top of page
Çocuklara özel

İhlas Suresini biz hep beraber okuruz!

ÇOCUKLARLA RAMAZAN AYI FAALİYETLERİ
HAYDİ ÇOCUKLAR! ODAMIZA RAMAZAN AYI İÇİN BİR TAKVİM YAPALIM. HEM GÜNLERİ TAKİP EDELİM, HEM DE HER GÜNE AİT BİR HADİS ÖĞRENELİM. HEM EĞLENELİM, HEM ÖĞRENELİM. HER GÜNÜN SONUNDA DA BİR BALON PATLATALIM….

EN GÜZEL YARIŞMA
Bismillahirrahmanirrahim
EN GÜZEL YARIŞMA
Şaban ayının 15′i nihayet gelip çattı. Bugün zamanımızın imamı olan Hz Mehdi’nin (a.s) doğum günü idi. İmamımızın(a.s) varlığına duyduğumuz sevincimizi, O’na (a.s) olan sevgi ve bağlılığımızı göstermek için Bolu ilinin Gerede ilçesinde muhteşem bir ormanlık alana kutlama yapmaya geldik. Biz ve birkaç aile erkenden gittik. Çünkü konuklar gelmeden buranın düzenlenmesi ve süslenmesi gerekiyordu.
İlk olarak iki devasa ağacın önüne ses sistemini kurdular. Ardından ağaçların dallarına ipleri gererek süsleri taktılar. Biz çocuklara da balon şişirmek kalmıştı. Bütün balonları şişirdik, onları da iplere astılar. Zaten etkileyici, yemyeşil bir doğası vardı, süslemeler de olunca baharın gelişi gibi canlılık kattı buraya. Sanki kuşlar da “Benim de bir katkım olsun.” dercesine cıvıl cıvıl sesleriyle bizlere eşlik ediyordu.
Ses sisteminin yanındaki masada hediyeler ve yarışma soruları vardı. Yarışma 10-14 yaş aralığındaki çocuklara yönelikti. Bilgi yarışması olacaktı. Babam ısrarla beni de bu yarışmaya kattı. Böyle yarışmalara katılmak hem unuttuğumuz bilgileri hatırlamamızı hem de araştırma yaparak yeni bilgiler öğrenmemizi sağladığını söylüyor babam. Gerçekten de bu yarışma için epey araştırma yaptık, çalıştık. Çok heyecanlıyım. Umarım heyecandan unutmam öğrendiğim bilgileri. Aklım masanın üzerinde bulunan zarfın içindeki sorulardaydı. Çok mu zordu acaba? Soruları çok merak ettim. Ama tabii ki de bakmaya gitmedim. Kimsenin hakkını yemek istemem. Zaten programın sunuculuğunu yapacak olan Hasan ağabey, muhafız gibi başında bekliyordu.
Konuklar yavaş yavaş gelmeye başladı. Ülkemizin pek çok şehrinden gelen vardı. Kimisi uzak illerden kimisi yakın illerden geldi. Bu kadar insanı dört bir yandan bir araya getiren İmamımıza (a.s) duydukları sevgiydi. Bu sevgi, insanların kenetlenmesini sağlamıştı. Herkes getirdikleri kilimleri çimenlerin üzerine serdiler, kilimlere oturdular. Oldukça kalabalıktı. Programın başlama saati geldi. Hasan ağabey, mikrofonu eline aldı, besmele çekerek başladı konuşmaya. Peygamber efendimizin (s.a.a) ismi anıldığında herkes hızla ayağa kalktı ve yüksek sesle salavat çekti. Ormanlık alan salavat sesleriyle yankılandı. O an tüm dünya peygamberimize (s.a.a) selam veriyormuş gibi hissettim ve içim huzurla doldu. İnanılmaz bir duyguydu. Arkadaşlarımın gözlerine baktığımda onlarla aynı duyguyu taşıdığımı düşündüm ve mutlu oldum.
Az önceki ormanı inleten sesin yerini sessizlik almıştı. Herkes program için dikkat kesilmişti. Ali Rıza hoca Kuran-ı Kerim’den ayetler okudu, okuduğu ayetlerin anlamını açıkladı. İsmini bilmediğim başka bir hoca ise İmamımızı beklerken nasıl davranmamız gerektiğini açıkladı. Bu konu ilgimi çekti. Bizler imamımızı (a.s) şu an görmüyoruz ama O’nun (a.f) yaptığımız amellerimizden haberi var, bizleri tanıyor. Güzel ameller yaparak, inancımızı koruyarak O’nun gelişi için yardımcı olabiliriz. Kim bilir belki “İmamı Zaman yardımcıları” diye bir ekip bile kurabiliriz arkadaşlarımla. Bu hayale o kadar dalmıştım ki, çocuklardan oluşan bir koronun sesiyle kendime geldim. Koroda arkadaşım Ahmet de vardı. O da coşkuyla ilahilerini seslendiriyordu. Bütün konuklar koroya alkışlarla eşlik etti.
Sırada bilgi yarışması vardı. Yarışmaya katılacak olan bütün çocuklar ayağa kalktı. Pek çok kişinin yarışmaya katıldığını görünce afalladım. Kalbim küt küt çarpmaya başladı. Katılımcı sayısı epey olduğu için iki bölüme ayırmışlar. Ben birinci bölümde yer alıyordum. Birinci bölümde 10 çocuk vardı. Her birimizi belli mesafede oturtarak ellerimize çubuklu bir pankart, kalem ve silgi verdiler. Toplam 5 soru sorulacaktı. İlk soruyu bilemeyenler elenecekti. O yüzden ilk soruyu bilmem gerekiyordu.
Hasan ağabey, mikrofonu eline aldı ve güçlü sesiyle ilk soruyu sordu. İlk soru Hz. Mehdi’nin (a.s) hangi şehirde doğduğuydu. Bu sorunun geleceğini tahmin etmiştim. Ben hızlıca yazdım. O esnada babamla göz göze geldim. Babamın yüzündeki tebessüm heyecanımı biraz hafifletti. Pankarta Samerra şehrini yazdım. Cevabım doğruydu. Ama dört kişi bilemediği için elendi. Artık 6 kişi kalmıştık. İmamımızın (a.s) bu şehirde kutlu doğumu gerçekleşmiş. Samerra şehri asırlar önce müslümanların önderini bağrına basmış, pek çok olaya şahitlik etmiş. Belki bu şehrin de bizim gibi özlem doludur içi.
İkinci soru ise uzun ömürlü olması nedeniyle hangi peygamberle benzerlik gösterdiği idi. Ben kendimden emin bir şekilde yine yazdım. Cevap Hz. Nuh idi. Bu soruyu da beş kişi bilmiştik. Yarışma çekişmeli gidiyordu. Onlar da benim gibi çok çalışmış olmalı.
Üçüncü soru, imamımıza (a.f) bağlılığımızı yenilemek üzere yapılan duanın ismiydi. Geçen gece ailece okumuştuk. Ama adını bir türlü hatırlayamadım. Gözlerim dolu dolu oldu. Cevap yazamadım. Süre bitti. Sadece bir kişi pankartını kaldırabildi. Cevap Ahd duası imiş. Hatırlamıştım.
“Allah’ım! Ben bugünün sabahında ve yaşadığım sürece onun üzerimdeki ahdini, akdini ve biatini yeniliyorum. Hiçbir zaman ondan vazgeçmeyeceğim ve onu zail etmeyeceğim. Allah’ım! Beni onun ensarından ve yardımcılarından, onu savunanlardan, hacetlerini yerine getirmeye koşanlardan, emirlerine itaat edenlerden, onu himaye edenlerden, isteği doğrultusunda diğerlerinden öne geçenlerden ve huzurunda şahadete erişenlerden eyle!”
İsmini hatırlayamadım ama duanın bu kısmını hiç unutmuyorum. Bir kez daha kendime söz verdim ki İmamın (a.f) yolundan vazgeçmeyeceğim.
Son iki soru kalmıştı. Bu iki soru yarışmanın galibini belirleyecekti. Dördüncü soruda Hz. Mehdi’nin (a.f) ashabının sayısının kaç olacağı soruldu. Bu kolay bir soruydu benim için. Hemen 313 yazdım. Cevap doğruydu. Herkes bilmişti. Biliyor musunuz o ashabın içinde ben de olmak isterdim diye geçirdim içimden. Eve gidince babamla bir liste oluşturmalıyız diye düşündüm. İmamımızı (a.f) mutlu etmek için neler yapabiliriz? Bu düşüncelerle boğuşurken beşinci soru geldi.
İmamın (a.s) ismi ve künyesinin hangi peygamber ile aynı olduğu soruldu. Ben Hz. Muhammed (s.a.a) diye yazdım. Diğerleri Hz. İsa yazmış. Hz. İsa, İmam (a.s) zuhur ettiğinde arkasında namaz kılacak diye öğrenmiştim. Sanırım karıştırdılar. Bu soruyu bir tek ben bilmiştim. Ahd duasını doğru yanıtlayan kişi bu soruyu yanlış cevapladı. Böylece onunla eşit oldum. Ama yedek soru sormadılar. İkimizi de 1. ilan ettiler. Herkes o kadar kuvvetli alkışladı ki bizi, çok mutlu olduk. Hediyelerimizi yurt dışından gelen bir alim verdi. Ne dediğini anlamadım ama güler yüzü bize memnuniyetini anlatıyordu. Koşarak babamın yanına gittim ve ona sarıldım. Katıldığım en güzel yarışma idi.
Kim bilir belki de imamımız da (a.f) aramızdadır.
FATIMA ERDEM
EN GÜZEL YARIŞMA
Şaban ayının 15′i nihayet gelip çattı. Bugün zamanımızın imamı olan Hz Mehdi’nin (a.s) doğum günü idi. İmamımızın(a.s) varlığına duyduğumuz sevincimizi, O’na (a.s) olan sevgi ve bağlılığımızı göstermek için Bolu ilinin Gerede ilçesinde muhteşem bir ormanlık alana kutlama yapmaya geldik. Biz ve birkaç aile erkenden gittik. Çünkü konuklar gelmeden buranın düzenlenmesi ve süslenmesi gerekiyordu.
İlk olarak iki devasa ağacın önüne ses sistemini kurdular. Ardından ağaçların dallarına ipleri gererek süsleri taktılar. Biz çocuklara da balon şişirmek kalmıştı. Bütün balonları şişirdik, onları da iplere astılar. Zaten etkileyici, yemyeşil bir doğası vardı, süslemeler de olunca baharın gelişi gibi canlılık kattı buraya. Sanki kuşlar da “Benim de bir katkım olsun.” dercesine cıvıl cıvıl sesleriyle bizlere eşlik ediyordu.
Ses sisteminin yanındaki masada hediyeler ve yarışma soruları vardı. Yarışma 10-14 yaş aralığındaki çocuklara yönelikti. Bilgi yarışması olacaktı. Babam ısrarla beni de bu yarışmaya kattı. Böyle yarışmalara katılmak hem unuttuğumuz bilgileri hatırlamamızı hem de araştırma yaparak yeni bilgiler öğrenmemizi sağladığını söylüyor babam. Gerçekten de bu yarışma için epey araştırma yaptık, çalıştık. Çok heyecanlıyım. Umarım heyecandan unutmam öğrendiğim bilgileri. Aklım masanın üzerinde bulunan zarfın içindeki sorulardaydı. Çok mu zordu acaba? Soruları çok merak ettim. Ama tabii ki de bakmaya gitmedim. Kimsenin hakkını yemek istemem. Zaten programın sunuculuğunu yapacak olan Hasan ağabey, muhafız gibi başında bekliyordu.
Konuklar yavaş yavaş gelmeye başladı. Ülkemizin pek çok şehrinden gelen vardı. Kimisi uzak illerden kimisi yakın illerden geldi. Bu kadar insanı dört bir yandan bir araya getiren İmamımıza (a.s) duydukları sevgiydi. Bu sevgi, insanların kenetlenmesini sağlamıştı. Herkes getirdikleri kilimleri çimenlerin üzerine serdiler, kilimlere oturdular. Oldukça kalabalıktı. Programın başlama saati geldi. Hasan ağabey, mikrofonu eline aldı, besmele çekerek başladı konuşmaya. Peygamber efendimizin (s.a.a) ismi anıldığında herkes hızla ayağa kalktı ve yüksek sesle salavat çekti. Ormanlık alan salavat sesleriyle yankılandı. O an tüm dünya peygamberimize (s.a.a) selam veriyormuş gibi hissettim ve içim huzurla doldu. İnanılmaz bir duyguydu. Arkadaşlarımın gözlerine baktığımda onlarla aynı duyguyu taşıdığımı düşündüm ve mutlu oldum.
Az önceki ormanı inleten sesin yerini sessizlik almıştı. Herkes program için dikkat kesilmişti. Ali Rıza hoca Kuran-ı Kerim’den ayetler okudu, okuduğu ayetlerin anlamını açıkladı. İsmini bilmediğim başka bir hoca ise İmamımızı beklerken nasıl davranmamız gerektiğini açıkladı. Bu konu ilgimi çekti. Bizler imamımızı (a.s) şu an görmüyoruz ama O’nun (a.f) yaptığımız amellerimizden haberi var, bizleri tanıyor. Güzel ameller yaparak, inancımızı koruyarak O’nun gelişi için yardımcı olabiliriz. Kim bilir belki “İmamı Zaman yardımcıları” diye bir ekip bile kurabiliriz arkadaşlarımla. Bu hayale o kadar dalmıştım ki, çocuklardan oluşan bir koronun sesiyle kendime geldim. Koroda arkadaşım Ahmet de vardı. O da coşkuyla ilahilerini seslendiriyordu. Bütün konuklar koroya alkışlarla eşlik etti.
Sırada bilgi yarışması vardı. Yarışmaya katılacak olan bütün çocuklar ayağa kalktı. Pek çok kişinin yarışmaya katıldığını görünce afalladım. Kalbim küt küt çarpmaya başladı. Katılımcı sayısı epey olduğu için iki bölüme ayırmışlar. Ben birinci bölümde yer alıyordum. Birinci bölümde 10 çocuk vardı. Her birimizi belli mesafede oturtarak ellerimize çubuklu bir pankart, kalem ve silgi verdiler. Toplam 5 soru sorulacaktı. İlk soruyu bilemeyenler elenecekti. O yüzden ilk soruyu bilmem gerekiyordu.
Hasan ağabey, mikrofonu eline aldı ve güçlü sesiyle ilk soruyu sordu. İlk soru Hz. Mehdi’nin (a.s) hangi şehirde doğduğuydu. Bu sorunun geleceğini tahmin etmiştim. Ben hızlıca yazdım. O esnada babamla göz göze geldim. Babamın yüzündeki tebessüm heyecanımı biraz hafifletti. Pankarta Samerra şehrini yazdım. Cevabım doğruydu. Ama dört kişi bilemediği için elendi. Artık 6 kişi kalmıştık. İmamımızın (a.s) bu şehirde kutlu doğumu gerçekleşmiş. Samerra şehri asırlar önce müslümanların önderini bağrına basmış, pek çok olaya şahitlik etmiş. Belki bu şehrin de bizim gibi özlem doludur içi.
İkinci soru ise uzun ömürlü olması nedeniyle hangi peygamberle benzerlik gösterdiği idi. Ben kendimden emin bir şekilde yine yazdım. Cevap Hz. Nuh idi. Bu soruyu da beş kişi bilmiştik. Yarışma çekişmeli gidiyordu. Onlar da benim gibi çok çalışmış olmalı.
Üçüncü soru, imamımıza (a.f) bağlılığımızı yenilemek üzere yapılan duanın ismiydi. Geçen gece ailece okumuştuk. Ama adını bir türlü hatırlayamadım. Gözlerim dolu dolu oldu. Cevap yazamadım. Süre bitti. Sadece bir kişi pankartını kaldırabildi. Cevap Ahd duası imiş. Hatırlamıştım.
“Allah’ım! Ben bugünün sabahında ve yaşadığım sürece onun üzerimdeki ahdini, akdini ve biatini yeniliyorum. Hiçbir zaman ondan vazgeçmeyeceğim ve onu zail etmeyeceğim. Allah’ım! Beni onun ensarından ve yardımcılarından, onu savunanlardan, hacetlerini yerine getirmeye koşanlardan, emirlerine itaat edenlerden, onu himaye edenlerden, isteği doğrultusunda diğerlerinden öne geçenlerden ve huzurunda şahadete erişenlerden eyle!”
İsmini hatırlayamadım ama duanın bu kısmını hiç unutmuyorum. Bir kez daha kendime söz verdim ki İmamın (a.f) yolundan vazgeçmeyeceğim.
Son iki soru kalmıştı. Bu iki soru yarışmanın galibini belirleyecekti. Dördüncü soruda Hz. Mehdi’nin (a.f) ashabının sayısının kaç olacağı soruldu. Bu kolay bir soruydu benim için. Hemen 313 yazdım. Cevap doğruydu. Herkes bilmişti. Biliyor musunuz o ashabın içinde ben de olmak isterdim diye geçirdim içimden. Eve gidince babamla bir liste oluşturmalıyız diye düşündüm. İmamımızı (a.f) mutlu etmek için neler yapabiliriz? Bu düşüncelerle boğuşurken beşinci soru geldi.
İmamın (a.s) ismi ve künyesinin hangi peygamber ile aynı olduğu soruldu. Ben Hz. Muhammed (s.a.a) diye yazdım. Diğerleri Hz. İsa yazmış. Hz. İsa, İmam (a.s) zuhur ettiğinde arkasında namaz kılacak diye öğrenmiştim. Sanırım karıştırdılar. Bu soruyu bir tek ben bilmiştim. Ahd duasını doğru yanıtlayan kişi bu soruyu yanlış cevapladı. Böylece onunla eşit oldum. Ama yedek soru sormadılar. İkimizi de 1. ilan ettiler. Herkes o kadar kuvvetli alkışladı ki bizi, çok mutlu olduk. Hediyelerimizi yurt dışından gelen bir alim verdi. Ne dediğini anlamadım ama güler yüzü bize memnuniyetini anlatıyordu. Koşarak babamın yanına gittim ve ona sarıldım. Katıldığım en güzel yarışma idi.
Kim bilir belki de imamımız da (a.f) aramızdadır.
FATIMA ERDEM

