramazan ayının bütün gecelerinde melekler ona selam gönderirler ve Cebrail (as) Kadir Gecesi onunla tokalaşarak kucaklaşır. Bunu alameti ise onun kalbi yumuş alır ve gözlerinden yaş gelmeye başlar.
35- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Kadir Gecesi’ni ihya ederek uyanık kalırsa ta gelecek yılın Kadir Gecesi’ni kadar ondan cehennem azabı kaldırılmış olur.”
36- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) şöyle nakledilmiştir:“Annem Fatıma’nın (sa) sürekli kıldığı iki rekat namaz vardı; bu namazı Cebrail ona öğretmişti. İlk rekâtta Hamd Suresi’nden sonra yüz defa Kadir Suresi’ni, ikinci rekâtta ise Hamd Suresi’nden sonra yüz defa İhlâs Suresi’ni okurdu.”
37-Bir çok muteber rivayetlerde şöyle zikredilir: “Kadir Gecesinin sahibi İmam-ı Zaman’dır (af). Melekler herkesin gelecek yıla kadar olan ömürlerinde olayları İmam-ı Zaman’a sunmaktalar. Resulullah’ın (saa) döneminde O Hazret’e sundukları gibi melekler her dönemde o zamanın İmam’ına inerler ve ona teslim ederler.
İslam kaynaklarında belirtildiğine göre Allah-u Teâlâ bir takım hikmetlere binaen Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunun sebebi insanlar bu mübarek ve bir gecesi bin aya bedel olan gecelerde bağışlanarak hayata tertemiz şekilde, ileriye ümitle bağlanarak yaşamını idame ettirmesidir. Kur’an ve Ehl-i Beyt özellikle de Emirülmuminin Hz. Ali’nin yaralandığı ve şehadet gecelerinde bu iki baha biçilmez emaneti Hak Teâlâ’ya vesile kılarak bağışlanarak kamil insanlığa doğru yol alma ümidiyle kadir gecesinin faziletiyle ilgili bazı rivayetleri burada zikrediyoruz.
1-Peygamber (saa) buyurmuştur: “Her kim Kadir Gecesi’ni ihya ederse gelecek yıla kadar ondan azap kaldırılacaktır.”
2-İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesi’nin taktiratı 19.cu gecede olur. Kesinleşmesi 21.ci gecede olur; 23. Gece de ise imzalanmış olur.”
3-Birisi İslam Peygamberinden (saa): “Resulullah’a (.aa): ‘Kadir Gecesi’ne girdiğimizde (o gecede), ne isteyelim Hak Teâlâ’dan?’ diye sorulduğunda, Resulullah (saa): ‘Afiyet dileyin.’ buyurdu.”
4-Peygamber (saa) buyurmuştur: “Her kim Kadir Gecesi’ni imanlı ve bilinçli şekilde ihya ederse geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış olur.”
5-Hz. Ali’den (as) naklonulur: “Fatıma (sa) Kadir gecesi, ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyor ve buyuruyordu ki: “Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.”
6-İmam-ı Bakır (as) ve İmam-ı Sadık’tan (as) naklonulur: “Birisi İslam Peygamberi’ne (saa): ‘Evim Medine’nin dışında, uzak yerdedir. Bu gecelerin hangisinde medineye gelerek kadir gecesinde yararlanayım?’ Peygamber (saa): ‘Ramazan ayının 23 gecesi Medine’ye gel.’ demiştir”
7-İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesi’nde yapılan dua kesinleşmiş kaza-kaderi geri çevirir.”
8-Bir rivayette şöyle zikredilir: “Kadir Gecesi olduğu zaman bir münadi yedinci kat gökten şöyle seslenir: Her kim İmamı Hüseyn’in (as) ziyaretinde bulunuyorsa bağışlanmıştır.”
9-İmam-ı Ali (as) şöyle naklonulur: “İmam (as), Haris Hemdani’ye şöyle buyurmaktaydı: ‘Bana her yıl Kadir Gecesi’nde bir güç bahşedilir. Bu güç şu dini kıyamete kadar koruyan evlatlarıma da bahşedilmektedir.’”
10- İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Ceddim Ali (as) Kadir Suresi’ni tilavet ederken İmam-ı Hasan (as) ve İmam-ı Hüseyin de (as) O Hazret’in yanındaydılar. İmamı Hüseyin (as) şöyle buyurdu: ‘Ey baba! Bu süreyi okuduğunda farklı bir tatlılık ve his fark ediyor musun?’ İmam (as) buyurdu ki: Ey Peygamberin evlatları: Ben bu süre hakkında öyle şeyler biliyorum ki sen şimdilik bunları bilemezsin. Bu süre indiğinde ceddin Peygamber (saa) beni yanına çağırdı. Yanına gittiğimde bu süreyi okuyarak mübarek elini benim sağ omuzuma koydu ve şöyle buyurdu: ‘Ey benin kardeşim ve vasim ve benden sonra ümmetimin velisi ve benim imansız düşmanlarımla savaşçım. Bu süre benden sonra senindir. Senden de sonra iki evlatlarınındır. Meleklerin içinde kardeşim olan Cebrail (as) ümmetimin bir yılda meydana gelecek olaylarını Kadir Gecesi’nde bana haber vermektedir. Benden sonra bu haberleri sana verecektir. Bu süre senin ve evlatlarının kalbinde her zaman bir ışıldayan nur olarak kalacaktır. Bu ta Zuhur edecek Kaim’imizin (af) zamanına kadar bu şekilde devam edecektir.’”
11- İmam-ı Sadık (as) buyurmuştur: “Ey Ebu Besir! Mübarek Kadir Gecesi’nde hacı adayları belirlenir. Gelecek yıla kadar insanların ölümü-kalımı, rızık ve geçimleri, ecelleri, sağlık ve hastalıkları bu gecede belirlenmiş olur.”
12- İmam-ı Bakır’dan (as) Kadir Gecesi’nin alametinden sorulur: “O gece insana çok güzel bir koku gelir. Kış mevsimi ise havada sıcaklık olur yaz mevsimi ise biraz serin ve yumuşak olur.”
13- Peygamber Efendimiz’den (saa)şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Musa dedi ki: ‘İlahi! Ben senin yakınlığını istiyorum.’ Allah şöyle buyurdu: ‘Benim yakınlığım Kadir Gecesi’nde uyanık kalanlar içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Senin rahmetini istiyorum.’ Buyurdu ki: ‘Benim rahmetim Kadir Gecesi’nde fakirlere acıyanlar içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Ben sırat köprüsünden geçmek istiyorum.’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi sadaka verenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Cennet ağaçlarını ve onun meyvelerini istiyorum.’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi’nin tespihlerini, tespih edenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Kurtuluş istiyorum.’ dedi ki: ‘Ateşten mi kurtulmak istiyorsun?’ dedi ki: ‘Evet’ buyurdu ki: ‘Bu, Kadir Gecesi’nde istiğfar edenler içindir.’ dedi ki: ‘İlahi! Senin rızanı istiyorum.’ Buyurdu ki: ‘Benim hoşnutluğum, Kadir Gecesi’nde iki rekât namaz kılanlar içindir.’
14- İmam Hasan Askeri’nin (as) duasında şöyle dediğini rivayet edilmektedir:
“Allah’ım, kesin olan büyük emrinden, hüküm ve takdir ettiğin şeyde, Kadir Gecesi’nde hikmetli emrinden halka bağışladığın ve belirlediğin şeyde, beni evini ziyaret eden, hacları kabul olan ve çabaları mükâfat kazanan hacılardan karar kıl”
15-İmam Muhammed Bakır’dan (as) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Kadir Gecesi’ni ihya eden kimsenin günahları gökteki yıldızların sayısı, dağların ağırlığı ve denizlerin ölçüsü kadar da olsa bağışlanır.”
16-“Resulullah’a (saa) “Kadir Gecesi’ne girdiğimizde (o gecede), ne isteyelim Hak Teâlâ’dan?” diye sorulduğunda, Resulullah (saa): “Afiyet dileyin.” buyurdu.
17-İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) söyle rivayet edilmiştir:“Kadir Gecesi olunca gökyüzünün yedinci katından bir münadi arşın ortasından söyle nida eder: ‘Allah Teâlâ İmam Hüseyin’in (as) kabrinin ziyaretine gelenlerin hepsini bağışladı.’”
18-Ramazan ayının son on günü olduğunda, Resulullah (saa) yatağını dürer, ibadet için kemerini sıklardı. Yirmi üçüncü gece aile fertlerini uyandırır ve uyuyanların yüzüne su serperdi.
19-Hz. Fatıma (as) bu gecede aile fertlerinin uyumasına izin vermezdi. Bunu da onlara az yemek vermek ve gündüzler uyumakla sağlamaya çalışır ve söyle buyururdu: “Asıl mahrum ve yoksun kimse, bu gecenin hayrından yoksun kalan kimsedir.”
20-Rivayet edildiğine göre İmam-ı Cafer Sadık (as),bir ara şiddetli bir şekilde hastalanmıştı. Buna rağmen Ramazan Ayı’nın 23. gecesi olduğunda akrabalarından kendisini camiye götürmelerini istedi ve o gece sabaha kadar camide kaldı.
21-Yine söyle rivayet edilmiştir: “Kim Kadir Gecesi’nde İmam Hüseyin’in kabrinin yanında olur da orada iki rekât veya mümkün olduğu kadar namaz kılacak olursa ve Allah’tan cenneti ister ve cehennem ateşinden O’na sığınırsa, Allah ona istediği şeyi verir ve ona cehennem ateşinden sığınak verir.”
22- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) nakledilir: “Amellerin hesabının başlangıç yılı Kadir Gecesi’dir. O gecede gelecek yılın hesabı yapılır.”
23-İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Her kim Kadir Sure’sini sesli okursa eline kılıcı almış Allah yolunda cihat eden birisi gibidir. Her kimde bu süreyi yavaş ve sessiz okursa Allah-u Teâlâ yolunda kanına boyanan birisi gibidir.”
24-İmam-ı Hasan Askeri (as) buyurmuştur: “Kadir Gecelerinin 19 ve 21. günlerine ulaşamadın veyahutta bulunamadınızsa 23. geceyi sakın elden verip ihmalkârlıkta bulunmayın.”
25- Resulullah’a (saa) buyurmuştur: “Kadir Gecelerinin ihyalarına katılan ve ahiret gününe inanan mümin birisi ise tüm günahları bağışlanmış olur.”
26- İmam-ı Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilir: “Allah katında yılın 12 ayı vardır. Bu ayların en faziletlisi ise Ramazan ayıdır. Ramazan ayının kalbi ise Kadir Gecesidir.
27- İmam-ı Bakır (as) buyurmuştur: “Kadir Gecesinde yapılan namaz, zekât ve diğer hayırlı salih ameller Kadir Gecesi olmayan aylarda yapılan bin aydan daha faziletlidir.”
28-İmam-ı Sadık’a (as) şöyle sorulur: “Kadir Gecesi sadece Peygamber’in dönemine mi aitti? Ondan sonraki dönemde geçersiz midir?” İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Eğer Kadir Gecesi kaldırılırsa Kur’an’da kaldırılmış olur.”
29-İmam Cafer-i Sadık’tan (as) rivayet edilen bir hadis şöyledir: “Hacılar Kadir Gecesi’nde belirlenir; o yıla ait olan hadiseler, belalar ve rızıklar da o gecede belirlenir. İşte o geceyi üçün (Ramazan ayının 19, 21 ve 23. gecelerin) birinde ara.”
30- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) şöyle nakledilmiştir:“Kadir Gecesi her yıl devam eder gündüzü de gecesi gibi mübarek ve kutsaldır.”
31- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: Kadir Gecesi olurda o gecede birisi uyanık olurda bağışlanmamış olursa Allah’ın nefirini onuz üzerine olsun. Her kim bu gecenin hayrından uzak kalırsa bütün hayırlardan uzak kalmıştır. Kendisini bu geceden mahrum eden mahrum kalmıştır.”
32-Bazı rivayetlerde şöyle geçer: “Daima içki içen, anne ve babaya eziyet eden ve günahlarda ısrar edenler kadir gecesinin mağfiret, bereket ve rahmetinden mahrum kalabileceklerini hatırlatır.”
33- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Ramazan ayının evvelinden sonuna kadar cemaat namazına iştirak eden birisi Kadir Gecesi’nden yararlanmış olur.”
34- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim helal yoldan mal kesp ederde bu helal malıyla iftariye verirse Ramazan ayının bütün gecelerinde melekler ona selam gönderirler ve Cebrail (as) Kadir Gecesi onunla tokalaşarak kucaklaşır. Bunu alameti ise onun kalbi yumuş alır ve gözlerinden yaş gelmeye başlar.
35- Peygamber’den (saa) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Kadir Gecesi’ni ihya ederek uyanık kalırsa ta gelecek yılın Kadir Gecesi’ni kadar ondan cehennem azabı kaldırılmış olur.”
36- İmam-ı Cafer Sadık’tan (as) şöyle nakledilmiştir:“Annem Fatıma’nın (sa) sürekli kıldığı iki rekat namaz vardı; bu namazı Cebrail ona öğretmişti. İlk rekâtta Hamd Suresi’nden sonra yüz defa Kadir Suresi’ni, ikinci rekâtta ise Hamd Suresi’nden sonra yüz defa İhlâs Suresi’ni okurdu.”
37-Bir çok muteber rivayetlerde şöyle zikredilir: “Kadir Gecesinin sahibi İmam-ı Zaman’dır (af). Melekler herkesin gelecek yıla kadar olan ömürlerinde olayları İmam-ı Zaman’a sunmaktalar. Resulullah’ın (saa) döneminde O Hazret’e sundukları gibi melekler her dönemde o zamanın İmam’ına inerler ve ona teslim ederler.

ORUCUN KEFFARETİ
Bilerek Bozulan Ramazan Orucunun Kefareti
Kefaret ve Kefaret Verilmesi Gereken Yerler:
1- Ramazan ayında, şer’î bir özrü olmaksızın bilerek ve isteyerek orucu bozacak bir şey yapan kimse, bu orucun kazasına ilave olarak kefaret vermekle de yükümlü olur. Bozduğu takdirde kefaret vermesi gerektiğini bilmekle bilmemek arasında fark yoktur (hükmü değiştirmez)
Uyarı:
Herhangi bir özürden dolayı Ramazan orucunun kendisine vacip olmadığına ihtimal veren ve bundan dolayı oruç tutmayan kimse, daha sonra vacip olduğunu anlarsa, kazaya ilave olarak kefaret de vermelidir. (Ramazan ayı orucu sırf ihtimale dayanılarak bozulamaz.) Ancak zarardan korkma nedeniyle oruç bozulur ve bu korku halkın nezdinde normal olarak karşılanırsa, sadece orucun kazası vacip olur, kefaret gerekmez.
Şer’î hükmü bilmediğinden dolayı orucu batıl eden bir şey yapan kimse, örneğin başını suya daldırırsa ve bunun orucu batıl ettiğini bilmezse, orucu batıl olur ve o orucu kaza etmesi gerekir; ancak kefaret gerekmez.
Oruçlu kimse, haram olduğunu bildiği bir şey yapar, ancak bu haramın orucu batıl ettiğini bilmezse, kazaya ilave olarak vacip ihtiyat gereği kefaret de vermelidir.
Belli bir sebepten dolayı mükellefe orucu bozmak vacip veya caiz olursa, örneğin orucu batıl edecek bir şey yapmaya mecbur edilirse veya boğulan birini kurtarmak için suya dalmak zorunda kalırsa, kefaret vacip olmaz ama o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Oruçlu iken insanın ağzına içinden bir şeyler gelirse onları geri yutmamalıdır. Bilerek yutulduğu takdirde kaza ve kefaret gerekir.
3- Kendisine güvenilemeyecek kimse iftar vaktinin girdiğini söyler ve onun sözüne binaen iftar edilirse, daha sonra iftar vaktinin girmediği anlaşıldığı takdire kaza ve kefaret vacip olur.
4- Ramazan ayında oruçlu bir kimse oruçlu eşiyle cinsel ilişkiye girer ve eşi de buna razı olursa, bilerek oruçlarını bozmuş sayılırlar ve her ikisine de kaza ve kefaret vacip olur.
Kefaretin Miktarı ve Verilme Şekli
1- Ramazan orucunun bilerek bozulması halinde kefaret olarak şu üç şeyden biri verilmelidir:
Bir köle azat etmek
Altmış gün oruç tutmak
Altmış fakire yemek vermek
Uyarı:
Çağımızda kölelik olmadığı için mükellef geriye kalan iki şeyden birini yapmalıdır.
Kefaretin miktarında zina, istimna ve haram bir şey yiyip içerek orucu bozmak gibi, orucu helal bir şeyle bozmak arasında bir fark yoktur. Ancak haram bir şey ile oruç bozulduğunda müstahap ihtiyat gereği cem kefareti verilmelidir; yani hem köle azat edilmeli, hem altmış gün oruç tutulmalı, hem de altmış fakir doyurulmalıdır.
Mükellef bunlardan hiçbirini yapmaya kadir değilse, gücünün yettiği miktarda fakir doyurmalı ve vacip ihtiyat gereği istiğfar da etmelidir. Hiçbir şekilde fakir doyurmaya kadir değilse, sadece istiğfar etmesi de yeterlidir; yani hem dille hem de kalben “Estağfirullah”(Allah’tan bağışlanma diliyorum) demelidir.
Oruç tutmaya ve fakir doyurmaya gücü yetmediğinden dolayı istiğfar etmekle yükümlü biri daha sonra oruç tutacak veya fakir doyuracak güce ulaşırsa oruç tutması veya fakir doyurması gerekmez. Ancak müstehap ihtiyat gereği bunu yapabilir.
2- Ramazan ayının kefaretini altmış gün oruç tutarak ödemek isteyen bir kimse, bir ay ve diğer aydan da en az bir gün kesintisiz oruç tutmalıdır. Ama ikinci aydan geri kalan günleri ardı ardına tutması gerekmez.
3- Ramazan ayı kefareti olarak altmış gün oruç tutmak isteyen bir kadın, bu oruçları tutma esnasında hayız vb. durumlarla karşılaşırsa âdeti bittikten sonra orucuna kaldığı yerden devam edebilir ve bu oruçlara yeniden başlaması gerekmez.
4- Altmış fakiri doyurma işi iki şekilde yapılabilir:
Hazır yemekle doyurmak
Kişi başına 750 gram (1 mud) buğday, un, pirinç vb. gıda malzemesi vermek
5- Oruç kefareti olarak altmış fakiri doyurmak isteyen bir kimse altmış fakire ulaşabiliyorsa, bir kişiye birden fazla fakir hakkı vermemeli, her fakire bir fakir hakkı vermelidir. Ancak fakirin ev halkı sayısınca yemek vermenin sakıncası yoktur.
Uyarı:
Fakir konusunda çocuk veya yetişkin, kadın veya erkek arasında bir fark yoktur.
Kefaret Hükümleri
1- Bir günde birden fazla orucu bozacak iş yapan kimseye sadece bir kefaret vacip olur. Ancak cinsel ilişki veya istimnayla bozulursa, vacip ihtiyat gereği istimna veya cinsel ilişki sayısınca kefaret verilmelidir.
2- Orucunu bilerek batıl eden kimse, orucunu bozduktan sonra yolculuğa çıkarsa, bu yolculuk, kefaretin onun boynundan kalkmasına neden olmaz. Dolayısıyla Ramazan ayında cenabet olan bir kimse uykudan uyanır, cenabet olduğunu fark eder, ama fecirden önce gusül veya teyemmüm etmez de oruçtan kurtulmak için fecirden sonra yolculuğa çıkmaya karar vermesi ile gündüz yolculuğa çıkması, kefaretin onun boynundan kalkmasına neden olmaz.
3- Kefaret vermesi gereken bir kimsenin onu hemen yerine getirmesi gerekmez. Ancak “Vacibi yapmada tembellik ediyor.” denecek kadar da geciktirilmemelidir.
4- Vacip kefaretin üzerinden birkaç yıl geçerse, miktarında bir artış olmaz.
5- Orucun kefaretinde kazayla kefaret arasında sıralama şart değildir.
Ramazan Ayına Ait Kaza Orucunun Kefareti
Ramazan orucunun kazasını öğleden sonra bozmak caiz değildir; bilerek bozulduğu takdirde kefaret gerektirir.
Uyarı:
Ramazan ayının kaza orucunu tutan bir kimse, vakit darlığı dışında, dilerse öğleden önce orucunu bozabilir. Örneğin beş gün kaza orucu varsa ve Ramazan ayına da beş gün kalmışsa, vacip ihtiyat gereği öğleden önce orucunu bozamaz ancak bozarsa da kefaret gerekmez.
Ücret karşılığı ölen kimsenin kaza orucunu tutan kimse, öğleden sonra orucunu bozarsa kefaret vermek gerekmez.
Ramazan ayına ait kaza orucunun kefareti, on fakire yemek vermektir. Buna gücü olmayan kimse için üç gün oruç tutmaktır.
Geciktirme Kefareti
Ramazan ayı orucunu bir özürden dolayı tutamayan ve herhangi bir özrü olmadığı halde bir sonraki Ramazan ayına kadar bunu kaza etmeyen kimse, daha sonra o orucu kaza etmeli ve ilave olarak gecikme kefareti vermelidir. Ancak orucun kazasını bir sonraki Ramazan ayına kadar mazur olduğundan dolayı tutamazsa, mesela yolcuysa ve bu yolculuğu bir sonraki Ramazan’a kadar devam ederse, sadece oruçların kazasını tutması yeterlidir ve kefaret vermesi gerekmez. Ancak müstehap ihtiyata uymak isterse, kazayla birlikte kefaret de vermelidir. Hastalıkla ilgili ayrıntılar, ileriki konularda açıklanacaktır.
Uyarı:
Ramazan ayının kaza orucunu bir sonraki Ramazan’a kadar geciktirmenin kefaret gerektirdiğini bilmemek, Kefareti ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu meseleyi bilmeyerek Ramazan ayının kaza oruçlarını bir sonraki Ramazan’a kadar kaza etmeyen kimse, kazaya ilave olarak gecikme kefareti de vermelidir.
Ramazan ayı orucunun kazasının geciktirilmesi bir kez kefaret gerektirir; birkaç yıl geciktirmek kefaret miktarını arttırmaz. Dolayısıyla Ramazan ayının oruçlarının kazasını birkaç yıl geciktiren kimse kazaya ilave olarak her gün için bir gecikme kefareti (mesela; aradan üç yıl geçmiş olsa bile, yedi gün kaza orucu varsa, yedi gün kaza orucu tutmak ve yedi kefaret) vermekle mükelleftir.
