top of page

Şimdi Dua Zamanı

Hz. Fatıma Zehra (as)'dan dua
Beklenen Cuma'nın özlemiyle, Hayırlı Cuma'nızı tebrik ederim.
Annemiz Hz. Fatıma Zehra (as) duasında şöyle derdi:
“Allah'ım! Sana ibadet edecek güç, senin kitabını anlayacak basiret, hüküm ve
hikmetini kavrayacak anlayış istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve Âl-i Muhammed'e salât
eyle. Bizim için Kur'ân'ı az bulunur (uzak) kılma, (doğru) yolu bize kaybettirme ve
Muhammed'in bize sırt dönmemesini sağla.
Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet, müstağnilik, sevdiğin ve razı olduğun şeyleri
yapma istiyorum. Allah'ım! Zayıflığımız için gücünden, fakirliğimiz ve yoksunluğumuz için
zenginliğinden, cahilliğimiz için hilminden ve ilminden istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve
Âl-i Muhammed'e salât eyle. Sana şükretmemiz, seni zikretmemiz, sana itaat etmemiz ve
sana kulluk sunmamız için bize yardım et. Ey merhametlilerin en merhametlisi!''
Annemiz Hz. Fatıma Zehra (as) duasında şöyle derdi:
“Allah'ım! Sana ibadet edecek güç, senin kitabını anlayacak basiret, hüküm ve
hikmetini kavrayacak anlayış istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve Âl-i Muhammed'e salât
eyle. Bizim için Kur'ân'ı az bulunur (uzak) kılma, (doğru) yolu bize kaybettirme ve
Muhammed'in bize sırt dönmemesini sağla.
Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet, müstağnilik, sevdiğin ve razı olduğun şeyleri
yapma istiyorum. Allah'ım! Zayıflığımız için gücünden, fakirliğimiz ve yoksunluğumuz için
zenginliğinden, cahilliğimiz için hilminden ve ilminden istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve
Âl-i Muhammed'e salât eyle. Sana şükretmemiz, seni zikretmemiz, sana itaat etmemiz ve
sana kulluk sunmamız için bize yardım et. Ey merhametlilerin en merhametlisi!''

NEFES AL VE RAHATLA!
Öyle bir dönemdeyiz ki son peygamber Hz. Muhammed (saa)’ten sonra asırlar geçti, âlemlere rahmet peygamberin rahmet vasisi olan İmam Mehdi (a.f) de gaybettedir.
Fitne ve fesat ise karada ve denizde ayyuka çıktı. Gerçekten zor bir dönemdeyiz. Bir ahtapot gibi zülüm ve ihlallerin her çeşidi, her yönden hepimizi sarmış.
İşte bu zor günleri İmam Cafer Sadık (a.s)’a sormuşlar.
İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur:
Firavun ’un İsrail oğullarına yapmış olduğu zulümler artınca, ağlamaya sızlanmaya başladılar. Yüce Allah’a kırk gün yalvardılar. Sonra Yüce Allah, Musa’ya ve Harun’a şöyle vahiy etti: “Onları, Firavun’un pençelerinden kurtarın.” Sonra onların yüz yetmiş yılını kaldırdı.
İmam sonra şöyle buyurdu:
Aynı şekilde eğer sizler de böyle yaparsanız, Yüce Allah bize kurtuluş verecektir. Eğer böyle yapmazsanız, iş kendi (seyrine göre hareket edip) sonuna ulaşacaktır.
İstenen şey, kulların kendilerini yaratan Rahman ve Rahim olan Rablerine yönelmesidir. Ve ancak yaratıcısının kendilerine yardım etmesiyle yegâne kurtuluş mümkün olacaktır.
İmam Mehdi (a.f), İshak b. Yakup’un sorularına cevap olarak yine şöyle buyurmuştur:
Kurtuluşun çabuklaştırılması için çok dua ediniz. Çünkü kurtuluşunuz bundadır.
Abdullah b. Sinan da şöyle nakletmiştir:
Babamla birlikte İmam Sadık’ın yanına gittim. İmam şöyle buyurdu:
Yol gösterici bir imamın ve onun tayin ettiği bir âlimin ( vasi olan Ehli Beyt imamlarından) olmadığı bir zamanda yaşarsanız nasıl olacaksınız? O zaman ağlayarak sızlayarak dua eden kimseden başka hiçbir kimse kurtulmayacaktır.
Babam şöyle arz etti:
Allah’a yemin olsun ki; işte bela budur. Öyleyse o zaman ne yapmalıyız?
Şöyle buyurdu:
Böyle olduğu zaman ki sen o zamanı görmeyeceksin, olayın aydınlanması için elinizde olan şeylere sımsıkı sarılın.
Peygamberin olmadığı, zamanın imamının da gaybette olduğu bu dönemi tüm seçilmişler, büyük bir imtihan süreci olarak nitelendirmişlerdir. Çünkü doğru hedef ve doğru yoldan sapmak kolay olup, tehlike ve tuzaklara insanlar daha meyilli olacaklar. İşte bu dönemde kulların alacağı en önemli tedbir; elde olana sımsıkı sarılmasıdır. Dolayısıyla gaybet döneminde imanı korumak her tarafı dikenle dolu ağaca benzer. O ağacın kökleri ise köz olarak elinde tutmak gibidir.
Hz. Muhammed ( saa) şöyle buyurmaktadır;
“Benim kardeşlerim gaybet döneminde olanlardır. Onlar bizi görmedikleri halde inanırlar. Yüce Allah, babalarının sulbünde ve annelerinin rahminde karar kılmadan önce, onların ve babaların isimlerini bana bildirmiştir. (o zaman) sizlerden birinin dinini korumasının zorluğu, eliyle dikenleri temizlemeye çalışan kişinin durumundan ya da elinde ateş koru tutan kişinin durumundan daha zor olacaktır. Onlar, karanlıktaki lambalardır. Yüce Allah onları bütün kara fitnelerden kurtaracaktır.”
Bu azimli ve gayretli mücadele ile ilahi rahmetin insanı her daim kuşatması için gelen tavsiye Ğarik duasını sık sık dile getirmemizdir.
Abdullah b. Sinan, İmam Sadık’tan şöyle nakletmiştir:
Yakında sizlere bir şüphe ulaşacaktır. Yol gösterici bir imamsız ve görünen (seçilmiş olan) bir âlimsiz olarak (şaşkın bir şekilde) kalacaksınız. O şüpheden, Ğarik duasıyla dua eden kişiden başka hiçbir kimse kurtulmayacak.
Şöyle sordu:
Ğarik duası nedir?
Şöyle buyurdu:
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahim! Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde söylemelisin.
Abdullah b. Senan şöyle dedi:
Ya Mukallibel Kulub Vel Ebsar!
İmam şöyle buyurdu:
Evet, Yüce Allah “Mukallibel Kulub Vel Ebsar”dır. Ancak sen “…Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde benim söylediğim gibi söylemelisin.
İmanın korunması ve kurtuluşun olması için bu rivayetlerden şu iki sonuç çıkmaktadır.
Birincisi; ümmetin elinde olana sımsıkı sarılması gerekmektedir. Elde olan ise vahyedilen ayetler ile Peygamberi ve onun Ehl-i Beyt’inden gelen hadislerdir. Gadir Hum hutbesinde peygamber Hz. Muhammed’in (saa) buyurduğu vasiyeti de işte buydu. Nitekim ümmetin elinde de bu deliller bulunmaktadır. Kendisine düşen sadece bu naslara sımsıkı sarılmalı ve dolayısıyla Rabbine, elçisine ve onun vasisine itaat etmelidir.
İkincisi ise Ğarik duasını okumalıdır. Dua şöyledir.
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahîm! Ya Mukallibel kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”
Elbette tılsım tilavetinde değil, tevilindedir. O halde bu duanın anlamı kalbimizde yer edinmelidir.
Öncelikle bir çağrı ve yönelme söz konusudur bu duada. Kulu, Rabbini çağırmaktadır. “ Ya Allah!” demek ile tek ilahı olarak, tüm güzel isimleri kendisine ait olan ve tüm eksikliklerden tenzih ettiği Rabbini anmaktadır. O’na ihtiyacı olduğunu ve yegâne kendisine yetenin O olduğunun artık farkındadır. Bu nedenle de “ ya Rahman!” demektedir. O’nun rahmeti sayesinde her varlığın ayakta durduğunu ve devam edebilmek için de yine O’na dayanması gerektiğini bilmektedir. Dayanmadığında ise Rahim ismi üzere lütuf ve kereminin kendisini terk edeceğini de bilmektedir. O halde “ ya Rahim!” derken kesinlikle Rabbine olan teslimiyetin kaçınılmaz olduğu ve rahmetinin ebediyen kendisini kuşatması için yalnıza O’na ihtiyacı vardır. Bunu da yakalamak için yine yalvarır. “ Ey kalpleri evirip çeviren, kalbîmi dininde sabit kıl.”
O halde her şeye meyilli olabilen bu kalbin, yalnızca Rahman ve Rahim olan Allah’a çevrilmesi gerektiğini bir kere daha hatırlar. Ve bunu istenen din olarak algılamalıdır. Nitekim İmam Ali b. Ebu Talib’e (a.s) sorulan “din nedir?” sorusuna o, şöyle cevap buyurmuştur;
“ Din, içinde iman olan İslam’dır.”
O halde doğru din anlayışını görmemiz için İslam ve iman kavramlarına bir kez daha bakmak gerekir. İslam, vahiy ve risalet üzerinden buyrulan emirler bütünlüğüdür. Kişi bu emirleri kabul ettiğinde İslam dairesine girmiş olur. Ancak iman, bu buyruklar üzerinden kişinin Rabbine, peygamberine ve onun vasisine güvenmesidir.
“Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman kalplerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz. Bununla beraber Allah’a ve resulüne itaat ederseniz yaptığınız hiçbir şeyi boşa çıkarmaz; Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”
Müminler ancak, Allah’a ve resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla mücadele eden kimselerdir. İçleri dışları bir olanlar işte bunlardır.”
Elbette bu noktalardaki seviyenin yakalanması yine hatırlatılan marifet yolunun izlenilmesi ile mümkün olacaktır.
Zürare, İmam Sadık’a şöyle arz etti:
Eğer o zamanı görürsem, nasıl dua etmeliyim?
Şöyle buyurdu:
Eğer o zamanı görürsen, şu duayı oku:
Allah’ım! Bana kendini tanıt. Bana kendini tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam. Allah’ım! Bana peygamberini tanıt. Bana peygamberini tanıtmazsan, imamını tanıyamam. Allah’ım! Bana imamını tanıt. Bana imamını tanıtmazsan, dinimden saparım.
Bu dua da sanki bu zamanlarda takip edilmesi gereken bir yol haritası gibidir.
Allah’ım bana kendini tanıt!...
Allah’ım bana Resulünü tanıt!...
Allah’ım bana hüccetini tanıt!...
O halde bu ahir zaman denilen gaybet döneminde farkında olunması gereken Ğarik ve Marifet duasını sık sık dile getirelim. Ğarik duası boğulan insana ilkyardım olarak gelen acil bir nefes gibidir. Marifet duası ise bu nefesten sonra doğru, huzurlu, mutmain olmanın garantisi gibidir. Hayatı sigortalayan bir anahtar sanki…
İşte Ğarik duası ile nefes al, Marifet duası ile de rahatla!
Yüz yetmiş yıl sonra gerçekleşecek olan bir olayın öne alınmasını emretti.
Tefsiri Ayyaşi: 2/163 ve Tefsiri Safi: 2/460 ve Bihar: 4/118…
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/295 ve Muntehab-ul Envaril Muzie: 230 ve Kemal-ud Din: 2/485 ve Elharayic Velcerayih: 3/1115
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/399 ve Kemal-ud Din: 2/348 ve İsbat-ul Hüda: 3/533 ve Bihar: 52/133
Bihar’ul Envar c. 52, s.124
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/123 ve Bihar: 52/148 ve Kemal-ud Din: 2/351 ve İsbat-ul Hüda: 3/475
Hucurat süresi/14-15
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/447 ve Usul-i Kâfi: 1/378 ve Kemal-ud Din: 2/342 ve Bihar: 52/146
Fitne ve fesat ise karada ve denizde ayyuka çıktı. Gerçekten zor bir dönemdeyiz. Bir ahtapot gibi zülüm ve ihlallerin her çeşidi, her yönden hepimizi sarmış.
İşte bu zor günleri İmam Cafer Sadık (a.s)’a sormuşlar.
İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur:
Firavun ’un İsrail oğullarına yapmış olduğu zulümler artınca, ağlamaya sızlanmaya başladılar. Yüce Allah’a kırk gün yalvardılar. Sonra Yüce Allah, Musa’ya ve Harun’a şöyle vahiy etti: “Onları, Firavun’un pençelerinden kurtarın.” Sonra onların yüz yetmiş yılını kaldırdı.
İmam sonra şöyle buyurdu:
Aynı şekilde eğer sizler de böyle yaparsanız, Yüce Allah bize kurtuluş verecektir. Eğer böyle yapmazsanız, iş kendi (seyrine göre hareket edip) sonuna ulaşacaktır.
İstenen şey, kulların kendilerini yaratan Rahman ve Rahim olan Rablerine yönelmesidir. Ve ancak yaratıcısının kendilerine yardım etmesiyle yegâne kurtuluş mümkün olacaktır.
İmam Mehdi (a.f), İshak b. Yakup’un sorularına cevap olarak yine şöyle buyurmuştur:
Kurtuluşun çabuklaştırılması için çok dua ediniz. Çünkü kurtuluşunuz bundadır.
Abdullah b. Sinan da şöyle nakletmiştir:
Babamla birlikte İmam Sadık’ın yanına gittim. İmam şöyle buyurdu:
Yol gösterici bir imamın ve onun tayin ettiği bir âlimin ( vasi olan Ehli Beyt imamlarından) olmadığı bir zamanda yaşarsanız nasıl olacaksınız? O zaman ağlayarak sızlayarak dua eden kimseden başka hiçbir kimse kurtulmayacaktır.
Babam şöyle arz etti:
Allah’a yemin olsun ki; işte bela budur. Öyleyse o zaman ne yapmalıyız?
Şöyle buyurdu:
Böyle olduğu zaman ki sen o zamanı görmeyeceksin, olayın aydınlanması için elinizde olan şeylere sımsıkı sarılın.
Peygamberin olmadığı, zamanın imamının da gaybette olduğu bu dönemi tüm seçilmişler, büyük bir imtihan süreci olarak nitelendirmişlerdir. Çünkü doğru hedef ve doğru yoldan sapmak kolay olup, tehlike ve tuzaklara insanlar daha meyilli olacaklar. İşte bu dönemde kulların alacağı en önemli tedbir; elde olana sımsıkı sarılmasıdır. Dolayısıyla gaybet döneminde imanı korumak her tarafı dikenle dolu ağaca benzer. O ağacın kökleri ise köz olarak elinde tutmak gibidir.
Hz. Muhammed ( saa) şöyle buyurmaktadır;
“Benim kardeşlerim gaybet döneminde olanlardır. Onlar bizi görmedikleri halde inanırlar. Yüce Allah, babalarının sulbünde ve annelerinin rahminde karar kılmadan önce, onların ve babaların isimlerini bana bildirmiştir. (o zaman) sizlerden birinin dinini korumasının zorluğu, eliyle dikenleri temizlemeye çalışan kişinin durumundan ya da elinde ateş koru tutan kişinin durumundan daha zor olacaktır. Onlar, karanlıktaki lambalardır. Yüce Allah onları bütün kara fitnelerden kurtaracaktır.”
Bu azimli ve gayretli mücadele ile ilahi rahmetin insanı her daim kuşatması için gelen tavsiye Ğarik duasını sık sık dile getirmemizdir.
Abdullah b. Sinan, İmam Sadık’tan şöyle nakletmiştir:
Yakında sizlere bir şüphe ulaşacaktır. Yol gösterici bir imamsız ve görünen (seçilmiş olan) bir âlimsiz olarak (şaşkın bir şekilde) kalacaksınız. O şüpheden, Ğarik duasıyla dua eden kişiden başka hiçbir kimse kurtulmayacak.
Şöyle sordu:
Ğarik duası nedir?
Şöyle buyurdu:
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahim! Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde söylemelisin.
Abdullah b. Senan şöyle dedi:
Ya Mukallibel Kulub Vel Ebsar!
İmam şöyle buyurdu:
Evet, Yüce Allah “Mukallibel Kulub Vel Ebsar”dır. Ancak sen “…Ya Mukallibel Kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” şeklinde benim söylediğim gibi söylemelisin.
İmanın korunması ve kurtuluşun olması için bu rivayetlerden şu iki sonuç çıkmaktadır.
Birincisi; ümmetin elinde olana sımsıkı sarılması gerekmektedir. Elde olan ise vahyedilen ayetler ile Peygamberi ve onun Ehl-i Beyt’inden gelen hadislerdir. Gadir Hum hutbesinde peygamber Hz. Muhammed’in (saa) buyurduğu vasiyeti de işte buydu. Nitekim ümmetin elinde de bu deliller bulunmaktadır. Kendisine düşen sadece bu naslara sımsıkı sarılmalı ve dolayısıyla Rabbine, elçisine ve onun vasisine itaat etmelidir.
İkincisi ise Ğarik duasını okumalıdır. Dua şöyledir.
“Ya Allah! Ya Rahman! Ya Rahîm! Ya Mukallibel kulub! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”
Elbette tılsım tilavetinde değil, tevilindedir. O halde bu duanın anlamı kalbimizde yer edinmelidir.
Öncelikle bir çağrı ve yönelme söz konusudur bu duada. Kulu, Rabbini çağırmaktadır. “ Ya Allah!” demek ile tek ilahı olarak, tüm güzel isimleri kendisine ait olan ve tüm eksikliklerden tenzih ettiği Rabbini anmaktadır. O’na ihtiyacı olduğunu ve yegâne kendisine yetenin O olduğunun artık farkındadır. Bu nedenle de “ ya Rahman!” demektedir. O’nun rahmeti sayesinde her varlığın ayakta durduğunu ve devam edebilmek için de yine O’na dayanması gerektiğini bilmektedir. Dayanmadığında ise Rahim ismi üzere lütuf ve kereminin kendisini terk edeceğini de bilmektedir. O halde “ ya Rahim!” derken kesinlikle Rabbine olan teslimiyetin kaçınılmaz olduğu ve rahmetinin ebediyen kendisini kuşatması için yalnıza O’na ihtiyacı vardır. Bunu da yakalamak için yine yalvarır. “ Ey kalpleri evirip çeviren, kalbîmi dininde sabit kıl.”
O halde her şeye meyilli olabilen bu kalbin, yalnızca Rahman ve Rahim olan Allah’a çevrilmesi gerektiğini bir kere daha hatırlar. Ve bunu istenen din olarak algılamalıdır. Nitekim İmam Ali b. Ebu Talib’e (a.s) sorulan “din nedir?” sorusuna o, şöyle cevap buyurmuştur;
“ Din, içinde iman olan İslam’dır.”
O halde doğru din anlayışını görmemiz için İslam ve iman kavramlarına bir kez daha bakmak gerekir. İslam, vahiy ve risalet üzerinden buyrulan emirler bütünlüğüdür. Kişi bu emirleri kabul ettiğinde İslam dairesine girmiş olur. Ancak iman, bu buyruklar üzerinden kişinin Rabbine, peygamberine ve onun vasisine güvenmesidir.
“Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman kalplerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz. Bununla beraber Allah’a ve resulüne itaat ederseniz yaptığınız hiçbir şeyi boşa çıkarmaz; Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”
Müminler ancak, Allah’a ve resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla mücadele eden kimselerdir. İçleri dışları bir olanlar işte bunlardır.”
Elbette bu noktalardaki seviyenin yakalanması yine hatırlatılan marifet yolunun izlenilmesi ile mümkün olacaktır.
Zürare, İmam Sadık’a şöyle arz etti:
Eğer o zamanı görürsem, nasıl dua etmeliyim?
Şöyle buyurdu:
Eğer o zamanı görürsen, şu duayı oku:
Allah’ım! Bana kendini tanıt. Bana kendini tanıtmazsan, peygamberini tanıyamam. Allah’ım! Bana peygamberini tanıt. Bana peygamberini tanıtmazsan, imamını tanıyamam. Allah’ım! Bana imamını tanıt. Bana imamını tanıtmazsan, dinimden saparım.
Bu dua da sanki bu zamanlarda takip edilmesi gereken bir yol haritası gibidir.
Allah’ım bana kendini tanıt!...
Allah’ım bana Resulünü tanıt!...
Allah’ım bana hüccetini tanıt!...
O halde bu ahir zaman denilen gaybet döneminde farkında olunması gereken Ğarik ve Marifet duasını sık sık dile getirelim. Ğarik duası boğulan insana ilkyardım olarak gelen acil bir nefes gibidir. Marifet duası ise bu nefesten sonra doğru, huzurlu, mutmain olmanın garantisi gibidir. Hayatı sigortalayan bir anahtar sanki…
İşte Ğarik duası ile nefes al, Marifet duası ile de rahatla!
Yüz yetmiş yıl sonra gerçekleşecek olan bir olayın öne alınmasını emretti.
Tefsiri Ayyaşi: 2/163 ve Tefsiri Safi: 2/460 ve Bihar: 4/118…
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/295 ve Muntehab-ul Envaril Muzie: 230 ve Kemal-ud Din: 2/485 ve Elharayic Velcerayih: 3/1115
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/399 ve Kemal-ud Din: 2/348 ve İsbat-ul Hüda: 3/533 ve Bihar: 52/133
Bihar’ul Envar c. 52, s.124
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 4/123 ve Bihar: 52/148 ve Kemal-ud Din: 2/351 ve İsbat-ul Hüda: 3/475
Hucurat süresi/14-15
Mucem-ul Ehadis-i İmam Mehdi: 3/447 ve Usul-i Kâfi: 1/378 ve Kemal-ud Din: 2/342 ve Bihar: 52/146

ŞABAN AYINDA KAÇIRMAYIN!
Emirü’l-Müminin Ali (a.s), şaban ayının ilk gününde bir camide
oturup yüksek sesle, hararetli hararetli kader vb. bazı konularda
cedelleşen bir gurup Müslümana rastladı. Yanlarında durup onlara selâm verdi, cevabını vererek ayağa kalktılar ve yanlarında oturmasını
rica ettiler. İmam (a.s) bu isteklerini kabul etmeyip şöyle buyurdu:
“Ey faydasız şeyler hakkında konuşan topluluk! Biliyor musunuz
ki Allah’ın nice kulları vardır ki ne konuştuklarından âcizdirler, ne de
dilsiz; ancak onları susturan, Allah korkusudur. Evet, onlar Allah’ın
azametini hatırladıkları zaman dilleri kırılır, yürekleri kopar, akılları
kaybolur ve şaşırıp kalırlar; Allah’ın izzet, azamet ve celalinin karşı-
sında. Bu haletten çıktıklarında ise temiz amellerle Allah’a yönelirler.
Taksir veya tefrit (ihmal) ehli olmadıkları hâlde kendi nefislerini zalim
ve suçluların zümresinde sayarlar. Onlar Allah için aza kani değiller
ve çok amelleri Allah için çok görmezler. Onlar sürekli Allah için olan
amellerle meşguldürler. Onları sürekli korku ve ıstırap hâlinde ibadet
ederken görürsün. Siz nerdesiniz, onlar nerde!”
“Ey acemiler gurubu! Kader hakkında en çok bilenin o konuda en
çok susan kimse olduğu ve en çok konuşanın o konuda en cahil kimse
olduğunu bilmiyor musunuz? ”
“Ey acemiler gurubu! İşte bu, yüce şabanın başlangıcıdır. Rabbimiz bunu şaban diye adlandırmıştır; zira hayırlar onda şube şube da-
ğılmıştır. Rabbimiz, cennetin kapılarını bu ayda açmış ve onun saraylarını ve hayırlarını en ucuz fiyatlar ve en kolay ameller karşılığında
sizlere sunmuştur; alın onları. Şeytan ise şer, kötülük ve belâların şubelerini sizin yüzünüze açmıştır; siz de sürekli dalalet ve isyanda çabalayıp duruyorsunuz. Şeytan’ın açtığı şubelere yönelip yüzünüze açılan
hayır şubelerine sırtınızı dönüyorsunuz. İşte şabanın başlangıcı; onun
hayır şubeleri namaz, zekât, maruf’a emretmek, münkerden nehyetmek,
anne-babaya, yakınlara ve komşulara iyilik etmek, müminlerin arasını
ıslah etmek, fakir ve düşkünlere sadaka vermekten ibarettir.”
“Sizler üzerinizden kaldırılan şeylerle (kaza ve kaderle) nehyedildi
ğiniz hâlde uğraşma külfetini üzerinize çekiyorsunuz. İlâhî sırların keş-
fine dalıyorsunuz. Hâlbuki kim bunları teftişe durursa, helâk olur.
Eğer siz bu günde ilâhî itaatlerle meşgul olan kimseler için Rabbinizin
neler hazırladığını bilseydiniz, bulunduğunuz bu durumdan sakınır ve
emredildiğiniz şeylere başlardınız.”
“Ey Emire’l-Müminin, Allah bu günde kendisine itaat ve kullukla
meşgul olan kimseler için neler hazırlamıştır?” diye sorduklarında,
İmam (a.s) cevaplarında, Resulullah’ın (s.a.a) kâfirlerle cihat için gönderdiği ordunun öyküsünü onlara anlattı ve şöyle buyurdu:
“Kâfirler, geceleyin İslâm ordusuna saldırıya geçtiler. Gecenin
şiddetli karanlığı her tarafa çökmüş ve Müslümanların da hepsi uykuya dalmışlardı. Aralarından sadece Zeyd İbn Hârise, Abdullah İbn
Ravâha, Katâde, İbn Nu’mân ve Kays İbn Asmi’l-Minkarî uyanık olup
her biri ordunun bir tarafında namaz kılıyor veya Kur’ân okuyorlardı.
Karanlıkta düşmanı göremedikleri için kendilerini koruyamayan Müslümanlar, düşmanın ok yağmuruna uğrayıp helâk olacakları sırada
aniden, o dört kişinin ağızlarından ışıklar yükselerek Müslümanların
karargâhlarını aydınlattı ve onların cesaret ve güç kazanmalarına vesile oldu. Kılıçlarına sarılan Müslümanlar, düşmana saldırarak, bir
kısmını öldürüp bir kısmını yaraladılar. Bir kısmını da esir aldılar ve
böylece düşmanı yenilgiye uğrattılar.”
“Dönüşlerinde olup bitenleri Resulullah’a (s.a.a) anlatınca, Hazret (s.a.a): ‘Bu nurlar o kardeşlerinizin şabanın başlangıcında yaptıkları amellerden kaynaklanmıştır.’ buyurdu. Sonra da o amelleri birer
birer anlatarak şöyle devam etti Allah Resulü: Şabanın ilk günü oldu-
ğunda, İblis, askerlerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara
şöyle der: ‘Allah’ın kullarından bazısını (da olsa) bu günde kendinize
çekmeye çalışın.’ Allah (azze ve celle) de meleklerini yeryüzünün dört
bir yanına dağıtarak onlara şöyle buyurur: ‘Benim kullarımı koruyun
ve irşat edin. Onların hepsi sizin vasıtanızla mutlu olurlar; (Allah’ın
emir ve nehiylerini kabul etmekten) çekinen ve isyan eden kimseler hariç. Onlar da İblis’in hizbi ve askerlerinin safına katılmış olurlar.’ Şabanın ilk günü olduğunda Allah (azze ve celle) cennet kapısına (açılması için) emreder, o da açılır. Sonra da Tuba ağacına, dallarını bu
dünyaya yakınlaştırması için emreder. Sonra da Rabbimiz tarafından
bir münadi şöyle seslenir: Ey Allah’ın kulları, bunlar Tuba ağacının
dallarıdır; bu dallara tutunun ki sizi cennete yükseltsin, bunlar ise
Zakkum ağacının dallarıdır. Bunlardan daima uzak durun ki sizi cehenneme sürüklemesinler.”
“Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberliğe seçen (Allah’a) andolsun ki, kim bu ayda bir hayır ve iyilik kapı-
sına yönelirse, Tuba ağacının dallarından birisine tutunmuştur ve o,
onu cennete ulaştırır. Kim de bir şer kapısına yönelirse, bu günde,
Zakkum ağacının bir dalına tutunmuştur ve o, onu ateşe götürecektir.”
“Sonra şöyle buyurdu: Kim bu günde müstehap bir namaz kılarsa,
Tuba ağacının bir dalından tutmuştur. Kim bu günü oruç tutarsa, bir
başka dalını daha tutmuştur. Kim bir karı ile kocanın, baba ile evlâ-
dın, akraba ile akrabanın, komşu ile komşunun, hatta iki yabancının
arasını ıslah eder, onları barıştırırsa, yine Tuba ağacının bir dalını
tutmuştur. Yine bir kimse, zor durumda olan birisinin borcunu öder
veya hafifletirse, Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kim bir yetimin kefaletini boynuna alırsa, onun bir dalını tutmuştur. Kim ahmak ve haylaz
birisinin şerrinden mümin birisinin ırz ve haysiyetini korursa, Tuba’nın
bir dalını daha tutmuştur. Kim Hak Teâlâ’ya şükür maksadıyla oturur
da O’nu ve nimetlerini zikrederse, yine Tuba’nın bir dalından tutmuş-
tur. Kim bir hastanın ziyaretine giderse, Tuba dalını tutmuştur. Kim
bu günde baba ve annesine veya onlardan birisine iyilik ederse, Tuba
dalını tutmuştur. Önceden anne ve babasını rahatsız eden bir kimse bu
günde onları razı ederse, yine Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kısacası
diğer hayır kapılarından hangisine yönelir ve onu yerine getirirse, bu
günde Tuba ağacının bir dalından tutmuş olur.”
“Ardından Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberli-
ğe hak olarak seçen (Allah’a) andolsun ki, kim de bu günde şer ve gü-
nah kapılarından birine yönelir de onu yerine getirirse, onu cehenneme kadar itecek olan Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur.”
“Sonra şöyle buyurdu: Kim farz namazı hakkında ihmalkârlık yapar ve onu zayi ederse, Zakkum’un bir dalını tutmuş olur. Bu günde
bir kimseye, zor ve kötü durumundan haberdar olduğu zayıf bir fakir
uğrar ve o da kendisi mağdur olmadan onun durumunu iyileştirmeye
gücü yeter, onun vazifesini yapacak başka birisi de olmazsa, buna
rağmen o fakiri kendi hâline bırakır ve ona yardımcı olmayarak zayi
olmasına ve ezilmesine seyirci kalırsa, Zakkum ağacının bir dalını
tutmuş olur. Kendisine haksızlık yapan birisi, yaptığından dolayı özür
dileyip affını ister, fakat o, özrünü kabul etmemekle kalmayıp ona fazlasıyla karşılık verirse, Zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur.”
“Bir kimse karı ile kocasının, baba ile evlâdının, kardeş ile kadre-
şinin, akrabayla akrabanın, iki komşunun, iki dostun veya iki bacının
arasını bozar ve fitnecilik yaparsa, Zakkum ağacının bir dalına tu
tunmuş olur. Kim (kendisine) borçlu olan birisinin zor durumda oldu-
ğunu ve imkânsızlığını bildiği hâlde, ona yüklenir ve baskı yapar ve
böylece onun rahatsızlık ve sıkıntısını bir kat daha artırırsa, Zakkum
ağacının dalından tutmuş olur. Kim üzerine olan borcu inkâr eder ve
borç sahibine borcundan vazgeçmesi için baskı ve taşkınlık yaparsa,
Zakkum’un bir dalını tutmuştur.”
“Kim bir yetime cefa ve eziyet eder ve onun malını zayi ederse, o
ağacın bir dalını tutmuş olur. Kim mümin bir kardeşinin ırz ve haysiyetine dokunur ve başkalarını da buna teşvik ederse, yine zakkum
ağacının bir dalından tutmuş olur. Kim insanları günah ve isyana itecek şekilde onlara şarkı türkü söylerse, o ağacın bir dalını tutmuştur.
Kim oturur da çeşitli haksız savaş ve kavgalarda yaptığı kötülükleri ve
Allah’ın kullarına yaptığı çeşitli zulümleri anlatır ve bunlarla iftihar
ederse, yine Zakkum ağacının bir dalından tutmuş demektir.”
“Bir kimsenin komşusu vefat ettiğinde, onu küçümseyip hakir gördüğü için cenaze merasimine katılmazsa, Zakkum’un bir dalından tutmuş olur. Bir musibet ve belâya müptela olan bir kimseye, sırt çeviren
ve ondan uzak duran birisi, Zakkum ağacının dalından tutmuştur. Kim
baba ve annesine veya onlardan birisine haksızlık eder ve onlara karşı
görevini yapmazsa, Zakkum’un bir dalını tutmuştur. Önceden bu konuma sahip olup da bu günde imkânı olduğu hâlde onları razı etmeye
çalışmayan kimse, yine o ağacın bir dalını tutmuş demektir.”
“Kısacası, kötülük ve şer kapılarından herhangi birisine yönelip
de onu yerine getiren bir kimse, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş
olur.”
“Beni hak olarak peygamberliğe seçen (Allah’a) andolsun ki, Tuba ağacının dallarına tutunan kimseleri, o dallar cennete yükseltecektir.”
“Sonra Resulullah (s.a.a) güler bir yüzle ve sevinçli bir hâlde ba-
şını kaldırarak biraz gökyüzüne baktı. Sonra başını yere eğerek bu
sefer rahatsız ve asık suratlı bir pozisyona girdi. Ardından ashabına
dönerek şöyle buyurdu: Muhammed’i hak olarak peygamberliğe seçen
(Allah)’a andolsun ki, Tuba ağacının dallarını ve dallarına tutunan
kimseleri cennete doğru yükselttiğini gördüm. Bu arada yaptıkları
amellere göre, bazısının bir, bazısının iki ve bazısının da birçok
dallardan tuttuğunu gördüm. Zeyd İbn Hârise’yi görüyorum ki bu
ağacın bütün dallarından tutmuş ve o dallar onu cennetin en yüksek
mertebelerine doğru yükseltiyor. İşte bunu gördüğümden dolayı,
güldüm ve sevindim.”
Sonra yere baktım. Beni peygamberliğe hak olarak seçen (Allah)’a
andolsun ki, Zakkum ağacını gördüm ki, dalları iniyor ve kendisiyle
birlikte dallara tutunanları da cehenneme doğru indiriyor. Bu arada
gördüm ki, yaptıkları kötülüklere göre bazısı, bu ağacın bir, bazısı iki
ve bazısı ise birçok dallarından asılmışlardı. Ve ben bazı münafıkları
görüyorum ki, bu ağacın bütün dallarını tutmuşlar ve o dallar onları
cehennemin en aşağı mertebesine doğru indiriyorlar; işte bundan
dolayı da rahatsız oldum ve suratım asıldı.”
MEFATİHU’L CİNAN/ S. 364-368
oturup yüksek sesle, hararetli hararetli kader vb. bazı konularda
cedelleşen bir gurup Müslümana rastladı. Yanlarında durup onlara selâm verdi, cevabını vererek ayağa kalktılar ve yanlarında oturmasını
rica ettiler. İmam (a.s) bu isteklerini kabul etmeyip şöyle buyurdu:
“Ey faydasız şeyler hakkında konuşan topluluk! Biliyor musunuz
ki Allah’ın nice kulları vardır ki ne konuştuklarından âcizdirler, ne de
dilsiz; ancak onları susturan, Allah korkusudur. Evet, onlar Allah’ın
azametini hatırladıkları zaman dilleri kırılır, yürekleri kopar, akılları
kaybolur ve şaşırıp kalırlar; Allah’ın izzet, azamet ve celalinin karşı-
sında. Bu haletten çıktıklarında ise temiz amellerle Allah’a yönelirler.
Taksir veya tefrit (ihmal) ehli olmadıkları hâlde kendi nefislerini zalim
ve suçluların zümresinde sayarlar. Onlar Allah için aza kani değiller
ve çok amelleri Allah için çok görmezler. Onlar sürekli Allah için olan
amellerle meşguldürler. Onları sürekli korku ve ıstırap hâlinde ibadet
ederken görürsün. Siz nerdesiniz, onlar nerde!”
“Ey acemiler gurubu! Kader hakkında en çok bilenin o konuda en
çok susan kimse olduğu ve en çok konuşanın o konuda en cahil kimse
olduğunu bilmiyor musunuz? ”
“Ey acemiler gurubu! İşte bu, yüce şabanın başlangıcıdır. Rabbimiz bunu şaban diye adlandırmıştır; zira hayırlar onda şube şube da-
ğılmıştır. Rabbimiz, cennetin kapılarını bu ayda açmış ve onun saraylarını ve hayırlarını en ucuz fiyatlar ve en kolay ameller karşılığında
sizlere sunmuştur; alın onları. Şeytan ise şer, kötülük ve belâların şubelerini sizin yüzünüze açmıştır; siz de sürekli dalalet ve isyanda çabalayıp duruyorsunuz. Şeytan’ın açtığı şubelere yönelip yüzünüze açılan
hayır şubelerine sırtınızı dönüyorsunuz. İşte şabanın başlangıcı; onun
hayır şubeleri namaz, zekât, maruf’a emretmek, münkerden nehyetmek,
anne-babaya, yakınlara ve komşulara iyilik etmek, müminlerin arasını
ıslah etmek, fakir ve düşkünlere sadaka vermekten ibarettir.”
“Sizler üzerinizden kaldırılan şeylerle (kaza ve kaderle) nehyedildi
ğiniz hâlde uğraşma külfetini üzerinize çekiyorsunuz. İlâhî sırların keş-
fine dalıyorsunuz. Hâlbuki kim bunları teftişe durursa, helâk olur.
Eğer siz bu günde ilâhî itaatlerle meşgul olan kimseler için Rabbinizin
neler hazırladığını bilseydiniz, bulunduğunuz bu durumdan sakınır ve
emredildiğiniz şeylere başlardınız.”
“Ey Emire’l-Müminin, Allah bu günde kendisine itaat ve kullukla
meşgul olan kimseler için neler hazırlamıştır?” diye sorduklarında,
İmam (a.s) cevaplarında, Resulullah’ın (s.a.a) kâfirlerle cihat için gönderdiği ordunun öyküsünü onlara anlattı ve şöyle buyurdu:
“Kâfirler, geceleyin İslâm ordusuna saldırıya geçtiler. Gecenin
şiddetli karanlığı her tarafa çökmüş ve Müslümanların da hepsi uykuya dalmışlardı. Aralarından sadece Zeyd İbn Hârise, Abdullah İbn
Ravâha, Katâde, İbn Nu’mân ve Kays İbn Asmi’l-Minkarî uyanık olup
her biri ordunun bir tarafında namaz kılıyor veya Kur’ân okuyorlardı.
Karanlıkta düşmanı göremedikleri için kendilerini koruyamayan Müslümanlar, düşmanın ok yağmuruna uğrayıp helâk olacakları sırada
aniden, o dört kişinin ağızlarından ışıklar yükselerek Müslümanların
karargâhlarını aydınlattı ve onların cesaret ve güç kazanmalarına vesile oldu. Kılıçlarına sarılan Müslümanlar, düşmana saldırarak, bir
kısmını öldürüp bir kısmını yaraladılar. Bir kısmını da esir aldılar ve
böylece düşmanı yenilgiye uğrattılar.”
“Dönüşlerinde olup bitenleri Resulullah’a (s.a.a) anlatınca, Hazret (s.a.a): ‘Bu nurlar o kardeşlerinizin şabanın başlangıcında yaptıkları amellerden kaynaklanmıştır.’ buyurdu. Sonra da o amelleri birer
birer anlatarak şöyle devam etti Allah Resulü: Şabanın ilk günü oldu-
ğunda, İblis, askerlerini yeryüzünün dört bir yanına dağıtarak onlara
şöyle der: ‘Allah’ın kullarından bazısını (da olsa) bu günde kendinize
çekmeye çalışın.’ Allah (azze ve celle) de meleklerini yeryüzünün dört
bir yanına dağıtarak onlara şöyle buyurur: ‘Benim kullarımı koruyun
ve irşat edin. Onların hepsi sizin vasıtanızla mutlu olurlar; (Allah’ın
emir ve nehiylerini kabul etmekten) çekinen ve isyan eden kimseler hariç. Onlar da İblis’in hizbi ve askerlerinin safına katılmış olurlar.’ Şabanın ilk günü olduğunda Allah (azze ve celle) cennet kapısına (açılması için) emreder, o da açılır. Sonra da Tuba ağacına, dallarını bu
dünyaya yakınlaştırması için emreder. Sonra da Rabbimiz tarafından
bir münadi şöyle seslenir: Ey Allah’ın kulları, bunlar Tuba ağacının
dallarıdır; bu dallara tutunun ki sizi cennete yükseltsin, bunlar ise
Zakkum ağacının dallarıdır. Bunlardan daima uzak durun ki sizi cehenneme sürüklemesinler.”
“Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberliğe seçen (Allah’a) andolsun ki, kim bu ayda bir hayır ve iyilik kapı-
sına yönelirse, Tuba ağacının dallarından birisine tutunmuştur ve o,
onu cennete ulaştırır. Kim de bir şer kapısına yönelirse, bu günde,
Zakkum ağacının bir dalına tutunmuştur ve o, onu ateşe götürecektir.”
“Sonra şöyle buyurdu: Kim bu günde müstehap bir namaz kılarsa,
Tuba ağacının bir dalından tutmuştur. Kim bu günü oruç tutarsa, bir
başka dalını daha tutmuştur. Kim bir karı ile kocanın, baba ile evlâ-
dın, akraba ile akrabanın, komşu ile komşunun, hatta iki yabancının
arasını ıslah eder, onları barıştırırsa, yine Tuba ağacının bir dalını
tutmuştur. Yine bir kimse, zor durumda olan birisinin borcunu öder
veya hafifletirse, Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kim bir yetimin kefaletini boynuna alırsa, onun bir dalını tutmuştur. Kim ahmak ve haylaz
birisinin şerrinden mümin birisinin ırz ve haysiyetini korursa, Tuba’nın
bir dalını daha tutmuştur. Kim Hak Teâlâ’ya şükür maksadıyla oturur
da O’nu ve nimetlerini zikrederse, yine Tuba’nın bir dalından tutmuş-
tur. Kim bir hastanın ziyaretine giderse, Tuba dalını tutmuştur. Kim
bu günde baba ve annesine veya onlardan birisine iyilik ederse, Tuba
dalını tutmuştur. Önceden anne ve babasını rahatsız eden bir kimse bu
günde onları razı ederse, yine Tuba’nın bir dalını tutmuştur. Kısacası
diğer hayır kapılarından hangisine yönelir ve onu yerine getirirse, bu
günde Tuba ağacının bir dalından tutmuş olur.”
“Ardından Resulullah (s.a.a) şöyle devam etti: Beni peygamberli-
ğe hak olarak seçen (Allah’a) andolsun ki, kim de bu günde şer ve gü-
nah kapılarından birine yönelir de onu yerine getirirse, onu cehenneme kadar itecek olan Zakkum ağacının bir dalını tutmuş olur.”
“Sonra şöyle buyurdu: Kim farz namazı hakkında ihmalkârlık yapar ve onu zayi ederse, Zakkum’un bir dalını tutmuş olur. Bu günde
bir kimseye, zor ve kötü durumundan haberdar olduğu zayıf bir fakir
uğrar ve o da kendisi mağdur olmadan onun durumunu iyileştirmeye
gücü yeter, onun vazifesini yapacak başka birisi de olmazsa, buna
rağmen o fakiri kendi hâline bırakır ve ona yardımcı olmayarak zayi
olmasına ve ezilmesine seyirci kalırsa, Zakkum ağacının bir dalını
tutmuş olur. Kendisine haksızlık yapan birisi, yaptığından dolayı özür
dileyip affını ister, fakat o, özrünü kabul etmemekle kalmayıp ona fazlasıyla karşılık verirse, Zakkum ağacının bir dalından tutmuş olur.”
“Bir kimse karı ile kocasının, baba ile evlâdının, kardeş ile kadre-
şinin, akrabayla akrabanın, iki komşunun, iki dostun veya iki bacının
arasını bozar ve fitnecilik yaparsa, Zakkum ağacının bir dalına tu
tunmuş olur. Kim (kendisine) borçlu olan birisinin zor durumda oldu-
ğunu ve imkânsızlığını bildiği hâlde, ona yüklenir ve baskı yapar ve
böylece onun rahatsızlık ve sıkıntısını bir kat daha artırırsa, Zakkum
ağacının dalından tutmuş olur. Kim üzerine olan borcu inkâr eder ve
borç sahibine borcundan vazgeçmesi için baskı ve taşkınlık yaparsa,
Zakkum’un bir dalını tutmuştur.”
“Kim bir yetime cefa ve eziyet eder ve onun malını zayi ederse, o
ağacın bir dalını tutmuş olur. Kim mümin bir kardeşinin ırz ve haysiyetine dokunur ve başkalarını da buna teşvik ederse, yine zakkum
ağacının bir dalından tutmuş olur. Kim insanları günah ve isyana itecek şekilde onlara şarkı türkü söylerse, o ağacın bir dalını tutmuştur.
Kim oturur da çeşitli haksız savaş ve kavgalarda yaptığı kötülükleri ve
Allah’ın kullarına yaptığı çeşitli zulümleri anlatır ve bunlarla iftihar
ederse, yine Zakkum ağacının bir dalından tutmuş demektir.”
“Bir kimsenin komşusu vefat ettiğinde, onu küçümseyip hakir gördüğü için cenaze merasimine katılmazsa, Zakkum’un bir dalından tutmuş olur. Bir musibet ve belâya müptela olan bir kimseye, sırt çeviren
ve ondan uzak duran birisi, Zakkum ağacının dalından tutmuştur. Kim
baba ve annesine veya onlardan birisine haksızlık eder ve onlara karşı
görevini yapmazsa, Zakkum’un bir dalını tutmuştur. Önceden bu konuma sahip olup da bu günde imkânı olduğu hâlde onları razı etmeye
çalışmayan kimse, yine o ağacın bir dalını tutmuş demektir.”
“Kısacası, kötülük ve şer kapılarından herhangi birisine yönelip
de onu yerine getiren bir kimse, Zakkum ağacının bir dalını tutmuş
olur.”
“Beni hak olarak peygamberliğe seçen (Allah’a) andolsun ki, Tuba ağacının dallarına tutunan kimseleri, o dallar cennete yükseltecektir.”
“Sonra Resulullah (s.a.a) güler bir yüzle ve sevinçli bir hâlde ba-
şını kaldırarak biraz gökyüzüne baktı. Sonra başını yere eğerek bu
sefer rahatsız ve asık suratlı bir pozisyona girdi. Ardından ashabına
dönerek şöyle buyurdu: Muhammed’i hak olarak peygamberliğe seçen
(Allah)’a andolsun ki, Tuba ağacının dallarını ve dallarına tutunan
kimseleri cennete doğru yükselttiğini gördüm. Bu arada yaptıkları
amellere göre, bazısının bir, bazısının iki ve bazısının da birçok
dallardan tuttuğunu gördüm. Zeyd İbn Hârise’yi görüyorum ki bu
ağacın bütün dallarından tutmuş ve o dallar onu cennetin en yüksek
mertebelerine doğru yükseltiyor. İşte bunu gördüğümden dolayı,
güldüm ve sevindim.”
Sonra yere baktım. Beni peygamberliğe hak olarak seçen (Allah)’a
andolsun ki, Zakkum ağacını gördüm ki, dalları iniyor ve kendisiyle
birlikte dallara tutunanları da cehenneme doğru indiriyor. Bu arada
gördüm ki, yaptıkları kötülüklere göre bazısı, bu ağacın bir, bazısı iki
ve bazısı ise birçok dallarından asılmışlardı. Ve ben bazı münafıkları
görüyorum ki, bu ağacın bütün dallarını tutmuşlar ve o dallar onları
cehennemin en aşağı mertebesine doğru indiriyorlar; işte bundan
dolayı da rahatsız oldum ve suratım asıldı.”
MEFATİHU’L CİNAN/ S. 364-368