ÇOCUKLAR VELAYET BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
..

ÇOCUKLAR BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

İMAM HÜSEYİN (AS)’İN KÜNYESİ
Künyesi; Ebu Abdullah, Ebul Eimme, Ebul Mesakin
En Meşhur; Şehit
Lakapları İse Şunlardır:
ER-REŞİD, EL-VAFÎ, ET-TAYYİB, EZ-ZEKİ, EL-MÜBAREK, ET-TÂBİ Lİ MERZATİ’LLAH, ED-DELİL ALÂ ZATİ’L-LAH, ES-SİBT.
En Meşhur; Şehit
Lakapları İse Şunlardır:
ER-REŞİD, EL-VAFÎ, ET-TAYYİB, EZ-ZEKİ, EL-MÜBAREK, ET-TÂBİ Lİ MERZATİ’LLAH, ED-DELİL ALÂ ZATİ’L-LAH, ES-SİBT.

KUR’AN OKU
KUR’AN OKU
Okursan sen Kuran’ı
Sözleridir Allah’ın
Öğüt verir insana
Ayetleri Rahman’ın
Ayetlerde kıssalar
Hepsi güzel, hepsi hoş
Tarihten gelir bize
Tevhid’e davet, hadi koş
Peygamber kıssaları
Hepsi salih insanlar
Bahseder bize Nuh’tan
Olmadı kurtulan tufandan
Anlatır Hazreti Musa’dan
Daima ettiği duadan
Duasıyla Yusuf’un Rabbi,
Kurtardı onu derin kuyudan
İbrahim’in imanı
Kulluğa en güzel örnek
Lütfetti Rabb’im bize
Son Nebi’yle büyük nimet
Musa’ya Harun’u vasi
Rahman seçti beğendi,
Ahmed’in tek vasisi
Rükû’da zekât verendi
Daha ne kıssalar var
İbret ve dersle dolu
Anla, düşün ve yaşa
Tembellik etme Oku!
NECLA ADIGÜZEL
Okursan sen Kuran’ı
Sözleridir Allah’ın
Öğüt verir insana
Ayetleri Rahman’ın
Ayetlerde kıssalar
Hepsi güzel, hepsi hoş
Tarihten gelir bize
Tevhid’e davet, hadi koş
Peygamber kıssaları
Hepsi salih insanlar
Bahseder bize Nuh’tan
Olmadı kurtulan tufandan
Anlatır Hazreti Musa’dan
Daima ettiği duadan
Duasıyla Yusuf’un Rabbi,
Kurtardı onu derin kuyudan
İbrahim’in imanı
Kulluğa en güzel örnek
Lütfetti Rabb’im bize
Son Nebi’yle büyük nimet
Musa’ya Harun’u vasi
Rahman seçti beğendi,
Ahmed’in tek vasisi
Rükû’da zekât verendi
Daha ne kıssalar var
İbret ve dersle dolu
Anla, düşün ve yaşa
Tembellik etme Oku!
NECLA ADIGÜZEL

PASTA ÜZERİNDEN TASDİK ETME TASAVVURU
Euzubillahimineeşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleyke ya sahibezzeman edrikni.
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh.
Muhterem dostlarım çok şükür ki bugün Ehl-i Beyt sofrasında toplandık. Benim konum doğruluk ve yalancılık.
Doğruluk insanın yaratılış amacına uygun davranmasına, yalancılık ise tam tersine insanın yaratılış amacına uygun olmayan davranışlarına denilir. İnsan, yaratılış amacına uygun davranırsa Rabbine, peygamberine, imamına, insanlara ve tüm varlıklara nasıl davranması gerektiğini de bilir.
Allah’ın “tasdik” ettiği her şey bizim için bir nimettir.
Nimete Arapçada neam yani evet denilir. Yani Allah’ın bizim için “evet” dediği her şey bizim için nimettir. Bu nimetleri tastık etmemiz ise doğruluktur. Yüce Allah’ın bizim için onaylamadığı yani “hayır” dediği her şey ise nimet değildir. ancak Allah’ın hayır dediğini doğru gösterenler ise,yalan söylemiş olurlar. Bunlara delil olarak
Rahman suresi 46- 53. Ayetler arasında yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de çeşitli ağaçlar ve meyveleri var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de akıp giden iki kaynak var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de her çeşit meyveden iki çift var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?”
Pastamız da bir dünya şeklindedir. Dünyanın üzerindeki bazı nimetleri göstermeye çalıştım. Ağaçlar, meyveler ve daha nice nimetler var. Ancak biz bunları nasıl yalanlayabiliriz ki?
En önemlisi de Kuran ve İmam Mehdi(as)’dir. Bize verilen en büyük nimet olan, Allah’ın rızasına giden yolu gösteren Kur’an’ı Kerim ve zamanımızın imamı imam Mehdi(as)’ye layık olmaya çalışmalıyız. En ortada gördüğünüz bayrak ise İmam Mehdi’nin adaletin, doğruluğunun ve merhametinin sancağıdır.
FEBİEYYİ ALA-İ RABBİKUMA TUKEZZİBAN
Şimdi size soruyorum;
“Rabbinizin verdiği hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleyke ya sahibezzeman edrikni.
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh.
Muhterem dostlarım çok şükür ki bugün Ehl-i Beyt sofrasında toplandık. Benim konum doğruluk ve yalancılık.
Doğruluk insanın yaratılış amacına uygun davranmasına, yalancılık ise tam tersine insanın yaratılış amacına uygun olmayan davranışlarına denilir. İnsan, yaratılış amacına uygun davranırsa Rabbine, peygamberine, imamına, insanlara ve tüm varlıklara nasıl davranması gerektiğini de bilir.
Allah’ın “tasdik” ettiği her şey bizim için bir nimettir.
Nimete Arapçada neam yani evet denilir. Yani Allah’ın bizim için “evet” dediği her şey bizim için nimettir. Bu nimetleri tastık etmemiz ise doğruluktur. Yüce Allah’ın bizim için onaylamadığı yani “hayır” dediği her şey ise nimet değildir. ancak Allah’ın hayır dediğini doğru gösterenler ise,yalan söylemiş olurlar. Bunlara delil olarak
Rahman suresi 46- 53. Ayetler arasında yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de çeşitli ağaçlar ve meyveleri var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de akıp giden iki kaynak var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
İkisinde de her çeşit meyveden iki çift var.
Şimdi rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?”
Pastamız da bir dünya şeklindedir. Dünyanın üzerindeki bazı nimetleri göstermeye çalıştım. Ağaçlar, meyveler ve daha nice nimetler var. Ancak biz bunları nasıl yalanlayabiliriz ki?
En önemlisi de Kuran ve İmam Mehdi(as)’dir. Bize verilen en büyük nimet olan, Allah’ın rızasına giden yolu gösteren Kur’an’ı Kerim ve zamanımızın imamı imam Mehdi(as)’ye layık olmaya çalışmalıyız. En ortada gördüğünüz bayrak ise İmam Mehdi’nin adaletin, doğruluğunun ve merhametinin sancağıdır.
FEBİEYYİ ALA-İ RABBİKUMA TUKEZZİBAN
Şimdi size soruyorum;
“Rabbinizin verdiği hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”