Geciktirme kefareti 1 mud (750 gram) yiyecektir ve fakire verilmelidir.
Uyarı:
Her gün için 750 gram kefaret vermesi gereken mükellef, dilerse birkaç günün kefaretini bir fakire verebilir.
Fidye
Kimler fidye vermelidir?
1- Oruç tutmanın kendileri için meşakkatli olduğu yaşlı kadın ve erkekler.
2- Susama hastalığı nedeniyle sık sık su içmeleri gereken ve bu nedenle oruç tutmakta zorlanan insanlar.
3- Doğum yaklaştığından dolayı orucun gebeliklerine zararı olan hamile kadınlar.
4- Sütü az olan ve oruç tuttuğu takdirde süt emen çocuğuna zararı olan süt veren anneler.
5- Hasta olduğundan dolayı orucun kendisine zararlı olduğu ve bir sonraki Ramazan’a kadar hastalığı devam eden kimseler.
Orucun bebeğine zarar vermesinden korkan hamile kadınlar oruçlarını yemelidirler. Ancak tutmadıkları her gün için fidye vermeli, daha sonra oruçlarını kaza etmelidirler.
Oruç tuttuğu takdirde sütünün azalacağından veya kuruyacağından korkan ve süt veren anneler, orucun süt verdikleri çocuğa zarar vermesinden korkarlarsa, oruçlarını yemelidirler. Ancak tutmadıkları her gün için fidye vermeli, daha sonra oruçlarını kaza etmelidirler.
Hastalığı dolayısıyla Ramazan ayında oruç tutamayan kimse, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmezse, tutamadığı oruçlarını kaza etmesi gerekmez, ancak tutamadığı her gün için fidye vermelidir.
Uyarı:
Hastalığı dolayısıyla Ramazan ayı orucunu tutamayan kadın, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmez ve bu yüzden oruçlarını kaza edemezse, fidye bizzat kendisine vacip olur; kocasına bir şey vacip olmaz.
İki yıl üst üste hamile olan ve şer’î özrü olduğundan dolayı orucunu tutamayan kadına sadece oruçlarının kazası vacip olur. Ancak orucunu cenine veya çocuğa zarar gelmesinden korktuğu için yemişse, kazaya ilave olarak fidye de vermesi gerekir. Aynı şekilde, tutmadığı yılın kazasını bir sonraki yıla kadar şer’î özrü olmaksızın geciktirmişse, kaza ve fidyeye ilave olarak bir de geciktirme kefareti vermelidir.
Fidyenin Miktarı
Fidyenin miktarı, geciktirme kefaretinin miktarı kadardır; yani her gün için bir fakire 750 gram yiyecek verilmelidir.
Kefaretle İlgili Bir Hatırlatma
Belli bir günde oruç tutmayı nezrettiği halde o gün bilerek oruç tutmayan veya tuttuğu orucu bilerek bozan kimse, kefaret vermelidir.
Uyarı:
Nezir/ adak kefareti yemin kefareti ile aynıdır.
Kaza Gerektiren Kefaret Gerektirmeyen Yerler
1- Ramazan ayında oruç tutmaya niyet etmeyen veya orucunu riyayla tutan kimse, orucu batıl eden herhangi bir şey yapmazsa, o günün orucunu kaza etmelidir; ancak kefaret vermesi gerekmez.
2- Ramazan ayında cenabet guslü almayı unutup cenabetli bir şekilde bir veya birkaç gün oruç tutan kimse, o şekilde tuttuğu oruçları kaza etmelidir.
3- Ramazan ayında sahur vakti, sabah olup olmadığını araştırmadan orucu bozan şeylerden birini yapan kimse, daha sonra sabah olduğunu anlarsa o günün kazasını tutmalıdır. Ancak aynı kimse araştırır, henüz sabah olmadığını anlar ve orucu bozan herhangi bir şey yapar da daha sonra sabah olduğunu anlarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekmez.
4- Ramazan ayında havanın kararmasından veya şer’an sözü delil sayılan birinin haber vermesinden dolayı iftar eden bir kimse, daha sonra o vakitte henüz akşam olmadığını anlarsa, o günün orucunu tutmalıdır.
5- Havanın bulutlu olmasından dolayı akşam olduğunu sanıp iftar eden bir kimse, daha sonra akşam vaktinin girmediğini anlarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekmez.
6- Sahur vaktinde sabah olduğuna yakin edilmedikçe orucu batıl eden şeylerin yapılmasında sakınca yoktur. Ancak daha sonra o vakitte sabah olduğu anlaşılırsa, bu durumun hükmü üçüncü meselede açıklandığı gibidir.
7- Oruçlu kimse Ramazan ayında akşam olduğuna emin olmadan iftar edemez. Ancak akşam olduğuna emin olur da iftar eder ve daha sonra akşam olmadığını anlarsa, dört ve beşinci meselede söylendiği şekilde davranılmalıdır.
8- Abdest alırken müstahap olduğu için gargara yapan kimsenin, elinde olmaksızın boğazına su kaçarsa, orucu sahihtir ve kaza etmesi gerekmez. Ancak gargarayı abdestten dolayı değil de serinlemek vb. nedenden dolayı yapar ve elinde olmadan boğazına su kaçarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
Kaza Orucu Hükümleri
1- Bir gün koma halinde baygın yatan kimse, bu nedenle farz oruçlarını tutamamışsa, onları kaza etmesi gerekmez.
2- Sarhoşluk nedeniyle oruç tutamayan, mesela sarhoş olduğundan dolayı niyet edemeyen kimse, akşama kadar orucu bozan bir şey yapmasa dahi o günün orucunu kaza etmelidir.
3- Oruca niyet ettikten sonra sarhoş olan, özellikle de aklı devre dışı bırakan aşırı sarhoşluklarda günün tamamını veya bir kısmını bu şekilde geçiren kimse, vacip ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmelidir.
Uyarı:
İkinci ve üçüncü meselede sarhoş edici maddeyi kullanan kimse; ister haram olduğunu bilerek kullansın, ister sarhoş edici olduğunu bilmeden veya hastalık gibi helal bir nedenle kullansın, hüküm değişmez.
4- Kadınlar aybaşı hallerinden veya hamilelikten dolayı tutamadıkları oruçları Ramazan ayından sonra kaza etmelidirler.
5- Belli bir mazeretten dolayı birkaç gün oruç tutmayan kimse, daha sonra kaç gün oruç tutmadığını hatırlamazsa; mesela Ramazan ayının 25. günü mü, yoksa 26. günü mü yolculuğa çıktığını ve bundan dolayı 5 gün mü, 6 gün mü kaza etmesi gerektiğini bilmiyorsa, az olan miktarı kaza edebilir. Ancak orucu yemeye başladığı günü bilirse, mesela 5. gün yolculuğa çıktığını biliyor, ama 10. gün mü yoksa 11. gün mü yolculuktan döndüğünü bilmiyorsa, bu durumda vacip ihtiyat gereği fazla olan ihtimali kaza etmelidir.
6- Birden fazla Ramazan ayına ait kazası olan kimse, hangisini daha önce tutarsa sakıncası yoktur. Ancak son Ramazan’ın kazasının vakti daralırsa, mesela son 5 gün kalmışsa ve son Ramazan’dan 5 gün kazası varsa, vacip ihtiyat gereği son Ramazan ayından kalan kazaları tutmalıdır.
7- Ramazan ayının kazasını tutan kimse, kaza tutmak için başka vakti varsa, öğleden önce orucunu bozabilir. Ancak öğleden sonra bozmak caiz değildir.
8- Hastalık dolayısıyla Ramazan ayı oruçlarını tutamayan kimse, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmezse, geçen Ramazan’ın kazalarını tutması vacip değildir. Ancak hastalık dışı bir özürden (örneğin yolculuğa çıktığından) dolayı oruçlarını yer ve bu özrü bir sonraki Ramazan’a kadar devam ederse, Ramazan ayı geçtikten sonra önceki Ramazan ayının oruçlarını kaza etmelidir. Yine, hastalık nedeniyle oruç tutamayan, bir sonraki Ramazan gelmeden iyileşen ancak yolculuk gibi başka bir özür nedeniyle oruç tutamayan kimse, Ramazan ayından sonra oruçlarını kaza etmelidir.
Orucun Kazasıyla İlgili Bir Hatırlatma
Zayıflıktan ve güç yetirememekten dolayı oruçları tutamamak, oruçların kazasını tutma yükümlülüğünü kaldırmaz. Dolayısıyla yeni mükellef olmuş küçük kızlar, fiziksel zayıflıktan dolayı oruç tutamazlar ve bir sonraki Ramazan’a kadar bu oruçları kaza edecek güce sahip olamazlarsa, tutamadıkları günleri daha sonra kaza etmelidirler. Aynı şekilde, birkaç yıl oruç tutmayan ve daha sonra tövbe ederek oruçlarını tutmaya karar veren bir kimse, tutamadığı oruçları kaza etmelidir. Bu oruçları kaza etmeye gücü yetmese dahi, yerine getirinceye dek kaza yükümlülüğü ortadan kalkmaz.
Anne-Babanın Kaza Oruçları Hükümleri
1- Babanın ve farz ihtiyat gereği annenin yolculuk dışı mazeretler ile tutamadıkları ve kaza edebilecekleri halde etmedikleri oruçlar, ölümünden sonra büyük oğullarına vacip olur. Bu oruçları büyük oğul ya kendisi tutmalı ya da birisini kiralayarak ona tutturmalıdır. Yolculuk dolayısıyla tutamadıkları oruçlara gelince; anne-baba bu oruçları tutmaya imkân veya fırsat bulamamış olsalar dahi, ölümünden sonra büyük oğulları onu kaza etmelidir.
2- Baba ve annenin bilerek tutmadıkları oruçları vacip ihtiyat gereği büyük oğlan kendisi tutmalı veya ücret karşılığı tutturmalıdır.
3- Baba ve annenin kazaya kalmış oruç ve namazlarında herhangi bir öncelik söz konusu değildir. Dolayısıyla oğul, namaz ile oruç arasında istediğine öncelik verebilir.
Yolculuk Orucunun Hükümleri
1- Ramazan ayında yolculuk yapan kimse, namazı seferi kıldığı yerlere oruç tutmamalıdır. Bir seferde on gün kalmayı kast eden veya mesleği yolculuk olan kimseler gibi namazlarını tam kılması gereken yolcular da (istisna edilen yerler dışında) oruçlarını tutmalıdırlar.
2- Oruçlu kimse öğleden sonra yolculuğa çıktığında orucunu tutmalıdır; ama öğleden önce yolculuğa çıkarsa orucu batıl olur. Ancak öğleden önce yolculuğa çıkan kimse ruhsat haddine ulaşmadan orucunu bozamaz. Aksi takdirde vacip ihtiyat gereği kefaret vermelidir.
3- Öğleden önce vatanına veya on gün kalacağı bir yere ulaşan kimse, buraya varıncaya kadar orucu bozacak herhangi bir şey yapmamışsa, o günün orucunu tutmalıdır. Daha önce bozmuşsa, o günün orucunu kaza etmelidir. Ancak öğleden sonra ulaşırsa o günün orucunu tutamaz.
4- Oruç tutmamak için dahi olsa Ramazan ayında yolculuk yapmak caizdir. Ancak gerekli ve hayır işleri dışında çıkılmaması daha iyidir.
Yolcu Orucu İle İlgili Bir Mesele
Mescidu’l-Haram’da itikâf ermeye karar vermiş bir yolcu Mekke’de on gün niyetlenmiş veya yolculukta oruç tutacağına dair nezirde bulunmuşsa, iki gün oruç tuttuktan sonra üçüncü günün orucunu tutarak itikâfını tamamlamalıdır. Ancak kalmayı kast etmemiş veya yolculukta oruç tutacağına dair nezirde bulunmamışsa, yolculukta tuttuğu oruçlar sahih olmaz ve buna bağlı olarak yapmış olduğu itikâf da sahih değildir.
Ayetullah Seyyid Uzma S. Ali Huseyni Hamenei
Fıkıh Dersleri cilt 1
Kefaret ve Kefaret Verilmesi Gereken Yerler:
1- Ramazan ayında, şer’î bir özrü olmaksızın bilerek ve isteyerek orucu bozacak bir şey yapan kimse, bu orucun kazasına ilave olarak kefaret vermekle de yükümlü olur. Bozduğu takdirde kefaret vermesi gerektiğini bilmekle bilmemek arasında fark yoktur (hükmü değiştirmez)
Uyarı:
Herhangi bir özürden dolayı Ramazan orucunun kendisine vacip olmadığına ihtimal veren ve bundan dolayı oruç tutmayan kimse, daha sonra vacip olduğunu anlarsa, kazaya ilave olarak kefaret de vermelidir. (Ramazan ayı orucu sırf ihtimale dayanılarak bozulamaz.) Ancak zarardan korkma nedeniyle oruç bozulur ve bu korku halkın nezdinde normal olarak karşılanırsa, sadece orucun kazası vacip olur, kefaret gerekmez.
Şer’î hükmü bilmediğinden dolayı orucu batıl eden bir şey yapan kimse, örneğin başını suya daldırırsa ve bunun orucu batıl ettiğini bilmezse, orucu batıl olur ve o orucu kaza etmesi gerekir; ancak kefaret gerekmez.
Oruçlu kimse, haram olduğunu bildiği bir şey yapar, ancak bu haramın orucu batıl ettiğini bilmezse, kazaya ilave olarak vacip ihtiyat gereği kefaret de vermelidir.
Belli bir sebepten dolayı mükellefe orucu bozmak vacip veya caiz olursa, örneğin orucu batıl edecek bir şey yapmaya mecbur edilirse veya boğulan birini kurtarmak için suya dalmak zorunda kalırsa, kefaret vacip olmaz ama o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Oruçlu iken insanın ağzına içinden bir şeyler gelirse onları geri yutmamalıdır. Bilerek yutulduğu takdirde kaza ve kefaret gerekir.
3- Kendisine güvenilemeyecek kimse iftar vaktinin girdiğini söyler ve onun sözüne binaen iftar edilirse, daha sonra iftar vaktinin girmediği anlaşıldığı takdire kaza ve kefaret vacip olur.
4- Ramazan ayında oruçlu bir kimse oruçlu eşiyle cinsel ilişkiye girer ve eşi de buna razı olursa, bilerek oruçlarını bozmuş sayılırlar ve her ikisine de kaza ve kefaret vacip olur.
Kefaretin Miktarı ve Verilme Şekli
1- Ramazan orucunun bilerek bozulması halinde kefaret olarak şu üç şeyden biri verilmelidir:
Bir köle azat etmek
Altmış gün oruç tutmak
Altmış fakire yemek vermek
Uyarı:
Çağımızda kölelik olmadığı için mükellef geriye kalan iki şeyden birini yapmalıdır.
Kefaretin miktarında zina, istimna ve haram bir şey yiyip içerek orucu bozmak gibi, orucu helal bir şeyle bozmak arasında bir fark yoktur. Ancak haram bir şey ile oruç bozulduğunda müstahap ihtiyat gereği cem kefareti verilmelidir; yani hem köle azat edilmeli, hem altmış gün oruç tutulmalı, hem de altmış fakir doyurulmalıdır.
Mükellef bunlardan hiçbirini yapmaya kadir değilse, gücünün yettiği miktarda fakir doyurmalı ve vacip ihtiyat gereği istiğfar da etmelidir. Hiçbir şekilde fakir doyurmaya kadir değilse, sadece istiğfar etmesi de yeterlidir; yani hem dille hem de kalben “Estağfirullah”(Allah’tan bağışlanma diliyorum) demelidir.
Oruç tutmaya ve fakir doyurmaya gücü yetmediğinden dolayı istiğfar etmekle yükümlü biri daha sonra oruç tutacak veya fakir doyuracak güce ulaşırsa oruç tutması veya fakir doyurması gerekmez. Ancak müstehap ihtiyat gereği bunu yapabilir.
2- Ramazan ayının kefaretini altmış gün oruç tutarak ödemek isteyen bir kimse, bir ay ve diğer aydan da en az bir gün kesintisiz oruç tutmalıdır. Ama ikinci aydan geri kalan günleri ardı ardına tutması gerekmez.
3- Ramazan ayı kefareti olarak altmış gün oruç tutmak isteyen bir kadın, bu oruçları tutma esnasında hayız vb. durumlarla karşılaşırsa âdeti bittikten sonra orucuna kaldığı yerden devam edebilir ve bu oruçlara yeniden başlaması gerekmez.
4- Altmış fakiri doyurma işi iki şekilde yapılabilir:
Hazır yemekle doyurmak
Kişi başına 750 gram (1 mud) buğday, un, pirinç vb. gıda malzemesi vermek
5- Oruç kefareti olarak altmış fakiri doyurmak isteyen bir kimse altmış fakire ulaşabiliyorsa, bir kişiye birden fazla fakir hakkı vermemeli, her fakire bir fakir hakkı vermelidir. Ancak fakirin ev halkı sayısınca yemek vermenin sakıncası yoktur.
Uyarı:
Fakir konusunda çocuk veya yetişkin, kadın veya erkek arasında bir fark yoktur.
Kefaret Hükümleri
1- Bir günde birden fazla orucu bozacak iş yapan kimseye sadece bir kefaret vacip olur. Ancak cinsel ilişki veya istimnayla bozulursa, vacip ihtiyat gereği istimna veya cinsel ilişki sayısınca kefaret verilmelidir.
2- Orucunu bilerek batıl eden kimse, orucunu bozduktan sonra yolculuğa çıkarsa, bu yolculuk, kefaretin onun boynundan kalkmasına neden olmaz. Dolayısıyla Ramazan ayında cenabet olan bir kimse uykudan uyanır, cenabet olduğunu fark eder, ama fecirden önce gusül veya teyemmüm etmez de oruçtan kurtulmak için fecirden sonra yolculuğa çıkmaya karar vermesi ile gündüz yolculuğa çıkması, kefaretin onun boynundan kalkmasına neden olmaz.
3- Kefaret vermesi gereken bir kimsenin onu hemen yerine getirmesi gerekmez. Ancak “Vacibi yapmada tembellik ediyor.” denecek kadar da geciktirilmemelidir.
4- Vacip kefaretin üzerinden birkaç yıl geçerse, miktarında bir artış olmaz.
5- Orucun kefaretinde kazayla kefaret arasında sıralama şart değildir.
Ramazan Ayına Ait Kaza Orucunun Kefareti
Ramazan orucunun kazasını öğleden sonra bozmak caiz değildir; bilerek bozulduğu takdirde kefaret gerektirir.
Uyarı:
Ramazan ayının kaza orucunu tutan bir kimse, vakit darlığı dışında, dilerse öğleden önce orucunu bozabilir. Örneğin beş gün kaza orucu varsa ve Ramazan ayına da beş gün kalmışsa, vacip ihtiyat gereği öğleden önce orucunu bozamaz ancak bozarsa da kefaret gerekmez.
Ücret karşılığı ölen kimsenin kaza orucunu tutan kimse, öğleden sonra orucunu bozarsa kefaret vermek gerekmez.
Ramazan ayına ait kaza orucunun kefareti, on fakire yemek vermektir. Buna gücü olmayan kimse için üç gün oruç tutmaktır.
Geciktirme Kefareti
Ramazan ayı orucunu bir özürden dolayı tutamayan ve herhangi bir özrü olmadığı halde bir sonraki Ramazan ayına kadar bunu kaza etmeyen kimse, daha sonra o orucu kaza etmeli ve ilave olarak gecikme kefareti vermelidir. Ancak orucun kazasını bir sonraki Ramazan ayına kadar mazur olduğundan dolayı tutamazsa, mesela yolcuysa ve bu yolculuğu bir sonraki Ramazan’a kadar devam ederse, sadece oruçların kazasını tutması yeterlidir ve kefaret vermesi gerekmez. Ancak müstehap ihtiyata uymak isterse, kazayla birlikte kefaret de vermelidir. Hastalıkla ilgili ayrıntılar, ileriki konularda açıklanacaktır.
Uyarı:
Ramazan ayının kaza orucunu bir sonraki Ramazan’a kadar geciktirmenin kefaret gerektirdiğini bilmemek, Kefareti ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu meseleyi bilmeyerek Ramazan ayının kaza oruçlarını bir sonraki Ramazan’a kadar kaza etmeyen kimse, kazaya ilave olarak gecikme kefareti de vermelidir.
Ramazan ayı orucunun kazasının geciktirilmesi bir kez kefaret gerektirir; birkaç yıl geciktirmek kefaret miktarını arttırmaz. Dolayısıyla Ramazan ayının oruçlarının kazasını birkaç yıl geciktiren kimse kazaya ilave olarak her gün için bir gecikme kefareti (mesela; aradan üç yıl geçmiş olsa bile, yedi gün kaza orucu varsa, yedi gün kaza orucu tutmak ve yedi kefaret) vermekle mükelleftir.
Geciktirme kefareti 1 mud (750 gram) yiyecektir ve fakire verilmelidir.
Uyarı:
Her gün için 750 gram kefaret vermesi gereken mükellef, dilerse birkaç günün kefaretini bir fakire verebilir.
Fidye
Kimler fidye vermelidir?
1- Oruç tutmanın kendileri için meşakkatli olduğu yaşlı kadın ve erkekler.
2- Susama hastalığı nedeniyle sık sık su içmeleri gereken ve bu nedenle oruç tutmakta zorlanan insanlar.
3- Doğum yaklaştığından dolayı orucun gebeliklerine zararı olan hamile kadınlar.
4- Sütü az olan ve oruç tuttuğu takdirde süt emen çocuğuna zararı olan süt veren anneler.
5- Hasta olduğundan dolayı orucun kendisine zararlı olduğu ve bir sonraki Ramazan’a kadar hastalığı devam eden kimseler.
Orucun bebeğine zarar vermesinden korkan hamile kadınlar oruçlarını yemelidirler. Ancak tutmadıkları her gün için fidye vermeli, daha sonra oruçlarını kaza etmelidirler.
Oruç tuttuğu takdirde sütünün azalacağından veya kuruyacağından korkan ve süt veren anneler, orucun süt verdikleri çocuğa zarar vermesinden korkarlarsa, oruçlarını yemelidirler. Ancak tutmadıkları her gün için fidye vermeli, daha sonra oruçlarını kaza etmelidirler.