ONİKİ İMAM’IN DUASI
İmam Muhammed Tâki (Cevad), atalarından, İmam Hüseyin’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Allah’ın Elçisi’nin yanına girdim. K’ab oğlu Ubey O’nun yanındaydı. Allah’ın Elçisi (bana) şöyle buyurdu:
“Merhaba, Ey Abdullah’ın babası![1] Ey göklerin ve yerin süsü!”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Senden başka biri nasıl göklerin ve yerin süsü olabilir?”
Hz. Peygamber ona şöyle dedi:
“Ey Ubey! Beni hak ile peygamber olarak gönderene and olsun ki şüphesiz Ali oğlu Hüseyin gökte, yerdekilerden daha büyüktür. Doğrusu O’nun ismi, arşın sağına yazılmıştır. (O), Doğru yolu gösteren çerağ, kurtuluş gemisi, zayıf olmayan, izzet, övgü imamı, ilim deryası, (ihtiyat) ve tedariktir. Nasıl böyle olamaz? Hâlbuki Ulu ve Yüce Allah, O’nun soyuna temiz, mübarek, zeki bir nutfe (tohum) yerleştirmiştir. (Bu tohum), rahimlerde yaratılmadan veya sülblere intikal etmeden, ya da gece ve gündüz (daha var olmadan önce) yaratılmıştır. (O’na yani İmam Hüseyin’e) hiçbir yaratılanın okuyamayacağı dualar öğretilmiştir. Ulu ve Yüce Allah, onu yalnız onunla (o duayla) birlikte bir yere toplar ve ahirette onun şefaatçisi olur, onun sıkıntısını (kendisinden) uzaklaştırır, onun (o duaların) vasıtasıyla onun borcunu öder, işini kolaylaştırır, yolunu aydınlık kılar, düşmanları üzerinde onu güçlü kılar, ar ve hayâsını ortadan kaldırmaz.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Bu dualar nelerdir?”
Şöyle buyurdu:
“Salatı bitirdikten sonra şöyle söyle: “Allah’ım! Kelimelerin, arşının mekânları, gök ve yerinin sakinleri, peygamberlerin, elçilerin hatırına senden istiyorum. Şüphesiz ki işimde zorluk, beni yakalamıştır. Ben de senden, Muhammed ve O’nun Ehl-i Beyt’ine salat etmeni ve benim için zorluktan sonra bir kolaylık vermeni diliyorum.”
Bundan sonra ise Ulu ve Yüce Allah, senin işini kolaylaştırır ve sana göğüs genişliği (ferahlık) ihsan eder. “Allah’tan başka ilah yoktur.” şahadet cümlesini ölüm vakti sana telkin eder.”
Ubey, Allah’ın Elçisine şöyle dedi: “Ey habibim! Hüseyin’in soyundaki bu nutfe/tohum nedir (Kimdir)?”
Şöyle buyurdu:
“O nutfenin misali, Ay’ın misali gibidir. O, belli etme ve beyan etme nutfesidir. Ona itaat eden hidayet olur, onu yitiren (yani terk eden) ise sapkın olur.”
Ubey şöyle dedi: “Peki onun adı ve duası nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Adı, Ali’dir. (Şu da) duasıdır: “Ey daim olan, ey ebedi diri, ey Kayyum! Ey üzüntüyü ortadan kaldıran, ey rahatsızlığı halleden, ey elçileri gönderen, ey vaadine sadık olan.”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onu Hüseyin oğlu Ali Zeynel Abidin ile bir eder (Onları kıyamette beraber haşreder.) ve cennette O’nun ziyaretçisi olur.”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! O’nun bir halefi ya da vasisi var mı?”
Allah’ın Elçisi şöyle dedi:
“Evet. O, göklerin ve yeryüzünün mirasına sahiptir.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, göklerin ve yerin mirasının manası nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Hak ile hüküm verme, diyanetle (dini bilgi ile) hüküm verme, rüyaların (gerçek) yorumu ve gerçekleşen olayların beyanıdır.”
Şöyle dedi: “O’nun adı nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Adı, Muhammed’dir. Melekler göklerde O’nunla ünsiyet kurarlar. O kendi duasında şöyle der: “Allah’ım! Eğer ben senin yanında rızaya (güzel rağbete) ve sevgiye sahip isem, o halde beni, kardeşlerim ve taraftarlarımdan bana tabi olanları bağışla ve soyumda olanı temiz kıl.”
Allah da O’nun soyuna mübarek, pak, zeki bir nutfe oturtmuştur.
Cebrail bana şöyle haber verdi:
“Ulu ve Yüce Allah, bu nutfeyi pak kılmış, onu kendi katında Cafer olarak adlandırmış, onu Hadi (hidayet eden/rehber), Mehdi (Hidayet edilmiş/yol gösterilmiş), Razi (razı olan) ve Merzi (razı olunan) yapmıştır. O, Rabbine dua eder ve duasında şöyle söyler: “Ey tembel olmayan (bilakis) Deyyan[2] olan Allah’ım! Ey merhametlilerin en merhametlisi, benim taraftarlarım için ateşten koruyucu bir vasıta karar kıl, eğer onlar senin yanında fazilete sahip iseler günahlarını bağışla, işlerini kolaylaştır, borçlarını öde, ayıplarını ört, seninle onlar arasında olan büyük günahları bağışla, ey sitem ve zulümden korkmayan Allah’ım! (O Allah’ı) ne uyuklama, ne de uyku tutar, (Allah’ım)benim tüm sıkıntı ve üzüntüm için bana bir kurtuluş ihsan et!”
Her kim bu duayı okursa, Allah, onu kendi katında Muhammed oğlu Cafer-i Sadık ile bembeyaz bir sima ile cennette bir araya getirir.
Ey Ubey! Şüphesiz Ulu ve Yüce Allah bu nutfeye zeki, mübarek, temiz bir nutfe oturtmuş, ona rahmet indirmiş, kendi katında O’nu Musa (Kazım) olarak adlandırmış ve O’nu imam yapmıştır.”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Onların her biri birbirlerini övüyor, birbirlerinden türeyip artıyor, birbirlerinden miras alıyor ve biri diğerini vasfediyor öyle mi?”
Şöyle buyurdu:
“Onları bana, Cebrail, Âlemlerin Rabbi tarafından vasfetmiştir.”
Şöyle dedi: “Musa’nın da onunla dua ettiği, babalarının duasından başka bir duası var mıdır?”
Şöyle buyurdu:
“Evet, O kendi duasında şöyle der: “Ey Yaradan, ey rızık veren, ey tohumu, çekirdeği yarıp çatlatan, ey canlıları yaratan, ölüleri dirilten, dirileri öldüren, ey sebatı (azmi) daim olan, bitkileri çıkaran (Allah’ım). Benimle ehli olduğun şekilde muamele et!”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onun hacetlerini yerine getirir ve kıyamet günü, onu Cafer oğlu Musa (Kazım) ile bir araya getirir. Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah O’nun soyunda temiz, zeki, razı olunan bir nutfe oturtmuştur ki kendi katında O’nu Ali (Rıza) olarak adlandırmıştır. Ulu ve Yüce Allah yarattıkları içerisinde O’nun ilminden, hükmünden razı kalmış, O’nu taraftarları için hüccet karar kılmıştır. Böylece onlar kıyamet günü O’na ihtiyaç duyacaklardır. Onun, vesilesiyle dua ettiği bir duası vardır (Şöyledir):
“Allah’ım! Beni hidayet et, beni onun (hidayetin) üzerinde ayağımı sabit et, korkusu, hüznü ve telaşı olmayanın güvenlik duygusu gibi beni onun üzerinde haşret (Mahşerde topla). Şüphesiz ki sen takva ve bağışlama ehlisin.”
Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah, O’nun soyundan mübarek, iyi, zeki, razı olunmuş bir nutfe oturttu ve onu Ali (Rıza) oğlu Muhammed (Tâki) olarak adlandırdı. O, taraftarlarının şefaatçisi, babasının ilminin varisidir. O’nun açık alâmeti, aşikâr bir hücceti vardır. O, doğduğunda şöyle der:
“Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed, Allah’ın Elçisi’dir.”
O, kendi duasında şöyle der:
“Ey hiçbir benzeri ve örneği olmayan Allah! Sen, senden başka hiçbir ilahın olmadığı ve senden başka bir yaratanın olmadığı Allah’sın! Sen bütün yaratılanları mahveder, yine de kendin baki kalırsın, senin sözüne bakmayana, halim (tahammüllü) olmuşsundur, bağışlamanda ise razı oluşun vardır.”
Kim bu duayı okursa, Kıyamet günü Ali oğlu Muhammed (Tâki) onun şefaatçisi olur. Ulu ve Yüce Allah O’nun soyunda öyle bir nutfe oturtmuştur ki O, ne itaat çevresinden çıkar ne de zalimdir. O, parlak, mübarek, temiz ve paktır. Allah O’nu kendi katında Ali (Nâki) olarak adlandırmış, O’na sakinlik ve vakar giydirmiş, ilimleri, sırları ve her bir gizlenmiş şeyi O’nda karar kılmıştır. Kim O’nun yanına gelse ve göğsünde (kalbinde) gizli bir şey olsa, bunu O’na haber verir, düşmanından onu sakındırır. O, kendi duasında şöyle der:
“Ey Nur, Ey Burhan, Ey nurlandıran, ey beyan eden, ey Rab! Zamanın şartlarından ve belalarından beni kurtar! Senden, Sur’a üfleneceği gün (kıyamet günü), kurtuluş diliyorum.”
Kim bu duayı okursa, Muhammed oğlu Ali (Nâki) onun şefaatçisi ve cennete götüren rehberi olur. Ulu ve Yüce Allah O’nun da soyuna bir nutfe oturtmuş ve O’nu kendi katında Ali oğlu Hasan (Askerî) olarak adlandırmış, O’nu memleketlerinde bir nur, yeri üzerinde bir halife, ümmeti için izzet, taraftarları için hidayet eden, Rabbi katında onlara şefaat eden, O’nunla muhalefet edene ceza ve intikam, O’nu kabul edene hüccet, O’nu imam kabul edene burhan etmiştir. O, kendi duasında şöyle der:
“Ey izzetinde izzetin en izzetlisi, ey Aziz, beni izzetinle izzetli et ve yardımınla destekle, beni şeytanların vesveselerinden uzak et, (bunu), defetmenle uzaklaştır, mâni olmanla mâni ol, beni yarattıklarının hayırlılarından eyle, ey bir olan, ey yegâne, ey tek, ey ihtiyaç sahibi olmayan (Allah)!”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onu, O’nunla haşreder ve onu cehennemden kurtarır, (cehennem) ona vacip olmuş olsa dahi! Ulu ve Yüce Allah, Hasan’ın soyunda mübarek, zeki, temiz, pak, temizlenmiş bir nutfe oturtmuştur ki velayet hakkında Ulu ve Yüce Allah’ın ahit aldığı her mümin O’ndan razı kalır ve O’nu (ahit vermeyen) her inkârcı, inkâr eder. O, takvalı (kendini günah ve hatadan koruyan), saf (ve halis), parlak, razı kalınan, hidayet eden, doğru yol gösteren bir imamdır. O, adaletin başı ve sonudur[3] ve O, Ulu ve Yüce Allah’ı tasdik eder, Allah da O’nun sözünü tasdik eder, deliller ve alâmetler ortaya çıkınca Allah O’nu Tühame’den[4] çıkarır. O’nun Talikan’da hazineleri vardır ki ne altındır ne de gümüştür, yalnız muhteşem atlar, alâmetli tanınmış adamlardır o hazineler. Ulu ve Yüce Allah O’nun için Bedir (Savaşı ordusunun) sayısı kadar ülkelerinin en ücra köşelerinden üç yüz on üç şahsı toplayacaktır. O’nun yanında mühürlenmiş bir sahife (sayfa/mektup) vardır ki orada ashabının adları ile sayısı, onların soyu, bölgeleri, işleri, sözleri ve künyeleri vardır. Onlar, dönerek hamle yapanlar ve onun itaati noktasında çalışkan olanlardır.”
Ubey O’na şöyle dedi: “O’nun delilleri ve alâmetleri nedir Ey Allah’ın Elçisi?”
Allah’ın Elçisi ona şöyle buyurdu:
“Bayraktır! O’nun huruç etme (savaş için ayaklanma) vakti gerçekleştiğinde bu bayrak kendi kendine açılır ve yayılır. Ulu ve Yüce Allah onu dile getirir, böylece o bayrak şöyle nida eder:
“Çık, ey Allah’ın velisi, Allah’ın düşmanlarını öldür!” O’nun iki bayrağı ve alâmeti, kınına koyulmuş kılıcı vardır. Hurucunun (savaşının) zamanı geldiğinde o kılıç kınından çıkar, Ulu ve Yüce Allah onu dile getirir ve o kılıç şöyle nida eder:
“Çık ey Allah’ın velisi, Allah’ın düşmanlarından çekinmek sana helal değildir!”
Bunun üzerine o huruç eder (ayaklanır) ve Allah’ın düşmanlarını karşılaştığı yerde öldürür. Allah’ın sınırlarını karar kılar. Allah’ın hükmü ile hükmeder. O, Cebrail sağında, Mikail solunda, Şuayb ve Salih önünde iken çıkar (ayaklanır yahut ortaya çıkar), bundan dolayı da yakında size dediklerimi hatırlayacaksınız. Ben, kendi işimi Allah’a bırakıyorum. Bir süre sonra dahi olsa.
Ey Ubey! O’nunla karşılaşana, O’nu sevene, O’nu iddia edene (ona inanana) müjdeler olsun. Allah, onları; onu, Allah’ın Elçisi’ni ve bütün imamları ikrar etme ile kurtaracak, onlar için cenneti açacaktır. Yeryüzünde onların misali misk gibidir. Onun kokusu yayılır ama kendisi hiçbir zaman değişmez. Onların gökte olan misali, parlayan ay gibidir. Onun nuru hiçbir zaman söndürülmez.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, bu imamların Ulu ve Yüce Allah tarafından olan hali nasıldır?”
Şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah bana on iki mühür ve on iki sahife (sayfa) indirmiştir ki her bir imamın adı, mührünün üzerinde ve onun özelliği sayfasının içinde vardır. Allah’ın salavatı O’na ve Onların hepsine olsun.”
[1] İmam Hüseyin’in künyesi Abdullah’ın babasıdır.
[2] Allah’ın mübarek isimlerindendir. “Hüküm veren, hesap soran” manalarındadır.
[3] Diğer nüshalarda: “Adaletle hükmeder ve onu emreder.”
[4] Hicaz’ın, Mekke’nin eski adıdır.
KAYNAK; DİNİN KEMALİ/ EYH SADUK, S. 356-357
“Allah’ın Elçisi’nin yanına girdim. K’ab oğlu Ubey O’nun yanındaydı. Allah’ın Elçisi (bana) şöyle buyurdu:
“Merhaba, Ey Abdullah’ın babası![1] Ey göklerin ve yerin süsü!”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Senden başka biri nasıl göklerin ve yerin süsü olabilir?”
Hz. Peygamber ona şöyle dedi:
“Ey Ubey! Beni hak ile peygamber olarak gönderene and olsun ki şüphesiz Ali oğlu Hüseyin gökte, yerdekilerden daha büyüktür. Doğrusu O’nun ismi, arşın sağına yazılmıştır. (O), Doğru yolu gösteren çerağ, kurtuluş gemisi, zayıf olmayan, izzet, övgü imamı, ilim deryası, (ihtiyat) ve tedariktir. Nasıl böyle olamaz? Hâlbuki Ulu ve Yüce Allah, O’nun soyuna temiz, mübarek, zeki bir nutfe (tohum) yerleştirmiştir. (Bu tohum), rahimlerde yaratılmadan veya sülblere intikal etmeden, ya da gece ve gündüz (daha var olmadan önce) yaratılmıştır. (O’na yani İmam Hüseyin’e) hiçbir yaratılanın okuyamayacağı dualar öğretilmiştir. Ulu ve Yüce Allah, onu yalnız onunla (o duayla) birlikte bir yere toplar ve ahirette onun şefaatçisi olur, onun sıkıntısını (kendisinden) uzaklaştırır, onun (o duaların) vasıtasıyla onun borcunu öder, işini kolaylaştırır, yolunu aydınlık kılar, düşmanları üzerinde onu güçlü kılar, ar ve hayâsını ortadan kaldırmaz.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Bu dualar nelerdir?”
Şöyle buyurdu:
“Salatı bitirdikten sonra şöyle söyle: “Allah’ım! Kelimelerin, arşının mekânları, gök ve yerinin sakinleri, peygamberlerin, elçilerin hatırına senden istiyorum. Şüphesiz ki işimde zorluk, beni yakalamıştır. Ben de senden, Muhammed ve O’nun Ehl-i Beyt’ine salat etmeni ve benim için zorluktan sonra bir kolaylık vermeni diliyorum.”
Bundan sonra ise Ulu ve Yüce Allah, senin işini kolaylaştırır ve sana göğüs genişliği (ferahlık) ihsan eder. “Allah’tan başka ilah yoktur.” şahadet cümlesini ölüm vakti sana telkin eder.”
Ubey, Allah’ın Elçisine şöyle dedi: “Ey habibim! Hüseyin’in soyundaki bu nutfe/tohum nedir (Kimdir)?”
Şöyle buyurdu:
“O nutfenin misali, Ay’ın misali gibidir. O, belli etme ve beyan etme nutfesidir. Ona itaat eden hidayet olur, onu yitiren (yani terk eden) ise sapkın olur.”
Ubey şöyle dedi: “Peki onun adı ve duası nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Adı, Ali’dir. (Şu da) duasıdır: “Ey daim olan, ey ebedi diri, ey Kayyum! Ey üzüntüyü ortadan kaldıran, ey rahatsızlığı halleden, ey elçileri gönderen, ey vaadine sadık olan.”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onu Hüseyin oğlu Ali Zeynel Abidin ile bir eder (Onları kıyamette beraber haşreder.) ve cennette O’nun ziyaretçisi olur.”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! O’nun bir halefi ya da vasisi var mı?”
Allah’ın Elçisi şöyle dedi:
“Evet. O, göklerin ve yeryüzünün mirasına sahiptir.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, göklerin ve yerin mirasının manası nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Hak ile hüküm verme, diyanetle (dini bilgi ile) hüküm verme, rüyaların (gerçek) yorumu ve gerçekleşen olayların beyanıdır.”
Şöyle dedi: “O’nun adı nedir?”
Şöyle buyurdu:
“Adı, Muhammed’dir. Melekler göklerde O’nunla ünsiyet kurarlar. O kendi duasında şöyle der: “Allah’ım! Eğer ben senin yanında rızaya (güzel rağbete) ve sevgiye sahip isem, o halde beni, kardeşlerim ve taraftarlarımdan bana tabi olanları bağışla ve soyumda olanı temiz kıl.”
Allah da O’nun soyuna mübarek, pak, zeki bir nutfe oturtmuştur.
Cebrail bana şöyle haber verdi:
“Ulu ve Yüce Allah, bu nutfeyi pak kılmış, onu kendi katında Cafer olarak adlandırmış, onu Hadi (hidayet eden/rehber), Mehdi (Hidayet edilmiş/yol gösterilmiş), Razi (razı olan) ve Merzi (razı olunan) yapmıştır. O, Rabbine dua eder ve duasında şöyle söyler: “Ey tembel olmayan (bilakis) Deyyan[2] olan Allah’ım! Ey merhametlilerin en merhametlisi, benim taraftarlarım için ateşten koruyucu bir vasıta karar kıl, eğer onlar senin yanında fazilete sahip iseler günahlarını bağışla, işlerini kolaylaştır, borçlarını öde, ayıplarını ört, seninle onlar arasında olan büyük günahları bağışla, ey sitem ve zulümden korkmayan Allah’ım! (O Allah’ı) ne uyuklama, ne de uyku tutar, (Allah’ım)benim tüm sıkıntı ve üzüntüm için bana bir kurtuluş ihsan et!”
Her kim bu duayı okursa, Allah, onu kendi katında Muhammed oğlu Cafer-i Sadık ile bembeyaz bir sima ile cennette bir araya getirir.
Ey Ubey! Şüphesiz Ulu ve Yüce Allah bu nutfeye zeki, mübarek, temiz bir nutfe oturtmuş, ona rahmet indirmiş, kendi katında O’nu Musa (Kazım) olarak adlandırmış ve O’nu imam yapmıştır.”
Ubey O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Onların her biri birbirlerini övüyor, birbirlerinden türeyip artıyor, birbirlerinden miras alıyor ve biri diğerini vasfediyor öyle mi?”
Şöyle buyurdu:
“Onları bana, Cebrail, Âlemlerin Rabbi tarafından vasfetmiştir.”
Şöyle dedi: “Musa’nın da onunla dua ettiği, babalarının duasından başka bir duası var mıdır?”
Şöyle buyurdu:
“Evet, O kendi duasında şöyle der: “Ey Yaradan, ey rızık veren, ey tohumu, çekirdeği yarıp çatlatan, ey canlıları yaratan, ölüleri dirilten, dirileri öldüren, ey sebatı (azmi) daim olan, bitkileri çıkaran (Allah’ım). Benimle ehli olduğun şekilde muamele et!”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onun hacetlerini yerine getirir ve kıyamet günü, onu Cafer oğlu Musa (Kazım) ile bir araya getirir. Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah O’nun soyunda temiz, zeki, razı olunan bir nutfe oturtmuştur ki kendi katında O’nu Ali (Rıza) olarak adlandırmıştır. Ulu ve Yüce Allah yarattıkları içerisinde O’nun ilminden, hükmünden razı kalmış, O’nu taraftarları için hüccet karar kılmıştır. Böylece onlar kıyamet günü O’na ihtiyaç duyacaklardır. Onun, vesilesiyle dua ettiği bir duası vardır (Şöyledir):
“Allah’ım! Beni hidayet et, beni onun (hidayetin) üzerinde ayağımı sabit et, korkusu, hüznü ve telaşı olmayanın güvenlik duygusu gibi beni onun üzerinde haşret (Mahşerde topla). Şüphesiz ki sen takva ve bağışlama ehlisin.”
Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah, O’nun soyundan mübarek, iyi, zeki, razı olunmuş bir nutfe oturttu ve onu Ali (Rıza) oğlu Muhammed (Tâki) olarak adlandırdı. O, taraftarlarının şefaatçisi, babasının ilminin varisidir. O’nun açık alâmeti, aşikâr bir hücceti vardır. O, doğduğunda şöyle der:
“Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed, Allah’ın Elçisi’dir.”
O, kendi duasında şöyle der:
“Ey hiçbir benzeri ve örneği olmayan Allah! Sen, senden başka hiçbir ilahın olmadığı ve senden başka bir yaratanın olmadığı Allah’sın! Sen bütün yaratılanları mahveder, yine de kendin baki kalırsın, senin sözüne bakmayana, halim (tahammüllü) olmuşsundur, bağışlamanda ise razı oluşun vardır.”
Kim bu duayı okursa, Kıyamet günü Ali oğlu Muhammed (Tâki) onun şefaatçisi olur. Ulu ve Yüce Allah O’nun soyunda öyle bir nutfe oturtmuştur ki O, ne itaat çevresinden çıkar ne de zalimdir. O, parlak, mübarek, temiz ve paktır. Allah O’nu kendi katında Ali (Nâki) olarak adlandırmış, O’na sakinlik ve vakar giydirmiş, ilimleri, sırları ve her bir gizlenmiş şeyi O’nda karar kılmıştır. Kim O’nun yanına gelse ve göğsünde (kalbinde) gizli bir şey olsa, bunu O’na haber verir, düşmanından onu sakındırır. O, kendi duasında şöyle der:
“Ey Nur, Ey Burhan, Ey nurlandıran, ey beyan eden, ey Rab! Zamanın şartlarından ve belalarından beni kurtar! Senden, Sur’a üfleneceği gün (kıyamet günü), kurtuluş diliyorum.”
Kim bu duayı okursa, Muhammed oğlu Ali (Nâki) onun şefaatçisi ve cennete götüren rehberi olur. Ulu ve Yüce Allah O’nun da soyuna bir nutfe oturtmuş ve O’nu kendi katında Ali oğlu Hasan (Askerî) olarak adlandırmış, O’nu memleketlerinde bir nur, yeri üzerinde bir halife, ümmeti için izzet, taraftarları için hidayet eden, Rabbi katında onlara şefaat eden, O’nunla muhalefet edene ceza ve intikam, O’nu kabul edene hüccet, O’nu imam kabul edene burhan etmiştir. O, kendi duasında şöyle der:
“Ey izzetinde izzetin en izzetlisi, ey Aziz, beni izzetinle izzetli et ve yardımınla destekle, beni şeytanların vesveselerinden uzak et, (bunu), defetmenle uzaklaştır, mâni olmanla mâni ol, beni yarattıklarının hayırlılarından eyle, ey bir olan, ey yegâne, ey tek, ey ihtiyaç sahibi olmayan (Allah)!”
Kim bu duayı okursa, Ulu ve Yüce Allah onu, O’nunla haşreder ve onu cehennemden kurtarır, (cehennem) ona vacip olmuş olsa dahi! Ulu ve Yüce Allah, Hasan’ın soyunda mübarek, zeki, temiz, pak, temizlenmiş bir nutfe oturtmuştur ki velayet hakkında Ulu ve Yüce Allah’ın ahit aldığı her mümin O’ndan razı kalır ve O’nu (ahit vermeyen) her inkârcı, inkâr eder. O, takvalı (kendini günah ve hatadan koruyan), saf (ve halis), parlak, razı kalınan, hidayet eden, doğru yol gösteren bir imamdır. O, adaletin başı ve sonudur[3] ve O, Ulu ve Yüce Allah’ı tasdik eder, Allah da O’nun sözünü tasdik eder, deliller ve alâmetler ortaya çıkınca Allah O’nu Tühame’den[4] çıkarır. O’nun Talikan’da hazineleri vardır ki ne altındır ne de gümüştür, yalnız muhteşem atlar, alâmetli tanınmış adamlardır o hazineler. Ulu ve Yüce Allah O’nun için Bedir (Savaşı ordusunun) sayısı kadar ülkelerinin en ücra köşelerinden üç yüz on üç şahsı toplayacaktır. O’nun yanında mühürlenmiş bir sahife (sayfa/mektup) vardır ki orada ashabının adları ile sayısı, onların soyu, bölgeleri, işleri, sözleri ve künyeleri vardır. Onlar, dönerek hamle yapanlar ve onun itaati noktasında çalışkan olanlardır.”
Ubey O’na şöyle dedi: “O’nun delilleri ve alâmetleri nedir Ey Allah’ın Elçisi?”
Allah’ın Elçisi ona şöyle buyurdu:
“Bayraktır! O’nun huruç etme (savaş için ayaklanma) vakti gerçekleştiğinde bu bayrak kendi kendine açılır ve yayılır. Ulu ve Yüce Allah onu dile getirir, böylece o bayrak şöyle nida eder:
“Çık, ey Allah’ın velisi, Allah’ın düşmanlarını öldür!” O’nun iki bayrağı ve alâmeti, kınına koyulmuş kılıcı vardır. Hurucunun (savaşının) zamanı geldiğinde o kılıç kınından çıkar, Ulu ve Yüce Allah onu dile getirir ve o kılıç şöyle nida eder:
“Çık ey Allah’ın velisi, Allah’ın düşmanlarından çekinmek sana helal değildir!”
Bunun üzerine o huruç eder (ayaklanır) ve Allah’ın düşmanlarını karşılaştığı yerde öldürür. Allah’ın sınırlarını karar kılar. Allah’ın hükmü ile hükmeder. O, Cebrail sağında, Mikail solunda, Şuayb ve Salih önünde iken çıkar (ayaklanır yahut ortaya çıkar), bundan dolayı da yakında size dediklerimi hatırlayacaksınız. Ben, kendi işimi Allah’a bırakıyorum. Bir süre sonra dahi olsa.
Ey Ubey! O’nunla karşılaşana, O’nu sevene, O’nu iddia edene (ona inanana) müjdeler olsun. Allah, onları; onu, Allah’ın Elçisi’ni ve bütün imamları ikrar etme ile kurtaracak, onlar için cenneti açacaktır. Yeryüzünde onların misali misk gibidir. Onun kokusu yayılır ama kendisi hiçbir zaman değişmez. Onların gökte olan misali, parlayan ay gibidir. Onun nuru hiçbir zaman söndürülmez.”
Ubey şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi, bu imamların Ulu ve Yüce Allah tarafından olan hali nasıldır?”
Şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Ulu ve Yüce Allah bana on iki mühür ve on iki sahife (sayfa) indirmiştir ki her bir imamın adı, mührünün üzerinde ve onun özelliği sayfasının içinde vardır. Allah’ın salavatı O’na ve Onların hepsine olsun.”
[1] İmam Hüseyin’in künyesi Abdullah’ın babasıdır.
[2] Allah’ın mübarek isimlerindendir. “Hüküm veren, hesap soran” manalarındadır.
[3] Diğer nüshalarda: “Adaletle hükmeder ve onu emreder.”
[4] Hicaz’ın, Mekke’nin eski adıdır.
KAYNAK; DİNİN KEMALİ/ EYH SADUK, S. 356-357

DUADAN ÖNCE SALÂVAT ÇEKELİM
Muhammed b. Müslim rivayet eder;
İmam Bakır(as) ve imam Sadık’dan (as) birine dedim ki; “Bazen bir adam görürüz. Bu adam ibadet etmekte, sürekli ibadetle meşgul olup huşu ile amel etmektedir. Ama hak inancı benimsememektedir. Onun bu amelinin ona bir faydası var mıdır?”
Buyurdu ki; “ Ey Ebu Muhammed! Ehl-i Beyt’in örneği, İsrailoğulları zamanındaki bir ailenin örneği gibidir. O aileden bir kimse kırk gece amel etti, sonra dua etti. Ama duası kabul edilmedi. Adam Meryem oğlu İsa’nın (as) yanına geldi, içinde bulunduğu bu durumu ona şikâyet etti ve ondan kendisi için dua etmesini istedi.
İsa (as) abdest aldı, namaz kıldı sonra Allah Azze ve Celle’ye dua etti.
Allah Azze ve Celle ona şöyle vahy etti. “ Ey İsa! Kulum, bana gelinen kapıdan başka bir kapıdan geldi. O kalbinde, senin hakkında şüphe varken bana dua etti. O, boynu kopuncaya kadar, parmak uçları çürüyünceye kadar dua etseydi yine de duasını kabul etmezdim.”
İsa (as) adama döndü ve şöyle dedi; “Sen peygamberi hakkında şüphe içinde olduğun halde mi Allah’a dua ediyorsun?”
Adam dedi ki; “Ey Allah’ın ruhu ve kelimesi! Allah’a yemin ederim, dediğin gibi oldu. Allah’a dua et, bu şüpheyi içimden gidersin.”
İsa (as) onun için dua etti. “Allah adamın tevbesini kabul etti ve duasına da icabet etti. Böylece adam ailesindeki diğer kimselerin düzeyine çıktı.” [1]
Bu rivayetin vurguladığı gibi dualardan önce salâvat getirelim. Son şeraitin getiricisi Hz. Peygamber’e ve onun vasileri olan tüm Ehl-i Beyt’ine( Hz. Fatıma ve tüm Ehl-i Beyt imamlarına)!
Resulullah (saa) şöyle buyurmaktadır;
“Selâm ve salâvat, duanın kabulüne ve Allah’ın rızasına neden olduğu gibi mümin insanin amellerini de arındırır.”[2]
Ümmeti Ehl-i Beyt çizgisinden uzaklaşma hususunda uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “Bizden teberri edenden (uzaklaşandan) Allah berîdir. Bize lânet edene Allah lânet eder. Bize düşmanlık edeni Allah helâk eder.” [3]
İmam Cafer Sadık (as) yine bu hatırlatmayı yapmaktadır;
“Muhammed’e (saa) ve al-i Muhammed’e salât getirmedikçe, duanın önüne perde konur.”[4]
Ebu’l-Hasan er-Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed ve Ehlibeytine salâvat, Allah Azze ve Celle katında, tesbih (Subhanallah), tehlil (la ilahe illallah) ve tekbirle (Allah-u Ekber) eşittir.”[5]
Bunun sebebi; salâvatı görmediğimizde bizim tesbih, tehlil ve tekbir zikrini de yapamayacağımızdan dolayıdır. Eğer zikirleri sadece sözcüklere sığdıracak olursak, bu da zaten Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’inin anlaşılmamış olduğu anlamına gelir. Allah muhafaza etsin.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim Cuma günü ve diğer günlerde öğlen namazından ve sabah namazından sonra: “Allahumme salli ala Muhammed ve al-i Muhammed ve accil ferecehum’ derse, Kaim Mehdi’yi (aleyhi selam) idrak etmeyene kadar ölmez.” [6]
Yani imanı kemale erer. Rabbimizin dünya yol planını sonuna kadar görür. Ne mutlu bu basireti kazananlara!
[1] Usul-i Kâfi c.2, s. 529
[2] Bihar’ul-Envar, c.91, s.64
[3] Biharu’l-Envar, 27/222
[4] Usul-i Kâfi c. 2, s. 635, h. 3151
[5] Emali, Saduk, 132; Uyun-u Ahbari er-Rıza, 2/265;
[6] Biharu’l-Envar, 83/77, 86/363, 87/65; Müstedrek Sefinetu’l-Bihar, 6/366
İmam Bakır(as) ve imam Sadık’dan (as) birine dedim ki; “Bazen bir adam görürüz. Bu adam ibadet etmekte, sürekli ibadetle meşgul olup huşu ile amel etmektedir. Ama hak inancı benimsememektedir. Onun bu amelinin ona bir faydası var mıdır?”
Buyurdu ki; “ Ey Ebu Muhammed! Ehl-i Beyt’in örneği, İsrailoğulları zamanındaki bir ailenin örneği gibidir. O aileden bir kimse kırk gece amel etti, sonra dua etti. Ama duası kabul edilmedi. Adam Meryem oğlu İsa’nın (as) yanına geldi, içinde bulunduğu bu durumu ona şikâyet etti ve ondan kendisi için dua etmesini istedi.
İsa (as) abdest aldı, namaz kıldı sonra Allah Azze ve Celle’ye dua etti.
Allah Azze ve Celle ona şöyle vahy etti. “ Ey İsa! Kulum, bana gelinen kapıdan başka bir kapıdan geldi. O kalbinde, senin hakkında şüphe varken bana dua etti. O, boynu kopuncaya kadar, parmak uçları çürüyünceye kadar dua etseydi yine de duasını kabul etmezdim.”
İsa (as) adama döndü ve şöyle dedi; “Sen peygamberi hakkında şüphe içinde olduğun halde mi Allah’a dua ediyorsun?”
Adam dedi ki; “Ey Allah’ın ruhu ve kelimesi! Allah’a yemin ederim, dediğin gibi oldu. Allah’a dua et, bu şüpheyi içimden gidersin.”
İsa (as) onun için dua etti. “Allah adamın tevbesini kabul etti ve duasına da icabet etti. Böylece adam ailesindeki diğer kimselerin düzeyine çıktı.” [1]
Bu rivayetin vurguladığı gibi dualardan önce salâvat getirelim. Son şeraitin getiricisi Hz. Peygamber’e ve onun vasileri olan tüm Ehl-i Beyt’ine( Hz. Fatıma ve tüm Ehl-i Beyt imamlarına)!
Resulullah (saa) şöyle buyurmaktadır;
“Selâm ve salâvat, duanın kabulüne ve Allah’ın rızasına neden olduğu gibi mümin insanin amellerini de arındırır.”[2]
Ümmeti Ehl-i Beyt çizgisinden uzaklaşma hususunda uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “Bizden teberri edenden (uzaklaşandan) Allah berîdir. Bize lânet edene Allah lânet eder. Bize düşmanlık edeni Allah helâk eder.” [3]
İmam Cafer Sadık (as) yine bu hatırlatmayı yapmaktadır;
“Muhammed’e (saa) ve al-i Muhammed’e salât getirmedikçe, duanın önüne perde konur.”[4]
Ebu’l-Hasan er-Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed ve Ehlibeytine salâvat, Allah Azze ve Celle katında, tesbih (Subhanallah), tehlil (la ilahe illallah) ve tekbirle (Allah-u Ekber) eşittir.”[5]
Bunun sebebi; salâvatı görmediğimizde bizim tesbih, tehlil ve tekbir zikrini de yapamayacağımızdan dolayıdır. Eğer zikirleri sadece sözcüklere sığdıracak olursak, bu da zaten Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’inin anlaşılmamış olduğu anlamına gelir. Allah muhafaza etsin.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kim Cuma günü ve diğer günlerde öğlen namazından ve sabah namazından sonra: “Allahumme salli ala Muhammed ve al-i Muhammed ve accil ferecehum’ derse, Kaim Mehdi’yi (aleyhi selam) idrak etmeyene kadar ölmez.” [6]
Yani imanı kemale erer. Rabbimizin dünya yol planını sonuna kadar görür. Ne mutlu bu basireti kazananlara!
[1] Usul-i Kâfi c.2, s. 529
[2] Bihar’ul-Envar, c.91, s.64
[3] Biharu’l-Envar, 27/222
[4] Usul-i Kâfi c. 2, s. 635, h. 3151
[5] Emali, Saduk, 132; Uyun-u Ahbari er-Rıza, 2/265;
[6] Biharu’l-Envar, 83/77, 86/363, 87/65; Müstedrek Sefinetu’l-Bihar, 6/366

MÜNACATI ŞABANİYE (şaban ayında yakarış)
MÜNACATI ŞABANİYE
Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdığımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmuşum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine vakıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir. “Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdığımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmuşum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine vakıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir.
Ey Sahibim! Senin takdir ve hükmün, ömrümün sonuna dek benden vuku bulacak her şeyde, zahir ve batınımda caridir. Kemal ve eksikliğim, yarar ve zararım başkasının değil, senin elindedir.
Allah’ım! Rızkımı sen vermezsen, kim verir! Eğer bana, yardım etmeyerek yalnız bırakırsan, kim yardım eder! Allah’ım! Gazabından ve azabından sana sığınırım.
Allah’ım! Eğer ben rahmetine lâyık değilsem, sen geniş fazlın ve rahmetinle bana bağışta bulunmaya lâyıksın. Allah’ım! (Kıyamet kopup da) yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim; sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla günahlarımı örtmüşsün.
Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden daha layık olan var mı? Eğer ecelim gelip çatmış da amelim beni sana yaklaştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.
Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim; eğer beni affetmezsen, yazıklar olsun bana! Allah’ım! Bugüne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme. Allah’ım! Nasıl ölümümden sonra, senin bana olan hüsn-ü nazarından ümidimi keserim, oysa sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana!
Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet bataklığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle. Allah’ım! Dünyada birçok günahımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana daha muhtacım. Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün yaratıkların karşısında rüsva etme beni. Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstündür.
Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle. Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeretinin kabul olmasından müstağni olmayan (çaresiz) kimsenin özür dilemesi gibidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.
Allah’ım! Hacetimi reddetme; dileğimi boşa çıkarma; lütuf ve kereminden ümidimi kesme. Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin, beni hidayet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin, beni kurtarmazdın. Allah’ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddedeceğini hiç sanmıyorum. Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede kadar; artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkorsan, affına, günahlarımdan ötürü alıkorsan, mağfiretine sarılırım. Eğer beni ateşe atarsan, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehline.
Allah’ım! Eğer amelim, sana itaatin yanında küçükse, sana olan ümidin yanında şüphesiz arzum büyüktür. Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzurundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.
Allah’ım! Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim. Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur olduğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanamadım.
Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum. Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfunun özelliğidir. Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce, sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. (Muhabbet ışığın kalbimde yandıktan sonra ise) nasıl olmamı istediysen öyle oldum; beni kerem ve lütfuna dâhil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlediğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bana çağırdığında seni icabet eden ve yardımını istediğinde sana itaat kimse gibi bak.
Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında, sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde, sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak. Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.
Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.
Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey Mevla’m, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi boşa çıkarma, rafet (ve lütfünden) beni mahrum etme.
Allah’ım! Beni, kendi dostlarının arasında; rahmetinin artmasını ümit eden kimsenin ikamet ettiği yerde yerleştir. Allah’ım! Seni sürekli anma istek ve aşkını bana ilham eyle (kalbime yerleştir) ve bana, isimlerine ve kudsünün mahalline ulaşma gayret ve neşesi ver.
Allah’ım! Kendi yüce zatın hürmetine beni de sana itaat edenlerin mahalline ve razı olduklarının güzel menziline kavuştur. Çünkü ben, nefsimi savunmaya kadir değilim; ona bir yarar vermeye de gücüm yetmez. Allah’ım! Ben senin günahkâr ve zayıf bir kulun ve sana yönelen kölenim. Öyleyse beni, kendilerinden yüz çevirdiğin ve gafletleri kendilerini, affından alıkoymuş kimselerden kılma.
Allah’ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla. Kalp gözlerimizi, sana bakmak nuruyla aydınlat; öyle aydınlat ki kalp gözlerimiz, nur engellerini aşsın ve azamet madenine ulaşsın, ruhlarımız da kudsünün izzetine bağlansın. Allah’ım! Beni, çağırdığında sana icabet eden, teveccüh ettiğinde celâl ve azametin için kendinden geçen ve gizlide kendisiyle münacat ettiğin, açıkta da senin için amel eden kimselerden kıl.
Allah’ım! Yeis ve ümitsizliği hüsnü zannıma galip kılmadım ve ümidimi kereminin güzelliğinden kesmedim. Allah’ım! Eğer hatalarım beni, senin yanında küçük düşürüp zelil etmişse, o hâlde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. (Sana gönül bağladığım için beni bağışla.)
Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfunun güzelliklerinden uzaklaştırmışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim, beni (sana yönelmek için) uyarmıştır. Allah’ım! Eğer gaflet, sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa (alıkoymuşsa), değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmıştır. Allah’ım! Eğer büyük azabın beni ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.
Allah’ım! Öyleyse senin rızana kavuşmak için istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet etmeni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.”
Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem, yalnız senden korkmam ve emirlerini gözetmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celâl ve ikram sahibi Allah. Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne salât ve çokça selâm eylesin.”
Eğer ben rahmetine lâyık değilsem, sen geniş fazlın ve rahmetinle bana bağışta bulunmaya lâyıksın. Allah’ım! (Kıyamet kopup da) yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim; sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla günahlarımı örtmüşsün.
Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden daha layık olan var mı? Eğer ecelim gelip çatmış da amelim beni sana yaklaştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.
Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim; eğer beni affetmezsen, yazıklar olsun bana! Allah’ım! Bugüne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme. Allah’ım! Nasıl ölümümden sonra, senin bana olan hüsn-ü nazarından ümidimi keserim, oysa sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana!
Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet bataklığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle. Allah’ım! Dünyada birçok günahımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana daha muhtacım. Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün yaratıkların karşısında rüsva etme beni. Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstündür.
Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle. Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeretinin kabul olmasından müstağni olmayan (çaresiz) kimsenin özür dilemesi gibidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.
Allah’ım! Hacetimi reddetme; dileğimi boşa çıkarma; lütuf ve kereminden ümidimi kesme. Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin, beni hidayet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin, beni kurtarmazdın. Allah’ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddedeceğini hiç sanmıyorum. Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede kadar; artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkorsan, affına, günahlarımdan ötürü alıkorsan, mağfiretine sarılırım. Eğer beni ateşe atarsan, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehline.
Allah’ım! Eğer amelim, sana itaatin yanında küçükse, sana olan ümidin yanında şüphesiz arzum büyüktür. Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzurundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.
Allah’ım! Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim. Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur olduğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanamadım.
Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum. Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfunun özelliğidir. Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce, sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. (Muhabbet ışığın kalbimde yandıktan sonra ise) nasıl olmamı istediysen öyle oldum; beni kerem ve lütfuna dâhil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlediğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bana çağırdığında seni icabet eden ve yardımını istediğinde sana itaat kimse gibi bak.
Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında, sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde, sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak. Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.
Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.
Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey Mevla’m, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi boşa çıkarma, rafet (ve lütfünden) beni mahrum etme.
Allah’ım! Beni, kendi dostlarının arasında; rahmetinin artmasını ümit eden kimsenin ikamet ettiği yerde yerleştir. Allah’ım! Seni sürekli anma istek ve aşkını bana ilham eyle (kalbime yerleştir) ve bana, isimlerine ve kudsünün mahalline ulaşma gayret ve neşesi ver.
Allah’ım! Kendi yüce zatın hürmetine beni de sana itaat edenlerin mahalline ve razı olduklarının güzel menziline kavuştur. Çünkü ben, nefsimi savunmaya kadir değilim; ona bir yarar vermeye de gücüm yetmez. Allah’ım! Ben senin günahkâr ve zayıf bir kulun ve sana yönelen kölenim. Öyleyse beni, kendilerinden yüz çevirdiğin ve gafletleri kendilerini, affından alıkoymuş kimselerden kılma.
Allah’ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla. Kalp gözlerimizi, sana bakmak nuruyla aydınlat; öyle aydınlat ki kalp gözlerimiz, nur engellerini aşsın ve azamet madenine ulaşsın, ruhlarımız da kudsünün izzetine bağlansın. Allah’ım! Beni, çağırdığında sana icabet eden, teveccüh ettiğinde celâl ve azametin için kendinden geçen ve gizlide kendisiyle münacat ettiğin, açıkta da senin için amel eden kimselerden kıl.
Allah’ım! Yeis ve ümitsizliği hüsnü zannıma galip kılmadım ve ümidimi kereminin güzelliğinden kesmedim. Allah’ım! Eğer hatalarım beni, senin yanında küçük düşürüp zelil etmişse, o hâlde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. (Sana gönül bağladığım için beni bağışla.)
Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfunun güzelliklerinden uzaklaştırmışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim, beni (sana yönelmek için) uyarmıştır. Allah’ım! Eğer gaflet, sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa (alıkoymuşsa), değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmıştır. Allah’ım! Eğer büyük azabın beni ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.
Allah’ım! Öyleyse senin rızana kavuşmak için istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet etmeni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.”
Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem, yalnız senden korkmam ve emirlerini gözetmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celâl ve ikram sahibi Allah. Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne salât ve çokça selâm eylesin.
Merhum İbn Haleveyh den rivayet edilen Emirül Müminin İmam Ali as. Ve diğer Ehlibeyt İmamlarının as Şaban ayında okudukları
Münacatı Şabaniye Duası
Mefatihul-Cinan s358
Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdığımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmuşum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine vakıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir. “Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdığımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmuşum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine vakıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir.
Ey Sahibim! Senin takdir ve hükmün, ömrümün sonuna dek benden vuku bulacak her şeyde, zahir ve batınımda caridir. Kemal ve eksikliğim, yarar ve zararım başkasının değil, senin elindedir.
Allah’ım! Rızkımı sen vermezsen, kim verir! Eğer bana, yardım etmeyerek yalnız bırakırsan, kim yardım eder! Allah’ım! Gazabından ve azabından sana sığınırım.
Allah’ım! Eğer ben rahmetine lâyık değilsem, sen geniş fazlın ve rahmetinle bana bağışta bulunmaya lâyıksın. Allah’ım! (Kıyamet kopup da) yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim; sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla günahlarımı örtmüşsün.
Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden daha layık olan var mı? Eğer ecelim gelip çatmış da amelim beni sana yaklaştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.
Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim; eğer beni affetmezsen, yazıklar olsun bana! Allah’ım! Bugüne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme. Allah’ım! Nasıl ölümümden sonra, senin bana olan hüsn-ü nazarından ümidimi keserim, oysa sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana!
Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet bataklığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle. Allah’ım! Dünyada birçok günahımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana daha muhtacım. Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün yaratıkların karşısında rüsva etme beni. Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstündür.
Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle. Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeretinin kabul olmasından müstağni olmayan (çaresiz) kimsenin özür dilemesi gibidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.
Allah’ım! Hacetimi reddetme; dileğimi boşa çıkarma; lütuf ve kereminden ümidimi kesme. Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin, beni hidayet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin, beni kurtarmazdın. Allah’ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddedeceğini hiç sanmıyorum. Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede kadar; artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkorsan, affına, günahlarımdan ötürü alıkorsan, mağfiretine sarılırım. Eğer beni ateşe atarsan, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehline.
Allah’ım! Eğer amelim, sana itaatin yanında küçükse, sana olan ümidin yanında şüphesiz arzum büyüktür. Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzurundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.
Allah’ım! Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim. Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur olduğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanamadım.
Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum. Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfunun özelliğidir. Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce, sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. (Muhabbet ışığın kalbimde yandıktan sonra ise) nasıl olmamı istediysen öyle oldum; beni kerem ve lütfuna dâhil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlediğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bana çağırdığında seni icabet eden ve yardımını istediğinde sana itaat kimse gibi bak.
Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında, sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde, sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak. Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.
Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.
Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey Mevla’m, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi boşa çıkarma, rafet (ve lütfünden) beni mahrum etme.
Allah’ım! Beni, kendi dostlarının arasında; rahmetinin artmasını ümit eden kimsenin ikamet ettiği yerde yerleştir. Allah’ım! Seni sürekli anma istek ve aşkını bana ilham eyle (kalbime yerleştir) ve bana, isimlerine ve kudsünün mahalline ulaşma gayret ve neşesi ver.
Allah’ım! Kendi yüce zatın hürmetine beni de sana itaat edenlerin mahalline ve razı olduklarının güzel menziline kavuştur. Çünkü ben, nefsimi savunmaya kadir değilim; ona bir yarar vermeye de gücüm yetmez. Allah’ım! Ben senin günahkâr ve zayıf bir kulun ve sana yönelen kölenim. Öyleyse beni, kendilerinden yüz çevirdiğin ve gafletleri kendilerini, affından alıkoymuş kimselerden kılma.
Allah’ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla. Kalp gözlerimizi, sana bakmak nuruyla aydınlat; öyle aydınlat ki kalp gözlerimiz, nur engellerini aşsın ve azamet madenine ulaşsın, ruhlarımız da kudsünün izzetine bağlansın. Allah’ım! Beni, çağırdığında sana icabet eden, teveccüh ettiğinde celâl ve azametin için kendinden geçen ve gizlide kendisiyle münacat ettiğin, açıkta da senin için amel eden kimselerden kıl.
Allah’ım! Yeis ve ümitsizliği hüsnü zannıma galip kılmadım ve ümidimi kereminin güzelliğinden kesmedim. Allah’ım! Eğer hatalarım beni, senin yanında küçük düşürüp zelil etmişse, o hâlde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. (Sana gönül bağladığım için beni bağışla.)
Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfunun güzelliklerinden uzaklaştırmışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim, beni (sana yönelmek için) uyarmıştır. Allah’ım! Eğer gaflet, sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa (alıkoymuşsa), değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmıştır. Allah’ım! Eğer büyük azabın beni ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.
Allah’ım! Öyleyse senin rızana kavuşmak için istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet etmeni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.”
Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem, yalnız senden korkmam ve emirlerini gözetmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celâl ve ikram sahibi Allah. Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne salât ve çokça selâm eylesin.”
Eğer ben rahmetine lâyık değilsem, sen geniş fazlın ve rahmetinle bana bağışta bulunmaya lâyıksın. Allah’ım! (Kıyamet kopup da) yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim; sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla günahlarımı örtmüşsün.
Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden daha layık olan var mı? Eğer ecelim gelip çatmış da amelim beni sana yaklaştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.
Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim; eğer beni affetmezsen, yazıklar olsun bana! Allah’ım! Bugüne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme. Allah’ım! Nasıl ölümümden sonra, senin bana olan hüsn-ü nazarından ümidimi keserim, oysa sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana!
Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet bataklığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle. Allah’ım! Dünyada birçok günahımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana daha muhtacım. Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün yaratıkların karşısında rüsva etme beni. Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstündür.
Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle. Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeretinin kabul olmasından müstağni olmayan (çaresiz) kimsenin özür dilemesi gibidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.
Allah’ım! Hacetimi reddetme; dileğimi boşa çıkarma; lütuf ve kereminden ümidimi kesme. Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin, beni hidayet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin, beni kurtarmazdın. Allah’ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddedeceğini hiç sanmıyorum. Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede kadar; artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkorsan, affına, günahlarımdan ötürü alıkorsan, mağfiretine sarılırım. Eğer beni ateşe atarsan, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehline.
Allah’ım! Eğer amelim, sana itaatin yanında küçükse, sana olan ümidin yanında şüphesiz arzum büyüktür. Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzurundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.
Allah’ım! Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim. Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur olduğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanamadım.
Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum. Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfunun özelliğidir. Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce, sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. (Muhabbet ışığın kalbimde yandıktan sonra ise) nasıl olmamı istediysen öyle oldum; beni kerem ve lütfuna dâhil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlediğin için sana şükrediyorum. Allah’ım! Bana çağırdığında seni icabet eden ve yardımını istediğinde sana itaat kimse gibi bak.
Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında, sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde, sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak. Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.
Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.
Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey Mevla’m, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi boşa çıkarma, rafet (ve lütfünden) beni mahrum etme.
Allah’ım! Beni, kendi dostlarının arasında; rahmetinin artmasını ümit eden kimsenin ikamet ettiği yerde yerleştir. Allah’ım! Seni sürekli anma istek ve aşkını bana ilham eyle (kalbime yerleştir) ve bana, isimlerine ve kudsünün mahalline ulaşma gayret ve neşesi ver.
Allah’ım! Kendi yüce zatın hürmetine beni de sana itaat edenlerin mahalline ve razı olduklarının güzel menziline kavuştur. Çünkü ben, nefsimi savunmaya kadir değilim; ona bir yarar vermeye de gücüm yetmez. Allah’ım! Ben senin günahkâr ve zayıf bir kulun ve sana yönelen kölenim. Öyleyse beni, kendilerinden yüz çevirdiğin ve gafletleri kendilerini, affından alıkoymuş kimselerden kılma.
Allah’ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla. Kalp gözlerimizi, sana bakmak nuruyla aydınlat; öyle aydınlat ki kalp gözlerimiz, nur engellerini aşsın ve azamet madenine ulaşsın, ruhlarımız da kudsünün izzetine bağlansın. Allah’ım! Beni, çağırdığında sana icabet eden, teveccüh ettiğinde celâl ve azametin için kendinden geçen ve gizlide kendisiyle münacat ettiğin, açıkta da senin için amel eden kimselerden kıl.
Allah’ım! Yeis ve ümitsizliği hüsnü zannıma galip kılmadım ve ümidimi kereminin güzelliğinden kesmedim. Allah’ım! Eğer hatalarım beni, senin yanında küçük düşürüp zelil etmişse, o hâlde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. (Sana gönül bağladığım için beni bağışla.)
Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfunun güzelliklerinden uzaklaştırmışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim, beni (sana yönelmek için) uyarmıştır. Allah’ım! Eğer gaflet, sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa (alıkoymuşsa), değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmıştır. Allah’ım! Eğer büyük azabın beni ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.
Allah’ım! Öyleyse senin rızana kavuşmak için istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet etmeni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.”
Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem, yalnız senden korkmam ve emirlerini gözetmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celâl ve ikram sahibi Allah. Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne salât ve çokça selâm eylesin.
Merhum İbn Haleveyh den rivayet edilen Emirül Müminin İmam Ali as. Ve diğer Ehlibeyt İmamlarının as Şaban ayında okudukları
Münacatı Şabaniye Duası
Mefatihul-Cinan s358