KURDUN HZ. PEYGAMBER İLE KONUŞMASI
KURDUN HZ. PEYGAMBER İLE KONUŞMASI
Kurdun Allah’ın Elçisi(saa) ile konuşması ise şöyle olmuştur:
“Allah’ın Elçisi bir gün oturmuştu, korku içinde titreyen bir çoban yanına geldi. Bu çoban daha uzakta iken Allah’ın Elçisi onu göstererek ashabına şöyle buyurdu: “Bu gelen çoban çok önemli bir olayla karşılaşmıştır.”
Çoban yanına geldiği zaman şöyle buyurdu: “Seni böyle üzen şey nedir?”
Çoban şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Çok şaşırtıcı bir olayla karşılaştım, koyunlarımın yanında idim, bir kurt geldi ve koyunlardan birisini yakaladı. Ben de elimdeki sapan ile taş attım ve koyunu kurtardım. Kurt bu sefer sağ taraftan saldırdı ve bir kuzu yakaladı, ben yine elimdeki sapan ile taş attım ve kuzuyu kurtardım. Sonra sol taraftan saldırıp bir kuzu yakaladı, ama ben yine elimdeki sapan ile taş atıp kuzuyu kurtardım. Bir müddet sonra kurt eşiyle birlikte saldırıya geçti, ben de onları kovmak için hazır bekliyordum, ama bir de gördüm ki, kurt kuyruğunun üzerine oturdu ve bana şöyle dedi: “Benim rızkıma engel olduğun için utan, Allah benim rızkımı bu sürünün içinden vermiştir, benim yemek yemeye ihtiyacım yok mudur?”
Şaşırıp kalmıştım, kurt insan gibi konuşuyordu. Sonra şöyle dedi: “Benim dile gelip konuşmamdan daha önemli olan bir şeyi sana söylememi ister misin? Ey Çoban! Muhammed, yerde ve göklerde Allah’ın Peygamber’idir O, geçmişte olanlardan ve gelecekte olacaklardan insanlara haber verir. Yahudiler, Allah’ın kendilerine gönderdiği kitapta ondan bahsetmesine ve onun insanların en faziletlisi ve üstünü olduğunu buyurmasına ve Yahudiler de bunu bilip kabul etmelerine rağmen Muhammed’i yalanlayıp inkâr ettiler. Allah Muhammed’i bütün herkese ve her şeye şifa ve rahmet olarak göndermiştir.
Vay senin haline ey çoban! Neden ona iman edip Allah’ın azabından kurtulmuyorsun? Ona iman et ve kendini Allah’ın şiddetli ve elim azabından kurtar.”
Kurda şöyle dedim: “Senin dile gelip konuşman beni çok şaşırttı ve senin rızkına engel olduğum için çok utanıyorum. Koyunlarımdan istediğini al, sana asla engel olacak değilim.
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Allah’ın ayetlerini kabul ettiğin için Allah’a hamd ve şükürler et ve O’nun verdiği emirlere uyup yerine getir. Elbette insanların en bedbahtı Allah’ın Elçisi Muhammed’in kardeşi Ali’nin hakkında (Allah’ın selamı Onlara olsun) gösterdiği ayetleri-nişaneleri ve açıkladığı fazilet ve üstünlükleri kabul etmeyenlerdir. Onlar Ali’nin ilimdeki büyük yerini biliyorlar, emsali olmayan korkusuz bir yiğit olduğunu görüyorlar, hiç kimsenin onun gibi adalet sahibi olmadığını biliyorlar, hiç kimsenin Ali gibi İslam’a yardım etmediğini görüyorlar, Allah’ın Elçisi’nin ağzından “Ali’yi sevin ve Ali’ye düşman olana, düşman olun“ buyruğunu duymuşlar ve Allah’ın Elçisi’nin “Allah, Ali’ye karşı olanların amellerini kabul etmeyecektir” buyurmasına rağmen yine de Ali’ye karşı çıkıyorlar. Bütün bunlara rağmen ona zulüm edip hakkından mahrum ediyorlar, Ali’nin düşmanları ile dost ve dostlarına da düşman oluyorlar.
Ey Çoban! Bütün bunlar, senin beni koyununu yakalamama engel olmandan daha önemlidir.
Kurda şöyle dedim: “Söylediklerin olacak mı?”
Kurt şöyle dedi: “Bundan daha büyük şeyler olacaktır. Çok yakın bir zamanda Ali’yi ve evlatlarını (Allah’ın selamı Onlara olsun) suçsuz olarak öldürecekler, kadınlarını ve kızlarını esir alacaklar ve bu çirkin ve alçak işleri yaparken de kendilerini Müslüman görecekler; bu çirkin ve zalimce işleri yaparken de kendilerinin İslam Dini’nden olduğunu söyleyecekler. Bütün bunlar beni, koyunu yakalamama engel olmandan daha önemli değil midir?
Ey Çoban! Allah beni ve benim gibi olan kurtları Mümin olarak yaratmıştır, kıyamet günü onları cehennem ateşinin içinde rezil edeceğiz ve onları şiddetli ve elim azabın içinde görmek bizim için en büyük lezzet olacaktır.”
Kurda şöyle dedim: “Allah’a and olsun ki, eğer bu koyun sürüsü bana emanet edilmemiş olsaydı Muhammed’in (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) yanına gider ve bu olanların tamamını kendisine anlatırdım.”
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Koyunlarını bana emanet et ve geç olmadan hemen git.”
Şöyle dedim: “Sana nasıl güveneyim?”
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Bana kudretiyle konuşma gücünü veren Allah’ın beni kudretiyle de emin ve güvenilir yapabileceğini işitmedin mi? Benim Muhammed’e (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) iman ettiğimi ve O’nun Ali hakkında (Allah’ın selamı O’na olsun) verdiği haberlerin tamamını kabul ettiğimi ve emirlerine teslim olduğumu bende görüp anlamadın mı? Sen hemen Allah’ın Peygamber’inin yanına git, ben senin koyunlarına bekçilik edeceğim ve Allah’ın mukarrep melekleri de beni görüp gözetliyorlar çünkü ben, Ali’yi seviyorum ve onun hizmetçisiyim.”
Hz. Peygamber (Allah’ın selamı Ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) orada bulunanların yüzlerine baktılar, onlardan bazıları sevinçten gülüyordu ve bunlar iman edenler idiler. Bazılarının yüzleri ise kızgınlık içinde idi ve bunlar da yalanlayanlar idiler. Münafıklar arasında fısıldamalar başladı, şöyle dediler: “Muhammed (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) zavallıları kandırabilmek için bu çobanla anlaşmıştır.”
Allah’ın Elçisi tebessüm etti ve sonra şöyle dedi: “Sizler şüphe içinde olsanız da ben ve benimle birlikte olan arkadaşlarım için yakin hâsıl olmuştur. Benim sahibim, mülkün sahibi ve intikamı şiddetli olan Allah’ın arşında ve ebedi konak yerindeki hayat suyunun aktığı nehirlerde iyilerin ve takva sahiplerinin efendisi olarak benim peşim sıra hareket ediyordu. Ben tertemiz rahimlerde iken o benim yanımda idi, fazilet ve kemal yollarını benimle birlikte koşuyordu ve benim gibi ilim, hilm ve akıl elbisesi ile süslenmiştir.
O benim kanımdandır, kardeşimdir ve Abdullah ile Ebu Talib’in belinde karar kılıncaya kadar beraberdik. O, faziletleri ve üstünlükleri benim gibi kendisinde toplamıştır ve o, Ebu Talib’in oğlu Ali’dir.
Ben ve Sıddık-ı Ekber (En büyük doğru sözlü) olan kişi (çobanın anlattıklarına) inanıyoruz. O, (En büyük doğru sözlü) dostlarıma Kevser nehrinden su verecek olan, Faruk-u Â’zam (Hak ve batılı birbirinden ayıran en büyük ayırıcı) , dostlarıma yardım edecek olan ve şeref sahibi önderdir. Allah onu, itaat etmeyenlerin evlatlarına azap ve hidayet yoluna olanların evlatları için de rahmet olarak göndermiştir. Allah onu, dostları için en büyük hazine ve benim dinim için de taşıyıcı ana sütun karar kılmıştır. Allah onu benim ilmimde âlim, savaşlarda komutan, düşmanlarım karşısında en korkusuz bilek ve kâfirlere karşı da en kuvvetli aslan karar kılmıştır.
Çobanın anlattıklarına ben ve herkesten önce iman eden, Allah’ın rızasını kazanmak için bütün herkesin önünde koşan, isyancıların kafasını tek başına ezen ve ortaya koyduğu keskin delillerle iftira ve töhmet ehlinin isyanına son veren kişi, iman etmekteyiz.
Ben ve Ebu Talib’in oğlu Ali inanmaktayız. Allah Ali’yi benim için işiten kulak, gören göz, bükülmez bilek, tasdik eden, senet ve koluma güç karar kılmıştır. O, benim yanımda olduğu için muhaliflerden asla çekinmiyorum ve O bana yardım eden kişidir. Yanımdan ayrılan hiçbir kimsenin ayrılması beni üzmüyor, çünkü o yanımdadır.
Ben ve Allah’ın, cennetini sevenleriyle ve cehennemini de düşmanları ile doldurduğu, ümmetimden seviyesinde hiçbir kişi yaratmadığı ve hiç kimsenin kendisini yenme gücüne sahip olmadığı kişi ile birlikte çobanın söylediklerine inanıyoruz.
Onun aydın çehresinin karşısında burun eğenlerin surat asmasının bana hiçbir zararı olmayacaktır, onun sadakat ve samimiyet ile bana bağlılığı karşısında teslim olmayanların yüz çevirmesi bana asla zarar vermez.
Bu kişi Ebu Talip oğlu Ali’dir. Eğer göklerdeki ve yeryüzündeki bütün yaratılmışlar düşman olacak olsalar Allah, sadece onun eliyle dinine yardım edecek ve zafere ulaştıracaktır. Ve eğer göklerdeki ve yerdeki bütün yaratılmışlar birlik olup onun karşısına çıkacak olsalar o, tek başına onların karşısında duracak, canıyla Allah’ın sözünü yüceltip lanetlenmiş İblis’in sözünü ayakları altına alıp çiğneyecektir.”
Sonra şöyle dedi:
“Bu çoban ile kurdun olayının meydana geldiği yer çok uzak değildir, hep birlikte oraya gidelim ve olaya kendi gözlerimizle şahit olalım. Eğer kurtlar bizimle konuşacak ve koyunları korumuş olsalar çobanın doğru söylediğini anlayacağız, ama eğer durum böyle değilse bizler kendi işimizin peşi sıra gideceğiz.”
Bu sözlerden sonra Allah’ın Elçisi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) yerinden kalktı, Muhacir ve Ensar’dan oluşan kalabalık bir grubun eşliğinde olayın olduğu yere doğru hareket ettiler.
Uzaktan sürü görülünce çoban “O benim sürümdür” dedi ve bu fırsat bilen münafıklar hemen ortaya atıldı “Peki kurtlar nerededir?” dediler. Sürüye yaklaştıkları zaman kurtların sürünün etrafında dolaştıklarını ve onları gelebilecek tehlikelere karşı koruduklarını gördüler.
Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu:
“Kurtların beni görmekten başka hiçbir maksatlarının olmadığını öğrenmek istiyor musunuz?”
Şöyle dediler: “Evet Ey Allah’ın Elçisi! Görmek istiyoruz.”
Şöyle buyurdu: “O iki kurdun beni görmeyeceği şekilde etrafımı sarıp kuşatın.”
Orada bulunanlar Peygamber’in etrafını sarıp kuşattıktan sonra Hz. Peygamber çobana şöyle buyurdu: “Kurtlara deki:
“Sizin bahsini ettiğiniz Muhammed (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) bu kişilerden hangisidir?”
Çoban, kurtlara döndü ve Hz. Peygamber’in buyurmuş olduğu sözü aynen tekrar etti ve kurtlar yaklaşıp orada bulunanlara teker, teker baktı geçti ve sonunda halkanın içine girdi ve Hz. Peygamber’in karşısında durup şöyle dediler:
“Ey Âlemlerin Rabbinin Peygamberi! Ey bütün yaratılmışların efendisi! Sonra başlarını Peygamber’in karşısında yere koyup sağa ve sola çevirdiler ve şöyle dediler:
“Ey Allah’ın Elçisi! Biz seni görmek istiyorduk ve bu sebepten dolayı da bu çobanın yanına geldik, ona senden bahsettik ve senin yanına gönderdik.”
Allah’ın Elçisi, kendisi ile birlikte gelen münafıklara dönerek şöyle dedi: “Kâfirlerin bundan başka da kaçacak yolları yoktur ve münafıkların da bu mucizeyi kabul etmekten başka da çareleri yoktur.
Bu çobanın söylemiş olduğu ilk konudur ve doğru söylediğini hepiniz gördünüz, çobanın söylediği ikinci konunun da doğru olduğunu görmek ister misiniz?”
“Evet, görmek istiyoruz Ey Allah’ın Elçisi!” dedikleri zaman, Allah’ın Elçisi şöyle dedi:
O zaman Ali’nin etrafını sarın ve onu halka içine alın. Orada bulunanlar da İmam’ın etrafını sarıp halka içine aldılar ve Hz. Peygamber kurtlara dönerek şöyle buyurdu:
“Ey Kurtlar! Ben Muhammed’im, beni tanıyıp burada olanlara gösterdiniz. Şimdi ise kendisinden söz ettiğiniz Ebu Talip oğlu Ali’yi gösterin.”
Bunun üzerine kurtlar halka haline gelmiş olan kişilerin etrafında dönmeye, onların yüzüne ve ayaklarına bakmaya başladılar, sonunda halkanın içine girip İmam Ali’nin karşısında diz çöküp başlarını yere koydular ve sağa sola çevirdikten sonra şöyle dediler:
“Ey yiğitlerin yiğidi, akıl sahiplerinin hazinesi, geçmiş peygamberlere inen suhuf’un ilmine sahip olan ve Muhammed Mustafa’nın vasisi! Selam olsun sana.
Selam olsun sana ey Allah’ın sevenlerini saadet ehli ve düşmanlarını da şekavet ehli karar kıldığı kimse! Sen Muhammed’in sevinç kaynağısın.
Seni göktekilerin sevdiği gibi yerdekiler de sevecek olsalardı en üstünlerden olmuş olurlardı. Sana en küçük bir miktar düşmanlık edenler yerden göklerin arasının aldığı kadar malı Allah yolunda harcamış olsalar dâhi Allah onlardan bunu kabul etmeyecektir ve onların yaptığı bu iş yine zararlarına olacaktır.”
Kurtların bu sözlerinden sonra Hz. Peygamber (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) derin bir şaşkınlık içinde şöyle dediler:
“Ey Allah’ın Elçisi! Senin hayvanların yanında sahip olduğun makama Ali’nin sahip olacağını asla düşünmemiştik.”
Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) şöyle dedi:
“Eğer siz, karada ve denizde yaşayan diğer hayvanların ve göklerde yaşayan yaratılmışların yanında Ali’nin nasıl bir makama sahip olduğunu görseniz ne yaparsınız? Allah’a yemin olsun ki, ben Sidredül Münteha’da meleklerin Ali’nin resmi karşısında nasıl tevazu gösterdiklerini gördüm, Ali’yi görmeyi arzuladıkları zaman o resme bakıyorlardı. Onların tevazusu karşısında kurtların gösterdiği tevazu hiçbir şey değildir.
Melekler ve diğer akıl sahipleri Ali’nin karşısında nasıl tevazu etmesinler ki? Çünkü izzet sahibi Allah, Ali’nin karşısında bir kıl kadarı tevazu eden kimseye, cennetinin en yüksek makamında yer vereceğine dair izzetinin üzerine and içmiştir ve o cennetin genişliği, yüz bin yıllık yoldan daha geniştir. Sizin kurtlardan gördüğünüz bu tevazu, o yüksek makamlarda Ali’ye gösterilen tevazu yanında hiçbir şey değildir.”
İmam Hasan Askeri’nin Tefsiri kitabından…
Kurdun Allah’ın Elçisi(saa) ile konuşması ise şöyle olmuştur:
“Allah’ın Elçisi bir gün oturmuştu, korku içinde titreyen bir çoban yanına geldi. Bu çoban daha uzakta iken Allah’ın Elçisi onu göstererek ashabına şöyle buyurdu: “Bu gelen çoban çok önemli bir olayla karşılaşmıştır.”
Çoban yanına geldiği zaman şöyle buyurdu: “Seni böyle üzen şey nedir?”
Çoban şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Çok şaşırtıcı bir olayla karşılaştım, koyunlarımın yanında idim, bir kurt geldi ve koyunlardan birisini yakaladı. Ben de elimdeki sapan ile taş attım ve koyunu kurtardım. Kurt bu sefer sağ taraftan saldırdı ve bir kuzu yakaladı, ben yine elimdeki sapan ile taş attım ve kuzuyu kurtardım. Sonra sol taraftan saldırıp bir kuzu yakaladı, ama ben yine elimdeki sapan ile taş atıp kuzuyu kurtardım. Bir müddet sonra kurt eşiyle birlikte saldırıya geçti, ben de onları kovmak için hazır bekliyordum, ama bir de gördüm ki, kurt kuyruğunun üzerine oturdu ve bana şöyle dedi: “Benim rızkıma engel olduğun için utan, Allah benim rızkımı bu sürünün içinden vermiştir, benim yemek yemeye ihtiyacım yok mudur?”
Şaşırıp kalmıştım, kurt insan gibi konuşuyordu. Sonra şöyle dedi: “Benim dile gelip konuşmamdan daha önemli olan bir şeyi sana söylememi ister misin? Ey Çoban! Muhammed, yerde ve göklerde Allah’ın Peygamber’idir O, geçmişte olanlardan ve gelecekte olacaklardan insanlara haber verir. Yahudiler, Allah’ın kendilerine gönderdiği kitapta ondan bahsetmesine ve onun insanların en faziletlisi ve üstünü olduğunu buyurmasına ve Yahudiler de bunu bilip kabul etmelerine rağmen Muhammed’i yalanlayıp inkâr ettiler. Allah Muhammed’i bütün herkese ve her şeye şifa ve rahmet olarak göndermiştir.
Vay senin haline ey çoban! Neden ona iman edip Allah’ın azabından kurtulmuyorsun? Ona iman et ve kendini Allah’ın şiddetli ve elim azabından kurtar.”
Kurda şöyle dedim: “Senin dile gelip konuşman beni çok şaşırttı ve senin rızkına engel olduğum için çok utanıyorum. Koyunlarımdan istediğini al, sana asla engel olacak değilim.
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Allah’ın ayetlerini kabul ettiğin için Allah’a hamd ve şükürler et ve O’nun verdiği emirlere uyup yerine getir. Elbette insanların en bedbahtı Allah’ın Elçisi Muhammed’in kardeşi Ali’nin hakkında (Allah’ın selamı Onlara olsun) gösterdiği ayetleri-nişaneleri ve açıkladığı fazilet ve üstünlükleri kabul etmeyenlerdir. Onlar Ali’nin ilimdeki büyük yerini biliyorlar, emsali olmayan korkusuz bir yiğit olduğunu görüyorlar, hiç kimsenin onun gibi adalet sahibi olmadığını biliyorlar, hiç kimsenin Ali gibi İslam’a yardım etmediğini görüyorlar, Allah’ın Elçisi’nin ağzından “Ali’yi sevin ve Ali’ye düşman olana, düşman olun“ buyruğunu duymuşlar ve Allah’ın Elçisi’nin “Allah, Ali’ye karşı olanların amellerini kabul etmeyecektir” buyurmasına rağmen yine de Ali’ye karşı çıkıyorlar. Bütün bunlara rağmen ona zulüm edip hakkından mahrum ediyorlar, Ali’nin düşmanları ile dost ve dostlarına da düşman oluyorlar.
Ey Çoban! Bütün bunlar, senin beni koyununu yakalamama engel olmandan daha önemlidir.
Kurda şöyle dedim: “Söylediklerin olacak mı?”
Kurt şöyle dedi: “Bundan daha büyük şeyler olacaktır. Çok yakın bir zamanda Ali’yi ve evlatlarını (Allah’ın selamı Onlara olsun) suçsuz olarak öldürecekler, kadınlarını ve kızlarını esir alacaklar ve bu çirkin ve alçak işleri yaparken de kendilerini Müslüman görecekler; bu çirkin ve zalimce işleri yaparken de kendilerinin İslam Dini’nden olduğunu söyleyecekler. Bütün bunlar beni, koyunu yakalamama engel olmandan daha önemli değil midir?
Ey Çoban! Allah beni ve benim gibi olan kurtları Mümin olarak yaratmıştır, kıyamet günü onları cehennem ateşinin içinde rezil edeceğiz ve onları şiddetli ve elim azabın içinde görmek bizim için en büyük lezzet olacaktır.”
Kurda şöyle dedim: “Allah’a and olsun ki, eğer bu koyun sürüsü bana emanet edilmemiş olsaydı Muhammed’in (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) yanına gider ve bu olanların tamamını kendisine anlatırdım.”
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Koyunlarını bana emanet et ve geç olmadan hemen git.”
Şöyle dedim: “Sana nasıl güveneyim?”
Kurt şöyle dedi: “Ey Allah’ın kulu! Bana kudretiyle konuşma gücünü veren Allah’ın beni kudretiyle de emin ve güvenilir yapabileceğini işitmedin mi? Benim Muhammed’e (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) iman ettiğimi ve O’nun Ali hakkında (Allah’ın selamı O’na olsun) verdiği haberlerin tamamını kabul ettiğimi ve emirlerine teslim olduğumu bende görüp anlamadın mı? Sen hemen Allah’ın Peygamber’inin yanına git, ben senin koyunlarına bekçilik edeceğim ve Allah’ın mukarrep melekleri de beni görüp gözetliyorlar çünkü ben, Ali’yi seviyorum ve onun hizmetçisiyim.”
Hz. Peygamber (Allah’ın selamı Ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) orada bulunanların yüzlerine baktılar, onlardan bazıları sevinçten gülüyordu ve bunlar iman edenler idiler. Bazılarının yüzleri ise kızgınlık içinde idi ve bunlar da yalanlayanlar idiler. Münafıklar arasında fısıldamalar başladı, şöyle dediler: “Muhammed (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) zavallıları kandırabilmek için bu çobanla anlaşmıştır.”
Allah’ın Elçisi tebessüm etti ve sonra şöyle dedi: “Sizler şüphe içinde olsanız da ben ve benimle birlikte olan arkadaşlarım için yakin hâsıl olmuştur. Benim sahibim, mülkün sahibi ve intikamı şiddetli olan Allah’ın arşında ve ebedi konak yerindeki hayat suyunun aktığı nehirlerde iyilerin ve takva sahiplerinin efendisi olarak benim peşim sıra hareket ediyordu. Ben tertemiz rahimlerde iken o benim yanımda idi, fazilet ve kemal yollarını benimle birlikte koşuyordu ve benim gibi ilim, hilm ve akıl elbisesi ile süslenmiştir.
O benim kanımdandır, kardeşimdir ve Abdullah ile Ebu Talib’in belinde karar kılıncaya kadar beraberdik. O, faziletleri ve üstünlükleri benim gibi kendisinde toplamıştır ve o, Ebu Talib’in oğlu Ali’dir.
Ben ve Sıddık-ı Ekber (En büyük doğru sözlü) olan kişi (çobanın anlattıklarına) inanıyoruz. O, (En büyük doğru sözlü) dostlarıma Kevser nehrinden su verecek olan, Faruk-u Â’zam (Hak ve batılı birbirinden ayıran en büyük ayırıcı) , dostlarıma yardım edecek olan ve şeref sahibi önderdir. Allah onu, itaat etmeyenlerin evlatlarına azap ve hidayet yoluna olanların evlatları için de rahmet olarak göndermiştir. Allah onu, dostları için en büyük hazine ve benim dinim için de taşıyıcı ana sütun karar kılmıştır. Allah onu benim ilmimde âlim, savaşlarda komutan, düşmanlarım karşısında en korkusuz bilek ve kâfirlere karşı da en kuvvetli aslan karar kılmıştır.
Çobanın anlattıklarına ben ve herkesten önce iman eden, Allah’ın rızasını kazanmak için bütün herkesin önünde koşan, isyancıların kafasını tek başına ezen ve ortaya koyduğu keskin delillerle iftira ve töhmet ehlinin isyanına son veren kişi, iman etmekteyiz.
Ben ve Ebu Talib’in oğlu Ali inanmaktayız. Allah Ali’yi benim için işiten kulak, gören göz, bükülmez bilek, tasdik eden, senet ve koluma güç karar kılmıştır. O, benim yanımda olduğu için muhaliflerden asla çekinmiyorum ve O bana yardım eden kişidir. Yanımdan ayrılan hiçbir kimsenin ayrılması beni üzmüyor, çünkü o yanımdadır.
Ben ve Allah’ın, cennetini sevenleriyle ve cehennemini de düşmanları ile doldurduğu, ümmetimden seviyesinde hiçbir kişi yaratmadığı ve hiç kimsenin kendisini yenme gücüne sahip olmadığı kişi ile birlikte çobanın söylediklerine inanıyoruz.
Onun aydın çehresinin karşısında burun eğenlerin surat asmasının bana hiçbir zararı olmayacaktır, onun sadakat ve samimiyet ile bana bağlılığı karşısında teslim olmayanların yüz çevirmesi bana asla zarar vermez.
Bu kişi Ebu Talip oğlu Ali’dir. Eğer göklerdeki ve yeryüzündeki bütün yaratılmışlar düşman olacak olsalar Allah, sadece onun eliyle dinine yardım edecek ve zafere ulaştıracaktır. Ve eğer göklerdeki ve yerdeki bütün yaratılmışlar birlik olup onun karşısına çıkacak olsalar o, tek başına onların karşısında duracak, canıyla Allah’ın sözünü yüceltip lanetlenmiş İblis’in sözünü ayakları altına alıp çiğneyecektir.”
Sonra şöyle dedi:
“Bu çoban ile kurdun olayının meydana geldiği yer çok uzak değildir, hep birlikte oraya gidelim ve olaya kendi gözlerimizle şahit olalım. Eğer kurtlar bizimle konuşacak ve koyunları korumuş olsalar çobanın doğru söylediğini anlayacağız, ama eğer durum böyle değilse bizler kendi işimizin peşi sıra gideceğiz.”
Bu sözlerden sonra Allah’ın Elçisi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) yerinden kalktı, Muhacir ve Ensar’dan oluşan kalabalık bir grubun eşliğinde olayın olduğu yere doğru hareket ettiler.
Uzaktan sürü görülünce çoban “O benim sürümdür” dedi ve bu fırsat bilen münafıklar hemen ortaya atıldı “Peki kurtlar nerededir?” dediler. Sürüye yaklaştıkları zaman kurtların sürünün etrafında dolaştıklarını ve onları gelebilecek tehlikelere karşı koruduklarını gördüler.
Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu:
“Kurtların beni görmekten başka hiçbir maksatlarının olmadığını öğrenmek istiyor musunuz?”
Şöyle dediler: “Evet Ey Allah’ın Elçisi! Görmek istiyoruz.”
Şöyle buyurdu: “O iki kurdun beni görmeyeceği şekilde etrafımı sarıp kuşatın.”
Orada bulunanlar Peygamber’in etrafını sarıp kuşattıktan sonra Hz. Peygamber çobana şöyle buyurdu: “Kurtlara deki:
“Sizin bahsini ettiğiniz Muhammed (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) bu kişilerden hangisidir?”
Çoban, kurtlara döndü ve Hz. Peygamber’in buyurmuş olduğu sözü aynen tekrar etti ve kurtlar yaklaşıp orada bulunanlara teker, teker baktı geçti ve sonunda halkanın içine girdi ve Hz. Peygamber’in karşısında durup şöyle dediler:
“Ey Âlemlerin Rabbinin Peygamberi! Ey bütün yaratılmışların efendisi! Sonra başlarını Peygamber’in karşısında yere koyup sağa ve sola çevirdiler ve şöyle dediler:
“Ey Allah’ın Elçisi! Biz seni görmek istiyorduk ve bu sebepten dolayı da bu çobanın yanına geldik, ona senden bahsettik ve senin yanına gönderdik.”
Allah’ın Elçisi, kendisi ile birlikte gelen münafıklara dönerek şöyle dedi: “Kâfirlerin bundan başka da kaçacak yolları yoktur ve münafıkların da bu mucizeyi kabul etmekten başka da çareleri yoktur.
Bu çobanın söylemiş olduğu ilk konudur ve doğru söylediğini hepiniz gördünüz, çobanın söylediği ikinci konunun da doğru olduğunu görmek ister misiniz?”
“Evet, görmek istiyoruz Ey Allah’ın Elçisi!” dedikleri zaman, Allah’ın Elçisi şöyle dedi:
O zaman Ali’nin etrafını sarın ve onu halka içine alın. Orada bulunanlar da İmam’ın etrafını sarıp halka içine aldılar ve Hz. Peygamber kurtlara dönerek şöyle buyurdu:
“Ey Kurtlar! Ben Muhammed’im, beni tanıyıp burada olanlara gösterdiniz. Şimdi ise kendisinden söz ettiğiniz Ebu Talip oğlu Ali’yi gösterin.”
Bunun üzerine kurtlar halka haline gelmiş olan kişilerin etrafında dönmeye, onların yüzüne ve ayaklarına bakmaya başladılar, sonunda halkanın içine girip İmam Ali’nin karşısında diz çöküp başlarını yere koydular ve sağa sola çevirdikten sonra şöyle dediler:
“Ey yiğitlerin yiğidi, akıl sahiplerinin hazinesi, geçmiş peygamberlere inen suhuf’un ilmine sahip olan ve Muhammed Mustafa’nın vasisi! Selam olsun sana.
Selam olsun sana ey Allah’ın sevenlerini saadet ehli ve düşmanlarını da şekavet ehli karar kıldığı kimse! Sen Muhammed’in sevinç kaynağısın.
Seni göktekilerin sevdiği gibi yerdekiler de sevecek olsalardı en üstünlerden olmuş olurlardı. Sana en küçük bir miktar düşmanlık edenler yerden göklerin arasının aldığı kadar malı Allah yolunda harcamış olsalar dâhi Allah onlardan bunu kabul etmeyecektir ve onların yaptığı bu iş yine zararlarına olacaktır.”
Kurtların bu sözlerinden sonra Hz. Peygamber (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) derin bir şaşkınlık içinde şöyle dediler:
“Ey Allah’ın Elçisi! Senin hayvanların yanında sahip olduğun makama Ali’nin sahip olacağını asla düşünmemiştik.”
Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) şöyle dedi:
“Eğer siz, karada ve denizde yaşayan diğer hayvanların ve göklerde yaşayan yaratılmışların yanında Ali’nin nasıl bir makama sahip olduğunu görseniz ne yaparsınız? Allah’a yemin olsun ki, ben Sidredül Münteha’da meleklerin Ali’nin resmi karşısında nasıl tevazu gösterdiklerini gördüm, Ali’yi görmeyi arzuladıkları zaman o resme bakıyorlardı. Onların tevazusu karşısında kurtların gösterdiği tevazu hiçbir şey değildir.
Melekler ve diğer akıl sahipleri Ali’nin karşısında nasıl tevazu etmesinler ki? Çünkü izzet sahibi Allah, Ali’nin karşısında bir kıl kadarı tevazu eden kimseye, cennetinin en yüksek makamında yer vereceğine dair izzetinin üzerine and içmiştir ve o cennetin genişliği, yüz bin yıllık yoldan daha geniştir. Sizin kurtlardan gördüğünüz bu tevazu, o yüksek makamlarda Ali’ye gösterilen tevazu yanında hiçbir şey değildir.”
İmam Hasan Askeri’nin Tefsiri kitabından…