Hastalığı dolayısıyla Ramazan ayında oruç tutamayan kimse, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmezse, tutamadığı oruçlarını kaza etmesi gerekmez, ancak tutamadığı her gün için fidye vermelidir.
Uyarı:
Hastalığı dolayısıyla Ramazan ayı orucunu tutamayan kadın, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmez ve bu yüzden oruçlarını kaza edemezse, fidye bizzat kendisine vacip olur; kocasına bir şey vacip olmaz.
İki yıl üst üste hamile olan ve şer’î özrü olduğundan dolayı orucunu tutamayan kadına sadece oruçlarının kazası vacip olur. Ancak orucunu cenine veya çocuğa zarar gelmesinden korktuğu için yemişse, kazaya ilave olarak fidye de vermesi gerekir. Aynı şekilde, tutmadığı yılın kazasını bir sonraki yıla kadar şer’î özrü olmaksızın geciktirmişse, kaza ve fidyeye ilave olarak bir de geciktirme kefareti vermelidir.
Fidyenin Miktarı
Fidyenin miktarı, geciktirme kefaretinin miktarı kadardır; yani her gün için bir fakire 750 gram yiyecek verilmelidir.
Kefaretle İlgili Bir Hatırlatma
Belli bir günde oruç tutmayı nezrettiği halde o gün bilerek oruç tutmayan veya tuttuğu orucu bilerek bozan kimse, kefaret vermelidir.
Uyarı:
Nezir/ adak kefareti yemin kefareti ile aynıdır.
Kaza Gerektiren Kefaret Gerektirmeyen Yerler
1- Ramazan ayında oruç tutmaya niyet etmeyen veya orucunu riyayla tutan kimse, orucu batıl eden herhangi bir şey yapmazsa, o günün orucunu kaza etmelidir; ancak kefaret vermesi gerekmez.
2- Ramazan ayında cenabet guslü almayı unutup cenabetli bir şekilde bir veya birkaç gün oruç tutan kimse, o şekilde tuttuğu oruçları kaza etmelidir.
3- Ramazan ayında sahur vakti, sabah olup olmadığını araştırmadan orucu bozan şeylerden birini yapan kimse, daha sonra sabah olduğunu anlarsa o günün kazasını tutmalıdır. Ancak aynı kimse araştırır, henüz sabah olmadığını anlar ve orucu bozan herhangi bir şey yapar da daha sonra sabah olduğunu anlarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekmez.
4- Ramazan ayında havanın kararmasından veya şer’an sözü delil sayılan birinin haber vermesinden dolayı iftar eden bir kimse, daha sonra o vakitte henüz akşam olmadığını anlarsa, o günün orucunu tutmalıdır.
5- Havanın bulutlu olmasından dolayı akşam olduğunu sanıp iftar eden bir kimse, daha sonra akşam vaktinin girmediğini anlarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekmez.
6- Sahur vaktinde sabah olduğuna yakin edilmedikçe orucu batıl eden şeylerin yapılmasında sakınca yoktur. Ancak daha sonra o vakitte sabah olduğu anlaşılırsa, bu durumun hükmü üçüncü meselede açıklandığı gibidir.
7- Oruçlu kimse Ramazan ayında akşam olduğuna emin olmadan iftar edemez. Ancak akşam olduğuna emin olur da iftar eder ve daha sonra akşam olmadığını anlarsa, dört ve beşinci meselede söylendiği şekilde davranılmalıdır.
8- Abdest alırken müstahap olduğu için gargara yapan kimsenin, elinde olmaksızın boğazına su kaçarsa, orucu sahihtir ve kaza etmesi gerekmez. Ancak gargarayı abdestten dolayı değil de serinlemek vb. nedenden dolayı yapar ve elinde olmadan boğazına su kaçarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
Kaza Orucu Hükümleri
1- Bir gün koma halinde baygın yatan kimse, bu nedenle farz oruçlarını tutamamışsa, onları kaza etmesi gerekmez.
2- Sarhoşluk nedeniyle oruç tutamayan, mesela sarhoş olduğundan dolayı niyet edemeyen kimse, akşama kadar orucu bozan bir şey yapmasa dahi o günün orucunu kaza etmelidir.
3- Oruca niyet ettikten sonra sarhoş olan, özellikle de aklı devre dışı bırakan aşırı sarhoşluklarda günün tamamını veya bir kısmını bu şekilde geçiren kimse, vacip ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmelidir.
Uyarı:
İkinci ve üçüncü meselede sarhoş edici maddeyi kullanan kimse; ister haram olduğunu bilerek kullansın, ister sarhoş edici olduğunu bilmeden veya hastalık gibi helal bir nedenle kullansın, hüküm değişmez.
4- Kadınlar aybaşı hallerinden veya hamilelikten dolayı tutamadıkları oruçları Ramazan ayından sonra kaza etmelidirler.
5- Belli bir mazeretten dolayı birkaç gün oruç tutmayan kimse, daha sonra kaç gün oruç tutmadığını hatırlamazsa; mesela Ramazan ayının 25. günü mü, yoksa 26. günü mü yolculuğa çıktığını ve bundan dolayı 5 gün mü, 6 gün mü kaza etmesi gerektiğini bilmiyorsa, az olan miktarı kaza edebilir. Ancak orucu yemeye başladığı günü bilirse, mesela 5. gün yolculuğa çıktığını biliyor, ama 10. gün mü yoksa 11. gün mü yolculuktan döndüğünü bilmiyorsa, bu durumda vacip ihtiyat gereği fazla olan ihtimali kaza etmelidir.
6- Birden fazla Ramazan ayına ait kazası olan kimse, hangisini daha önce tutarsa sakıncası yoktur. Ancak son Ramazan’ın kazasının vakti daralırsa, mesela son 5 gün kalmışsa ve son Ramazan’dan 5 gün kazası varsa, vacip ihtiyat gereği son Ramazan ayından kalan kazaları tutmalıdır.
7- Ramazan ayının kazasını tutan kimse, kaza tutmak için başka vakti varsa, öğleden önce orucunu bozabilir. Ancak öğleden sonra bozmak caiz değildir.
8- Hastalık dolayısıyla Ramazan ayı oruçlarını tutamayan kimse, bir sonraki Ramazan’a kadar iyileşmezse, geçen Ramazan’ın kazalarını tutması vacip değildir. Ancak hastalık dışı bir özürden (örneğin yolculuğa çıktığından) dolayı oruçlarını yer ve bu özrü bir sonraki Ramazan’a kadar devam ederse, Ramazan ayı geçtikten sonra önceki Ramazan ayının oruçlarını kaza etmelidir. Yine, hastalık nedeniyle oruç tutamayan, bir sonraki Ramazan gelmeden iyileşen ancak yolculuk gibi başka bir özür nedeniyle oruç tutamayan kimse, Ramazan ayından sonra oruçlarını kaza etmelidir.
Orucun Kazasıyla İlgili Bir Hatırlatma
Zayıflıktan ve güç yetirememekten dolayı oruçları tutamamak, oruçların kazasını tutma yükümlülüğünü kaldırmaz. Dolayısıyla yeni mükellef olmuş küçük kızlar, fiziksel zayıflıktan dolayı oruç tutamazlar ve bir sonraki Ramazan’a kadar bu oruçları kaza edecek güce sahip olamazlarsa, tutamadıkları günleri daha sonra kaza etmelidirler. Aynı şekilde, birkaç yıl oruç tutmayan ve daha sonra tövbe ederek oruçlarını tutmaya karar veren bir kimse, tutamadığı oruçları kaza etmelidir. Bu oruçları kaza etmeye gücü yetmese dahi, yerine getirinceye dek kaza yükümlülüğü ortadan kalkmaz.
Anne-Babanın Kaza Oruçları Hükümleri
1- Babanın ve farz ihtiyat gereği annenin yolculuk dışı mazeretler ile tutamadıkları ve kaza edebilecekleri halde etmedikleri oruçlar, ölümünden sonra büyük oğullarına vacip olur. Bu oruçları büyük oğul ya kendisi tutmalı ya da birisini kiralayarak ona tutturmalıdır. Yolculuk dolayısıyla tutamadıkları oruçlara gelince; anne-baba bu oruçları tutmaya imkân veya fırsat bulamamış olsalar dahi, ölümünden sonra büyük oğulları onu kaza etmelidir.
2- Baba ve annenin bilerek tutmadıkları oruçları vacip ihtiyat gereği büyük oğlan kendisi tutmalı veya ücret karşılığı tutturmalıdır.
3- Baba ve annenin kazaya kalmış oruç ve namazlarında herhangi bir öncelik söz konusu değildir. Dolayısıyla oğul, namaz ile oruç arasında istediğine öncelik verebilir.
Yolculuk Orucunun Hükümleri
1- Ramazan ayında yolculuk yapan kimse, namazı seferi kıldığı yerlere oruç tutmamalıdır. Bir seferde on gün kalmayı kast eden veya mesleği yolculuk olan kimseler gibi namazlarını tam kılması gereken yolcular da (istisna edilen yerler dışında) oruçlarını tutmalıdırlar.
2- Oruçlu kimse öğleden sonra yolculuğa çıktığında orucunu tutmalıdır; ama öğleden önce yolculuğa çıkarsa orucu batıl olur. Ancak öğleden önce yolculuğa çıkan kimse ruhsat haddine ulaşmadan orucunu bozamaz. Aksi takdirde vacip ihtiyat gereği kefaret vermelidir.
3- Öğleden önce vatanına veya on gün kalacağı bir yere ulaşan kimse, buraya varıncaya kadar orucu bozacak herhangi bir şey yapmamışsa, o günün orucunu tutmalıdır. Daha önce bozmuşsa, o günün orucunu kaza etmelidir. Ancak öğleden sonra ulaşırsa o günün orucunu tutamaz.
4- Oruç tutmamak için dahi olsa Ramazan ayında yolculuk yapmak caizdir. Ancak gerekli ve hayır işleri dışında çıkılmaması daha iyidir.
Yolcu Orucu İle İlgili Bir Mesele
Mescidu’l-Haram’da itikâf ermeye karar vermiş bir yolcu Mekke’de on gün niyetlenmiş veya yolculukta oruç tutacağına dair nezirde bulunmuşsa, iki gün oruç tuttuktan sonra üçüncü günün orucunu tutarak itikâfını tamamlamalıdır. Ancak kalmayı kast etmemiş veya yolculukta oruç tutacağına dair nezirde bulunmamışsa, yolculukta tuttuğu oruçlar sahih olmaz ve buna bağlı olarak yapmış olduğu itikâf da sahih değildir.
Ayetullah Seyyid Uzma S. Ali Huseyni Hamenei
Fıkıh Dersleri cilt 1

ORUÇ HÜKÜMLERİ
ORUÇ HÜKÜMLERİ -1-
Niyet:
Bütün ibadetler gibi oruç da niyetle birlikte olmalıdır. Şöyle ki; yemek, içmek ve orucu bozan diğer şeylerden çekinmek, Allah’ın emri olduğu için olmalıdır. Mükellefin içinde böyle bir niyetin olması yeterlidir; dille söylemesi gerekmez.
Niyetin Zamanı:
Müstehap Oruçlarda: Akşamın ilk vaktinden akşam ezanına bir niyet edecek vakit kalıncaya dek müstehap oruca niyet edilebilir.
Vacip Oruçlarda:
1-Ramazan ayı orucu gibi muayyen (başlangıç ve bitiş tarihleri belli) vaciplerde: Sabah ezanına kadar niyet edilirse oruç sahihtir. Bu oruçta öğle ezanından önceye kadar niyeti bilerek geciktirmek orucu batıl eder, ama unutularak veya hüküm bilinmediğinden dolayı bu vakte kadar niyet geciktirilirse, vacip ihtiyat gereği oruca niyetlenilmeli, tutulmalı, daha sonra ise bu orucun kazası yerine getirilmelidir. Öğle ezanından sonra bu oruca niyet edilemez.
2-Ramazan ayının kazası gibi muayyen olmayan vacip oruçlarda: Öğleye kadar niyet edilebilir, ama öğleden sonra niyet edilemez.
Oruç vakti fecrin doğuşuyla başladığından, niyet de fecirden sonraya ertelenmemelidir. Fecirden önce niyet etmek daha iyidir.
Akşamın ilk vaktinde ertesi gün oruç tutacağını niyet eden bir kimse, uykuya dalar ve sabah ezanından önce uyanamazsa ya da meşgul olduğu bir işten dolayı sabah olduğunun farkına varmazsa, daha sonra vaktin girdiğini anlasa da o günkü orucu tutabilir, sahihtir.
Ramazan ayında bilerek sabah ezanına kadar niyet etmeyen ve gün içinde niyetlenen kimsenin orucu batıldır. Ancak o gün boyunca orucu batıl eden şeylerden uzak durmalı ve Ramazan ayından sonra o günün orucu kaza edilmelidir.
Unutkanlıkla ya da hükmü bilmediğinden dolayı oruç için niyet etmeyen ve gün içinde durumu fark eden bir kimse, orucu bozan şeylerden herhangi birisini yapmışsa o günün orucu batıldır. Ancak gün boyu orucu batıl eden şeylerden sakınmalıdır. Durumu fark ettiğinde orucu bozan herhangi bir şey yapmamışsa bakılır: Eğer vakit öğleden sonraysa, orucu batıldır; ama öğleden önceyse vacip ihtiyat gereği oruca niyetlenmeli ve daha sonra o günün orucunu kaza etmelidir.
Kefaret ve kaza orucu gibi Ramazan orucu dışındaki vacip oruçlarda öğleye yakın bir vakte kadar orucu bozan herhangi bir şey yapmamış kimse, dilerse öğle vakti girmeden niyet edilebilir ve o gün oruç tutabilir.
Müstehap oruçlar için gün içindeki herhangi bir vakitte niyet edilebilir. Ancak niyet vaktine kadar orucu bozan herhangi bir şey yapılmamış olmalıdır.
Ramazan ayına ait vacip kaza orucu olan bir kimse müstehap oruç tutamaz. Hatta vacip oruca niyetlenme vakti geçmiş olsa dahi (öğle vakti girse dahi), müstehap oruca niyet etmek sahih değildir. Bunu unutarak müstehap oruca niyet eden bir kimse, gün içinde (ister öğleden önce, ister öğleden sonra) durumu fark ederse, orucu batıldır. Ancak öğleden önce durumu fark etmişse, niyetini vacip kaza orucu niyetine çevirebilir ve bu şekilde tuttuğu orucu sahih olur.
Hasta bir kimse gün içinde iyileşirse oruca niyet etmesi gerekmez. Ancak öğleden önce iyileşirse ve o ana kadar orucu bozan herhangi bir şey yapmamışsa, müstehap ihtiyat gereği o günün orucuna niyet etmeli ve daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
Uyarı: *Ramazan ayına ait kaza orucu olan bir kimse müstehap oruç tutarsa, bu oruç kaza orucu yerine geçmez.
*Boynunda kaza orucu olup olmadığını bilmeyen bir kimse, “Vacip veya müstehap olsun, şer’an tutmam gereken oruç hangisiyse, o niyetle oruç tutuyorum” niyetiyle oruç tutarsa ve gerçekte boynunda kaza orucu olursa, tuttuğu bu oruç kaza orucu yerine geçer.
Niyette Devamlılık
1- Oruçta niyetin devamlılığı vaciptir.
2- Niyetin devamlılığını bozan şeyler şunlardır:
*Niyeti bozmak: Gün içerisinde oruç tutmaktan vazgeçip orucu devam ettirmemeye niyetlenmek demektir. Bu durumda oruç batıl olur ve yeniden orucu devam ettirmeye niyetlenmenin faydası olmaz.
*Orucu devam ettirip ettirmeme konusunda tereddüt etmek: Burada tereddütten kasıt, mükellefin böyle bir ikilem içinde kalması, ancak henüz orucu bozacak bir şey yapmaya karar vermemesidir. Bu durumda vacip ihtiyat gereği orucunu tamamlamalı, daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
*Niyeti bozmaya azmetmek: Azmetmekten kasıt, mükellefin orucu bozacak herhangi bir şey yapmaya karar almış olması, ancak henüz orucunu bozacak bir şey gerçekleştirmemiş olmasıdır. Bu durumda vacip ihtiyat gereği orucunu tamamlamalı, daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
Uyarı: Niyetin devamlılığıyla ilgili belirtilen hükümler Ramazan ayı ve adak orucu gibi muayyen oruçlar için geçerlidir. Dolayısıyla sünnet oruçlarda ve muayyen olmayan vacip oruçlarda mükellef niyetini bozmak ister de orucu bozacak herhangi bir şey yapmazsa, öğleye kadar (müstehap oruçlarda da akşama kadar) yeniden niyet ederek orucunu tutabilir.
Orucu Bozan Şeyler
1- Yemek-içmek.
2- İstimna (mastürbasyon).
3- Allah’a, peygamberlerine (a.s) ve masumlara (a.s) yalan isnat etmek (vacip ihtiyat gereği.)
4- Boğaza yoğun toz kaçırmak (vacip ihtiyat gereği).
5- Başın tamamını suya daldırmak (vacip ihtiyat gereği).
6- Sabah ezanına kadar cenabet, hayız ve nifas halinde kalmak.
7- Sıvı şeylerle tenkiye yapmak.
8- Kasıtlı olarak kusmak.
Yemek-İçmek
1-Oruçlu olduğu halde bilerek bir şeyi yiyen ya da içen kimsenin orucu batıl olur. Yenilen veya içilen şey ister normal olarak yenilip içilen şeyler olsun, ister kağıt gibi normalde yenilip içilmeyen şeyler olsun, ister de bir iki damla su veya biraz ekmek kırıntısı gibi az veya çok şeyler olsun hüküm aynıdır.
2-Oruçlu kimse dişleri arasında kalmış yiyecek parçasını bilerek yutarsa orucu batıl olur. Ama dişlerinin arasında bir şey kaldığına emin olmazsa ya da dişleri arasında kalan şeyin boğaza ulaştığına emin değilse veya o şeyi bilerek yutmamışsa orucu batıl olmaz.
3-Vacip veya müstehap oruçlarda bilmeden veya yanlışlıkla bir şeyi yiyip-içmek orucu batıl etmez.
4-Ağızdaki tükürüğü yutmak orucu batıl etmez.
5-Vacip ihtiyat gereği oruçlu kimse vitamin iğnesi, damara yapılan iğneler ve serum çeşitlerini yaptırmaktan çekinmelidir. Kola yapılan iğneler, uyuşturma maçlı yapılan iğneler ve yaraların üzerine konan ilaçların sakıncası yoktur.
6-Vacip ihtiyat gereği oruçlu kimse burun ve dilaltı yoluyla bedene alınan uyuşturucu maddelerden sakınmalıdır.
7-Sahur yemeği yerken sabah olduğunu farkeden bir kimse, ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmalıdır. Bilerek yuttuğu takdirde orucu batıl olur.
8-Boğazdaki balgamı, ağızın içine ulaşmadığı sürece yutmak orucu batıl etmez. Ancak ağızın içine ulaşmışsa, vacip ihtiyat gereği yutulmamalıdır.
9-Tansiyon tedavisi için hap kullanmak zorunda olan oruçlunun bu hapı kullanmasında bir sakınca yoktur. Ancak kullandığı takdirde orucu batıl olur. (Tıbbi tedavi için hap kullanmak “yemek” hükmüne girer.)
10-Diş etinden gelen kan yutulmadığı müddetçe orucu batıl etmez. Sözü edilen kan tükürüğün içinde kaybolacak kadar az olursa necis değildir ve onu yutmanın sakıncası yoktur. Yine, tükürüğün kanlı olup olmadığında şüphe edilirse, onu yutmanın sakıncası yoktur ve oruca bir zararı olmaz.
Uyarı: Sırf ağızdan kan geldi diye oruç batıl olmaz, ama o kanın boğaza ulaşmasını engellemek vaciptir.
Cinsel İlişki:
1- Cinsel ilişki, meni gelmese dahi orucu batıl eder.
2- Oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkiye giren kimsenin orucu batıl olmaz. Ancak hatırladığı an bu eylemi terketmek zorundadır. Aksi takdirde orucu batıl olur.
İstimna (Mastürbasyon)
1- Bilerek kendisinden meni gelmesine neden olacak bir iş yapan kimsenin orucu batıl olur.
2- Gündüz uyku halinde cenabet olmak orucu batıl etmez. Hatta oruçlu kimse uyuduğu zaman cenabet olacağını bilse dahi uyumasının sakıncası yoktur.
3- Kendisinden meni çıkmak üzereyken uykudan uyanan kimsenin meni çıkmasını engellemesi gerekmez.
Allah’a, Peygamberlere ve Masumlara Yalan İsnat Etmek:
1-Sonradan tövbe edilse dahi Allah’a , peygamberlere ve masumlara (a.s.) yalan isnat etmek orucu batıl eder.
2-Yalan olduğu bilinmeyen kitaplarda yazılı hadisleri nakletmenin sakıncası yoktur. Ancak müstehap ihtiyat gereği hadisin yazıldığı kitap belirtilerek nakletmek daha iyidir. (Örneğin, “Falan kitapta peygamberimizin şöyle buyurduğu nakledilmiştir” denebilir.)
Boğaza Yoğun Toz Kaçırmak:
1- Oruçlu kimse vacip ihtiyat gereği, yeri süpürürken havaya kalkan yoğun toz kütlesinin boğazına kaçmasına mani olmalıdır. Ama boğaza kaçmadan, tozun sadece ağıza ve buruna dolması orucu batıl etmez. Aynı şekilde, sigara vb. şeylerin dumanı, vacip ihtiyat gereği orucu batıl eder.
2- Oruçlu kimse nefes darlığı dolayısıyla ilaçla karıştırılmış pudra veya sıkıştırılmış gaz spreyi kullanmak zorunda kalır da genizine kadar bu ilacı sıkarsa, orucu sakıncalı olur. Sözü edilen ilacı kullanmadan oruç tutması mümkün değilse veya kullanmadığı takdirde çok meşakkate sebep olacaksa bu spreyi kullanması caizdir. Ama vacip ihtiyat gereği orucu bozan diğer şeylerden sakınmalı ve mümkün olduğu takdirde bu oruçları daha sonra ilaçsız olarak kaza etmelidir.