İMAM RIZA(AS)’YI ZİYARET EDELİM
İmam Rıza’yı (a.s) ziyarete giderken evden çıkmadan önce guslet ve guslederken şöyle de:
اللَّهُمَّ طَهِّرْنِي وَ طَهِّرْ لِي قَلْبِي وَ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَ أَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِدْحَتَكَ وَ الثَّنَاءَ عَلَيْكَ فَإِنَّهُ لا قُوَّةَ إِلا بِكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لِي طَهُورا وَ شِفَاءً
Okunuşu:
Allahumme tahhirnî ve tahhir lî kalbî ve’şrah lî sadrî ve ecri ala lisanî midheteke ve mehebbe-teke ve’s-senae aleyke. Fe-innehu la kuvvete illa bike. Allahummec’el-hu lî tahuren ve şifaa.
Anlamı:
Allah’ım! Beni temizle, kalbimi temizle, göğsüme genişlik ver, dilime senin hamd ve övgünü akıt. Doğrusu sana dayanmayan hiçbir güç yoktur. Allah’ım! Bunu bana temizlik ve şifa kıl.
Evden dışarı çıkarken de şöyle de:
بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ وَ إِلَى اللَّهِ وَ إِلَى ابْنِ رَسُولِ اللَّهِ حَسْبِيَ اللَّهُ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ اللَّهُمَّ إِلَيْكَ تَوَجَّهْتُ وَ إِلَيْكَ قَصَدْتُ وَ مَا عِنْدَكَ أَرَدْتُ
Okunuşu:
Bismillahi ve billahi ve ilellahi ve ile’bn-i Resulillah. Hasbiyellahi tevekkeltu alellahi. Allahumme ileyke teveccehtu ve ileyke gasedtu ve ma indeke erettu.
Anlamı:
Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla, Allah’a doğru ve Resulullah’ın oğluna doğru. Allah bana yeter. Ben Allah’a tevekkül ettim. Allah’ım! Ben sana yöneldim, seni amaçladım ve senin yanındakini diledim.
Dışarı çıkarken evinin kapısında dur ve şu duayı oku:
اللَّهُمَّ إِلَيْكَ وَجَّهْتُ وَجْهِي وَ عَلَيْكَ خَلَّفْتُ أَهْلِي وَ مَالِي وَ مَا خَوَّلْتَنِي وَ بِكَ وَثِقْتُ فَلا تُخَيِّبْنِي يَا مَنْ لا يُخَيِّبُ مَنْ أَرَادَهُ وَ لا يُضَيِّعُ مَنْ حَفِظَهُ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ [وَ آلِهِ] وَ احْفَظْنِي بِحِفْظِكَ فَإِنَّهُ لا يَضِيعُ مَنْ حَفِظْتَ
Okunuşu:
Allahumme ileyke teveccehtu vechî, ve aleyke halleftu ehlî ve malî ve mâ havveltenî ve bike vesiktu. Fela tuhayyibnî, ya men la yuhayyibu men eradehu, ve la yuzeyyiu men hafizehu, salli ala Muhammedin ve Âl-i Muhammedin vehfezni bi-hifzike. Fe-innehu la yezîu men hafizte.
Anlamı:
Allah’ım! Yüzümü sana çevirdim; ailemi, malımı ve bana verdiğin şeyleri sana bıraktım ve sana güvendim. O hâlde benim ümidimi boşa çıkarma; ey kendisini irade edenin ümidini boşa çıkarmayan (mahrum etmeyen) ve koruduğunu zayi etmeyen (Allah)! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve kendi korumanla beni koru; doğrusu senin koruduğun zayi olmaz.
Sağ ve selametlikle türbenin bulunduğu yere ulaşıp ziyarete gitmek istediğinde guslet ve guslederken şu duayı oku:
اللَّهُمَّ طَهِّرْنِي وَ طَهِّرْ لِي قَلْبِي وَ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَ أَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِدْحَتَكَ وَ مَحَبَّتَكَ وَ الثَّنَاءَ عَلَيْكَ فَإِنَّهُ لا قُوَّةَ إِلا بِكَ وَ قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ قِوَامَ دِينِي التَّسْلِيمُ لِأَمْرِكَ وَ الاتِّبَاعُ لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ وَ الشَّهَادَةُ عَلَى جَمِيعِ خَلْقِكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لِي شِفَاءً وَ نُورا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Okunuşu:
Allahumme tahhirnî ve tahhir lî kalbî ve’şreh lî sadrî ve ecri ala lisanî midheteke ve mehebbeteke ve’s-senae aleyke. Fe innehu la kuvvete illa bike. Ve qad alimtu enne qivame dinî et-teslîmu li-emrike, ve’t-tibau li-sunnetike ve’ş-şehadetu ala cemîi halqik. Allahummec’alhu lî şifaen ve nûra. İnneke ala kulli şey’in qadîr.
Anlamı:
Allah’ım! Beni temizle, kalbimi temizle, göğsüme genişlik ver, dilime senin hamdını, sevgini ve övgünü akıt. Doğrusu sana dayanmayan hiçbir güç yoktur ve biliyorum ki dinimin kıvamı senin emrine teslim olmak, Peygamberinin sünnetine uymak ve bütün yarattıklarına tanıklık yapmaktır. Allah’ım! Bunu bana şifa ve nur kıl; doğrusu senin her şeye gücün yeter.
Sonra en temiz elbiselerini giy, yalın ayak, yavaş ve vakarlı bir hâlde kalben Allah’ı anarak de ki:
اللَّهُ اَكْبَرُ لاَ اِ لَهَ إِلاَّ ٱللَّهُ سُبْحَانَ ٱللَّهِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ
Okunuşu:
Allahu ekber ve la ilâhe illellahu ve subhanel-lahi ve’l-hamdulillahi.
Anlamı:
Allah vasıflandırılmayacak kadar büyüktür, O’ndan başka ilâh yoktur, Allah münezzehtir; hamd Allah’a mahsustur.
Yavaş adımlarla ilerle ve hareme girince şu giriş izni duasını oku:
بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ وَ عَلَى مِلَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ وَ أَنَّ عَلِيّا وَلِيُّ اللَّهِ
Okunuşu:
Bismillahi ve billahi ve elâ milleti resulillahi sallallahu aleyhi ve alihi eşhedu en lâ ilahe illallahu vehdahula şerîkeleh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu ve enne aliyyen veliyullahi.
Sonra kıbleyi arkana alarak İmam’ın zerihi karşına gelecek şekilde durarak deki:
أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَ أَشْهَدُ أَنْ مُحَمَّدا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ وَ أَنَّهُ سَيِّدُ الْأَوَّلِينَ وَ الْآخِرِينَ وَ أَنَّهُ سَيِّدُ الْأَنْبِيَاءِ وَ الْمُرْسَلِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ سَيِّدِ خَلْقِكَ أَجْمَعِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَبْدِكَ وَ أَخِي رَسُولِكَ الَّذِي انْتَجَبْتَهُ بِعِلْمِكَ وَ جَعَلْتَهُ هَادِيا لِمَنْ شِئْتَ مِنْ خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلَ عَلَى مَنْ بَعَثْتَهُ بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانَ [دَيَّانِ] الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلَ [فَصْلِ] قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ وَ الْمُهَيْمِنَ [الْمُهَيْمِنِ] عَلَى ذَلِكَ كُلِّهِ وَ السَّلامُ عَلَيْهِ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ. اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى فَاطِمَةَ بِنْتِ نَبِيِّكَ وَ زَوْجَةِ وَلِيِّكَ وَ أُمِّ السِّبْطَيْنِ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ الطُّهْرَةِ الطَّاهِرَةِ الْمُطَهَّرَةِ التَّقِيَّةِ النَّقِيَّةِ الرَّضِيَّةِ الزَّكِيَّةِ سَيِّدَةِ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ أَجْمَعِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ سِبْطَيْ نَبِيِّكَ وَ سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ الْقَائِمَيْنِ فِي خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلَيْنِ عَلَى مَنْ بَعَثْتَ [بَعَثْتَهُ] بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانَيِ الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلَيْ قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَبْدِكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلِ عَلَى مَنْ بَعَثْتَ بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانِ الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلِ قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ سَيِّدِ الْعَابِدِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ عَبْدِكَ وَ خَلِيفَتِكَ فِي أَرْضِكَ بَاقِرِ عِلْمِ النَّبِيِّينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصَّادِقِ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ وَ حُجَّتِكَ عَلَى خَلْقِكَ أَجْمَعِينَ الصَّادِقِ الْبَارِّ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُوسَى بْنِ جَعْفَرٍ عَبْدِكَ الصَّالِحِ وَ لِسَانِكَ فِي خَلْقِكَ النَّاطِقِ بِحُكْمِكَ [بِحِكْمَتِكَ] وَ الْحُجَّةِ عَلَى بَرِيَّتِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ مُوسَى الرِّضَا الْمُرْتَضَى عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ الْقَائِمِ بِعَدْلِكَ وَ الدَّاعِي إِلَى دِينِكَ وَ دِينِ آبَائِهِ الصَّادِقِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّكَ الْقَائِمِ بِأَمْرِكَ وَ الدَّاعِي إِلَى سَبِيلِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ الْعَامِلِ بِأَمْرِكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ وَ حُجَّتِكَ الْمُؤَدِّي عَنْ نَبِيِّكَ وَ شَاهِدِكَ عَلَى خَلْقِكَ الْمَخْصُوصِ بِكَرَامَتِكَ الدَّاعِي إِلَى طَاعَتِكَ وَ طَاعَةِ رَسُولِكَ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى حُجَّتِكَ وَ وَلِيِّكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ صَلاةً تَامَّةً نَامِيَةً بَاقِيَةً تُعَجِّلُ بِهَا فَرَجَهُ وَ تَنْصُرُهُ بِهَا وَ تَجْعَلُنَا مَعَهُ فِي الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِحُبِّهِمْ وَ أُوَالِي وَلِيَّهُمْ وَ أُعَادِي عَدُوَّهُمْ فَارْزُقْنِي بِهِمْ خَيْرَ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ وَ اصْرِفْ عَنِّي بِهِمْ شَرَّ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ وَ أَهْوَالَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ.
Okunuşu:
Eşhedu en lâ ilâhe illelahu vahdehû lâ şerîke leh, ve eşhedû enne Muhammed’en abduhû ve Resûluhu ve ennehu seyyedul evvelîne vel âhirin, ve ennehu seyyedul enbiyâi vel murselîn.
Allahumme salli elâ Muhammed’in abdike ve Resûlike ve nebiyyike ve seyyedi halgike ecme’în; salâten lâ yagvâ elâ ihsâihâ ğeyruke.
Allahumme salli elâ Emîr’îl mû’minîne Aliyy’ebne Ebî Tâlib’in abdike ve ehî Resûlik ellezîn tecebtehu bi ilmike ve ce’eltahu hâdiyen limen şi’te min halgike ved delîle elâ men be’astehu bi risâletike ve deyyâned – dînî bi’adlike ve fasli gazâike beyne halgike vel muheymine elâ zalike kullehi vesselamu aleyhi ve rahmetullahi ve berekâtuh.
Allahumme salli elâ Fâtimet’e binti nebiyyike ve zevceti veliyyike ve ummes-sebtaynil Hesen’i vel Hüseyn’i seyyedey şebâbi ehlil cennet ettuhratit-tâhiratil mutahherat et-tagiyyetin nagiyyetir-raziyyetiz-zekiyyeti seyyideti nisâi ehlil cenneti ecmeîn, salâten lâ yagvâ elâ ihsâiha ğayruk.
Allahumme salli alel Hasan’i vel Hüseyn’i sibtay nebiyyeke ve seyyidey şebâbi ehlil cennetil gâimeyni fîy halgike ved-delîleyni elâ men be’aste bi risâletike ve deyyâneyid-dîni bi adlike ve fasley gazâike beyne hâlgik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ibnil Huseyn’i abdikel gâimi fî halgike val-delîli elâ men be’aste bi risâletike ve deyyanid-dîni bi adlike ve fasli gazâike beyne halgike seyyidil âbidîn.
Allahumme salli elâ Muhammed ibni Aliyy’in abdike ve hilâfetike fî arzike Bagir’i ilmin nebiyyîn.
Allahumme salli elâ Ca’fer’ibni Muhammedin is sâdigi abdike ve veliyye dînike ve huccetike elâ halgike ecmaînes sâdigil bârr.
Allahumme salli elâ Mûse-bni Ca’fer’in abdikes sâlihi ve lisânike fi halgiken-natigi bi hukmike vel hucceti elâ beriyyetik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ibni Mûser-Rizâ’l Murtaza abdike ve veliye dînikel gâimi bi adlike ved dâe ilâ dînike ve dîni âbâihis sâdigîne salâten lâ yegvâ elâ ihsâiha ğayruk.
Allahumme salli alâ Muhammed ibni Aliyy’en abdike ve veliyyekel gâimi bi emrike ved-dâe ilâ sebîlik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ebni Muhammed’in abdike ve veliyye dînik.
Allahumme salli alel Hesen’ibni Aliyy’enil âmili bi emrikel gâimi fî halgike ve huccetikel mûeddî en nebiyyike ve şâhidike elâ halgikel mahsûsi bi kerâmetiked-dâe ilâ tâ’etike ve tâ’eti Resûlike salavâtuke aleyhim ecmeîn.
Allahumme salli elâ Huccet’ike ve veliyyikel gâimi fîy halgike salâten tâmmeten nâmiyeten bâgiyeten tu’eccelu bihâ ferecehu ve tensuruhu bihâ ve tec’alunâ me’ahu fîd dunyâ vel ahireh.
Allahumme innî etegarrebu ileyke bi hubbehim ve uvâlîy veliyyehum ve u’âdîy aduvvehum ferzugnîy bihim heyrad-dunyâ vel âhireti vâsrif annîy bihim şerred-dunyâ vel ahireti ve ehvâle yevmil giyâmet.
Anlamı:
Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur; O birdir ve ortağı yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. O, geçmiş ve gelecekteki bütün insanların efendisidir; o, bütün peygamberlerin ve elçilerin efendisidir. Allah’ım! Kulun, resulün, peygamberin ve bütün yaratıklarının efendisi Muhammed’e Sen’den başka hiç kimsenin sayamayacağı kadar (fazla) rahmet eyle.
Allah’ım! Senin halis kulun ve Resulünün kardeşi olan Emirü’l-Müminin Ali İbn Ebu Talib’e rahmet eyle; onu kendi ilmin ve hikmetinle bütün yaratıkların arasından seçtin ve mahlukatından istediğin kimselere ön-der ve mesajını ulaştırmakla görevlendirdiğin kimselere kılavuz, adalet üzere dini uygulayan ve bütün bunlara tanık ve insanlar arasında hakem kıldın. Allah’ın selâm ve bereketleri onun üzerine olsun.
Allah’ım! Peygamberinin kızı, velinin eşi, Peygamberin iki torunu, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin’in annesi, tertemiz, tahir, mutahhar, takvalı, arınmış, Allah’ın razı olduğu, temizlenmiş ve bütün cennet kadınlarının efendisi Fatıma’ya senden başkasının sayamayacağı kadar (fazla) rahmet eyle.
Allah’ım! Peygamberin iki torunu, cennet gençlerinin efendileri, yarattıkların arasında kıyam eden ve risaletlerin için gönderdiklerine delil ve kılavuz olan, adaletinle din işlerinde hakim olan ve yarattıkların arasında son hükmü veren Hasan ve Hüseyin’e rahmet eyle. Allah’ım! Yarattıkların arasında kıyam eden, risaletlerin için gönderdiklerine delil ve kılavuz olan, adaletinle dinin hakimi olan, yarattıkların arasında son hükmü veren ibadet edenlerin ziyneti Ali b. Hüseyin’e (İmam Zeynelabidin’e) rahmet eyle.
Allah’ım! Kulun, yeryüzündeki halifen ve peygamberlerin ilmini yaran Muhammed b. Ali’ye (İmam Muhammed Bâkır’a) rahmet eyle. Allah’ım! Kulun, dininin velisi, bütün yarattıklarına hüccetin olan iyiliksever Cafer b. Muhammed es-Sadık’a (yani İmam Cafer Sadık’a) rahmet eyle.
Allah’ım! Salih kulun ve yaratıklarının arasında sözcün, hükmünle konuşan ve yarattıklarına hüccetin olan Musa b. Cafer’e (Musa Kâzım’a) rahmet eyle.
Allah’ım! Has kulun ve dininin velisi olan ve adaletinle dinini ayakta tutan Sen’in ve kendi sadık babalarının dinine davet edip rızanı kazanmış olan Ali b. Musa Rıza’ya (İmam Rıza’ya) senden başkasının saymaya kadir olmayacağı kadar (fazla) rahmet eyle. Allah’ım! Has kulun ve velin, emrini ayakta tutan ve Sen’in yoluna davet eden Muhammed b. Ali’ye (İmam Muhammed Taki’ye) rahmet eyle. Allah’ım! Has kulun ve dinin velisi Ali b. Muhammed’e (İmam Ali Naki’ye) rahmet eyle.
Allah’ım! Emrinle amel eden, yarattıklarının arasında dinini ayakta tutan, peygamberinin tarafından hakkı eda eden, hüccetin ve halkına şahidin olan, lütfuna has kılınan, (insanları) sana ve Resulüne itaate davet eden Hasan b. Ali’ye (İmam Hasan Askeri’ye) ve o yüce zatların hepsine rahmet ve selâm eyle.
Allah’ım! Yarattığın insanların arasında dinini ayakta tutan hüccetin ve velinin (Hz. Mehdi’nin) zuhurunda acele ederek ona yardımcı olacak ve bizi dünya ve ahirette onunla beraber kılacak, ebedi ve bâki kalacak, sürekli artacak bir rahmet eyle.
Allah’ım! O yüce zatların sevgisi ve dostluğu vasıtasıyla dergahına yakınlık arıyorum. Onların dostlarını dost, düşmanlarını ise düşman biliyorum. Öyleyse onların vasıtasıyla dünya ve ahiret hayrını bana nasip eyle. Onların aracılığıyla dünya ve ahiret şerrini ve kıyamet gününün korkusunu benden uzaklaştır.
Sonra İmam Rıza’nın (a.s) mezarının başı ucunda dur ve şöyle de:
السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَلِيَّ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا حُجَّةَ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نُورَ اللَّهِ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا عَمُودَ الدِّينِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ آدَمَ صِفْوَةِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ نُوحٍ نَبِيِّ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ إِسْمَاعِيلَ ذَبِيحِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُوسَى كَلِيمِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ عِيسَى رُوحِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ وَلِيِّ اللَّهِ وَ وَصِيِّ رَسُولِ رَبِّ الْعَالَمِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ فَاطِمَةَ الزَّهْرَاءِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ، سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ زَيْنِ الْعَابِدِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ بَاقِرِ عِلْمِ الْأَوَّلِينَ وَ الْآخِرِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصَّادِقِ الْبَارِّ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُوسَى بْنِ جَعْفَرٍ السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ الشَّهِيدُ السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا الْوَصِيُّ الْبَارُّ التَّقِيُّ أَشْهَدُ أَنَّكَ قَدْ أَقَمْتَ الصَّلاةَ وَ آتَيْتَ الزَّكَاةَ وَ أَمَرْتَ بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهَيْتَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَ عَبَدْتَ اللَّهَ [مُخْلِصا] حَتَّى أَتَاكَ الْيَقِينُ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا أَبَا الْحَسَنِ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ.
Okunuşu:
Esselamu aleyke yâ veliyyellah, Esselamu aleyke yâ huccetellah. Esselamu aleyke yâ nûrellah,fîy zulumâtil arz. Esselamu aleyke yâ amûded dîn. Esselamu aleyke yâ vârise Adem’e sifvetillah Esselamu aleyke yâ vârise Nûh’in Nebiyyellah. Esselamu aleyke yâ vârise İbrâhim’e halîlillah. Esselamu aleyke yâ vârise İsmâîl’e Zebîhillah.
Esselamu aleyke yâ vârise Mûsâ Kelîmillah. Esselamu aleyke yâ vârise Îsa Rûhillah Esselamu aleyke yâ vârise Muhammed’in Resûlillah Esselamu aleyke yâ vârise Emîr’il-mû’minîne Aliyy’en Veliyyellah’i ve vasiyye Resûli Rabbil âlemîn.
Esselamu aleyke yâ vârise Fatimet’ez-Zehrâi Esselamu aleyke yâ vârisel Hasan’i vel Hüseyn’i seyyidey şebâbi ehlil cennet. Esselamu aleyke yâ vârise Aliyy’ebnil Hüseyn’i Zeynilâbidîn.
Esselamu aleyke yâ vârise Muhammed ibni Aliyy’en Bagir’i ilmil evvelîne vel âhirîn. Esselamu aleyke yâ vârise Ca’fer ibni Muhammed’inis -Sadig’il Bârr. Esselamu aleyke yâ vârise Mûse’bni Ca’fer. Esselamu aleyke eyyuhes-seddîg’uş şehîd. Esselamu aleyke eyyuhel vasiyyul Bârrut-takiy. Eşhedû enneke gad egamtes-salâte ve âteytez zekâte ve emerte bil ma’rufi ve neheyte anil münkeri ve abedtellahe hettâ etâkel yegîn. Esselamu aleyke yâ Ebel Hasan’i rahmetullahi ve berekâtuh.
Anlamı:
Selâm olsun sana ey Allah’ın velisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın hücceti! Selâm olsun sana ey yeryüzünün karanlıklarında Allah’ın nuru! Selâm olsun sana ey dinin direği!
Selâm olsun sana ey Allah’ın seçkin kulu Adem’in (ilminin) varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın peygamberi Nuh’un (hilminin) varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın halili İbrahim’in varisi! Selâm olsun sana ey İsmail Zebihullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Musa Kelimullah’ın varisi!
Selâm olsun sana ey İsa Ruhullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Muhammed Resulullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın velisi ve âlemlerin Rabbinin elçisinin vasisi Emirü’l-Müminin’in varisi!
Selâm olsun sana ey Fatımatü’z-Zehra’nın varisi!
Selâm olsun sana ey cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin’in varisi!
Selâm olsun sana ey ibadet edenlerin ziyneti Ali b. Hüseyin’in (İmam Zeynelabidin’in) varisi!
Selâm olsun sana ey önceki ve sonrakilerin ilmini açıklayıp izah eden Muhammed b. Ali’nin (İmam Bâkır’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey sadık ve salih Cafer b. Muhammed’in (İmam Cafer Sadık’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey Musa b. Cafer’in (İmam Musa Kâzım’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey sıddık ve şehit!
Selâm olsun sana ey (Peygamber’in) vasisi, salih ve muttaki kişi!
Şehadet ederim ki sen namazı dosdoğru kıldın, zekatı verdin, iyiliğe emrettin ve kötülükten sakındırdın ve ölünceye kadar Allah’a ibadet ettin.
Selâm olsun sana ey Ebe’l-Hasan Rıza! Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.
Sonra kendini parmaklıklara yapıştır ve şöyle de:
اللَّهُمَّ إِلَيْكَ صَمَدْتُ مِنْ أَرْضِي وَ قَطَعْتُ الْبِلادِ رَجَاءَ رَحْمَتِكَ فَلا تُخَيِّبْنِي وَ لا تَرُدَّنِي بِغَيْرِ قَضَاءِ حَاجَتِي وَ ارْحَمْ تَقَلُّبِي عَلَى قَبْرِ ابْنِ أَخِي رَسُولِكَ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِ وَ آلِهِ بِأَبِي أَنْتَ وَ أُمِّي يَا مَوْلايَ أَتَيْتُكَ زَائِرا وَافِدا عَائِذا مِمَّا جَنَيْتُ عَلَى نَفْسِي وَ احْتَطَبْتُ عَلَى ظَهْرِي فَكُنْ لِي شَافِعا إِلَى اللَّهِ يَوْمَ فَقْرِي وَ فَاقَتِي فَلَكَ عِنْدَ اللَّهِ مَقَامٌ مَحْمُودٌ وَ أَنْتَ عِنْدَهُ وَجِيهٌ.
Okunuşu:
Allahumme ileyke semedtu min erzîy ve gete’etul bilâde recâi rehmetike fela tuheyyibnîy ve lâ teruddenîy bi ğeyri gazâi hâcetî verhem tugallubîy elâ gebribni ehi resûlike salavâtuke aleyhi ve alihi bi ebîy ente ve ummîy yâ mevlâye ateytuke zâiren vafiden aizen mimme caneytu elâ nefsî vâhtetebtu elâ zehrî fekun lî şâfi’en ilellahi yevme fegrîy ve fegatiy feleke indellahi megâmun mahmûdun ve ente indehu vecîhun.
Anlamı:
Allah’ım! Yurdumdan seni kastettim, rahmetini umarak şehirleri katettim; o hâlde, ümidimi boşa çıkarma; hacetlerimi reva etmeden beni geri çevirme ve Resulünün (rahmetin onun ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun) kardeşinin oğlunun mezarına yönelmemden dolayı bana merhamet et. Babam ve anam sana feda olsun ey mevlam! Kendime yapmış olduğum cinayetten ve sırtıma aldığım ağır (günah) yükünden sana sığınarak senin haremine ve ziyaretine geldim. O hâlde, fakirlik ve yoksulluk gününde Allah’a benim için şefaatçi ol. Doğrusu Allah yanında senin övülmüş bir makamın var ve sen O’nun yanında saygınsın.
Sonra sağ elini kaldır ve sol elini zerihin üzerine açarak şöyle de:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِحُبِّهِمْ وَ بِوِلايَتِهِمْ أَتَوَلَّى آخِرَهُمْ بِمَا تَوَلَّيْتُ بِهِ أَوَّلَهُمْ وَ أَبْرَأُ مِنْ كُلِّ وَلِيجَةٍ دُونَهُمْ اللَّهُمَّ الْعَنِ الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَكَ وَ اتَّهَمُوا نَبِيَّكَ وَ جَحَدُوا بِآيَاتِكَ وَ سَخِرُوا بِإِمَامِكَ وَ حَمَلُوا النَّاسَ عَلَى أَكْتَافِ آلِ مُحَمَّدٍ اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِاللَّعْنَةِ عَلَيْهِمْ وَ الْبَرَاءَةِ مِنْهُمْ فِي الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ يَا رَحْمَانُ.
Okunuşu:
Allahumme innî etegerrebu ileyke bi hubbehim ve bi vilâyetihim etevellî ehirehum bimâ tevelleytu bihi evvelehum ve ebre’u min kulle velîcetin dûnehum.Allahummel’anillezîne beddelû ni’emeteke vettehemû nebiyyeke ve cehedû bi ayetike ve sehirû bi imâmike ve hemelû en nasi elâ ektâfi A-li Muhemmedin. Allahumme innîy etegerrebu ileyke bil le’eneti aleyhim vel berâ’eti minhum fîddûnyâ vel ahireti yâ rehman.
Anlamı:
Allah’ım! Ben onların sevgisi ve velayeti ile sana yaklaşıyorum, onların birincisini sevdiğim şeyle sonuncusunu da seviyorum ve onlardan başka her sırdaştan uzaklaşıyorum.
Allah’ım! Senin nimetlerini değiştirenlere, Peygamberini suçlayanlara, senin ayetlerini inkâr edenlere, imamınla (veya onun musibet günleriyle) alay edenlere ve insanları Muhammed’in Ehlibeyt’ine karşı durmaya zorlayanlara lânet et. Allah’ım! Ben onlara lânet ederek, dünya ve ahirette onlardan uzaklaşarak sana yaklaşıyorum; ey Rahman!
Sonra Masum İmam’ın zerihinin ayak tarafına giderek şöyle de:
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْكَ يَا أَبَا الْحَسَنِ صَلَّى اللَّهُ عَلَى رُوحِكَ وَ بَدَنِكَ صَبَرْتَ وَ أَنْتَ الصَّادِقُ الْمُصَدَّقُ قَتَلَ اللَّهُ مَنْ قَتَلَكَ بِالْأَيْدِي وَ الْأَلْسُنِ.
Okunuşu:
Sallallahu aleyke ya ebel heseni sallallahu elâ rûhike ve bedenike seberte ve entes sâdigul museddegu gatelellahu men geteleke bil eydî vel elsuni.
Anlamı:
Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun ey Ebe’l-Hasan; Allah’ın rahmeti senin ruhuna ve bedenine olsun. Sen doğru konuşan ve doğrulanmış olarak sabrettin. Allah, el ve dillerle seni öldürenleri öldürsün.
Sonra yakar(arak) ve Emirü’l-Müminin Ali’nin, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ve diğer Ehlibeyt İmamları’nın katillerine çokça lânet et. Sonra İmam’ın baş tarafında iki rekât namaz kıl; namazın birinci rekâtında Fatiha‘dan sonra Yasin Suresi‘ni ve ikinci rekâtında ise Rahman Suresi‘ni oku. Elinden geldiği kadar dua et, kendin, baban, annen ve bütün mümin kardeşlerine çok dua et ve istediğin kadar İmamın mezarının baş tarafında kal; namazlarını İmam‘ın türbesinin yanında kıl.
Ziyaretçi yüce türbelerde ve hatta herkes herhangi bir yerde herhangi bir hacet için dua etmek istediğinde kendisi için dua etmeden önce İmam Mehdi için dua etmesi daha uygundur.
Şunu da belirtelim ki, Ehlibeyt İmamları’nın katillerine her dille lânet etmek iyidir; fakat bazı dualardan alınan şu ifadelerle tel’in edilmeleri daha uygundur:
اللَّهُمَّ الْعَنْ قَتَلَةَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَ قَتَلَةَ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمُ السَّلامُ وَ قَتَلَةَ أَهْلِ بَيْتِ نَبِيِّكَ اللَّهُمَّ الْعَنْ أَعْدَاءَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ قَتَلَتَهُمْ وَ زِدْهُمْ عَذَابا فَوْقَ الْعَذَابِ وَ هَوَانا فَوْقَ هَوَانٍ وَ ذُلا فَوْقَ ذُلٍّ وَ خِزْيا فَوْقَ خِزْيٍ اللَّهُمَّ دُعَّهُمْ إِلَى النَّارِ دَعّا وَ أَرْكِسْهُمْ فِي أَلِيمِ عَذَابِكَ رَكْسا وَ احْشُرْهُمْ وَ أَتْبَاعَهُمْ إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرا.
Anlamı:
Allah’ım! Emirü’l-Müminin’in katillerine, Hasan ve Hüseyin’in katillerine ve Peygamberinin Ehlibeyt’inin katillerine lânet et. Allah’ım! Âl-i Muhammed’in katillerine ve onları öldürenlere lânet et; onların azap üzerine azaplarını, alçaklık üzerine alçaklıklarını, zillet üzerine zilletlerini ve rezillik üzerine rezilliklerini artır. Allah’ım! Onları zor bir şekilde cehennem ateşine götür ve onları elim azabına düşür; onları ve izleyicilerini grup grup cehennemde haşreyle.
İmam Rıza’nın (a.s) ziyaretinden sonra şu duanın okunması müstehaptır:
اَللّهُمَّ اِنّى اَسْئَلُک یا اَللَّهُ الدّآئِمُ فى مُلْکهِ الْقآئِمُ فى عِزِّهِ الْمُطاعُ فى سُلْطانِهِ الْمُتَفَرِّدُ فى کبْرِیائِهِ الْمُتَوَحِّدُ فى دَیمُومِیةِ بَقآئِهِ الْعادِلُ فى بَرِیتِهِ الْعالِمُ فى قَضِیتِهِ الْکریمُ فى تَاءْخیرِ عُقُوبَتِهِ اِلهى حاجاتى مَصْرُوفَةٌ اِلَیک وَآمالى مَوْقُوفَةٌ لَدَیک وَکلَّما وَفَّقْتَنى مِنْ خَیرٍ فَاَنْتَ دَلیلى عَلَیهِ وَطَریقى اِلَیهِ یا قَدیراً لا تَؤُدُهُ الْمَطالِبُ یا مَلِیاً یلْجَاءُ اِلَیهِ کلُّ راغِبٍ ما زِلْتُ مَصْحُوباً مِنْک بِالنِّعَمِ جارِیاً عَلى عاداتِ الاِْحْسانِ وَالْکرَمِ اَسْئَلُک بِالْقُدْرَةِالنّافِذَةِ فى جَمیعِ الاَْشْیآءِ وَقَضآئِک الْمُبْرَمِ الَّذى تَحْجُبُهُ بِاَیسَرِ الدُّعآءِ وَبِالنَّظْرَةِ الَّتى نَظَرْتَ بِها اِلَى الْجِبالِ فَتَشامَخَتْ وَاِلىَ الاَْرَضینَ فَتَسَطَّحَتْ وَاِلَى السَّمواتِ فَارْتَفَعَتْ وَاِلَى الْبِحارِ فَتَفَجَّرَتْ یا مَنْ جَلَّ عَنْ اَدَواتِ لَحَظاتِ الْبَشَرِ وَلَطُفَ عَنْ دَقآئِقِ خَطَراتِ الْفِکرِ لا تُحْمَدُ یا سَیدى اِلاّ بِتَوْفیقٍ مِنْک یقْتَضى حَمْداً وَلا تُشْکرُ عَلى اَصْغَرِ مِنَّةٍ اِلا اسْتَوْجَبْتَ بِها شُکراً فَمَتى تُحْصى نَعْمآؤُک یا اِلهى وَتُجازى آلاَّؤُک ی ا مَوْلا ىَ وَتُک افَئُ صَنایعُک یا سَیدى وَمِنْ نِعَمِک یحْمَدُ الْحامِدُونَ وَمِنْ شُکرِک یشْکرُ الشّاکرُونَ وَاَنْتَ الْمُعْتَمَدُ لِلذُّنُوبِ فى عَفْوِک وَالنّاشِرُ عَلَى الْخاطِئینَ جَناحَ سَِتْرِک وَاَنْتَ الْکاشِفُ لِلضُّرِّ بِیدِک فَکمْ مِنْ سَیئَةٍ اَخْفاها حِلْمُک حَتّى دَخِلَتْ وَحَسَنَةٍ ضاعَفَها فَضْلُک حَتّى عَظُمَتْ عَلَیها مُجازاتُک جَلَلْتَ اَنْ یخافَ مِنْک اِلا الْعَدْلُ وَاَنْ یرْجى مِنْک اِلا الاْحْسانُ وَالْفَضْلُ فَامْنُنْ عَلَىَّ بِما اَوْجَبَهُ فَضْلُک وَلا تَخْذُلْنى بِما یحْکمُ بِهِ عَدْلُک سَیدى لَوْ عَلِمَتِ الاَْرْضُ بِذُنُوبى لَساخَتْ بى اَوْ الْجِبالُ لَهَدَّتْنى اَوِ السَّمواتُ لاَخْتَطَفَتْنى اَوِ الْبِحارُ لاََغْرَقَتْنى سَیدى سَیدى سَیدى مَوْلاىَ مَوْلاىَ مَوْلاىَ قَدْ تَکرَّرَ وُقُوفى لِضِیافَتِک فَلا تَحْرِمْنى ما وَعَدْتَ الْمُتَعَرِّضینَ لِمَسْئَلَتِک یا مَعْرُوفَ الْعارِفینَ یا مَعْبُودَ الْعابِدینَ یا مَشْکورَ الشّاکرینَ یا جَلیسَ الذّاکرینَ یا مَحْمُودَ مَنْ حَمِدَهُ یا مَوْجُودَ مَنْ طَلَبَهُ یا مَوْصُوفَ مَنْ وَحَّدَهُ یا مَحْبُوبَ مَنْ اَحَبَّهُ یا غَوْثَ مَنْ اَرادَهُ یا مَقْصُودَ مَنْ اَنابَ اِلَیهِ یا مَنْ لا یعْلَمُ الْغَیبَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یصْرِفُ السُّوَّءَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یدَبِّرُ الاَْمْرَ اِلاّ هُوَ ی ا مَنْ لا یغْفِرُ الذَّنْبَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یخْلُقُ الْخَلْقَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا ینَزِّلُ الْغَیثَ اِلاّ هُوَ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاغْفِرْ لى یا خَیرَ الْغافِرینَ رَبِّ اِنّى اَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ حَیآءٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَجآءٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِنابَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَغْبَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَهْبَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ طاعَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ ایمانٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِقْرارٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِخْلاصٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ تَقْوى وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ تَوَکلٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ ذِلَّةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ عامِلٍ لَک هارِبٍ مِنْک اِلَیک فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَتُبْ عَلَىَّ وَعَلى والِدَىَّ بِماتُبْتَ وَتَتُوبُ عَلى جَمیعِ خَلْقِک یا اَرْحَمَ الرّاحِمینَ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفوُرِ الرَّحیمِ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفُورِ الرَّحیمِ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفُورِ الرَّحیمِ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاقْبَلْ تَوْبَتى وَزَک عَمَلى وَاشْکرْ سَعْیى وَارْحَمْ ضَراعَتى وَلا تَحْجُبْ صَوْتى وَلا تُخَیبْ مَسْئَلَتى یا غَوْثَ الْمُسْتَغیثینَ وَاَبْلِغْ اَئِمَّتى سَلامى وَدُعآئى وَشَفِّعْهُمْ فى جَمیعِ ما سَئَلْتُک وَاَوْصِلْ هَدِیتى اِلَیهِمْ کما ینْبَغى لَهُمْ و زِدْهُمْ مِنْ ذلِک ما ینْبَغى لَک بِاَضْعافٍ لا یحْصیها غَیرُک وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللَّهِ الْعَلِىِّ الْعَظیمِ وَصَلَّى اللَّهُ عَلى اَطْیبِ الْمُرْسَلینَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ الطّاهِرینَ
Anlamı:
Allah’ım! Ben senden niyaz ediyorum; ey egemenliğinde sürekli, izzetinde kâim olan, saltanatında itaat edilen, yüceliğinde tek, ebediliğinin genişlik çölünde yalnız, yarattıklarının işinde adil, kaza ve kaderinde alim ve azabını geciktirmede kerim olan! İlahî! Hacetlerim sana yönelmiştir, arzularım senin yanında durmuştur; beni bir hayra muvaffak ettiğinde ona kılavuzum ve ona yolum sendin. Ey istekler kendisini aciz bırakmayan Kadir, ey rağbet edenlerin kendisine sığındığı zengin! Ben sürekli, ihsan ve bağış adetleri üzere akan nimetlerinle birlikteyim. Senin her şeyde nüfuz eden kudretin, en az bir duayla örttüğün kesin kazan, dağlara bakarak yükselttiğin ve yeryüzüne bakarak yaydığın, göklere bakarak yükselttiğin, denizlere bakarak kaynatıp akıttığın bakışın hürmetine senden istiyorum; ey beşerin idrak ve duyu organlarından yüce, düşüncelerden geçmeyecek kadar latif olan! Ey mevlam! Sen ancak verdiğin muvaffakiyetle hamd edilirsin ve verdiğin bu muvaffakiyet de başka bir hamdı gerektirir; senin verdiğin en küçük nimetinden dolayı sana şükretmek başka bir şükrü gerektirir.
Senin nimetlerin ne zaman sayılıp bitirilir ki ey ilâhi, o nimetlerinin ne zaman şükrü yerine getirilebilir ki ey mevlam ve senin yarattıklarına ne zaman karşılık verilebilir ey efendim?! Halbuki hamdedenler senin nimetlerinle hamdederler; şükredenler senin şükrünle şükrederler. Günahların (bağışlanması) için senin affına güvenilir, günahkârların üzerine örtü kanadını geren sensin, sıkıntıları kendi eliyle gideren sensin. Senin hilmin ne kadar günahları gizledi de onlar yok olup gittiler, lütfun ne kadar iyilikleri artırdı da onlara karşı mükâfatın büyüdü. Sen adaletin dışında sen korkulmaktan, ihsan ve bağışın dışında ümit edilmekten yücesin. O halde lütuf ve bağışının gerektirdiği şeyle bana minnet bırak ve adaletinin hükmettiği şeyle beni zelil etme.
Ey mevlam! Eğer günahlarımı yeryüzü bilecek olsaydı beni içine alırdı, dağlar bilecek olsaydı üzerime yıkılırdı, gökler bilecek olsaydı beni süratle kapar, parçalarlardı, denizler bilecek olsaydı beni boğarlardı. Ey efendim, ey efendim, ey efendim, ey mevlam, ey mevlam, ey mevlam! Nice defalar ziyafet sofrana oturdum; o halde senden niyaz edenlere vaat ettiğin şeyden beni mahrum eyleme. Ey ariflerin marufu, ey abidlerin mabudu, ey şükredenlerin şükrettiği, ey zikredenlerin enîsi, ey hamdedenlerin hamdettiği, ey kendisini talep edenlere hazır olan, ey kendisinin tekliğini ikrar edenlerin tavsif ettiği, ey kendisini sevenlerin sevgilisi, ey kendisini irade edenlerin imdadına koşan, ey kendisine dönüş yapanların amacı, ey gaybı kendisinden başkası bilmeyen, ey kötülüğü kendisinden başkası gideremeyen, ey kendisinden başkası işleri düzene koyamayan, ey kendisinden başkası günahları bağışlayamayan, ey kendisinden başkası varlıkları yaratamayan, ey kendisinden başkası yağmuru yağdıramayan! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve beni bağışla; ey bağışlayanların en hayırlısı.
Rabb’im! Ben utanarak senden bağışlanma diliyorum, ümit ederek senden bağışlanma diliyorum, sana dönüş yaparak senden bağışlanma diliyorum, sana rağbet ederek senden bağışlanma diliyorum, korkarak senden bağışlanma diliyorum, itaat ederek senden bağışlanma diliyorum, iman ederek senden bağışlanma diliyorum, ikrar ederek senden bağışlanma diliyorum, ihlasla senden bağışlanma diliyorum, takvayla senden bağışlanma diliyorum, tevekkül ederek senden bağışlanma diliyorum, zilletle senden bağışlanma diliyorum, senin için amel ederek ve senden sana kaçarak senden bağışlanma diliyorum. O hâlde, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve bütün yaratıklarının tövbesini kabul ettiğin şeyle benim ve anamın-babamın tövbesini kabul et.
Ey merhametlilerin en merhametlisi, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle; benim tövbemi kabul et; amelimi temizle; çabamı mükafatlandır; yakarışıma acı; sesimi (duamı) engelleme; dileğimden mahrum etme, ey imdada çağıranların imdadına koşan! Benim selamımı ve duamı imamlarıma ulaştır ve senden istediğim her şeyde onları bana şefaatçi kıl; hediyemi onlara layık olduğu gibi ulaştır ve onlara hediyemi senden başkasının sayamayacağı sana yakışır bir fazlalıkla artır; güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce olan Allah’tandır. Allah’ın rahmeti elçilerin en iyisi Muhammed’in ve onun tertemiz Ehlibeyt’inin üzerine olsun.
اللَّهُمَّ طَهِّرْنِي وَ طَهِّرْ لِي قَلْبِي وَ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَ أَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِدْحَتَكَ وَ الثَّنَاءَ عَلَيْكَ فَإِنَّهُ لا قُوَّةَ إِلا بِكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لِي طَهُورا وَ شِفَاءً
Okunuşu:
Allahumme tahhirnî ve tahhir lî kalbî ve’şrah lî sadrî ve ecri ala lisanî midheteke ve mehebbe-teke ve’s-senae aleyke. Fe-innehu la kuvvete illa bike. Allahummec’el-hu lî tahuren ve şifaa.
Anlamı:
Allah’ım! Beni temizle, kalbimi temizle, göğsüme genişlik ver, dilime senin hamd ve övgünü akıt. Doğrusu sana dayanmayan hiçbir güç yoktur. Allah’ım! Bunu bana temizlik ve şifa kıl.
Evden dışarı çıkarken de şöyle de:
بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ وَ إِلَى اللَّهِ وَ إِلَى ابْنِ رَسُولِ اللَّهِ حَسْبِيَ اللَّهُ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ اللَّهُمَّ إِلَيْكَ تَوَجَّهْتُ وَ إِلَيْكَ قَصَدْتُ وَ مَا عِنْدَكَ أَرَدْتُ
Okunuşu:
Bismillahi ve billahi ve ilellahi ve ile’bn-i Resulillah. Hasbiyellahi tevekkeltu alellahi. Allahumme ileyke teveccehtu ve ileyke gasedtu ve ma indeke erettu.
Anlamı:
Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla, Allah’a doğru ve Resulullah’ın oğluna doğru. Allah bana yeter. Ben Allah’a tevekkül ettim. Allah’ım! Ben sana yöneldim, seni amaçladım ve senin yanındakini diledim.
Dışarı çıkarken evinin kapısında dur ve şu duayı oku:
اللَّهُمَّ إِلَيْكَ وَجَّهْتُ وَجْهِي وَ عَلَيْكَ خَلَّفْتُ أَهْلِي وَ مَالِي وَ مَا خَوَّلْتَنِي وَ بِكَ وَثِقْتُ فَلا تُخَيِّبْنِي يَا مَنْ لا يُخَيِّبُ مَنْ أَرَادَهُ وَ لا يُضَيِّعُ مَنْ حَفِظَهُ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ [وَ آلِهِ] وَ احْفَظْنِي بِحِفْظِكَ فَإِنَّهُ لا يَضِيعُ مَنْ حَفِظْتَ
Okunuşu:
Allahumme ileyke teveccehtu vechî, ve aleyke halleftu ehlî ve malî ve mâ havveltenî ve bike vesiktu. Fela tuhayyibnî, ya men la yuhayyibu men eradehu, ve la yuzeyyiu men hafizehu, salli ala Muhammedin ve Âl-i Muhammedin vehfezni bi-hifzike. Fe-innehu la yezîu men hafizte.
Anlamı:
Allah’ım! Yüzümü sana çevirdim; ailemi, malımı ve bana verdiğin şeyleri sana bıraktım ve sana güvendim. O hâlde benim ümidimi boşa çıkarma; ey kendisini irade edenin ümidini boşa çıkarmayan (mahrum etmeyen) ve koruduğunu zayi etmeyen (Allah)! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve kendi korumanla beni koru; doğrusu senin koruduğun zayi olmaz.
Sağ ve selametlikle türbenin bulunduğu yere ulaşıp ziyarete gitmek istediğinde guslet ve guslederken şu duayı oku:
اللَّهُمَّ طَهِّرْنِي وَ طَهِّرْ لِي قَلْبِي وَ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَ أَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِدْحَتَكَ وَ مَحَبَّتَكَ وَ الثَّنَاءَ عَلَيْكَ فَإِنَّهُ لا قُوَّةَ إِلا بِكَ وَ قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ قِوَامَ دِينِي التَّسْلِيمُ لِأَمْرِكَ وَ الاتِّبَاعُ لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ وَ الشَّهَادَةُ عَلَى جَمِيعِ خَلْقِكَ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ لِي شِفَاءً وَ نُورا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Okunuşu:
Allahumme tahhirnî ve tahhir lî kalbî ve’şreh lî sadrî ve ecri ala lisanî midheteke ve mehebbeteke ve’s-senae aleyke. Fe innehu la kuvvete illa bike. Ve qad alimtu enne qivame dinî et-teslîmu li-emrike, ve’t-tibau li-sunnetike ve’ş-şehadetu ala cemîi halqik. Allahummec’alhu lî şifaen ve nûra. İnneke ala kulli şey’in qadîr.
Anlamı:
Allah’ım! Beni temizle, kalbimi temizle, göğsüme genişlik ver, dilime senin hamdını, sevgini ve övgünü akıt. Doğrusu sana dayanmayan hiçbir güç yoktur ve biliyorum ki dinimin kıvamı senin emrine teslim olmak, Peygamberinin sünnetine uymak ve bütün yarattıklarına tanıklık yapmaktır. Allah’ım! Bunu bana şifa ve nur kıl; doğrusu senin her şeye gücün yeter.
Sonra en temiz elbiselerini giy, yalın ayak, yavaş ve vakarlı bir hâlde kalben Allah’ı anarak de ki:
اللَّهُ اَكْبَرُ لاَ اِ لَهَ إِلاَّ ٱللَّهُ سُبْحَانَ ٱللَّهِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ
Okunuşu:
Allahu ekber ve la ilâhe illellahu ve subhanel-lahi ve’l-hamdulillahi.
Anlamı:
Allah vasıflandırılmayacak kadar büyüktür, O’ndan başka ilâh yoktur, Allah münezzehtir; hamd Allah’a mahsustur.
Yavaş adımlarla ilerle ve hareme girince şu giriş izni duasını oku:
بِسْمِ اللَّهِ وَ بِاللَّهِ وَ عَلَى مِلَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ وَ أَنَّ عَلِيّا وَلِيُّ اللَّهِ
Okunuşu:
Bismillahi ve billahi ve elâ milleti resulillahi sallallahu aleyhi ve alihi eşhedu en lâ ilahe illallahu vehdahula şerîkeleh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu ve enne aliyyen veliyullahi.
Sonra kıbleyi arkana alarak İmam’ın zerihi karşına gelecek şekilde durarak deki:
أَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَ أَشْهَدُ أَنْ مُحَمَّدا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ وَ أَنَّهُ سَيِّدُ الْأَوَّلِينَ وَ الْآخِرِينَ وَ أَنَّهُ سَيِّدُ الْأَنْبِيَاءِ وَ الْمُرْسَلِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ وَ نَبِيِّكَ وَ سَيِّدِ خَلْقِكَ أَجْمَعِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ عَبْدِكَ وَ أَخِي رَسُولِكَ الَّذِي انْتَجَبْتَهُ بِعِلْمِكَ وَ جَعَلْتَهُ هَادِيا لِمَنْ شِئْتَ مِنْ خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلَ عَلَى مَنْ بَعَثْتَهُ بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانَ [دَيَّانِ] الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلَ [فَصْلِ] قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ وَ الْمُهَيْمِنَ [الْمُهَيْمِنِ] عَلَى ذَلِكَ كُلِّهِ وَ السَّلامُ عَلَيْهِ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ. اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى فَاطِمَةَ بِنْتِ نَبِيِّكَ وَ زَوْجَةِ وَلِيِّكَ وَ أُمِّ السِّبْطَيْنِ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ الطُّهْرَةِ الطَّاهِرَةِ الْمُطَهَّرَةِ التَّقِيَّةِ النَّقِيَّةِ الرَّضِيَّةِ الزَّكِيَّةِ سَيِّدَةِ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ أَجْمَعِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ سِبْطَيْ نَبِيِّكَ وَ سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ الْقَائِمَيْنِ فِي خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلَيْنِ عَلَى مَنْ بَعَثْتَ [بَعَثْتَهُ] بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانَيِ الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلَيْ قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ عَبْدِكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ وَ الدَّلِيلِ عَلَى مَنْ بَعَثْتَ بِرِسَالاتِكَ وَ دَيَّانِ الدِّينِ بِعَدْلِكَ وَ فَصْلِ قَضَائِكَ بَيْنَ خَلْقِكَ سَيِّدِ الْعَابِدِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ عَبْدِكَ وَ خَلِيفَتِكَ فِي أَرْضِكَ بَاقِرِ عِلْمِ النَّبِيِّينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصَّادِقِ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ وَ حُجَّتِكَ عَلَى خَلْقِكَ أَجْمَعِينَ الصَّادِقِ الْبَارِّ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُوسَى بْنِ جَعْفَرٍ عَبْدِكَ الصَّالِحِ وَ لِسَانِكَ فِي خَلْقِكَ النَّاطِقِ بِحُكْمِكَ [بِحِكْمَتِكَ] وَ الْحُجَّةِ عَلَى بَرِيَّتِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ مُوسَى الرِّضَا الْمُرْتَضَى عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ الْقَائِمِ بِعَدْلِكَ وَ الدَّاعِي إِلَى دِينِكَ وَ دِينِ آبَائِهِ الصَّادِقِينَ صَلاةً لا يَقْوَى عَلَى إِحْصَائِهَا غَيْرُكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّكَ الْقَائِمِ بِأَمْرِكَ وَ الدَّاعِي إِلَى سَبِيلِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى عَلِيِّ بْنِ مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ وَلِيِّ دِينِكَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ الْعَامِلِ بِأَمْرِكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ وَ حُجَّتِكَ الْمُؤَدِّي عَنْ نَبِيِّكَ وَ شَاهِدِكَ عَلَى خَلْقِكَ الْمَخْصُوصِ بِكَرَامَتِكَ الدَّاعِي إِلَى طَاعَتِكَ وَ طَاعَةِ رَسُولِكَ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى حُجَّتِكَ وَ وَلِيِّكَ الْقَائِمِ فِي خَلْقِكَ صَلاةً تَامَّةً نَامِيَةً بَاقِيَةً تُعَجِّلُ بِهَا فَرَجَهُ وَ تَنْصُرُهُ بِهَا وَ تَجْعَلُنَا مَعَهُ فِي الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِحُبِّهِمْ وَ أُوَالِي وَلِيَّهُمْ وَ أُعَادِي عَدُوَّهُمْ فَارْزُقْنِي بِهِمْ خَيْرَ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ وَ اصْرِفْ عَنِّي بِهِمْ شَرَّ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ وَ أَهْوَالَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ.
Okunuşu:
Eşhedu en lâ ilâhe illelahu vahdehû lâ şerîke leh, ve eşhedû enne Muhammed’en abduhû ve Resûluhu ve ennehu seyyedul evvelîne vel âhirin, ve ennehu seyyedul enbiyâi vel murselîn.
Allahumme salli elâ Muhammed’in abdike ve Resûlike ve nebiyyike ve seyyedi halgike ecme’în; salâten lâ yagvâ elâ ihsâihâ ğeyruke.
Allahumme salli elâ Emîr’îl mû’minîne Aliyy’ebne Ebî Tâlib’in abdike ve ehî Resûlik ellezîn tecebtehu bi ilmike ve ce’eltahu hâdiyen limen şi’te min halgike ved delîle elâ men be’astehu bi risâletike ve deyyâned – dînî bi’adlike ve fasli gazâike beyne halgike vel muheymine elâ zalike kullehi vesselamu aleyhi ve rahmetullahi ve berekâtuh.
Allahumme salli elâ Fâtimet’e binti nebiyyike ve zevceti veliyyike ve ummes-sebtaynil Hesen’i vel Hüseyn’i seyyedey şebâbi ehlil cennet ettuhratit-tâhiratil mutahherat et-tagiyyetin nagiyyetir-raziyyetiz-zekiyyeti seyyideti nisâi ehlil cenneti ecmeîn, salâten lâ yagvâ elâ ihsâiha ğayruk.
Allahumme salli alel Hasan’i vel Hüseyn’i sibtay nebiyyeke ve seyyidey şebâbi ehlil cennetil gâimeyni fîy halgike ved-delîleyni elâ men be’aste bi risâletike ve deyyâneyid-dîni bi adlike ve fasley gazâike beyne hâlgik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ibnil Huseyn’i abdikel gâimi fî halgike val-delîli elâ men be’aste bi risâletike ve deyyanid-dîni bi adlike ve fasli gazâike beyne halgike seyyidil âbidîn.
Allahumme salli elâ Muhammed ibni Aliyy’in abdike ve hilâfetike fî arzike Bagir’i ilmin nebiyyîn.
Allahumme salli elâ Ca’fer’ibni Muhammedin is sâdigi abdike ve veliyye dînike ve huccetike elâ halgike ecmaînes sâdigil bârr.
Allahumme salli elâ Mûse-bni Ca’fer’in abdikes sâlihi ve lisânike fi halgiken-natigi bi hukmike vel hucceti elâ beriyyetik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ibni Mûser-Rizâ’l Murtaza abdike ve veliye dînikel gâimi bi adlike ved dâe ilâ dînike ve dîni âbâihis sâdigîne salâten lâ yegvâ elâ ihsâiha ğayruk.
Allahumme salli alâ Muhammed ibni Aliyy’en abdike ve veliyyekel gâimi bi emrike ved-dâe ilâ sebîlik.
Allahumme salli elâ Aliyy’ebni Muhammed’in abdike ve veliyye dînik.
Allahumme salli alel Hesen’ibni Aliyy’enil âmili bi emrikel gâimi fî halgike ve huccetikel mûeddî en nebiyyike ve şâhidike elâ halgikel mahsûsi bi kerâmetiked-dâe ilâ tâ’etike ve tâ’eti Resûlike salavâtuke aleyhim ecmeîn.
Allahumme salli elâ Huccet’ike ve veliyyikel gâimi fîy halgike salâten tâmmeten nâmiyeten bâgiyeten tu’eccelu bihâ ferecehu ve tensuruhu bihâ ve tec’alunâ me’ahu fîd dunyâ vel ahireh.
Allahumme innî etegarrebu ileyke bi hubbehim ve uvâlîy veliyyehum ve u’âdîy aduvvehum ferzugnîy bihim heyrad-dunyâ vel âhireti vâsrif annîy bihim şerred-dunyâ vel ahireti ve ehvâle yevmil giyâmet.
Anlamı:
Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur; O birdir ve ortağı yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. O, geçmiş ve gelecekteki bütün insanların efendisidir; o, bütün peygamberlerin ve elçilerin efendisidir. Allah’ım! Kulun, resulün, peygamberin ve bütün yaratıklarının efendisi Muhammed’e Sen’den başka hiç kimsenin sayamayacağı kadar (fazla) rahmet eyle.
Allah’ım! Senin halis kulun ve Resulünün kardeşi olan Emirü’l-Müminin Ali İbn Ebu Talib’e rahmet eyle; onu kendi ilmin ve hikmetinle bütün yaratıkların arasından seçtin ve mahlukatından istediğin kimselere ön-der ve mesajını ulaştırmakla görevlendirdiğin kimselere kılavuz, adalet üzere dini uygulayan ve bütün bunlara tanık ve insanlar arasında hakem kıldın. Allah’ın selâm ve bereketleri onun üzerine olsun.
Allah’ım! Peygamberinin kızı, velinin eşi, Peygamberin iki torunu, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin’in annesi, tertemiz, tahir, mutahhar, takvalı, arınmış, Allah’ın razı olduğu, temizlenmiş ve bütün cennet kadınlarının efendisi Fatıma’ya senden başkasının sayamayacağı kadar (fazla) rahmet eyle.
Allah’ım! Peygamberin iki torunu, cennet gençlerinin efendileri, yarattıkların arasında kıyam eden ve risaletlerin için gönderdiklerine delil ve kılavuz olan, adaletinle din işlerinde hakim olan ve yarattıkların arasında son hükmü veren Hasan ve Hüseyin’e rahmet eyle. Allah’ım! Yarattıkların arasında kıyam eden, risaletlerin için gönderdiklerine delil ve kılavuz olan, adaletinle dinin hakimi olan, yarattıkların arasında son hükmü veren ibadet edenlerin ziyneti Ali b. Hüseyin’e (İmam Zeynelabidin’e) rahmet eyle.
Allah’ım! Kulun, yeryüzündeki halifen ve peygamberlerin ilmini yaran Muhammed b. Ali’ye (İmam Muhammed Bâkır’a) rahmet eyle. Allah’ım! Kulun, dininin velisi, bütün yarattıklarına hüccetin olan iyiliksever Cafer b. Muhammed es-Sadık’a (yani İmam Cafer Sadık’a) rahmet eyle.
Allah’ım! Salih kulun ve yaratıklarının arasında sözcün, hükmünle konuşan ve yarattıklarına hüccetin olan Musa b. Cafer’e (Musa Kâzım’a) rahmet eyle.
Allah’ım! Has kulun ve dininin velisi olan ve adaletinle dinini ayakta tutan Sen’in ve kendi sadık babalarının dinine davet edip rızanı kazanmış olan Ali b. Musa Rıza’ya (İmam Rıza’ya) senden başkasının saymaya kadir olmayacağı kadar (fazla) rahmet eyle. Allah’ım! Has kulun ve velin, emrini ayakta tutan ve Sen’in yoluna davet eden Muhammed b. Ali’ye (İmam Muhammed Taki’ye) rahmet eyle. Allah’ım! Has kulun ve dinin velisi Ali b. Muhammed’e (İmam Ali Naki’ye) rahmet eyle.
Allah’ım! Emrinle amel eden, yarattıklarının arasında dinini ayakta tutan, peygamberinin tarafından hakkı eda eden, hüccetin ve halkına şahidin olan, lütfuna has kılınan, (insanları) sana ve Resulüne itaate davet eden Hasan b. Ali’ye (İmam Hasan Askeri’ye) ve o yüce zatların hepsine rahmet ve selâm eyle.
Allah’ım! Yarattığın insanların arasında dinini ayakta tutan hüccetin ve velinin (Hz. Mehdi’nin) zuhurunda acele ederek ona yardımcı olacak ve bizi dünya ve ahirette onunla beraber kılacak, ebedi ve bâki kalacak, sürekli artacak bir rahmet eyle.
Allah’ım! O yüce zatların sevgisi ve dostluğu vasıtasıyla dergahına yakınlık arıyorum. Onların dostlarını dost, düşmanlarını ise düşman biliyorum. Öyleyse onların vasıtasıyla dünya ve ahiret hayrını bana nasip eyle. Onların aracılığıyla dünya ve ahiret şerrini ve kıyamet gününün korkusunu benden uzaklaştır.
Sonra İmam Rıza’nın (a.s) mezarının başı ucunda dur ve şöyle de:
السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَلِيَّ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا حُجَّةَ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا نُورَ اللَّهِ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا عَمُودَ الدِّينِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ آدَمَ صِفْوَةِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ نُوحٍ نَبِيِّ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ إِسْمَاعِيلَ ذَبِيحِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُوسَى كَلِيمِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ عِيسَى رُوحِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عَلِيٍّ وَلِيِّ اللَّهِ وَ وَصِيِّ رَسُولِ رَبِّ الْعَالَمِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ فَاطِمَةَ الزَّهْرَاءِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ، سَيِّدَيْ شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ زَيْنِ الْعَابِدِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ بَاقِرِ عِلْمِ الْأَوَّلِينَ وَ الْآخِرِينَ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ الصَّادِقِ الْبَارِّ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا وَارِثَ مُوسَى بْنِ جَعْفَرٍ السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ الشَّهِيدُ السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا الْوَصِيُّ الْبَارُّ التَّقِيُّ أَشْهَدُ أَنَّكَ قَدْ أَقَمْتَ الصَّلاةَ وَ آتَيْتَ الزَّكَاةَ وَ أَمَرْتَ بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهَيْتَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَ عَبَدْتَ اللَّهَ [مُخْلِصا] حَتَّى أَتَاكَ الْيَقِينُ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا أَبَا الْحَسَنِ وَ رَحْمَةُ اللَّهِ وَ بَرَكَاتُهُ.
Okunuşu:
Esselamu aleyke yâ veliyyellah, Esselamu aleyke yâ huccetellah. Esselamu aleyke yâ nûrellah,fîy zulumâtil arz. Esselamu aleyke yâ amûded dîn. Esselamu aleyke yâ vârise Adem’e sifvetillah Esselamu aleyke yâ vârise Nûh’in Nebiyyellah. Esselamu aleyke yâ vârise İbrâhim’e halîlillah. Esselamu aleyke yâ vârise İsmâîl’e Zebîhillah.
Esselamu aleyke yâ vârise Mûsâ Kelîmillah. Esselamu aleyke yâ vârise Îsa Rûhillah Esselamu aleyke yâ vârise Muhammed’in Resûlillah Esselamu aleyke yâ vârise Emîr’il-mû’minîne Aliyy’en Veliyyellah’i ve vasiyye Resûli Rabbil âlemîn.
Esselamu aleyke yâ vârise Fatimet’ez-Zehrâi Esselamu aleyke yâ vârisel Hasan’i vel Hüseyn’i seyyidey şebâbi ehlil cennet. Esselamu aleyke yâ vârise Aliyy’ebnil Hüseyn’i Zeynilâbidîn.
Esselamu aleyke yâ vârise Muhammed ibni Aliyy’en Bagir’i ilmil evvelîne vel âhirîn. Esselamu aleyke yâ vârise Ca’fer ibni Muhammed’inis -Sadig’il Bârr. Esselamu aleyke yâ vârise Mûse’bni Ca’fer. Esselamu aleyke eyyuhes-seddîg’uş şehîd. Esselamu aleyke eyyuhel vasiyyul Bârrut-takiy. Eşhedû enneke gad egamtes-salâte ve âteytez zekâte ve emerte bil ma’rufi ve neheyte anil münkeri ve abedtellahe hettâ etâkel yegîn. Esselamu aleyke yâ Ebel Hasan’i rahmetullahi ve berekâtuh.
Anlamı:
Selâm olsun sana ey Allah’ın velisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın hücceti! Selâm olsun sana ey yeryüzünün karanlıklarında Allah’ın nuru! Selâm olsun sana ey dinin direği!
Selâm olsun sana ey Allah’ın seçkin kulu Adem’in (ilminin) varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın peygamberi Nuh’un (hilminin) varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın halili İbrahim’in varisi! Selâm olsun sana ey İsmail Zebihullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Musa Kelimullah’ın varisi!
Selâm olsun sana ey İsa Ruhullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Muhammed Resulullah’ın varisi! Selâm olsun sana ey Allah’ın velisi ve âlemlerin Rabbinin elçisinin vasisi Emirü’l-Müminin’in varisi!
Selâm olsun sana ey Fatımatü’z-Zehra’nın varisi!
Selâm olsun sana ey cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin’in varisi!
Selâm olsun sana ey ibadet edenlerin ziyneti Ali b. Hüseyin’in (İmam Zeynelabidin’in) varisi!
Selâm olsun sana ey önceki ve sonrakilerin ilmini açıklayıp izah eden Muhammed b. Ali’nin (İmam Bâkır’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey sadık ve salih Cafer b. Muhammed’in (İmam Cafer Sadık’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey Musa b. Cafer’in (İmam Musa Kâzım’ın) varisi!
Selâm olsun sana ey sıddık ve şehit!
Selâm olsun sana ey (Peygamber’in) vasisi, salih ve muttaki kişi!
Şehadet ederim ki sen namazı dosdoğru kıldın, zekatı verdin, iyiliğe emrettin ve kötülükten sakındırdın ve ölünceye kadar Allah’a ibadet ettin.
Selâm olsun sana ey Ebe’l-Hasan Rıza! Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.
Sonra kendini parmaklıklara yapıştır ve şöyle de:
اللَّهُمَّ إِلَيْكَ صَمَدْتُ مِنْ أَرْضِي وَ قَطَعْتُ الْبِلادِ رَجَاءَ رَحْمَتِكَ فَلا تُخَيِّبْنِي وَ لا تَرُدَّنِي بِغَيْرِ قَضَاءِ حَاجَتِي وَ ارْحَمْ تَقَلُّبِي عَلَى قَبْرِ ابْنِ أَخِي رَسُولِكَ صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِ وَ آلِهِ بِأَبِي أَنْتَ وَ أُمِّي يَا مَوْلايَ أَتَيْتُكَ زَائِرا وَافِدا عَائِذا مِمَّا جَنَيْتُ عَلَى نَفْسِي وَ احْتَطَبْتُ عَلَى ظَهْرِي فَكُنْ لِي شَافِعا إِلَى اللَّهِ يَوْمَ فَقْرِي وَ فَاقَتِي فَلَكَ عِنْدَ اللَّهِ مَقَامٌ مَحْمُودٌ وَ أَنْتَ عِنْدَهُ وَجِيهٌ.
Okunuşu:
Allahumme ileyke semedtu min erzîy ve gete’etul bilâde recâi rehmetike fela tuheyyibnîy ve lâ teruddenîy bi ğeyri gazâi hâcetî verhem tugallubîy elâ gebribni ehi resûlike salavâtuke aleyhi ve alihi bi ebîy ente ve ummîy yâ mevlâye ateytuke zâiren vafiden aizen mimme caneytu elâ nefsî vâhtetebtu elâ zehrî fekun lî şâfi’en ilellahi yevme fegrîy ve fegatiy feleke indellahi megâmun mahmûdun ve ente indehu vecîhun.
Anlamı:
Allah’ım! Yurdumdan seni kastettim, rahmetini umarak şehirleri katettim; o hâlde, ümidimi boşa çıkarma; hacetlerimi reva etmeden beni geri çevirme ve Resulünün (rahmetin onun ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun) kardeşinin oğlunun mezarına yönelmemden dolayı bana merhamet et. Babam ve anam sana feda olsun ey mevlam! Kendime yapmış olduğum cinayetten ve sırtıma aldığım ağır (günah) yükünden sana sığınarak senin haremine ve ziyaretine geldim. O hâlde, fakirlik ve yoksulluk gününde Allah’a benim için şefaatçi ol. Doğrusu Allah yanında senin övülmüş bir makamın var ve sen O’nun yanında saygınsın.
Sonra sağ elini kaldır ve sol elini zerihin üzerine açarak şöyle de:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِحُبِّهِمْ وَ بِوِلايَتِهِمْ أَتَوَلَّى آخِرَهُمْ بِمَا تَوَلَّيْتُ بِهِ أَوَّلَهُمْ وَ أَبْرَأُ مِنْ كُلِّ وَلِيجَةٍ دُونَهُمْ اللَّهُمَّ الْعَنِ الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَكَ وَ اتَّهَمُوا نَبِيَّكَ وَ جَحَدُوا بِآيَاتِكَ وَ سَخِرُوا بِإِمَامِكَ وَ حَمَلُوا النَّاسَ عَلَى أَكْتَافِ آلِ مُحَمَّدٍ اللَّهُمَّ إِنِّي أَتَقَرَّبُ إِلَيْكَ بِاللَّعْنَةِ عَلَيْهِمْ وَ الْبَرَاءَةِ مِنْهُمْ فِي الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ يَا رَحْمَانُ.
Okunuşu:
Allahumme innî etegerrebu ileyke bi hubbehim ve bi vilâyetihim etevellî ehirehum bimâ tevelleytu bihi evvelehum ve ebre’u min kulle velîcetin dûnehum.Allahummel’anillezîne beddelû ni’emeteke vettehemû nebiyyeke ve cehedû bi ayetike ve sehirû bi imâmike ve hemelû en nasi elâ ektâfi A-li Muhemmedin. Allahumme innîy etegerrebu ileyke bil le’eneti aleyhim vel berâ’eti minhum fîddûnyâ vel ahireti yâ rehman.
Anlamı:
Allah’ım! Ben onların sevgisi ve velayeti ile sana yaklaşıyorum, onların birincisini sevdiğim şeyle sonuncusunu da seviyorum ve onlardan başka her sırdaştan uzaklaşıyorum.
Allah’ım! Senin nimetlerini değiştirenlere, Peygamberini suçlayanlara, senin ayetlerini inkâr edenlere, imamınla (veya onun musibet günleriyle) alay edenlere ve insanları Muhammed’in Ehlibeyt’ine karşı durmaya zorlayanlara lânet et. Allah’ım! Ben onlara lânet ederek, dünya ve ahirette onlardan uzaklaşarak sana yaklaşıyorum; ey Rahman!
Sonra Masum İmam’ın zerihinin ayak tarafına giderek şöyle de:
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْكَ يَا أَبَا الْحَسَنِ صَلَّى اللَّهُ عَلَى رُوحِكَ وَ بَدَنِكَ صَبَرْتَ وَ أَنْتَ الصَّادِقُ الْمُصَدَّقُ قَتَلَ اللَّهُ مَنْ قَتَلَكَ بِالْأَيْدِي وَ الْأَلْسُنِ.
Okunuşu:
Sallallahu aleyke ya ebel heseni sallallahu elâ rûhike ve bedenike seberte ve entes sâdigul museddegu gatelellahu men geteleke bil eydî vel elsuni.
Anlamı:
Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun ey Ebe’l-Hasan; Allah’ın rahmeti senin ruhuna ve bedenine olsun. Sen doğru konuşan ve doğrulanmış olarak sabrettin. Allah, el ve dillerle seni öldürenleri öldürsün.
Sonra yakar(arak) ve Emirü’l-Müminin Ali’nin, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ve diğer Ehlibeyt İmamları’nın katillerine çokça lânet et. Sonra İmam’ın baş tarafında iki rekât namaz kıl; namazın birinci rekâtında Fatiha‘dan sonra Yasin Suresi‘ni ve ikinci rekâtında ise Rahman Suresi‘ni oku. Elinden geldiği kadar dua et, kendin, baban, annen ve bütün mümin kardeşlerine çok dua et ve istediğin kadar İmamın mezarının baş tarafında kal; namazlarını İmam‘ın türbesinin yanında kıl.
Ziyaretçi yüce türbelerde ve hatta herkes herhangi bir yerde herhangi bir hacet için dua etmek istediğinde kendisi için dua etmeden önce İmam Mehdi için dua etmesi daha uygundur.
Şunu da belirtelim ki, Ehlibeyt İmamları’nın katillerine her dille lânet etmek iyidir; fakat bazı dualardan alınan şu ifadelerle tel’in edilmeleri daha uygundur:
اللَّهُمَّ الْعَنْ قَتَلَةَ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَ قَتَلَةَ الْحَسَنِ وَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِمُ السَّلامُ وَ قَتَلَةَ أَهْلِ بَيْتِ نَبِيِّكَ اللَّهُمَّ الْعَنْ أَعْدَاءَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ قَتَلَتَهُمْ وَ زِدْهُمْ عَذَابا فَوْقَ الْعَذَابِ وَ هَوَانا فَوْقَ هَوَانٍ وَ ذُلا فَوْقَ ذُلٍّ وَ خِزْيا فَوْقَ خِزْيٍ اللَّهُمَّ دُعَّهُمْ إِلَى النَّارِ دَعّا وَ أَرْكِسْهُمْ فِي أَلِيمِ عَذَابِكَ رَكْسا وَ احْشُرْهُمْ وَ أَتْبَاعَهُمْ إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرا.
Anlamı:
Allah’ım! Emirü’l-Müminin’in katillerine, Hasan ve Hüseyin’in katillerine ve Peygamberinin Ehlibeyt’inin katillerine lânet et. Allah’ım! Âl-i Muhammed’in katillerine ve onları öldürenlere lânet et; onların azap üzerine azaplarını, alçaklık üzerine alçaklıklarını, zillet üzerine zilletlerini ve rezillik üzerine rezilliklerini artır. Allah’ım! Onları zor bir şekilde cehennem ateşine götür ve onları elim azabına düşür; onları ve izleyicilerini grup grup cehennemde haşreyle.
İmam Rıza’nın (a.s) ziyaretinden sonra şu duanın okunması müstehaptır:
اَللّهُمَّ اِنّى اَسْئَلُک یا اَللَّهُ الدّآئِمُ فى مُلْکهِ الْقآئِمُ فى عِزِّهِ الْمُطاعُ فى سُلْطانِهِ الْمُتَفَرِّدُ فى کبْرِیائِهِ الْمُتَوَحِّدُ فى دَیمُومِیةِ بَقآئِهِ الْعادِلُ فى بَرِیتِهِ الْعالِمُ فى قَضِیتِهِ الْکریمُ فى تَاءْخیرِ عُقُوبَتِهِ اِلهى حاجاتى مَصْرُوفَةٌ اِلَیک وَآمالى مَوْقُوفَةٌ لَدَیک وَکلَّما وَفَّقْتَنى مِنْ خَیرٍ فَاَنْتَ دَلیلى عَلَیهِ وَطَریقى اِلَیهِ یا قَدیراً لا تَؤُدُهُ الْمَطالِبُ یا مَلِیاً یلْجَاءُ اِلَیهِ کلُّ راغِبٍ ما زِلْتُ مَصْحُوباً مِنْک بِالنِّعَمِ جارِیاً عَلى عاداتِ الاِْحْسانِ وَالْکرَمِ اَسْئَلُک بِالْقُدْرَةِالنّافِذَةِ فى جَمیعِ الاَْشْیآءِ وَقَضآئِک الْمُبْرَمِ الَّذى تَحْجُبُهُ بِاَیسَرِ الدُّعآءِ وَبِالنَّظْرَةِ الَّتى نَظَرْتَ بِها اِلَى الْجِبالِ فَتَشامَخَتْ وَاِلىَ الاَْرَضینَ فَتَسَطَّحَتْ وَاِلَى السَّمواتِ فَارْتَفَعَتْ وَاِلَى الْبِحارِ فَتَفَجَّرَتْ یا مَنْ جَلَّ عَنْ اَدَواتِ لَحَظاتِ الْبَشَرِ وَلَطُفَ عَنْ دَقآئِقِ خَطَراتِ الْفِکرِ لا تُحْمَدُ یا سَیدى اِلاّ بِتَوْفیقٍ مِنْک یقْتَضى حَمْداً وَلا تُشْکرُ عَلى اَصْغَرِ مِنَّةٍ اِلا اسْتَوْجَبْتَ بِها شُکراً فَمَتى تُحْصى نَعْمآؤُک یا اِلهى وَتُجازى آلاَّؤُک ی ا مَوْلا ىَ وَتُک افَئُ صَنایعُک یا سَیدى وَمِنْ نِعَمِک یحْمَدُ الْحامِدُونَ وَمِنْ شُکرِک یشْکرُ الشّاکرُونَ وَاَنْتَ الْمُعْتَمَدُ لِلذُّنُوبِ فى عَفْوِک وَالنّاشِرُ عَلَى الْخاطِئینَ جَناحَ سَِتْرِک وَاَنْتَ الْکاشِفُ لِلضُّرِّ بِیدِک فَکمْ مِنْ سَیئَةٍ اَخْفاها حِلْمُک حَتّى دَخِلَتْ وَحَسَنَةٍ ضاعَفَها فَضْلُک حَتّى عَظُمَتْ عَلَیها مُجازاتُک جَلَلْتَ اَنْ یخافَ مِنْک اِلا الْعَدْلُ وَاَنْ یرْجى مِنْک اِلا الاْحْسانُ وَالْفَضْلُ فَامْنُنْ عَلَىَّ بِما اَوْجَبَهُ فَضْلُک وَلا تَخْذُلْنى بِما یحْکمُ بِهِ عَدْلُک سَیدى لَوْ عَلِمَتِ الاَْرْضُ بِذُنُوبى لَساخَتْ بى اَوْ الْجِبالُ لَهَدَّتْنى اَوِ السَّمواتُ لاَخْتَطَفَتْنى اَوِ الْبِحارُ لاََغْرَقَتْنى سَیدى سَیدى سَیدى مَوْلاىَ مَوْلاىَ مَوْلاىَ قَدْ تَکرَّرَ وُقُوفى لِضِیافَتِک فَلا تَحْرِمْنى ما وَعَدْتَ الْمُتَعَرِّضینَ لِمَسْئَلَتِک یا مَعْرُوفَ الْعارِفینَ یا مَعْبُودَ الْعابِدینَ یا مَشْکورَ الشّاکرینَ یا جَلیسَ الذّاکرینَ یا مَحْمُودَ مَنْ حَمِدَهُ یا مَوْجُودَ مَنْ طَلَبَهُ یا مَوْصُوفَ مَنْ وَحَّدَهُ یا مَحْبُوبَ مَنْ اَحَبَّهُ یا غَوْثَ مَنْ اَرادَهُ یا مَقْصُودَ مَنْ اَنابَ اِلَیهِ یا مَنْ لا یعْلَمُ الْغَیبَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یصْرِفُ السُّوَّءَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یدَبِّرُ الاَْمْرَ اِلاّ هُوَ ی ا مَنْ لا یغْفِرُ الذَّنْبَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا یخْلُقُ الْخَلْقَ اِلاّ هُوَ یا مَنْ لا ینَزِّلُ الْغَیثَ اِلاّ هُوَ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاغْفِرْ لى یا خَیرَ الْغافِرینَ رَبِّ اِنّى اَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ حَیآءٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَجآءٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِنابَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَغْبَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ رَهْبَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ طاعَةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ ایمانٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِقْرارٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ اِخْلاصٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ تَقْوى وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ تَوَکلٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ ذِلَّةٍ وَاَسْتَغْفِرُک اسْتِغْفارَ عامِلٍ لَک هارِبٍ مِنْک اِلَیک فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَتُبْ عَلَىَّ وَعَلى والِدَىَّ بِماتُبْتَ وَتَتُوبُ عَلى جَمیعِ خَلْقِک یا اَرْحَمَ الرّاحِمینَ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفوُرِ الرَّحیمِ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفُورِ الرَّحیمِ یا مَنْ یسَمّى بِالْغَفُورِ الرَّحیمِ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاقْبَلْ تَوْبَتى وَزَک عَمَلى وَاشْکرْ سَعْیى وَارْحَمْ ضَراعَتى وَلا تَحْجُبْ صَوْتى وَلا تُخَیبْ مَسْئَلَتى یا غَوْثَ الْمُسْتَغیثینَ وَاَبْلِغْ اَئِمَّتى سَلامى وَدُعآئى وَشَفِّعْهُمْ فى جَمیعِ ما سَئَلْتُک وَاَوْصِلْ هَدِیتى اِلَیهِمْ کما ینْبَغى لَهُمْ و زِدْهُمْ مِنْ ذلِک ما ینْبَغى لَک بِاَضْعافٍ لا یحْصیها غَیرُک وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللَّهِ الْعَلِىِّ الْعَظیمِ وَصَلَّى اللَّهُ عَلى اَطْیبِ الْمُرْسَلینَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ الطّاهِرینَ
Anlamı:
Allah’ım! Ben senden niyaz ediyorum; ey egemenliğinde sürekli, izzetinde kâim olan, saltanatında itaat edilen, yüceliğinde tek, ebediliğinin genişlik çölünde yalnız, yarattıklarının işinde adil, kaza ve kaderinde alim ve azabını geciktirmede kerim olan! İlahî! Hacetlerim sana yönelmiştir, arzularım senin yanında durmuştur; beni bir hayra muvaffak ettiğinde ona kılavuzum ve ona yolum sendin. Ey istekler kendisini aciz bırakmayan Kadir, ey rağbet edenlerin kendisine sığındığı zengin! Ben sürekli, ihsan ve bağış adetleri üzere akan nimetlerinle birlikteyim. Senin her şeyde nüfuz eden kudretin, en az bir duayla örttüğün kesin kazan, dağlara bakarak yükselttiğin ve yeryüzüne bakarak yaydığın, göklere bakarak yükselttiğin, denizlere bakarak kaynatıp akıttığın bakışın hürmetine senden istiyorum; ey beşerin idrak ve duyu organlarından yüce, düşüncelerden geçmeyecek kadar latif olan! Ey mevlam! Sen ancak verdiğin muvaffakiyetle hamd edilirsin ve verdiğin bu muvaffakiyet de başka bir hamdı gerektirir; senin verdiğin en küçük nimetinden dolayı sana şükretmek başka bir şükrü gerektirir.
Senin nimetlerin ne zaman sayılıp bitirilir ki ey ilâhi, o nimetlerinin ne zaman şükrü yerine getirilebilir ki ey mevlam ve senin yarattıklarına ne zaman karşılık verilebilir ey efendim?! Halbuki hamdedenler senin nimetlerinle hamdederler; şükredenler senin şükrünle şükrederler. Günahların (bağışlanması) için senin affına güvenilir, günahkârların üzerine örtü kanadını geren sensin, sıkıntıları kendi eliyle gideren sensin. Senin hilmin ne kadar günahları gizledi de onlar yok olup gittiler, lütfun ne kadar iyilikleri artırdı da onlara karşı mükâfatın büyüdü. Sen adaletin dışında sen korkulmaktan, ihsan ve bağışın dışında ümit edilmekten yücesin. O halde lütuf ve bağışının gerektirdiği şeyle bana minnet bırak ve adaletinin hükmettiği şeyle beni zelil etme.
Ey mevlam! Eğer günahlarımı yeryüzü bilecek olsaydı beni içine alırdı, dağlar bilecek olsaydı üzerime yıkılırdı, gökler bilecek olsaydı beni süratle kapar, parçalarlardı, denizler bilecek olsaydı beni boğarlardı. Ey efendim, ey efendim, ey efendim, ey mevlam, ey mevlam, ey mevlam! Nice defalar ziyafet sofrana oturdum; o halde senden niyaz edenlere vaat ettiğin şeyden beni mahrum eyleme. Ey ariflerin marufu, ey abidlerin mabudu, ey şükredenlerin şükrettiği, ey zikredenlerin enîsi, ey hamdedenlerin hamdettiği, ey kendisini talep edenlere hazır olan, ey kendisinin tekliğini ikrar edenlerin tavsif ettiği, ey kendisini sevenlerin sevgilisi, ey kendisini irade edenlerin imdadına koşan, ey kendisine dönüş yapanların amacı, ey gaybı kendisinden başkası bilmeyen, ey kötülüğü kendisinden başkası gideremeyen, ey kendisinden başkası işleri düzene koyamayan, ey kendisinden başkası günahları bağışlayamayan, ey kendisinden başkası varlıkları yaratamayan, ey kendisinden başkası yağmuru yağdıramayan! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve beni bağışla; ey bağışlayanların en hayırlısı.
Rabb’im! Ben utanarak senden bağışlanma diliyorum, ümit ederek senden bağışlanma diliyorum, sana dönüş yaparak senden bağışlanma diliyorum, sana rağbet ederek senden bağışlanma diliyorum, korkarak senden bağışlanma diliyorum, itaat ederek senden bağışlanma diliyorum, iman ederek senden bağışlanma diliyorum, ikrar ederek senden bağışlanma diliyorum, ihlasla senden bağışlanma diliyorum, takvayla senden bağışlanma diliyorum, tevekkül ederek senden bağışlanma diliyorum, zilletle senden bağışlanma diliyorum, senin için amel ederek ve senden sana kaçarak senden bağışlanma diliyorum. O hâlde, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve bütün yaratıklarının tövbesini kabul ettiğin şeyle benim ve anamın-babamın tövbesini kabul et.
Ey merhametlilerin en merhametlisi, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan, ey çok bağışlayan ve merhametli olarak adlandırılan! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle; benim tövbemi kabul et; amelimi temizle; çabamı mükafatlandır; yakarışıma acı; sesimi (duamı) engelleme; dileğimden mahrum etme, ey imdada çağıranların imdadına koşan! Benim selamımı ve duamı imamlarıma ulaştır ve senden istediğim her şeyde onları bana şefaatçi kıl; hediyemi onlara layık olduğu gibi ulaştır ve onlara hediyemi senden başkasının sayamayacağı sana yakışır bir fazlalıkla artır; güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce olan Allah’tandır. Allah’ın rahmeti elçilerin en iyisi Muhammed’in ve onun tertemiz Ehlibeyt’inin üzerine olsun.