DOĞRULUK ERDEMİNE ATIF BİR HİKAYE
Doğruluk Güzel Bir Erdemdir.
On bir yaşındaydı ve yaşadığı şehrin gölünün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa giderdi.
Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptı.
Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu Oltasının hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi.
Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar gördüğü en büyük balıktı, bir levrek; ama av yasağının kalkmasına sadece saatler kalmıştı.
Baba oğul güzelim balığa baktılar, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı.
Önce balığa, sonra oğluna baktı
“Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum,” dedi.
“Baba!” diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.
“Başka balıklar da var,” dedi babası.
“Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!” dedi çocuk.
Göle şöyle bir göz attı Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin ne balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu.
Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi.
Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün o çocuk bulunduğu şehrin ünlü mimarlarındandır. Babasının küçük evi hâlâ o adadadır. Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı.
Fakat değerler konusunda bir kararsızlık yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirirdi.
Önemli olan fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmaktır ve bu da kendimize karşı dürüst olmaktır.
On bir yaşındaydı ve yaşadığı şehrin gölünün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa giderdi.
Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptı.
Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu Oltasının hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi.
Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar gördüğü en büyük balıktı, bir levrek; ama av yasağının kalkmasına sadece saatler kalmıştı.
Baba oğul güzelim balığa baktılar, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı.
Önce balığa, sonra oğluna baktı
“Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum,” dedi.
“Baba!” diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.
“Başka balıklar da var,” dedi babası.
“Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!” dedi çocuk.
Göle şöyle bir göz attı Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin ne balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu.
Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi.
Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün o çocuk bulunduğu şehrin ünlü mimarlarındandır. Babasının küçük evi hâlâ o adadadır. Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı.
Fakat değerler konusunda bir kararsızlık yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirirdi.
Önemli olan fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmaktır ve bu da kendimize karşı dürüst olmaktır.