Başı Suya Daldırmak:
1- Bilerek başının tamamını suya daldıran oruçlunun vacip ihtiyat gereği orucu batıldır ve o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Bir önceki şıkta açıklanan başı suya daldırma meselesinde, sadece başın suya dalması ile bedenle birlikte başın suya dalması arasında bir fark yoktur. (İki şekilde de oruç vacip ihtiyat gereği batıl olur).
3- Başın bir kısmı suya daldırılır, çıkarılır ve daha sonra diğer kısmı suya daldırılırsa oruç batıl olmaz.
4- Başın tamamı suya daldırılırken saçların bir kısmı dışarda kalsa da oruç batıl olur.
5- Başın tamamının suya dalıp dalmadığında şüphe edilirse oruç sahihtir.
6- Elinde olmaksızın suya düşen ve başının tamamı suya dalan kimsenin orucu bozulmaz. Ancak başını hemen sudan dışarıya çıkarmalıdır. Oruçlu olduğunu unutarak başını suya daldıran kimsenin de orucu batıl olmaz. Ancak oruçlu olduğunu hatırladığı an başını sudan çıkarmalıdır.
7- Dalgıç elbisesi gibi su geçirmeyen bir elbiseyle suya dalan kimsenin giydiği elbise başına yapışık bir elbise ise, orucu sakıncalıdır ve vacip ihtiyat gereği sonradan orucunu kaza etmelidir.
8- Tas vb. bir şey ile başa su dökmek orucu bozmaz.
Sabah Ezanına Kadar Cenabet, Hayız ve Nifas Halinde Kalmak:
1- Ramazan ayı gecesinde cenabet olan bir kimse sabah ezanına kadar gusül almalıdır. Bilerek sabah ezanına kadar guslü geciktirmek orucu batıl eder. Bu hüküm, Ramazan orucunun kazasında geçerlidir.
Uyarı:
*Ramazan ayı gecesinde cenabet olan kimse herhangi bir kastı olmaksızın sabah ezanına kadar cenabet kalırsa, örneğin uykuda cenabet olur ve sabaha kadar uyuya kalırsa, orucu sahihtir.
*Cenabet kalmaktan dolayı orucun batıl olması hükmü, Ramazan ayı orucuyla Ramazan ayı orucunun kazasına yöneliktir. Diğer oruçlarda, özellikle de müstehap oruçlarda cenabet kalmak, orucun batıl olmasına neden olmaz.
2- Ramazan ayında, fecrin doğuşuna dek gusletmeyi unutan ve bu halde sabahlayan bir kimsenin orucu batıldır. Vacip ihtiyat gereği Ramazan ayı orucunun kazasında da hüküm aynıdır. Ancak diğer oruçlarda bundan dolayı oruç batıl olmaz.
3- Oruçlu kimsenin cenabetli olmaması gerektiğini bilmeyerek cenabetli olduğu halde birkaç gün oruç tutan kimsenin tuttuğu oruçlar batıldır ve bu oruçları kaza etmesi gerekir.
4- Ramazan ayında, necis suyla guslettikten birkaç gün sonra böyle bir suyla guslettiğini farkeden kimsenin tutmuş olduğu oruçlar sahihtir.
5- Ramazan ayı gecesinde gusletmesi gereken bir kimse vakit darlığı, suyun zararlı olması veya benzeri bir sebeple gusledemezse gusül yerine teyemmüm etmelidir.
Uyarı:
*(Gusül abdesti alamadığı için onun yerine) teyemmüm eden bir kimse, Ramazan ayı gecesinde kendisini bilerek cenabetli edebilir. Ancak sabah ezanına kadar teyemmüm alacak yeterlilikte vakti olmalıdır.
*Cenabetli bir kimse sabah ezanından önce gusleder veya gusül yerine teyemmüm alır da sabah ezanından sonra elinde olmayarak tekrar kendisinden meni gelirse, orucu sahihtir.
6- Uyku halinde cenabet olan kimsenin orucu batıl olmaz. Dolayısıyla oruçlu şahıs sabah ezanından önce ya da sonra uyur ve uykuda cenabet olur da ezandan sonra uyanırsa, bu cenabetlik onun orucuna zarar vermez. Ancak namaz kılmak için gusletmesi vaciptir ve namaz vaktine kadar guslü geciktirmesinin sakıncası yoktur.
Uyarı:
*Ramazan dolayısıyla veya başka sebeple oruç tutan şahıs uykuda cenabet olursa, uyandıktan sonra hemen gusletmesi vacip değildir.
7- Uyanıkken cenabet olan ya da uykuda cenabet olduktan sonra uyanan bir kimse, uyuduğu takdirde sabah ezanına kadar uyanamayacağını bilirse, cenabet guslü almadan uyuması caiz değildir. Eğer uyur ezan öncesi gusledemezse orucu batıl olur. Ancak uyurken sabah ezanından önce uyanacağına ihtimal verir ve uyandığında gusledeceğini düşünerek uyur da ezandan önce uyanamazsa, o günün orucunu kaza etmeli, müstehap ihtiyat gereği keffaret de vermelidir.
Uyarı:
Ramazan ayı gecesinde, sabah ezanından önce uyanan ve cenabet olup olmadığında şüphe eden bir kimse, bu ihtimale itina etmeyerek tekrar uyur da sabah ezanından sonra uyandığında ezandan önce cenabet olduğunu anlarsa bakılır; bu durumda eğer sabah ezanından önce il uyandığında cenabetten bir eser görmemiş, sadece ihtimal vererek uyumuşsa, sabah ezanından önce cenabet olmuş olsa dahi orucu sahihtir. Yine, sabah ezanından önce cenabet olduğu halde cenabet olduğunun farkına varmayan ve sabah ezanından sonra durumu fark eden kimsenin de orucu sahihtir.
8- Hayız veya nifas kanından temizlendikten sonra gusletmesi gereken kadının, sabah ezanına kadar gusletmeyi geciktirdiği takdirde orucu batıl olur.
9- Oruçlu bir kadın, gün içinde, akşama yakın bir saatte dahi olsa hayız veya nifas kanı görecek olursa, orucu batıl olur.
Uyarı:
*Muayyen adak orucu (zamanı belirli) tutarken adet gören kadının orucu batıl olur ve adetten temizlendikten sonra o günün kazasını tutması gerekir.
Sıvı Şeylerle Tenkiye Yapmak
1- Sıvı şeylerle tenkiye yapmak tedavi amaçlı olsa dahi orucu batıl eder.
2- Bazı kadın hastalıklarının tedavisi için bedenin içine yerleştirmek suretiyle kullanılan yağlı fitiller orucu bozmaz.
Bilerek Kusmak
1- Hastalık dolayısıyla veya benzeri bir nedenle kusmak zorunda olunsa dahi bilerek kusmak orucu bozar. Ancak yanlışlıkla veya istem dışı kusmanın sakıncası yoktur.
2- Geğirme esnasında mideden ağıza gelen şeyler dışarı atılmalıdır. Ancak istem dışı geri yutulması orucu bozmaz.
Orucu Bozan Şeylerle İlgili Birkaç Mesele
1- Bilerek veya kendi isteğiyle orucu batıl eden şeylerden herhangi birini yapan kimsenin orucu batıl olur. Ancak bilerek olmazsa, mesela ayağı kayıp suya düşer de başı suya dalarsa veya unutarak bir şeyler yerse ya da zorla boğazına bir şeyler dökerlerse orucu batıl olmaz. Bu hükümde Ramazan orucuyla diğer oruçlar veya müstehap oruçla vacip oruçlar arasında bir fark yoktur.
Uyarı:
Başkasının zorlaması sonucu (mesela orucunu yemediği takdirde kendisine veya malına zarar vermekle tehdit edilen ve bu zorunluluktan dolayı) orucu bozacak bir şey yapan kimsenin orucu batıl olur.
2- Mükellef, yanlışlıkla orucu bozan bir şey yapar, daha sonra durumu farkeder ve orucunun batıl olduğunu zannederek bu kez bilinçli olarak orucunu bozarsa, (daha sonra önceki yaptığının orucunu bozmadığını anlasa da) orucu batıl olur.
3- Mükellef orucu bozan bir şey yapıp yapmadığında şüphe ederse, mesela ağzına dolan yoğun tozun boğazına kaçıp kaçmadığında veya ağzındaki suyu yutup yutmadığında şüphe ederse, orucu sahihtir.
Ayetullah Uzma S. Ali Huseyni Hamenei
Fıkıh Dersleri cilt 1
Niyet:
Bütün ibadetler gibi oruç da niyetle birlikte olmalıdır. Şöyle ki; yemek, içmek ve orucu bozan diğer şeylerden çekinmek, Allah’ın emri olduğu için olmalıdır. Mükellefin içinde böyle bir niyetin olması yeterlidir; dille söylemesi gerekmez.
Niyetin Zamanı:
Müstehap Oruçlarda: Akşamın ilk vaktinden akşam ezanına bir niyet edecek vakit kalıncaya dek müstehap oruca niyet edilebilir.
Vacip Oruçlarda:
1-Ramazan ayı orucu gibi muayyen (başlangıç ve bitiş tarihleri belli) vaciplerde: Sabah ezanına kadar niyet edilirse oruç sahihtir. Bu oruçta öğle ezanından önceye kadar niyeti bilerek geciktirmek orucu batıl eder, ama unutularak veya hüküm bilinmediğinden dolayı bu vakte kadar niyet geciktirilirse, vacip ihtiyat gereği oruca niyetlenilmeli, tutulmalı, daha sonra ise bu orucun kazası yerine getirilmelidir. Öğle ezanından sonra bu oruca niyet edilemez.
2-Ramazan ayının kazası gibi muayyen olmayan vacip oruçlarda: Öğleye kadar niyet edilebilir, ama öğleden sonra niyet edilemez.
Oruç vakti fecrin doğuşuyla başladığından, niyet de fecirden sonraya ertelenmemelidir. Fecirden önce niyet etmek daha iyidir.
Akşamın ilk vaktinde ertesi gün oruç tutacağını niyet eden bir kimse, uykuya dalar ve sabah ezanından önce uyanamazsa ya da meşgul olduğu bir işten dolayı sabah olduğunun farkına varmazsa, daha sonra vaktin girdiğini anlasa da o günkü orucu tutabilir, sahihtir.
Ramazan ayında bilerek sabah ezanına kadar niyet etmeyen ve gün içinde niyetlenen kimsenin orucu batıldır. Ancak o gün boyunca orucu batıl eden şeylerden uzak durmalı ve Ramazan ayından sonra o günün orucu kaza edilmelidir.
Unutkanlıkla ya da hükmü bilmediğinden dolayı oruç için niyet etmeyen ve gün içinde durumu fark eden bir kimse, orucu bozan şeylerden herhangi birisini yapmışsa o günün orucu batıldır. Ancak gün boyu orucu batıl eden şeylerden sakınmalıdır. Durumu fark ettiğinde orucu bozan herhangi bir şey yapmamışsa bakılır: Eğer vakit öğleden sonraysa, orucu batıldır; ama öğleden önceyse vacip ihtiyat gereği oruca niyetlenmeli ve daha sonra o günün orucunu kaza etmelidir.
Kefaret ve kaza orucu gibi Ramazan orucu dışındaki vacip oruçlarda öğleye yakın bir vakte kadar orucu bozan herhangi bir şey yapmamış kimse, dilerse öğle vakti girmeden niyet edilebilir ve o gün oruç tutabilir.
Müstehap oruçlar için gün içindeki herhangi bir vakitte niyet edilebilir. Ancak niyet vaktine kadar orucu bozan herhangi bir şey yapılmamış olmalıdır.
Ramazan ayına ait vacip kaza orucu olan bir kimse müstehap oruç tutamaz. Hatta vacip oruca niyetlenme vakti geçmiş olsa dahi (öğle vakti girse dahi), müstehap oruca niyet etmek sahih değildir. Bunu unutarak müstehap oruca niyet eden bir kimse, gün içinde (ister öğleden önce, ister öğleden sonra) durumu fark ederse, orucu batıldır. Ancak öğleden önce durumu fark etmişse, niyetini vacip kaza orucu niyetine çevirebilir ve bu şekilde tuttuğu orucu sahih olur.
Hasta bir kimse gün içinde iyileşirse oruca niyet etmesi gerekmez. Ancak öğleden önce iyileşirse ve o ana kadar orucu bozan herhangi bir şey yapmamışsa, müstehap ihtiyat gereği o günün orucuna niyet etmeli ve daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
Uyarı: *Ramazan ayına ait kaza orucu olan bir kimse müstehap oruç tutarsa, bu oruç kaza orucu yerine geçmez.
*Boynunda kaza orucu olup olmadığını bilmeyen bir kimse, “Vacip veya müstehap olsun, şer’an tutmam gereken oruç hangisiyse, o niyetle oruç tutuyorum” niyetiyle oruç tutarsa ve gerçekte boynunda kaza orucu olursa, tuttuğu bu oruç kaza orucu yerine geçer.
Niyette Devamlılık
1- Oruçta niyetin devamlılığı vaciptir.
2- Niyetin devamlılığını bozan şeyler şunlardır:
*Niyeti bozmak: Gün içerisinde oruç tutmaktan vazgeçip orucu devam ettirmemeye niyetlenmek demektir. Bu durumda oruç batıl olur ve yeniden orucu devam ettirmeye niyetlenmenin faydası olmaz.
*Orucu devam ettirip ettirmeme konusunda tereddüt etmek: Burada tereddütten kasıt, mükellefin böyle bir ikilem içinde kalması, ancak henüz orucu bozacak bir şey yapmaya karar vermemesidir. Bu durumda vacip ihtiyat gereği orucunu tamamlamalı, daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
*Niyeti bozmaya azmetmek: Azmetmekten kasıt, mükellefin orucu bozacak herhangi bir şey yapmaya karar almış olması, ancak henüz orucunu bozacak bir şey gerçekleştirmemiş olmasıdır. Bu durumda vacip ihtiyat gereği orucunu tamamlamalı, daha sonra kazasını yerine getirmelidir.
Uyarı: Niyetin devamlılığıyla ilgili belirtilen hükümler Ramazan ayı ve adak orucu gibi muayyen oruçlar için geçerlidir. Dolayısıyla sünnet oruçlarda ve muayyen olmayan vacip oruçlarda mükellef niyetini bozmak ister de orucu bozacak herhangi bir şey yapmazsa, öğleye kadar (müstehap oruçlarda da akşama kadar) yeniden niyet ederek orucunu tutabilir.
Orucu Bozan Şeyler
1- Yemek-içmek.
2- İstimna (mastürbasyon).
3- Allah’a, peygamberlerine (a.s) ve masumlara (a.s) yalan isnat etmek (vacip ihtiyat gereği.)
4- Boğaza yoğun toz kaçırmak (vacip ihtiyat gereği).
5- Başın tamamını suya daldırmak (vacip ihtiyat gereği).
6- Sabah ezanına kadar cenabet, hayız ve nifas halinde kalmak.
7- Sıvı şeylerle tenkiye yapmak.
8- Kasıtlı olarak kusmak.
Yemek-İçmek
1-Oruçlu olduğu halde bilerek bir şeyi yiyen ya da içen kimsenin orucu batıl olur. Yenilen veya içilen şey ister normal olarak yenilip içilen şeyler olsun, ister kağıt gibi normalde yenilip içilmeyen şeyler olsun, ister de bir iki damla su veya biraz ekmek kırıntısı gibi az veya çok şeyler olsun hüküm aynıdır.
2-Oruçlu kimse dişleri arasında kalmış yiyecek parçasını bilerek yutarsa orucu batıl olur. Ama dişlerinin arasında bir şey kaldığına emin olmazsa ya da dişleri arasında kalan şeyin boğaza ulaştığına emin değilse veya o şeyi bilerek yutmamışsa orucu batıl olmaz.
3-Vacip veya müstehap oruçlarda bilmeden veya yanlışlıkla bir şeyi yiyip-içmek orucu batıl etmez.
4-Ağızdaki tükürüğü yutmak orucu batıl etmez.
5-Vacip ihtiyat gereği oruçlu kimse vitamin iğnesi, damara yapılan iğneler ve serum çeşitlerini yaptırmaktan çekinmelidir. Kola yapılan iğneler, uyuşturma maçlı yapılan iğneler ve yaraların üzerine konan ilaçların sakıncası yoktur.
6-Vacip ihtiyat gereği oruçlu kimse burun ve dilaltı yoluyla bedene alınan uyuşturucu maddelerden sakınmalıdır.
7-Sahur yemeği yerken sabah olduğunu farkeden bir kimse, ağzındaki lokmayı dışarı çıkarmalıdır. Bilerek yuttuğu takdirde orucu batıl olur.
8-Boğazdaki balgamı, ağızın içine ulaşmadığı sürece yutmak orucu batıl etmez. Ancak ağızın içine ulaşmışsa, vacip ihtiyat gereği yutulmamalıdır.
9-Tansiyon tedavisi için hap kullanmak zorunda olan oruçlunun bu hapı kullanmasında bir sakınca yoktur. Ancak kullandığı takdirde orucu batıl olur. (Tıbbi tedavi için hap kullanmak “yemek” hükmüne girer.)
10-Diş etinden gelen kan yutulmadığı müddetçe orucu batıl etmez. Sözü edilen kan tükürüğün içinde kaybolacak kadar az olursa necis değildir ve onu yutmanın sakıncası yoktur. Yine, tükürüğün kanlı olup olmadığında şüphe edilirse, onu yutmanın sakıncası yoktur ve oruca bir zararı olmaz.
Uyarı: Sırf ağızdan kan geldi diye oruç batıl olmaz, ama o kanın boğaza ulaşmasını engellemek vaciptir.
Cinsel İlişki:
1- Cinsel ilişki, meni gelmese dahi orucu batıl eder.
2- Oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkiye giren kimsenin orucu batıl olmaz. Ancak hatırladığı an bu eylemi terketmek zorundadır. Aksi takdirde orucu batıl olur.
İstimna (Mastürbasyon)
1- Bilerek kendisinden meni gelmesine neden olacak bir iş yapan kimsenin orucu batıl olur.
2- Gündüz uyku halinde cenabet olmak orucu batıl etmez. Hatta oruçlu kimse uyuduğu zaman cenabet olacağını bilse dahi uyumasının sakıncası yoktur.
3- Kendisinden meni çıkmak üzereyken uykudan uyanan kimsenin meni çıkmasını engellemesi gerekmez.
Allah’a, Peygamberlere ve Masumlara Yalan İsnat Etmek:
1-Sonradan tövbe edilse dahi Allah’a , peygamberlere ve masumlara (a.s.) yalan isnat etmek orucu batıl eder.
2-Yalan olduğu bilinmeyen kitaplarda yazılı hadisleri nakletmenin sakıncası yoktur. Ancak müstehap ihtiyat gereği hadisin yazıldığı kitap belirtilerek nakletmek daha iyidir. (Örneğin, “Falan kitapta peygamberimizin şöyle buyurduğu nakledilmiştir” denebilir.)
Boğaza Yoğun Toz Kaçırmak:
1- Oruçlu kimse vacip ihtiyat gereği, yeri süpürürken havaya kalkan yoğun toz kütlesinin boğazına kaçmasına mani olmalıdır. Ama boğaza kaçmadan, tozun sadece ağıza ve buruna dolması orucu batıl etmez. Aynı şekilde, sigara vb. şeylerin dumanı, vacip ihtiyat gereği orucu batıl eder.
2- Oruçlu kimse nefes darlığı dolayısıyla ilaçla karıştırılmış pudra veya sıkıştırılmış gaz spreyi kullanmak zorunda kalır da genizine kadar bu ilacı sıkarsa, orucu sakıncalı olur. Sözü edilen ilacı kullanmadan oruç tutması mümkün değilse veya kullanmadığı takdirde çok meşakkate sebep olacaksa bu spreyi kullanması caizdir. Ama vacip ihtiyat gereği orucu bozan diğer şeylerden sakınmalı ve mümkün olduğu takdirde bu oruçları daha sonra ilaçsız olarak kaza etmelidir.
Başı Suya Daldırmak:
1- Bilerek başının tamamını suya daldıran oruçlunun vacip ihtiyat gereği orucu batıldır ve o günün orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Bir önceki şıkta açıklanan başı suya daldırma meselesinde, sadece başın suya dalması ile bedenle birlikte başın suya dalması arasında bir fark yoktur. (İki şekilde de oruç vacip ihtiyat gereği batıl olur).
3- Başın bir kısmı suya daldırılır, çıkarılır ve daha sonra diğer kısmı suya daldırılırsa oruç batıl olmaz.
4- Başın tamamı suya daldırılırken saçların bir kısmı dışarda kalsa da oruç batıl olur.
5- Başın tamamının suya dalıp dalmadığında şüphe edilirse oruç sahihtir.
6- Elinde olmaksızın suya düşen ve başının tamamı suya dalan kimsenin orucu bozulmaz. Ancak başını hemen sudan dışarıya çıkarmalıdır. Oruçlu olduğunu unutarak başını suya daldıran kimsenin de orucu batıl olmaz. Ancak oruçlu olduğunu hatırladığı an başını sudan çıkarmalıdır.
7- Dalgıç elbisesi gibi su geçirmeyen bir elbiseyle suya dalan kimsenin giydiği elbise başına yapışık bir elbise ise, orucu sakıncalıdır ve vacip ihtiyat gereği sonradan orucunu kaza etmelidir.
8- Tas vb. bir şey ile başa su dökmek orucu bozmaz.
Sabah Ezanına Kadar Cenabet, Hayız ve Nifas Halinde Kalmak:
1- Ramazan ayı gecesinde cenabet olan bir kimse sabah ezanına kadar gusül almalıdır. Bilerek sabah ezanına kadar guslü geciktirmek orucu batıl eder. Bu hüküm, Ramazan orucunun kazasında geçerlidir.
Uyarı:
*Ramazan ayı gecesinde cenabet olan kimse herhangi bir kastı olmaksızın sabah ezanına kadar cenabet kalırsa, örneğin uykuda cenabet olur ve sabaha kadar uyuya kalırsa, orucu sahihtir.
*Cenabet kalmaktan dolayı orucun batıl olması hükmü, Ramazan ayı orucuyla Ramazan ayı orucunun kazasına yöneliktir. Diğer oruçlarda, özellikle de müstehap oruçlarda cenabet kalmak, orucun batıl olmasına neden olmaz.
2- Ramazan ayında, fecrin doğuşuna dek gusletmeyi unutan ve bu halde sabahlayan bir kimsenin orucu batıldır. Vacip ihtiyat gereği Ramazan ayı orucunun kazasında da hüküm aynıdır. Ancak diğer oruçlarda bundan dolayı oruç batıl olmaz.