İMAM HASAN’I (A.S) UZAKTAN ZİYARET EDELİM Mİ?
İMAM HASAN’IN (A.S) ZİYARETİ
‘’Selam olsun sana ey kendisini yaratan –Allah’ın- yaratmadan önce imtihan ettiği ve imtihan ettiği şeye sabırlı olan mümtehine (imtihan edilen)! Bizler senin dostun ve seni tasdik edicileriz; babana -Allah’ın salât ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- ve onun vasisine -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- gelen şeye teslim olmuşlarız. Allah’ım! Biz onları tasdik ettiysek, kendimize onların –Allah’ın selamı onların üzerine olsun- velayetiyle temizlendiğimizi müjdelemek için senden bizi tasdikimiz vesilesiyle yüce bir dereceye ulaştırmanı diliyoruz. ‘’
‘’Selam olsun sana ey âlemlerin Rabbinin resulünün oğlu, selam olsun sana ey Emirulmümininin oğlu, selam olsun sana ey Fatıma-i Zehra’nın oğlu, selam olsun sana ey Allah’ın habibi, selam olsun sana ey Allah’ın halis kulu, selam olsun sana ey Allah’ın emini, selam olsun sana ey Allah’ın hücceti, selam olsun sana ey Allah’ın nuru, selam olsun sana ey Allah’ın sıratı, selam olsun sana ey Allah’ın hükmünün açıklayıcısı, selam olsun sana ey Allah’ın dininin yardımcısı, selam olsun sana ey tertemiz efendi, selam olsun sana ey çok hayır işleyen ve vefalı kişi, selam olsun sana ey -Allah’ın dininde- emin ve ayakta duran, selam olsun sana ey Kur’an’ın teviline alim olan, selam olsun sana ey hidayet eden ve hidayet olunan, selam olsun sana ey tertemiz ve -bütün kusurlarından- arınmış, selam olsun sana ey çekinen ve tertemiz, selam olsun sana ey hak ve hakikat, selam olsun sana ey şehid ve sıdık, selam olsun sana ey Eba Muhammed Hasan b. Ali; Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.’’
ETİKETLER:
‘’Selam olsun sana ey kendisini yaratan –Allah’ın- yaratmadan önce imtihan ettiği ve imtihan ettiği şeye sabırlı olan mümtehine (imtihan edilen)! Bizler senin dostun ve seni tasdik edicileriz; babana -Allah’ın salât ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- ve onun vasisine -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- gelen şeye teslim olmuşlarız. Allah’ım! Biz onları tasdik ettiysek, kendimize onların –Allah’ın selamı onların üzerine olsun- velayetiyle temizlendiğimizi müjdelemek için senden bizi tasdikimiz vesilesiyle yüce bir dereceye ulaştırmanı diliyoruz. ‘’
‘’Selam olsun sana ey âlemlerin Rabbinin resulünün oğlu, selam olsun sana ey Emirulmümininin oğlu, selam olsun sana ey Fatıma-i Zehra’nın oğlu, selam olsun sana ey Allah’ın habibi, selam olsun sana ey Allah’ın halis kulu, selam olsun sana ey Allah’ın emini, selam olsun sana ey Allah’ın hücceti, selam olsun sana ey Allah’ın nuru, selam olsun sana ey Allah’ın sıratı, selam olsun sana ey Allah’ın hükmünün açıklayıcısı, selam olsun sana ey Allah’ın dininin yardımcısı, selam olsun sana ey tertemiz efendi, selam olsun sana ey çok hayır işleyen ve vefalı kişi, selam olsun sana ey -Allah’ın dininde- emin ve ayakta duran, selam olsun sana ey Kur’an’ın teviline alim olan, selam olsun sana ey hidayet eden ve hidayet olunan, selam olsun sana ey tertemiz ve -bütün kusurlarından- arınmış, selam olsun sana ey çekinen ve tertemiz, selam olsun sana ey hak ve hakikat, selam olsun sana ey şehid ve sıdık, selam olsun sana ey Eba Muhammed Hasan b. Ali; Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.’’
ETİKETLER:

ERBAİN ZİYARET DUASININ ANLAMI
Selam olsun Allahın velisine ve habibine.
Selam olsun Allahın dostuna ve seçtiğine.
Selam olsun Allahın halis kuluna ve halis kulunun oğluna.
Selam olsun mazlum ve şehit Huseyn Aleyhisselama.
Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene.
Allahım! Şehadet ederim ki O senin lütfun ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, Seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şehadetle lütufta bulundun, saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, Onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve savunanlardan bir savunucu kıldın,. kendisine bütün velilerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin.
O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve delalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı. Dünyanın aldattığı ve payını dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, heva ve hevesine dalan ve alçalan kimseler Onun aleyhine birleştiler ve Ona sitem ettiler.
Onlar öyle kişilerdir ki seni ve nebini öfkelendirdiler ve kullarının ateşi hak eden omuzlarında ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti. Nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi. Allah’ım onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır.
Selam olsun sana ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve selemin oğlu.
Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu.
Şehadet ederim ki sen Allah’ın emini ve emininin oğlusun. Saadetli yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip gittin, adsız, sansız, mazlum ve şehit olarak dünyadan göçtün. Şehadet ederim ki Allah sana vaat ettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır.
Şehadet ederim ki sen Allah’ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin. Seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.
Allah’ım seni şahit tutuyorum ki ben Onun dostuyla dost ve Onun düşmanıyla düşmanım. Anam babam sana feda olsun ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve selemin oğlu! Şehadet ederim ki sen yüce sülblerde ve temiz rahimlerde bir nurdun.
Cahiliyet devri tüm necasetleriyle seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi. Şehadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların rükunlarından ve müminlerin sığınaklarındansın.
Şehadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şehadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp ve dünya ehline Allah’ın hüccetidirler.
Şehadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze inanıyorum, dinimin ahkamına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır.
O halde ben sizinleyim sizinle, düşmanlarınızla değil. Allah’ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, sizin cesetlerinize, sizin hazırınıza, sizin gizlinize, sizin zahirinize ve sizin batınınıza olsun. Duama icabet et ey âlemlerin Rabbi!
Selam olsun Allahın dostuna ve seçtiğine.
Selam olsun Allahın halis kuluna ve halis kulunun oğluna.
Selam olsun mazlum ve şehit Huseyn Aleyhisselama.
Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene.
Allahım! Şehadet ederim ki O senin lütfun ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, Seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şehadetle lütufta bulundun, saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, Onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve savunanlardan bir savunucu kıldın,. kendisine bütün velilerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin.
O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve delalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı. Dünyanın aldattığı ve payını dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, heva ve hevesine dalan ve alçalan kimseler Onun aleyhine birleştiler ve Ona sitem ettiler.
Onlar öyle kişilerdir ki seni ve nebini öfkelendirdiler ve kullarının ateşi hak eden omuzlarında ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti. Nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi. Allah’ım onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır.
Selam olsun sana ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve selemin oğlu.
Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu.
Şehadet ederim ki sen Allah’ın emini ve emininin oğlusun. Saadetli yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip gittin, adsız, sansız, mazlum ve şehit olarak dünyadan göçtün. Şehadet ederim ki Allah sana vaat ettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır.
Şehadet ederim ki sen Allah’ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin. Seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.
Allah’ım seni şahit tutuyorum ki ben Onun dostuyla dost ve Onun düşmanıyla düşmanım. Anam babam sana feda olsun ey Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve selemin oğlu! Şehadet ederim ki sen yüce sülblerde ve temiz rahimlerde bir nurdun.
Cahiliyet devri tüm necasetleriyle seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi. Şehadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların rükunlarından ve müminlerin sığınaklarındansın.
Şehadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şehadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp ve dünya ehline Allah’ın hüccetidirler.
Şehadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze inanıyorum, dinimin ahkamına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır.
O halde ben sizinleyim sizinle, düşmanlarınızla değil. Allah’ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, sizin cesetlerinize, sizin hazırınıza, sizin gizlinize, sizin zahirinize ve sizin batınınıza olsun. Duama icabet et ey âlemlerin Rabbi!

GERÇEK BAYRAM GÜNLERİ NUDBE DUASINDA
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd, âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur; Allah’ın salâtı ve kâmil selâmı, O’nun Peygamberi, efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve onun pâk soyuna olsun.
Ey Allah’ım! Kendin ve dinin için, seçkin ve hâlis kıldığın dostların hakkında uyguladığın takdirin hususunda Sana hamd olsun. Sen kendi katında olan zevâlsiz, kalıcı nimetlerini onlara ayırdın (lâyık gördün). Ama bu nimetleri vermenin karşılığında, alçak dünyanın rütbe ve makamlarına, yaldız ve süslerine aldırış etmeyip, züht edecekleri hususunda onlardan söz aldın; onlar da bu hususta sana söz verdiler; ve Sen onların vefalı olacaklarını bildiğin için onları kabul ettin; kendine yaklaştırdın; önceden onların yüce anılarını ve açık övgülerini yaydın; meleklerini onlara indirdin; vahyinle onlara ikramda bulundun; ilminle onları üstün kıldın; ve onları kendine ulaşmanın ve rızanı kazanmanın vesîlesi kıldın.
Bazılarını[1] çıkarıncaya dek cennetinde yerleştirdin; bazısını[2] gemide taşıdın; ve kendi rahmetinle onu ve onunla beraber iman edenleri helâk olmaktan kurtardın. Bazısını da[3] kendin için dost edindin; o da sonrakiler arasında bir lisan-ı sıdk istedi; ve sen icabet ederek onu Ali kıldın. Bazılarıyla da[4] bir ağaç vasıtasıyla konuştun; kardeşini ona destek ve yardımcı kıldın. Bazılarını da[5] babasız dünyaya getirdin; ona apaçık nişânelerini verdin; ve Ruh-ul Kudüs (temiz bir ilâhî Ruh) ile destekledin. Bunlardan her birine bir şeriat ve bir açık yol koydun; her biri için vasîler seçtin; bir koruyucudan sonra başka bir koruyucu, bir süreden başka bir süreye kadar dinini ayakta tutmak ve kullarına hüccet olmak üzere görevlendirdin ki, hak asıl konumundan sarsılmasın ve bâtıl hak ehline galip gelmesin ve kimse: ‘Niye bize korkutucu bir resul göndermedin? Ve hidayet edici bir nişâne dikmedin de, biz yolumuzu şaşırıp zillet ve bedbahtlığa duçar olmadan senin nişânelerine tâbi olaydık’ demesin. Ta ki, sıra Senin seçkin kıldığın Habîb’in Muhammed (s.a.a)’a geldi. O, Senin beğenmiş olduğun gibi yaratıklarının efendisi, seçkin kıldığın kullarının en üstünü, beğendiklerinin en faziletlisi ve güvendiklerinin en kerametlisi idi. Bu yüzden onu tüm peygamberlerinden öne geçirdin; onu cin ve insanların bütününe mebus kıldın; doğusuyla, batısıyla her yeri onun ayakları altında kıldın; Burak’ı (Gök âleminde seyretmek vesîlesini) onun emrine verdin; ruhunu göklere çıkardın; ve olmuşların ve olacakların, yaratışının sonuna kadar olan ilmini ona verdin. Sonra da ona düşmanlık edenlerin kalbine korku salarak, ona yardım eyledin; Cebrail, Mikail ve yüce makamlı olan meleklerinle onu muhafaza eyledin; ve müşrikler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılacağını vaat ettin. Bunu ona, ailesinin de bulunduğu doğruluk yuvasında[6] yerleştirdiğinde bildirdin. Mekke şehrindeki insanların ibadeti için yapılmış ilk evi, onun için ve ailesi için, âlemlere hidayet vesîlesi ve mübarek kıldın; o evde apaçık nişâneler ve İbrahim’in makamı vardır. Kim o eve girerse emniyette ve amanda olur; ve buyurdun ki: “Elbette ki Allah siz Ehl-i Beyt’ten her kötülüğü gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister.” [7] Yine Muhammed (s.a.a)’ın peygamberliğinin mükâfatının “Ehl-i Beyt’i sevmek” olduğunu Kur’an da açıkladın; ve buyurdun ki: “De ki, ey Resul, ben sizden, yakınlarımı(akrabalarımı)sevmekten başka bir mükâfat istemiyorum.” Ve yine buyurdun ki: “Dek ki, benim sizden, Peygamberliğimin mükâfatı olarak istediğim şey, sizler içindir (kendi yararınızadır…).” [8] (Yâni “Ehl-i Beyt’i sevmek, onları saadete kavuşturur” diye söylemesini emrettin.) Ve buyurdun ki: “De ki, peygamberliğime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Meğer ki, dileyen bir kimse Rabbine bir yol bula.” [9] Demek ki, onlar (Ehl-i Beyt), sana ulaşan yol ve rızana vardıran vesîle idiler. Onun (Peygamberin) ömrünün günleri sona erince de, velisi Ali ibn-i Ebu Tâlib’i (a.s) hidayetçi olarak tayin etti. Çünkü o korkutucu idi; her kavmin bir de hidayetçisi vardır. Böylece o, büyük bir halk kitlesinin de önünde olduğu halde buyurdu ki: “Ben kimin mevlâsı isem, Ali’de onun mevlâsıdır. Allah’ım! onunla dost olanla dost ol, ona düşman olana düşman ol! Ona yardım edene, yardım et, ve onu yalnız bırakanı yalnız bırak!”
Yine buyurdu ki: “Ben kimin Peygamberi isem, Ali de onun emîri (önderi)dir.” Ve yine buyurdu ki: “Ben ve Ali, bir ağaçtanız; ama diğer insanlar ayrı-ayrı ağaçtandırlar.” Ve yine onu (Ali’yi) kendine nispet, Harun’un Musa’ya (a.s) olan mevkiinde karar vererek buyurdu ki: “Senin bana olan mevkiin, Harun’un, Musa’ya olan mevkii gibidir; sâdece benden sonra peygamber yoktur.” Yine alemlerin kadınlarının hanımefendisi olan kendi kızıyla onu evlendirdi; kendine mescidinde helâl olan her şeyi ona da helâl eyledi; ve onun kapısından başka, mescide açılan bütün kapıları kapattı. Sonra ilmini ve hikmetini ona tevdi ederek buyurdu ki: “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim hikmet şehrine gelmek isterse o kapıdan gelsin.” Sonra buyurdu ki: “Sen (Ey Ali), benim kardeşim, vasîm, vârisimsin. Senin etin, benim etimdir; senin kanın, benim kanımdır; senin barışın, benim barışımdır; senin harbin, benim harbimdir; benim etimle kanım imanla yoğrulduğu gibi, senin etin kanın da imanla yoğrulmuştur; yarın mahşerde Kevser havuzunun başında sen benim halifemsin; sen, benim borçlarımı ödeyeceksin; sen, benim vâdelerimi gerçekleştirensin. Senin Şîaların nurdan minberler üzerinde yerleşmiş (oturmuş) yüzleri ak olarak cennette benimle yan yana yer alacak; onlar benim komşularım olacak. Ey Ali, eğer sen olmasaydın, benden sonra müminlerin kimler olduğu belli olmazdı.”
Böylece o (Ali), ondan (Resulullah’dan) sonra dalâletten kurtaran hidayetçi, körlüğü önleyen nur, Allah’ın sapasağlam ipi ve dosdoğru yolu (Sırat-ul Mustagim) idi. Kimse, ne Peygamber’e akrabalığı açısından, ne de dinde önceliği yönünden, ondan öne geçemez; hiç bir fazilet menkıbesinde de, kimse ona ulaşamaz. O, Peygamber’in (s.a.a) adımının yerine, adım atar; (Kur’an’ın) te’vili üzerine (münafıklarla) savaşır; Allah’ın dinini himaye etmek hususunda, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmezdi. Allah yolunda Arap büyüklerinin kanını döktü; kahramanlarını yere serdi; azgınlarına boyun eğdirdi. Onların yüreğine Bedir, Hayber, Huneyn ve diğer savaşların kinini koydu. Böylece ona düşman kesildiler; ona hamle ettiler; öyle ki onu, Nâkisin (ahitlerini çiğneyenler) ve Kasitin (zâlimler) ve Mârikinle (dinden çıkanlarla) savaşmak zorunda bıraktılar.
Ancak azgınların en azgını ve ilk azgının [10] takipçisi olanın (İbn-i Mülcem) onu katletmesi sonucu o dünyadan göçünce de Allah Resulü’nün, bir biri ardınca gelen Hidayet İmamları hususundaki emrine itaat etmediler. Ümmet, onların (Ehl-i Beyt’in) hakkına riayet etme hususunda vefalı davranan az bir grubun haricinde, onun (Allah Resulü’nün) düşmanlığında ısrarlıydı, yakınlarının hakkını çiğnemek ve evlatlarını uzaklaştırmak hususunda, birleşmişlerdi. Sonuçta onlardan (Ehl-i Beyt’ten) niceleri (erkekleri) öldürüldü; niceleri (çocukları ve hanımları) esir alındı; ve niceleri (yurdundan, yuvasından) uzaklaştırıldı. Böylece Allah’ın onlar (Ehl-i Beyt), hakkındaki kaza ve kaderi, onları güzel mükâfata lâyık kılacak şekilde cârî olup gitti. Zira ki, “yeryüzü Allah’ındır, onu kullarından dilediğine miras bırakır; son zafer ise takvalılara aittir.” [11] “Rabb’imiz her eksiklikten uzaktır; ve O’nun vaadi (hiç şüphesiz) gerçekleşecektir.” [12] Allah asla kendi vâdesine hilaf etmez; O, izzet ve hikmet sahibidir.
Öyleyse ağlayanlar (Ehl-i Beyt’in Şîaları) Muhammed ve Ali’nin (Allah’ın salât ve selâmı onlara ve soylarına olsun) pâk soyunun mazlumlarına ağlasın; ve ağıt yakanlar, onlar için ağıt yaksın; ve gözyaşı dökenler, o büyük insanlar için göz yaşı döksünler; ahu-figan edenler, onlar için ahu-figan etsinler. (Yürekten feryad ederek desinler ki): “Nerededir, Hasan; nerededir, Hüseyin; nerededir, Hüseyin’in oğulları; nerededir, o birbiri ardına gelen salihler; nerededir, o birbiri ardına gelen doğrular; nerededir, o birbirini takip eden kurtuluş yolları; nerededir, o sırayla gelip giden seçkinler; nerededir, o ışık saçan güneşler; nerededir, o nur yayan aylar; nerededir, o parlak yıldızlar; nerededir, o din bayrakları ve ilim payeleri; nerededir, o hidayet ve itret ailesinin dışında olmayan Bakiyyetullah; nerededir, o zâlimlerin kökünü kazımak için (Allah tarafından) hazırlanan kimse; nerededir, o sapıklık ve eğrilikleri düzeltmek için beklenilen önder; nerededir, o zulüm ve tecavüzü yok etmek için umut edilen rehber; nerededir, o farzları ve sünnetleri yeniden hayata geçirmek için saklatılan lider; nerededir, o dini ve şeriatı geri getirmek için seçilen; nerededir, o kitabı (Kur’an’ı) ve kanunlarını ihya etmesi ümit edilen; nerededir, o din öğretilerini ve din ehlini diriltecek olan; nerededir, o saldırganların şevketini kıracak olan; nerededir, o şirk ve nifak binalarını (nizamını) yıkacak olan; nerededir, o fâsık, isyankâr ve tâğutları yok edecek olan; nerededir, bâtılın ve bölücülüğün dallarını kesecek olan; nerededir, o eğrilik ve heva heveslerin eserlerini mahvedecek olan; nerededir, o yalan ve iftira ağlarını koparacak olan; nerededir, o azgınları silecek olan; nerededir, o inat, sapıklık ve ilhad ehlinin kökünü kazıyacak olan; nerededir, o dostlara izzet verip, düşmanları zelil edecek olan; nerededir, o sözleri takva üzerine birleştirecek olan; nerededir, o Allah’ına doğru açılan tek kapı olan; nerededir, o Allah dostlarının (evliyanın) yöneldiği Allah’ın yüzü olan; nerededir, o yer ve göğü birbirine bağlayan vesîle olan; nerededir, o fetih gününün sâhibi ve hidayet bayrağını göklere çekecek olan; nerededir, o ıslâh ve hoşnutluğu bir araya toplayacak olan; nerededir, o peygamberlerin ve peygamber evlatlarının kanlarının hesabını soracak olan; nerededir, o Kerbela Şehidi’nin kanını olacak olan; nerededir, o kendine zulüm ve iftira edenlere karşı zafer kazanacak olan? Nerededir, o dua ettiğinde, duası kabul olan çâresiz olan; nerededir, o yaratıklardan ihsan ve takva sâhiplerinin önderi olan; nerededir, o Mustafa Peygamberin oğlu; nerededir, o Murtaza Ali’nin oğlu; nerededir, o üstün makam sâhibi Hatice’nin oğlu; nerededir, o Fatımat-üz Zehra’nın oğlu?
Babam, annem ve ben sana feda olayım; Canım sana yönelen belalara siper olsun. Ey Allah’ın dergâhına yakın olan büyüklerin oğlu, ey kerem sâhibi soyluların oğlu; ey hidayete kavuşmuş hidayetçilerin oğlu; ey temiz seçkinlerin oğlu; ey soylu civanmertlerin oğlu; ey temiz kılınmış temizlerin oğlu; ey seçilmiş cömertlerin oğlu; ey ulu efendilerin oğlu, ey aydınlatan dolunayların oğlu; ey ışık saçan çırağların oğlu; ey akan yıldızların oğlu; ey parlak yıldızların oğlu; ey apaçık yolların oğlu; ey âşikâr nişânelerin oğlu; ey kâmil ilimlerin oğlu; ey cârî sünnetlerin oğlu; ey menkul öğretilerin oğlu; ey mevcut mucizelerin oğlu; ey görünen delillerin oğlu; ey Dosdoğru Yol’un [13] oğlu; ey Büyük Haber’in [14] oğlu; ey Allah katında Ümm-ül kitapta (asıl kitap) ismi yüce ve hekîm olanın oğlu; ey ayetlerin ve açık hüccetlerin oğlu; ey apaçık, nurlu burhanların oğlu; ey yeterli hüccetlerin oğlu; ey bol nimetlerin oğlu; ey “Taha” ve “Muhkemat”ın oğlu; ey “Yasin” ve “Ez- Zâriyat”ın oğlu; ey “Et-Tur” ve El-Âdiyatın” oğlu; ey Aliy-yül Â’la’ya (her şeyden yüce olan yüce Allah’a), aralarında iki yaydan belki daha az bir mesâfe kalacak kadar yaklaşanın oğlu; keşke bilseydim, uzaklığın seni nereye çektiğini veya hangi yerin ya da hangi toprağın seni üzerinde taşıdığını; acaba Rezva’da [15] mısın? Yoksa başka bir yerde misin? Yahut Tuva’da [16] mısın? Halkı görmem, ama seni görmekten mahrum olmak, senin en hafif bir ses ve konuşmanı duymamak bana çok ağır geliyor. Zorluk ve belanın beni değil de, hep seni çevrelemiş olması, benim bir feryat ve şikâyet sesimin bile sana ulaşmaması bana çok ağır geliyor. Canım feda olsun sana, ey gaip olup ama bizleri bırakıp gitmeyen. Canım feda olsun sana ey bizden ayrı düşen ama gönlü bizimle olan. Canım feda olsun sana, ey iştiyak sâhibinin gönlündeki arzu; hatırlayıp da gönülden ah çeken erkek ve kadın müminlerin dileği. Canım feda olsun sana ey benzeri olmayan izzet komutanı. Canım sana feda olsun ey varılamayan şevket ve şerefin kurucusu. Canım sana feda olsun ey yüceliğine ulaşılamayan nimet kaynağı. Canım sana feda olsun ey dengi olmayan şeref sahibi.
Ne zamana kadar senin için böyle şaşkın kalacağım, ne zamana kadar. Hangi vasıflarla seni vasıflandırayım; hangi dille seninle raz-u niyaz edeyim. Senden başkasından cevap almak, başkalarıyla konuşmak ama senden bir şey duymamak bana çok ağır geliyor. Ben sana ağlarken, halkın sana sahip çıkmaması, bela ve üzüntülerin başkalarının başına değil de, senin başına gelmesi bana çok ağır geliyor. Acaba bir yardım eden var mı ki, onunla oturup senin için ağlayıp feryat edelim? Acaba senin için sızlayan biri var mı ki, o sustuğunda, ben ah-u figan edeyim? Acaba sana ağlamaktan ağrıyan bir göz var mı da, onun yerine ben ağlayayım?
Ey Ahmed’in oğlu! Acaba senin mülâkatına nâil olabilmenin bir yolu var mı? Acaba bizim bu günümüz, senin yarınına kavuşacak mı ki, biz de hoşnut olalım? Ne zaman senin o doyurucu çeşmelerinin başına gelip de kana kana içmek bize nasip olacak? Ne zaman senin o tatlı suyundan kanasıya içeceğiz; gerçekten susuzluk süresi çok uzadı? Ne zaman senin huzurunda bulunup her sabah ve akşam senin ziyaretinle gözlerimiz aydınlanacak? Ne zaman sen bizi, biz de seni zafer bayrağını dalgalandırdığın halde göreceğiz? Acaba senin halkın önderliğini üstlenerek yeryüzünü adâletle doldurduğunu, düşmanlarına zillet ve azabı tattırdığını, azgınları ve hakkı inkar edenleri yok ettiğini, mütekebbirleri dağıttığını, zâlimlerin kökünü kazıdığını, görüp de senin çevreni sararak: “El-Hamdü lilllahi Rabb-il Âlemin” dememiz bize ne zaman nasip olacak?
Allah’ım! Sen kalplerden gam, ve üzüntüleri giderensin, şikâyetim Sana’dır; çözüm senin katındadır. Bu sıkıntılar girdabındaki hakir kulunun feryadına yetiş, ey imdat isteyenlerin imdadına yetişen; efendisini ona göster de bununla üzüntü ve perişanlığını gider ey müthiş kuvvetler sahibi; kalbindeki yangını söndür; ey Arş’a istiva eden ve dönüş ve sonuç kendisine olan Allah.
Allah’ım! Bizler, Seni ve Peygamberi’ni hatırlatan velinin zuhuruna müştak olan hakir kullarınız; onu, bizler için korunak ve sığınak olarak yarattın; onu, bize dayanak ve barınak yaptın; ve onu, bizlerden mümin olanlara imam kıldın. Bizden taraf ona esenlik ve selâm ulaştır; bununla bize ikramını çoğalt; onun karar bulduğu yerde bizi de yerleştir; onu bizim önümüze salmakla bize verdiğin nimetini tamamla; ta ki bizi kendi cennetlerine dahil edesin ve hâlis kullarından olan şahitlerle arkadaş olmaya muvaffak edesin.
Allah’ım! Muhammed ve soyuna salât eyle ve onun ceddi ve senin elçin olan Seyyid-ül Ekber Muhemmed’e ve Seyyid-ül Asgar babasına ve büyük annesi Sıddıka-i Kübra Muhammed’in kızı Fatıma’ya ve seçtiğin ihsankar babalarına, seçkin velilerin ve beğenilmiş yaratıklarından birine gönderdiğin salatların en üstününü, en kâmilini, en bolunu gönder; ve salat eyle ona öyle bir salâtla ki onun sayısının nihayeti olmasın, devamının bitişi olmasın ve süresinin sonu olmasın.
Allah’ım! Onunla hakkı berkarar kıl, bâtılı yok eyle; dostlarına yol göster; düşmanlarını zelil eyle. Bizimle onun arasında öylesine bir bağ oluştur ki, onun atalarıyla birlikteliğimizi sağlasın. Bizleri onların eteklerine sarılanlardan ve onların gölgesinde yaşayanlardan kıl. Bizi, onun boynumuzdaki haklarını teslim etmeye, itaatinde ciddi olarak çalışmaya ve emrinden çıkmamaya muvaffak eyle. Onun hoşnutluğunu bize ihsan eyle. Onun şefkat, rahmet ve hayır duasını bize lütuf buyur ki, bizler bu vesîleyle Senin geniş rahmetine ve katından olan saadete kavuşalım!
Onun sayesinde namazımızı kabul eyle, günahlarımızı bağışla, dualarımızı müstecap eyle, rızklarımızı bol eyle, dertlerimizi bertaraf eyle ve hacetlerimizi reva buyur.
Keremli yüzünle bize yönel, sana olan takarrubumuzu kabul eyle, bize rahmet güzüyle nazar eyle; öyle bir rahmet ki, onun sayesinde indindeki kerâmete kâmil olarak kavuşalım; sonra o nazarını öz cömertliğinle bizden çevirme ve bize onun ceddinin havuzundan onun kadehi ve onun eliyle öylesine âfiyetle kana kana içir ki, artık ondan sonra hiçbir zaman susamak söz konusu olmasın, ey şefkatlilerin en şefkatlisi.”
——————————————————————————–
[1]- Adem (a.s)
[2]- Nuh (a.s)
[3]- Hz. İbrahim (a.s)
[4]- Hz. Musa (a.s)
[5]- Hz. İsa (a.s)
[6]- Mekkeye
[7] – Ahzap/33.
[8] – Sebe/47.
[9] – Furkan/57.
[10] – İlk azgından maksat, Hz. Salih’in mucize olarak kayadan çıkardığı devesini katleden zalimdir.
[11] – A’raf/128.
[12] – İsrâ/108.
[13] – Dosdoğru yol, Hz. Ali’nin ismidir. Zira Hz. Resul, Hz. Ali’ye hitaben: “Dosdoğru yol sensin ey Ali” buyurmuştur.
[14] – Kur’an-ı Kerim’in Nebe suresinde geçen Büyük Haber’e işaret edilmektedir. Allah Resulü insanların sorgulanacağı bu büyük haberden maksadın da Hz. Ali’nin velayeti olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla Büyük Haber de o hazretin ismidir.
[15] – Dağ ismi.
[16] – Dağ ismi.
Hamd, âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur; Allah’ın salâtı ve kâmil selâmı, O’nun Peygamberi, efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve onun pâk soyuna olsun.
Ey Allah’ım! Kendin ve dinin için, seçkin ve hâlis kıldığın dostların hakkında uyguladığın takdirin hususunda Sana hamd olsun. Sen kendi katında olan zevâlsiz, kalıcı nimetlerini onlara ayırdın (lâyık gördün). Ama bu nimetleri vermenin karşılığında, alçak dünyanın rütbe ve makamlarına, yaldız ve süslerine aldırış etmeyip, züht edecekleri hususunda onlardan söz aldın; onlar da bu hususta sana söz verdiler; ve Sen onların vefalı olacaklarını bildiğin için onları kabul ettin; kendine yaklaştırdın; önceden onların yüce anılarını ve açık övgülerini yaydın; meleklerini onlara indirdin; vahyinle onlara ikramda bulundun; ilminle onları üstün kıldın; ve onları kendine ulaşmanın ve rızanı kazanmanın vesîlesi kıldın.
Bazılarını[1] çıkarıncaya dek cennetinde yerleştirdin; bazısını[2] gemide taşıdın; ve kendi rahmetinle onu ve onunla beraber iman edenleri helâk olmaktan kurtardın. Bazısını da[3] kendin için dost edindin; o da sonrakiler arasında bir lisan-ı sıdk istedi; ve sen icabet ederek onu Ali kıldın. Bazılarıyla da[4] bir ağaç vasıtasıyla konuştun; kardeşini ona destek ve yardımcı kıldın. Bazılarını da[5] babasız dünyaya getirdin; ona apaçık nişânelerini verdin; ve Ruh-ul Kudüs (temiz bir ilâhî Ruh) ile destekledin. Bunlardan her birine bir şeriat ve bir açık yol koydun; her biri için vasîler seçtin; bir koruyucudan sonra başka bir koruyucu, bir süreden başka bir süreye kadar dinini ayakta tutmak ve kullarına hüccet olmak üzere görevlendirdin ki, hak asıl konumundan sarsılmasın ve bâtıl hak ehline galip gelmesin ve kimse: ‘Niye bize korkutucu bir resul göndermedin? Ve hidayet edici bir nişâne dikmedin de, biz yolumuzu şaşırıp zillet ve bedbahtlığa duçar olmadan senin nişânelerine tâbi olaydık’ demesin. Ta ki, sıra Senin seçkin kıldığın Habîb’in Muhammed (s.a.a)’a geldi. O, Senin beğenmiş olduğun gibi yaratıklarının efendisi, seçkin kıldığın kullarının en üstünü, beğendiklerinin en faziletlisi ve güvendiklerinin en kerametlisi idi. Bu yüzden onu tüm peygamberlerinden öne geçirdin; onu cin ve insanların bütününe mebus kıldın; doğusuyla, batısıyla her yeri onun ayakları altında kıldın; Burak’ı (Gök âleminde seyretmek vesîlesini) onun emrine verdin; ruhunu göklere çıkardın; ve olmuşların ve olacakların, yaratışının sonuna kadar olan ilmini ona verdin. Sonra da ona düşmanlık edenlerin kalbine korku salarak, ona yardım eyledin; Cebrail, Mikail ve yüce makamlı olan meleklerinle onu muhafaza eyledin; ve müşrikler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılacağını vaat ettin. Bunu ona, ailesinin de bulunduğu doğruluk yuvasında[6] yerleştirdiğinde bildirdin. Mekke şehrindeki insanların ibadeti için yapılmış ilk evi, onun için ve ailesi için, âlemlere hidayet vesîlesi ve mübarek kıldın; o evde apaçık nişâneler ve İbrahim’in makamı vardır. Kim o eve girerse emniyette ve amanda olur; ve buyurdun ki: “Elbette ki Allah siz Ehl-i Beyt’ten her kötülüğü gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister.” [7] Yine Muhammed (s.a.a)’ın peygamberliğinin mükâfatının “Ehl-i Beyt’i sevmek” olduğunu Kur’an da açıkladın; ve buyurdun ki: “De ki, ey Resul, ben sizden, yakınlarımı(akrabalarımı)sevmekten başka bir mükâfat istemiyorum.” Ve yine buyurdun ki: “Dek ki, benim sizden, Peygamberliğimin mükâfatı olarak istediğim şey, sizler içindir (kendi yararınızadır…).” [8] (Yâni “Ehl-i Beyt’i sevmek, onları saadete kavuşturur” diye söylemesini emrettin.) Ve buyurdun ki: “De ki, peygamberliğime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Meğer ki, dileyen bir kimse Rabbine bir yol bula.” [9] Demek ki, onlar (Ehl-i Beyt), sana ulaşan yol ve rızana vardıran vesîle idiler. Onun (Peygamberin) ömrünün günleri sona erince de, velisi Ali ibn-i Ebu Tâlib’i (a.s) hidayetçi olarak tayin etti. Çünkü o korkutucu idi; her kavmin bir de hidayetçisi vardır. Böylece o, büyük bir halk kitlesinin de önünde olduğu halde buyurdu ki: “Ben kimin mevlâsı isem, Ali’de onun mevlâsıdır. Allah’ım! onunla dost olanla dost ol, ona düşman olana düşman ol! Ona yardım edene, yardım et, ve onu yalnız bırakanı yalnız bırak!”
Yine buyurdu ki: “Ben kimin Peygamberi isem, Ali de onun emîri (önderi)dir.” Ve yine buyurdu ki: “Ben ve Ali, bir ağaçtanız; ama diğer insanlar ayrı-ayrı ağaçtandırlar.” Ve yine onu (Ali’yi) kendine nispet, Harun’un Musa’ya (a.s) olan mevkiinde karar vererek buyurdu ki: “Senin bana olan mevkiin, Harun’un, Musa’ya olan mevkii gibidir; sâdece benden sonra peygamber yoktur.” Yine alemlerin kadınlarının hanımefendisi olan kendi kızıyla onu evlendirdi; kendine mescidinde helâl olan her şeyi ona da helâl eyledi; ve onun kapısından başka, mescide açılan bütün kapıları kapattı. Sonra ilmini ve hikmetini ona tevdi ederek buyurdu ki: “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim hikmet şehrine gelmek isterse o kapıdan gelsin.” Sonra buyurdu ki: “Sen (Ey Ali), benim kardeşim, vasîm, vârisimsin. Senin etin, benim etimdir; senin kanın, benim kanımdır; senin barışın, benim barışımdır; senin harbin, benim harbimdir; benim etimle kanım imanla yoğrulduğu gibi, senin etin kanın da imanla yoğrulmuştur; yarın mahşerde Kevser havuzunun başında sen benim halifemsin; sen, benim borçlarımı ödeyeceksin; sen, benim vâdelerimi gerçekleştirensin. Senin Şîaların nurdan minberler üzerinde yerleşmiş (oturmuş) yüzleri ak olarak cennette benimle yan yana yer alacak; onlar benim komşularım olacak. Ey Ali, eğer sen olmasaydın, benden sonra müminlerin kimler olduğu belli olmazdı.”
Böylece o (Ali), ondan (Resulullah’dan) sonra dalâletten kurtaran hidayetçi, körlüğü önleyen nur, Allah’ın sapasağlam ipi ve dosdoğru yolu (Sırat-ul Mustagim) idi. Kimse, ne Peygamber’e akrabalığı açısından, ne de dinde önceliği yönünden, ondan öne geçemez; hiç bir fazilet menkıbesinde de, kimse ona ulaşamaz. O, Peygamber’in (s.a.a) adımının yerine, adım atar; (Kur’an’ın) te’vili üzerine (münafıklarla) savaşır; Allah’ın dinini himaye etmek hususunda, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmezdi. Allah yolunda Arap büyüklerinin kanını döktü; kahramanlarını yere serdi; azgınlarına boyun eğdirdi. Onların yüreğine Bedir, Hayber, Huneyn ve diğer savaşların kinini koydu. Böylece ona düşman kesildiler; ona hamle ettiler; öyle ki onu, Nâkisin (ahitlerini çiğneyenler) ve Kasitin (zâlimler) ve Mârikinle (dinden çıkanlarla) savaşmak zorunda bıraktılar.
Ancak azgınların en azgını ve ilk azgının [10] takipçisi olanın (İbn-i Mülcem) onu katletmesi sonucu o dünyadan göçünce de Allah Resulü’nün, bir biri ardınca gelen Hidayet İmamları hususundaki emrine itaat etmediler. Ümmet, onların (Ehl-i Beyt’in) hakkına riayet etme hususunda vefalı davranan az bir grubun haricinde, onun (Allah Resulü’nün) düşmanlığında ısrarlıydı, yakınlarının hakkını çiğnemek ve evlatlarını uzaklaştırmak hususunda, birleşmişlerdi. Sonuçta onlardan (Ehl-i Beyt’ten) niceleri (erkekleri) öldürüldü; niceleri (çocukları ve hanımları) esir alındı; ve niceleri (yurdundan, yuvasından) uzaklaştırıldı. Böylece Allah’ın onlar (Ehl-i Beyt), hakkındaki kaza ve kaderi, onları güzel mükâfata lâyık kılacak şekilde cârî olup gitti. Zira ki, “yeryüzü Allah’ındır, onu kullarından dilediğine miras bırakır; son zafer ise takvalılara aittir.” [11] “Rabb’imiz her eksiklikten uzaktır; ve O’nun vaadi (hiç şüphesiz) gerçekleşecektir.” [12] Allah asla kendi vâdesine hilaf etmez; O, izzet ve hikmet sahibidir.
Öyleyse ağlayanlar (Ehl-i Beyt’in Şîaları) Muhammed ve Ali’nin (Allah’ın salât ve selâmı onlara ve soylarına olsun) pâk soyunun mazlumlarına ağlasın; ve ağıt yakanlar, onlar için ağıt yaksın; ve gözyaşı dökenler, o büyük insanlar için göz yaşı döksünler; ahu-figan edenler, onlar için ahu-figan etsinler. (Yürekten feryad ederek desinler ki): “Nerededir, Hasan; nerededir, Hüseyin; nerededir, Hüseyin’in oğulları; nerededir, o birbiri ardına gelen salihler; nerededir, o birbiri ardına gelen doğrular; nerededir, o birbirini takip eden kurtuluş yolları; nerededir, o sırayla gelip giden seçkinler; nerededir, o ışık saçan güneşler; nerededir, o nur yayan aylar; nerededir, o parlak yıldızlar; nerededir, o din bayrakları ve ilim payeleri; nerededir, o hidayet ve itret ailesinin dışında olmayan Bakiyyetullah; nerededir, o zâlimlerin kökünü kazımak için (Allah tarafından) hazırlanan kimse; nerededir, o sapıklık ve eğrilikleri düzeltmek için beklenilen önder; nerededir, o zulüm ve tecavüzü yok etmek için umut edilen rehber; nerededir, o farzları ve sünnetleri yeniden hayata geçirmek için saklatılan lider; nerededir, o dini ve şeriatı geri getirmek için seçilen; nerededir, o kitabı (Kur’an’ı) ve kanunlarını ihya etmesi ümit edilen; nerededir, o din öğretilerini ve din ehlini diriltecek olan; nerededir, o saldırganların şevketini kıracak olan; nerededir, o şirk ve nifak binalarını (nizamını) yıkacak olan; nerededir, o fâsık, isyankâr ve tâğutları yok edecek olan; nerededir, bâtılın ve bölücülüğün dallarını kesecek olan; nerededir, o eğrilik ve heva heveslerin eserlerini mahvedecek olan; nerededir, o yalan ve iftira ağlarını koparacak olan; nerededir, o azgınları silecek olan; nerededir, o inat, sapıklık ve ilhad ehlinin kökünü kazıyacak olan; nerededir, o dostlara izzet verip, düşmanları zelil edecek olan; nerededir, o sözleri takva üzerine birleştirecek olan; nerededir, o Allah’ına doğru açılan tek kapı olan; nerededir, o Allah dostlarının (evliyanın) yöneldiği Allah’ın yüzü olan; nerededir, o yer ve göğü birbirine bağlayan vesîle olan; nerededir, o fetih gününün sâhibi ve hidayet bayrağını göklere çekecek olan; nerededir, o ıslâh ve hoşnutluğu bir araya toplayacak olan; nerededir, o peygamberlerin ve peygamber evlatlarının kanlarının hesabını soracak olan; nerededir, o Kerbela Şehidi’nin kanını olacak olan; nerededir, o kendine zulüm ve iftira edenlere karşı zafer kazanacak olan? Nerededir, o dua ettiğinde, duası kabul olan çâresiz olan; nerededir, o yaratıklardan ihsan ve takva sâhiplerinin önderi olan; nerededir, o Mustafa Peygamberin oğlu; nerededir, o Murtaza Ali’nin oğlu; nerededir, o üstün makam sâhibi Hatice’nin oğlu; nerededir, o Fatımat-üz Zehra’nın oğlu?
Babam, annem ve ben sana feda olayım; Canım sana yönelen belalara siper olsun. Ey Allah’ın dergâhına yakın olan büyüklerin oğlu, ey kerem sâhibi soyluların oğlu; ey hidayete kavuşmuş hidayetçilerin oğlu; ey temiz seçkinlerin oğlu; ey soylu civanmertlerin oğlu; ey temiz kılınmış temizlerin oğlu; ey seçilmiş cömertlerin oğlu; ey ulu efendilerin oğlu, ey aydınlatan dolunayların oğlu; ey ışık saçan çırağların oğlu; ey akan yıldızların oğlu; ey parlak yıldızların oğlu; ey apaçık yolların oğlu; ey âşikâr nişânelerin oğlu; ey kâmil ilimlerin oğlu; ey cârî sünnetlerin oğlu; ey menkul öğretilerin oğlu; ey mevcut mucizelerin oğlu; ey görünen delillerin oğlu; ey Dosdoğru Yol’un [13] oğlu; ey Büyük Haber’in [14] oğlu; ey Allah katında Ümm-ül kitapta (asıl kitap) ismi yüce ve hekîm olanın oğlu; ey ayetlerin ve açık hüccetlerin oğlu; ey apaçık, nurlu burhanların oğlu; ey yeterli hüccetlerin oğlu; ey bol nimetlerin oğlu; ey “Taha” ve “Muhkemat”ın oğlu; ey “Yasin” ve “Ez- Zâriyat”ın oğlu; ey “Et-Tur” ve El-Âdiyatın” oğlu; ey Aliy-yül Â’la’ya (her şeyden yüce olan yüce Allah’a), aralarında iki yaydan belki daha az bir mesâfe kalacak kadar yaklaşanın oğlu; keşke bilseydim, uzaklığın seni nereye çektiğini veya hangi yerin ya da hangi toprağın seni üzerinde taşıdığını; acaba Rezva’da [15] mısın? Yoksa başka bir yerde misin? Yahut Tuva’da [16] mısın? Halkı görmem, ama seni görmekten mahrum olmak, senin en hafif bir ses ve konuşmanı duymamak bana çok ağır geliyor. Zorluk ve belanın beni değil de, hep seni çevrelemiş olması, benim bir feryat ve şikâyet sesimin bile sana ulaşmaması bana çok ağır geliyor. Canım feda olsun sana, ey gaip olup ama bizleri bırakıp gitmeyen. Canım feda olsun sana ey bizden ayrı düşen ama gönlü bizimle olan. Canım feda olsun sana, ey iştiyak sâhibinin gönlündeki arzu; hatırlayıp da gönülden ah çeken erkek ve kadın müminlerin dileği. Canım feda olsun sana ey benzeri olmayan izzet komutanı. Canım sana feda olsun ey varılamayan şevket ve şerefin kurucusu. Canım sana feda olsun ey yüceliğine ulaşılamayan nimet kaynağı. Canım sana feda olsun ey dengi olmayan şeref sahibi.
Ne zamana kadar senin için böyle şaşkın kalacağım, ne zamana kadar. Hangi vasıflarla seni vasıflandırayım; hangi dille seninle raz-u niyaz edeyim. Senden başkasından cevap almak, başkalarıyla konuşmak ama senden bir şey duymamak bana çok ağır geliyor. Ben sana ağlarken, halkın sana sahip çıkmaması, bela ve üzüntülerin başkalarının başına değil de, senin başına gelmesi bana çok ağır geliyor. Acaba bir yardım eden var mı ki, onunla oturup senin için ağlayıp feryat edelim? Acaba senin için sızlayan biri var mı ki, o sustuğunda, ben ah-u figan edeyim? Acaba sana ağlamaktan ağrıyan bir göz var mı da, onun yerine ben ağlayayım?
Ey Ahmed’in oğlu! Acaba senin mülâkatına nâil olabilmenin bir yolu var mı? Acaba bizim bu günümüz, senin yarınına kavuşacak mı ki, biz de hoşnut olalım? Ne zaman senin o doyurucu çeşmelerinin başına gelip de kana kana içmek bize nasip olacak? Ne zaman senin o tatlı suyundan kanasıya içeceğiz; gerçekten susuzluk süresi çok uzadı? Ne zaman senin huzurunda bulunup her sabah ve akşam senin ziyaretinle gözlerimiz aydınlanacak? Ne zaman sen bizi, biz de seni zafer bayrağını dalgalandırdığın halde göreceğiz? Acaba senin halkın önderliğini üstlenerek yeryüzünü adâletle doldurduğunu, düşmanlarına zillet ve azabı tattırdığını, azgınları ve hakkı inkar edenleri yok ettiğini, mütekebbirleri dağıttığını, zâlimlerin kökünü kazıdığını, görüp de senin çevreni sararak: “El-Hamdü lilllahi Rabb-il Âlemin” dememiz bize ne zaman nasip olacak?
Allah’ım! Sen kalplerden gam, ve üzüntüleri giderensin, şikâyetim Sana’dır; çözüm senin katındadır. Bu sıkıntılar girdabındaki hakir kulunun feryadına yetiş, ey imdat isteyenlerin imdadına yetişen; efendisini ona göster de bununla üzüntü ve perişanlığını gider ey müthiş kuvvetler sahibi; kalbindeki yangını söndür; ey Arş’a istiva eden ve dönüş ve sonuç kendisine olan Allah.
Allah’ım! Bizler, Seni ve Peygamberi’ni hatırlatan velinin zuhuruna müştak olan hakir kullarınız; onu, bizler için korunak ve sığınak olarak yarattın; onu, bize dayanak ve barınak yaptın; ve onu, bizlerden mümin olanlara imam kıldın. Bizden taraf ona esenlik ve selâm ulaştır; bununla bize ikramını çoğalt; onun karar bulduğu yerde bizi de yerleştir; onu bizim önümüze salmakla bize verdiğin nimetini tamamla; ta ki bizi kendi cennetlerine dahil edesin ve hâlis kullarından olan şahitlerle arkadaş olmaya muvaffak edesin.
Allah’ım! Muhammed ve soyuna salât eyle ve onun ceddi ve senin elçin olan Seyyid-ül Ekber Muhemmed’e ve Seyyid-ül Asgar babasına ve büyük annesi Sıddıka-i Kübra Muhammed’in kızı Fatıma’ya ve seçtiğin ihsankar babalarına, seçkin velilerin ve beğenilmiş yaratıklarından birine gönderdiğin salatların en üstününü, en kâmilini, en bolunu gönder; ve salat eyle ona öyle bir salâtla ki onun sayısının nihayeti olmasın, devamının bitişi olmasın ve süresinin sonu olmasın.
Allah’ım! Onunla hakkı berkarar kıl, bâtılı yok eyle; dostlarına yol göster; düşmanlarını zelil eyle. Bizimle onun arasında öylesine bir bağ oluştur ki, onun atalarıyla birlikteliğimizi sağlasın. Bizleri onların eteklerine sarılanlardan ve onların gölgesinde yaşayanlardan kıl. Bizi, onun boynumuzdaki haklarını teslim etmeye, itaatinde ciddi olarak çalışmaya ve emrinden çıkmamaya muvaffak eyle. Onun hoşnutluğunu bize ihsan eyle. Onun şefkat, rahmet ve hayır duasını bize lütuf buyur ki, bizler bu vesîleyle Senin geniş rahmetine ve katından olan saadete kavuşalım!
Onun sayesinde namazımızı kabul eyle, günahlarımızı bağışla, dualarımızı müstecap eyle, rızklarımızı bol eyle, dertlerimizi bertaraf eyle ve hacetlerimizi reva buyur.
Keremli yüzünle bize yönel, sana olan takarrubumuzu kabul eyle, bize rahmet güzüyle nazar eyle; öyle bir rahmet ki, onun sayesinde indindeki kerâmete kâmil olarak kavuşalım; sonra o nazarını öz cömertliğinle bizden çevirme ve bize onun ceddinin havuzundan onun kadehi ve onun eliyle öylesine âfiyetle kana kana içir ki, artık ondan sonra hiçbir zaman susamak söz konusu olmasın, ey şefkatlilerin en şefkatlisi.”
——————————————————————————–
[1]- Adem (a.s)
[2]- Nuh (a.s)
[3]- Hz. İbrahim (a.s)
[4]- Hz. Musa (a.s)
[5]- Hz. İsa (a.s)
[6]- Mekkeye
[7] – Ahzap/33.
[8] – Sebe/47.
[9] – Furkan/57.
[10] – İlk azgından maksat, Hz. Salih’in mucize olarak kayadan çıkardığı devesini katleden zalimdir.
[11] – A’raf/128.
[12] – İsrâ/108.
[13] – Dosdoğru yol, Hz. Ali’nin ismidir. Zira Hz. Resul, Hz. Ali’ye hitaben: “Dosdoğru yol sensin ey Ali” buyurmuştur.
[14] – Kur’an-ı Kerim’in Nebe suresinde geçen Büyük Haber’e işaret edilmektedir. Allah Resulü insanların sorgulanacağı bu büyük haberden maksadın da Hz. Ali’nin velayeti olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla Büyük Haber de o hazretin ismidir.
[15] – Dağ ismi.
[16] – Dağ ismi.