BUNLARDA MI OLACAK YA RASULALLAH!
Kummî kendi tefsirinde babasından, o, Süleyman b. Müslim el-Haşşab’dan, o Abdullah b. Cerih el-Mekki’den, o Ata b. Ebi Ri-yah’dan, o da Abdullah b. Abbas’tan şöyle rivayet eder:
Resulullah efendimizle (s.a.a) birlikte Veda Haccını yerine getiriyorduk. O sırada Resulullah (s.a.a) Kâbe’nin kapısına tutundu ve yüzünü bize çevirerek şöyle buyurdu:
“Size kıyametin işaretlerini haber vereyim mi?” O sırada onun en yakınında Selman (r.a) bulunuyordu, dedi ki: “Evet, haber ver ya Resulullah.”
Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kıyametin işaretlerinden biri namazın ortadan kalkması, şehevî arzuların peşine düşülmesi, tutkulara yönelik eğilimlerin artması, mala büyük değer verilmesi, dinin satılarak karşılığında dünyalık şeylerin alınmasıdır. Bu şartlar ortaya çıktığında, gördüğü kötülükleri değiştirme gücünü kendinde bulamamanın verdiği ıstırapla müminin yüreği ve içi, suda tuzun erimesi gibi erir.”
Selman hayretle sordu: “Bu da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ey Selman! Bütün bunlar olacak ve bu sırada onları zorba emirler, fasık vezirler, zalim bilginler ve hain eminler yönetecektir.”
Selman sordu: “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, ey Selman, bütün bunlar olacak. Bu sırada münker (kötü) maruf (iyi) olacak, maruf da münker olacak, haine güvenilecek, güvenilen kimse ihanet edecek, yalan söyleyenler tasdik edilecek ve doğru söyleyenler de yalanlanacaklardır.”
Selman, “Bütün bunlar olacak mı ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve bu sırada kadınlar yönetici olacak, cariyelere danışılacak, çocuklar minberlere oturacak, yalan bir beceri gibi algılanacak, zekât bir kayıp, Müslümanların beytül malını talan etmek bir ganimet gibi görülecektir. Kişi anne ve babasına eziyet edecek, buna karşın arkadaşına iyilik edecektir. Ve kuyruklu yıldız doğacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada kadın kocasının ticaret ortağı olacak, yağmur normal mevsiminde yağmayacak, sıcak mevsimlerde yağacak, cömert insanlar olabildiğince sert ve kaba olacaklar, zor duruma düşen yoksul insan küçümsenecektir. Bu sırada çarşılar birbirlerine yakın olacaktır. Biri: ‘Hiç bir şey satamadım’ diyecek, bir başkası: ‘Hiç kâr et-medim’ diyecektir. Bundan dolayı Allah’ı suçlar gibi konuşacaklardır.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacaktır ve bu sırada başlarına bir kavim musallat olacaktır ki konuşacak olsalar, boyunlarını vuracaklar; susacak olsalar, her şeylerini mubah sayacaklar, mallarına el koyacak, saygınlıklarını çiğneyecekler. Kanlarını dökecek, yüreklerine korku salacak-lar. O sırada müminleri korkak, ürkek, pısırık ve çekingen görürsün.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada bir şey doğudan ve bir şey de batıdan getirilecek ve bunlar ümmetimi etkileyip yönlendirecektir. Vay ümmetimin zayıflarına, onların elinden neler çekecekler, neler?! O zalimlerin de Allah’ın azabından dolayı vay hâllerine! Bunlar küçüklere acımayacak, büyüklere saygı göstermeyeceklerdir. Hiçbir kusuru bağışlamayacaklardır. Onlarla ilgili haberler hep çirkin ve ağza alınmayacak cinstendir. Bedenleri insan bedeni, ama kalpleri şeytan kalbi olacaktır.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Resulallah buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla ilişkiye gireceklerdir. Kızlar ailelerinin evinde kıskanılıp korunulduğu gibi erkek çocuklar da kıskanılıp korunulacaklar. Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da kendilerini erkeklere benzetecekler. Kadınlar eğerlere bineceklerdir. Ümmetimden onlara Allah’ın lâneti olsun.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman bütün bunlar olacak ve o sırada mescitler tıpkı Kilise ve Havralar gibi yaldızlanacak. Mushaflar süslenecek, minareler uzun olacak, saflar kalabalık, ama kalpler birbirlerine karşı nefretle dolu olacak, dilleri farklı şeylerden söz edecektir.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ümmetimin erkekleri altın takılarla süsleneceklerdir. İpek ve ibrişim giysiler giyinecek, kaplan derisini alış veriş metaı hâline getireceklerdir.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada faiz çok yaygın olacak, gıybetle ve rüşvetle iş görülecektir. Dinin değeri düşecek, buna karşılık dünyanın değeri yükselecektir.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak ya Resulullah?” Buyurdu ki: Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada boşanmalar çoğalacak, Allah’ın koyduğu hiçbir sınır, hiçbir hukuk gözetilemeyecektir. Tabi, bütün bunların Allah’a bir zararı olamayacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada şarkıcı cariyeler ve çalgı aletleri ortaya çıkacak, ümmetimi, en kötü ve en şerli fertleri yöneteceklerdir.”
Selman, “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ümmetimin zenginleri gezip dolaşma amacıyla, orta hâlli olanları ticaret amacıyla, yoksulları da gösteriş ve desinler için hacca gideceklerdir. Bu sırada bazı topluluklar, Allah’tan başkası için Kur’ân öğrenecek, Kur’ân’ı bir müzik melodisi, bir çalgı gibi algılayacaklar. Diğer bazı topluluklar, Allah’tan başkası için fıkıh öğreneceklerdir. O sırada zinadan peydahlanan çocuklar çoğalacaktır. Kur’ân’ı teğanniyle okuyacaklar ve dünya için birbiriyle çekişecekler.”
Selman, “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada haramlar çiğnenecek, bol günahlar kazanılacak ve kötüler iyilere musallat olacaklardır. Yalan her tarafı kaplayacak, inatçılık insanların tipik bir davranışı hâline gelecek, yoksulluk baş alıp gidecektir. İnsanlar giysilerle birbirlerine karşı övüneceklerdir. Üzerlerine yağmur mevsimi dışında yağmur yağacaktır. Vakit geçirmek amacıyla tavla, satranç gibi oyunlar oynamayı ve müzik dinlemeyi hoş karşılayacaklardır. Marufu emretmeyi ve münkeri nehyetmeyi hoş karşılamayacaklardır. Öyle ki, o dönemde bir mümin, toplumun en zelil kimsesi hâline gelecektir. Hafızlar ve zahitler birbirlerini kınayacaklar, fakat her iki grup da göklerin melekûtunda ‘pisler ve necisler’ olarak anılacaklardır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada zengin yoksul düşmekten başka bir şeyden korkmayacaktır. Öyle ki, bir dilenci, iki cuma arası el açıp dilenecek, ama bu süre içinde kimse avucuna bir şey koymayacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ‘Ruveybiza’ konuşacaktır.” Selman dedi ki: “Anam babam sana kurban olsun, ya Resulallah, ‘Ruveybiza’ nedir?” Buyurdu ki: ” Halkın geneli hakkında, o güne kadar konuşmayan bir kimse konuşacaktır. Fakat ondan sonra fazla yaşamayacaklardır. Çok geçmeden yeryüzünden korkunç bir ses duyulacak. Her topluluk o sesin kendi bölgelerinden geldiğini düşünecektir. İnsanlar Allah’ın dilediği bir süre kadar bekledikten ve kafaları üzerine yere geldikten sonra yeryüzü gizlediği madenleri dışarı atacaktır. Yani, altın ve gümüşü.” -Peygamberimiz o sırada sütunlara eliyle işaret ederek;- “Bunlar gibi.” dedi, “Ama o gün ne altın, ne de gümüş fayda verecektir. İşte ‘Onun belirtileri geldi.’ ayetinin anlamı budur.” [Tefsir-ul Kummî, c.2, s.303-307]
Resulullah efendimizle (s.a.a) birlikte Veda Haccını yerine getiriyorduk. O sırada Resulullah (s.a.a) Kâbe’nin kapısına tutundu ve yüzünü bize çevirerek şöyle buyurdu:
“Size kıyametin işaretlerini haber vereyim mi?” O sırada onun en yakınında Selman (r.a) bulunuyordu, dedi ki: “Evet, haber ver ya Resulullah.”
Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kıyametin işaretlerinden biri namazın ortadan kalkması, şehevî arzuların peşine düşülmesi, tutkulara yönelik eğilimlerin artması, mala büyük değer verilmesi, dinin satılarak karşılığında dünyalık şeylerin alınmasıdır. Bu şartlar ortaya çıktığında, gördüğü kötülükleri değiştirme gücünü kendinde bulamamanın verdiği ıstırapla müminin yüreği ve içi, suda tuzun erimesi gibi erir.”
Selman hayretle sordu: “Bu da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ey Selman! Bütün bunlar olacak ve bu sırada onları zorba emirler, fasık vezirler, zalim bilginler ve hain eminler yönetecektir.”
Selman sordu: “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, ey Selman, bütün bunlar olacak. Bu sırada münker (kötü) maruf (iyi) olacak, maruf da münker olacak, haine güvenilecek, güvenilen kimse ihanet edecek, yalan söyleyenler tasdik edilecek ve doğru söyleyenler de yalanlanacaklardır.”
Selman, “Bütün bunlar olacak mı ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve bu sırada kadınlar yönetici olacak, cariyelere danışılacak, çocuklar minberlere oturacak, yalan bir beceri gibi algılanacak, zekât bir kayıp, Müslümanların beytül malını talan etmek bir ganimet gibi görülecektir. Kişi anne ve babasına eziyet edecek, buna karşın arkadaşına iyilik edecektir. Ve kuyruklu yıldız doğacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada kadın kocasının ticaret ortağı olacak, yağmur normal mevsiminde yağmayacak, sıcak mevsimlerde yağacak, cömert insanlar olabildiğince sert ve kaba olacaklar, zor duruma düşen yoksul insan küçümsenecektir. Bu sırada çarşılar birbirlerine yakın olacaktır. Biri: ‘Hiç bir şey satamadım’ diyecek, bir başkası: ‘Hiç kâr et-medim’ diyecektir. Bundan dolayı Allah’ı suçlar gibi konuşacaklardır.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacaktır ve bu sırada başlarına bir kavim musallat olacaktır ki konuşacak olsalar, boyunlarını vuracaklar; susacak olsalar, her şeylerini mubah sayacaklar, mallarına el koyacak, saygınlıklarını çiğneyecekler. Kanlarını dökecek, yüreklerine korku salacak-lar. O sırada müminleri korkak, ürkek, pısırık ve çekingen görürsün.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada bir şey doğudan ve bir şey de batıdan getirilecek ve bunlar ümmetimi etkileyip yönlendirecektir. Vay ümmetimin zayıflarına, onların elinden neler çekecekler, neler?! O zalimlerin de Allah’ın azabından dolayı vay hâllerine! Bunlar küçüklere acımayacak, büyüklere saygı göstermeyeceklerdir. Hiçbir kusuru bağışlamayacaklardır. Onlarla ilgili haberler hep çirkin ve ağza alınmayacak cinstendir. Bedenleri insan bedeni, ama kalpleri şeytan kalbi olacaktır.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Resulallah buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla ilişkiye gireceklerdir. Kızlar ailelerinin evinde kıskanılıp korunulduğu gibi erkek çocuklar da kıskanılıp korunulacaklar. Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da kendilerini erkeklere benzetecekler. Kadınlar eğerlere bineceklerdir. Ümmetimden onlara Allah’ın lâneti olsun.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman bütün bunlar olacak ve o sırada mescitler tıpkı Kilise ve Havralar gibi yaldızlanacak. Mushaflar süslenecek, minareler uzun olacak, saflar kalabalık, ama kalpler birbirlerine karşı nefretle dolu olacak, dilleri farklı şeylerden söz edecektir.”
Selman, “Bunlar da mı olacak ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ümmetimin erkekleri altın takılarla süsleneceklerdir. İpek ve ibrişim giysiler giyinecek, kaplan derisini alış veriş metaı hâline getireceklerdir.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada faiz çok yaygın olacak, gıybetle ve rüşvetle iş görülecektir. Dinin değeri düşecek, buna karşılık dünyanın değeri yükselecektir.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak ya Resulullah?” Buyurdu ki: Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada boşanmalar çoğalacak, Allah’ın koyduğu hiçbir sınır, hiçbir hukuk gözetilemeyecektir. Tabi, bütün bunların Allah’a bir zararı olamayacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada şarkıcı cariyeler ve çalgı aletleri ortaya çıkacak, ümmetimi, en kötü ve en şerli fertleri yöneteceklerdir.”
Selman, “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ümmetimin zenginleri gezip dolaşma amacıyla, orta hâlli olanları ticaret amacıyla, yoksulları da gösteriş ve desinler için hacca gideceklerdir. Bu sırada bazı topluluklar, Allah’tan başkası için Kur’ân öğrenecek, Kur’ân’ı bir müzik melodisi, bir çalgı gibi algılayacaklar. Diğer bazı topluluklar, Allah’tan başkası için fıkıh öğreneceklerdir. O sırada zinadan peydahlanan çocuklar çoğalacaktır. Kur’ân’ı teğanniyle okuyacaklar ve dünya için birbiriyle çekişecekler.”
Selman, “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” diye sordu. Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada haramlar çiğnenecek, bol günahlar kazanılacak ve kötüler iyilere musallat olacaklardır. Yalan her tarafı kaplayacak, inatçılık insanların tipik bir davranışı hâline gelecek, yoksulluk baş alıp gidecektir. İnsanlar giysilerle birbirlerine karşı övüneceklerdir. Üzerlerine yağmur mevsimi dışında yağmur yağacaktır. Vakit geçirmek amacıyla tavla, satranç gibi oyunlar oynamayı ve müzik dinlemeyi hoş karşılayacaklardır. Marufu emretmeyi ve münkeri nehyetmeyi hoş karşılamayacaklardır. Öyle ki, o dönemde bir mümin, toplumun en zelil kimsesi hâline gelecektir. Hafızlar ve zahitler birbirlerini kınayacaklar, fakat her iki grup da göklerin melekûtunda ‘pisler ve necisler’ olarak anılacaklardır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada zengin yoksul düşmekten başka bir şeyden korkmayacaktır. Öyle ki, bir dilenci, iki cuma arası el açıp dilenecek, ama bu süre içinde kimse avucuna bir şey koymayacaktır.”
Selman dedi ki: “Bunlar da mı olacak, ya Resulallah?” Buyurdu ki: “Evet, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ey Selman, bütün bunlar olacak ve o sırada ‘Ruveybiza’ konuşacaktır.” Selman dedi ki: “Anam babam sana kurban olsun, ya Resulallah, ‘Ruveybiza’ nedir?” Buyurdu ki: ” Halkın geneli hakkında, o güne kadar konuşmayan bir kimse konuşacaktır. Fakat ondan sonra fazla yaşamayacaklardır. Çok geçmeden yeryüzünden korkunç bir ses duyulacak. Her topluluk o sesin kendi bölgelerinden geldiğini düşünecektir. İnsanlar Allah’ın dilediği bir süre kadar bekledikten ve kafaları üzerine yere geldikten sonra yeryüzü gizlediği madenleri dışarı atacaktır. Yani, altın ve gümüşü.” -Peygamberimiz o sırada sütunlara eliyle işaret ederek;- “Bunlar gibi.” dedi, “Ama o gün ne altın, ne de gümüş fayda verecektir. İşte ‘Onun belirtileri geldi.’ ayetinin anlamı budur.” [Tefsir-ul Kummî, c.2, s.303-307]