3- Oruçlu kimsenin cenabetli olmaması gerektiğini bilmeyerek cenabetli olduğu halde birkaç gün oruç tutan kimsenin tuttuğu oruçlar batıldır ve bu oruçları kaza etmesi gerekir.
4- Ramazan ayında, necis suyla guslettikten birkaç gün sonra böyle bir suyla guslettiğini farkeden kimsenin tutmuş olduğu oruçlar sahihtir.
5- Ramazan ayı gecesinde gusletmesi gereken bir kimse vakit darlığı, suyun zararlı olması veya benzeri bir sebeple gusledemezse gusül yerine teyemmüm etmelidir.
Uyarı:
*(Gusül abdesti alamadığı için onun yerine) teyemmüm eden bir kimse, Ramazan ayı gecesinde kendisini bilerek cenabetli edebilir. Ancak sabah ezanına kadar teyemmüm alacak yeterlilikte vakti olmalıdır.
*Cenabetli bir kimse sabah ezanından önce gusleder veya gusül yerine teyemmüm alır da sabah ezanından sonra elinde olmayarak tekrar kendisinden meni gelirse, orucu sahihtir.
6- Uyku halinde cenabet olan kimsenin orucu batıl olmaz. Dolayısıyla oruçlu şahıs sabah ezanından önce ya da sonra uyur ve uykuda cenabet olur da ezandan sonra uyanırsa, bu cenabetlik onun orucuna zarar vermez. Ancak namaz kılmak için gusletmesi vaciptir ve namaz vaktine kadar guslü geciktirmesinin sakıncası yoktur.
Uyarı:
*Ramazan dolayısıyla veya başka sebeple oruç tutan şahıs uykuda cenabet olursa, uyandıktan sonra hemen gusletmesi vacip değildir.
7- Uyanıkken cenabet olan ya da uykuda cenabet olduktan sonra uyanan bir kimse, uyuduğu takdirde sabah ezanına kadar uyanamayacağını bilirse, cenabet guslü almadan uyuması caiz değildir. Eğer uyur ezan öncesi gusledemezse orucu batıl olur. Ancak uyurken sabah ezanından önce uyanacağına ihtimal verir ve uyandığında gusledeceğini düşünerek uyur da ezandan önce uyanamazsa, o günün orucunu kaza etmeli, müstehap ihtiyat gereği keffaret de vermelidir.
Uyarı:
Ramazan ayı gecesinde, sabah ezanından önce uyanan ve cenabet olup olmadığında şüphe eden bir kimse, bu ihtimale itina etmeyerek tekrar uyur da sabah ezanından sonra uyandığında ezandan önce cenabet olduğunu anlarsa bakılır; bu durumda eğer sabah ezanından önce il uyandığında cenabetten bir eser görmemiş, sadece ihtimal vererek uyumuşsa, sabah ezanından önce cenabet olmuş olsa dahi orucu sahihtir. Yine, sabah ezanından önce cenabet olduğu halde cenabet olduğunun farkına varmayan ve sabah ezanından sonra durumu fark eden kimsenin de orucu sahihtir.
8- Hayız veya nifas kanından temizlendikten sonra gusletmesi gereken kadının, sabah ezanına kadar gusletmeyi geciktirdiği takdirde orucu batıl olur.
9- Oruçlu bir kadın, gün içinde, akşama yakın bir saatte dahi olsa hayız veya nifas kanı görecek olursa, orucu batıl olur.
Uyarı:
*Muayyen adak orucu (zamanı belirli) tutarken adet gören kadının orucu batıl olur ve adetten temizlendikten sonra o günün kazasını tutması gerekir.
Sıvı Şeylerle Tenkiye Yapmak
1- Sıvı şeylerle tenkiye yapmak tedavi amaçlı olsa dahi orucu batıl eder.
2- Bazı kadın hastalıklarının tedavisi için bedenin içine yerleştirmek suretiyle kullanılan yağlı fitiller orucu bozmaz.
Bilerek Kusmak
1- Hastalık dolayısıyla veya benzeri bir nedenle kusmak zorunda olunsa dahi bilerek kusmak orucu bozar. Ancak yanlışlıkla veya istem dışı kusmanın sakıncası yoktur.
2- Geğirme esnasında mideden ağıza gelen şeyler dışarı atılmalıdır. Ancak istem dışı geri yutulması orucu bozmaz.
Orucu Bozan Şeylerle İlgili Birkaç Mesele
1- Bilerek veya kendi isteğiyle orucu batıl eden şeylerden herhangi birini yapan kimsenin orucu batıl olur. Ancak bilerek olmazsa, mesela ayağı kayıp suya düşer de başı suya dalarsa veya unutarak bir şeyler yerse ya da zorla boğazına bir şeyler dökerlerse orucu batıl olmaz. Bu hükümde Ramazan orucuyla diğer oruçlar veya müstehap oruçla vacip oruçlar arasında bir fark yoktur.
Uyarı:
Başkasının zorlaması sonucu (mesela orucunu yemediği takdirde kendisine veya malına zarar vermekle tehdit edilen ve bu zorunluluktan dolayı) orucu bozacak bir şey yapan kimsenin orucu batıl olur.
2- Mükellef, yanlışlıkla orucu bozan bir şey yapar, daha sonra durumu farkeder ve orucunun batıl olduğunu zannederek bu kez bilinçli olarak orucunu bozarsa, (daha sonra önceki yaptığının orucunu bozmadığını anlasa da) orucu batıl olur.
3- Mükellef orucu bozan bir şey yapıp yapmadığında şüphe ederse, mesela ağzına dolan yoğun tozun boğazına kaçıp kaçmadığında veya ağzındaki suyu yutup yutmadığında şüphe ederse, orucu sahihtir.
Ayetullah Uzma S. Ali Huseyni Hamenei
Fıkıh Dersleri cilt 1

HERKESİN TADACAĞI BİR KORKU
İkinci Menzil: KABİR
Kabir Korkusu
Ahiret yolculuğunun korkunç menzillerinden biri de kabir evidir. Bu ev her gün hal diliyle şöyle der: “Gurbet (yalnızlık) evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!” (Biharu’l Envar, c.6, s.218)
Yunus’tan şöyle rivayet edilir: “İmam Musa Kazım (a.s)’dan öyle bir hadis duymuşum ki, hangi evde onu hatırlasam, ev genişliğine rağmen bana daralıyor. O hadis ise şudur: ‘Cenazeyi kabre doğru götürdüğünde (hemencecik onu kabre koyma), Nekir ve Münker’in sorgu-sualine hazırlanması için biraz sabret.” (Şerhu Men La Yahzuru’l-Fakih, c.1, s.450)
Kabir Korkusunu Gideren Ameller
1-Definden hemen sonra ölü için Kuran okumak:
Hz. Fatıma’nın (s.a), Emiril-Müminin’e (a.s) şöyle vasiyet ettiği nakledilmiştir:
“Ben vefat ettiğimde bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, beni kabre koy, üzerime toprak dök, kabrimin baş tarafında yüzüme doğru otur, benim için Kuran oku ve dua et; çünkü o saat, ölünün diriyle irtibat kurmaya ve onunla birlikteliğe muhtaç olduğu bir vakittir.” (Müstedreku’l-Vesail, c.1, s.148)
2-Sadaka vermek, gücü yetmediği takdirde de namaz kılmak
Seyyid b. Tavus, Resulullah’dan şöyle rivayet etmiştir:
“Ölü için kabre bırakıldığı ilk geceden daha çetin bir saat yoktur. Öyleyse sadaka vermekle ölülerinize acıyın. Sadaka verecek bir şey bulamadığınız takdirde ise iki rekat namaz kılın; birinci rekatta Fatiha’dan sonra iki defa İhlas Suresi’ni okuyun; ikinci rekatta ise Fatiha’dan sonra, on defa Tekasür Suresi’ni okuyun; selamdan sonra da şöyle deyin: ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed, veb’as sevabeha ila kabri zalike’l-meyyit …(fulan bin fulan) (Sefinetu’l Bihar, c.5, s.163)
3-Defin gecesi namazını kılmak
Ölünün defnedildiği ilk gece, yaşadığı vahşetin korkusunun giderilmesi için (sahih bir rivayete göre), iki rekat namaz kılınmalıdır. Birinci rekatta Fatiha Suresi ve Ayetel Kürsî okunur, ikinci rekatta ise Fatiha Suresi ve on defa da Kadir Suresi okunur. Namazın selamı verildikten sonra da şöyle söylenir: ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed, veb’as sevabeha ila kabr-i fulan” (el-Kafi, c.3, s.285)
4-Rükûu kamil olarak yerine getirmek
İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Rükûu kamil bir şekilde yapan kimse, kabir korkusuna yakalanmaz.” (Biharu’l Envar, c.6, s.244)
5-Aşağıda nakledilen zikri okumak
Bir rivayette şöyle geçer:
“Kim, her gün yüz defa, ‘La ilahe illellahu’l-meliku’l-hakku’l-mubin’ derse, hayatta olduğu müddetçe fakirlikten emanda kalır, kabir vahşetinden korunur, zenginliği kendine yöneltmiş olur, cennet kapıları ise onun için açılmış olur”
6-Yasin Suresi’ni okumak
Uyumadan önce Yasin Suresi’ni okumak, kabir korkusunu gideren amellerden biridir.
7-Regaip Kandilinin namazını kılmak
Leyletu’r-Reğaib namazını kılmak da insanı kabir vahşetinden korur.
8-Şaban ayında oruç tutmak
Bir hadiste şöyle geçer:
“Kim, şaban ayından oniki gün oruç tutarsa, Sûr’a üfleninceye dek her gün yetmiş bin melek onu kabirde ziyaret eder.”
9-Hastaları ziyaret etmek
Şöyle rivayet edilmiştir:
“Her kim bir hastayı ziyaret ederse, yüce Allah, öldükten sonra kıyamet gününe kadar kabrinde onu ziyaret etmesi için bir meleği görevlendirir.” (Biharu’l Envar, c.8, s.217)
10-Gerçek Hz. Ali taraftarı olmak
Ebu Said-i Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a), Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum: “Ya Ali, sevin; müjdeler olsun sana! Çünkü senin şiilerin için ölüm anında bir hasret, kabirde bir korku ve (dirilme) günü bir üzüntü yoktur.” (Biharu’l Envar, c.7, s.168)
Kabir Sorgusu
İman edilmesi gerekli olan şeylerden birisi de Münker ve Nekir’in, kabirde insanı sorgu suale çekmesidir.
Kabir sorgusunda önemli olan, neler hususunda sorgulanacağımızdır. Mezarda inançlarımız ve amellerimiz sorulur. Ölüye: “Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir?” diye sorarlar. (Bunu mümin olsun kafir olsun herkese sorarlar, baliğ olmamış çocuklar ve deliler hariç)
Eğer hak inançlara sahipse, onları söyler. Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğine ve hidayet İmamlarının (a.s) imametine şehadet eder. Aksi halde dili tutulur, şaşırıp kalır. Bazıları korkudan sorgu meleklerine “Rabbim sensin” derler. Bazıları ise başkalarının ağzıyla “Muhammed’in peygamber olduğunu, (veya) Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu söylüyorlar!” derler, yani cevap veremezler.
Eğer cevap verebilirse, yukarıdan bir kapı açılır; göz alabildiğince kabrini genişletirler. O şahıs, kıyamet gününe kadar sürecek olan berzah aleminde, genişlikte ve rahatlıkta olur. Ona: “Uyu bebeklerin uyuduğu gibi!” derler. Ama eğer düzgün cevap veremezse, berzah aleminden onun yüzüne bir kapı açılır; cehennem ateşinden bir rüzgar gelerek kabrini ateşle doldurup, yakar.
Kabir Sorgusunun Ne Faydası Vardır
Allah kimin kafir, kimin mümin, kimin iyi, kimin kötü olduğunu bilir. Öyleyse sorgu sual neden?
Kabirdeki sorgu-sual, mümin için nimetin başlangıcı demektir.
Mümin, iki tane güler yüzlü meleği görünce, yaydıkları güzel cennet kokularını hissedince, büyük bir lezzet alır. Zira mümin için onların adı Beşir ve Mübeşşir (müjdeleyici)’dir.
Ayrıca sorgu sualin bizzat kendisi, mümin için bir zevktir. Görmüşsünüzdür; derslerine güzel çalışan çocuklar, kendilerine soru sorulmasından çok hoşlanırlar. Mümin de Rabbi hakkında kendisinden sorulmasını ister ki, O’nun birliğine ve O’nun habibinin peygamberliğine tam bir itminan ile şehadet etsin.
Kafir için ise durum bunun tam tersidir. Meleğin gelmesi, kafir için dehşet vericidir. Hadislerde onların yıldırım sesi çıkarttığı, gözlerinden ateş saçtığı ve kıllarının yerlerde süründüğü açıklanmıştır. Bu yüzden onların adı kafir için Nekir ve Münkerdir.
Amellerden Sorguya Çekilme
Biharu’l Envar’ın üçüncü cildinde şöyle geçer:
“Kabirde birisine inançları hakkında soru sorarlar; hepsine güzelce cevap verir, ama ona: Hatırlıyor musun? Bir gün bir mazlum gördün, ama onun yardım çığlıklarına cevap vermedin; onun haysiyetini, onurunu ayaklar altına aldıklarını, malını elinden aldıklarını gördün; ona yardım edebileceğin halde, yardım etmedin, dediklerinde cevapta aciz kalır. (Farzlardan birisi de mazlumun feryadına yetişmek, yardımına koşmaktır.) Ona, “Azap olarak sana yüz değnek vurulmasına hüküm verildi.” derler ve bir değnek vururlar; kabri ateşle dolar.
“İnançlarım doğrudur, bana bir şey olmaz” demeyin. Farz edelim ki bu inançla dünyadan ayrıldınız, amellerinizi ne yapacaksınız? Amel yönünden eksik olmadığınızı iddia edebilir misiniz? Masum imamlarımız “Münker ve Nekir’in kabrimdeki sualine ağlıyorum!” diye feryad ederlerken; bizler ne yapmalıyız acaba?!
Kabirdeki Tek Arkadaş Ameldir
Şüphesiz kabirde herkesin arkadaşı kendi amelidir. Bu konuyu Kuran-ı Kerim ve rivayetler açıkça belirtmiştir. Şeyh Saduk, el-Hisal, el-Emali ve Meaniu’l-Ahbar adlı kitaplarında Kays İbn Asım’dan rivayet etmiştir ki:
“Beni Temim kabilesinden bir grupla birlikte Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardık.Ben Allah Resulüne şöyle arzettim: ‘Ya Rasulullah, bize faydalanacağımız bir nasihatte bulun. Zira biz göçebeyiz (yani senin huzuruna çıkmaya az muvaffak oluyoruz).’ Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle nasihatte bulundu: ‘Ey Kays! Seninle birlikte gömülecek olan bir dostun vardır. Onunla gömüleceksin; sen ölü, o diri. Eğer o, iyi bir dost olursa, seni değerli tutacak; ama o kötü bir dost olursa, seni kendi haline bırakacaktır. Ondan başkasıyla beraber haşr olunmayacaksın. Ondan başka şeyden sorguya çekilmeyeceksin. Öyleyse çalış o, salih olsun. Senin dostun o olacaktır. Eğer o bozuk olursa, ondan korkacak, dehşete düşeceksin. O, senin amelindir.”
İmam Caferi Sadık (a.s) dan şöyle rivayet edilmektedir:
“Mümin öldüğünde onunla birlikte altı suret de onun kabrine girer. Ki onlardan biri diğerlerinden daha güzel yüzlü, daha güzel kokulu ve daha temizdir. Bu suretlerden biri ölünün sağ tarafında, biri sol tarafında, biri önünde, biri arkasında, biri ayakucunda ve hepsinden daha güzel olan da başucunda dururlar; herhangi bir yönden (ölüye yönelik) soru veya azap gelmeye başladığında, o yönde bulunan suret ona mani olur.
Hepsinden daha güzel olan suret diğer suretlere, ‘Siz kimsiniz? Yüce Allah benden taraf size mükafat versin.’ der. Ölünün sağ tarafında olan, ‘Ben namazım.’, sol tarafında olan, ‘Ben zekatım.’, önünde olan ‘Ben orucum.’, arkasında olan ‘Ben hac ve umreyim.’, ayakucunda olan da, ‘Ben mümin kardeşlere iyilik ve ihsanım.’ Der ve ardından, ‘Peki sen kimsin ki bizden daha güzel yüzlü, daha iyi ve daha güzel kokulusun?’ diye sorarlar. O da cevaplarında, ‘Ben Al-i Muhammed’in (hepsine selam olsun) velayetiyim’ der.” (Biharu’l Envar, c.6, s.134)
Kabir Azabı-Kabir Sıkması
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ey Allah’ın kulları! Ölümden sonraki merhale, bağışlanmayan kimse için ölümden daha şiddetlidir, o da kabirdir. Öyleyse onun darlığından, karanlığından ve yalnızlığından sakının. Şüphesiz kabir her gün şöyle sesleniyor: ‘Gurbet (yalnızlık) evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!’ Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya ateş çukurlarından bir çukurdur…
Allah’ın düşmanlarını kendinden sakındırdığı zor ve sıkıntılı yaşam, kabir azabıdır. Yüce Allah, kabirde kafire doksan dokuz ejderha musallat kılar, ki bu ejderhalar, kıyamet gününe dek onu ısırır ve kemiklerini kırar. O ejderhalardan biri, yeryüzüne üflerse, yeryüzünde artık ekin bitmez! Ey Allah’ın kulları! Bu azabın az miktarının bile yeterli olduğu zayıf canlarınız, yumuşak (güçsüz) ve ince bedenleriniz, bu azaba karşı çok güçsüzdürler.” (Biharu’l-Envar, c.6, s.218)
Bir rivayete göre İmam Caferi Sadık (a.s), gecenin son saatlerinde uykudan kalktığında, sesini ev halkı duyacak bir şekilde şöyle buyuruyordu:
“Allahumme einnî ala hevli’l-muttalei ve vessi’ aleyye zîka’l-mazce’i, verzugnî hayre ma gable’l-mevti ve verzugnî hayre ma ba’de’l-mevti”
“Allah’ım, ölümden sonraki aşamaların vahşetine karşı bana yardım et, kabrin darlığını bana genişlet, ölümden önceki ve ölümden sonraki hayırları bana nasip et.” (el-Kafi, c.4, s.218)
Kabir Azabına Sebep Olan Şeyler
a)Allah’ın nimetlerini zayi etmek
b)Aile fertlerine kötü davranmak
c)Ağzı bozuk olmak (küfürlü sözler söylemek)
d)İdrardan kaçınmamak ve üst başına sıçramasını önemsemezlikten gelmek
e)Söz taşımak
f)İftira
g)Gıybet etmek
h)Gücü yettiği halde mümin kardeşinin ihtiyacını gidermemek
Kabir Azabından Kurtaran Şeyler
1-Hz. Ali (a.s) dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Her Cuma günü Nisa Suresi’ni okuyan kimse, kabir sıkmasından güvende kalır.” (Biharu’l Envar, c.6, s. 221)
2- Yine rivayet edilmiştir ki:
“Kim sürekli Zuhruf Suresi’ni okursa, yüce Allah onu kabirde, yeraltı hayvanlarından ve kabir azabından emanda kılar.” (Biharu’l Envar, c.74, s.330)
3-Yine rivayet olunmuştur ki:
“Kim farz ve müstehap namazlarda Kalem Suresi’ni okursa, Allah onu kabir sıkmasından korur.” (Sefinetu’l-Bihar, c.7, s.195)
4-İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Her kim Perşembe günü öğleden Cuma günü öğle vakti arasında ölürse, Hak Teala (c.c) onu kabir sıkmasından kurtarır.” (Biharu’l-Envar, c.6, s.221)
5-İmam Rıza’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
“Gece (teheccüd) namazını kaçırmayın; zira kim gece uykudan kalkıp da sekiz rekat gece namazı, iki rekat şef namazı, bir rekat da kunutta yetmiş defa esteğfirullah demek üzere vitir namazını kılarsa, kabir azabından kurtulur, cehennem azabından korunur, ömrü uzar ve maişeti genişler.” (Sefinetu’l Bihar, c.7, s.195)
6-Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
“Kim, Tekasür Suresi’ni uyuduğu zaman okursa, kabir azabından korunmuş olur.”