RAMAZAN AYINA GİRMEDEN OKUNACAK DUA
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
Hamd Allah’a mahsustur; öyle bir zattır ki O’nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir zanaatçının yaptığı O’nun yaptığı şey gibi değildir. O, büyük cömerttir. Her çeşit mahluku yarattı. Hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiç bir sır O’na gizli kalmaz. Onun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükafatlandıran; kanaat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab’ı (Kur’an’ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O’ndan başka ilah yoktur. Hiç bir şey O’na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif ve habirdir (hiç bir şey O’na gizli kalmaz ve her şeyin inceliğinden haberdardır, agâhtır).
Allah’ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şehadet ediyor ve ikrar ediyorum ki Rabb’im sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın; sonra beni sülblere yerleştirdin. Beni -var olmamı engelleyebilecek- her türlü vakıa, asırlar ve yılların değişimi ve olaylarından korudun.
Böylece geçmiş günlerde ve asırlar boyu beni baba sülbünden anne rahmine aktardın. Bana karşı şefkat, lütuf ve ihsanınla beni, senin ahdini bozan ve peygamberlerini yalanlayan küfür ve dalalet önderlerinin saltanat sürdükleri bir zamanda dünyaya getirmedin. Sen beni, senden şefkat ve bana da lütuf olsun diye, hidayette benden öne geçenlerin (Hz. Muhammed’in) zamanında dünyaya getirdin, hidayetini bana kolaylaştırdın ve bu hidayetle beni yoğurdun.
Bundan önce de, güzel yaratılışın ve bol nimetlerinle bana şefkat gösterdin. Beni -ikinci aşamada- nütfeden yarattın. Et, kan ve deriden ibaret olan üç zulmet arasına yerleştirdin. Yaratılışımı bana göstermedin ve bu hususta bana hiç bir şey bırakmadın. Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Dadıların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli annelerle beni her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan korudun.
Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın. Şanın yücedir ey Rahim ve Rahman; konuşmaya başladığımda bana bol nimetlerini tamamladın, her geçen yıl beni daha çok terbiye ettin; yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın; şöyle ki seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin acayip hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni şuurlandırdın, bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeği tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeği üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın.
Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın. Bana tüm nimetlerini tamamlayıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı. Seni çağırdığımda bana icabet ettin, hacet istediğimde hacetimi verdin, sana itaat ettiğimde beni mükafatlandırdın, şükrettiğimde bana nimetini artırdın. Bütün bunların nedeni bana nimetini tamamlayıp lütufta bulunmandır. Sen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehsin, münezzehsin; varlıkları yaratan ve meydana getiren ve tekrar kendine döndüren sensin. Hamda lâyık olan sensin; şanın yücedir; isimlerin mukaddestir; nimetlerin büyüktür. Allah’ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?!
Ey Rabb’im! Senin bana nimetlerin sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur. Allah’ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdığın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten çoktur.
İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle, içimde saklı hakikatlerle, gözümün nurunun mecrasının bağlarıyla, anlımın safhasının hatlarıyla, solunum yolumun delikleriyle, burun kemiğimin yumuşak bölümüyle, kulak perdemin ses algılayan organıyla, dudaklarımın içinde gizli olan şeyle, dilimin ses hareketiyle, üst ve alt çenemin irtibat merkezleriyle, dişlerimin çıktığı yerlerle, yiyecek ve içeceklerimi tatma duyumla, beynimi kapsayan kafatasımla, boyun damarlarımla, göğüs kafesimin kapsadığı organlarla, şah damarımla, kalbimin perdesinin avizesiyle, ciğerimin kenarına bitişen parçalarla, kaburgalarımın kapsadığı şeylerle, kaslarımın bağlandığı yerle, faal uzuvlarımın açılıp kapanışıyla, parmaklarımın ucuyla, etimle, kanımla, saçımla, derimle, asabımla, bağırsağımla, kemiğimle, beynimle, damarlarımla, tüm uzuvlarımla ve bebek oluşumdan itibaren oluşan uzuvlarımla, yeryüzünün benden aldığı şeylerle, uykumla, uyaklığımla, sükunetimle ve yine rüku ve secdelerimin hareketleriyle şehadet ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam, yerine getiremem; bunu ancak seni lütfünle yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedi ve köklü bir şükrü gerektirmektedir.
Evet, ben ve sayanlar senin geçmiş ve gelecek nimetlerini saymaya veya nimetlerinin zamanlarını hesaplamaya çalışsak hiçbir zaman sayamayız. Ben kim senin nimetlerini saymak kim? Oysa sen konuşkan Kitab”ında ve sadık haberinde, Allah’ın nimetlerini saymaya çalışsanız, sayıp bitiremezsiniz buyurmuşsun.
Allah’ım! Peygamberlerin ve elçilerine iblağ edilen ve vahiyle onlara indirdiğin ve bu vasıtayla dini onlara yasadığın Kitab’ın ve haberlerin doğrudur. Ancak ben tüm çabam ve gayretimle kapasitemce inanarak ve yakin ederek diyorum ki: Hamd ve övgü, kendine miras alacak bir evlat edinmeyen, yaratılışta kendisine muhalefet edecek mülkünde ortağı olmayan ve dünyayı yaratışında kendisine yardım edecek bir yardımcısı olmayan Allah’a mahsustur. Münezzehtir, münezzehtir -çocuğu ve ortağı olmaktan-. Eğer o ikisinde -gökte ve yerde- Allah’tan başka bir ilah olsaydı fesat çıkardı ve dağılırlardı.
Tek, bir, ihtiyacı olmayan, doğmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allah münezzehtir. Allah’a hamdolsun; öyle bir hamd ki yakınlaştırılmış meleklere ve gönderilmiş peygamberlere denktir. Allah’ın salat ve selamı seçtiği kulu, peygamberlerin sonuncusu Muhammed’e ve onun tertemiz, arınmış ve muhlis kılınmış Ehl-i Beyt’ine olsun.
Sonra İmam (a.s) gözlerinden yaşlar aktığı halde daha fazla bir rağbetle şöyle devam etti:
Allah’ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaştırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim. Allah’ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlas, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl, kulağımı ve gözümü (işiten ve gözümün nuru çocuklarımı) benim iki mirasçım kıl ve hakkımda zulmedene karşı bana yardım et ve bunda intikam ve galibiyetimi bana göster ve gözlerimi aydınlat. Allah’ım! Sıkıtımı gider, kusurumu ört, hatalarımı bağışla, şeytanımı benden uzaklaştır, zimmetimi serbestliğe çıkar (üzerimde hiçbir hak kalmasın); ve ey Rabb’im, dünya ve ahirette benim için yüksek bir derece ver.
Allah’ım! Beni yaratıp, duyan ve gören yaptığın için sana hamd olsun. Beni yaratmaya ihtiyacın olmadığı halde hakkımda bir rahmet olarak beni yarattığın ve azalarımı birbirine uygun, düzgün kıldığın için sana hamdolsun. Rabb’im; beni icat ettiğin ve yaratılışımı dengeli kıldığın gibi; Rabb’im, beni yarattığın ve yüzümü güzel kıldığın gibi; Rabb’im, bana ihsanda bulunduğun ve afiyet verdiğin gibi; Rabb’im, afetlerden koruduğun ve muvaffak kıldığın gibi; Rabb’im, nimet verdiğin ve hidayet ettiğin gibi; Rabb’im, seçtiğin ve bütün hayırlardan verdiğin gibi; Rabb’im, beni yedirdiği ve içirdiği gibi; Rabb’im, ihtiyaçsız kıldığın ve hoşnut ettiğin gibi; Rabb’im, bana yardım ettiğin ve izzet verdiğin gibi; Rabb’im, bana keramet elbisesi giydirdiğin ve yarattığın şeylerden yeteri kadar bana verdiğin gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bana zamanın sıkıntıları, gece ve gündüzün çekişmeleri karşısında yardım et. Beni dünyanın ıstıraplarından ve ahiretin kederlerinden kurtar ve yeryüzünde zalimlerin yaptıkları -kötülükler-den beni koru.
Allah’ım! Endişelendiğim şeylerden bana güven ver, korktuğum şeylerden beni koru, nefsimi ve dinimi koru, yolculuğumda beni koru, mal ve ailemde benden geriye salih bir evlat bırak. Bana verdiğin rızıklara bereket ver. Beni kendi yanımda alçak gönüllü kıl ve halkın gözünde ise yücelt; cinlerin ve insanların kötülüğünden beni selamet kıl; günahımdan dolayı beni rezil etme, içimde gizli olan şeyden dolayı beni cezalandırma, amelimden dolayı beni (azap ve belalara) müptela etme, nimetlerini benden alma ve beni kendinden başkasına bırakma. Rabb’im! Beni kime bırakıyorsun? Akrabalık bağını koparacak olan bir akrabaya mı?
Yoksa bana öfkelenen uzak ve yabancıya mı? Ya da beni zayıf düşürecek olan birine mi? Oysa sen benim Rabb’imsin, işlerimin sahibisin; garipliğimi, kimsesizliğimi ve menzilimin uzaklığını ve işlerimin sahibi kıldığın kimse karşısında zilletimi sana şikayet ediyorum. Allah’ım! Gazabını bana helal kılma; eğer sen bana gazap etmezsen başkalarından endişem olmaz. Münezzehsin sen. Senin bana afiyetin geniştir; o halde senden diliyorum ki ey Rabb’im, yeryüzünün ve göklerin kendisiyle aydınlandığı, karanlıkların aydınlığa kavuştuğu ve öncekilerin ve sonrakilerin kendisiyle ıslah olduğu veçhinin nuru hürmetine beni kendi gazabın üzerine öldürme, öfkeni benim üzerime indirme, bundan (ölmeden) önce benden razı olmamak için istediğin kadar bana zorluk göster. Senden başka hak yoktur.
Mekke’nin, Meş’ar-ul Ham’ın, bereketli ve insanlar için güvenli kıldığın Beyt-ul Atik’in Rabb”isin. Ey sabrıyla çok günahları bağışlayan, ey lütfüyle nimetleri indiren, ey kendi keremiyle çok büyük bağışla bulunan, ey zor günlerimde dayanağım, ey yalnızlığımda arkadaşım, ey sıkıntılarımda imdadıma koşan ve ey veli nimetim benim! Ey Rabb’im ve babalarım İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub’un Rabb’i ve ey Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabb’i ve ey peygamberlerin sonuncusu Muhammed”in ve onun seçkin Ehl-i Beyt’inin Rabb’i ve ey Tevrat, İncil, Zebur’u ve Furkan’ı (Kur’an’ı) indiren, Kâf Ha Ya Ayn Sâd, Tâ Hâ, Ya Sîn ve Kur”an-ı Hekim’in Rabb’i! Yollar tüm genişliğine rağmen bana zorlaşınca ve yer tüm bolluğuyla bana daralınca sığınağım sensin; eğer senin rahmetin olmasaydı kesinlikle ben helak olanlardan olurdum. Beni hatalardan alıkoyan sensin; eğer benim -günahlarımın- üzerini örtmeseydin kesinlikle rezil olanlardan olurdum.
Yardımınla düşmanlarıma karşı beni destekleyen sensin; eğer senin yardımın olmasaydı mağlup düşenlerden olurdum. Ey yücelik ve üstünlüğü kendine has kılan, izzetiyle dostları aziz olan, ey padişahların boynuna zillet halkasını geçiren ve heybetinden padişahların kendisinden korktuğu zat; ey gözlerin ihanetini ve göğüslerde gizli olanı, zaman ve asırların geleceklerini bilen; ey nasıl olduğunu kendisinden başka hiç kimse bilmeyen, ey ne olduğunu kendisinden başkası bilmeyen, ey yeryüzünü su üstünde tutan ve gökyüzüyle havayı kapatan, ey en güzel isimler kendisinin olan, ey hiçbir zaman kesilmeyen ihsan sahibi, ey -Mısır- kervanını Yusuf’u kurtarmak- için Kafr çölünde tutup onu kuyudan çıkaran, ey Yusuf’u kölelikten sonra padişah yapan, ey üzüntüden gözleri ağardıktan sonra üzüntüsünü sabırla gizleyen Yakub’a Yusuf’u döndüren, ey Eyyub’tan zorluk ve sıkıntıyı gideren ve yaşlandıktan sonra -çocuk sahibi olan- İbrahim’in elini, oğlunu kesmekten alıkoyan, ey Zekeriyya’nın duasını kabul ederek ona Yahya’yı veren ve onu yalnız ve kimsesiz bırakmayan, ey Yunus’u balığın karnından dışarı çıkaran, ey denizi İsrailoğulları için yarıp onları kurtaran, Firavun ve ordusunu boğan, ey rüzgarları rahmet -yağmuru- müjdeleyicisi olarak gönderen, ey kendine karşı günah işleyen kullarını cezalandırmada acele etmeyen, ey sürekli senin nimetlerinle nimetlendikleri ve senin rızkını yedikleri halde diğerlerine tapmakta olan sihirbazları, uzun bir zaman inkâr edip sürekli kendisine düşmanlık etmeleri, karşı çıkmaları ve peygamberlerini yalanlamalarından sonra kurtaran; ya Allah, ya Allah; ey kainatı yoktan var eden, ey eşi olmayan yaratıcı,
Ey hiçbir zaman fani olmayacak sürekli, ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan, ey ölüleri dirilten, ey herkesin başına kazandığını getiren, ey kendisine az şükrettiğim halde beni mahrum etmeyen, hatalarım çok olmasına rağmen beni rezil etmeyen, beni günah işlerken gördüğü halde insanlara tanıtarak haysiyetimi dökmeyen, ey bana sayısız bağışlarda bulunan ve nimetlerini telafi edemediğim; ey bana hayır ve ihsanla yönelen, benim ise kendisine günah ve isyanla yöneldiğim, ey nimetine şükretmeyi öğrenmeden beni imana hidayet eden, ey hastayken çağırdığımda bana şifa veren, çıplakken beni giydiren, açken beni doyuran, susuzken beni suya doyuran, zelilken bana izzet veren, cahilken beni bilgilendiren, yalnızken -yalnızlığımı- çokluğa dönüştüren, gayıp ve vatanımdan uzakken beni geri döndüren, fakirken beni zenginleştiren, yardım istediğimde bana yardım eden, zenginken nimetini benden almayan ve bütün bunları senden istemekten sakındığım halde kendiliğinden vermeye başlayan; o halde hamd ve şükür sana mahsustur; ey sıkıntılarımı gideren, duamı kabul eden, kusur ve ayıbımı örten, günahımı bağışlayan, beni isteklerime kavuşturan ve düşmanıma karşı zafere ulaştıran; eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.
Ey mevlam! Bağışta bulunan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmelleştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, -hatalardan- koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin, üstünsün, yücesin; o halde hamd sürekli sana hastır, sabit ve ebedi şükür sana mahsustur. Ben ise ya Rabb’im! Günahlarımı itiraf ediyorum, günahlarımı bağışla; kötülük yapan benim, hata yapan benim, günahına ısrar eden benim, cahillik yapan benim, gaflet eden benim, yanlışlık yapan benim, kendine dayanan benim, -günahında- kasıtlı olan benim, söz veren ve sözünde durmayan benim, ahdini bozan benim, -misakını- ikrar eden benim, nimetlerini itiraf eden ve sonra yine günahlarına dönen benim; o halde günahlarımı bağışla; ey kullarının günahları kendisine zarar vermeyen, kullarının itaatine ihtiyacı olmayan ve kullarından iyi amel yapanı kendi yardım ve rahmetiyle ona muvaffak kılan!
O halde hamd sana mahsustur ey Rabb’im ve mevlam. Ey Rabb’im! Sen bana emrettin, ben ise sana itaatsizlik ettim; sen beni sakındırdın, ben ise senin sakındırdığın şeyi işledim; şimdi ise artık ne mazeret gösterebileceğim bir bahanem var ve ne de yardım alabileceğim bir desteğim. O halde hangi vesileyle sana geleyim ey mevlam?! Kulağımla mı, gözümle mi, dilimle mi, elimle mi, ayağımla mı? Bunların hepsi, kendileriyle sana karşı itaatsizlik ettiğim senin nimetin değil mi?! Ey mevlam! Sen hücceti tamamladın ve yolu ben kendime kapadım -haklısın ve ben sorumluyum-. Ey günahımı babalardan ve analardan örterek onların bana eziyetini önleyen, akrabalarımdan ve kardeşlerimden örterek beni kınamalarını engelleyen, sultanlardan örterek beni cezalandırmalarına mani olan! Ey mevlam! Eğer senin benim hakkımda bildiğin şeyi onlar da bilseydiler bir daha bana bakmaz, beni kendilerinden uzaklaştırır ve ilişkilerini benden keserlerdi. Ey Rabb’im, şimdi ben ey mevlam, senin huzurunda huzu içinde, zelil, çaresiz ve hakirim; ne mazeret getireceğim bir bahanem, ne yardım alabileceğim bir desteğim, ne sebep gösterebileceğim bir delil var; ne de günah işlemediğimi ve çirkin bir iş yapmadığımı söyleyebilirim ve eğer inkar edecek olsam da ey mevlam, bunun bir yararı olmaz bana! Nasıl yapabilirim ki bunu, oysa tüm uzuvlarım aleyhime tanıktırlar ve ben kesinlikle biliyorum ki büyük günahlarımdan dolayı sen beni sorguya çekersin; sen zulmetmeyen adil bir hakimsin; senin adaletin beni helak edersin; ben senin adaletinden sana sığınıyorum. Rabb’im! Bana hücceti tamamladıktan sonra beni cezalandıracak olursan, bu benim günahlarımdan dolayıdır ve eğer beni affedecek olursan, bu da senin sabrın, bağışın ve ihsanından dolayıdır. Senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben zalimlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben bağışlanma dileyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben seni tek bilenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben korkanlardan oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben -senin azabından- endişe edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben ümit edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben yönelenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben lâ ilahe illallah söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben isteyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tesbih edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tekbir söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni; sen benim Rabb”im ve geçmiş babalarımın Rabb’isin. Allah’ım! Bu, seni ululayan senamdır, senin tekliğini anmakta benim ihlasımdır, senin saydığım nimetlerine ikrarımdır; her ne kadar ikrar etsem de onların çokluğundan, fazlalığından, açıklığından ve varlıklarının benden önceliğinden dolayı onları saymaya gücüm yetmez; beni yarattığın andan itibaren onların tümü için benden ahd aldın ve hayatımın başından beni fakirlikten zenginliğe ulaştırdın, ben -kendime zulmedenlerden oldum; sıkıntımı giderdin, kolaylık ve rahatlığa sebep oluşturdun, zorlukları defettin, çaresizliğimi giderdin, bedenime sağlık verdin, dinime selamet verdin ve eğer nimetlerini saymam için dünyanın başından sonuna kadar bütün herkes bana yardımcı olsa, ne ben ve ne de onlar nimetlerini sayıp bitirmeye gücümüz yetmez.
Sen kutsal ve yücesin; kerim, ulu ve Rahim bir Rabb’sin. Nimetlerin sayılmaz, senaların söylenip bitirilmez, ihsanların telafi edilmez; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bize nimetlerini tamamla, sana itaatle bizi saadete erdir; Sen münezzehsin, senden başka ilah yoktur. Allah’ım! Sen sıkıntısı olanlara icabet edersin, kötülüğü giderirsin, kederi olanlara yardım edersin, hastaya şifa verirsin, fakiri zenginleştirirsin, kırığı onarırsın, küçüğe merhamet edersin, büyüğe yardım edersin; senden başka destek yoktur, senden üstün bir kudret yoktur, sen yücesin, büyüksün; ey esirleri kurtaran, ey küçük çocuğa rızk veren, ey korkup sığınak dileyenlerin sığınağı, ey ortağı ve veziri olmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bu ikindi vakti kullarından birine verdiğin nimetlerin en üstününü bana ver. Kullarına verdiğin zahiri nimetlerden ve sürekli yenilediğin batini nimetlerden, bertaraf ettiğin belalardan, giderdiğin sıkıntılardan, duyduğun (kabul ettiğin) dualardan, kabul ettiğin iyiliklerden ve örttüğün günahlardan (bana bu nimetlerden ver); gerçekten sen lütuf sahibisin, her şeyden haberin var ve sen her şeye kadirsin. Allah’ım! Sen kendisinden istenilen en yakın kişisin, en hızlı icabet edensin, en cömert affedensin, en fazla bağışta bulunansın, kendisinden istenileni en iyi duyansın; ey dünya ve ahiretin esirgeyen ve bağışlayanı; senin gibi bir istenilen yoktur, senden başka bir hedef ve arzu yoktur. Çağırdığımda bana icabet edersin, senden istediğimde bana verirsin, sana yöneldiğimde bana şefkat gösterirsin, sana yakardığımda bana yetersin.
Allah’ım! Kulun, elçin ve peygamberin Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’inin tümüne rahmet eyle, nimetlerini bize tamamla, bağışlarını bize tatlı kıl, bizi sana şükredenlerden ve senin nimetlerini ananlardan yaz; amin ey alemlerin Rabb’i. Allah’ım! Ey malik olan ve güç yetiren, güç yetiren ve kahreden, kendisine karşı günah işlenen ve -günahı- örten, kendisinden bağışlanma dilenen ve bağışlayan, ey talep eden yönelenlerin hedefi, ümit edenlerin ümidinin zirvesi, ey ilmi her şeyi kuşatan ve rafeti, şefkati ve sabrı özür dileyenleri kapsayan. Allah’ım! Peygamberin, elçin, yaratıklarının arasından seçtiğin, vahyine emin kıldığın, müjdeleyici ve korkutucu, parlak -hidayet- lambası olan ve kendisiyle Müslümanlara minnet bıraktığın ve alemlere rahmet kıldığın Muhammed’le şereflendirdiğin ve yücelttiğin bu ikindi vakti sana yöneliyoruz.
Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle; nitekim Muhammed senin rahmetine lâyıktır; ey yüce. Ona ve seçkin, tertemiz Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bizi af hediyenle ört. Feryat ve figanlar çeşitli dillerle sana yükselmektedir. O halde Allah’ım, bu ikindi vakti kulların arasında taksim ettiğin bütün hayırlardan, hidayet ettiğin nurdan, yaydığın rahmetten, giydirdiğin afiyet elbisesinden ve yaydığın rızktan bize de pay ver; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah’ım! Bu anda bizi kurtuluşa ermiş, saadete kavuşmuş, iyiliğe ulaşmış ve faydalanmış kıl; bizi ümitsizliğe kapılanlardan kılma, bizi rahmetinden mahrum etme, bizi arzuladığımız lütfünden nasipsiz etme, bizi rahmetinden mahrum etme, ihsanından ümit ettiğimiz lütfünü bizden engelleme, bizi umutsuz geri çevirme, kapından kovulmuşlardan etme; ey cömertlerin en cömerdi ve ye kerimlerin en kerimi!
Yakinle sana yüz tuttuk, Beyt-i Haram’ına davetine lebbeyk dedik ve onun ziyaretini kastettik; o halde onun amellerinde bize yardımcı ol, haccımızı kemale erdir, bizi affet ve bize afiyet ver; elimizi sana uzattık ve zilletle günahlarımızı itiraf etmekteyiz. Allah’ım! Bu ikindi vakti senden istediğimiz şeyi bize ver ve senden yapmanı niyaz ettiğimiz şeyi yap; bize senden başka yetecek yoktur, senden başka Rabb”imiz yoktur; hükmün hakkımızda geçerlidir, ilmin bizi kuşatmıştır, hakkımızda hükmün adalettir; bizim için hayrı takdir et ve bizi hayır ehlinden kıl. Allah’ım! Cömertliğinle bize büyük mükafat, iyi birikim ve sürekli huzur ver; bizim tüm günahlarımızı bağışla, bizi helak olanlarla helak etme, rahmetini ve rafetini bizden çevirme; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah’ım! Bu anda bizi, senden hacet istemeleri peşinden hacetlerini verdiklerinden, sana şükretmeleri peşinden kendilerine nimetlerini artırdıklarından, sana tevbe ettiklerinde tevbelerini kabul ettiklerinden, bütün günahlarından uzaklaştıklarında bağışladıklarından eyle; ey celal ve ikram sahibi. Allah’ım! Bize başarı ve güç ver; ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı, yakarışımızı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Ey kirpiklerin kapanışı, gözlerin kırpışı, içlerde gizli olan ve kalplerde saklı olanlar kendisine gizli olmayan; evet, senin ilmin bütün bunları saymış ve hilmin kapsamıştır; sen zalimlerin söylediklerinden münezzeh ve çok yücesin. Yedi kat gökler, yerler ve bunların arasındakiler seni tesbih etmekteler; seni tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. O halde hamd, yücelik ve üstünlük senindir, ey celal ve ikram sahibi, ey lütuf ve ihsanların ve büyük bağışların sahibi! Sen cömert ve kerimsin, yumuşak ve rahimsin. Allah’ım! Helal rızkını bana artır, vücuduma ve dinime afiyet ver, korkuma emniyet ver ve beni cehennem ateşinden kurtar. Allah’ım! Beni hilene müptela etme (tedbirinle beni cezalandırma), ansızın gelen azaba duçar etme, beni rezil etme; cinlerin ve insanların kötülüğünü benden uzaklaştır.
Sonra İmam, mübarek başını gök yüzüne doğru kaldırdı ve gözlerinden yaşlar aktığı bir halde yüksek sesle şöyle devam etti:
Ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey en süratli hesaba çeken ve ey merhametlilerin en merhametlisi! Muhammed”e ve değerli ve kutlu Ehl-i Beyt”ine rahmet eyle. Allah’ım! Senden, bana verdiğinde, benden alıkoyduğun şeylerin artık bana zarar dokundurmayacağı ve benden alıkoyduğunda artık verdiğin şeylerin bana yararı olmayacağı hacetimi istiyorum. Beni cehennemden kurtar; senden başka ilah yoktur; teksin, ortağın yoktur; mülk senindir, hamd sana mahsustur ve senin her şeye gücün yeter; ey Rabb’i, ey Rabb’i, ey Rabb’i!
MEFATIHUL CİNAN S. 566
Hamd Allah’a mahsustur; öyle bir zattır ki O’nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir zanaatçının yaptığı O’nun yaptığı şey gibi değildir. O, büyük cömerttir. Her çeşit mahluku yarattı. Hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiç bir sır O’na gizli kalmaz. Onun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükafatlandıran; kanaat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab’ı (Kur’an’ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O’ndan başka ilah yoktur. Hiç bir şey O’na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif ve habirdir (hiç bir şey O’na gizli kalmaz ve her şeyin inceliğinden haberdardır, agâhtır).
Allah’ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şehadet ediyor ve ikrar ediyorum ki Rabb’im sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın; sonra beni sülblere yerleştirdin. Beni -var olmamı engelleyebilecek- her türlü vakıa, asırlar ve yılların değişimi ve olaylarından korudun.
Böylece geçmiş günlerde ve asırlar boyu beni baba sülbünden anne rahmine aktardın. Bana karşı şefkat, lütuf ve ihsanınla beni, senin ahdini bozan ve peygamberlerini yalanlayan küfür ve dalalet önderlerinin saltanat sürdükleri bir zamanda dünyaya getirmedin. Sen beni, senden şefkat ve bana da lütuf olsun diye, hidayette benden öne geçenlerin (Hz. Muhammed’in) zamanında dünyaya getirdin, hidayetini bana kolaylaştırdın ve bu hidayetle beni yoğurdun.
Bundan önce de, güzel yaratılışın ve bol nimetlerinle bana şefkat gösterdin. Beni -ikinci aşamada- nütfeden yarattın. Et, kan ve deriden ibaret olan üç zulmet arasına yerleştirdin. Yaratılışımı bana göstermedin ve bu hususta bana hiç bir şey bırakmadın. Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Dadıların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli annelerle beni her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan korudun.
Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın. Şanın yücedir ey Rahim ve Rahman; konuşmaya başladığımda bana bol nimetlerini tamamladın, her geçen yıl beni daha çok terbiye ettin; yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın; şöyle ki seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin acayip hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni şuurlandırdın, bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeği tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeği üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın.
Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın. Bana tüm nimetlerini tamamlayıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı. Seni çağırdığımda bana icabet ettin, hacet istediğimde hacetimi verdin, sana itaat ettiğimde beni mükafatlandırdın, şükrettiğimde bana nimetini artırdın. Bütün bunların nedeni bana nimetini tamamlayıp lütufta bulunmandır. Sen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehsin, münezzehsin; varlıkları yaratan ve meydana getiren ve tekrar kendine döndüren sensin. Hamda lâyık olan sensin; şanın yücedir; isimlerin mukaddestir; nimetlerin büyüktür. Allah’ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?!
Ey Rabb’im! Senin bana nimetlerin sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur. Allah’ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdığın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten çoktur.
İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle, içimde saklı hakikatlerle, gözümün nurunun mecrasının bağlarıyla, anlımın safhasının hatlarıyla, solunum yolumun delikleriyle, burun kemiğimin yumuşak bölümüyle, kulak perdemin ses algılayan organıyla, dudaklarımın içinde gizli olan şeyle, dilimin ses hareketiyle, üst ve alt çenemin irtibat merkezleriyle, dişlerimin çıktığı yerlerle, yiyecek ve içeceklerimi tatma duyumla, beynimi kapsayan kafatasımla, boyun damarlarımla, göğüs kafesimin kapsadığı organlarla, şah damarımla, kalbimin perdesinin avizesiyle, ciğerimin kenarına bitişen parçalarla, kaburgalarımın kapsadığı şeylerle, kaslarımın bağlandığı yerle, faal uzuvlarımın açılıp kapanışıyla, parmaklarımın ucuyla, etimle, kanımla, saçımla, derimle, asabımla, bağırsağımla, kemiğimle, beynimle, damarlarımla, tüm uzuvlarımla ve bebek oluşumdan itibaren oluşan uzuvlarımla, yeryüzünün benden aldığı şeylerle, uykumla, uyaklığımla, sükunetimle ve yine rüku ve secdelerimin hareketleriyle şehadet ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam, yerine getiremem; bunu ancak seni lütfünle yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedi ve köklü bir şükrü gerektirmektedir.
Evet, ben ve sayanlar senin geçmiş ve gelecek nimetlerini saymaya veya nimetlerinin zamanlarını hesaplamaya çalışsak hiçbir zaman sayamayız. Ben kim senin nimetlerini saymak kim? Oysa sen konuşkan Kitab”ında ve sadık haberinde, Allah’ın nimetlerini saymaya çalışsanız, sayıp bitiremezsiniz buyurmuşsun.
Allah’ım! Peygamberlerin ve elçilerine iblağ edilen ve vahiyle onlara indirdiğin ve bu vasıtayla dini onlara yasadığın Kitab’ın ve haberlerin doğrudur. Ancak ben tüm çabam ve gayretimle kapasitemce inanarak ve yakin ederek diyorum ki: Hamd ve övgü, kendine miras alacak bir evlat edinmeyen, yaratılışta kendisine muhalefet edecek mülkünde ortağı olmayan ve dünyayı yaratışında kendisine yardım edecek bir yardımcısı olmayan Allah’a mahsustur. Münezzehtir, münezzehtir -çocuğu ve ortağı olmaktan-. Eğer o ikisinde -gökte ve yerde- Allah’tan başka bir ilah olsaydı fesat çıkardı ve dağılırlardı.
Tek, bir, ihtiyacı olmayan, doğmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allah münezzehtir. Allah’a hamdolsun; öyle bir hamd ki yakınlaştırılmış meleklere ve gönderilmiş peygamberlere denktir. Allah’ın salat ve selamı seçtiği kulu, peygamberlerin sonuncusu Muhammed’e ve onun tertemiz, arınmış ve muhlis kılınmış Ehl-i Beyt’ine olsun.
Sonra İmam (a.s) gözlerinden yaşlar aktığı halde daha fazla bir rağbetle şöyle devam etti:
Allah’ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaştırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim. Allah’ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlas, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl, kulağımı ve gözümü (işiten ve gözümün nuru çocuklarımı) benim iki mirasçım kıl ve hakkımda zulmedene karşı bana yardım et ve bunda intikam ve galibiyetimi bana göster ve gözlerimi aydınlat. Allah’ım! Sıkıtımı gider, kusurumu ört, hatalarımı bağışla, şeytanımı benden uzaklaştır, zimmetimi serbestliğe çıkar (üzerimde hiçbir hak kalmasın); ve ey Rabb’im, dünya ve ahirette benim için yüksek bir derece ver.
Allah’ım! Beni yaratıp, duyan ve gören yaptığın için sana hamd olsun. Beni yaratmaya ihtiyacın olmadığı halde hakkımda bir rahmet olarak beni yarattığın ve azalarımı birbirine uygun, düzgün kıldığın için sana hamdolsun. Rabb’im; beni icat ettiğin ve yaratılışımı dengeli kıldığın gibi; Rabb’im, beni yarattığın ve yüzümü güzel kıldığın gibi; Rabb’im, bana ihsanda bulunduğun ve afiyet verdiğin gibi; Rabb’im, afetlerden koruduğun ve muvaffak kıldığın gibi; Rabb’im, nimet verdiğin ve hidayet ettiğin gibi; Rabb’im, seçtiğin ve bütün hayırlardan verdiğin gibi; Rabb’im, beni yedirdiği ve içirdiği gibi; Rabb’im, ihtiyaçsız kıldığın ve hoşnut ettiğin gibi; Rabb’im, bana yardım ettiğin ve izzet verdiğin gibi; Rabb’im, bana keramet elbisesi giydirdiğin ve yarattığın şeylerden yeteri kadar bana verdiğin gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bana zamanın sıkıntıları, gece ve gündüzün çekişmeleri karşısında yardım et. Beni dünyanın ıstıraplarından ve ahiretin kederlerinden kurtar ve yeryüzünde zalimlerin yaptıkları -kötülükler-den beni koru.
Allah’ım! Endişelendiğim şeylerden bana güven ver, korktuğum şeylerden beni koru, nefsimi ve dinimi koru, yolculuğumda beni koru, mal ve ailemde benden geriye salih bir evlat bırak. Bana verdiğin rızıklara bereket ver. Beni kendi yanımda alçak gönüllü kıl ve halkın gözünde ise yücelt; cinlerin ve insanların kötülüğünden beni selamet kıl; günahımdan dolayı beni rezil etme, içimde gizli olan şeyden dolayı beni cezalandırma, amelimden dolayı beni (azap ve belalara) müptela etme, nimetlerini benden alma ve beni kendinden başkasına bırakma. Rabb’im! Beni kime bırakıyorsun? Akrabalık bağını koparacak olan bir akrabaya mı?
Yoksa bana öfkelenen uzak ve yabancıya mı? Ya da beni zayıf düşürecek olan birine mi? Oysa sen benim Rabb’imsin, işlerimin sahibisin; garipliğimi, kimsesizliğimi ve menzilimin uzaklığını ve işlerimin sahibi kıldığın kimse karşısında zilletimi sana şikayet ediyorum. Allah’ım! Gazabını bana helal kılma; eğer sen bana gazap etmezsen başkalarından endişem olmaz. Münezzehsin sen. Senin bana afiyetin geniştir; o halde senden diliyorum ki ey Rabb’im, yeryüzünün ve göklerin kendisiyle aydınlandığı, karanlıkların aydınlığa kavuştuğu ve öncekilerin ve sonrakilerin kendisiyle ıslah olduğu veçhinin nuru hürmetine beni kendi gazabın üzerine öldürme, öfkeni benim üzerime indirme, bundan (ölmeden) önce benden razı olmamak için istediğin kadar bana zorluk göster. Senden başka hak yoktur.
Mekke’nin, Meş’ar-ul Ham’ın, bereketli ve insanlar için güvenli kıldığın Beyt-ul Atik’in Rabb”isin. Ey sabrıyla çok günahları bağışlayan, ey lütfüyle nimetleri indiren, ey kendi keremiyle çok büyük bağışla bulunan, ey zor günlerimde dayanağım, ey yalnızlığımda arkadaşım, ey sıkıntılarımda imdadıma koşan ve ey veli nimetim benim! Ey Rabb’im ve babalarım İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub’un Rabb’i ve ey Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabb’i ve ey peygamberlerin sonuncusu Muhammed”in ve onun seçkin Ehl-i Beyt’inin Rabb’i ve ey Tevrat, İncil, Zebur’u ve Furkan’ı (Kur’an’ı) indiren, Kâf Ha Ya Ayn Sâd, Tâ Hâ, Ya Sîn ve Kur”an-ı Hekim’in Rabb’i! Yollar tüm genişliğine rağmen bana zorlaşınca ve yer tüm bolluğuyla bana daralınca sığınağım sensin; eğer senin rahmetin olmasaydı kesinlikle ben helak olanlardan olurdum. Beni hatalardan alıkoyan sensin; eğer benim -günahlarımın- üzerini örtmeseydin kesinlikle rezil olanlardan olurdum.
Yardımınla düşmanlarıma karşı beni destekleyen sensin; eğer senin yardımın olmasaydı mağlup düşenlerden olurdum. Ey yücelik ve üstünlüğü kendine has kılan, izzetiyle dostları aziz olan, ey padişahların boynuna zillet halkasını geçiren ve heybetinden padişahların kendisinden korktuğu zat; ey gözlerin ihanetini ve göğüslerde gizli olanı, zaman ve asırların geleceklerini bilen; ey nasıl olduğunu kendisinden başka hiç kimse bilmeyen, ey ne olduğunu kendisinden başkası bilmeyen, ey yeryüzünü su üstünde tutan ve gökyüzüyle havayı kapatan, ey en güzel isimler kendisinin olan, ey hiçbir zaman kesilmeyen ihsan sahibi, ey -Mısır- kervanını Yusuf’u kurtarmak- için Kafr çölünde tutup onu kuyudan çıkaran, ey Yusuf’u kölelikten sonra padişah yapan, ey üzüntüden gözleri ağardıktan sonra üzüntüsünü sabırla gizleyen Yakub’a Yusuf’u döndüren, ey Eyyub’tan zorluk ve sıkıntıyı gideren ve yaşlandıktan sonra -çocuk sahibi olan- İbrahim’in elini, oğlunu kesmekten alıkoyan, ey Zekeriyya’nın duasını kabul ederek ona Yahya’yı veren ve onu yalnız ve kimsesiz bırakmayan, ey Yunus’u balığın karnından dışarı çıkaran, ey denizi İsrailoğulları için yarıp onları kurtaran, Firavun ve ordusunu boğan, ey rüzgarları rahmet -yağmuru- müjdeleyicisi olarak gönderen, ey kendine karşı günah işleyen kullarını cezalandırmada acele etmeyen, ey sürekli senin nimetlerinle nimetlendikleri ve senin rızkını yedikleri halde diğerlerine tapmakta olan sihirbazları, uzun bir zaman inkâr edip sürekli kendisine düşmanlık etmeleri, karşı çıkmaları ve peygamberlerini yalanlamalarından sonra kurtaran; ya Allah, ya Allah; ey kainatı yoktan var eden, ey eşi olmayan yaratıcı,
Ey hiçbir zaman fani olmayacak sürekli, ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan, ey ölüleri dirilten, ey herkesin başına kazandığını getiren, ey kendisine az şükrettiğim halde beni mahrum etmeyen, hatalarım çok olmasına rağmen beni rezil etmeyen, beni günah işlerken gördüğü halde insanlara tanıtarak haysiyetimi dökmeyen, ey bana sayısız bağışlarda bulunan ve nimetlerini telafi edemediğim; ey bana hayır ve ihsanla yönelen, benim ise kendisine günah ve isyanla yöneldiğim, ey nimetine şükretmeyi öğrenmeden beni imana hidayet eden, ey hastayken çağırdığımda bana şifa veren, çıplakken beni giydiren, açken beni doyuran, susuzken beni suya doyuran, zelilken bana izzet veren, cahilken beni bilgilendiren, yalnızken -yalnızlığımı- çokluğa dönüştüren, gayıp ve vatanımdan uzakken beni geri döndüren, fakirken beni zenginleştiren, yardım istediğimde bana yardım eden, zenginken nimetini benden almayan ve bütün bunları senden istemekten sakındığım halde kendiliğinden vermeye başlayan; o halde hamd ve şükür sana mahsustur; ey sıkıntılarımı gideren, duamı kabul eden, kusur ve ayıbımı örten, günahımı bağışlayan, beni isteklerime kavuşturan ve düşmanıma karşı zafere ulaştıran; eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.
Ey mevlam! Bağışta bulunan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmelleştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, -hatalardan- koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin, üstünsün, yücesin; o halde hamd sürekli sana hastır, sabit ve ebedi şükür sana mahsustur. Ben ise ya Rabb’im! Günahlarımı itiraf ediyorum, günahlarımı bağışla; kötülük yapan benim, hata yapan benim, günahına ısrar eden benim, cahillik yapan benim, gaflet eden benim, yanlışlık yapan benim, kendine dayanan benim, -günahında- kasıtlı olan benim, söz veren ve sözünde durmayan benim, ahdini bozan benim, -misakını- ikrar eden benim, nimetlerini itiraf eden ve sonra yine günahlarına dönen benim; o halde günahlarımı bağışla; ey kullarının günahları kendisine zarar vermeyen, kullarının itaatine ihtiyacı olmayan ve kullarından iyi amel yapanı kendi yardım ve rahmetiyle ona muvaffak kılan!
O halde hamd sana mahsustur ey Rabb’im ve mevlam. Ey Rabb’im! Sen bana emrettin, ben ise sana itaatsizlik ettim; sen beni sakındırdın, ben ise senin sakındırdığın şeyi işledim; şimdi ise artık ne mazeret gösterebileceğim bir bahanem var ve ne de yardım alabileceğim bir desteğim. O halde hangi vesileyle sana geleyim ey mevlam?! Kulağımla mı, gözümle mi, dilimle mi, elimle mi, ayağımla mı? Bunların hepsi, kendileriyle sana karşı itaatsizlik ettiğim senin nimetin değil mi?! Ey mevlam! Sen hücceti tamamladın ve yolu ben kendime kapadım -haklısın ve ben sorumluyum-. Ey günahımı babalardan ve analardan örterek onların bana eziyetini önleyen, akrabalarımdan ve kardeşlerimden örterek beni kınamalarını engelleyen, sultanlardan örterek beni cezalandırmalarına mani olan! Ey mevlam! Eğer senin benim hakkımda bildiğin şeyi onlar da bilseydiler bir daha bana bakmaz, beni kendilerinden uzaklaştırır ve ilişkilerini benden keserlerdi. Ey Rabb’im, şimdi ben ey mevlam, senin huzurunda huzu içinde, zelil, çaresiz ve hakirim; ne mazeret getireceğim bir bahanem, ne yardım alabileceğim bir desteğim, ne sebep gösterebileceğim bir delil var; ne de günah işlemediğimi ve çirkin bir iş yapmadığımı söyleyebilirim ve eğer inkar edecek olsam da ey mevlam, bunun bir yararı olmaz bana! Nasıl yapabilirim ki bunu, oysa tüm uzuvlarım aleyhime tanıktırlar ve ben kesinlikle biliyorum ki büyük günahlarımdan dolayı sen beni sorguya çekersin; sen zulmetmeyen adil bir hakimsin; senin adaletin beni helak edersin; ben senin adaletinden sana sığınıyorum. Rabb’im! Bana hücceti tamamladıktan sonra beni cezalandıracak olursan, bu benim günahlarımdan dolayıdır ve eğer beni affedecek olursan, bu da senin sabrın, bağışın ve ihsanından dolayıdır. Senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben zalimlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben bağışlanma dileyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben seni tek bilenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben korkanlardan oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben -senin azabından- endişe edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben ümit edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben yönelenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben lâ ilahe illallah söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben isteyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tesbih edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tekbir söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni; sen benim Rabb”im ve geçmiş babalarımın Rabb’isin. Allah’ım! Bu, seni ululayan senamdır, senin tekliğini anmakta benim ihlasımdır, senin saydığım nimetlerine ikrarımdır; her ne kadar ikrar etsem de onların çokluğundan, fazlalığından, açıklığından ve varlıklarının benden önceliğinden dolayı onları saymaya gücüm yetmez; beni yarattığın andan itibaren onların tümü için benden ahd aldın ve hayatımın başından beni fakirlikten zenginliğe ulaştırdın, ben -kendime zulmedenlerden oldum; sıkıntımı giderdin, kolaylık ve rahatlığa sebep oluşturdun, zorlukları defettin, çaresizliğimi giderdin, bedenime sağlık verdin, dinime selamet verdin ve eğer nimetlerini saymam için dünyanın başından sonuna kadar bütün herkes bana yardımcı olsa, ne ben ve ne de onlar nimetlerini sayıp bitirmeye gücümüz yetmez.
Sen kutsal ve yücesin; kerim, ulu ve Rahim bir Rabb’sin. Nimetlerin sayılmaz, senaların söylenip bitirilmez, ihsanların telafi edilmez; Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bize nimetlerini tamamla, sana itaatle bizi saadete erdir; Sen münezzehsin, senden başka ilah yoktur. Allah’ım! Sen sıkıntısı olanlara icabet edersin, kötülüğü giderirsin, kederi olanlara yardım edersin, hastaya şifa verirsin, fakiri zenginleştirirsin, kırığı onarırsın, küçüğe merhamet edersin, büyüğe yardım edersin; senden başka destek yoktur, senden üstün bir kudret yoktur, sen yücesin, büyüksün; ey esirleri kurtaran, ey küçük çocuğa rızk veren, ey korkup sığınak dileyenlerin sığınağı, ey ortağı ve veziri olmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bu ikindi vakti kullarından birine verdiğin nimetlerin en üstününü bana ver. Kullarına verdiğin zahiri nimetlerden ve sürekli yenilediğin batini nimetlerden, bertaraf ettiğin belalardan, giderdiğin sıkıntılardan, duyduğun (kabul ettiğin) dualardan, kabul ettiğin iyiliklerden ve örttüğün günahlardan (bana bu nimetlerden ver); gerçekten sen lütuf sahibisin, her şeyden haberin var ve sen her şeye kadirsin. Allah’ım! Sen kendisinden istenilen en yakın kişisin, en hızlı icabet edensin, en cömert affedensin, en fazla bağışta bulunansın, kendisinden istenileni en iyi duyansın; ey dünya ve ahiretin esirgeyen ve bağışlayanı; senin gibi bir istenilen yoktur, senden başka bir hedef ve arzu yoktur. Çağırdığımda bana icabet edersin, senden istediğimde bana verirsin, sana yöneldiğimde bana şefkat gösterirsin, sana yakardığımda bana yetersin.
Allah’ım! Kulun, elçin ve peygamberin Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’inin tümüne rahmet eyle, nimetlerini bize tamamla, bağışlarını bize tatlı kıl, bizi sana şükredenlerden ve senin nimetlerini ananlardan yaz; amin ey alemlerin Rabb’i. Allah’ım! Ey malik olan ve güç yetiren, güç yetiren ve kahreden, kendisine karşı günah işlenen ve -günahı- örten, kendisinden bağışlanma dilenen ve bağışlayan, ey talep eden yönelenlerin hedefi, ümit edenlerin ümidinin zirvesi, ey ilmi her şeyi kuşatan ve rafeti, şefkati ve sabrı özür dileyenleri kapsayan. Allah’ım! Peygamberin, elçin, yaratıklarının arasından seçtiğin, vahyine emin kıldığın, müjdeleyici ve korkutucu, parlak -hidayet- lambası olan ve kendisiyle Müslümanlara minnet bıraktığın ve alemlere rahmet kıldığın Muhammed’le şereflendirdiğin ve yücelttiğin bu ikindi vakti sana yöneliyoruz.
Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle; nitekim Muhammed senin rahmetine lâyıktır; ey yüce. Ona ve seçkin, tertemiz Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle ve bizi af hediyenle ört. Feryat ve figanlar çeşitli dillerle sana yükselmektedir. O halde Allah’ım, bu ikindi vakti kulların arasında taksim ettiğin bütün hayırlardan, hidayet ettiğin nurdan, yaydığın rahmetten, giydirdiğin afiyet elbisesinden ve yaydığın rızktan bize de pay ver; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah’ım! Bu anda bizi kurtuluşa ermiş, saadete kavuşmuş, iyiliğe ulaşmış ve faydalanmış kıl; bizi ümitsizliğe kapılanlardan kılma, bizi rahmetinden mahrum etme, bizi arzuladığımız lütfünden nasipsiz etme, bizi rahmetinden mahrum etme, ihsanından ümit ettiğimiz lütfünü bizden engelleme, bizi umutsuz geri çevirme, kapından kovulmuşlardan etme; ey cömertlerin en cömerdi ve ye kerimlerin en kerimi!
Yakinle sana yüz tuttuk, Beyt-i Haram’ına davetine lebbeyk dedik ve onun ziyaretini kastettik; o halde onun amellerinde bize yardımcı ol, haccımızı kemale erdir, bizi affet ve bize afiyet ver; elimizi sana uzattık ve zilletle günahlarımızı itiraf etmekteyiz. Allah’ım! Bu ikindi vakti senden istediğimiz şeyi bize ver ve senden yapmanı niyaz ettiğimiz şeyi yap; bize senden başka yetecek yoktur, senden başka Rabb”imiz yoktur; hükmün hakkımızda geçerlidir, ilmin bizi kuşatmıştır, hakkımızda hükmün adalettir; bizim için hayrı takdir et ve bizi hayır ehlinden kıl. Allah’ım! Cömertliğinle bize büyük mükafat, iyi birikim ve sürekli huzur ver; bizim tüm günahlarımızı bağışla, bizi helak olanlarla helak etme, rahmetini ve rafetini bizden çevirme; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah’ım! Bu anda bizi, senden hacet istemeleri peşinden hacetlerini verdiklerinden, sana şükretmeleri peşinden kendilerine nimetlerini artırdıklarından, sana tevbe ettiklerinde tevbelerini kabul ettiklerinden, bütün günahlarından uzaklaştıklarında bağışladıklarından eyle; ey celal ve ikram sahibi. Allah’ım! Bize başarı ve güç ver; ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı, yakarışımızı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Ey kirpiklerin kapanışı, gözlerin kırpışı, içlerde gizli olan ve kalplerde saklı olanlar kendisine gizli olmayan; evet, senin ilmin bütün bunları saymış ve hilmin kapsamıştır; sen zalimlerin söylediklerinden münezzeh ve çok yücesin. Yedi kat gökler, yerler ve bunların arasındakiler seni tesbih etmekteler; seni tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. O halde hamd, yücelik ve üstünlük senindir, ey celal ve ikram sahibi, ey lütuf ve ihsanların ve büyük bağışların sahibi! Sen cömert ve kerimsin, yumuşak ve rahimsin. Allah’ım! Helal rızkını bana artır, vücuduma ve dinime afiyet ver, korkuma emniyet ver ve beni cehennem ateşinden kurtar. Allah’ım! Beni hilene müptela etme (tedbirinle beni cezalandırma), ansızın gelen azaba duçar etme, beni rezil etme; cinlerin ve insanların kötülüğünü benden uzaklaştır.
Sonra İmam, mübarek başını gök yüzüne doğru kaldırdı ve gözlerinden yaşlar aktığı bir halde yüksek sesle şöyle devam etti:
Ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey en süratli hesaba çeken ve ey merhametlilerin en merhametlisi! Muhammed”e ve değerli ve kutlu Ehl-i Beyt”ine rahmet eyle. Allah’ım! Senden, bana verdiğinde, benden alıkoyduğun şeylerin artık bana zarar dokundurmayacağı ve benden alıkoyduğunda artık verdiğin şeylerin bana yararı olmayacağı hacetimi istiyorum. Beni cehennemden kurtar; senden başka ilah yoktur; teksin, ortağın yoktur; mülk senindir, hamd sana mahsustur ve senin her şeye gücün yeter; ey Rabb’i, ey Rabb’i, ey Rabb’i!
MEFATIHUL CİNAN S. 566