ÇOCUKLAR! DOĞRU MU? YANLIŞ MI?
Doğru mu? Yanlış mı?
Sözünde durmak cehaletin askeridir. ( )
Verdiği sözde durmayanı ALLAH sever. ( )
Sözünde duran kişi güvenilir biridir. ( )
İnsan tutamayacağı sözler söylemelidir. ( )
Sözünde durmak (ahde vefa) insana saygı duyulmasına sebep olur. ( )
Peygamberimiz(saa) çok güvenilir olduğu için EMİN olarak bilinirdi.( )
Verdiği söz de duran, yanlışlara ve kötülüklere karşı kendini frenleyebilen durdurabilendir. ( )
Sözünde duran kişinin, söyledikleriyle yaptıkları uyumlu değildir. ( )
Sözünde duran kişi, her türlü sahtelikten yalandan uzak olduğu için, yanındayken ve uzağında kendimizi güvende hissederiz. ( )
Sözünde durmak cehaletin askeridir. ( )
Verdiği sözde durmayanı ALLAH sever. ( )
Sözünde duran kişi güvenilir biridir. ( )
İnsan tutamayacağı sözler söylemelidir. ( )
Sözünde durmak (ahde vefa) insana saygı duyulmasına sebep olur. ( )
Peygamberimiz(saa) çok güvenilir olduğu için EMİN olarak bilinirdi.( )
Verdiği söz de duran, yanlışlara ve kötülüklere karşı kendini frenleyebilen durdurabilendir. ( )
Sözünde duran kişinin, söyledikleriyle yaptıkları uyumlu değildir. ( )
Sözünde duran kişi, her türlü sahtelikten yalandan uzak olduğu için, yanındayken ve uzağında kendimizi güvende hissederiz. ( )