7-Her on defa şu duayı okuyan kimsenin de, kabir azabından korunacağı rivayet edilmiştir: “A’dedtu li-kulli havlin la ilahe illellah……” (Sefinetu’l Bihar, c.7, s.194)
8-Hz. Ali’nin bulunduğu Necef kentinde defnedilmek de insanı kabir azabına karşı korur. (Sefinetu’l-Bihar, c.8, s.189)
9-Kabir azabının kalkmasına sebep olan şeylerden biri de, iki tane yaş ve taze ağaç dalının cenazeyle birlikte kabre koyulmasıdır. Kabrin üstüne su serpmek de faydalıdır, Hadiste açıklandığına göre, toprağı yaş nemli olduğu sürece ölüden kabir azabı kalkar. (Biharu’l-Envar, c.6, s.215; Biharu’l-Envar, c.79, s.23)
10-Kim Recep ayının ilk gününde, bildirilen on rekatlık namazı kılarsa kabir azabından korunur. (bkz. Mefatihu’l Cinan, Recep ayının amelleri)
11-Recep ayından dört gün veya şaban ayından oniki gün oruç tutmak, kabir azabından korunmaya sebep olur. (İkbalu’l-A’mal, s.651)
12-Kabrin başında Mülk Suresi’ni okumak, kabir azabından kurtulmaya sebep olur. (Müstedrekü’l-Vesail, c.1, s.301; Biharu’L Envar, c.92, s.314)
13-Şaban ayının ilk gecesinde, ikişer rekat halinde ve her rekatta bir Fatiha ve bir İhlas Surelerinin okunduğu yüz rekatlık namazı kılmak da kabir azabını kaldırır. (İkbalu’l-Amal, s.683)
Kabir Korkusu
Ahiret yolculuğunun korkunç menzillerinden biri de kabir evidir. Bu ev her gün hal diliyle şöyle der: “Gurbet (yalnızlık) evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!” (Biharu’l Envar, c.6, s.218)
Yunus’tan şöyle rivayet edilir: “İmam Musa Kazım (a.s)’dan öyle bir hadis duymuşum ki, hangi evde onu hatırlasam, ev genişliğine rağmen bana daralıyor. O hadis ise şudur: ‘Cenazeyi kabre doğru götürdüğünde (hemencecik onu kabre koyma), Nekir ve Münker’in sorgu-sualine hazırlanması için biraz sabret.” (Şerhu Men La Yahzuru’l-Fakih, c.1, s.450)
Kabir Korkusunu Gideren Ameller
1-Definden hemen sonra ölü için Kuran okumak:
Hz. Fatıma’nın (s.a), Emiril-Müminin’e (a.s) şöyle vasiyet ettiği nakledilmiştir:
“Ben vefat ettiğimde bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, beni kabre koy, üzerime toprak dök, kabrimin baş tarafında yüzüme doğru otur, benim için Kuran oku ve dua et; çünkü o saat, ölünün diriyle irtibat kurmaya ve onunla birlikteliğe muhtaç olduğu bir vakittir.” (Müstedreku’l-Vesail, c.1, s.148)
2-Sadaka vermek, gücü yetmediği takdirde de namaz kılmak
Seyyid b. Tavus, Resulullah’dan şöyle rivayet etmiştir:
“Ölü için kabre bırakıldığı ilk geceden daha çetin bir saat yoktur. Öyleyse sadaka vermekle ölülerinize acıyın. Sadaka verecek bir şey bulamadığınız takdirde ise iki rekat namaz kılın; birinci rekatta Fatiha’dan sonra iki defa İhlas Suresi’ni okuyun; ikinci rekatta ise Fatiha’dan sonra, on defa Tekasür Suresi’ni okuyun; selamdan sonra da şöyle deyin: ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed, veb’as sevabeha ila kabri zalike’l-meyyit …(fulan bin fulan) (Sefinetu’l Bihar, c.5, s.163)
3-Defin gecesi namazını kılmak
Ölünün defnedildiği ilk gece, yaşadığı vahşetin korkusunun giderilmesi için (sahih bir rivayete göre), iki rekat namaz kılınmalıdır. Birinci rekatta Fatiha Suresi ve Ayetel Kürsî okunur, ikinci rekatta ise Fatiha Suresi ve on defa da Kadir Suresi okunur. Namazın selamı verildikten sonra da şöyle söylenir: ‘Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed, veb’as sevabeha ila kabr-i fulan” (el-Kafi, c.3, s.285)
4-Rükûu kamil olarak yerine getirmek
İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Rükûu kamil bir şekilde yapan kimse, kabir korkusuna yakalanmaz.” (Biharu’l Envar, c.6, s.244)
5-Aşağıda nakledilen zikri okumak
Bir rivayette şöyle geçer:
“Kim, her gün yüz defa, ‘La ilahe illellahu’l-meliku’l-hakku’l-mubin’ derse, hayatta olduğu müddetçe fakirlikten emanda kalır, kabir vahşetinden korunur, zenginliği kendine yöneltmiş olur, cennet kapıları ise onun için açılmış olur”
6-Yasin Suresi’ni okumak
Uyumadan önce Yasin Suresi’ni okumak, kabir korkusunu gideren amellerden biridir.
7-Regaip Kandilinin namazını kılmak
Leyletu’r-Reğaib namazını kılmak da insanı kabir vahşetinden korur.
8-Şaban ayında oruç tutmak
Bir hadiste şöyle geçer:
“Kim, şaban ayından oniki gün oruç tutarsa, Sûr’a üfleninceye dek her gün yetmiş bin melek onu kabirde ziyaret eder.”
9-Hastaları ziyaret etmek
Şöyle rivayet edilmiştir:
“Her kim bir hastayı ziyaret ederse, yüce Allah, öldükten sonra kıyamet gününe kadar kabrinde onu ziyaret etmesi için bir meleği görevlendirir.” (Biharu’l Envar, c.8, s.217)
10-Gerçek Hz. Ali taraftarı olmak
Ebu Said-i Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a), Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum: “Ya Ali, sevin; müjdeler olsun sana! Çünkü senin şiilerin için ölüm anında bir hasret, kabirde bir korku ve (dirilme) günü bir üzüntü yoktur.” (Biharu’l Envar, c.7, s.168)
Kabir Sorgusu
İman edilmesi gerekli olan şeylerden birisi de Münker ve Nekir’in, kabirde insanı sorgu suale çekmesidir.
Kabir sorgusunda önemli olan, neler hususunda sorgulanacağımızdır. Mezarda inançlarımız ve amellerimiz sorulur. Ölüye: “Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir?” diye sorarlar. (Bunu mümin olsun kafir olsun herkese sorarlar, baliğ olmamış çocuklar ve deliler hariç)
Eğer hak inançlara sahipse, onları söyler. Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğine ve hidayet İmamlarının (a.s) imametine şehadet eder. Aksi halde dili tutulur, şaşırıp kalır. Bazıları korkudan sorgu meleklerine “Rabbim sensin” derler. Bazıları ise başkalarının ağzıyla “Muhammed’in peygamber olduğunu, (veya) Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu söylüyorlar!” derler, yani cevap veremezler.
Eğer cevap verebilirse, yukarıdan bir kapı açılır; göz alabildiğince kabrini genişletirler. O şahıs, kıyamet gününe kadar sürecek olan berzah aleminde, genişlikte ve rahatlıkta olur. Ona: “Uyu bebeklerin uyuduğu gibi!” derler. Ama eğer düzgün cevap veremezse, berzah aleminden onun yüzüne bir kapı açılır; cehennem ateşinden bir rüzgar gelerek kabrini ateşle doldurup, yakar.
Kabir Sorgusunun Ne Faydası Vardır
Allah kimin kafir, kimin mümin, kimin iyi, kimin kötü olduğunu bilir. Öyleyse sorgu sual neden?
Kabirdeki sorgu-sual, mümin için nimetin başlangıcı demektir.
Mümin, iki tane güler yüzlü meleği görünce, yaydıkları güzel cennet kokularını hissedince, büyük bir lezzet alır. Zira mümin için onların adı Beşir ve Mübeşşir (müjdeleyici)’dir.
Ayrıca sorgu sualin bizzat kendisi, mümin için bir zevktir. Görmüşsünüzdür; derslerine güzel çalışan çocuklar, kendilerine soru sorulmasından çok hoşlanırlar. Mümin de Rabbi hakkında kendisinden sorulmasını ister ki, O’nun birliğine ve O’nun habibinin peygamberliğine tam bir itminan ile şehadet etsin.
Kafir için ise durum bunun tam tersidir. Meleğin gelmesi, kafir için dehşet vericidir. Hadislerde onların yıldırım sesi çıkarttığı, gözlerinden ateş saçtığı ve kıllarının yerlerde süründüğü açıklanmıştır. Bu yüzden onların adı kafir için Nekir ve Münkerdir.
Amellerden Sorguya Çekilme
Biharu’l Envar’ın üçüncü cildinde şöyle geçer:
“Kabirde birisine inançları hakkında soru sorarlar; hepsine güzelce cevap verir, ama ona: Hatırlıyor musun? Bir gün bir mazlum gördün, ama onun yardım çığlıklarına cevap vermedin; onun haysiyetini, onurunu ayaklar altına aldıklarını, malını elinden aldıklarını gördün; ona yardım edebileceğin halde, yardım etmedin, dediklerinde cevapta aciz kalır. (Farzlardan birisi de mazlumun feryadına yetişmek, yardımına koşmaktır.) Ona, “Azap olarak sana yüz değnek vurulmasına hüküm verildi.” derler ve bir değnek vururlar; kabri ateşle dolar.
“İnançlarım doğrudur, bana bir şey olmaz” demeyin. Farz edelim ki bu inançla dünyadan ayrıldınız, amellerinizi ne yapacaksınız? Amel yönünden eksik olmadığınızı iddia edebilir misiniz? Masum imamlarımız “Münker ve Nekir’in kabrimdeki sualine ağlıyorum!” diye feryad ederlerken; bizler ne yapmalıyız acaba?!
Kabirdeki Tek Arkadaş Ameldir
Şüphesiz kabirde herkesin arkadaşı kendi amelidir. Bu konuyu Kuran-ı Kerim ve rivayetler açıkça belirtmiştir. Şeyh Saduk, el-Hisal, el-Emali ve Meaniu’l-Ahbar adlı kitaplarında Kays İbn Asım’dan rivayet etmiştir ki:
“Beni Temim kabilesinden bir grupla birlikte Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardık.Ben Allah Resulüne şöyle arzettim: ‘Ya Rasulullah, bize faydalanacağımız bir nasihatte bulun. Zira biz göçebeyiz (yani senin huzuruna çıkmaya az muvaffak oluyoruz).’ Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle nasihatte bulundu: ‘Ey Kays! Seninle birlikte gömülecek olan bir dostun vardır. Onunla gömüleceksin; sen ölü, o diri. Eğer o, iyi bir dost olursa, seni değerli tutacak; ama o kötü bir dost olursa, seni kendi haline bırakacaktır. Ondan başkasıyla beraber haşr olunmayacaksın. Ondan başka şeyden sorguya çekilmeyeceksin. Öyleyse çalış o, salih olsun. Senin dostun o olacaktır. Eğer o bozuk olursa, ondan korkacak, dehşete düşeceksin. O, senin amelindir.”
İmam Caferi Sadık (a.s) dan şöyle rivayet edilmektedir:
“Mümin öldüğünde onunla birlikte altı suret de onun kabrine girer. Ki onlardan biri diğerlerinden daha güzel yüzlü, daha güzel kokulu ve daha temizdir. Bu suretlerden biri ölünün sağ tarafında, biri sol tarafında, biri önünde, biri arkasında, biri ayakucunda ve hepsinden daha güzel olan da başucunda dururlar; herhangi bir yönden (ölüye yönelik) soru veya azap gelmeye başladığında, o yönde bulunan suret ona mani olur.
Hepsinden daha güzel olan suret diğer suretlere, ‘Siz kimsiniz? Yüce Allah benden taraf size mükafat versin.’ der. Ölünün sağ tarafında olan, ‘Ben namazım.’, sol tarafında olan, ‘Ben zekatım.’, önünde olan ‘Ben orucum.’, arkasında olan ‘Ben hac ve umreyim.’, ayakucunda olan da, ‘Ben mümin kardeşlere iyilik ve ihsanım.’ Der ve ardından, ‘Peki sen kimsin ki bizden daha güzel yüzlü, daha iyi ve daha güzel kokulusun?’ diye sorarlar. O da cevaplarında, ‘Ben Al-i Muhammed’in (hepsine selam olsun) velayetiyim’ der.” (Biharu’l Envar, c.6, s.134)
Kabir Azabı-Kabir Sıkması
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ey Allah’ın kulları! Ölümden sonraki merhale, bağışlanmayan kimse için ölümden daha şiddetlidir, o da kabirdir. Öyleyse onun darlığından, karanlığından ve yalnızlığından sakının. Şüphesiz kabir her gün şöyle sesleniyor: ‘Gurbet (yalnızlık) evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!’ Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya ateş çukurlarından bir çukurdur…
Allah’ın düşmanlarını kendinden sakındırdığı zor ve sıkıntılı yaşam, kabir azabıdır. Yüce Allah, kabirde kafire doksan dokuz ejderha musallat kılar, ki bu ejderhalar, kıyamet gününe dek onu ısırır ve kemiklerini kırar. O ejderhalardan biri, yeryüzüne üflerse, yeryüzünde artık ekin bitmez! Ey Allah’ın kulları! Bu azabın az miktarının bile yeterli olduğu zayıf canlarınız, yumuşak (güçsüz) ve ince bedenleriniz, bu azaba karşı çok güçsüzdürler.” (Biharu’l-Envar, c.6, s.218)
Bir rivayete göre İmam Caferi Sadık (a.s), gecenin son saatlerinde uykudan kalktığında, sesini ev halkı duyacak bir şekilde şöyle buyuruyordu:
“Allahumme einnî ala hevli’l-muttalei ve vessi’ aleyye zîka’l-mazce’i, verzugnî hayre ma gable’l-mevti ve verzugnî hayre ma ba’de’l-mevti”
“Allah’ım, ölümden sonraki aşamaların vahşetine karşı bana yardım et, kabrin darlığını bana genişlet, ölümden önceki ve ölümden sonraki hayırları bana nasip et.” (el-Kafi, c.4, s.218)
Kabir Azabına Sebep Olan Şeyler
a)Allah’ın nimetlerini zayi etmek
b)Aile fertlerine kötü davranmak
c)Ağzı bozuk olmak (küfürlü sözler söylemek)
d)İdrardan kaçınmamak ve üst başına sıçramasını önemsemezlikten gelmek
e)Söz taşımak
f)İftira
g)Gıybet etmek
h)Gücü yettiği halde mümin kardeşinin ihtiyacını gidermemek
Kabir Azabından Kurtaran Şeyler
1-Hz. Ali (a.s) dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Her Cuma günü Nisa Suresi’ni okuyan kimse, kabir sıkmasından güvende kalır.” (Biharu’l Envar, c.6, s. 221)
2- Yine rivayet edilmiştir ki:
“Kim sürekli Zuhruf Suresi’ni okursa, yüce Allah onu kabirde, yeraltı hayvanlarından ve kabir azabından emanda kılar.” (Biharu’l Envar, c.74, s.330)
3-Yine rivayet olunmuştur ki:
“Kim farz ve müstehap namazlarda Kalem Suresi’ni okursa, Allah onu kabir sıkmasından korur.” (Sefinetu’l-Bihar, c.7, s.195)
4-İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Her kim Perşembe günü öğleden Cuma günü öğle vakti arasında ölürse, Hak Teala (c.c) onu kabir sıkmasından kurtarır.” (Biharu’l-Envar, c.6, s.221)
5-İmam Rıza’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
“Gece (teheccüd) namazını kaçırmayın; zira kim gece uykudan kalkıp da sekiz rekat gece namazı, iki rekat şef namazı, bir rekat da kunutta yetmiş defa esteğfirullah demek üzere vitir namazını kılarsa, kabir azabından kurtulur, cehennem azabından korunur, ömrü uzar ve maişeti genişler.” (Sefinetu’l Bihar, c.7, s.195)
6-Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
“Kim, Tekasür Suresi’ni uyuduğu zaman okursa, kabir azabından korunmuş olur.”
7-Her on defa şu duayı okuyan kimsenin de, kabir azabından korunacağı rivayet edilmiştir: “A’dedtu li-kulli havlin la ilahe illellah……” (Sefinetu’l Bihar, c.7, s.194)
8-Hz. Ali’nin bulunduğu Necef kentinde defnedilmek de insanı kabir azabına karşı korur. (Sefinetu’l-Bihar, c.8, s.189)
9-Kabir azabının kalkmasına sebep olan şeylerden biri de, iki tane yaş ve taze ağaç dalının cenazeyle birlikte kabre koyulmasıdır. Kabrin üstüne su serpmek de faydalıdır, Hadiste açıklandığına göre, toprağı yaş nemli olduğu sürece ölüden kabir azabı kalkar. (Biharu’l-Envar, c.6, s.215; Biharu’l-Envar, c.79, s.23)
10-Kim Recep ayının ilk gününde, bildirilen on rekatlık namazı kılarsa kabir azabından korunur. (bkz. Mefatihu’l Cinan, Recep ayının amelleri)
11-Recep ayından dört gün veya şaban ayından oniki gün oruç tutmak, kabir azabından korunmaya sebep olur. (İkbalu’l-A’mal, s.651)
12-Kabrin başında Mülk Suresi’ni okumak, kabir azabından kurtulmaya sebep olur. (Müstedrekü’l-Vesail, c.1, s.301; Biharu’L Envar, c.92, s.314)
13-Şaban ayının ilk gecesinde, ikişer rekat halinde ve her rekatta bir Fatiha ve bir İhlas Surelerinin okunduğu yüz rekatlık namazı kılmak da kabir azabını kaldırır. (İkbalu’l-Amal, s.683)

HERKESE LAZIM! CENAZE ADÂBI…

NAMAZ NASIL KORUNUR?

ASR SÜRESİNE İMAN ETTİNİZ Mİ?

MATEMATİK DENİNCE AKLIMIZA NE GELİYOR?
Genelde zor ve sıkıcı olarak görülen, günlük hayatta çarşı, pazar, banka, ekonomik işler dışında pekte kullanılmadığı sanılan, öğrencilerin korkulu rüyası ve de sınavları hatıra getiren bir ders…
Oysaki şöyle bir kâinatı okumaya çalıştığımızda, kâinatın matematiksel bir düzen üzerine kurulduğunu görürüz. Allah’u Teâlâ bütün kâinatı belirli bir düzen ve hesap içinde yaratmıştır.
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer 49)
Elips; sarmaşık bitkisinin ağaca sarılırken çizdiği şeklin adıdır. Aynı şekilde gezegenler de elips eğrileri çizerek dolaşır.
“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleğin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek (hikmeti gereğince) ile yaratmıştır. O ayetlerini düşünen bir toplum için ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yunus 5)
“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.”(Rahman 5)
İçtiğimiz çayın soğumasında bile matematiksel bir hesap vardır. Çay oda sıcaklığına gelebilmek için belli bir denkleme göre oda ile ısı alışverişinde bulunur ve böylece bir süre sonra sıcaklığı oda sıcaklığı ile aynı olur. Yani çayın soğuması rastgele değildir. Kâinattaki diğer olayların rastgele olmadığı gibi…
Matematiği sadece sıkıcı denklemlerden ve anlaşılmayan hesaplamalardan ibaret görmek, ne kadar büyük bir haksızlık. Matematik formüllerden oluşmuyor; yapılan hesaplamalar formülize edilmiş. Oran gibi, alan hesabı gibi…
Kollarımız ayaklarımıza kadar uzun olsaydı oran bozulurdu. Ya da kâinatta ki diğer varlıklar orantısız olsaydı görecektiniz bütün dengeler bozulurdu. Yani oran olmasaydı her şey ne kadar estetikten yoksun, ahenksiz ve rahatsız edici bir görüntüye sahip olurdu.
“O Allah ki yarattığı her şeyi güzel yapmıştır.”(Secde 7)
Günümüzde insanoğlu uzaya çıkıp çeşitli araştırmalar yapabiliyor; oraya çeşitli uydular ve araştırma araçları gönderebiliyor. Dünyada yer çekimi var, uzayda ise yer çekimi yoktur. Peki, nasıl oluyor da bu araçlar uzaya fırlatılıyor ve istenilen gezegene veya yörüngeye yerleştirilebiliyor? Tabi ki belli bir hesaba göre…
Mesela; bir uzay mekiğinin fırlatılma işleminde Sınır Değer Problemi denen bir problem çeşidi kullanılıyor. Bu problemlerle yapılan hesaba göre mekik fırlatılıp istenilen hedefe yerleştiriliyor.
Ya da günlük hayatta kullandığımız ev eşyalarına bakalım. Bir çamaşır makinesinin çalışması ve programlarının otomatikman değişmesi için gerekli olan denklem hafızasına yükleniyor ve ona göre çalışıyor.
Kısacası; matematiği hayattan ve evrenden bağımsız göremeyiz. Bu bilim adamının dediği gibi “Matematik, yaratıcının doğanın içine bıraktığı ipuçlarıdır.”
Etrafımıza baktığımızda bütün geometrik şekilleri görmemiz mümkün. Kâinatı okumaya çalışsak Allah’u Teâlâ’nın her şeyi ne kadar mükemmel bir düzen ve güzellik içinde yarattığını görebiliriz. Kâinattaki bu mükemmel düzen ve işleyiş Allah’a iman etmek için yeterlidir.
Her şey sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının varlığını haykırıyor.
“O öyle bir ilahtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.”(Furkan 2)
MERYEM KAR
Oysaki şöyle bir kâinatı okumaya çalıştığımızda, kâinatın matematiksel bir düzen üzerine kurulduğunu görürüz. Allah’u Teâlâ bütün kâinatı belirli bir düzen ve hesap içinde yaratmıştır.
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer 49)
Elips; sarmaşık bitkisinin ağaca sarılırken çizdiği şeklin adıdır. Aynı şekilde gezegenler de elips eğrileri çizerek dolaşır.
“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleğin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek (hikmeti gereğince) ile yaratmıştır. O ayetlerini düşünen bir toplum için ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yunus 5)
“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.”(Rahman 5)
İçtiğimiz çayın soğumasında bile matematiksel bir hesap vardır. Çay oda sıcaklığına gelebilmek için belli bir denkleme göre oda ile ısı alışverişinde bulunur ve böylece bir süre sonra sıcaklığı oda sıcaklığı ile aynı olur. Yani çayın soğuması rastgele değildir. Kâinattaki diğer olayların rastgele olmadığı gibi…
Matematiği sadece sıkıcı denklemlerden ve anlaşılmayan hesaplamalardan ibaret görmek, ne kadar büyük bir haksızlık. Matematik formüllerden oluşmuyor; yapılan hesaplamalar formülize edilmiş. Oran gibi, alan hesabı gibi…
Kollarımız ayaklarımıza kadar uzun olsaydı oran bozulurdu. Ya da kâinatta ki diğer varlıklar orantısız olsaydı görecektiniz bütün dengeler bozulurdu. Yani oran olmasaydı her şey ne kadar estetikten yoksun, ahenksiz ve rahatsız edici bir görüntüye sahip olurdu.
“O Allah ki yarattığı her şeyi güzel yapmıştır.”(Secde 7)
Günümüzde insanoğlu uzaya çıkıp çeşitli araştırmalar yapabiliyor; oraya çeşitli uydular ve araştırma araçları gönderebiliyor. Dünyada yer çekimi var, uzayda ise yer çekimi yoktur. Peki, nasıl oluyor da bu araçlar uzaya fırlatılıyor ve istenilen gezegene veya yörüngeye yerleştirilebiliyor? Tabi ki belli bir hesaba göre…
Mesela; bir uzay mekiğinin fırlatılma işleminde Sınır Değer Problemi denen bir problem çeşidi kullanılıyor. Bu problemlerle yapılan hesaba göre mekik fırlatılıp istenilen hedefe yerleştiriliyor.
Ya da günlük hayatta kullandığımız ev eşyalarına bakalım. Bir çamaşır makinesinin çalışması ve programlarının otomatikman değişmesi için gerekli olan denklem hafızasına yükleniyor ve ona göre çalışıyor.
Kısacası; matematiği hayattan ve evrenden bağımsız göremeyiz. Bu bilim adamının dediği gibi “Matematik, yaratıcının doğanın içine bıraktığı ipuçlarıdır.”