ŞABAN AYININ SON GECESİ VE RAMAZANIN İLK GECE DUASI
Allah’ım! İşte halkı hidayet etmek, hidayet için açık delilleri açıklamak ve hakkı batıldan ayırmak için Kur’an’ı indirdiğin mübarek ay gelip çattı.(Allah’ım!) Bu ayda bizi sağlık ve selamet içerisinde tut; bu ayı bizim için selamet eyle ve (sonunda) onu bizden rahatlık ve afiyet içinde teslim al. Ey az olanı kabul edip karşılığında çok mükâfat veren! (Şu) az amelimi benden kabul buyur.
Allah’ım! Benim için her hayra doğru bir yol açmanı ve sevmediğin her şeyden beni alıkoyacak bir engel çıkarmanı diliyorum senden, ey merhametlilerin en merhametlisi! Ey beni ve gizlide yaptığım kötülükleri affeden, ey yaptığım günahlardan dolayı beni (hemen) cezalandırmayan! Affını diliyorum, affını diliyorum, affını diliyorum, ey Kerim(Allah)!
Ey benim ilâhım! Sen bana öğüt verdin, (ama) ben öğüdünü tutmadım; haram kıldığın şeylerden beni sakındırdın, (ama) ben sakınmadım. Huzuruna sunacak bir mazeretim var mı artık?! Sen beni affet, ey Kerim; affını diliyorum, affını diliyorum.
Allah’ım! Ben, ölüm anında rahatlık ve hesap sırasında affını diliyorum senden. Kulunun günahı büyüktür, senin affın iyi olsun, en takva ve en mağfiret ehli olan (Rabbim)! Affını diliyorum, affını diliyorum. Allah’ım! Ben senin kulun ve senin kulun olan bir(babanın) ve cariyen olan(bir annenin) oğluyum; zayıfım ve rahmetine muhtacım; sen ise zenginlik ve bereketi kullarına indirensin. Kahreden ve muktedir yine sensin. Kullarının amellerini saymış, rızklarını bölmüş, dillerini ve renklerini farklı kılmış ve onları ardı ardına yaratmışsın.(Allah’ım!) Kullar senin bildiğini bilemez,(yüce) kadrini ölçemezler. Hepimiz senin rahmetine muhtacız.
(Allah’ım!) Yüzünü benden çevirme; beni, amel, arzu, kaza ve kader açısından yarattıklarının en iyilerinden kıl. Allah’ım! Beni en iyi halde yaşat ve en iyi halde öldür. Evet, dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduğum, sana kavuşmaya müştak ve gazabından korktuğum bir halde, huşulu, ahdine sâdık kalmış, sana teslim olmuş, kitabını tasdik etmiş ve Peygamber’inin sünnetine uymuş bir şekilde (sana kavuşmamı sağla.)
Allah’ım! Kalbimde şüphe, tereddüt, inkâr, yeis (günah) sevinci, isyan, ayyaşlık, azgınlık, kibir, riya, gösteriş, fitne, nifak, küfür, fısk, günah, böbürlenmek veya sevmediğin herhangi bir şey varsa, ey Rabbim, (onları kalbimden silip) yerine, vaadine iman, ahdine sadakat, kaza(ve kaderime) razı olmayı dünyada züht ile yaşamayı, indinde olana rağbet göstermeyi, bilinç ve gönül rahatlığını, ihlaslı bir tövbeyi yerleştir; bütün bunları senden diliyorum ey Âlemlerin Rabbi!
Ey Mabudum! (Sen o kadar hilim ve tahammül sahibisin ki, kulların) hilmine güvenerek sana karşı günah işliyorlar; senin kerem ve cömertliğine güvenerek sana itaat ediyorlar; ama sen onlara, hiç günah işlememişler gibi davranıyorsun.(Allah’ım!) Sana karşı günah işlemeyenlerle ben, yarattığın aynı yeryüzünde yaşamaktayız. O halde bize karşı kendi fazl u kereminle cömert davran ve sürekli bize hayır ve ihsanlar lütfeyle; ey merhametlilerin en merhametlisi!
Allah’ın, daimi rahmeti Muhammed ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun; öyle bir rahmet ki sayı ve miktarını senden başka kimse ölçemesin, ey merhametlilerin en merhametlisi!”
(MEFATİHU’L-CİNAN/ S. 382-384)
Allah’ım! Benim için her hayra doğru bir yol açmanı ve sevmediğin her şeyden beni alıkoyacak bir engel çıkarmanı diliyorum senden, ey merhametlilerin en merhametlisi! Ey beni ve gizlide yaptığım kötülükleri affeden, ey yaptığım günahlardan dolayı beni (hemen) cezalandırmayan! Affını diliyorum, affını diliyorum, affını diliyorum, ey Kerim(Allah)!
Ey benim ilâhım! Sen bana öğüt verdin, (ama) ben öğüdünü tutmadım; haram kıldığın şeylerden beni sakındırdın, (ama) ben sakınmadım. Huzuruna sunacak bir mazeretim var mı artık?! Sen beni affet, ey Kerim; affını diliyorum, affını diliyorum.
Allah’ım! Ben, ölüm anında rahatlık ve hesap sırasında affını diliyorum senden. Kulunun günahı büyüktür, senin affın iyi olsun, en takva ve en mağfiret ehli olan (Rabbim)! Affını diliyorum, affını diliyorum. Allah’ım! Ben senin kulun ve senin kulun olan bir(babanın) ve cariyen olan(bir annenin) oğluyum; zayıfım ve rahmetine muhtacım; sen ise zenginlik ve bereketi kullarına indirensin. Kahreden ve muktedir yine sensin. Kullarının amellerini saymış, rızklarını bölmüş, dillerini ve renklerini farklı kılmış ve onları ardı ardına yaratmışsın.(Allah’ım!) Kullar senin bildiğini bilemez,(yüce) kadrini ölçemezler. Hepimiz senin rahmetine muhtacız.
(Allah’ım!) Yüzünü benden çevirme; beni, amel, arzu, kaza ve kader açısından yarattıklarının en iyilerinden kıl. Allah’ım! Beni en iyi halde yaşat ve en iyi halde öldür. Evet, dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduğum, sana kavuşmaya müştak ve gazabından korktuğum bir halde, huşulu, ahdine sâdık kalmış, sana teslim olmuş, kitabını tasdik etmiş ve Peygamber’inin sünnetine uymuş bir şekilde (sana kavuşmamı sağla.)
Allah’ım! Kalbimde şüphe, tereddüt, inkâr, yeis (günah) sevinci, isyan, ayyaşlık, azgınlık, kibir, riya, gösteriş, fitne, nifak, küfür, fısk, günah, böbürlenmek veya sevmediğin herhangi bir şey varsa, ey Rabbim, (onları kalbimden silip) yerine, vaadine iman, ahdine sadakat, kaza(ve kaderime) razı olmayı dünyada züht ile yaşamayı, indinde olana rağbet göstermeyi, bilinç ve gönül rahatlığını, ihlaslı bir tövbeyi yerleştir; bütün bunları senden diliyorum ey Âlemlerin Rabbi!
Ey Mabudum! (Sen o kadar hilim ve tahammül sahibisin ki, kulların) hilmine güvenerek sana karşı günah işliyorlar; senin kerem ve cömertliğine güvenerek sana itaat ediyorlar; ama sen onlara, hiç günah işlememişler gibi davranıyorsun.(Allah’ım!) Sana karşı günah işlemeyenlerle ben, yarattığın aynı yeryüzünde yaşamaktayız. O halde bize karşı kendi fazl u kereminle cömert davran ve sürekli bize hayır ve ihsanlar lütfeyle; ey merhametlilerin en merhametlisi!
Allah’ın, daimi rahmeti Muhammed ve Ehlibeyt’inin üzerine olsun; öyle bir rahmet ki sayı ve miktarını senden başka kimse ölçemesin, ey merhametlilerin en merhametlisi!”
(MEFATİHU’L-CİNAN/ S. 382-384)

ZİYARET-İ AŞURA
ZİYARET-İ AŞURA
“Selam olsun sana ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ey Peygamberin oğlu! Selam olsun sana ey Emirulmüminin’in oğlu ve vasilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey âlemdeki kadınlarının en üstünü Fatıma’nın oğlu! Selam olsun sana ey gerçek intikamını Allah’ın alacağı ve ey intikamı alınacak olanın oğlu ve ey zulme uğrayıp yalnız kalan! Selam olsun sana ve hareminde seninle birlikte hareminde yatan ruhlara (Kerbela şehitlerine). Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe benden sizlerin hepinize sürekli Allah’ın selamı olsun.
Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Senin musibetin ve sana yapılan şiddetli zulüm bize ve bütün Müslümanlara çok büyük geldi. Senin musibetin göklerde bütün gök ehline de ağır geldi. Öyleyse Siz Ehl-i Beyt’e karşı zulüm ve sitemin temelini atan gruba Allah lanet etsin. Sizi kendi makamınızdan alıkoyan ve Allah’ın size tanımış olduğu makamlarınızdan sizi uzaklaştıran gruba Allah lanet etsin. Allah, sizi katleden gruba lanet etsin, size karşı savaşmak için zemin hazırlayanlara lanet etsin. Ben onlardan, onların takipçilerinden, dostlarından ve onlarla işbirliği yapanlardan Allah’a ve size yönelerek uzaklaşıyorum.
Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Şüphesiz ben kıyamete kadar sizinle barışık, sizinle dost olanlarla dost ve sizinle savaşanlara da düşmanım. Allah Ziyadoğulları’na ve Mervanoğulları’na lanet etsin; Allah Ümeyyeoğulları’nın tümüne lanet etsin. Allah İbn Mercane’ye lanet etsin. Allah Ömer İbn-i Sad’a lanet etsin. Allah Şimr’e lanet etsin. Allah sizinle savaş-mak için bineklerini eyerleyip gem vuran ve tam bir hazırlık içinde savaşa gidenlere lanet etsin. Anam ve babam sana feda olsun -ey Hüseyin-! Senden dolayı benim musibetim ve matemim büyüktür. O halde senin makamını yücelten ve (size sevgimden dolayı) bana ikramda bulunan Allah’tan, Muhammed’in -Allah ona ve üstün soyuna rahmet etsin- Ehl-i Beyt’inden olan muzaffer İmam’la (İmam Mehdi -a.f-) ile senin kanını istemeyi -intikamını almayı- nasip etmesini niyaz ediyorum.
Allah’ım! Beni Hüseyin aleyhisselamın yüzü suyu hürmetine dünya ve ahirette kendi dergahında şerefli ve haysiyetli kıl. Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Senin sevgin ve muhabbetinle ve -size karşı- zulmün temelini atanlardan ve bunu sağlamlaştıranlardan, size ve Şiilerinize (takipçileri-nize) zulüm ve sitem etmede bu temeli izleyenlerden uzaklaşarak Allah’a, Resulü’ne, Emirulmüminin Ali’ye, Fatıma’ya, Hasan’a ve sana yaklaşıyo-rum. (Ey Hüseyin!) Allah’a ve size doğru onlardan uzaklaşıyorum. Sizi ve sizin dostlarınızı sevmekle düşmanlarınızdan, size karşı savaş düzenle-yenlerden ve onların dostlarından ve izleyicilerinden uzaklaşmakla önce Allah’a ve daha sonra size yaklaşıyorum. (Ey Hüseyin!) Ben sizinle barışık olanlarla barışığım, sizinle savaş içinde olanla savaş içindeyim. Size dost olanla dostum, düşman olanla düşmanım.
O halde, sizi ve dostlarınızı tanımakla bana lütufta bulunan ve düş-manlarınızdan uzaklaşmayı bana nasip eden Allah’tan beni dünya ve ahirette sizinle beraber kılmasını, dünya ve ahirette sizin yanınızda benim için doğru makam sabit kılmasını niyaz ediyorum.
Allah’tan beni, sizin için Allah katında olan makam-ı mahmud’a (beğenilmiş makama) ulaştırmasını ve sizden hidayet üzere olan, aşikar ve -hakkı- konuşan İmam (Mehdi) ile sizin intikamınızı almayı bana nasip etmesini niyaz ediyorum. Allah’tan sizin hakkınız ve kendi yanındaki mevkiinizin hakkı hürmetine, sizden dolayı büründüğüm yas ve mateme karşılık acısı İslam’da, gök-lerde ve yerde çok büyük olan musibetten dolayı matemliye verdiği en üstün sevabı vermesini niyaz ediyorum. Bu ne kadar da büyük bir musi-bettir; sonucu ve acısı İslam’da, bütün yer ve göklerde ne kadar da büyüktür!
Allah’ım! Beni bu halinde kendilerine senden salat, rahmet ve mağfiret ulaşan kimselerden kıl.
.Allah’ım! Yaşamımı Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin yaşamı gibi ve ölümümü Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin ölümü gibi kıl
Allah’ım! Bu gün, Ümmeyyeoğulları’nın ve sürekli durduğu her yerde ve mekanda Peygamber’inin -Allah’ın rahmeti ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun- diliyle ve senin dilinle lanetlenen kimsenin (Muaviye’nin) oğlu olan o lanetli, o ciğer yiyen -Hind’in- veledinin (Yezid’in) uğurlu saydığı ve bayram ettiği gündür.
Allah’ım! Ebu Süfyan’a, Muaviye’ye, Muaviye oğlu Yezid’e lanet eyle; lanetin ilelebet onların üzerine olsun. Bugün, Ziyadoğulları’nın ve Mervanoğulları’nın Hüseyin’i -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- katlettiklerinden dolayı sevindikleri gündür. Allah’ım! Onlara lanet ve azabını kat kat artır.
Allah’ım! Bu günde, bu halimde ve hayatım boyunca onlardan uzaklaşarak, onlara lanet ederek, Peygamberin ve Ehl-i Beyt’inin -ona ve Ehl-i Beyti’ne selam olsun) sevgisi ve muhabbetiyle sana yaklaşıyorum.
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor: Sonra yüz defa şu duayı oku:
“Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin hakkında ilk zulmedene ve bu zulümde onu izleyen en son takipçisine lanet eyle. Allah’ım! Hüseyin’le (a.s) savaşan ve onun öldürmek için işbirliği yapan, biatleşen ve onlara uyan güruha lanet eyle; Allah’ım! Onların hep-ine lanet et.”
Sonra yüz defa şöyle de:
“Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ve senin hare-minde yatan ruhlara!- Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe ilelebet benden sana Allah’ın selamı olsun. Allah, bunu (ziyaretimi) sizi ziyaretim için son ahdim kılmasın. Selamı olsun Hüseyin’e, Ali b. Hüseyin’e (İmam Zeynelabidin’e), Hüseyin’in evlatlarına ve Hüseyin’in ashabına.”
Sonra da şu duayı oku:
“Allah’ım! İlk zalimi benim lanetimle lanetle ve lanete birincisiyle başla, sonra ikinciye, sonra üçüncüye, sonra dördüncüye lanet et; Allah-’ım! Beşinci olarak da Yezid’e lanet et. Kıyamet gününe kadar Ubeydullah b. Ziyad’a, İbn-i Mercane’ye, Ömer İbn-i Sa’d’a, Şimr’e, Ebusüfyan oğullarına, Ziyad oğullarına, Mer-van oğullarına lanet eyle.
Sonra secdeye giderek şöyle de:
“Allah’ım! Şükredenlerin Ehl-i Beyt’in musibetinden dolayı sana hamd ettikleri gibi hamd olsun. (Bu) büyük acımdan dolayı Allah’a hamd olsun. Allah’ım! Sana geliş (kıyamet) günü Hüseyin’in şefaatini bana nasip eyle. Kendi katında Hüseyn aleyhisselam ve onun (a.s) uğrunda canlarını feda eden ashabıyla birliktelikten kazandığım doğruluk makamı-nı benim için sabit kıl.”
“Selam olsun sana ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ey Peygamberin oğlu! Selam olsun sana ey Emirulmüminin’in oğlu ve vasilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey âlemdeki kadınlarının en üstünü Fatıma’nın oğlu! Selam olsun sana ey gerçek intikamını Allah’ın alacağı ve ey intikamı alınacak olanın oğlu ve ey zulme uğrayıp yalnız kalan! Selam olsun sana ve hareminde seninle birlikte hareminde yatan ruhlara (Kerbela şehitlerine). Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe benden sizlerin hepinize sürekli Allah’ın selamı olsun.
Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Senin musibetin ve sana yapılan şiddetli zulüm bize ve bütün Müslümanlara çok büyük geldi. Senin musibetin göklerde bütün gök ehline de ağır geldi. Öyleyse Siz Ehl-i Beyt’e karşı zulüm ve sitemin temelini atan gruba Allah lanet etsin. Sizi kendi makamınızdan alıkoyan ve Allah’ın size tanımış olduğu makamlarınızdan sizi uzaklaştıran gruba Allah lanet etsin. Allah, sizi katleden gruba lanet etsin, size karşı savaşmak için zemin hazırlayanlara lanet etsin. Ben onlardan, onların takipçilerinden, dostlarından ve onlarla işbirliği yapanlardan Allah’a ve size yönelerek uzaklaşıyorum.
Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Şüphesiz ben kıyamete kadar sizinle barışık, sizinle dost olanlarla dost ve sizinle savaşanlara da düşmanım. Allah Ziyadoğulları’na ve Mervanoğulları’na lanet etsin; Allah Ümeyyeoğulları’nın tümüne lanet etsin. Allah İbn Mercane’ye lanet etsin. Allah Ömer İbn-i Sad’a lanet etsin. Allah Şimr’e lanet etsin. Allah sizinle savaş-mak için bineklerini eyerleyip gem vuran ve tam bir hazırlık içinde savaşa gidenlere lanet etsin. Anam ve babam sana feda olsun -ey Hüseyin-! Senden dolayı benim musibetim ve matemim büyüktür. O halde senin makamını yücelten ve (size sevgimden dolayı) bana ikramda bulunan Allah’tan, Muhammed’in -Allah ona ve üstün soyuna rahmet etsin- Ehl-i Beyt’inden olan muzaffer İmam’la (İmam Mehdi -a.f-) ile senin kanını istemeyi -intikamını almayı- nasip etmesini niyaz ediyorum.
Allah’ım! Beni Hüseyin aleyhisselamın yüzü suyu hürmetine dünya ve ahirette kendi dergahında şerefli ve haysiyetli kıl. Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Senin sevgin ve muhabbetinle ve -size karşı- zulmün temelini atanlardan ve bunu sağlamlaştıranlardan, size ve Şiilerinize (takipçileri-nize) zulüm ve sitem etmede bu temeli izleyenlerden uzaklaşarak Allah’a, Resulü’ne, Emirulmüminin Ali’ye, Fatıma’ya, Hasan’a ve sana yaklaşıyo-rum. (Ey Hüseyin!) Allah’a ve size doğru onlardan uzaklaşıyorum. Sizi ve sizin dostlarınızı sevmekle düşmanlarınızdan, size karşı savaş düzenle-yenlerden ve onların dostlarından ve izleyicilerinden uzaklaşmakla önce Allah’a ve daha sonra size yaklaşıyorum. (Ey Hüseyin!) Ben sizinle barışık olanlarla barışığım, sizinle savaş içinde olanla savaş içindeyim. Size dost olanla dostum, düşman olanla düşmanım.
O halde, sizi ve dostlarınızı tanımakla bana lütufta bulunan ve düş-manlarınızdan uzaklaşmayı bana nasip eden Allah’tan beni dünya ve ahirette sizinle beraber kılmasını, dünya ve ahirette sizin yanınızda benim için doğru makam sabit kılmasını niyaz ediyorum.
Allah’tan beni, sizin için Allah katında olan makam-ı mahmud’a (beğenilmiş makama) ulaştırmasını ve sizden hidayet üzere olan, aşikar ve -hakkı- konuşan İmam (Mehdi) ile sizin intikamınızı almayı bana nasip etmesini niyaz ediyorum. Allah’tan sizin hakkınız ve kendi yanındaki mevkiinizin hakkı hürmetine, sizden dolayı büründüğüm yas ve mateme karşılık acısı İslam’da, gök-lerde ve yerde çok büyük olan musibetten dolayı matemliye verdiği en üstün sevabı vermesini niyaz ediyorum. Bu ne kadar da büyük bir musi-bettir; sonucu ve acısı İslam’da, bütün yer ve göklerde ne kadar da büyüktür!
Allah’ım! Beni bu halinde kendilerine senden salat, rahmet ve mağfiret ulaşan kimselerden kıl.
.Allah’ım! Yaşamımı Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin yaşamı gibi ve ölümümü Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin ölümü gibi kıl
Allah’ım! Bu gün, Ümmeyyeoğulları’nın ve sürekli durduğu her yerde ve mekanda Peygamber’inin -Allah’ın rahmeti ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun- diliyle ve senin dilinle lanetlenen kimsenin (Muaviye’nin) oğlu olan o lanetli, o ciğer yiyen -Hind’in- veledinin (Yezid’in) uğurlu saydığı ve bayram ettiği gündür.
Allah’ım! Ebu Süfyan’a, Muaviye’ye, Muaviye oğlu Yezid’e lanet eyle; lanetin ilelebet onların üzerine olsun. Bugün, Ziyadoğulları’nın ve Mervanoğulları’nın Hüseyin’i -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- katlettiklerinden dolayı sevindikleri gündür. Allah’ım! Onlara lanet ve azabını kat kat artır.
Allah’ım! Bu günde, bu halimde ve hayatım boyunca onlardan uzaklaşarak, onlara lanet ederek, Peygamberin ve Ehl-i Beyt’inin -ona ve Ehl-i Beyti’ne selam olsun) sevgisi ve muhabbetiyle sana yaklaşıyorum.
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor: Sonra yüz defa şu duayı oku:
“Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’inin hakkında ilk zulmedene ve bu zulümde onu izleyen en son takipçisine lanet eyle. Allah’ım! Hüseyin’le (a.s) savaşan ve onun öldürmek için işbirliği yapan, biatleşen ve onlara uyan güruha lanet eyle; Allah’ım! Onların hep-ine lanet et.”
Sonra yüz defa şöyle de:
“Ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ve senin hare-minde yatan ruhlara!- Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe ilelebet benden sana Allah’ın selamı olsun. Allah, bunu (ziyaretimi) sizi ziyaretim için son ahdim kılmasın. Selamı olsun Hüseyin’e, Ali b. Hüseyin’e (İmam Zeynelabidin’e), Hüseyin’in evlatlarına ve Hüseyin’in ashabına.”
Sonra da şu duayı oku:
“Allah’ım! İlk zalimi benim lanetimle lanetle ve lanete birincisiyle başla, sonra ikinciye, sonra üçüncüye, sonra dördüncüye lanet et; Allah-’ım! Beşinci olarak da Yezid’e lanet et. Kıyamet gününe kadar Ubeydullah b. Ziyad’a, İbn-i Mercane’ye, Ömer İbn-i Sa’d’a, Şimr’e, Ebusüfyan oğullarına, Ziyad oğullarına, Mer-van oğullarına lanet eyle.
Sonra secdeye giderek şöyle de:
“Allah’ım! Şükredenlerin Ehl-i Beyt’in musibetinden dolayı sana hamd ettikleri gibi hamd olsun. (Bu) büyük acımdan dolayı Allah’a hamd olsun. Allah’ım! Sana geliş (kıyamet) günü Hüseyin’in şefaatini bana nasip eyle. Kendi katında Hüseyn aleyhisselam ve onun (a.s) uğrunda canlarını feda eden ashabıyla birliktelikten kazandığım doğruluk makamı-nı benim için sabit kıl.”

HER CUMA BEKLERİM SENİ!
DUALARDA İMAM MEHDİ (AS)
“ Ey hataları bağışlayan, ey belâları bertaraf eden, ey ümitlerin son noktası, ey bağışları bol bol veren, ey hediyeleri inâyet eden, ey yaratıklara rızk veren, ey arzuları yerine getiren, ey (kullarından gelen) şikâyetleri işiten, ey yaratıkları (Kıyamet günü yeniden diriltip) ayağa kaldıran, ey esirleri azat edip hürriyetine kavuşturan!
Ey hamd ve senanın sahibi, ey iftihar ve değerin sahibi, ey şeref ve yüceliğin sahibi, ey ahd ve vefanın sahibi, ey af ve rızanın sahibi, ey ihsan ve bağışın sahibi, ey kesin söz ve hükmün sahibi, ey izzet ve bekânın (sonsuzluğun) sahibi, ey cömertlik ve eli açıklığın sahibi, ey gizli ve açık nimetlerin sahibi!” (Cevşen-i Kebir duasından)
“Ey mabudum, ey seyyidim, ey mevlam ve ey sahibim! Ey varlığımı elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen! Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan! Ey Rabbim, ey Rabbim, Ey Rabbim! Hakkın, kudsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine senden dileğim şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle abad kıl ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde makbul buyur.” (Kumeyl Duasından)
“Ey İmam Hasen Askeri’nin vasisi, ey (Peygamber soyundan) hüccet olarak kalan iyi halef, ey kıyam etmesi beklenen Mehdi, ey Peygamber’in torunu! Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık. Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.” (Tevessül Duasından)
“Selam olsun size ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i, risalet’in karargâhı, meleklerin uğradığı kimseler; vahyin iniş yeri, rahmet madeni, ilim hazinelerinin kaynakları, hilimin nihayeti, bağışın kökü, ümmetlerin yöneticileri, iyilerin mücevheri, seçkinlerin direği, kulların önderleri, beldelerin temel taşları, iman kapıları, Rahman’ın emanetdarları, Peygamber’in öz soyu, ilahi elçilerin göz nuru ve resullerin yakınları; Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun.
Selam olsun sizlere ey hidayet imamları, karanlıkların nurları, takvanın parlak nişaneleri, kâmil akıl ve bilinç sahipleri, halkın sığınakları, peygamberlerin varisleri, üstün örnekler, güzel davetçiler, Allah’ın dünya ve ahiret ehline ve ilk mahlûklara olan hüccetleri; Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun.” (Camia Kebire duasından)
“Ey velim! Sizinle muhalefet eden bedbaht olmuştur, size itaat eden mutluluğa ermiştir. Öyleyse seni şahit kıldığım şeyde tanıklık et. Ben senin dostunum, düşmanından uzağım. Sizin razı olduğunuz şey haktır, sevmediğiniz şey batıldır, emrettiğiniz şey maruftur (iyi ameldir) ve sakındırdığınız şey ise münkerdir.” (Al-i Yasin duasından)
“Selam olsun sana ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ey Peygamberin oğlu! Selam olsun sana ey Emirul müminin’in oğlu ve vasilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey âlemdeki kadınlarının en üstünü Fatıma’nın oğlu! Selam olsun sana ey gerçek intikamını Allah’ın alacağı ve ey intikamı alınacak olanın oğlu ve ey zulme uğrayıp yalnız kalan! Selam olsun sana ve hareminde seninle birlikte hareminde yatan ruhlara (Kerbela şehitlerine). Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe benden sizlerin hepinize sürekli Allah’ın selamı olsun.”(Ziyaret-i Aşura duasından)
“ Ey hataları bağışlayan, ey belâları bertaraf eden, ey ümitlerin son noktası, ey bağışları bol bol veren, ey hediyeleri inâyet eden, ey yaratıklara rızk veren, ey arzuları yerine getiren, ey (kullarından gelen) şikâyetleri işiten, ey yaratıkları (Kıyamet günü yeniden diriltip) ayağa kaldıran, ey esirleri azat edip hürriyetine kavuşturan!
Ey hamd ve senanın sahibi, ey iftihar ve değerin sahibi, ey şeref ve yüceliğin sahibi, ey ahd ve vefanın sahibi, ey af ve rızanın sahibi, ey ihsan ve bağışın sahibi, ey kesin söz ve hükmün sahibi, ey izzet ve bekânın (sonsuzluğun) sahibi, ey cömertlik ve eli açıklığın sahibi, ey gizli ve açık nimetlerin sahibi!” (Cevşen-i Kebir duasından)
“Ey mabudum, ey seyyidim, ey mevlam ve ey sahibim! Ey varlığımı elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen! Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan! Ey Rabbim, ey Rabbim, Ey Rabbim! Hakkın, kudsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine senden dileğim şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle abad kıl ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde makbul buyur.” (Kumeyl Duasından)
“Ey İmam Hasen Askeri’nin vasisi, ey (Peygamber soyundan) hüccet olarak kalan iyi halef, ey kıyam etmesi beklenen Mehdi, ey Peygamber’in torunu! Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık. Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.” (Tevessül Duasından)
“Selam olsun size ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i, risalet’in karargâhı, meleklerin uğradığı kimseler; vahyin iniş yeri, rahmet madeni, ilim hazinelerinin kaynakları, hilimin nihayeti, bağışın kökü, ümmetlerin yöneticileri, iyilerin mücevheri, seçkinlerin direği, kulların önderleri, beldelerin temel taşları, iman kapıları, Rahman’ın emanetdarları, Peygamber’in öz soyu, ilahi elçilerin göz nuru ve resullerin yakınları; Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun.
Selam olsun sizlere ey hidayet imamları, karanlıkların nurları, takvanın parlak nişaneleri, kâmil akıl ve bilinç sahipleri, halkın sığınakları, peygamberlerin varisleri, üstün örnekler, güzel davetçiler, Allah’ın dünya ve ahiret ehline ve ilk mahlûklara olan hüccetleri; Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun.” (Camia Kebire duasından)
“Ey velim! Sizinle muhalefet eden bedbaht olmuştur, size itaat eden mutluluğa ermiştir. Öyleyse seni şahit kıldığım şeyde tanıklık et. Ben senin dostunum, düşmanından uzağım. Sizin razı olduğunuz şey haktır, sevmediğiniz şey batıldır, emrettiğiniz şey maruftur (iyi ameldir) ve sakındırdığınız şey ise münkerdir.” (Al-i Yasin duasından)
“Selam olsun sana ey Eba Abdullah (Hüseyin)! Selam olsun sana ey Peygamberin oğlu! Selam olsun sana ey Emirul müminin’in oğlu ve vasilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey âlemdeki kadınlarının en üstünü Fatıma’nın oğlu! Selam olsun sana ey gerçek intikamını Allah’ın alacağı ve ey intikamı alınacak olanın oğlu ve ey zulme uğrayıp yalnız kalan! Selam olsun sana ve hareminde seninle birlikte hareminde yatan ruhlara (Kerbela şehitlerine). Yaşadığım sürece, gece ve gündüz devam ettiği müddetçe benden sizlerin hepinize sürekli Allah’ın selamı olsun.”(Ziyaret-i Aşura duasından)

İMAM ZEYNELABİDİN(as)’DEN MUTHİŞ BİR ÖĞRETİ DAHA!

CAMİATUL KEBİRE ZİYARETİNİ / DUASINI ÖĞRENELİM Mİ?

HZ. FATIMA- I ZEHRA(AS) ANNEMİZİ ZİYARET EDELİM Mİ?
Hz. Fatıma-ı Zehra’nın (sa) Ziyareti
“Selam olsun sana ey imtihan edilmiş; seni yaratan seni imtihan etti ve seni imtihan ettiği şeyde sabırlı buldu. Ben senin –yüce makamını- tasdik ediyorum, babanın ve vasisinin -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- getirdiği şeye sabrediyorum. Ben senden diliyorum ki, ben senin –makam ve mevkini- tasdik ettiysem sen de bu tasdikim vesilesiyle beni o ikisine ulaştır ki gönlüm sevinsin ve şahid ol ki ben senin ve senin Ehl-i Beyt’inin -Allah’ın salatı onların hepsinin üzerine olsun- velayetine açıkça itiraf ediyorum.”
Hz. Fatıma-ı Zehra’nın (sa) Başka Bir Ziyareti
“Selam olsun sana ey kendisini yaratan -Allah’ın- yaratmadan önce imtihan ettiği ve imtihan ettiği şeye sabırlı olan mümtehine (imtihan edilen)! Bizler senin dostun ve seni tasdik edicileriz; babana -Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- ve onun vasisine -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- gelen şeye teslim olmuşlarız. Allah’ım! Biz onları tasdik ettiysek, kendimize onların -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- velayetiyle temizlendiğimizi müjdelemek için senden bizi tasdikimiz vesilesiyle yüce bir dereceye ulaştırmanı diliyoruz.”
“Selam olsun sana ey imtihan edilmiş; seni yaratan seni imtihan etti ve seni imtihan ettiği şeyde sabırlı buldu. Ben senin –yüce makamını- tasdik ediyorum, babanın ve vasisinin -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- getirdiği şeye sabrediyorum. Ben senden diliyorum ki, ben senin –makam ve mevkini- tasdik ettiysem sen de bu tasdikim vesilesiyle beni o ikisine ulaştır ki gönlüm sevinsin ve şahid ol ki ben senin ve senin Ehl-i Beyt’inin -Allah’ın salatı onların hepsinin üzerine olsun- velayetine açıkça itiraf ediyorum.”
Hz. Fatıma-ı Zehra’nın (sa) Başka Bir Ziyareti
“Selam olsun sana ey kendisini yaratan -Allah’ın- yaratmadan önce imtihan ettiği ve imtihan ettiği şeye sabırlı olan mümtehine (imtihan edilen)! Bizler senin dostun ve seni tasdik edicileriz; babana -Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- ve onun vasisine -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- gelen şeye teslim olmuşlarız. Allah’ım! Biz onları tasdik ettiysek, kendimize onların -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- velayetiyle temizlendiğimizi müjdelemek için senden bizi tasdikimiz vesilesiyle yüce bir dereceye ulaştırmanı diliyoruz.”