“SÖZÜNDE DURMAK”
GÜZEL AHLAK SIFATLARINDAN:“SÖZÜNDE DURMAK”
Sözünde durmak en önemli güzl ahlak özelliklerinden biridir. Ahlaklı bir insanın ön plana çıkan en önemli özelliği sözünde durmaktır. Bu nedenle bir Müslüman’ın en önemli ahlaki özelliği de sözünde durmak olmalıdır. Sözünde duramayan bir insanın karakteri zayıf olur. Sözünde durmak aklın askerlerindendir. Sözünde duramayan bir insan da cehaletin askerinin kontrolüne girmiştir.
Kur-an’ı Kerim’e bakalım Allah-u Teâla bize sözünde durmak ile ilgili ne buyurmuş.
..verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren (sözünden) sorumludur. (İsra Suresi 34.ayet)
Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin.” (Maide; 1)
Yalan yere söz vermek, Söz verip yerine getirmemek, güzel ahlak dışı bir davranıştır. Ve cehaletin askerlerinden biridir.
İnsanları kandırmak için yalan yere söz vermek yüce Allah’ın hoşuna gitmez.
“Hz. Peygamberimiz (saa) buyurmuştur:
“ Şu üç şey kimde bulunursa o kişi -oruç da tutsa, namaz da kılsa münafıktır yani kötüdür; konuştuğu zaman yalan söyleyen, verdiği sözden cayan ve itimat edildiği yani güvenildiği halde emanete ihanet eden.”
İnsan veremeyeceği şeyleri vadetmemeli ve tutamayacağı sözler söylememelidir.
Dilimiz, insanlara söz vermek için adeta yarışır ama nefis, çoğu zaman Verilen sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Onun için en iyisi, insan tutabileceği sözler vermelidir. Söz verirken de “inşALLAH” demek çok güzeldir. Bununla beraber, bir kimseye söz verdiği bir şeyi verip sonradan onu geri almak, sözünde durmamaktan daha çirkindir.
Şunu unutmayalım ki yalan yere söz vermek, Allahtan uzaklaşılmasına sebep olan çirkin bir sıfattır. İyi bilmeliyiz ki insanlar bize güvenir ve verdiğimiz sözlere
inanırlarsa bunun karşılığı olarak Allah bize emin bir kimse güvenilir insan olmayı nasip edeceği gibi ahirette de büyük mükâfatlar verecektir.
Yüce Allah bunuda Kur-An’ı Kerim de bildirmiştir.
Al-i İmran süresi:76 “Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.“
Allaha verdiğimiz iyi bir kul olma sözümüzü tutup, kötülüklerden korunmanın önemini bildiriyor ve bunun karşılığında bizleri seveceğini ve koruyacağını buyuruyor.
Nahl süresi: 95 “Allah’ın ahdini (verdiği sözü) az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.”
Az bir bedelden kasıt Rabb’ine verdiği sözü dünya menfaati yani dünya zenginliği, rahatlığı ile değiştirmektir. ALLAH korusun.
FITRAT, AKIL, PEYGAMBERE BİAT, NAMAZ, KURAN OKUMA, SALÂVAT, ORUÇ, HAC, BESMELE GİBİ HER İBADET VE HER ZİKİR YÜCE ALLAH’A YENİDEN BİR AHİD YENİLENMESİDİR YANİ SÖZ VERMEKTİR. VERİLEN SÖZ DE SORUMLULUK GETİRİR.
SÖZDE DURMALI, AHDE VEFALI OLUNMALIDIR! BUNA “İMAN” DENİR.
HİKÂYE ZAMANI: SÖZÜNDE DURMAK
Peygamberimiz (s.a.a) henüz insanlara peygamber olduğunu açıklamamıştı. Mekke’de çok güvenilir anlamına gelen emin lakabı vardı. Muhammed-ül Emin olarak bilinirdi. Bir gün bir arkadaşıyla buluşmak üzere bir yer tespit etmişlerdi. Belirlenen yere peygamberimiz (saa)belirlenen saatte vardı. Fakat arkadaşı verdiği sözü unutmuştu. İki gün sonra arkadaşı sadece verdiği sözü yerine getirmek için belirlenen yere geldiğinde, hz. Peygamberimizi (saa) orada bekler vaziyette bulup hayretler içinde kaldı. Adam Hazreti Muhammed (s.a.a.) den özür dilemek istediğinde, O “Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir diye üzülmüştüm, diyerek onun gönlünü aldı ve HZ. peygamberimiz (saa) Muhammed-ül Emin ismine lâyık olduğunu bir kere daha ispat etti.
Bir hikaye daha
İbrahim aleyhisselam, Allahü teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için
kurban edeceğini söyledi. Dileği gerçekleşince, sözünü yerine
getirmesi İbrahim (as) ‘a rüyada bildirildi.
Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi.
Bunun üzerine yüce Allah buyurdu: ”İbrahim, gerçekten rüyasına
sadakat gösterdi.(sözünde durdu) Elbette bu açık bir imtihandı.
Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik. İhsan ( güzel
ahlak) sahiplerini böyle mükafatlandırırız” buyurdu.
Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile,
Hazret-i İsmail’i kurban etmesi emredildiğinde evladı ile,
ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan
edildi. Üç imtihanı da kazandı. Kur’an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Sorumluluğun bilincinde olan kimse eğer bir konuda söz vermişse, bunu mutlaka yerine getirmelidir. Sözünü yerine getirmezse doğruluğu ve dürüstlüğü sözde kalmış ve yalancılığı ortaya çıkmış olur.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
(AHZAB SURESİ – 70. AYET)
SONUÇ OLARAK; sözünde durmak en insana en yakışandır. Kur’an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmektedir, durmaları konusunda uyarılmaktadır.
Bizlerde her zaman sözünde duran güvenilir insanlar olmak için elimizden geleni yapalım, böylece yüce Allah’ın, Peygamberin ve Ehlibeyt imamlarının sevgisini kazanmış oluruz. DAHA NE İSTERİZ Kİ?
Sözünde durmak en önemli güzl ahlak özelliklerinden biridir. Ahlaklı bir insanın ön plana çıkan en önemli özelliği sözünde durmaktır. Bu nedenle bir Müslüman’ın en önemli ahlaki özelliği de sözünde durmak olmalıdır. Sözünde duramayan bir insanın karakteri zayıf olur. Sözünde durmak aklın askerlerindendir. Sözünde duramayan bir insan da cehaletin askerinin kontrolüne girmiştir.
Kur-an’ı Kerim’e bakalım Allah-u Teâla bize sözünde durmak ile ilgili ne buyurmuş.
..verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren (sözünden) sorumludur. (İsra Suresi 34.ayet)
Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin.” (Maide; 1)
Yalan yere söz vermek, Söz verip yerine getirmemek, güzel ahlak dışı bir davranıştır. Ve cehaletin askerlerinden biridir.
İnsanları kandırmak için yalan yere söz vermek yüce Allah’ın hoşuna gitmez.
“Hz. Peygamberimiz (saa) buyurmuştur:
“ Şu üç şey kimde bulunursa o kişi -oruç da tutsa, namaz da kılsa münafıktır yani kötüdür; konuştuğu zaman yalan söyleyen, verdiği sözden cayan ve itimat edildiği yani güvenildiği halde emanete ihanet eden.”
İnsan veremeyeceği şeyleri vadetmemeli ve tutamayacağı sözler söylememelidir.
Dilimiz, insanlara söz vermek için adeta yarışır ama nefis, çoğu zaman Verilen sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Onun için en iyisi, insan tutabileceği sözler vermelidir. Söz verirken de “inşALLAH” demek çok güzeldir. Bununla beraber, bir kimseye söz verdiği bir şeyi verip sonradan onu geri almak, sözünde durmamaktan daha çirkindir.
Şunu unutmayalım ki yalan yere söz vermek, Allahtan uzaklaşılmasına sebep olan çirkin bir sıfattır. İyi bilmeliyiz ki insanlar bize güvenir ve verdiğimiz sözlere
inanırlarsa bunun karşılığı olarak Allah bize emin bir kimse güvenilir insan olmayı nasip edeceği gibi ahirette de büyük mükâfatlar verecektir.
Yüce Allah bunuda Kur-An’ı Kerim de bildirmiştir.
Al-i İmran süresi:76 “Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.“
Allaha verdiğimiz iyi bir kul olma sözümüzü tutup, kötülüklerden korunmanın önemini bildiriyor ve bunun karşılığında bizleri seveceğini ve koruyacağını buyuruyor.
Nahl süresi: 95 “Allah’ın ahdini (verdiği sözü) az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.”
Az bir bedelden kasıt Rabb’ine verdiği sözü dünya menfaati yani dünya zenginliği, rahatlığı ile değiştirmektir. ALLAH korusun.
FITRAT, AKIL, PEYGAMBERE BİAT, NAMAZ, KURAN OKUMA, SALÂVAT, ORUÇ, HAC, BESMELE GİBİ HER İBADET VE HER ZİKİR YÜCE ALLAH’A YENİDEN BİR AHİD YENİLENMESİDİR YANİ SÖZ VERMEKTİR. VERİLEN SÖZ DE SORUMLULUK GETİRİR.
SÖZDE DURMALI, AHDE VEFALI OLUNMALIDIR! BUNA “İMAN” DENİR.
HİKÂYE ZAMANI: SÖZÜNDE DURMAK
Peygamberimiz (s.a.a) henüz insanlara peygamber olduğunu açıklamamıştı. Mekke’de çok güvenilir anlamına gelen emin lakabı vardı. Muhammed-ül Emin olarak bilinirdi. Bir gün bir arkadaşıyla buluşmak üzere bir yer tespit etmişlerdi. Belirlenen yere peygamberimiz (saa)belirlenen saatte vardı. Fakat arkadaşı verdiği sözü unutmuştu. İki gün sonra arkadaşı sadece verdiği sözü yerine getirmek için belirlenen yere geldiğinde, hz. Peygamberimizi (saa) orada bekler vaziyette bulup hayretler içinde kaldı. Adam Hazreti Muhammed (s.a.a.) den özür dilemek istediğinde, O “Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir diye üzülmüştüm, diyerek onun gönlünü aldı ve HZ. peygamberimiz (saa) Muhammed-ül Emin ismine lâyık olduğunu bir kere daha ispat etti.
Bir hikaye daha
İbrahim aleyhisselam, Allahü teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için
kurban edeceğini söyledi. Dileği gerçekleşince, sözünü yerine
getirmesi İbrahim (as) ‘a rüyada bildirildi.
Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi.
Bunun üzerine yüce Allah buyurdu: ”İbrahim, gerçekten rüyasına
sadakat gösterdi.(sözünde durdu) Elbette bu açık bir imtihandı.
Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik. İhsan ( güzel
ahlak) sahiplerini böyle mükafatlandırırız” buyurdu.
Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile,
Hazret-i İsmail’i kurban etmesi emredildiğinde evladı ile,
ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan
edildi. Üç imtihanı da kazandı. Kur’an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Sorumluluğun bilincinde olan kimse eğer bir konuda söz vermişse, bunu mutlaka yerine getirmelidir. Sözünü yerine getirmezse doğruluğu ve dürüstlüğü sözde kalmış ve yalancılığı ortaya çıkmış olur.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
(AHZAB SURESİ – 70. AYET)
SONUÇ OLARAK; sözünde durmak en insana en yakışandır. Kur’an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmektedir, durmaları konusunda uyarılmaktadır.
Bizlerde her zaman sözünde duran güvenilir insanlar olmak için elimizden geleni yapalım, böylece yüce Allah’ın, Peygamberin ve Ehlibeyt imamlarının sevgisini kazanmış oluruz. DAHA NE İSTERİZ Kİ?

HUMEZE VE LUMEZE
HUMEZE VE LUMEZE
Şehirlerden birinde Humeze ve Lumeze adında iki kardeş yaşıyordu. Humeze ve Lumeze sürekli başkalarının arkasından konuşup insanlarla alay ediyorlardı. Bu yüzden de hiç kimse onları sevmiyordu.
Bu iki kardeş çok da zenginlerdi. Sahip oldukları parayı evlerinin içinde bir sandıkta saklıyorlardı. Paralarından fakirlere vermiyor, hiç bir hayır işte de harcamıyorlardı. Her akşam paralarını çıkarıp tek tek sayıyorlardı.
Humeze:Senin ne kadar paran var?
Lumeze önündeki paraları sayar: Bir, iki, üç…… 800 param var
Humeze paralarını sayar: bir, iki, üç,….. benim de 700 param var. Yarın daha çok çalışıp seninkinden daha çok para biriktireceğim.
Humeze ve Lumeze büyükbabalarının evine giderler. Kapıyı çalarlar.
Kulakları ağır işiten büyükbaba seslenir: Kim o?
Humeze ve Lumeze : “Biz “Ehlede”yiz diye cevap verir.
Büyükbaba tekrar seslenir : Kim?
“Ehlede”
Büyükbaba kapıyı açar.: “Ehlede de nedir?” diye sorar.
“Yani biz hiç bir zaman ölmeyi düşünmüyoruz. Biz zenginiz, çok paramız var. İstediğimiz herşeyi sahip olduğumuz parayla satın alırız.”
Büyükbaba:Aaaahhh çocuklar ben ne zenginler gördüm istedkleri herşeyi parayla elde edemeyen….
Humeze: Boş ver bu sözleri kardeşim!
Lumeze: Hadi evimize gidelim.
Eve yaklaştıklarında uzaktan bir evin yandığını görüp dalga geçip gülmeye başlarlar:
Lumeze: Ha ha ha… Şu eve bak nasıl da yanıyor.
Humeze: Ha ha haaaa… Acaba kimin evi nasıl da yanıyor. Ha haaa
İlerleyip eve yaklaşırlar. Yanan evin kendi evleri olduğunu görürler.
Humeze: Eyvahhhh! yanan bizim evimizmiş.
Lumeze: Eyvah! Paralarımız yanacak
Paralarını kurtarmak için hızla ateşin içine dalarlar. O kadar üzülmüşler ki sanki paraları değil de kendileri yanıyormuş.
Paralarının bir kısmı çoktan yanmıştı.
Humeze hemen telefona sarılıp itfaiyeyi arar.
“Yetişin, biz tutuşturulmuş bir ateşin içinde kaldık”
İtfaiyeci: Siz yine benimle dalga geçiyorsunuz. Bu sefer oyununuza gelmeyeceğim.” der ve telefonu kapatır.
Humeze ve Lumeze kaçacak yerleri olmadığı için o ateşin içinde kalarak yanarlar.
HUMEZE SÜRESİ:
1 – 2 – Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
3 – Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
4 – Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.
5 – Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?
6 – 7 – O, kalplerin içine işleyecek, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
8 – 9 – Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.
Şehirlerden birinde Humeze ve Lumeze adında iki kardeş yaşıyordu. Humeze ve Lumeze sürekli başkalarının arkasından konuşup insanlarla alay ediyorlardı. Bu yüzden de hiç kimse onları sevmiyordu.
Bu iki kardeş çok da zenginlerdi. Sahip oldukları parayı evlerinin içinde bir sandıkta saklıyorlardı. Paralarından fakirlere vermiyor, hiç bir hayır işte de harcamıyorlardı. Her akşam paralarını çıkarıp tek tek sayıyorlardı.
Humeze:Senin ne kadar paran var?
Lumeze önündeki paraları sayar: Bir, iki, üç…… 800 param var
Humeze paralarını sayar: bir, iki, üç,….. benim de 700 param var. Yarın daha çok çalışıp seninkinden daha çok para biriktireceğim.
Humeze ve Lumeze büyükbabalarının evine giderler. Kapıyı çalarlar.
Kulakları ağır işiten büyükbaba seslenir: Kim o?
Humeze ve Lumeze : “Biz “Ehlede”yiz diye cevap verir.
Büyükbaba tekrar seslenir : Kim?
“Ehlede”
Büyükbaba kapıyı açar.: “Ehlede de nedir?” diye sorar.
“Yani biz hiç bir zaman ölmeyi düşünmüyoruz. Biz zenginiz, çok paramız var. İstediğimiz herşeyi sahip olduğumuz parayla satın alırız.”
Büyükbaba:Aaaahhh çocuklar ben ne zenginler gördüm istedkleri herşeyi parayla elde edemeyen….
Humeze: Boş ver bu sözleri kardeşim!
Lumeze: Hadi evimize gidelim.
Eve yaklaştıklarında uzaktan bir evin yandığını görüp dalga geçip gülmeye başlarlar:
Lumeze: Ha ha ha… Şu eve bak nasıl da yanıyor.
Humeze: Ha ha haaaa… Acaba kimin evi nasıl da yanıyor. Ha haaa
İlerleyip eve yaklaşırlar. Yanan evin kendi evleri olduğunu görürler.
Humeze: Eyvahhhh! yanan bizim evimizmiş.
Lumeze: Eyvah! Paralarımız yanacak
Paralarını kurtarmak için hızla ateşin içine dalarlar. O kadar üzülmüşler ki sanki paraları değil de kendileri yanıyormuş.
Paralarının bir kısmı çoktan yanmıştı.
Humeze hemen telefona sarılıp itfaiyeyi arar.
“Yetişin, biz tutuşturulmuş bir ateşin içinde kaldık”
İtfaiyeci: Siz yine benimle dalga geçiyorsunuz. Bu sefer oyununuza gelmeyeceğim.” der ve telefonu kapatır.
Humeze ve Lumeze kaçacak yerleri olmadığı için o ateşin içinde kalarak yanarlar.
HUMEZE SÜRESİ:
1 – 2 – Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
3 – Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
4 – Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.
5 – Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?
6 – 7 – O, kalplerin içine işleyecek, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
8 – 9 – Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.

ÇOCUKLARDAN KARDEŞLİK BİLEKLİĞİ TASARIMI
ÇOCUKLARIN KENDİ TASARIMLARI..