Etrafımıza baktığımızda bütün geometrik şekilleri görmemiz mümkün. Kâinatı okumaya çalışsak Allah’u Teâlâ’nın her şeyi ne kadar mükemmel bir düzen ve güzellik içinde yarattığını görebiliriz. Kâinattaki bu mükemmel düzen ve işleyiş Allah’a iman etmek için yeterlidir.
Her şey sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının varlığını haykırıyor.
“O öyle bir ilahtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.”(Furkan 2)
MERYEM KAR

HAC VE AHİRET GÜNLERİ
Ahiret yurdunu hatırlatan o kadar çok sahne vardır ki şu hayatta… Her gün insanlar ölüyor, hayvanlar ölüyor, bitkiler kuruyor, mevsimler değişiyor, gece ve gündüz arka arkaya sıralanıyor…
Uyku bir çeşit ölüm, uyanmada bir çeşit diriliştir. Cenneti de hatırlatan çok sahneler var, cehennemi de. Mahşer gününü de, kıyamet gününü de. Kendi kendimize şahit olduğumuzun bir farkına varabilsek hergün yenilenen derimiz, uzayıp kesilen tırnağımız, dökülen saçlarımız, büyüyen, gelişen, yaşlanan bedenimiz, yorulan beynimiz…
Hepsi ölümün nişaneleri. Böylece ölüme her gün biraz daha yaklaştığımızı hissederiz. Kum saati biz yaratılanlar için değil mi? Saat bizim için tıngırtıda. Bir ömür süresi verilmiştir yüce yaratıcımızdan bize.
Bu yüzden ölmeden önce hayatımızdan faydalanmalıyız. Hayat fırsatımızı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
En iyi değerlendirmede ölümden sonraki aşamaya en iyi şekilde hazırlanmaktır. Tatile bile gideceğimizde her boyuttan hazırlık yapıyorken, geri dönüşümü olmayan bu yolculuğa daha iyi hazırlanmalıyız. Yine her zaman ki gibi yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ki, bizleri öğretileri ile hazırlıyor bir sonraki yaşama…
Hac menasiki başlı başına bir ahiret hayatını anlatıyor. Ve kendine güvenen kullarını o günlere hazırlıyor. İster hacca gitmiş olun, ister gidemeyen birisi olun, bu ayın her aşaması ölümden sonraki hayata bir hazırlık ve hatırlatmadır.
Kurban kesenler ve kesilmesine şahit olanlar, ölümü yakinen görüyorlar. Canlı olan bedenin nasıl cansızlaştığına ve bir nesne haline geldiğine, ona nefes veren hayatın yüce bir irade tarafından alındığına şahit oluruz.
Kendimizi o canlı ile empati yapalım. Ölüm bize geldiğinde nesne haline dönüşen bedenimiz toprağa karışacak, asıl “ ben” olan ruhumuz, o yüce iradenin huzuruna çıkacak. Ve yaşamımızda tüm topladıklarımızı bir cw olarak sunacağız. Acaba O’nun huzuruna götüreceğimiz referans iyi ve dolu olacak mı?
İşte bir uyarı ve hatırlatma olacak Hac. Bu günler ölmeden önce ahiret hayatını canlandırıyor. İhram, tüm alt kimlik ve rollerini bir kenara bırakarak, tek ve üst kimlik olan kulluk rolünü öne çıkararak, kişiyi Rabbi’nin huzuruna hazırlıyor.
Arefe günü Arafat’ta herkes ihramlı ve tüm dağ ve etekleri beyaza bürünerek, sanki kefenleriyle kabirlerden çıkmış gibi, ayakta, gözler kıbleye yönelmiş, kalpler bir sofra gibi açılmış, Rabb’inin huzurunda vakfe durmaktalar…
Bu sahne diğer bir boyutla her yerde sergileniyor. Sanki insanlar dirilmiş, yeryüzüne ait tüm kimlik ve rollerden sıyrılmış, Rabbi’nin cevabını beklemekteler…
O gün hiçbir yaratılmış iradenin tercih hakkı kalmamıştır. Dünyaya ait hiçbir kaygının önemi yoktur. Çocuk, eş, anne, baba, dost hiç kimsenin durumu dikkati çekmeyecektir. Herkes amellerine dönüp dönüp bakacak. Ne getirdiğini ölçüp biçecek…
O gün amel etme günü değildir, o gün amellerin tartıldığı ve karşılığının alındığı gündür. O gün herkes, hangi bütünün bir parçası, hangi yolun yolcusu, nelerin sebebi, nelerin sonucu olduklarını görürler. Herkes yaptıklarına rehindir. Kendi iradeleriyle, kendi elleriyle yaptıklarını sunacaklar. Bu yüzden ahiret gününe şimdiden inanmak çok önemli.
Çünkü gerçekten ahirete inanmak, önemli hazırlığı getirir. Hazırlık ta öğrenmeği, yaşamayı, yaşatmayı, sorumluluğu, mücadeleyi gerektirir. Hedefi, yolu, yolcuları hatırlatır. Azık toplamayı öğretir. Ölmeden önce kendini hesaba çekmeği, verilen her fırsatı lehine çevirmeyi, rehberi takip etmeyi, kitaba sımsıkı sarılmayı benimsetir.
Dolayısıyla her an ölüme hazır olmuş olur. İşte bu yüzden HAC, bir ahiret provası. Ahiret bilincini kuvvetlendirmek, hac menasiklerinden çıkaracağımız en önemli derslerden biridir.
O gün Allah’a kavuşmayı umalar, gerçekten ahiret hazırlığı yapabilirler. Bu dünyadan yüce Allah ile yüzleşmeye yüzü olanlar, istekli ve mutlu ayrılabilirler.
Ahiret inancı zayıf olanlar ise, bu saydıklarımızdan hiç birini hissedemezler ve bu dünyadan ayrılmak istemezler. Ama dünyadan ayrılma kararı onların tercihine bırakılmamıştır. Her nefis istemese de ölümü tadacaktır. Ölümden ve hesaba çekilmeden kaçamayacağımıza göre en iyi yol, ölüme ve ötesine hazırlanmaktır. Hem ötelerde Allah’ımızın rızası ve cennet var.
Tâbi ki bu bir tercih meselesi.
Dileyen Rabb’ine asi olur, hak eder cehennemi.
Dileyen de Rabb’inin rızasına koşar ve kapar cenneti.
Uyku bir çeşit ölüm, uyanmada bir çeşit diriliştir. Cenneti de hatırlatan çok sahneler var, cehennemi de. Mahşer gününü de, kıyamet gününü de. Kendi kendimize şahit olduğumuzun bir farkına varabilsek hergün yenilenen derimiz, uzayıp kesilen tırnağımız, dökülen saçlarımız, büyüyen, gelişen, yaşlanan bedenimiz, yorulan beynimiz…
Hepsi ölümün nişaneleri. Böylece ölüme her gün biraz daha yaklaştığımızı hissederiz. Kum saati biz yaratılanlar için değil mi? Saat bizim için tıngırtıda. Bir ömür süresi verilmiştir yüce yaratıcımızdan bize.
Bu yüzden ölmeden önce hayatımızdan faydalanmalıyız. Hayat fırsatımızı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
En iyi değerlendirmede ölümden sonraki aşamaya en iyi şekilde hazırlanmaktır. Tatile bile gideceğimizde her boyuttan hazırlık yapıyorken, geri dönüşümü olmayan bu yolculuğa daha iyi hazırlanmalıyız. Yine her zaman ki gibi yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ki, bizleri öğretileri ile hazırlıyor bir sonraki yaşama…
Hac menasiki başlı başına bir ahiret hayatını anlatıyor. Ve kendine güvenen kullarını o günlere hazırlıyor. İster hacca gitmiş olun, ister gidemeyen birisi olun, bu ayın her aşaması ölümden sonraki hayata bir hazırlık ve hatırlatmadır.
Kurban kesenler ve kesilmesine şahit olanlar, ölümü yakinen görüyorlar. Canlı olan bedenin nasıl cansızlaştığına ve bir nesne haline geldiğine, ona nefes veren hayatın yüce bir irade tarafından alındığına şahit oluruz.
Kendimizi o canlı ile empati yapalım. Ölüm bize geldiğinde nesne haline dönüşen bedenimiz toprağa karışacak, asıl “ ben” olan ruhumuz, o yüce iradenin huzuruna çıkacak. Ve yaşamımızda tüm topladıklarımızı bir cw olarak sunacağız. Acaba O’nun huzuruna götüreceğimiz referans iyi ve dolu olacak mı?
İşte bir uyarı ve hatırlatma olacak Hac. Bu günler ölmeden önce ahiret hayatını canlandırıyor. İhram, tüm alt kimlik ve rollerini bir kenara bırakarak, tek ve üst kimlik olan kulluk rolünü öne çıkararak, kişiyi Rabbi’nin huzuruna hazırlıyor.
Arefe günü Arafat’ta herkes ihramlı ve tüm dağ ve etekleri beyaza bürünerek, sanki kefenleriyle kabirlerden çıkmış gibi, ayakta, gözler kıbleye yönelmiş, kalpler bir sofra gibi açılmış, Rabb’inin huzurunda vakfe durmaktalar…
Bu sahne diğer bir boyutla her yerde sergileniyor. Sanki insanlar dirilmiş, yeryüzüne ait tüm kimlik ve rollerden sıyrılmış, Rabbi’nin cevabını beklemekteler…
O gün hiçbir yaratılmış iradenin tercih hakkı kalmamıştır. Dünyaya ait hiçbir kaygının önemi yoktur. Çocuk, eş, anne, baba, dost hiç kimsenin durumu dikkati çekmeyecektir. Herkes amellerine dönüp dönüp bakacak. Ne getirdiğini ölçüp biçecek…
O gün amel etme günü değildir, o gün amellerin tartıldığı ve karşılığının alındığı gündür. O gün herkes, hangi bütünün bir parçası, hangi yolun yolcusu, nelerin sebebi, nelerin sonucu olduklarını görürler. Herkes yaptıklarına rehindir. Kendi iradeleriyle, kendi elleriyle yaptıklarını sunacaklar. Bu yüzden ahiret gününe şimdiden inanmak çok önemli.
Çünkü gerçekten ahirete inanmak, önemli hazırlığı getirir. Hazırlık ta öğrenmeği, yaşamayı, yaşatmayı, sorumluluğu, mücadeleyi gerektirir. Hedefi, yolu, yolcuları hatırlatır. Azık toplamayı öğretir. Ölmeden önce kendini hesaba çekmeği, verilen her fırsatı lehine çevirmeyi, rehberi takip etmeyi, kitaba sımsıkı sarılmayı benimsetir.
Dolayısıyla her an ölüme hazır olmuş olur. İşte bu yüzden HAC, bir ahiret provası. Ahiret bilincini kuvvetlendirmek, hac menasiklerinden çıkaracağımız en önemli derslerden biridir.
O gün Allah’a kavuşmayı umalar, gerçekten ahiret hazırlığı yapabilirler. Bu dünyadan yüce Allah ile yüzleşmeye yüzü olanlar, istekli ve mutlu ayrılabilirler.
Ahiret inancı zayıf olanlar ise, bu saydıklarımızdan hiç birini hissedemezler ve bu dünyadan ayrılmak istemezler. Ama dünyadan ayrılma kararı onların tercihine bırakılmamıştır. Her nefis istemese de ölümü tadacaktır. Ölümden ve hesaba çekilmeden kaçamayacağımıza göre en iyi yol, ölüme ve ötesine hazırlanmaktır. Hem ötelerde Allah’ımızın rızası ve cennet var.
Tâbi ki bu bir tercih meselesi.
Dileyen Rabb’ine asi olur, hak eder cehennemi.
Dileyen de Rabb’inin rızasına koşar ve kapar cenneti.

HAYATIMIZA GİREN SAYILAR
Biz 7 kişiden oluşan Çelik ailesiyiz. Annem, babam, 2 kız ve 2 erkek kardeşim ve benden oluşan tatlı bir yuvamız var. Ben ondört yaşındayım. Adım Ahmet.
Sabah uyandım. Gözlerim saate ilişti. Saat dokuzdu. Annem beni çağırıyordu. Ekmek almamı söyledi. Anneme kaç tane ekmek alacağımı sordum. Annem “3 tane” diye cevap verdi. Raftan aldığım 1,5 lira ile tanesi 50 kuruştan üç tane ekmek aldım.
Kahvaltı yaparken babam televizyonu açtı. Ben 5. Kanalı açmasını istedim. Başbakan 12.10.2013’de Anadolu gezilerinin başlayacağını belirtti. Ne kadar çok acıkmışım ki 1 ekmek yemişim. Odama geçip kitap okumaya başladım. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan 10 yaprak okumuşum. Birden kapı çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda genç bir bayan buldum. Bana Adnan beyin evini sordu. Ben 8 numara dedim.
Sonra arkadaşlarımın yanına gittim ve oyuna dalmışım. Futbol oynuyorduk. O gün çok formumdaydım. Attığım her iki şuttan biri gol oluyordu. Bahçemizin 750 m2 oluşu bizim için bir avantajdı.
Babamın gittiğini fark edince yanına koştum. Babam bana 2 TL harçlık verdi. Eve döndüm. Annem saatin 3 olduğunu fark edince ilaç kutularını getirdi. Kardeşim 6 aylık ve 7 kilo olduğu için 1 tatlı kaşığı ilaç verdi. İlaç kutusunu görünce incelemeye başladım. İlaç 19.03.2012 tarihinde üretilmiş. Son kullanma tarihi ise 19.03.2015 idi. Anlaşılan ilaç 2 yıl içerisinde tüketilmeliydi. Çok terlemiştim. Eşofmanlarımı giymeye gittim. Annem, ben ve kardeşime aynı türden almıştı. Aradaki tek fark rakamlarıydı. Çok yorulmuştum. Odama gittim. Yatağıma yattım.
Gözlerimi diktim tavana. Şunu düşünmeye başladım. Sayılar meğer hayatımızda ne büyük bir yer kaplamış. Sayılar olmasaydı; kardeşim zehirlenebilirdi, ben kıyafetlerimi bulamayabilirdim, genç kadına Adnan beyin evini tarif edemeyebilirdim. İyi ki sayılar varmış. Böylece hayatımıza denge ve düzen gelmiş.
Anladım ki yüce Allah hiçbir şeyi gelişigüzel yaratmamış. Her şeye bir ölçü, bir düzen, bir denge vermiş.
Binlerce kez Rabb’imize hamdolsun!
Furkan süresi/2 – “O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.”
Sabah uyandım. Gözlerim saate ilişti. Saat dokuzdu. Annem beni çağırıyordu. Ekmek almamı söyledi. Anneme kaç tane ekmek alacağımı sordum. Annem “3 tane” diye cevap verdi. Raftan aldığım 1,5 lira ile tanesi 50 kuruştan üç tane ekmek aldım.
Kahvaltı yaparken babam televizyonu açtı. Ben 5. Kanalı açmasını istedim. Başbakan 12.10.2013’de Anadolu gezilerinin başlayacağını belirtti. Ne kadar çok acıkmışım ki 1 ekmek yemişim. Odama geçip kitap okumaya başladım. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan 10 yaprak okumuşum. Birden kapı çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda genç bir bayan buldum. Bana Adnan beyin evini sordu. Ben 8 numara dedim.
Sonra arkadaşlarımın yanına gittim ve oyuna dalmışım. Futbol oynuyorduk. O gün çok formumdaydım. Attığım her iki şuttan biri gol oluyordu. Bahçemizin 750 m2 oluşu bizim için bir avantajdı.
Babamın gittiğini fark edince yanına koştum. Babam bana 2 TL harçlık verdi. Eve döndüm. Annem saatin 3 olduğunu fark edince ilaç kutularını getirdi. Kardeşim 6 aylık ve 7 kilo olduğu için 1 tatlı kaşığı ilaç verdi. İlaç kutusunu görünce incelemeye başladım. İlaç 19.03.2012 tarihinde üretilmiş. Son kullanma tarihi ise 19.03.2015 idi. Anlaşılan ilaç 2 yıl içerisinde tüketilmeliydi. Çok terlemiştim. Eşofmanlarımı giymeye gittim. Annem, ben ve kardeşime aynı türden almıştı. Aradaki tek fark rakamlarıydı. Çok yorulmuştum. Odama gittim. Yatağıma yattım.
Gözlerimi diktim tavana. Şunu düşünmeye başladım. Sayılar meğer hayatımızda ne büyük bir yer kaplamış. Sayılar olmasaydı; kardeşim zehirlenebilirdi, ben kıyafetlerimi bulamayabilirdim, genç kadına Adnan beyin evini tarif edemeyebilirdim. İyi ki sayılar varmış. Böylece hayatımıza denge ve düzen gelmiş.
Anladım ki yüce Allah hiçbir şeyi gelişigüzel yaratmamış. Her şeye bir ölçü, bir düzen, bir denge vermiş.
Binlerce kez Rabb’imize hamdolsun!
Furkan süresi/2 – “O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.”

BÜYÜK KAMPANYA!
Beklemeden gelin!…
Bu hayatımızın en büyük kampanyası…
Bu fırsatı kaçırmayın. Bir daha göremeyeceksiniz, kaçmaz.
En büyük ve lüks evler burada…
İçinde istediğiniz her türlü konfor, sıcak su, soğuk su, hatta ılık su… Her çeşit koltuklar, vitrinler, yataklar, mutfak ağzına kadar dolu olarak arzuladığınız her türlü erzak var. Hatta zenginleştirilmiş kileri de var. Evin etrafında her türlü meyve ağacı var. O kadar çık ki gözlerinize inanamayacaksınız.
Bu fırsatı kesinlikle kaçırmayın.
Daha yetmedi.
Evin önünde çağın en lüks arabaları sizi istediğiniz yere ulaştıracak şekilde…
Bu kadar geniş ev ve bahçeden korkmayın işleri siz yapmayacaksınız. Elinizin altında birçok hizmetkârlar olacak. Her istediğinizi severek, isteyerek yapacaklar ücretinden korkmayın… Ücreti peşinen ödenmiştir.
Sizin rahatlığınız, mutluluğunuz, huzurunuz bizim için çok önemli.
Ayrıca bir sürprizimiz var.
Çok sevdiğiniz aileniz, dostlarınız, arkadaşlarınızda yanınızda olacaklar. Onların da tüm ihtiyaçları karşılanacak. Ve daha nice sürprizler. Kaçırmayın…
Bu kampanyaya katılmak istiyorsunuz değil mi?
O halde bu fırsatı yakalayın ve kaçırmayın.
Evet, katılmak mı istiyorsunuz.
O halde açıklıyorum.
Namazınızı kılınnn!
Bu sizin kampanyaya son başvurunuz olabilir.
Yani Son Namazınız!
Bu hayatımızın en büyük kampanyası…
Bu fırsatı kaçırmayın. Bir daha göremeyeceksiniz, kaçmaz.
En büyük ve lüks evler burada…
İçinde istediğiniz her türlü konfor, sıcak su, soğuk su, hatta ılık su… Her çeşit koltuklar, vitrinler, yataklar, mutfak ağzına kadar dolu olarak arzuladığınız her türlü erzak var. Hatta zenginleştirilmiş kileri de var. Evin etrafında her türlü meyve ağacı var. O kadar çık ki gözlerinize inanamayacaksınız.
Bu fırsatı kesinlikle kaçırmayın.
Daha yetmedi.
Evin önünde çağın en lüks arabaları sizi istediğiniz yere ulaştıracak şekilde…
Bu kadar geniş ev ve bahçeden korkmayın işleri siz yapmayacaksınız. Elinizin altında birçok hizmetkârlar olacak. Her istediğinizi severek, isteyerek yapacaklar ücretinden korkmayın… Ücreti peşinen ödenmiştir.
Sizin rahatlığınız, mutluluğunuz, huzurunuz bizim için çok önemli.
Ayrıca bir sürprizimiz var.
Çok sevdiğiniz aileniz, dostlarınız, arkadaşlarınızda yanınızda olacaklar. Onların da tüm ihtiyaçları karşılanacak. Ve daha nice sürprizler. Kaçırmayın…
Bu kampanyaya katılmak istiyorsunuz değil mi?
O halde bu fırsatı yakalayın ve kaçırmayın.
Evet, katılmak mı istiyorsunuz.
O halde açıklıyorum.
Namazınızı kılınnn!
Bu sizin kampanyaya son başvurunuz olabilir.
Yani Son Namazınız!

MAİDE SÜRESİNDEN İNCİ VE MERCANLARI TOPLAYALIM
MAİDE SÜRESİNDE NELER ÖĞRENDİK?
Maide kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Zaman
b- Sofra
c- Sema
d- Gaye
2. Maide süresinde genel olan hitap hangi gruba olmaktadır?
a-Ey inananlar!
b- Ey insanlar!
c- Ey Ehl-i Kitap sahipleri!
d- Ey Meryem oğlu İsa!