BİR RAMAZAN KALBİNE YANAŞALIM…
بِسْمِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَ كَانَ مِنْ دُعَائِهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذَا دَخَلَ شَهْرُ رَمَضَانَ (۱) الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِحَمْدِهِ، وَ جَعَلَنَا مِنْ أَهْلِهِ لِنَكُونَ لِإِحْسَانِهِ مِنَ الشَّاكِرِينَ، وَ لِيَجْزِيَنَا عَلَى ذَلِكَ جَزَاءَ الْمُحْسِنِينَ (۲) وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي حَبَانَا بِدِينِهِ، وَ اخْتَصَّنَا بِمِلَّتِهِ، وَ سَبَّلَنَا فِي سُبُلِ إِحْسَانِهِ لِنَسْلُكَهَا بِمَنِّهِ إِلَى رِضْوَانِهِ، حَمْداً يَتَقَبَّلُهُ مِنَّا، وَ يَرْضَى بِهِ عَنَّا (۳) وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي جَعَلَ مِنْ تِلْكَ السُّبُلِ شَهْرَهُ شَهْرَ رَمَضَانَ، شَهْرَ الصِّيَامِ، وَ شَهْرَ الْإِسْلَامِ، وَ شَهْرَ الطَّهُورِ، وَ شَهْرَ التَّمْحِيصِ، وَ شَهْرَ الْقِيَامِ «الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ، هُدىً لِلنَّاسِ، وَ بَيِّناتٍ مِنَ الْهُدى وَ الْفُرْقانِ»[۱] (۴) فَأَبَانَ فَضِيلَتَهُ عَلَى سَائِرِ الشُّهُورِ بِمَا جَعَلَ لَهُ مِنَ الْحُرُمَاتِ الْمَوْفُورَةِ، وَ الْفَضَائِلِ الْمَشْهُورَةِ، فَحَرَّمَ فِيهِ مَا أَحَلَّ فِي غَيْرِهِ إِعْظَاماً، وَ حَجَرَ فِيهِ الْمَطَاعِمَ وَ الْمَشَارِبَ إِكْرَاماً، وَ جَعَلَ لَهُ وَقْتاً بَيِّناً لَا يُجِيزُ- جَلَّ وَ عَزَّ- أَنْ يُقَدَّمَ قَبْلَهُ، وَ لَا يَقْبَلُ أَنْ يُؤَخَّرَ عَنْهُ. (۵) ثُمَّ فَضَّلَ لَيْلَةً وَاحِدَةً مِنْ لَيَالِيهِ عَلَى لَيَالِي أَلْفِ شَهْرٍ، وَ سَمَّاهَا لَيْلَةَ الْقَدْرِ، «تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ وَ الرُّوحُ فِيها بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ»[۲] سَلامٌ دَائِمُ الْبَرَكَةِ إِلَى طُلُوعِ الْفَجْرِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ بِمَا أَحْكَمَ مِنْ قَضَائِهِ. (۶) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ أَلْهِمْنَا مَعْرِفَةَ فَضْلِهِ وَ إِجْلَالَ حُرْمَتِهِ، وَ التَّحَفُّظَ مِمَّا حَظَرْتَ فِيهِ، وَ أَعِنَّا عَلَى صِيَامِهِ بِكَفِّ الْجَوَارِحِ عَنْ مَعَاصِيكَ، وَ اسْتِعْمَالِهَا فِيهِ بِمَا يُرْضِيكَ حَتَّى لَا نُصْغِيَ بِأَسْمَاعِنَا إِلَى لَغْوٍ، وَ لَا نُسْرِعَ بِأَبْصَارِنَا إِلَى لَهْوٍ (۷) وَ حَتَّى لَا نَبْسُطَ أَيْدِيَنَا إِلَى مَحْظُورٍ، وَ لَا نَخْطُوَ بِأَقْدَامِنَا إِلَى مَحْجُورٍ، وَ حَتَّى لَا تَعِيَ بُطُونُنَا إِلَّا مَا أَحْلَلْتَ، وَ لَا تَنْطِقَ أَلْسِنَتُنَا إِلَّا بِمَا مَثَّلْتَ، وَ لَا نَتَكَلَّفَ إِلَّا مَا يُدْنِي مِنْ ثَوَابِكَ، وَ لَا نَتَعَاطَى إِلَّا الَّذِي يَقِي مِنْ عِقَابِكَ، ثُمَّ خَلِّصْ ذَلِكَ كُلَّهُ مِنْ رِئَاءِ الْمُرَاءِينَ، وَ سُمْعَةِ الْمُسْمِعِينَ، لَا نُشْرِكُ فِيهِ أَحَداً دُونَكَ، وَ لَا نَبْتَغِي فِيهِ مُرَاداً سِوَاكَ. (۸) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ قِفْنَا فِيهِ عَلَى مَوَاقِيتِ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ بِحُدُودِهَا الَّتِي حَدَّدْتَ، وَ فُرُوضِهَا الَّتِي فَرَضْتَ، وَ وَظَائِفِهَا الَّتِي وَظَّفْتَ، وَ أَوْقَاتِهَا الَّتِي وَقَّتَّ (۹) وَ أَنْزِلْنَا فِيهَا مَنْزِلَةَ الْمُصِيبِينَ لِمَنَازِلِهَا، الْحَافِظِينَ لِأَرْكَانِهَا، الْمُؤَدِّينَ لَهَا فِي أَوْقَاتِهَا عَلَى مَا سَنَّهُ عَبْدُكَ وَ رَسُولُكَ- صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِ وَ آلِهِ- فِي رُكُوعِهَا وَ سُجُودِهَا وَ جَمِيعِ فَوَاضِلِهَا عَلَى أَتَمِّ الطَّهُورِ وَ أَسْبَغِهِ، وَ أَبْيَنِ الْخُشُوعِ وَ أَبْلَغِهِ. (۱۰) وَ وَفِّقْنَا فِيهِ لِأَنْ نَصِلَ أَرْحَامَنَا بِالْبِرِّ وَ الصِّلَةِ، وَ أَنْ نَتَعَاهَدَ جِيرَانَنَا بِالْإِفْضَالِ وَ الْعَطِيَّةِ، وَ أَنْ نُخَلِّصَ أَمْوَالَنَا مِنَ التَّبِعَاتِ، وَ أَنْ نُطَهِّرَهَا بِإِخْرَاجِ الزَّكَوَاتِ، وَ أَنْ نُرَاجِعَ مَنْ هَاجَرَنَا، وَ أَنْ نُنْصِفَ مَنْ ظَلَمَنَا، وَ أَنْ نُسَالِمَ مَنْ عَادَانَا حَاشَى مَنْ عُودِيَ فِيكَ وَ لَكَ، فَإِنَّهُ الْعَدُوُّ الَّذِي لَا نُوَالِيهِ، وَ الْحِزْبُ الَّذِي لَا نُصَافِيهِ. (۱۱) وَ أَنْ نَتَقَرَّبَ إِلَيْكَ فِيهِ مِنَ الْأَعْمَالِ الزَّاكِيَةِ بِمَا تُطَهِّرُنَا بِهِ مِنَ الذُّنُوبِ، وَ تَعْصِمُنَا فِيهِ مِمَّا نَسْتَأْنِفُ مِنَ الْعُيُوبِ، حَتَّى لَا يُورِدَ عَلَيْكَ أَحَدٌ مِنْ مَلَائِكَتِكَ إِلَّا دُونَ مَا نُورِدُ مِنْ أَبْوَابِ الطَّاعَةِ لَكَ، وَ أَنْوَاعِ الْقُرْبَةِ إِلَيْكَ. (۱۲) اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ هَذَا الشَّهْرِ، وَ بِحَقِّ مَنْ تَعَبَّدَ لَكَ فِيهِ مِنِ ابْتِدَائِهِ إِلَى وَقْتِ فَنَائِهِ: مِنْ مَلَكٍ قَرَّبْتَهُ، أَوْ نَبِيٍّ أَرْسَلْتَهُ، أَوْ عَبْدٍ صَالِحٍ اخْتَصَصْتَهُ، أَنْ تُصَلِّيَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ أَهِّلْنَا فِيهِ لِمَا وَعَدْتَ أَوْلِيَاءَكَ مِنْ كَرَامَتِكَ، وَ أَوْجِبْ لَنَا فِيهِ مَا أَوْجَبْتَ لِأَهْلِ الْمُبَالَغَةِ فِي طَاعَتِكَ، وَ اجْعَلْنَا فِي نَظْمِ مَنِ اسْتَحَقَّ الرَّفِيعَ الْأَعْلَى بِرَحْمَتِكَ. (۱۳) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ جَنِّبْنَا الْإِلْحَادَ فِي تَوْحِيدِكَ، وَ الْتَّقْصِيرَ فِي تَمْجِيدِكَ، وَ الشَّكَّ فِي دِينِكَ، وَ الْعَمَى عَنْ سَبِيلِكَ، وَ الْإِغْفَالَ لِحُرْمَتِكَ، وَ الِانْخِدَاعَ لِعَدُوِّكَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (۱۴) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ إِذَا كَانَ لَكَ فِي كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ لَيَالِي شَهْرِنَا هَذَا رِقَابٌ يُعْتِقُهَا عَفْوُكَ، أَوْ يَهَبُهَا صَفْحُكَ فَاجْعَلْ رِقَابَنَا مِنْ تِلْكَ الرِّقَابِ، وَ اجْعَلْنَا لِشَهْرِنَا مِنْ خَيْرِ أَهْلٍ وَ أَصْحَابٍ. (۱۵) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ امْحَقْ ذُنُوبَنَا مَعَ امِّحَاقِ هِلَالِهِ، وَ اسْلَخْ عَنَّا تَبِعَاتِنَا مَعَ انْسِلَاخِ أَيَّامِهِ حَتَّى يَنْقَضِيَ عَنَّا وَ قَدْ صَفَّيْتَنَا فِيهِ مِنَ الْخَطِيئَاتِ، وَ أَخْلَصْتَنَا فِيهِ مِنَ السَّيِّئَاتِ. (۱۶) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ إِنْ مِلْنَا فِيهِ فَعَدِّلْنَا، وَ إِنْ زُغْنَا فِيهِ فَقَوِّمْنَا، وَ إِنِ اشْتَمَلَ عَلَيْنَا عَدُوُّكَ الشَّيْطَانُ فَاسْتَنْقِذْنَا مِنْهُ. (۱۷) اللَّهُمَّ اشْحَنْهُ بِعِبَادَتِنَا إِيَّاكَ، وَ زَيِّنْ أَوْقَاتَهُ بِطَاعَتِنَا لَكَ، وَ أَعِنَّا فِي نَهَارِهِ عَلَى صِيَامِهِ، وَ فِي لَيْلِهِ عَلَى الصَّلَاةِ وَ التَّضَرُّعِ إِلَيْكَ، وَ الْخُشُوعِ لَكَ، وَ الذِّلَّةِ بَيْنَ يَدَيْكَ حَتَّى لَا يَشْهَدَ نَهَارُهُ عَلَيْنَا بِغَفْلَةٍ، وَ لَا لَيْلُهُ بِتَفْرِيطٍ. (۱۸) اللَّهُمَّ وَ اجْعَلْنَا فِي سَائِرِ الشُّهُورِ وَ الْأَيَّامِ كَذَلِكَ مَا عَمَّرْتَنَا، وَ اجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيها خالِدُونَ، وَ الَّذِينَ يُؤْتُونَ ما آتَوْا وَ قُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ، أَنَّهُمْ إِلى رَبِّهِمْ راجِعُونَ، وَ مِنَ الَّذِينَ يُسارِعُونَ فِي الْخَيْراتِ وَ هُمْ لَها سابِقُونَ. (۱۹) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، فِي كُلِّ وَقْتٍ وَ كُلِّ أَوَانٍ وَ عَلَى كُلِّ حَالٍ عَدَدَ مَا صَلَّيْتَ عَلَى مَنْ صَلَّيْتَ عَلَيْهِ، وَ أَضْعَافَ ذَلِكَ كُلِّهِ بِالْأَضْعَافِ الَّتِي لَا يُحْصِيهَا غَيْرُكَ، إِنَّكَ فَعَّالٌ لِمَا تُرِيدُ.
“Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua
Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.
SAHİFE- İ SECCADİYE/ İMAM ZEYNELABİDİN (S.A)/ 44. HUTBE
وَ كَانَ مِنْ دُعَائِهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ إِذَا دَخَلَ شَهْرُ رَمَضَانَ (۱) الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِحَمْدِهِ، وَ جَعَلَنَا مِنْ أَهْلِهِ لِنَكُونَ لِإِحْسَانِهِ مِنَ الشَّاكِرِينَ، وَ لِيَجْزِيَنَا عَلَى ذَلِكَ جَزَاءَ الْمُحْسِنِينَ (۲) وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي حَبَانَا بِدِينِهِ، وَ اخْتَصَّنَا بِمِلَّتِهِ، وَ سَبَّلَنَا فِي سُبُلِ إِحْسَانِهِ لِنَسْلُكَهَا بِمَنِّهِ إِلَى رِضْوَانِهِ، حَمْداً يَتَقَبَّلُهُ مِنَّا، وَ يَرْضَى بِهِ عَنَّا (۳) وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي جَعَلَ مِنْ تِلْكَ السُّبُلِ شَهْرَهُ شَهْرَ رَمَضَانَ، شَهْرَ الصِّيَامِ، وَ شَهْرَ الْإِسْلَامِ، وَ شَهْرَ الطَّهُورِ، وَ شَهْرَ التَّمْحِيصِ، وَ شَهْرَ الْقِيَامِ «الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ، هُدىً لِلنَّاسِ، وَ بَيِّناتٍ مِنَ الْهُدى وَ الْفُرْقانِ»[۱] (۴) فَأَبَانَ فَضِيلَتَهُ عَلَى سَائِرِ الشُّهُورِ بِمَا جَعَلَ لَهُ مِنَ الْحُرُمَاتِ الْمَوْفُورَةِ، وَ الْفَضَائِلِ الْمَشْهُورَةِ، فَحَرَّمَ فِيهِ مَا أَحَلَّ فِي غَيْرِهِ إِعْظَاماً، وَ حَجَرَ فِيهِ الْمَطَاعِمَ وَ الْمَشَارِبَ إِكْرَاماً، وَ جَعَلَ لَهُ وَقْتاً بَيِّناً لَا يُجِيزُ- جَلَّ وَ عَزَّ- أَنْ يُقَدَّمَ قَبْلَهُ، وَ لَا يَقْبَلُ أَنْ يُؤَخَّرَ عَنْهُ. (۵) ثُمَّ فَضَّلَ لَيْلَةً وَاحِدَةً مِنْ لَيَالِيهِ عَلَى لَيَالِي أَلْفِ شَهْرٍ، وَ سَمَّاهَا لَيْلَةَ الْقَدْرِ، «تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ وَ الرُّوحُ فِيها بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ»[۲] سَلامٌ دَائِمُ الْبَرَكَةِ إِلَى طُلُوعِ الْفَجْرِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ بِمَا أَحْكَمَ مِنْ قَضَائِهِ. (۶) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ أَلْهِمْنَا مَعْرِفَةَ فَضْلِهِ وَ إِجْلَالَ حُرْمَتِهِ، وَ التَّحَفُّظَ مِمَّا حَظَرْتَ فِيهِ، وَ أَعِنَّا عَلَى صِيَامِهِ بِكَفِّ الْجَوَارِحِ عَنْ مَعَاصِيكَ، وَ اسْتِعْمَالِهَا فِيهِ بِمَا يُرْضِيكَ حَتَّى لَا نُصْغِيَ بِأَسْمَاعِنَا إِلَى لَغْوٍ، وَ لَا نُسْرِعَ بِأَبْصَارِنَا إِلَى لَهْوٍ (۷) وَ حَتَّى لَا نَبْسُطَ أَيْدِيَنَا إِلَى مَحْظُورٍ، وَ لَا نَخْطُوَ بِأَقْدَامِنَا إِلَى مَحْجُورٍ، وَ حَتَّى لَا تَعِيَ بُطُونُنَا إِلَّا مَا أَحْلَلْتَ، وَ لَا تَنْطِقَ أَلْسِنَتُنَا إِلَّا بِمَا مَثَّلْتَ، وَ لَا نَتَكَلَّفَ إِلَّا مَا يُدْنِي مِنْ ثَوَابِكَ، وَ لَا نَتَعَاطَى إِلَّا الَّذِي يَقِي مِنْ عِقَابِكَ، ثُمَّ خَلِّصْ ذَلِكَ كُلَّهُ مِنْ رِئَاءِ الْمُرَاءِينَ، وَ سُمْعَةِ الْمُسْمِعِينَ، لَا نُشْرِكُ فِيهِ أَحَداً دُونَكَ، وَ لَا نَبْتَغِي فِيهِ مُرَاداً سِوَاكَ. (۸) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ قِفْنَا فِيهِ عَلَى مَوَاقِيتِ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ بِحُدُودِهَا الَّتِي حَدَّدْتَ، وَ فُرُوضِهَا الَّتِي فَرَضْتَ، وَ وَظَائِفِهَا الَّتِي وَظَّفْتَ، وَ أَوْقَاتِهَا الَّتِي وَقَّتَّ (۹) وَ أَنْزِلْنَا فِيهَا مَنْزِلَةَ الْمُصِيبِينَ لِمَنَازِلِهَا، الْحَافِظِينَ لِأَرْكَانِهَا، الْمُؤَدِّينَ لَهَا فِي أَوْقَاتِهَا عَلَى مَا سَنَّهُ عَبْدُكَ وَ رَسُولُكَ- صَلَوَاتُكَ عَلَيْهِ وَ آلِهِ- فِي رُكُوعِهَا وَ سُجُودِهَا وَ جَمِيعِ فَوَاضِلِهَا عَلَى أَتَمِّ الطَّهُورِ وَ أَسْبَغِهِ، وَ أَبْيَنِ الْخُشُوعِ وَ أَبْلَغِهِ. (۱۰) وَ وَفِّقْنَا فِيهِ لِأَنْ نَصِلَ أَرْحَامَنَا بِالْبِرِّ وَ الصِّلَةِ، وَ أَنْ نَتَعَاهَدَ جِيرَانَنَا بِالْإِفْضَالِ وَ الْعَطِيَّةِ، وَ أَنْ نُخَلِّصَ أَمْوَالَنَا مِنَ التَّبِعَاتِ، وَ أَنْ نُطَهِّرَهَا بِإِخْرَاجِ الزَّكَوَاتِ، وَ أَنْ نُرَاجِعَ مَنْ هَاجَرَنَا، وَ أَنْ نُنْصِفَ مَنْ ظَلَمَنَا، وَ أَنْ نُسَالِمَ مَنْ عَادَانَا حَاشَى مَنْ عُودِيَ فِيكَ وَ لَكَ، فَإِنَّهُ الْعَدُوُّ الَّذِي لَا نُوَالِيهِ، وَ الْحِزْبُ الَّذِي لَا نُصَافِيهِ. (۱۱) وَ أَنْ نَتَقَرَّبَ إِلَيْكَ فِيهِ مِنَ الْأَعْمَالِ الزَّاكِيَةِ بِمَا تُطَهِّرُنَا بِهِ مِنَ الذُّنُوبِ، وَ تَعْصِمُنَا فِيهِ مِمَّا نَسْتَأْنِفُ مِنَ الْعُيُوبِ، حَتَّى لَا يُورِدَ عَلَيْكَ أَحَدٌ مِنْ مَلَائِكَتِكَ إِلَّا دُونَ مَا نُورِدُ مِنْ أَبْوَابِ الطَّاعَةِ لَكَ، وَ أَنْوَاعِ الْقُرْبَةِ إِلَيْكَ. (۱۲) اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ هَذَا الشَّهْرِ، وَ بِحَقِّ مَنْ تَعَبَّدَ لَكَ فِيهِ مِنِ ابْتِدَائِهِ إِلَى وَقْتِ فَنَائِهِ: مِنْ مَلَكٍ قَرَّبْتَهُ، أَوْ نَبِيٍّ أَرْسَلْتَهُ، أَوْ عَبْدٍ صَالِحٍ اخْتَصَصْتَهُ، أَنْ تُصَلِّيَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ أَهِّلْنَا فِيهِ لِمَا وَعَدْتَ أَوْلِيَاءَكَ مِنْ كَرَامَتِكَ، وَ أَوْجِبْ لَنَا فِيهِ مَا أَوْجَبْتَ لِأَهْلِ الْمُبَالَغَةِ فِي طَاعَتِكَ، وَ اجْعَلْنَا فِي نَظْمِ مَنِ اسْتَحَقَّ الرَّفِيعَ الْأَعْلَى بِرَحْمَتِكَ. (۱۳) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ جَنِّبْنَا الْإِلْحَادَ فِي تَوْحِيدِكَ، وَ الْتَّقْصِيرَ فِي تَمْجِيدِكَ، وَ الشَّكَّ فِي دِينِكَ، وَ الْعَمَى عَنْ سَبِيلِكَ، وَ الْإِغْفَالَ لِحُرْمَتِكَ، وَ الِانْخِدَاعَ لِعَدُوِّكَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (۱۴) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ إِذَا كَانَ لَكَ فِي كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ لَيَالِي شَهْرِنَا هَذَا رِقَابٌ يُعْتِقُهَا عَفْوُكَ، أَوْ يَهَبُهَا صَفْحُكَ فَاجْعَلْ رِقَابَنَا مِنْ تِلْكَ الرِّقَابِ، وَ اجْعَلْنَا لِشَهْرِنَا مِنْ خَيْرِ أَهْلٍ وَ أَصْحَابٍ. (۱۵) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ امْحَقْ ذُنُوبَنَا مَعَ امِّحَاقِ هِلَالِهِ، وَ اسْلَخْ عَنَّا تَبِعَاتِنَا مَعَ انْسِلَاخِ أَيَّامِهِ حَتَّى يَنْقَضِيَ عَنَّا وَ قَدْ صَفَّيْتَنَا فِيهِ مِنَ الْخَطِيئَاتِ، وَ أَخْلَصْتَنَا فِيهِ مِنَ السَّيِّئَاتِ. (۱۶) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ إِنْ مِلْنَا فِيهِ فَعَدِّلْنَا، وَ إِنْ زُغْنَا فِيهِ فَقَوِّمْنَا، وَ إِنِ اشْتَمَلَ عَلَيْنَا عَدُوُّكَ الشَّيْطَانُ فَاسْتَنْقِذْنَا مِنْهُ. (۱۷) اللَّهُمَّ اشْحَنْهُ بِعِبَادَتِنَا إِيَّاكَ، وَ زَيِّنْ أَوْقَاتَهُ بِطَاعَتِنَا لَكَ، وَ أَعِنَّا فِي نَهَارِهِ عَلَى صِيَامِهِ، وَ فِي لَيْلِهِ عَلَى الصَّلَاةِ وَ التَّضَرُّعِ إِلَيْكَ، وَ الْخُشُوعِ لَكَ، وَ الذِّلَّةِ بَيْنَ يَدَيْكَ حَتَّى لَا يَشْهَدَ نَهَارُهُ عَلَيْنَا بِغَفْلَةٍ، وَ لَا لَيْلُهُ بِتَفْرِيطٍ. (۱۸) اللَّهُمَّ وَ اجْعَلْنَا فِي سَائِرِ الشُّهُورِ وَ الْأَيَّامِ كَذَلِكَ مَا عَمَّرْتَنَا، وَ اجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيها خالِدُونَ، وَ الَّذِينَ يُؤْتُونَ ما آتَوْا وَ قُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ، أَنَّهُمْ إِلى رَبِّهِمْ راجِعُونَ، وَ مِنَ الَّذِينَ يُسارِعُونَ فِي الْخَيْراتِ وَ هُمْ لَها سابِقُونَ. (۱۹) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، فِي كُلِّ وَقْتٍ وَ كُلِّ أَوَانٍ وَ عَلَى كُلِّ حَالٍ عَدَدَ مَا صَلَّيْتَ عَلَى مَنْ صَلَّيْتَ عَلَيْهِ، وَ أَضْعَافَ ذَلِكَ كُلِّهِ بِالْأَضْعَافِ الَّتِي لَا يُحْصِيهَا غَيْرُكَ، إِنَّكَ فَعَّالٌ لِمَا تُرِيدُ.
“Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua
Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.
SAHİFE- İ SECCADİYE/ İMAM ZEYNELABİDİN (S.A)/ 44. HUTBE

KÖTÜ AHLAK VE ÇİRKİN İŞLERDEN ALLAH’A SIĞINMAKLA İLGİLİ DUA
وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ فِي الاِْسْتِعاذَةِ مِنَ الْمَكارِهِ وَسَيِّىءِ الاَْخْلاقِ وَمَذامِّ الاَْفْعالِ
أَللّهُمَّ إِنّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَيَجانِ الْحِرْصِ، وَسَوْرَةِ الْغَضَبِ، وَغَلَبَةِ الْحَسَدِ، وَضَعْفِ الصَّبْرِ، وَقِلَّةِ الْقَناعَةِ، وَشَكاسَةِ الْخُلُقِ، وَإِلْحاحِ الشَّهْوَةِ، وَمَلَكَةِ الْحَمِيَّةِ، وَمُتابَعَةِ الْهَوى، وَمُخالَفَةِ الْهُدى، وَسِنَةِ الْغَفْلَةِ، وَتَعاطِي الْكُلْفَةِ، وَإِيثار الْباطِلِ عَلَى الْحَقِّ، وَالاِْصْرارِ عَلَى الْمَأْثَمِ، وَاسْتِصْغارِ الْمَعْصِيَةِ، وَاسْتِكْبارِ الطّاعَةِ، وَمُباهاةِ الْمُكْثِرينَ، وَالاِْزْراءِ بِالْمُقِلّينَ، وَسُوءِ الْوِلايَةِ لِمَنْ تَحْتَ أَيْدينا، وَتَرْكِ الشُّكْرِ لِمَنِ اصْطَنَعَ الْعارِفَةَ عِنْدَنا، أَوْ أَنْ نَعْضُدَ ظالِماً، أَوْ نَخْذُلَ مَلْهُوفاً، أَوْ نَرُومَ ما لَيْسَ لَنا بِحَقٍّ، أَوْ نَقُولَ فِي الْعِلْمِ بِغَيْرِ عِلْم.
وَنَعوذُ بِكَ أَنْ نَنْطَوِىَ عَلى غِشِّ أَحَد، وَأَنْ نُعْجِبَ بِأَعْمالِنا، وَنَمُدَّ في آمالِنا.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ سُوءِ السَّريرَةِ، وَاحْتِقارِ الصَّغيرَةِ، وَأَنْ يَسْتَحْوِذَ عَلَيْنَا الشَّيْطانُ، أَوْ يَنْكُبَنَا الزَّمانُ، أَوْ يَتَهَضَّمَنَا السُّلْطانُ.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ تَناوُلِ الاِْسْرافِ، وَمِنْ فُقْدانِ الْكَفافِ.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَماتَةِ الاَْعْداءِ، وَمِنَ الْفَقْرِ إِلَى الاَْكْفاءِ، وَمِنْ مَعيشَة في شِدَّة، وَمِيتَة عَلى غَيْرِ عُدَّة، وَنَعُوذُ بِكَ مِنَ الْحَسْرَةِ الْعُظْمى، وَالْمُصيبَةِ الْكُبْرى، وَأَشْقَى الشَّقاءِ، وَسُوءِ الْمَآبِ، وَحِرْمانِ الثَّوابِ، وَحُلُولِ الْعِقابِ.
أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَأَعِذْني مِنْ كُلِّ ذلِكَ بِرَحْمَتِكَ، وَجَميعَ الْمُؤْمِنينَ وَالْمُؤْمِناتِ، يا أَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
SEVİLMEYEN ŞEYLER, KÖTÜ AHLAK VE ÇİRKİN İŞLERDEN ALLAH’A SIĞINMAKLA İLGİLİ DUASI
Allah’ım; hırsın kabarmasından, öfkenin sersemliğinden, hasedin galebesinden, sabrın zayıflığından, kanaatin azlığından, huyun kötülüğünden, şehvetin azmasından, bağnazlığın sultasından, nefsin tutkusuna uymaktan, hidayete karşı çıkmaktan, gaflet uykusundan, zorluklara düşmekten, batılı hakka yeğlemekten, günahlara ısrarla devam etmekten, günahı küçümsemekten, itaati büyük görmekten, zenginlerin övünmesinden, fakirleri hor görmekten, elimizin altındakilere kötü davranmaktan, bize iyilik yapanlara teşekkürü terk etmekten, zalime yardımcı olmaktan, mazlumu yalnız bırakmaktan, hakkımız olmayan bir şeyi istemekten ve bilgisiz konuşmaktan sana sığınırım.
Birini aldatma düşüncesini taşımaktan, amellerimizden dolayı kendimizi beğenmişlikten, uzun arzularla kendimizi avutmaktan sana sığınırız.
İçimizin kötülüğünden, küçük günahı önemsememekten, şeytanın bizi kuşatmasından, zamanın başımıza dert açmasından ve sultanın bizi ezmesinden sana sığınırız.
Saçıp savurmaktan ve yetecek kadar rızkı bulamamaktan sana sığınırız.
Düşmanları sevindirecek bir durumdan, denklerimize muhtaç olmaktan, sıkıntılı geçimden ve (ahirete götürecek bir) azık olmaksızın ölmekten sana sığınırız.
(Kıyametteki) En büyük teessüften, (din hususunda söz konusu olan) en büyük musibetten, en acı bedbahtlıktan, kötü dönüşten, sevaptan mahrum kalmaktan ve azaba duçar olmaktan sana sığınırız.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve rahmetinle beni ve kadın-erkek tüm mü’minleri bütün bunlardan koru, ey merhametlilerin en merhametlisi.
ONE OF HİS PRAYERS İMPLORİNG PROTECTİON FROM EVİLS, İMMORALİTY AND BLAMEWORTHY ACTİON.
O Lord, I implore Thy protection from the excitation of greed, from: The impetuosity of anger, The domination of envy, The lack of patience, The scarcity of contentment, The depravity of morals, The importunity of passion, The excess of zeal, The submission to desires, The opposition to right, The drowsiness of negligence, The entrance into troubles, The preferring of wrong to right, Persistence in sins, The underestimation of guilt, The overestimation of service, The pride of the wealthy, The despising of the poor, The abuse of power over those under our hands, the failure to thank those who are kind to us, assisting the oppressor, forsaking the oppressed, aiming at that to which we are not entitled and speaking in matters of learning without knowledge.We implore Thy protection from keeping in mind the weaknesses of others, from being proud of our good deeds, and from indulging in far-reaching hopes.
O Lord, we flee to Thee for protection from inward evil , from underestimation of minor sins, from the domination of Satan over us, from being involved in calamity by the course of events and from being oppressed by a sukan.
We flee to Thee for protection from acquiring extravagant habits and from want of livelihood.
We ask. Thy protection from the ridicule of enemies, from the begging of equals, from living in hardships and dying without preparation.
We seek Thy protection from the exceeding regret, from the great calamity, from the terrible
misfortune, from unsafe refuge, from being unrewarded and from the visitation of chastisement.
O Lord, bless Muhammad and his descendants and protect me and all the true believers, both male and female, from all these by Thy Mercy, O Most Merciful’
SAHİFE-İ SECCADİYE/ İMAM ZEYNELABİDİN(SA)’DEN…
أَللّهُمَّ إِنّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَيَجانِ الْحِرْصِ، وَسَوْرَةِ الْغَضَبِ، وَغَلَبَةِ الْحَسَدِ، وَضَعْفِ الصَّبْرِ، وَقِلَّةِ الْقَناعَةِ، وَشَكاسَةِ الْخُلُقِ، وَإِلْحاحِ الشَّهْوَةِ، وَمَلَكَةِ الْحَمِيَّةِ، وَمُتابَعَةِ الْهَوى، وَمُخالَفَةِ الْهُدى، وَسِنَةِ الْغَفْلَةِ، وَتَعاطِي الْكُلْفَةِ، وَإِيثار الْباطِلِ عَلَى الْحَقِّ، وَالاِْصْرارِ عَلَى الْمَأْثَمِ، وَاسْتِصْغارِ الْمَعْصِيَةِ، وَاسْتِكْبارِ الطّاعَةِ، وَمُباهاةِ الْمُكْثِرينَ، وَالاِْزْراءِ بِالْمُقِلّينَ، وَسُوءِ الْوِلايَةِ لِمَنْ تَحْتَ أَيْدينا، وَتَرْكِ الشُّكْرِ لِمَنِ اصْطَنَعَ الْعارِفَةَ عِنْدَنا، أَوْ أَنْ نَعْضُدَ ظالِماً، أَوْ نَخْذُلَ مَلْهُوفاً، أَوْ نَرُومَ ما لَيْسَ لَنا بِحَقٍّ، أَوْ نَقُولَ فِي الْعِلْمِ بِغَيْرِ عِلْم.
وَنَعوذُ بِكَ أَنْ نَنْطَوِىَ عَلى غِشِّ أَحَد، وَأَنْ نُعْجِبَ بِأَعْمالِنا، وَنَمُدَّ في آمالِنا.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ سُوءِ السَّريرَةِ، وَاحْتِقارِ الصَّغيرَةِ، وَأَنْ يَسْتَحْوِذَ عَلَيْنَا الشَّيْطانُ، أَوْ يَنْكُبَنَا الزَّمانُ، أَوْ يَتَهَضَّمَنَا السُّلْطانُ.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ تَناوُلِ الاِْسْرافِ، وَمِنْ فُقْدانِ الْكَفافِ.
وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَماتَةِ الاَْعْداءِ، وَمِنَ الْفَقْرِ إِلَى الاَْكْفاءِ، وَمِنْ مَعيشَة في شِدَّة، وَمِيتَة عَلى غَيْرِ عُدَّة، وَنَعُوذُ بِكَ مِنَ الْحَسْرَةِ الْعُظْمى، وَالْمُصيبَةِ الْكُبْرى، وَأَشْقَى الشَّقاءِ، وَسُوءِ الْمَآبِ، وَحِرْمانِ الثَّوابِ، وَحُلُولِ الْعِقابِ.
أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَأَعِذْني مِنْ كُلِّ ذلِكَ بِرَحْمَتِكَ، وَجَميعَ الْمُؤْمِنينَ وَالْمُؤْمِناتِ، يا أَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
SEVİLMEYEN ŞEYLER, KÖTÜ AHLAK VE ÇİRKİN İŞLERDEN ALLAH’A SIĞINMAKLA İLGİLİ DUASI
Allah’ım; hırsın kabarmasından, öfkenin sersemliğinden, hasedin galebesinden, sabrın zayıflığından, kanaatin azlığından, huyun kötülüğünden, şehvetin azmasından, bağnazlığın sultasından, nefsin tutkusuna uymaktan, hidayete karşı çıkmaktan, gaflet uykusundan, zorluklara düşmekten, batılı hakka yeğlemekten, günahlara ısrarla devam etmekten, günahı küçümsemekten, itaati büyük görmekten, zenginlerin övünmesinden, fakirleri hor görmekten, elimizin altındakilere kötü davranmaktan, bize iyilik yapanlara teşekkürü terk etmekten, zalime yardımcı olmaktan, mazlumu yalnız bırakmaktan, hakkımız olmayan bir şeyi istemekten ve bilgisiz konuşmaktan sana sığınırım.
Birini aldatma düşüncesini taşımaktan, amellerimizden dolayı kendimizi beğenmişlikten, uzun arzularla kendimizi avutmaktan sana sığınırız.
İçimizin kötülüğünden, küçük günahı önemsememekten, şeytanın bizi kuşatmasından, zamanın başımıza dert açmasından ve sultanın bizi ezmesinden sana sığınırız.
Saçıp savurmaktan ve yetecek kadar rızkı bulamamaktan sana sığınırız.
Düşmanları sevindirecek bir durumdan, denklerimize muhtaç olmaktan, sıkıntılı geçimden ve (ahirete götürecek bir) azık olmaksızın ölmekten sana sığınırız.
(Kıyametteki) En büyük teessüften, (din hususunda söz konusu olan) en büyük musibetten, en acı bedbahtlıktan, kötü dönüşten, sevaptan mahrum kalmaktan ve azaba duçar olmaktan sana sığınırız.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve rahmetinle beni ve kadın-erkek tüm mü’minleri bütün bunlardan koru, ey merhametlilerin en merhametlisi.
ONE OF HİS PRAYERS İMPLORİNG PROTECTİON FROM EVİLS, İMMORALİTY AND BLAMEWORTHY ACTİON.
O Lord, I implore Thy protection from the excitation of greed, from: The impetuosity of anger, The domination of envy, The lack of patience, The scarcity of contentment, The depravity of morals, The importunity of passion, The excess of zeal, The submission to desires, The opposition to right, The drowsiness of negligence, The entrance into troubles, The preferring of wrong to right, Persistence in sins, The underestimation of guilt, The overestimation of service, The pride of the wealthy, The despising of the poor, The abuse of power over those under our hands, the failure to thank those who are kind to us, assisting the oppressor, forsaking the oppressed, aiming at that to which we are not entitled and speaking in matters of learning without knowledge.We implore Thy protection from keeping in mind the weaknesses of others, from being proud of our good deeds, and from indulging in far-reaching hopes.
O Lord, we flee to Thee for protection from inward evil , from underestimation of minor sins, from the domination of Satan over us, from being involved in calamity by the course of events and from being oppressed by a sukan.
We flee to Thee for protection from acquiring extravagant habits and from want of livelihood.
We ask. Thy protection from the ridicule of enemies, from the begging of equals, from living in hardships and dying without preparation.
We seek Thy protection from the exceeding regret, from the great calamity, from the terrible
misfortune, from unsafe refuge, from being unrewarded and from the visitation of chastisement.
O Lord, bless Muhammad and his descendants and protect me and all the true believers, both male and female, from all these by Thy Mercy, O Most Merciful’
SAHİFE-İ SECCADİYE/ İMAM ZEYNELABİDİN(SA)’DEN…

AİLECE “TEVESSÜL DUASI” INDA BULUŞALIM MI?
TEVESSÜL DUASI
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
اَلّلٰهُمَّ إِنِّی اَسْاَلُکَ وَ اَتَوَجَّهُ إِلَیْکَ بِنَبِیِّکَ نَبِیِّ الرَّحْمَةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ یَا اَبَا الْقَاسِمِ یَا رَسُولَ اللهِ یَا إِمَامَ الرَّحْمَةِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا اَمِیرَ الْمُؤْمِنِینَ یَا عَلِیَّ بْنَ اَبِی طَالِبٍ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و َقَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَاللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَاللهِ یَا فَاطِمَةُ الزَّهْرَاءُ یَا بِنْتَ مُحَمَّدٍ یَا قُرَّةَ عَیْنِ الرَّسُولِ یَا سَیِّدَتَنَا وَ مَوْلاَتَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکِ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکِ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهَةً عِنْدَ اللهِ اشْفَعِی لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا مُحَمَّدٍ یَاحَسَنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الْمُجْتَبَى یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا عَبْدِ اللهِ یَا حُسَیْنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الشَّهِیدُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ الْحُسَیْنِ یَا زَیْنَ الْعَابِدِینَ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا جَعْفَرٍ یَا مُحَمَّدَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الْبَاقِرُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا عَبْدِ اللهِ یَا جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّدٍ اَیُّهَا الصَّادِقُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا مُوسَى بْنَ جَعْفَرٍ اَیُّهَا الْکَاظِمُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ مُوسَى اَیُّهَا الرِّضَا یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا جَعْفَرٍ یَا مُحَمَّدَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا التَّقِیُّ الْجَوَادُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ مُحَمَّدٍ اَیُّهَا الْهَادِی النَّقِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا مُحَمَّدٍ یَا حَسَنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الزَّکِیُّ الْعَسْکَرِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا وَ صِیَّ الْحَسَنِ وَ الْخَلَفَ الْحُجَّةَ اَیُّهَا الْقَائِمُ الْمُنْتَظَرُ الْمَهْدِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ پس حاجات خود را بطلبد که برآورده مى شود إن شاء الله تعالى و در روایت دیگر وارد شده که بعد از این بگویدیَا سَادَتِی وَ مَوَالِیَّ إِنِّی تَوَجَّهْتُ بِکُمْ اَئِمَّتِی وَ عُدَّتِی لِیَوْمِ فَقْرِی وَ حَاجَتِی إِلَى اللهِ وَ تَوَسَّلْتُ بِکُمْ إِلَى اللهِ وَ اسْتَشْفَعْتُ بِکُمْ إِلَى اللهِ فَاشْفَعُوا لِی عِنْدَ اللهِ وَاسْتَنْقِذُونِی مِنْ ذُنُوبِی عِنْدَاللهِ فَإِنَّکُمْ وَ سِیلَتِی إِلَى اللهِ وَبِحُبِّکُمْ وَ بِقُرْبِکُمْ اَرْجُو نَجَاةً مِنَ اللهِ فَکُونُوا عِنْدَاللهِ رَجَائِی یَا سَادَتِی یَا اَوْلِیَاءَ اللهِ صَلَّى اللهِ عَلَیْهِمْ اَجْمَعِینَ وَ لَعَنَ اللهِ اَعْدَاءَ اللهِ ظَالِمِیهِمْ مِنَ الْاَوَلِینَ وَ الْآخِرِینَ آمِینَ رَبَّ الْعَالَمِینَ
TEVESSÜL DUASININ OKUNUŞU
Allahumme innî es eluke ve eteveccehu ileyke bi nebiyyike nebiyyir rahmeti muhammedin sallallâhu aleyhi ve âlihi yâ ebel qâsim yâ resulellâh yâ imâmer rahmeti yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen,Yâ Emir’el Mu’minin,Yâ Eli yebne Ebi Tâlib,Yâ Huccetellâhi elâ xalqihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Fâtimetezzehrâ,Yâ binte Muhammedin,yâ qurrate aynirresul yâ seyyidetenâ ve mevlâtenâ innâ teveccehnâ vesteşfa’ nâ ve tevesselnâ biki ilellâh ve qeddemnâki beyne yedey hâcâtinâ yâ veciheten indellâh işfa’î lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Muhammedin, Yâ Hasenebne Ali,eyyuhel Muctebâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Abdillâh,Yâ Huseyn ebne Aliyy eyyuheşşehid yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen,Yâ Aliyyebne’l Huseyn,Yâ Zeyne’l Abidin yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammed ebne Aliyy eyyuhel Bâqir yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Abdillâh,Ya Ca’fer ebne Muhammed eyyuhes’ Sâdiq yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Musebne Ca’fer,eyyuhel Kâzım yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Ali yebne Musâ eyyuher Rızâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammedebne Aliyy eyyuhet Taqiyyul Cevâd yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Aliyyebne Muhammed eyyuhel hadîyyunnaqiyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Muhammed, Yâ Hasenebne Aliyy, eyyuhezzekiyyul Askeriyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ vasiyyel Hasen,vel xelefel Huccete eyyuhel qâimul muntazerul Mehdiyy yebne resullillâh,yâ hoccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
(Bu arada Allah’dan dileğini dile ve şunları söyle..)
Yâ sâadeti ve mevâliyye innî teveccehtu bi kum eimmetî ve uddetî li yevmi faqrî ve hâcetî illellâhi ve tevesseltu bi kum illellâh vesteşfa’tu bi kum ilellâh feşfaû lî indellâh vestenqizûnî minzunubî indellâh fe innekum vesîletî illellâh ve bi hubbikum ve qurbikum ercû necâten minellâhi fe kûnû indellâhi recâî yâ sâadeti yâ evliyâ Allâh sallallâhu aleyhim ecmaîn ve la’enallâhu a’dâ Allâhi zâlimîhim minel evvelîne vel âxirîn.Âmîn rabbel âlemîn…
TEVESSÜL DUASININ ANLAMI
Allah’ım! ben, rahmet peygamberi Muhammed Sallallahu aleyhi ve alih’i huzuruna vasıta ederek niyaz ediyor ve Sana yöneliyorum.
Ya Eba’l-Kasım, Ey Allah’ın resulü, ey rahmet önderi, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni önümüze aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, bize Allah indinde şefaat eyle.
Ya Eba’l-Hasan, Ey Müminlerin Emiri, Ey Ali b. Ebi Talib, Ey Allah’ın yaratıkları üzerindeki hücceti, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin kabulü için seni öne aldık.
Ey Allah katında şerefli ola, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Fatımet’üz Zehra, ey Muhammed (s.a.a) in kızı, ey peygamberin gözünün nuru, ey seyyidimiz ve serverimiz!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Muhammed, Ey Hasan İbn-i Ali, ey Mücteba, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Abdillah, ey Hüseyin İbn-i Ali, ey şehid ve ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Hüseyin, ey Zeynel-Abidin, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam-ı Bakır, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Abdillah, ey Cafer İbn-i Muhammed, ey İmam-ı Sadık, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Musa İbn-i Cafer, ey İmam-ı Kazım, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Musa, ey İmam-ı Rıza ve ey Peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam Takıyyül-Cevad, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Muhammed, ye İmam-ı Hadi Naki, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Muhammed, Ey Hasen İbn-i Ali, ey İmam Zekiyyül-Askeri, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey İmam Hasen’ül-Askeri’nin vasisi ey (peygamber soyundan) hüccet olarak kalan iyi halef, ey kıyam etmesi beklenen Mehdi, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey efendilerim ve mevlalarım, ey İmamların, ey yoksulluk ve hacet günlerimde (yardımıma koşacak) vasilerim, ben sizi vasıta ederek Allah’a yöneldim;
ve sizinle Allah’a yakınlaştım, şefaat diledim;
Artık şefaat edin bana Allah indinde ve Allah katında beni yaptığım günahlardan kurtarın; sizsiniz benim Allah katındaki vesilelerim;
ve sizi sevmek, size yakınlaşmakla, Allah’tan kurtuluş ümit ederim.
Öyleyse Allah katında ümit (sermayesi) olsun bana ey efendilerim, ey Allah’ın velileri!
Allah rahmet etsin bütün onlara.
Allah lanet etsin, onlara zulmeden Allah düşmanlarına; evvellerinden sonlarına kadar…
Amin ey Alemlerin Rabbi!
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
اَلّلٰهُمَّ إِنِّی اَسْاَلُکَ وَ اَتَوَجَّهُ إِلَیْکَ بِنَبِیِّکَ نَبِیِّ الرَّحْمَةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَیْهِ وَ آلِهِ یَا اَبَا الْقَاسِمِ یَا رَسُولَ اللهِ یَا إِمَامَ الرَّحْمَةِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا اَمِیرَ الْمُؤْمِنِینَ یَا عَلِیَّ بْنَ اَبِی طَالِبٍ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و َقَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَاللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَاللهِ یَا فَاطِمَةُ الزَّهْرَاءُ یَا بِنْتَ مُحَمَّدٍ یَا قُرَّةَ عَیْنِ الرَّسُولِ یَا سَیِّدَتَنَا وَ مَوْلاَتَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکِ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکِ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهَةً عِنْدَ اللهِ اشْفَعِی لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا مُحَمَّدٍ یَاحَسَنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الْمُجْتَبَى یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا عَبْدِ اللهِ یَا حُسَیْنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الشَّهِیدُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ الْحُسَیْنِ یَا زَیْنَ الْعَابِدِینَ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا جَعْفَرٍ یَا مُحَمَّدَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الْبَاقِرُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا عَبْدِ اللهِ یَا جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّدٍ اَیُّهَا الصَّادِقُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا مُوسَى بْنَ جَعْفَرٍ اَیُّهَا الْکَاظِمُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ الله اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ الله یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ مُوسَى اَیُّهَا الرِّضَا یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا جَعْفَرٍ یَا مُحَمَّدَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا التَّقِیُّ الْجَوَادُ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا الْحَسَنِ یَا عَلِیَّ بْنَ مُحَمَّدٍ اَیُّهَا الْهَادِی النَّقِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ وَ قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا اَبَا مُحَمَّدٍ یَا حَسَنَ بْنَ عَلِیٍّ اَیُّهَا الزَّکِیُّ الْعَسْکَرِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ یَا وَ صِیَّ الْحَسَنِ وَ الْخَلَفَ الْحُجَّةَ اَیُّهَا الْقَائِمُ الْمُنْتَظَرُ الْمَهْدِیُّ یَا ابْنَ رَسُولِ اللهِ یَا حُجَّةَ اللهِ عَلَى خَلْقِهِ یَا سَیِّدَنَا وَ مَوْلاَنَا إِنَّا تَوَجَّهْنَا وَ اسْتَشْفَعْنَا وَ تَوَسَّلْنَا بِکَ إِلَى اللهِ و قَدَّمْنَاکَ بَیْنَ یَدَیْ حَاجَاتِنَا یَا وَجِیهاً عِنْدَ اللهِ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ اللهِ پس حاجات خود را بطلبد که برآورده مى شود إن شاء الله تعالى و در روایت دیگر وارد شده که بعد از این بگویدیَا سَادَتِی وَ مَوَالِیَّ إِنِّی تَوَجَّهْتُ بِکُمْ اَئِمَّتِی وَ عُدَّتِی لِیَوْمِ فَقْرِی وَ حَاجَتِی إِلَى اللهِ وَ تَوَسَّلْتُ بِکُمْ إِلَى اللهِ وَ اسْتَشْفَعْتُ بِکُمْ إِلَى اللهِ فَاشْفَعُوا لِی عِنْدَ اللهِ وَاسْتَنْقِذُونِی مِنْ ذُنُوبِی عِنْدَاللهِ فَإِنَّکُمْ وَ سِیلَتِی إِلَى اللهِ وَبِحُبِّکُمْ وَ بِقُرْبِکُمْ اَرْجُو نَجَاةً مِنَ اللهِ فَکُونُوا عِنْدَاللهِ رَجَائِی یَا سَادَتِی یَا اَوْلِیَاءَ اللهِ صَلَّى اللهِ عَلَیْهِمْ اَجْمَعِینَ وَ لَعَنَ اللهِ اَعْدَاءَ اللهِ ظَالِمِیهِمْ مِنَ الْاَوَلِینَ وَ الْآخِرِینَ آمِینَ رَبَّ الْعَالَمِینَ
TEVESSÜL DUASININ OKUNUŞU
Allahumme innî es eluke ve eteveccehu ileyke bi nebiyyike nebiyyir rahmeti muhammedin sallallâhu aleyhi ve âlihi yâ ebel qâsim yâ resulellâh yâ imâmer rahmeti yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen,Yâ Emir’el Mu’minin,Yâ Eli yebne Ebi Tâlib,Yâ Huccetellâhi elâ xalqihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Fâtimetezzehrâ,Yâ binte Muhammedin,yâ qurrate aynirresul yâ seyyidetenâ ve mevlâtenâ innâ teveccehnâ vesteşfa’ nâ ve tevesselnâ biki ilellâh ve qeddemnâki beyne yedey hâcâtinâ yâ veciheten indellâh işfa’î lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Muhammedin, Yâ Hasenebne Ali,eyyuhel Muctebâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Abdillâh,Yâ Huseyn ebne Aliyy eyyuheşşehid yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen,Yâ Aliyyebne’l Huseyn,Yâ Zeyne’l Abidin yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammed ebne Aliyy eyyuhel Bâqir yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Abdillâh,Ya Ca’fer ebne Muhammed eyyuhes’ Sâdiq yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Musebne Ca’fer,eyyuhel Kâzım yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Ali yebne Musâ eyyuher Rızâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammedebne Aliyy eyyuhet Taqiyyul Cevâd yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebel Hasen, Yâ Aliyyebne Muhammed eyyuhel hadîyyunnaqiyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ Ebâ Muhammed, Yâ Hasenebne Aliyy, eyyuhezzekiyyul Askeriyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
Yâ vasiyyel Hasen,vel xelefel Huccete eyyuhel qâimul muntazerul Mehdiyy yebne resullillâh,yâ hoccetellâhi alâ xelgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve qeddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.
(Bu arada Allah’dan dileğini dile ve şunları söyle..)
Yâ sâadeti ve mevâliyye innî teveccehtu bi kum eimmetî ve uddetî li yevmi faqrî ve hâcetî illellâhi ve tevesseltu bi kum illellâh vesteşfa’tu bi kum ilellâh feşfaû lî indellâh vestenqizûnî minzunubî indellâh fe innekum vesîletî illellâh ve bi hubbikum ve qurbikum ercû necâten minellâhi fe kûnû indellâhi recâî yâ sâadeti yâ evliyâ Allâh sallallâhu aleyhim ecmaîn ve la’enallâhu a’dâ Allâhi zâlimîhim minel evvelîne vel âxirîn.Âmîn rabbel âlemîn…
TEVESSÜL DUASININ ANLAMI
Allah’ım! ben, rahmet peygamberi Muhammed Sallallahu aleyhi ve alih’i huzuruna vasıta ederek niyaz ediyor ve Sana yöneliyorum.
Ya Eba’l-Kasım, Ey Allah’ın resulü, ey rahmet önderi, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni önümüze aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, bize Allah indinde şefaat eyle.
Ya Eba’l-Hasan, Ey Müminlerin Emiri, Ey Ali b. Ebi Talib, Ey Allah’ın yaratıkları üzerindeki hücceti, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin kabulü için seni öne aldık.
Ey Allah katında şerefli ola, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Fatımet’üz Zehra, ey Muhammed (s.a.a) in kızı, ey peygamberin gözünün nuru, ey seyyidimiz ve serverimiz!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Muhammed, Ey Hasan İbn-i Ali, ey Mücteba, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Abdillah, ey Hüseyin İbn-i Ali, ey şehid ve ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Hüseyin, ey Zeynel-Abidin, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam-ı Bakır, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Abdillah, ey Cafer İbn-i Muhammed, ey İmam-ı Sadık, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Musa İbn-i Cafer, ey İmam-ı Kazım, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Musa, ey İmam-ı Rıza ve ey Peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam Takıyyül-Cevad, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba’l-Hasen, ey Ali İbn-i Muhammed, ye İmam-ı Hadi Naki, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey Eba Muhammed, Ey Hasen İbn-i Ali, ey İmam Zekiyyül-Askeri, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey İmam Hasen’ül-Askeri’nin vasisi ey (peygamber soyundan) hüccet olarak kalan iyi halef, ey kıyam etmesi beklenen Mehdi, ey peygamberin torunu!
Ey Allah’ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız!
Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah’a yöneldik, şefaat diledik ve Allah’a yakınlaştık;
ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;
Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.
Ey efendilerim ve mevlalarım, ey İmamların, ey yoksulluk ve hacet günlerimde (yardımıma koşacak) vasilerim, ben sizi vasıta ederek Allah’a yöneldim;
ve sizinle Allah’a yakınlaştım, şefaat diledim;
Artık şefaat edin bana Allah indinde ve Allah katında beni yaptığım günahlardan kurtarın; sizsiniz benim Allah katındaki vesilelerim;
ve sizi sevmek, size yakınlaşmakla, Allah’tan kurtuluş ümit ederim.
Öyleyse Allah katında ümit (sermayesi) olsun bana ey efendilerim, ey Allah’ın velileri!
Allah rahmet etsin bütün onlara.
Allah lanet etsin, onlara zulmeden Allah düşmanlarına; evvellerinden sonlarına kadar…
Amin ey Alemlerin Rabbi!