ÇİĞKÖFTE YARIŞMASINDA TEFEKKÜR SUNUMLARI
ÇOCUKLARIN ÇİĞKÖFTE YARIŞMASI ÜZERİNDEN SUNDUKLARI SUNUMLARDAN ANA BAŞLIKLAR
- SEVGİ İLE YOĞRULMAK
- EMEĞİN GÜCÜ
- FERC ÇİĞKÖFTESİ
-İMAM MEHDİ VE ÇİĞKÖFTE
- ÜMMETİN BİRLİĞİ
-MÜMİNLER KARDEŞTİR
-ÜMMET VE DENGE
- HARAMDAN KAÇIN, HELALE YAKLAŞ
BU SUNUMLARINDAN DOLAYI TÜM ÇOCUKLARIMIZI TEBRİK EDİYORUZ. ELLERİNE, YÜREKLERİNE SAĞLIK….
- SEVGİ İLE YOĞRULMAK
- EMEĞİN GÜCÜ
- FERC ÇİĞKÖFTESİ
-İMAM MEHDİ VE ÇİĞKÖFTE
- ÜMMETİN BİRLİĞİ
-MÜMİNLER KARDEŞTİR
-ÜMMET VE DENGE
- HARAMDAN KAÇIN, HELALE YAKLAŞ
BU SUNUMLARINDAN DOLAYI TÜM ÇOCUKLARIMIZI TEBRİK EDİYORUZ. ELLERİNE, YÜREKLERİNE SAĞLIK….

SÖZ VERMİŞ ÇOCUKLARIZ
SÖZ VERMİŞ ÇOCUKLARIZ
Biz tertemiz çocuklar
Hepimiz Müslüman’ız
Rahman Allah’ımıza
Söz vermiş çocuklarız.
Her gün ilim öğrenip
Allah’a kul oluruz,
İhlâs süresini biz,
Hep beraber okuruz.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
De ki: O Allah tektir.
Allah her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır.
O doğmamış ve doğrulmamıştır.
Hiç bir şey O’na denk değildir.
Biz tertemiz çocuklar
Hepimiz Müslüman’ız
Rahman Allah’ımıza
Söz vermiş çocuklarız.
Her gün ilim öğrenip
Allah’a kul oluruz,
İhlâs süresini biz,
Hep beraber okuruz.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
De ki: O Allah tektir.
Allah her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır.
O doğmamış ve doğrulmamıştır.
Hiç bir şey O’na denk değildir.

CAMİLERDE HAYAT OLSUN…

ÇOCUKLARIMIZA KENDİ HAYALLERİNDE BİRER SECCADE
ÇOCUKLARI NAMAZ KILMAYA TEŞVİK AMACIYLA ÇOCUKLARIMIZLA BERABER YAPABİLECEĞİMİZ BİR FAALİYETE NE DERSİNZ?
RENKLİ KEÇELER ÜZERİNDE KENDİLERİNİN HAYALLERİYLE SÜSLEYEBİLECEĞİNİZ BİR TABLO. BELKİ BİR CENNET, BELKİ BİR PARK, BELKİ BİR CAMİ, BELKİ BİR OYUN ALANI….
ÖNEMLİ OLAN ÇOCUKLARIMIZA ŞUNU GÖZTERMEMİZ ;HER NİMETİN SAHİBİ YÜCE ALLAH’TIR, ONA KARŞI SORUMLUYUZ…
HAYDİ BAKALIM ÇOCUKLARIMIZLA HEM YAPALIM, HEM PAYLAŞALIM….
RENKLİ KEÇELER ÜZERİNDE KENDİLERİNİN HAYALLERİYLE SÜSLEYEBİLECEĞİNİZ BİR TABLO. BELKİ BİR CENNET, BELKİ BİR PARK, BELKİ BİR CAMİ, BELKİ BİR OYUN ALANI….
ÖNEMLİ OLAN ÇOCUKLARIMIZA ŞUNU GÖZTERMEMİZ ;HER NİMETİN SAHİBİ YÜCE ALLAH’TIR, ONA KARŞI SORUMLUYUZ…
HAYDİ BAKALIM ÇOCUKLARIMIZLA HEM YAPALIM, HEM PAYLAŞALIM….

RESİM DİLİYLE SESLENİŞ
1184. VİLADETİN MÜBAREK OLSUN YA SAHİB-İ ZAMAN!

HER EVE LAZIM HADİS ŞEKERLEMESİ
BOL HADİSLİ GÜNLERE NE DERSİNİZ?

HADİS ŞEKERLEMESİ
ANNELER! BABALAR! ÇOCUKLAR!
EVİMİZDE BİR HADİS ŞEKERLEMESİ OLSUN.
SELAM HEPSİNİN ÜZERİNE OLSUN ” MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED” TEN HAZIRLANAN HADİSLERDEN BİR SERVİS HAZIRLAYALIM. İSTEYEN RENLİ KAĞITLARA YAZABİLİR, DEĞİŞİK SİMGELER DE YERLEŞTİREBİLİR. HAZIRLANAN BU HADİS ŞEKERLEMELİRİNİ SERVİSE HAZIR OLARAK MASA ÜZERİNE KOYALIM.
İSTEDİĞİMİZ ZAMAN GELİP AÇALIM, OKUYALIM. BAKALIM O GÜN BİZE NASIL BİR ÖĞÜT GELMEKTEDİR. BİR SÜRE SONRA HADİSLERİ BİLDİĞİNİZİ VE HAYATINIZA IŞIK TUTTUĞUNU FARK EDECEKSİNİZ.
HAYDİ O ZAMAN, HEMEN HADİSLERİMİZİ YAZMAYA BAŞLAYALIM.
BOL HADİSLİ GÜNLER…
EVİMİZDE BİR HADİS ŞEKERLEMESİ OLSUN.
SELAM HEPSİNİN ÜZERİNE OLSUN ” MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED” TEN HAZIRLANAN HADİSLERDEN BİR SERVİS HAZIRLAYALIM. İSTEYEN RENLİ KAĞITLARA YAZABİLİR, DEĞİŞİK SİMGELER DE YERLEŞTİREBİLİR. HAZIRLANAN BU HADİS ŞEKERLEMELİRİNİ SERVİSE HAZIR OLARAK MASA ÜZERİNE KOYALIM.
İSTEDİĞİMİZ ZAMAN GELİP AÇALIM, OKUYALIM. BAKALIM O GÜN BİZE NASIL BİR ÖĞÜT GELMEKTEDİR. BİR SÜRE SONRA HADİSLERİ BİLDİĞİNİZİ VE HAYATINIZA IŞIK TUTTUĞUNU FARK EDECEKSİNİZ.
HAYDİ O ZAMAN, HEMEN HADİSLERİMİZİ YAZMAYA BAŞLAYALIM.
BOL HADİSLİ GÜNLER…

ÖYLE BİR DOSTUM OLSUN Kİ
ÖYLE BİR DOSTUM OLSUN Kİ
Öyle bir dostum olsun ki
Sevincim, üzüntüm onunla olsun
Denize düştüğümde beni kurtaran misal olsun
Ne olursa olsun benim arkadaşım o olsun.
Öyle bir dostum olsun ki
İlk gülüşüm, ilk kahkaham, ilk üzüntüm onunla olsun
Benimle küssün ama yeter ki benim arkadaşım o olsun
Öyle bir dostum olsun ki
Kavga de etsek birbirimizi üzsekte
Ben bir parça, o bir parça birbirimizi tamamlasak
İşte öyle bir dostum olsun ki, kalbimin yarısı olsun.
MERYEM IŞIK
12 YAŞINDA
Öyle bir dostum olsun ki
Sevincim, üzüntüm onunla olsun
Denize düştüğümde beni kurtaran misal olsun
Ne olursa olsun benim arkadaşım o olsun.
Öyle bir dostum olsun ki
İlk gülüşüm, ilk kahkaham, ilk üzüntüm onunla olsun
Benimle küssün ama yeter ki benim arkadaşım o olsun
Öyle bir dostum olsun ki
Kavga de etsek birbirimizi üzsekte
Ben bir parça, o bir parça birbirimizi tamamlasak
İşte öyle bir dostum olsun ki, kalbimin yarısı olsun.
MERYEM IŞIK
12 YAŞINDA

FATIMA ANNEMİZE HEDİYELER DEVAM EDİYOR
FATIMA ANNE
F ark etmeden giriverdin gönlüme
A rtık varsın gönlümde
T anıyacağım seni daha çok
I şık tutacaksın yoluma
M akamın ne kadar da yüce
A çacaksın doğru yolu bana!
A nnemizsin hepimizin
N asıl anlatayım ki seni
N urun parlatır her yanı
E y annelerin en güzeli!
Ş. Zehra ÇİÇEK
10 YAŞINDA
F ark etmeden giriverdin gönlüme
A rtık varsın gönlümde
T anıyacağım seni daha çok
I şık tutacaksın yoluma
M akamın ne kadar da yüce
A çacaksın doğru yolu bana!
A nnemizsin hepimizin
N asıl anlatayım ki seni
N urun parlatır her yanı
E y annelerin en güzeli!
Ş. Zehra ÇİÇEK
10 YAŞINDA

ÇOCUKLARDAN FATIMA ANNEMİZE HEDİYELER DEVAM EDİYOR…
ZEHRA
Z – ehraların Zehrası Zehra
E-n yüksek makamda Zehra
H-ayrandır sana inanan mümineler
R-azı olunmuş olan sensin annem
A-llahımdan isterim ki sende bizden razı ol.
ALİ KAAN YILDIRIM
YAŞ-7
MERZİYYE
M-elekler korur seni
E-limizden tut bizim
R-aziyedir diğer adın
Z-ehra gülüsün sen
İ-yiliğe götürürsün bizi
Y-aktılar senin kapını
Y-akanlara lanet olsun
E-hlibeyt’tensin sen
NERGİS YÜCEL
YAŞ :12
FATIMA
F-atim’dır benim annem
A-llah’ın elçisinin kızıdır benim annem
T-ahire’dir lakaplarından biri
I-şık tuttun yolumuza
M-uhammed’dir (saa)senin baban
A-liyyen Murtaza’dır senin kocan
ALİ RIZA YÜCEL
YAŞ:8
ÜMMÜ EİMME
Ü-mmetin gözleri sende
M-elekler senin önünde
M-odel oldun hepimize
Ü-stelik kısa süren ömrünle
E-şsizsin çok şükür benim annemsin
İ-stiyorum senin sevgini
M-erak ediyorum annemi
M-utluyum hem de çok umutluyum
E-n güzel en tatlı benim annem.
ZEYNEP
ÜMMÜ EBİHA
Ü-mmetin annesi
M-ehdi nenesi
M-urtaza’nın canısın
Ü-mmetine şefaat edersin
E-hli Beyt’in çiçeğisin
B-izlerin annesi
İ-slamın rehberi
H-asanını hüseyinin bir tanesi
A-llahın rametisin
SERAP YÜCEL
TAHİRE
T-ertemiz kılınmış sensin annem
A-llahın nazarında en seçkini
H-asretim senin nurlu yüzüne
İ-nananların en muhabbetli sevdiceği
R-ızasını kazanmış yaradanın
E-limizden tut yalvarırım
FİGEN
FATIMA
F-aziletler birikmiş sende
A-llahın katından seçilmiş
I-şığınla nur verdin ömrüme
T-ertemiz annem
M-elekler kıskanır seni annem
A-llaha şükür seni verdi gönlümüze.
MERYEM IŞIK
YAŞ:12
FATIMA
F-atımadır herkesin annesi
A-liyen Murtaza’dır senin yoldaşın
T-ertemizdir senin kalbin
I-rmak ırmak sevgin akar içimize
M-eleklerden daha çok parlarsın
Aydınlatırsın yollarımızı
M. Mehdi Yıldırım
YAŞ:10
Z – ehraların Zehrası Zehra
E-n yüksek makamda Zehra
H-ayrandır sana inanan mümineler
R-azı olunmuş olan sensin annem
A-llahımdan isterim ki sende bizden razı ol.
ALİ KAAN YILDIRIM
YAŞ-7
MERZİYYE
M-elekler korur seni
E-limizden tut bizim
R-aziyedir diğer adın
Z-ehra gülüsün sen
İ-yiliğe götürürsün bizi
Y-aktılar senin kapını
Y-akanlara lanet olsun
E-hlibeyt’tensin sen
NERGİS YÜCEL
YAŞ :12
FATIMA
F-atim’dır benim annem
A-llah’ın elçisinin kızıdır benim annem
T-ahire’dir lakaplarından biri
I-şık tuttun yolumuza
M-uhammed’dir (saa)senin baban
A-liyyen Murtaza’dır senin kocan
ALİ RIZA YÜCEL
YAŞ:8
ÜMMÜ EİMME
Ü-mmetin gözleri sende
M-elekler senin önünde
M-odel oldun hepimize
Ü-stelik kısa süren ömrünle
E-şsizsin çok şükür benim annemsin
İ-stiyorum senin sevgini
M-erak ediyorum annemi
M-utluyum hem de çok umutluyum
E-n güzel en tatlı benim annem.
ZEYNEP
ÜMMÜ EBİHA
Ü-mmetin annesi
M-ehdi nenesi
M-urtaza’nın canısın
Ü-mmetine şefaat edersin
E-hli Beyt’in çiçeğisin
B-izlerin annesi
İ-slamın rehberi
H-asanını hüseyinin bir tanesi
A-llahın rametisin
SERAP YÜCEL
TAHİRE
T-ertemiz kılınmış sensin annem
A-llahın nazarında en seçkini
H-asretim senin nurlu yüzüne
İ-nananların en muhabbetli sevdiceği
R-ızasını kazanmış yaradanın
E-limizden tut yalvarırım
FİGEN
FATIMA
F-aziletler birikmiş sende
A-llahın katından seçilmiş
I-şığınla nur verdin ömrüme
T-ertemiz annem
M-elekler kıskanır seni annem
A-llaha şükür seni verdi gönlümüze.
MERYEM IŞIK
YAŞ:12
FATIMA
F-atımadır herkesin annesi
A-liyen Murtaza’dır senin yoldaşın
T-ertemizdir senin kalbin
I-rmak ırmak sevgin akar içimize
M-eleklerden daha çok parlarsın
Aydınlatırsın yollarımızı
M. Mehdi Yıldırım
YAŞ:10






bottom of page