3. İlk ayette ifade edilen “ …. Akitleri yerine getirin….” Cümlesindeki “ Akit” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ağlama
b- Dinleme
c- Düğümleme
d- Sağlama
4. Dokunulmazlık ayları olan “Haram Aylar” aşağıdaki gruplardan hangisidir?
a- Muharrem – Sefer- Rebiyulevvel- Rebiyulahir
b-Recep- Muharrem- Sefer- Zilkade
c-Recep- Muharrem- Zilkade- Zilhicce
d- Zilkade- Zilhicce- Şaban- Ramazan
5- Şiar ne anlama gelmektedir?
a-İşaret
b-Delil
c-Hayır
d- Ayet
6. Maide süresinde geçen ayeti kerimelere göre toplumsal sosyalleşme hangi şekilde olmalıdır?
a- Aranızda anlaşma yaparak
b- Allah’ın şiarlarına dikkat ederek
c-Düşmanlarınıza muhalefet derk
d- İyilik ve takva üzere davranarak
7- “ Bugün inkâr edenler, sizin dininizden umudu kesmişlerdir.” Denilen gün hangi gündür?
a-Mekke’nin fethi
b-Sakife günü
c-Kurban bayramı
d-Gadir hum günü
8. “İkmal ve İtmam” kelimelerinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Olgunlaştırma ve tamamlama
b-Bitirme ve gelişme
c-Büyüme ve yayılma
d- Anlaşma ve ahitleşme
9.“ Bugün sizin dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım” ayetinde geçen bugün hangi nimet tamamlanmış oluyor?
a-Domuz eti, leş, kan ve içki yasaklanarak
b- Hac rükünleri öğretilerek
c-İmamet ve velayet açıklanarak
d-Vasiyet edilerek
10.Haram sebepler olan “ rics, fısk, ism” kelimelerin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Haram- kirlilik- oyun
b-Pislik- yoldan çıkma- günah
c-Şirk- tuzak- sapma
d-Nifak- zelil olma- hata
11. Cehennem kelimesinin kökü olan “ Cehim” ne anlama gelmektedir?
a- Ateşin şiddetle alevlenmesi
b-Azabın ebedi oluşu
c-İnkâr edenlerin yurdu
d- İsyan edenlerin ecri
12- Maide süresinde İsrail oğullarının lanetlenmesinin sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Sözlerini bozdukları için
b-Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırdılar
c-Kalpleri katılaştıkları için
d- Peygamberleri öldürdükleri için
13- Maide süresinde ifade edilen kıyamet gününe kadar Hıristiyanların üzerine ne verildi?
a- Aralarına kin ve düşmanlık
b-Zillet ve meskenet
c- İfrat ve tefrit
d-Beda ve nesh
14.Yüce Allah’ın Maide süresinde buyurduğu, Yahudi ve Hıristiyanlara gazaplanmasının sebebi olarak ne gösterilmektedir?
a-Helal ve haramları karıştırmaları
b-İnsanları haklarına saygı duymamaları
c-Geçmişten ibret almamaları
d-Uyarıldıkları şeylerin bir bölümünü unutmaları
15.Nimet kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-İyiliğin karşılığı
b-Yaratılan her şey
c-Allah rızasına ulaştıran araç
d- Nasiplenen rızık
16.Allah rızasına yakınlaştıran en önemli nimet aşağıdakilerden hangisidir?
a-Peygamber ve vasisine itaat
b-Kur’an okumak
c-Namaz kılmak
d- İnsan hakları
17-“ Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır…” ayetinde hangi kavramın açıklaması niteliğindedir?
a- Nesh
b-Muhkem
c-Maide
d-İrade
18. Maide süresinin ayetlerinde dile getirilen dünyada rezillik, ahirette azap görmenin sebebi olarak ne gösterilmektedir?
a-Yalana kulak verme ve haram yeme
b-Anlaşmaları çiğneme
c- Kul hakkını tanımama
d- İlimden uzak kalma
19. Yüce Allah inananlara “ veli edinmeyin” dediği gruplar kimlerdir?
a-Yahudi ve Hıristiyanlar
b-Haram yiyenler
c-Dinle alay edenler
d-Cahil ve gafil olanlar
20.Kalbin sağlıklı olmasını en güzel ifade aşağıdakilerden hangisidir?
a-Kalp atışlarının düzenli olması
b-Helal ile beslenmesi
c-Fıtrat üzere olması
d-Hastalıklardan uzak olması
21.Kalbin hastalıklı olması ne demektir?
a-Şüphe üzerinde olması
b-Küfürle dolu olması
c-Karanlık olması
d-Katılaşmış olması
22. Aşağıdakilerden hangisi yukarıdan aşağıya doğru velayeti açıklamaktadır?
a-Allah, resulü, namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminler
b-Allah ve resulü
c-Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’i
d-Hz. Muhammed ve halifeler
23. La’b (oyun) kelimesinin tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Eğlence
b-Ciddi olmayan şey
c-Gayesi olmayan davranış
d-Boş zaman
24.İnsanların çoğu birbirileriyle hangi alanda yarışmaktadırlar?
a-Günahta, düşmanlıkta ve haram yemede
b-Nifak, fısk ve küfürde
c-Dünya sevgisinde
d-Şirk ve çok yaşama isteğinde
25.“ O’nun iki eli açıktır” kinayeli ifade ile yüce Allah hakkında ne tür bir açıklama yapılmaktadır?
a-Her şey O’nun emrindedir
b-Sonsuz kudret sahibidir
c-Çok cömert ve kerem sahibidir
d-Mülk O’nundur
26.Ayeti kerimede açıklandığı gibi insanların “ Tevrat, İncil ve diğer indirilenleri” ne yapması gerekiyor.
a-Okumaları ve bilmeleri
b-Ezberlemeleri ve açıklamaları
c-Anlamaları ve anlatmaları
d-Ayağa kaldırmaları
27. Gadir hum günü hangi ayet indirilme üzerine peygamberimiz Hz. Muhammed (saa) uzun bir hutbe vermiştir?
a-Maide/ 55. ayet
b-Maide /67. ayet
c-Maide/43. ayet
d-Maide/2. Ayet
28. Ayeti kerimeye göre gözlerin körlükten, kulakların sağır olmasından kurtulmanın tek yolu aşağıdakilerden hangisidir?
a-Doktora gitmek
b-Öğrenmek
c-Tevbe etmek
d-Okumak
29. İsrail oğulları kimin diliyle lanetlendi?
a-Hz. Musa ve Hz. Harun
b-Hz. Zekeriyya ve Hz. Harun
c-Hz. Muhammed ve Hz. Ali
d-Hz. Davut ve Hz. İsa
30. Şeytan müminler arasına hangi yolla kin ve düşmanlık koyar?
a-Cehalet ve zülüm ile
b-İnanmayanları dost edinmekle
c-Dini ciddiye almamakla
d-İçki ve kumar ile
31.Yüce Allah Takva ile beraber inananlara ne tavsiye etmektedir?
a-Salih amel işlemelerini
b-Kararlı ve gayretli olmalarını
c-Güzel ahlaklı olmalarını
d-Bilinçli ve istekli olmalarını
32. Şeytan müminler arasına içki ve kumar ile kin ve düşmanlık koyarak gerçekte neyi hedeflemektedir?
a-Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan men etmek
b-İnsanların imtihanlarda kaybetmesini sağlamak
c-Dünya ve Ahiret hayatlarını bozmak
d-İnsanları üzmek ve ezmek
33. Aşağıdakilerden hangisi şeytanın insanlar üzerindeki etkisi değildir?
a-Kışkırtma
b-Fısıltı
c-Ayartma
d-Zorlama
34. Yüce Allah’ı anmanın zıt anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Yüce Allah’ı zikretmek
b-Ayetleri sık sık okumak
c-Tekbir çekmek
d-Yüce Allah’ı unutmak
35. Rabbimizin bizden itaat olarak istediği şart aşağıdakilerden hangisidir?
a-Kur’an okumak
b-Peygambere itaat
c-Namaz kılmak
d-İman etmek
36. Takva kelimesi aynı ayeti kerimede tekrarlanırken hangi sıralama dikkatimizi çekmektedir?
a-İman, itaat ve sevgi
b-İman, amel ve cihad
c-İman, iyi amel ve ihsaneniz avı
d-İman, sadakat ve güzel ahlak
37. İhramlı iken hangi av helaldir?
a-Kara avı
b-Deniz avı
c-Kuşlar
d-Haşereler
38. “ Bahire, Saibe, Vasile, Ham” kelimeleri size neyi hatırlatmaktadır?
a-Putları
b-O dönemin velileri
c-Hayvan çeşitleri
d-Kabile reisleri
39. İyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetme ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
a-Allah’a yakınlaşmanın bir çalışmasıdır
b-Herkes kendi nefsi ile meşgul olmalıdır
c-Salih amel işlemek yolun kendisidir
d- Başkalarını kurtarmak adına kendini mahvetmemelidir.
40. Aşağıdakilerden hangisi taklid ile ilgili açıklamalarda doğru bir ifade değildir?
a-İmanda taklid olmaz
b-Cahil olan âlimi taklid eder
c-Cahil olan cahili örnek alabilir
d-Akıl imanda taklidi onaylamaz
41. Her insan için son varılacak yer neresidir?
a-Ölüm
b-Kıyamet
c-Allah’ın huzuru
d- Mizan yeri
42. “ Siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan kimse size zarar vermez.” Ayetinde geçen” zarar” aşağıdakilerden hangisidir?
a-Hayat
b-Mal
c-Can
d-Din
43. İmam Ali bin Ebu Talib(as)’in dediği “ Kim …………………….., Rabbini bilir.” Sözünde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Canını ve malını verirse
b-Namaz kılar ve zekât verirse
c-Kendini bilirse
d-Güzel ahlaklı olursa
44. Peygamber Hz. Muhammed(saa)’in dediği “ Ameller, …….. bağlıdır” Sözünde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Takvaya
b-İmana
c-Niyetlere
d-Amellere
45. Ölüm gelmeden önce yapılacak vasiyette şahitlerde aranan özellikler aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a-Müslüman ve adil olması
b-Akraba olması
c-Adil ve ahlaklı olması
d- Yazılı bir belge ile onaylamalı
46. Havariler Hz. İsa (as)’dan uygun olmayan bir edeple ne istemişlerdi?
a-Gökten bir sofra indirmesini
b-İnsanları diriltmesini
c-Körleri iyileştirmesini
d-Kudret ve şan istemeleri
47.Aşağıdakilerden hangisi Yüce Allah’a dua ederken gösterilecek edep usullerinden değildir?
a-Allah’ı isimleriyle överek duaya başlanılmalıdır
b-İstenen istekler yine Allah’ın lehine düşünülmelidir
c- Davranışlar sözel dile uyumlu olmalıdır
d- Haram yemeye devam ederek her türlü istekte bulunulmalıdır
48. Kefaret kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Günahı örten davranış
b-Verilen diyet
c-Dünyadaki ceza
d-Karşılığı olan
49. Hz. İbrahim(as)’in “ Ey Rabbim! Burayı güvenli bir şehir yap, halkından Allah’a ve Ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır” dediği duada aşağıdakilerden hangisi edep kurallarından sayılamaz?
a-Rabbine büyük bir saygı duyarak sesleniyor
b-Tüm inananları duasına katıyor
c-Rabbine muhalif olanlar için de dua ediyor
d-Rızık kelimesini açıklamıyor. Rabbim sen bilirsin demeye getiriyor.
50. “Mûsâ, dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap, kardeşim Hârûn’u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye, Seni çok zikredelim diye. Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.” (Taha süresi/25- 35) ayetinde Hz. Musa (as) ‘nın ettiği duada edebi usul olarak tanımlanamaz.
a-Sorununu rabbine büyük bir tevazu ile dile getiriyor
b-İsteklerini yine Allah için istiyor
c-Gelişigüzel bir talepte bulunuyor
d-Yüce Allah’ı tesbih ediyor
Maide kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Zaman
b- Sofra
c- Sema
d- Gaye
2. Maide süresinde genel olan hitap hangi gruba olmaktadır?
a-Ey inananlar!
b- Ey insanlar!
c- Ey Ehl-i Kitap sahipleri!
d- Ey Meryem oğlu İsa!
3. İlk ayette ifade edilen “ …. Akitleri yerine getirin….” Cümlesindeki “ Akit” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Ağlama
b- Dinleme
c- Düğümleme
d- Sağlama
4. Dokunulmazlık ayları olan “Haram Aylar” aşağıdaki gruplardan hangisidir?
a- Muharrem – Sefer- Rebiyulevvel- Rebiyulahir
b-Recep- Muharrem- Sefer- Zilkade
c-Recep- Muharrem- Zilkade- Zilhicce
d- Zilkade- Zilhicce- Şaban- Ramazan
5- Şiar ne anlama gelmektedir?
a-İşaret
b-Delil
c-Hayır
d- Ayet
6. Maide süresinde geçen ayeti kerimelere göre toplumsal sosyalleşme hangi şekilde olmalıdır?
a- Aranızda anlaşma yaparak
b- Allah’ın şiarlarına dikkat ederek
c-Düşmanlarınıza muhalefet derk
d- İyilik ve takva üzere davranarak
7- “ Bugün inkâr edenler, sizin dininizden umudu kesmişlerdir.” Denilen gün hangi gündür?
a-Mekke’nin fethi
b-Sakife günü
c-Kurban bayramı
d-Gadir hum günü
8. “İkmal ve İtmam” kelimelerinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a- Olgunlaştırma ve tamamlama
b-Bitirme ve gelişme
c-Büyüme ve yayılma
d- Anlaşma ve ahitleşme
9.“ Bugün sizin dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım” ayetinde geçen bugün hangi nimet tamamlanmış oluyor?
a-Domuz eti, leş, kan ve içki yasaklanarak
b- Hac rükünleri öğretilerek
c-İmamet ve velayet açıklanarak
d-Vasiyet edilerek
10.Haram sebepler olan “ rics, fısk, ism” kelimelerin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Haram- kirlilik- oyun
b-Pislik- yoldan çıkma- günah
c-Şirk- tuzak- sapma
d-Nifak- zelil olma- hata
11. Cehennem kelimesinin kökü olan “ Cehim” ne anlama gelmektedir?
a- Ateşin şiddetle alevlenmesi
b-Azabın ebedi oluşu
c-İnkâr edenlerin yurdu
d- İsyan edenlerin ecri
12- Maide süresinde İsrail oğullarının lanetlenmesinin sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
a- Sözlerini bozdukları için
b-Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırdılar
c-Kalpleri katılaştıkları için
d- Peygamberleri öldürdükleri için
13- Maide süresinde ifade edilen kıyamet gününe kadar Hıristiyanların üzerine ne verildi?
a- Aralarına kin ve düşmanlık
b-Zillet ve meskenet
c- İfrat ve tefrit
d-Beda ve nesh
14.Yüce Allah’ın Maide süresinde buyurduğu, Yahudi ve Hıristiyanlara gazaplanmasının sebebi olarak ne gösterilmektedir?
a-Helal ve haramları karıştırmaları
b-İnsanları haklarına saygı duymamaları
c-Geçmişten ibret almamaları
d-Uyarıldıkları şeylerin bir bölümünü unutmaları
15.Nimet kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-İyiliğin karşılığı
b-Yaratılan her şey
c-Allah rızasına ulaştıran araç
d- Nasiplenen rızık
16.Allah rızasına yakınlaştıran en önemli nimet aşağıdakilerden hangisidir?
a-Peygamber ve vasisine itaat
b-Kur’an okumak
c-Namaz kılmak
d- İnsan hakları
17-“ Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır…” ayetinde hangi kavramın açıklaması niteliğindedir?
a- Nesh
b-Muhkem
c-Maide
d-İrade
18. Maide süresinin ayetlerinde dile getirilen dünyada rezillik, ahirette azap görmenin sebebi olarak ne gösterilmektedir?
a-Yalana kulak verme ve haram yeme
b-Anlaşmaları çiğneme
c- Kul hakkını tanımama
d- İlimden uzak kalma
19. Yüce Allah inananlara “ veli edinmeyin” dediği gruplar kimlerdir?
a-Yahudi ve Hıristiyanlar
b-Haram yiyenler
c-Dinle alay edenler
d-Cahil ve gafil olanlar
20.Kalbin sağlıklı olmasını en güzel ifade aşağıdakilerden hangisidir?
a-Kalp atışlarının düzenli olması
b-Helal ile beslenmesi
c-Fıtrat üzere olması
d-Hastalıklardan uzak olması
21.Kalbin hastalıklı olması ne demektir?
a-Şüphe üzerinde olması
b-Küfürle dolu olması
c-Karanlık olması
d-Katılaşmış olması
22. Aşağıdakilerden hangisi yukarıdan aşağıya doğru velayeti açıklamaktadır?
a-Allah, resulü, namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminler
b-Allah ve resulü
c-Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’i
d-Hz. Muhammed ve halifeler
23. La’b (oyun) kelimesinin tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Eğlence
b-Ciddi olmayan şey
c-Gayesi olmayan davranış
d-Boş zaman
24.İnsanların çoğu birbirileriyle hangi alanda yarışmaktadırlar?
a-Günahta, düşmanlıkta ve haram yemede
b-Nifak, fısk ve küfürde
c-Dünya sevgisinde
d-Şirk ve çok yaşama isteğinde
25.“ O’nun iki eli açıktır” kinayeli ifade ile yüce Allah hakkında ne tür bir açıklama yapılmaktadır?
a-Her şey O’nun emrindedir
b-Sonsuz kudret sahibidir
c-Çok cömert ve kerem sahibidir
d-Mülk O’nundur
26.Ayeti kerimede açıklandığı gibi insanların “ Tevrat, İncil ve diğer indirilenleri” ne yapması gerekiyor.
a-Okumaları ve bilmeleri
b-Ezberlemeleri ve açıklamaları
c-Anlamaları ve anlatmaları
d-Ayağa kaldırmaları
27. Gadir hum günü hangi ayet indirilme üzerine peygamberimiz Hz. Muhammed (saa) uzun bir hutbe vermiştir?
a-Maide/ 55. ayet
b-Maide /67. ayet
c-Maide/43. ayet
d-Maide/2. Ayet
28. Ayeti kerimeye göre gözlerin körlükten, kulakların sağır olmasından kurtulmanın tek yolu aşağıdakilerden hangisidir?
a-Doktora gitmek
b-Öğrenmek
c-Tevbe etmek
d-Okumak
29. İsrail oğulları kimin diliyle lanetlendi?
a-Hz. Musa ve Hz. Harun
b-Hz. Zekeriyya ve Hz. Harun
c-Hz. Muhammed ve Hz. Ali
d-Hz. Davut ve Hz. İsa
30. Şeytan müminler arasına hangi yolla kin ve düşmanlık koyar?
a-Cehalet ve zülüm ile
b-İnanmayanları dost edinmekle
c-Dini ciddiye almamakla
d-İçki ve kumar ile
31.Yüce Allah Takva ile beraber inananlara ne tavsiye etmektedir?
a-Salih amel işlemelerini
b-Kararlı ve gayretli olmalarını
c-Güzel ahlaklı olmalarını
d-Bilinçli ve istekli olmalarını
32. Şeytan müminler arasına içki ve kumar ile kin ve düşmanlık koyarak gerçekte neyi hedeflemektedir?
a-Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan men etmek
b-İnsanların imtihanlarda kaybetmesini sağlamak
c-Dünya ve Ahiret hayatlarını bozmak
d-İnsanları üzmek ve ezmek
33. Aşağıdakilerden hangisi şeytanın insanlar üzerindeki etkisi değildir?
a-Kışkırtma
b-Fısıltı
c-Ayartma
d-Zorlama
34. Yüce Allah’ı anmanın zıt anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Yüce Allah’ı zikretmek
b-Ayetleri sık sık okumak
c-Tekbir çekmek
d-Yüce Allah’ı unutmak
35. Rabbimizin bizden itaat olarak istediği şart aşağıdakilerden hangisidir?
a-Kur’an okumak
b-Peygambere itaat
c-Namaz kılmak
d-İman etmek
36. Takva kelimesi aynı ayeti kerimede tekrarlanırken hangi sıralama dikkatimizi çekmektedir?
a-İman, itaat ve sevgi
b-İman, amel ve cihad
c-İman, iyi amel ve ihsaneniz avı
d-İman, sadakat ve güzel ahlak
37. İhramlı iken hangi av helaldir?
a-Kara avı
b-Deniz avı
c-Kuşlar
d-Haşereler
38. “ Bahire, Saibe, Vasile, Ham” kelimeleri size neyi hatırlatmaktadır?
a-Putları
b-O dönemin velileri
c-Hayvan çeşitleri
d-Kabile reisleri
39. İyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetme ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
a-Allah’a yakınlaşmanın bir çalışmasıdır
b-Herkes kendi nefsi ile meşgul olmalıdır
c-Salih amel işlemek yolun kendisidir
d- Başkalarını kurtarmak adına kendini mahvetmemelidir.
40. Aşağıdakilerden hangisi taklid ile ilgili açıklamalarda doğru bir ifade değildir?
a-İmanda taklid olmaz
b-Cahil olan âlimi taklid eder
c-Cahil olan cahili örnek alabilir
d-Akıl imanda taklidi onaylamaz
41. Her insan için son varılacak yer neresidir?
a-Ölüm
b-Kıyamet
c-Allah’ın huzuru
d- Mizan yeri
42. “ Siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan kimse size zarar vermez.” Ayetinde geçen” zarar” aşağıdakilerden hangisidir?
a-Hayat
b-Mal
c-Can
d-Din
43. İmam Ali bin Ebu Talib(as)’in dediği “ Kim …………………….., Rabbini bilir.” Sözünde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Canını ve malını verirse
b-Namaz kılar ve zekât verirse
c-Kendini bilirse
d-Güzel ahlaklı olursa
44. Peygamber Hz. Muhammed(saa)’in dediği “ Ameller, …….. bağlıdır” Sözünde boşluğa aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a-Takvaya
b-İmana
c-Niyetlere
d-Amellere
45. Ölüm gelmeden önce yapılacak vasiyette şahitlerde aranan özellikler aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a-Müslüman ve adil olması
b-Akraba olması
c-Adil ve ahlaklı olması
d- Yazılı bir belge ile onaylamalı
46. Havariler Hz. İsa (as)’dan uygun olmayan bir edeple ne istemişlerdi?
a-Gökten bir sofra indirmesini
b-İnsanları diriltmesini
c-Körleri iyileştirmesini
d-Kudret ve şan istemeleri
47.Aşağıdakilerden hangisi Yüce Allah’a dua ederken gösterilecek edep usullerinden değildir?
a-Allah’ı isimleriyle överek duaya başlanılmalıdır
b-İstenen istekler yine Allah’ın lehine düşünülmelidir
c- Davranışlar sözel dile uyumlu olmalıdır
d- Haram yemeye devam ederek her türlü istekte bulunulmalıdır
48. Kefaret kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
a-Günahı örten davranış
b-Verilen diyet
c-Dünyadaki ceza
d-Karşılığı olan
49. Hz. İbrahim(as)’in “ Ey Rabbim! Burayı güvenli bir şehir yap, halkından Allah’a ve Ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır” dediği duada aşağıdakilerden hangisi edep kurallarından sayılamaz?
a-Rabbine büyük bir saygı duyarak sesleniyor
b-Tüm inananları duasına katıyor
c-Rabbine muhalif olanlar için de dua ediyor
d-Rızık kelimesini açıklamıyor. Rabbim sen bilirsin demeye getiriyor.
50. “Mûsâ, dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap, kardeşim Hârûn’u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye, Seni çok zikredelim diye. Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.” (Taha süresi/25- 35) ayetinde Hz. Musa (as) ‘nın ettiği duada edebi usul olarak tanımlanamaz.
a-Sorununu rabbine büyük bir tevazu ile dile getiriyor
b-İsteklerini yine Allah için istiyor
c-Gelişigüzel bir talepte bulunuyor
d-Yüce Allah’ı tesbih ediyor
bottom of page