AREFE GÜNÜ OKUNACAK DUA
Hamd, âlemlerin rabbi Allah’ındır. Allah’ım, hamd senindir; ey gökleri ve geri yaratan; ululuk ve ikram sahibi; rablerin Rabbi; her tapılanın Tanrısı; her yaratılanın yaratıcısı ve her şeyin varisi. Hiçbir şey O’ nun gibi değildir; hiçbir şeyin bilgisi O na gizli kalmaz; O her şeyi kuşatmış, her şey üzerinde gözeticidir.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Teksin, benzerin yok; birsin, eşin yok.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Cömertsin, cömertlik sana yakışır; ulusun, ululanmak senin hakkın; büyüksün, büyüklenmek sana ait.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Yücesin; yüceden de yücesin. Cezalandırman pek şiddetlidir.
Sensin Allah; Rahman sın, rahîmsin; ilim ve hikmet sahibisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. İşitensin, görensin; kadîmsin, her şeyden haberin var.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. En kerim kerimsin; en sürekli süreklisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Herkesten önce ilksin; her sayıdan sonra sonsun.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Yüceliğinle birlikte yakınsın; yakınlığınla birlikte yücesin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Zarifsin, güzelsin; ululuk, büyüklük ve övgü sahibisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Nesneleri, aslı esası olmaksızın yarattın; şekillendirdiklerini örneksiz şekillendirdin; var ettiklerini birinin işine bakarak var etmedin.
Sensin ki, her şey için bir ölçü koydun; her şeyi kolaylaştırdın ve her şeyi belli bir düzene soktun.
Sensin ki, yaratmanda kimse sana yardım etmedi; işinde kimseye danışmadın; ne gözlemcin, ne benzerin olmamıştır.
Sensin ki, irade ettin, irade ettiğin kesinleşti; yargıladın, yargın adalet üzere oldu; hükmettin, hükmün tam yerini buldu.
Sensin ki, hiçbir mekân seni içine alamaz; saltanatın karşısında hiçbir sultan dayanamaz ve hiçbir kanıt ve açıklama seni susturamaz.
Sensin ki, her şeyin sayısını bilirsin; her şey için bir son öngörmüşsün ve her şeyi belli bir ölçüyle yaratmışsın.
Sensin ki, benliğin tahayyüllere sığamaz; düşünceler niteliğini derk edemez ve gözler bulunduğun yeri göremez.
Sensin ki, sınırlandırılmazsın ki, sınırlı olasın; temessül etmemişsin ki, bulunasın; ve doğurmamışsın ki, doğrulmuş olasın.
Sensin ki, karşıtın yok ki, sana karşı gelsin; dengin yok ki, sana üst olmaya yeltensin ve benzerin yok ki, seninle yarışmaya kalkışsın.
Sensin başlayan, icat eden, oluşturan, yepyeni bir şey ortaya çıkaran ve yaptığını güzel yapan.
Münezzehsin sen! Şanın ne kadar yüce; yerin ne kadar yüksek ve hakkı batıldan ayırışın ne kadar net!
Münezzehsin sen! Ne kadar da lütfu bol bir latifsin; ne kadar da merhametli bir şefkatlisin ve ne kadar da bilgili bir hikmet sahibisin!
Münezzehsin sen! Ne de güçlü bir meliksin; ne de eli açık bir cömertsin ve ne de makamı yüksek bir makam sahibisin. Güzellik, büyüklük, ululuk ve övgü sahibisin sen.
Münezzehsin sen! Elini iyiliğe açmışsın; hidayet senin katından bilinmiştir. Seni din için de, dünya için de arayan bulur.
Münezzehsin sen! İlminde geçen herkes sana boyun eğmiş; Arşının altında olan her şey büyüklüğünün karşısında küçüklüğünü itiraf etmiş ve tüm yaratıkların sana teslim olmuştur.
Münezzehsin sen! Sezilmez, duyulmaz, dokunulmazsın. Kimse sana hile yapamaz; seni azarlayıp kovamaz; seninle çekişemez; seninle yarışamaz; seninle tartışamaz; seni aldatamaz.
Münezzehsin sen! Yolun düz, emrin doğru ve sen ihtiyaçlar için başvurulan yegane dirisin.
Münezzehsin sen! Sözün hikmet, yargın son karar ve iraden kesindir.
Münezzehsin sen! Dilediğini kimse geri döndüremez; kelimelerini kimse değiştiremez.
Münezzehsin sen! Ey, ayetleri akılları durduran, gökleri meydana getiren, canları yaratan.
Hamd senindir; sürekliliğinle sürecek bir hamd.
Hamd senindir; nimetinle devam edecek bir hamd.
Hamd senindir; ihsanına paralellik arz edecek bir hamd.
Hamd senindir; hoşnutluğunu artıracak bir hamd.
Hamd senindir; bir hamd ki, her hamd edenin hamdiyle birlikte olsun ve hiçbir şükredenin şükrü ona ulaşmasın. Bir hamd ki, başkasına değil, yalnızca sana yaraşsın; onunla başkasına değil, yalnızca sana yaklaşılsın. Bir hamd ki, ilki (önceki nimetleri) sürdürsün; sonu (sonraki nimetleri) kalıcı kılsın. Bir hamd ki, gün geçtikçe kat kat artsın, durmadan çoğalsın. Bir hamd ki, koruyucu melekler onu sayamasın; yazıcı meleklerin kaydettiğinden çok çok fazla olsun. Bir hamd ki, yüce Arşına ve yüksek Kürsüne denk olsun. Bir hamd ki, sevabı katında tam olsun; mükâfatı her mükâfatı kapsasın. Bir hamd ki, dışı içiyle tutsun; içi samimiyet dolu olsun. Bir hamd ki, daha önce kimse öyle bir hamd etmemiş olsun; değerini senden başkası bilmesin. Bir hamd ki, sayısını çoğaltmaya çalışana yardımcı, hakkıyla yerine getirmek isteyene destekçi olsun. Bir hamd ki, yarattığın tüm hamdleri bir araya toplasın; daha sonra yaratacaklarını bir ipe dizsin. Bir hamd ki, sözüne ondan daha yakın bir hamd olmasın; onunla hamd edenden daha iyi hamd edici bulunmasın. Bir hamd ki, kereminle bolluğa sebep olsun, ihsanını kat kat artırsın. Bir hamd ki, büyüklüğüne, cömertliğine yakışsın; izzet ve celaline uygun olsun.
Rabbim, soylular soylusu, seçkinler seçkini, değerliler değerlisi, mukarreb kulun Muhammed e ve Muhammed in âline salâtlarının en üstünüyle salât eyle; bereketlerinin en kâmiliyle ona bereket ver; rahmetlerinin en yararlısıyla ona rahmet et.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, durmadan artsın; artışı ondan çok olan bir salât olmasın. Ona salât eyle; bir salât ki, sürekli büyüsün; ondan daha çok büyüyen bir salât olmasın. Ve, ona salât eyle; hoşnut olacak bir salât ki, onun üstünde bir salât olmasın.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, onu hoşnut etsin; hoşnutluğunu artırsın. Ona salât eyle; bir salât ki seni hoşnut etsin; hoşnutluğunu artırsın. Ve ona salât eyle; bir salât ki, onun (Muhammed) için ondan başkasına razı olmaz, ondan (Muhammed) başkasını da ona ehil görmezsin.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, hoşnutluğundan öteye geçsin; varlığın devam ettikçe ardı arkası kesilmesin; kelimelerinin bitmediği gibi asla bitmesin.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki; meleklerinin, nebilerinin, resullerinin ve itaat edenlerinin salâtlarını derleyip toplasın; cinlerden ve insanlardan davetine icabet eden kullarının salâtlarını kapsasın; yarattığın tüm yaratık türlerinin salâtlarını bir araya getirsin.
Rabbim, ona ve âline salât eyle; bir salât ki, geçmiş gelecek tüm salâtları kuşatsın. Ona ve âline salât eyle; senin ve herkesin beğeneceği bir salât ki, onunla birlikte diğer salâtlar meydana getiresin; onu kaç katına katladıkça o salâtları da öyle yapasın; günler geçtikçe onları senden başka kimsenin sayamayacağı bir şekilde kat kat artırasın.
Rabbim, onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine de (ayrıca) salât eyle. Onlar ki, işin (insanları doğru yola hidayet etmek) için onları seçtin; onları ilminin bekçileri, dinin koruyucuları, yeryüzündeki halifelerin ve kullarının üzerindeki hüccetlerin kıldın. İradenle onları pislik ve kirden tam anlamıyla temizledin. Onları, sana ileten vesile, cennetine götüren yol kıldın.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, onlar hakkındaki bağışlarını ve onurlandırmanı artırsın; onlara olan ihsan ve nimetlerini tamamlasın; senden edinilecek kâr ve yararlardan nasiplerini bol etsin.
Rabbim, ona (Muhammed) ve onlara (Ehl-i Beyt’ine) salât eyle; bir salât ki, başlangıcının süresi, süresinin sonu, sonunun bitimi olmasın.
Rabbim, Arşının ve onun altındakilerin ağırlığıca, göklerinin ve onların üstündekilerin tuttuğuca, yerlerinin ve onların altındakilerin sayısıca onlara salât eyle; bir salât ki, onları sana daha bir yakınlaştırsın; senin ve onların hoşnutluğuna vesile olsun ve benzeri salâtlar hep devam etsin.
Allah ım, sen her zamanda dinini, kulların için hakkın bayrağı ve şehirlerde hidayet ışığı olarak diktiğin bir imamla güçlendirmişsin. Onun ipini kendi ipine bağlamış; onu hoşnutluğuna ulaşma vesilesi kılmış; ona itaati farz etmiş; ona karşı gelmekten sakındırmış; onun emirlerini yerine getirmeyi, yasaklarına uymayı, ondan öne geçmemeyi, ondan geri kalmamayı emretmişsin. O, sığınanların koruyucusu, inananların sığınağı, tutunanların sağlam kulpu ve âlemlerin güzelliğidir.
Allah ım, velin olan o imamı, kendisine verdiğin nimetlerin şükrünü yerine getirmeye muvaffak et. Bizi de aynı şeye muvaffak eyle. Ona, kendi katından yardımcı bir güç ver. Ona kolay bir fetih nasip et. En güçlü desteğinle ona yardım et. Gücünü artır; pazısını kuvvetlendir; onu sürekli gözet; koruman altında bulundur; meleklerinin yardımıyla onu başarıya ulaştır; her zaman galip olan ordunu ona yardıma sevket; onunla Kitabını, sınırlarını, yasalarını ve Resulünün -salâvatın ona ve âline olsun Allah’ ım sünnetlerini ayakta tut; dininin zalimlerce öldürülen nişanelerini dirilt; yolundaki zulüm paslarını, zorlukları gider; yolundan ayrılanları ortadan kaldır; dosdoğru yolunda eğrilik meydana getirmek isteyenleri mahv-u nabud eyle. Onu dostlarına karşı yumuşat; düşmanlarına karşı elini açık et; şefkatini, merhametini ve sevgisini halimize şamil eyle; bizi sözünü dinleyip itaat edenlerden, hoşnutluğunu kazanmaya çalışanlardan, yardımına koşanlardan, onu savunanlardan, bununla sana ve Resulüne salâvatın, ona ve âline olsun, Allah’ım yakınlaşmak isteyenlerden kıl.
Allah ım, onların makamlarını itiraf eden, takip ettikleri yolu takip eden, izlerinde yürüyen, kulplarından yapışan, velayetlerine sarılan, imametlerini kabul eden, emirlerine teslim olan, var güçleriyle onlara itaat etmeye çalışan, (ferec) günlerini bekleyen ve gözlerini onlara diken dostlarına da, büyüyüp artan, bereket dolu salâtlarla sabah akşam salât eyle. Ve selam eyle onlara ve ruhlarına. Onların işlerini takva üzere bir araya topla; durumlarını düzelt; tövbelerini kabul buyur. Hiç kuşkusuz, sen, pek merhametlisin, tövbeleri kabul edensin ve bağışlayanların en iyisisin. Bizi de rahmetinle esenlik yurdunda onlarla birlikte kıl, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Allah ım, bu, Arefe günüdür. Şerefli, değerli ve büyük bir gündür. Bu günde rahmetini yaymış, affını yaygınlaştırmış, bağışını çoğaltmış ve onunla kullarına lütufta bulunmuşsun.
Allah ım, ben ise, senin o (naçiz) kulunum ki, daha yaratmadan önce ve de yarattıktan sonra ona nimet verdin; onu dinine ilettiğin, hakkını ödemeye muvaffak ettiğin, (sağlam) ipinle koruduğun, hizbine (grubuna) aldığın, dostlarını sevmeye, düşmanlarına düşman kesilmeye hidayet ettiğin kimselerden kıldın. Daha sonra ona emrettin, emrini tutmadı; sakındırdın, sakınmadı; karşı gelmemesini öğütledin, karşı geldi. Ancak bunları, sana inat ederek ve sana karşı büyüklük taslayarak yapmadı. Tutkusu onu bu işlere sürükledi; düşmanın ve düşmanı (olan şeytan) da bu hususta ona yardımcı oldu. Yasaklarını irtikâp ederken tehdit ve korkutmalarını bildiği halde, affını ümit edip bağışlamana güveniyordu. Oysa kendisine verdiğin nimetlerle o işleri yapmamaya en çok layık olan kullarındandı.
Şimdiyse; hor, hakir, zelil, alçak ve azabından korkan biri olarak karşında durmuş, taşıdığım büyük günahları, işlediğim koca hataları itiraf ederek affına sığınıyor, rahmetini umuyorum. Kimsenin, beni senden koruyamayacağını, hakkımda verdiğin karara engel olamayacağını biliyorum.
O halde, suçlulara döndüğün rahmetinle bana dön; ellerini sana doğru uzatanlara verdiğin affını bana ver ve sana ümidi olanlardan esirgemediğin mağfiretini benden esirgeme. Bu günde benim için bir nasip ayır ki, onunla hoşnutluğundan bir pay elde edeyim.
Beni bu günde, sana kulluk sunan kullarının elde ettikleri şeylerden mahrum etme. Gerçi ben, onların sundukları iyi işleri sunmuş değilim ama tevhidini sunmuş; zıddın, benzerin, ortağın olmaktan seni tenzih etmişim; emrettiğin kapılardan sana gelmiş, öyle bir vesileyle yakınlığını aramışım ki, kimse onun dışında başka bir vesileyle sana yaklaşamaz. Daha sonra bunu; tövbeyle sana dönüşüm, yüceliğin karşısında alçalıp küçülmem, hakkında iyi şeyler düşünmem ve katındakine güvenmem izlemiş; sana olan ümidim de -ki sana ümidi olup da ümidi boşa çıkan az olur- arkadan bunları desteklemiştir. Ve ben, böbürlenenlerin böbürlendiği gibi böbürlenerek, itaatleriyle övünenlerin övündüğü gibi övünerek, şefaat edenlerin şefaat edeceklerine güvenerek değil; hor, hakir, muhtaç, fakir, korkan, sığınak arayan biri olarak rahmetini dileniyorum. Bununla birlikte ben, azdan da az, alçaktan da alçak, zerre gibi veya zerreden de aşağıyım.
Şimdi, ey kötü işler yapanları hemen cezalandırmayan; şımarık zenginlere hadlerini bildirmekte acele etmeyen; ey lütfuyla sürçenleri affeden, fazlıyla suçlulara mühlet veren (yüce Allah)! Ben de sürçmüş, hata etmiş, kötü işler yapmışım ve suçumu itiraf etmekteyim. Sana karşı cüretkâr davranmış, bilerek karşı gelmişim; kullarından gizletmeye çalıştığım kötülükleri senin gözünün önünde irtikâp etmişim. Kullarından korkmuş, senden yana kendimi güvencede hissetmişim. Kahrından çekinmemiş, şiddet göstereceğinden korkmamışım. Aslında, kendime karşı cinayet işlemiş, kendi belama düşmüşüm. Utanmam yok; uzun sürecek bir zilletle karşı karşıyayım.
(Allah’ım,) Mahlûkatından seçtiğin, kendin için ayırdığın, yaratıklarından beğendiğin, işin için uygun bulduğun kimsenin (Muhammed Mustafa nın) hakkına ve ona itaati sana itaat, ona muhalefeti sana muhalefet, onu sevmeyi seni sevmek, ona düşmanlık etmeyi sana düşmanlık etmek olarak kabul ettiğin kimsenin (Hz. Ali nin) hakkına, bu günde beni, günahlardan sıyrılarak sana sığınan, tövbe ederek mağfiretini dileyen kimseyi bürüdüğün rahmetinle bürü; sana itaat edenlerin, katında kurb ve menzilet sahibi olanların işlerini idare ettiğin gibi benim de işlerimi idare et; ahdine vefa edip uğrunda zorluklara katlanan, hoşnutluğunu elde etmek için çalışıp çabalayan kimseye yettiğin gibi bana da yet.
Huzurunda ihmalkâr davrandığım, sınırlarını aşıp hükümlerini çiğnediğim için beni hesaba çekme. Yanındaki hayrı benden esirgeyip nimetinin bana ulaşmasında seni ortak etmeyen (zengin) kimsenin yavaş yavaş helake doğru ilerlediği gibi beni yavaş yavaş helake doğru götürme.
Gafillerin uykusundan, israfkârların uyuklamasından ve kendi haline terkedilenlerin esneyip durmasından beni uyandır. Kalbimi, tevazu ile sana itaat edenlerin, içtenlikle sana kulluk sunanların yaptığı şeylere yönelt; ihmalkârların düştüğü durumdan kurtar. Beni, senden uzaklaştıracak, senden alacağım payla arama girecek ve katında aradığım şeyden alıkoyacak şeylerden koru. Sana götüren hayırların yolunu, emrettiğin yönden hayırlarda yarışmayı ve istediğin gibi hayırlara düşkün olmayı benim için kolaylaştır.
Azap vaadini hafife alanlarla birlikte beni helak etme. Gazabını talep edenlerle birlikte beni yok etme. Yollarından sapanlarla birlikte beni mahvetme. Saptırıcı fitnelerden, eğlendirici belalardan beni kurtar ve aniden yakalayıvermek üzere bana mühlet verme. Benimle beni saptıracak düşmanın, helak edecek tutkunun ve benliğimi bürüyecek hüsranın arasına gir. Gazabından sonra kendisinden razı olmayacağın kimseden yüz çevirdiğin gibi benden yüz çevirme. Sana olan ümidimi boşa çıkarıp da rahmetin hakkında ümitsizliğe düşürme beni. Sevginden kaynaklanan yükümlülüklerden gücümü aşanı bana yükleyip de zor durumda bırakma beni.
Kendisinden hayır umulmayan, kendisine ihtiyaç duyulmayan ve bir daha dönüşü (tövbesi) olmayan kimse gibi beni elinden salıverme. Gözünden düşen, benliğini horluk bürüyen kimse gibi beni atma. Elimden tutarak alçalanların düştüğü duruma düşmekten, yoldan sapanların duçar olduğu korkuya duçar olmaktan, aldananların sürçtüğü yerlerde sürçmekten ve helak olanların düştüğü vartaya düşmekten koru beni. Köle ve cariyelerinin (kullarının) çeşitli sınıflarını müptela ettiğin şeylere karşı bağışıklık kazandır bana. Özen gösterdiğin, nimet verdiğin, hoşnut olduğun, övgüyle yaşattığın ve mutlu olarak öldürdüğün kimselerin ulaştığı yerlere ulaştır beni.
İyilikleri yok edecek, bereketleri götürecek amellerden uzaklaştır beni. Çirkin kötülüklerden ve rüsvay edici günahlardan sakınmayı kalbime ilham eyle. Beni, ancak senin yardımınla elde edebileceğim şeyle uğraştırarak hoşnutluğunu kazanabileceğim şeylerden alıkoyma. Katındakinden mahrum eden, sana kavuşturacak vesileyi aramaya engel olan ve sana yakınlaşmayı unutturan alçak dünyanın sevgisini kalbimden sök at. Gece ve gündüz seninle baş başa kalıp râz-u niyaz etmeyi benim için süsle (bu işin güzelliğini benim için aşikâr eyle). Bana, beni azabından korkmaya yaklaştıracak, yasaklarını irtikâp etmekten alıkoyacak ve büyük günahların esaretinden kurtaracak bir koruyucu güç ver.
Sana karşı gelme pisliğinden temizle beni; suçlar pasını gider benden; afiyet gömleğini eğnime giydir; bağışıklık ridasını üzerime çek; bol nimetlerinle beni bürü ve lütuf ve fazlını benim için aşikâr eyle. İşlerimi yoluna koyarak, yönümü doğrultarak bana yardımcı ol. Beni iyi niyetli olmaya, beğenilen sözler söylemeye ve güzel işler yapmaya muvaffak eyle.
Senin güç ve kudretin olmaksızın hiçbir şey yapamayacağımdan beni kendi güç ve kudretimle baş başa bırakma. Huzuruna çıkmak için diriltileceğim gün beni utandırma; dostlarının önünde beni rüsvay etme. Seni anmayı unutturma bana; şükrünü giderme benden; yanlma zamanlarında, nimetlerine cahil olanlar gafletteyken, şükründen ayırma beni; verdiğin nimetlere karşı seni övmeyi, yaptığın iyilikleri itiraf etmeyi ilham et bana.
Sana yalvarıp yakarmamı, yalvarıp yakaranların yakarmasından ve sana hamd etmemi, hamd edenlerin hamdinden üstün kıl. Sana ihtiyaç duyduğum zamanlarda beni yardımsız bırakma. (İyi olduğunu zannederek) Sana sunduğum amellerim sebebiyle beni helak etme. Sana inat edenleri, alınlarına vurarak geri çevirdiğin gibi beni geri çevirme. Çünkü ben, (onların aksine) sana teslim olmuş; elinde aleyhime kanıtlar olduğunu bildiğim halde lütufta bulunmaya daha layık, ihsan etmeye daha alışık, takva ve mağfiret ehli, affetmeye cezalandırmaktan daha layık ve (suçları) örtmeye (onları) açmaktan daha yakın olduğunu da biliyorum.
Şu halde, bana; istediğimi elde edebileceğim, sevdiğime kavuşabileceğim, hoşlanmadığını yapmayacağım ve sakındırdığına yaklaşmayacağım tertemiz bir hayat ver. Ölümümü, nuru önünde ve sağında giden kimsenin ölümü gibi kıl. Senin önünde zelil, yaratıklarının yanında aziz kıl beni. Seninle baş başa kaldığım zaman beni alçalt; kullarının arasında yücelt. Beni, bana muhtaç olmayan kimseye muhtaç etme; sana muhtaçlığımı arttır. Beni, düşmanlarımı sevindirecek duruma düşmekten, belaya duçar olmaktan, zillet ve zahmetten koru. Benden bildiğin kötülükleri, hilmi olmasaydı yakalamaya gücü yeten, teennisi olmasaydı hemen cezalandırabilecek durumda olan biri gibi, rahmetinle ört.
Bir kavme bir fitne veya bir kötülük dilediğin zaman, beni sana sığındığım için, ondan kurtar. Beni sahibi olduğun dünyada rüsvay etmediğin gibi, maliki olduğun ahirette de o duruma düşürme. Nimetlerinin evvellerini de, sonlarını da; yararlarının eskilerini de, yenilerini de bir arada bana ver. Yüreğimin taşlaşmasına sebep olacak bir mühlet verme bana. Güzelliğimi götürecek bir musibet indirme bana. Kadrimi küçültecek bir hakirliğe düşürme beni. Değerimin bilinmemesine sebep olacak bir eksiklik verme bana. Ümitsizliğe düşürecek, yüreğimi hoplatacak bir şekilde korkutma beni.
Azap vaadinden korkmamı, mühlet vermen ve korkutmandan sakınmamı ve ayetlerini tilavet ederken titrememi sağla. Gecemi sana ibadet etmek için beni uyandırmakla, yalnızlığımı senin için teheccüd etmekle, tenhalığımı sana ünsiyet, ihtiyaçlarımı sana açmak, ateşten kurtuluşumu dilemek ve azabından sana sığınmakla mâmur kıl.
Bir süreye (ölüm vaktine) kadar taşkınlığımda bocalayıp durmama, gaflet içerisinde sapıklığımı sürdürüp gitmeme müsaade etme. Beni, öğüt kabul edenler için öğüt, ibret alanlar için ibret ve bakanlar için fitne kılma. (Hilelerine karşı) Kendilerine hile yaptığın kimseler arasında bana hile yapma. Beni başkasıyla değiştirme; ismimde bir değişiklik yapma; bedenimi değişime uğratma. Beni, halkın gözünde gülünç bir duruma düşürme; kendin için alay konusu edinme; hoşnutluğundan başkasına uymaz ve senin için öç almaktan başka bir şey için zorluklara katlanmaz kıl.
Affının serinliğini, rahmetinin, merhametinin, katından olan rahatlığın ve nimetlerle dolu cennetinin tatlılığını bana hissettir. Bol lütfunla tüm zamanımı senin sevdiğin şeye ayırmanın ve var gücümle beni sana yaklaştıracak şeyler için çalışmanın tadını tattır bana; ve bana, armağanlarından birini armağan et.
Ticaretimi kârlı, dönüşümü zararsız kıl. Makamından korkut beni. Seninle görüşmeye müştak kıl beni. Küçük büyük, açık gizli hiçbir günah bırakmayacak halis bir tövbeyle bana dön (tövbemi kabul ederek tüm günahlarımı bağışla).
Mü minlere karşı kin beslemeyi gönlümden sök at. Sana karşı mütevazı olanlara kalbimi şefkatli kıl. İyilere nasılsan bana da öyle ol. Takvalıların süsüyle süsle beni. Gelecekler arasında benim için doğru bir dil (güzel bir ad), sonlar arasında büyüyüp gelişen bir anı bırak ve beni ilklerle aynı sahada buluştur.
Bol nimetlerini benim için tamamla. En değerli nimetlerini bana aşikâr eyle. Elimi yararlarınla doldur. En değerli bağışlarını bana doğru sevket. Seçkin kulların için süslediğin cennetlerinde beni temiz dostlarına komşu eyle. Dostların için hazırlanmış olan yüksek yerlerde kıymetli armağanlarınla beni bürü. Kendi katında benim için, güvenle sığınabileceğim bir sığınak, yerleşebileceğim ve gözümün aydınlanmasına sebep olacak bir mekân ver.
Büyük suçlarıma kıyasla bana muamele etme. Her türlü şek ve şüpheyi benden gider. Hak yolda her rahmetten bir kapı aç yüzüme. Bağışlarından olan payımı bol, ihsan ve fazlından olan nasibimi çok eyle.
Kalbimi katındakine güvenir kıl. Çabamı senin için olana ayır. Halis kullarına yaptırdığın şeyleri bana yaptır. Akıllar gaflette olduğu zaman kalbime sana itaat etmenin sevgisini içir.
Zenginlik ve afifliği, refah ve sağlığı, rahatlık ve bolluğu, güven ve afiyeti benim için bir araya topla. İyi işlerimi, onlara karışmış olan günahlar sebebiyle boşa çıkarma. Yalnız kaldığım zamanları deneme dürtüleriyle harap etme. Âlemlerden kimseye ağız açtırmayarak yüzümün suyunu koru. Fasıkların yanında olanı istememe engel ol.
Beni, zalimlerin destekçisi, Kitabını yok etmek üzere onların yardımcısı kılma. Bilmediğim bir yönden koruyucu bir kuşatmayla kuşat beni.
Tövbe, rahmet, şefkat ve bol rızkının kapılarını benim için aç. Çünkü ben, sana yönelenlerdenim. Benim hakkımda nimet vermeni tamamla. Hiç kuşku yok, sen, nimet verenlerin en iyisisin.
Ömrümün geri kalanını rızanı kazanmak için hac ve umrede geçirmemi kararlaştır, ey âlemlerin Rabbi.
Allah, Muhammed e ve onun tertemiz âline salât eylesin. Ve ebediyete kadar selam olsun ona (Muhammed e) ve onlara (âline).
İMAM ZEYNEL ABİDİN (AS)’ DEN
SAHİFEYİ SECCADİYE- 47. DUA
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Teksin, benzerin yok; birsin, eşin yok.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Cömertsin, cömertlik sana yakışır; ulusun, ululanmak senin hakkın; büyüksün, büyüklenmek sana ait.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Yücesin; yüceden de yücesin. Cezalandırman pek şiddetlidir.
Sensin Allah; Rahman sın, rahîmsin; ilim ve hikmet sahibisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. İşitensin, görensin; kadîmsin, her şeyden haberin var.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. En kerim kerimsin; en sürekli süreklisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Herkesten önce ilksin; her sayıdan sonra sonsun.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Yüceliğinle birlikte yakınsın; yakınlığınla birlikte yücesin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Zarifsin, güzelsin; ululuk, büyüklük ve övgü sahibisin.
Sensin Allah; senden başka ilah yok. Nesneleri, aslı esası olmaksızın yarattın; şekillendirdiklerini örneksiz şekillendirdin; var ettiklerini birinin işine bakarak var etmedin.
Sensin ki, her şey için bir ölçü koydun; her şeyi kolaylaştırdın ve her şeyi belli bir düzene soktun.
Sensin ki, yaratmanda kimse sana yardım etmedi; işinde kimseye danışmadın; ne gözlemcin, ne benzerin olmamıştır.
Sensin ki, irade ettin, irade ettiğin kesinleşti; yargıladın, yargın adalet üzere oldu; hükmettin, hükmün tam yerini buldu.
Sensin ki, hiçbir mekân seni içine alamaz; saltanatın karşısında hiçbir sultan dayanamaz ve hiçbir kanıt ve açıklama seni susturamaz.
Sensin ki, her şeyin sayısını bilirsin; her şey için bir son öngörmüşsün ve her şeyi belli bir ölçüyle yaratmışsın.
Sensin ki, benliğin tahayyüllere sığamaz; düşünceler niteliğini derk edemez ve gözler bulunduğun yeri göremez.
Sensin ki, sınırlandırılmazsın ki, sınırlı olasın; temessül etmemişsin ki, bulunasın; ve doğurmamışsın ki, doğrulmuş olasın.
Sensin ki, karşıtın yok ki, sana karşı gelsin; dengin yok ki, sana üst olmaya yeltensin ve benzerin yok ki, seninle yarışmaya kalkışsın.
Sensin başlayan, icat eden, oluşturan, yepyeni bir şey ortaya çıkaran ve yaptığını güzel yapan.
Münezzehsin sen! Şanın ne kadar yüce; yerin ne kadar yüksek ve hakkı batıldan ayırışın ne kadar net!
Münezzehsin sen! Ne kadar da lütfu bol bir latifsin; ne kadar da merhametli bir şefkatlisin ve ne kadar da bilgili bir hikmet sahibisin!
Münezzehsin sen! Ne de güçlü bir meliksin; ne de eli açık bir cömertsin ve ne de makamı yüksek bir makam sahibisin. Güzellik, büyüklük, ululuk ve övgü sahibisin sen.
Münezzehsin sen! Elini iyiliğe açmışsın; hidayet senin katından bilinmiştir. Seni din için de, dünya için de arayan bulur.
Münezzehsin sen! İlminde geçen herkes sana boyun eğmiş; Arşının altında olan her şey büyüklüğünün karşısında küçüklüğünü itiraf etmiş ve tüm yaratıkların sana teslim olmuştur.
Münezzehsin sen! Sezilmez, duyulmaz, dokunulmazsın. Kimse sana hile yapamaz; seni azarlayıp kovamaz; seninle çekişemez; seninle yarışamaz; seninle tartışamaz; seni aldatamaz.
Münezzehsin sen! Yolun düz, emrin doğru ve sen ihtiyaçlar için başvurulan yegane dirisin.
Münezzehsin sen! Sözün hikmet, yargın son karar ve iraden kesindir.
Münezzehsin sen! Dilediğini kimse geri döndüremez; kelimelerini kimse değiştiremez.
Münezzehsin sen! Ey, ayetleri akılları durduran, gökleri meydana getiren, canları yaratan.
Hamd senindir; sürekliliğinle sürecek bir hamd.
Hamd senindir; nimetinle devam edecek bir hamd.
Hamd senindir; ihsanına paralellik arz edecek bir hamd.
Hamd senindir; hoşnutluğunu artıracak bir hamd.
Hamd senindir; bir hamd ki, her hamd edenin hamdiyle birlikte olsun ve hiçbir şükredenin şükrü ona ulaşmasın. Bir hamd ki, başkasına değil, yalnızca sana yaraşsın; onunla başkasına değil, yalnızca sana yaklaşılsın. Bir hamd ki, ilki (önceki nimetleri) sürdürsün; sonu (sonraki nimetleri) kalıcı kılsın. Bir hamd ki, gün geçtikçe kat kat artsın, durmadan çoğalsın. Bir hamd ki, koruyucu melekler onu sayamasın; yazıcı meleklerin kaydettiğinden çok çok fazla olsun. Bir hamd ki, yüce Arşına ve yüksek Kürsüne denk olsun. Bir hamd ki, sevabı katında tam olsun; mükâfatı her mükâfatı kapsasın. Bir hamd ki, dışı içiyle tutsun; içi samimiyet dolu olsun. Bir hamd ki, daha önce kimse öyle bir hamd etmemiş olsun; değerini senden başkası bilmesin. Bir hamd ki, sayısını çoğaltmaya çalışana yardımcı, hakkıyla yerine getirmek isteyene destekçi olsun. Bir hamd ki, yarattığın tüm hamdleri bir araya toplasın; daha sonra yaratacaklarını bir ipe dizsin. Bir hamd ki, sözüne ondan daha yakın bir hamd olmasın; onunla hamd edenden daha iyi hamd edici bulunmasın. Bir hamd ki, kereminle bolluğa sebep olsun, ihsanını kat kat artırsın. Bir hamd ki, büyüklüğüne, cömertliğine yakışsın; izzet ve celaline uygun olsun.
Rabbim, soylular soylusu, seçkinler seçkini, değerliler değerlisi, mukarreb kulun Muhammed e ve Muhammed in âline salâtlarının en üstünüyle salât eyle; bereketlerinin en kâmiliyle ona bereket ver; rahmetlerinin en yararlısıyla ona rahmet et.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, durmadan artsın; artışı ondan çok olan bir salât olmasın. Ona salât eyle; bir salât ki, sürekli büyüsün; ondan daha çok büyüyen bir salât olmasın. Ve, ona salât eyle; hoşnut olacak bir salât ki, onun üstünde bir salât olmasın.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, onu hoşnut etsin; hoşnutluğunu artırsın. Ona salât eyle; bir salât ki seni hoşnut etsin; hoşnutluğunu artırsın. Ve ona salât eyle; bir salât ki, onun (Muhammed) için ondan başkasına razı olmaz, ondan (Muhammed) başkasını da ona ehil görmezsin.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, hoşnutluğundan öteye geçsin; varlığın devam ettikçe ardı arkası kesilmesin; kelimelerinin bitmediği gibi asla bitmesin.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki; meleklerinin, nebilerinin, resullerinin ve itaat edenlerinin salâtlarını derleyip toplasın; cinlerden ve insanlardan davetine icabet eden kullarının salâtlarını kapsasın; yarattığın tüm yaratık türlerinin salâtlarını bir araya getirsin.
Rabbim, ona ve âline salât eyle; bir salât ki, geçmiş gelecek tüm salâtları kuşatsın. Ona ve âline salât eyle; senin ve herkesin beğeneceği bir salât ki, onunla birlikte diğer salâtlar meydana getiresin; onu kaç katına katladıkça o salâtları da öyle yapasın; günler geçtikçe onları senden başka kimsenin sayamayacağı bir şekilde kat kat artırasın.
Rabbim, onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine de (ayrıca) salât eyle. Onlar ki, işin (insanları doğru yola hidayet etmek) için onları seçtin; onları ilminin bekçileri, dinin koruyucuları, yeryüzündeki halifelerin ve kullarının üzerindeki hüccetlerin kıldın. İradenle onları pislik ve kirden tam anlamıyla temizledin. Onları, sana ileten vesile, cennetine götüren yol kıldın.
Rabbim, Muhammed ve âline salât eyle; bir salât ki, onlar hakkındaki bağışlarını ve onurlandırmanı artırsın; onlara olan ihsan ve nimetlerini tamamlasın; senden edinilecek kâr ve yararlardan nasiplerini bol etsin.
Rabbim, ona (Muhammed) ve onlara (Ehl-i Beyt’ine) salât eyle; bir salât ki, başlangıcının süresi, süresinin sonu, sonunun bitimi olmasın.
Rabbim, Arşının ve onun altındakilerin ağırlığıca, göklerinin ve onların üstündekilerin tuttuğuca, yerlerinin ve onların altındakilerin sayısıca onlara salât eyle; bir salât ki, onları sana daha bir yakınlaştırsın; senin ve onların hoşnutluğuna vesile olsun ve benzeri salâtlar hep devam etsin.
Allah ım, sen her zamanda dinini, kulların için hakkın bayrağı ve şehirlerde hidayet ışığı olarak diktiğin bir imamla güçlendirmişsin. Onun ipini kendi ipine bağlamış; onu hoşnutluğuna ulaşma vesilesi kılmış; ona itaati farz etmiş; ona karşı gelmekten sakındırmış; onun emirlerini yerine getirmeyi, yasaklarına uymayı, ondan öne geçmemeyi, ondan geri kalmamayı emretmişsin. O, sığınanların koruyucusu, inananların sığınağı, tutunanların sağlam kulpu ve âlemlerin güzelliğidir.
Allah ım, velin olan o imamı, kendisine verdiğin nimetlerin şükrünü yerine getirmeye muvaffak et. Bizi de aynı şeye muvaffak eyle. Ona, kendi katından yardımcı bir güç ver. Ona kolay bir fetih nasip et. En güçlü desteğinle ona yardım et. Gücünü artır; pazısını kuvvetlendir; onu sürekli gözet; koruman altında bulundur; meleklerinin yardımıyla onu başarıya ulaştır; her zaman galip olan ordunu ona yardıma sevket; onunla Kitabını, sınırlarını, yasalarını ve Resulünün -salâvatın ona ve âline olsun Allah’ ım sünnetlerini ayakta tut; dininin zalimlerce öldürülen nişanelerini dirilt; yolundaki zulüm paslarını, zorlukları gider; yolundan ayrılanları ortadan kaldır; dosdoğru yolunda eğrilik meydana getirmek isteyenleri mahv-u nabud eyle. Onu dostlarına karşı yumuşat; düşmanlarına karşı elini açık et; şefkatini, merhametini ve sevgisini halimize şamil eyle; bizi sözünü dinleyip itaat edenlerden, hoşnutluğunu kazanmaya çalışanlardan, yardımına koşanlardan, onu savunanlardan, bununla sana ve Resulüne salâvatın, ona ve âline olsun, Allah’ım yakınlaşmak isteyenlerden kıl.
Allah ım, onların makamlarını itiraf eden, takip ettikleri yolu takip eden, izlerinde yürüyen, kulplarından yapışan, velayetlerine sarılan, imametlerini kabul eden, emirlerine teslim olan, var güçleriyle onlara itaat etmeye çalışan, (ferec) günlerini bekleyen ve gözlerini onlara diken dostlarına da, büyüyüp artan, bereket dolu salâtlarla sabah akşam salât eyle. Ve selam eyle onlara ve ruhlarına. Onların işlerini takva üzere bir araya topla; durumlarını düzelt; tövbelerini kabul buyur. Hiç kuşkusuz, sen, pek merhametlisin, tövbeleri kabul edensin ve bağışlayanların en iyisisin. Bizi de rahmetinle esenlik yurdunda onlarla birlikte kıl, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Allah ım, bu, Arefe günüdür. Şerefli, değerli ve büyük bir gündür. Bu günde rahmetini yaymış, affını yaygınlaştırmış, bağışını çoğaltmış ve onunla kullarına lütufta bulunmuşsun.
Allah ım, ben ise, senin o (naçiz) kulunum ki, daha yaratmadan önce ve de yarattıktan sonra ona nimet verdin; onu dinine ilettiğin, hakkını ödemeye muvaffak ettiğin, (sağlam) ipinle koruduğun, hizbine (grubuna) aldığın, dostlarını sevmeye, düşmanlarına düşman kesilmeye hidayet ettiğin kimselerden kıldın. Daha sonra ona emrettin, emrini tutmadı; sakındırdın, sakınmadı; karşı gelmemesini öğütledin, karşı geldi. Ancak bunları, sana inat ederek ve sana karşı büyüklük taslayarak yapmadı. Tutkusu onu bu işlere sürükledi; düşmanın ve düşmanı (olan şeytan) da bu hususta ona yardımcı oldu. Yasaklarını irtikâp ederken tehdit ve korkutmalarını bildiği halde, affını ümit edip bağışlamana güveniyordu. Oysa kendisine verdiğin nimetlerle o işleri yapmamaya en çok layık olan kullarındandı.
Şimdiyse; hor, hakir, zelil, alçak ve azabından korkan biri olarak karşında durmuş, taşıdığım büyük günahları, işlediğim koca hataları itiraf ederek affına sığınıyor, rahmetini umuyorum. Kimsenin, beni senden koruyamayacağını, hakkımda verdiğin karara engel olamayacağını biliyorum.
O halde, suçlulara döndüğün rahmetinle bana dön; ellerini sana doğru uzatanlara verdiğin affını bana ver ve sana ümidi olanlardan esirgemediğin mağfiretini benden esirgeme. Bu günde benim için bir nasip ayır ki, onunla hoşnutluğundan bir pay elde edeyim.
Beni bu günde, sana kulluk sunan kullarının elde ettikleri şeylerden mahrum etme. Gerçi ben, onların sundukları iyi işleri sunmuş değilim ama tevhidini sunmuş; zıddın, benzerin, ortağın olmaktan seni tenzih etmişim; emrettiğin kapılardan sana gelmiş, öyle bir vesileyle yakınlığını aramışım ki, kimse onun dışında başka bir vesileyle sana yaklaşamaz. Daha sonra bunu; tövbeyle sana dönüşüm, yüceliğin karşısında alçalıp küçülmem, hakkında iyi şeyler düşünmem ve katındakine güvenmem izlemiş; sana olan ümidim de -ki sana ümidi olup da ümidi boşa çıkan az olur- arkadan bunları desteklemiştir. Ve ben, böbürlenenlerin böbürlendiği gibi böbürlenerek, itaatleriyle övünenlerin övündüğü gibi övünerek, şefaat edenlerin şefaat edeceklerine güvenerek değil; hor, hakir, muhtaç, fakir, korkan, sığınak arayan biri olarak rahmetini dileniyorum. Bununla birlikte ben, azdan da az, alçaktan da alçak, zerre gibi veya zerreden de aşağıyım.
Şimdi, ey kötü işler yapanları hemen cezalandırmayan; şımarık zenginlere hadlerini bildirmekte acele etmeyen; ey lütfuyla sürçenleri affeden, fazlıyla suçlulara mühlet veren (yüce Allah)! Ben de sürçmüş, hata etmiş, kötü işler yapmışım ve suçumu itiraf etmekteyim. Sana karşı cüretkâr davranmış, bilerek karşı gelmişim; kullarından gizletmeye çalıştığım kötülükleri senin gözünün önünde irtikâp etmişim. Kullarından korkmuş, senden yana kendimi güvencede hissetmişim. Kahrından çekinmemiş, şiddet göstereceğinden korkmamışım. Aslında, kendime karşı cinayet işlemiş, kendi belama düşmüşüm. Utanmam yok; uzun sürecek bir zilletle karşı karşıyayım.
(Allah’ım,) Mahlûkatından seçtiğin, kendin için ayırdığın, yaratıklarından beğendiğin, işin için uygun bulduğun kimsenin (Muhammed Mustafa nın) hakkına ve ona itaati sana itaat, ona muhalefeti sana muhalefet, onu sevmeyi seni sevmek, ona düşmanlık etmeyi sana düşmanlık etmek olarak kabul ettiğin kimsenin (Hz. Ali nin) hakkına, bu günde beni, günahlardan sıyrılarak sana sığınan, tövbe ederek mağfiretini dileyen kimseyi bürüdüğün rahmetinle bürü; sana itaat edenlerin, katında kurb ve menzilet sahibi olanların işlerini idare ettiğin gibi benim de işlerimi idare et; ahdine vefa edip uğrunda zorluklara katlanan, hoşnutluğunu elde etmek için çalışıp çabalayan kimseye yettiğin gibi bana da yet.
Huzurunda ihmalkâr davrandığım, sınırlarını aşıp hükümlerini çiğnediğim için beni hesaba çekme. Yanındaki hayrı benden esirgeyip nimetinin bana ulaşmasında seni ortak etmeyen (zengin) kimsenin yavaş yavaş helake doğru ilerlediği gibi beni yavaş yavaş helake doğru götürme.
Gafillerin uykusundan, israfkârların uyuklamasından ve kendi haline terkedilenlerin esneyip durmasından beni uyandır. Kalbimi, tevazu ile sana itaat edenlerin, içtenlikle sana kulluk sunanların yaptığı şeylere yönelt; ihmalkârların düştüğü durumdan kurtar. Beni, senden uzaklaştıracak, senden alacağım payla arama girecek ve katında aradığım şeyden alıkoyacak şeylerden koru. Sana götüren hayırların yolunu, emrettiğin yönden hayırlarda yarışmayı ve istediğin gibi hayırlara düşkün olmayı benim için kolaylaştır.
Azap vaadini hafife alanlarla birlikte beni helak etme. Gazabını talep edenlerle birlikte beni yok etme. Yollarından sapanlarla birlikte beni mahvetme. Saptırıcı fitnelerden, eğlendirici belalardan beni kurtar ve aniden yakalayıvermek üzere bana mühlet verme. Benimle beni saptıracak düşmanın, helak edecek tutkunun ve benliğimi bürüyecek hüsranın arasına gir. Gazabından sonra kendisinden razı olmayacağın kimseden yüz çevirdiğin gibi benden yüz çevirme. Sana olan ümidimi boşa çıkarıp da rahmetin hakkında ümitsizliğe düşürme beni. Sevginden kaynaklanan yükümlülüklerden gücümü aşanı bana yükleyip de zor durumda bırakma beni.
Kendisinden hayır umulmayan, kendisine ihtiyaç duyulmayan ve bir daha dönüşü (tövbesi) olmayan kimse gibi beni elinden salıverme. Gözünden düşen, benliğini horluk bürüyen kimse gibi beni atma. Elimden tutarak alçalanların düştüğü duruma düşmekten, yoldan sapanların duçar olduğu korkuya duçar olmaktan, aldananların sürçtüğü yerlerde sürçmekten ve helak olanların düştüğü vartaya düşmekten koru beni. Köle ve cariyelerinin (kullarının) çeşitli sınıflarını müptela ettiğin şeylere karşı bağışıklık kazandır bana. Özen gösterdiğin, nimet verdiğin, hoşnut olduğun, övgüyle yaşattığın ve mutlu olarak öldürdüğün kimselerin ulaştığı yerlere ulaştır beni.
İyilikleri yok edecek, bereketleri götürecek amellerden uzaklaştır beni. Çirkin kötülüklerden ve rüsvay edici günahlardan sakınmayı kalbime ilham eyle. Beni, ancak senin yardımınla elde edebileceğim şeyle uğraştırarak hoşnutluğunu kazanabileceğim şeylerden alıkoyma. Katındakinden mahrum eden, sana kavuşturacak vesileyi aramaya engel olan ve sana yakınlaşmayı unutturan alçak dünyanın sevgisini kalbimden sök at. Gece ve gündüz seninle baş başa kalıp râz-u niyaz etmeyi benim için süsle (bu işin güzelliğini benim için aşikâr eyle). Bana, beni azabından korkmaya yaklaştıracak, yasaklarını irtikâp etmekten alıkoyacak ve büyük günahların esaretinden kurtaracak bir koruyucu güç ver.
Sana karşı gelme pisliğinden temizle beni; suçlar pasını gider benden; afiyet gömleğini eğnime giydir; bağışıklık ridasını üzerime çek; bol nimetlerinle beni bürü ve lütuf ve fazlını benim için aşikâr eyle. İşlerimi yoluna koyarak, yönümü doğrultarak bana yardımcı ol. Beni iyi niyetli olmaya, beğenilen sözler söylemeye ve güzel işler yapmaya muvaffak eyle.
Senin güç ve kudretin olmaksızın hiçbir şey yapamayacağımdan beni kendi güç ve kudretimle baş başa bırakma. Huzuruna çıkmak için diriltileceğim gün beni utandırma; dostlarının önünde beni rüsvay etme. Seni anmayı unutturma bana; şükrünü giderme benden; yanlma zamanlarında, nimetlerine cahil olanlar gafletteyken, şükründen ayırma beni; verdiğin nimetlere karşı seni övmeyi, yaptığın iyilikleri itiraf etmeyi ilham et bana.
Sana yalvarıp yakarmamı, yalvarıp yakaranların yakarmasından ve sana hamd etmemi, hamd edenlerin hamdinden üstün kıl. Sana ihtiyaç duyduğum zamanlarda beni yardımsız bırakma. (İyi olduğunu zannederek) Sana sunduğum amellerim sebebiyle beni helak etme. Sana inat edenleri, alınlarına vurarak geri çevirdiğin gibi beni geri çevirme. Çünkü ben, (onların aksine) sana teslim olmuş; elinde aleyhime kanıtlar olduğunu bildiğim halde lütufta bulunmaya daha layık, ihsan etmeye daha alışık, takva ve mağfiret ehli, affetmeye cezalandırmaktan daha layık ve (suçları) örtmeye (onları) açmaktan daha yakın olduğunu da biliyorum.
Şu halde, bana; istediğimi elde edebileceğim, sevdiğime kavuşabileceğim, hoşlanmadığını yapmayacağım ve sakındırdığına yaklaşmayacağım tertemiz bir hayat ver. Ölümümü, nuru önünde ve sağında giden kimsenin ölümü gibi kıl. Senin önünde zelil, yaratıklarının yanında aziz kıl beni. Seninle baş başa kaldığım zaman beni alçalt; kullarının arasında yücelt. Beni, bana muhtaç olmayan kimseye muhtaç etme; sana muhtaçlığımı arttır. Beni, düşmanlarımı sevindirecek duruma düşmekten, belaya duçar olmaktan, zillet ve zahmetten koru. Benden bildiğin kötülükleri, hilmi olmasaydı yakalamaya gücü yeten, teennisi olmasaydı hemen cezalandırabilecek durumda olan biri gibi, rahmetinle ört.
Bir kavme bir fitne veya bir kötülük dilediğin zaman, beni sana sığındığım için, ondan kurtar. Beni sahibi olduğun dünyada rüsvay etmediğin gibi, maliki olduğun ahirette de o duruma düşürme. Nimetlerinin evvellerini de, sonlarını da; yararlarının eskilerini de, yenilerini de bir arada bana ver. Yüreğimin taşlaşmasına sebep olacak bir mühlet verme bana. Güzelliğimi götürecek bir musibet indirme bana. Kadrimi küçültecek bir hakirliğe düşürme beni. Değerimin bilinmemesine sebep olacak bir eksiklik verme bana. Ümitsizliğe düşürecek, yüreğimi hoplatacak bir şekilde korkutma beni.
Azap vaadinden korkmamı, mühlet vermen ve korkutmandan sakınmamı ve ayetlerini tilavet ederken titrememi sağla. Gecemi sana ibadet etmek için beni uyandırmakla, yalnızlığımı senin için teheccüd etmekle, tenhalığımı sana ünsiyet, ihtiyaçlarımı sana açmak, ateşten kurtuluşumu dilemek ve azabından sana sığınmakla mâmur kıl.
Bir süreye (ölüm vaktine) kadar taşkınlığımda bocalayıp durmama, gaflet içerisinde sapıklığımı sürdürüp gitmeme müsaade etme. Beni, öğüt kabul edenler için öğüt, ibret alanlar için ibret ve bakanlar için fitne kılma. (Hilelerine karşı) Kendilerine hile yaptığın kimseler arasında bana hile yapma. Beni başkasıyla değiştirme; ismimde bir değişiklik yapma; bedenimi değişime uğratma. Beni, halkın gözünde gülünç bir duruma düşürme; kendin için alay konusu edinme; hoşnutluğundan başkasına uymaz ve senin için öç almaktan başka bir şey için zorluklara katlanmaz kıl.
Affının serinliğini, rahmetinin, merhametinin, katından olan rahatlığın ve nimetlerle dolu cennetinin tatlılığını bana hissettir. Bol lütfunla tüm zamanımı senin sevdiğin şeye ayırmanın ve var gücümle beni sana yaklaştıracak şeyler için çalışmanın tadını tattır bana; ve bana, armağanlarından birini armağan et.
Ticaretimi kârlı, dönüşümü zararsız kıl. Makamından korkut beni. Seninle görüşmeye müştak kıl beni. Küçük büyük, açık gizli hiçbir günah bırakmayacak halis bir tövbeyle bana dön (tövbemi kabul ederek tüm günahlarımı bağışla).
Mü minlere karşı kin beslemeyi gönlümden sök at. Sana karşı mütevazı olanlara kalbimi şefkatli kıl. İyilere nasılsan bana da öyle ol. Takvalıların süsüyle süsle beni. Gelecekler arasında benim için doğru bir dil (güzel bir ad), sonlar arasında büyüyüp gelişen bir anı bırak ve beni ilklerle aynı sahada buluştur.
Bol nimetlerini benim için tamamla. En değerli nimetlerini bana aşikâr eyle. Elimi yararlarınla doldur. En değerli bağışlarını bana doğru sevket. Seçkin kulların için süslediğin cennetlerinde beni temiz dostlarına komşu eyle. Dostların için hazırlanmış olan yüksek yerlerde kıymetli armağanlarınla beni bürü. Kendi katında benim için, güvenle sığınabileceğim bir sığınak, yerleşebileceğim ve gözümün aydınlanmasına sebep olacak bir mekân ver.
Büyük suçlarıma kıyasla bana muamele etme. Her türlü şek ve şüpheyi benden gider. Hak yolda her rahmetten bir kapı aç yüzüme. Bağışlarından olan payımı bol, ihsan ve fazlından olan nasibimi çok eyle.
Kalbimi katındakine güvenir kıl. Çabamı senin için olana ayır. Halis kullarına yaptırdığın şeyleri bana yaptır. Akıllar gaflette olduğu zaman kalbime sana itaat etmenin sevgisini içir.
Zenginlik ve afifliği, refah ve sağlığı, rahatlık ve bolluğu, güven ve afiyeti benim için bir araya topla. İyi işlerimi, onlara karışmış olan günahlar sebebiyle boşa çıkarma. Yalnız kaldığım zamanları deneme dürtüleriyle harap etme. Âlemlerden kimseye ağız açtırmayarak yüzümün suyunu koru. Fasıkların yanında olanı istememe engel ol.
Beni, zalimlerin destekçisi, Kitabını yok etmek üzere onların yardımcısı kılma. Bilmediğim bir yönden koruyucu bir kuşatmayla kuşat beni.
Tövbe, rahmet, şefkat ve bol rızkının kapılarını benim için aç. Çünkü ben, sana yönelenlerdenim. Benim hakkımda nimet vermeni tamamla. Hiç kuşku yok, sen, nimet verenlerin en iyisisin.
Ömrümün geri kalanını rızanı kazanmak için hac ve umrede geçirmemi kararlaştır, ey âlemlerin Rabbi.
Allah, Muhammed e ve onun tertemiz âline salât eylesin. Ve ebediyete kadar selam olsun ona (Muhammed e) ve onlara (âline).
İMAM ZEYNEL ABİDİN (AS)’ DEN
SAHİFEYİ SECCADİYE- 47. DUA

İMAM MUHAMMED TAKÎ (S.A)’DEN İSTİAZE (ALLAH’A SIĞINMA ) DUASI

KUR’AN’I HATMETTİĞİNDE OKUNACAK DUA

HİS SUPPLİCATİON FOR THE COMİNG OF THE MONTH OF RAMADAN
HİS SUPPLİCATİON FOR THE COMİNG OF THE MONTH OF RAMADAN
Praise belongs to God who guided us to His praise
and placed us among the people of praise,
that we might be among the thankful for His beneficence
and that He might recompense us for that
with the recompense of the good-doers!
And praise belongs to God who
showed favour to us through His religion,
singled us out for His creed,
and directed us onto the roads of His beneficence,
in order that through His kindness we might travel upon them
to His good pleasure,
a praise which He will accept from us
and through which He will be pleased with us!
And praise belongs to God who appointed among those roads His month,
the month of Ramadan,
the month of fasting,
the month of submission,
the month of purity,
the month of putting to test,
the month of standing in prayer,
in which the Qur’an was sent down as guidance to the people,
and as clear signs of the Guidance and the Separator!175
He clarified its excellence over other months
by the many sacred things and well-known excellencies
which He placed therein,
for He made unlawful in it what He declared lawful in others
to magnify it,
He prohibited foods and drinks in it
to honour it,
and He appointed for it a clear time which He
(majestic and mighty is He)
allows not to be set forward
and accepts not to be placed behind.
Then He made one of its nights surpass the nights
of a thousand months
and named it the Night of Decree;
in it the angels and the Spirit descend
by the leave of their Lord upon every command,
a peace176 constant in blessings
until the rising of the dawn
upon whomsoever He will of His servants
according to the decision He has made firm.
O God,
bless Muhammad and his Household,
inspire us
with knowledge of its excellence,
veneration of its inviolability,
and caution against what Thou hast forbidden within it,
and help us to fast in it
by our restraining our limbs
from acts of disobedience toward Thee
and our employing them
in that which pleases Thee,
so that we lend not our ears to idle talk
and hurry not with our eyes to diversion,
we stretch not our hands toward the forbidden
and stride not with our feet toward the prohibited,
our bellies hold only what Thou hast made lawful
and our tongues speak only what Thou
hast exemplified,
we undertake nothing but what brings close to
Thy reward
and pursue nothing but what protects from
Thy punishment!
Then rid all of that from the false show of the false showers
and the fame seeking of the fame seekers,
lest we associate therein anything with Thee
or seek therein any object of desire but Thee!
O God,
bless Muhammad and his Household,
in it make us attend
to the appointed moments of the five prayers within
the bounds Thou hast set,
the obligations Thou hast decreed,
the duties Thou hast assigned,
and the times Thou hast specified;
and in the prayers make us alight in the station of
the keepers of their stations,
the guardians of their pillars,
their performers in their times,
as Thy servant and Thy messenger set down in his Sunna
(Thy blessings be upon him and his Household)
in their bowings, their prostrations, and all their
excellent acts,
with the most complete and ample ritual purity
and the most evident and intense humility!
Give us success in this month to
tighten our bonds of kin with devotion and gifts,
attend to our neighbours with bestowal and giving,
rid our possessions from claims,
purify them through paying the alms,
go back to him who has gone far from us,
treat justly him who has wronged us,
make peace with him who shows enmity toward us
(except him who is regarded as an enemy
in Thee and for Thee,
for he is the enemy whom we will not befriend,
the party whom we will not hold dear),
and seek nearness to Thee through blameless works
which will purify us from sins
and preserve us from renewing faults,
so that none of Thy angels will bring for Thee
the kinds of obedience and sorts of
nearness-seeking
unless they be less than what we bring!177
O God,
I ask Thee by the right of this month
and by the right of him who worships Thee within it
from its beginning to the time of its passing,
whether angel Thou hast brought nigh to Thee,
prophet Thou hast sent,
or righteous servant Thou hast singled out,
that Thou bless Muhammad and his Household,
make us worthy of the generosity Thou hast promised
Thy friends,
make incumbent for us
what Thou hast made incumbent
for those who go to great lengths in obeying Thee,
and place us in the ranks of those
who deserve through Thy mercy the highest elevation!
O God,
bless Muhammad and his Household,
turn us aside from
deviation in professing Thy Unity,
falling short in magnifying Thee,
in Thy religion,
blindness toward Thy path,
heedlessness of Thy inviolability,
and being deceived by Thy enemy, the accursed Satan!
O God,
bless Muhammad and his Household,
and when in every night of this month’s nights
Thou hast necks
which Thy pardon will release
and Thy forgiveness disregard,
place our necks among those necks
and place us among the best folk and companions
of this our month!
O God,
bless Muhammad and his Household,
efface our sins
along with the effacing of its crescent moon,
and make us pass forth from the ill effects of our acts
with the passing of its days,
until it leaves us behind,
while within it Thou hast purified us of offenses
and rid us of evil deeds!
O God,
bless Muhammad and his Household,
and should we go off to one side in this month,
set us aright;
should we swerve,
point us straight;
and should Thy enemy Satan enwrap us,
rescue us from him!
O God,
fill this month with our worship of Thee,
adorn its times with our obedience toward Thee,
help us during its daytime with its fast,
and in its night with prayer and pleading toward Thee,
humility toward Thee,
and lowliness before Thee,
so that its daytime may not bear witness
against our heedlessness,
nor its night against our neglect!
O God,
make us like this in the other months and days
as long as Thou givest us life,
and place us among Thy righteous servants,
those who shall inherit Paradise,
therein dwelling forever,178
those who give what they give,
while their hearts quake,
that they are returning to their Lord,179
those who vie in good works,
outracing to them!180
O God,
bless Muhammad and his Household
in every time, in all moments, and in every state,
to the number that Thou hast blessed whomsoever
Thou hast blessed
and to multiples of all that, through multiples
which none can count but Thee!
Surely Thou art Accomplisher of what Thou desirest.
İMAM ZEYNELABİDİN(AS)/ SAHİFE-İ SECCADİYE
Praise belongs to God who guided us to His praise
and placed us among the people of praise,
that we might be among the thankful for His beneficence
and that He might recompense us for that
with the recompense of the good-doers!
And praise belongs to God who
showed favour to us through His religion,
singled us out for His creed,
and directed us onto the roads of His beneficence,
in order that through His kindness we might travel upon them
to His good pleasure,
a praise which He will accept from us
and through which He will be pleased with us!
And praise belongs to God who appointed among those roads His month,
the month of Ramadan,
the month of fasting,
the month of submission,
the month of purity,
the month of putting to test,
the month of standing in prayer,
in which the Qur’an was sent down as guidance to the people,
and as clear signs of the Guidance and the Separator!175
He clarified its excellence over other months
by the many sacred things and well-known excellencies
which He placed therein,
for He made unlawful in it what He declared lawful in others
to magnify it,
He prohibited foods and drinks in it
to honour it,
and He appointed for it a clear time which He
(majestic and mighty is He)
allows not to be set forward
and accepts not to be placed behind.
Then He made one of its nights surpass the nights
of a thousand months
and named it the Night of Decree;
in it the angels and the Spirit descend
by the leave of their Lord upon every command,
a peace176 constant in blessings
until the rising of the dawn
upon whomsoever He will of His servants
according to the decision He has made firm.
O God,
bless Muhammad and his Household,
inspire us
with knowledge of its excellence,
veneration of its inviolability,
and caution against what Thou hast forbidden within it,
and help us to fast in it
by our restraining our limbs
from acts of disobedience toward Thee
and our employing them
in that which pleases Thee,
so that we lend not our ears to idle talk
and hurry not with our eyes to diversion,
we stretch not our hands toward the forbidden
and stride not with our feet toward the prohibited,
our bellies hold only what Thou hast made lawful
and our tongues speak only what Thou
hast exemplified,
we undertake nothing but what brings close to
Thy reward
and pursue nothing but what protects from
Thy punishment!
Then rid all of that from the false show of the false showers
and the fame seeking of the fame seekers,
lest we associate therein anything with Thee
or seek therein any object of desire but Thee!
O God,
bless Muhammad and his Household,
in it make us attend
to the appointed moments of the five prayers within
the bounds Thou hast set,
the obligations Thou hast decreed,
the duties Thou hast assigned,
and the times Thou hast specified;
and in the prayers make us alight in the station of
the keepers of their stations,
the guardians of their pillars,
their performers in their times,
as Thy servant and Thy messenger set down in his Sunna
(Thy blessings be upon him and his Household)
in their bowings, their prostrations, and all their
excellent acts,
with the most complete and ample ritual purity
and the most evident and intense humility!
Give us success in this month to
tighten our bonds of kin with devotion and gifts,
attend to our neighbours with bestowal and giving,
rid our possessions from claims,
purify them through paying the alms,
go back to him who has gone far from us,
treat justly him who has wronged us,
make peace with him who shows enmity toward us
(except him who is regarded as an enemy
in Thee and for Thee,
for he is the enemy whom we will not befriend,
the party whom we will not hold dear),
and seek nearness to Thee through blameless works
which will purify us from sins
and preserve us from renewing faults,
so that none of Thy angels will bring for Thee
the kinds of obedience and sorts of
nearness-seeking
unless they be less than what we bring!177
O God,
I ask Thee by the right of this month
and by the right of him who worships Thee within it
from its beginning to the time of its passing,
whether angel Thou hast brought nigh to Thee,
prophet Thou hast sent,
or righteous servant Thou hast singled out,
that Thou bless Muhammad and his Household,
make us worthy of the generosity Thou hast promised
Thy friends,
make incumbent for us
what Thou hast made incumbent
for those who go to great lengths in obeying Thee,
and place us in the ranks of those
who deserve through Thy mercy the highest elevation!
O God,
bless Muhammad and his Household,
turn us aside from
deviation in professing Thy Unity,
falling short in magnifying Thee,
in Thy religion,
blindness toward Thy path,
heedlessness of Thy inviolability,
and being deceived by Thy enemy, the accursed Satan!
O God,
bless Muhammad and his Household,
and when in every night of this month’s nights
Thou hast necks
which Thy pardon will release
and Thy forgiveness disregard,
place our necks among those necks
and place us among the best folk and companions
of this our month!
O God,
bless Muhammad and his Household,
efface our sins
along with the effacing of its crescent moon,
and make us pass forth from the ill effects of our acts
with the passing of its days,
until it leaves us behind,
while within it Thou hast purified us of offenses
and rid us of evil deeds!
O God,
bless Muhammad and his Household,
and should we go off to one side in this month,
set us aright;
should we swerve,
point us straight;
and should Thy enemy Satan enwrap us,
rescue us from him!
O God,
fill this month with our worship of Thee,
adorn its times with our obedience toward Thee,
help us during its daytime with its fast,
and in its night with prayer and pleading toward Thee,
humility toward Thee,
and lowliness before Thee,
so that its daytime may not bear witness
against our heedlessness,
nor its night against our neglect!
O God,
make us like this in the other months and days
as long as Thou givest us life,
and place us among Thy righteous servants,
those who shall inherit Paradise,
therein dwelling forever,178
those who give what they give,
while their hearts quake,
that they are returning to their Lord,179
those who vie in good works,
outracing to them!180
O God,
bless Muhammad and his Household
in every time, in all moments, and in every state,
to the number that Thou hast blessed whomsoever
Thou hast blessed
and to multiples of all that, through multiples
which none can count but Thee!
Surely Thou art Accomplisher of what Thou desirest.
İMAM ZEYNELABİDİN(AS)/ SAHİFE-İ SECCADİYE

RAMAZAN AYI GİRDİĞİNDE OKUDUĞU DUA
Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua
Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan Ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehen-nemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve Ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.
İMAM ZEYNELABİDİN (AS)/ SAHİFE-İ SECCADİYE’DEN
Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan Ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehen-nemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve Ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.
İMAM ZEYNELABİDİN (AS)/ SAHİFE-İ SECCADİYE’DEN
bottom of page